Bizi kuşatan havaya ârız olan tabiî değişmeleri bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Bizi sara havaya tabii
ve tabii olmayan değişiklikler, tabii akımın zıddı olan değişmelere ârız olur
Tabii değişmeler, mevsimsel değişmelerdir. Zira ki, bu hava, her mevsimde
başka bir mizaca bürünür. Bahar havası mutedildir. Yaz havası sıcaktır.
Sonbahar havası ılımlıya yakındır. Kış havası soğuktur. Gerçi tıp
âlimlerine göre, bu dört mevsimin havası, iklimlere ve bölgelere göre
değişiktir. Lakin müneccimler nazarında, değişmeler muteber değildir.
Onlara göre, dört mevsim şöyledir: Güneşin, ilkbahar eşitlik noktasından
başlayarak koç, boğa ve ikizlerde bulunduğu süre ilkbahardır. Yengeç,
aslan ve başaktayken yazdır. Terazi, akrep ve yaydayken sonbahardır.
Oğlak, kova ve balıktayken kıştır. Ama dört evsimin mizaçlarının
biribirinden farklılığı, güneşin tepe noktamıza yakın ve uzak olması
nedeniyledir. Şu halde yaz mevsiminin sıcak olması, güneşin tepe noktamıza
yakın olup, şuası kuvvet bulduğundandır. Zar ki, yaz mevsiminde, şuaların
akisleri, bölgelere göre dar ve dik açılar üzere olmayıp, geniş açı üzere
olur. Bu duruma şualar kesif olup, sıcaklığı iki kat olduğu için, bizi sara
havayı çok ısıtır. Bunun esas sebebi budur ki: Güneşi şualarının bazısının
kaynağı silindir ve konu biçiminde olur Güya ki, güneşin şuası, merkezden
çıkıp, karşısında bulunan nesnenin içine işler. Şuaların kaynaklarının
bazısı basit bir çevrim veya basite yakın çevrim biçimindedir. Halbuki
şuanın etkisinin gücü okunun yanındadır. Şua okunun, düştüğü yere göre
çevreye etkisi zayıf olur. Yaz mevsiminde, güneşin şuasının dik düştüğü
veya dike yakın düştüğü yerde bulunuruz. Kışınsa ya şuanın düştüğü yerin
çevresinde veya çevresinin yakınında bulunuruz. Bunun için, yazın güneş,
doruğuna çıkıp, yerden uzak olsa bile, bölgemize ışığı fazla ve etkilidir.
Kışınsa, güneş eteğine inip, yere yaklaştığı halde, bölgemize ışığı zayıf
gelip, hava soğuk olur. Zira ki, yaz mevsiminde güneş bizim tepe noktamıza
yakın olur, kış mevsiminde ise uzak olur. Fakat ilkbahar ve sonbaharda,
şuaların düştüğü noktalar çevremizde bulunduğundan hava ılımlı olur.
Beşinci Madde
Bizi kuşatan havaya ârız olan, tabii olmayan göksel değişmeleri bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Bizi saran havaya ârız
olan tabii olmayan değişmelerin bazısı göksel işlere, bazısı yersel işlere
bağlıdır.
Göksel işler nedeniyle olan hava değişimleri, yıldızların etkisiyle
Olan değimelerdir. Zira ki ışıklı yıldızlar bir yerde toplanıp, güneşle dahi
biraraya gelmeleri sırasında, yerin başucu noktasına veya yakınına düşen
gölgeleri kuşatan havayı, ifrat derecede güzelleştirirler. Bazan bu birleşme
başucu noktasından uzakta olur ve havanın güzelliği eksilir.
Yersel değişmeler nedeniyle olan hava değişmelerinin bazısı, bölgeleri
enleme sebebiyle, bazısı, bölgenin yerinin yüksekliği ve alçaklığı
sebebiyle, bazısı, dağlar sebebiyle, bazısı rüzgârlar ve bazısı toprak
sebebiyle hâsıl olur.
Bölgelerin enlem farkından olan hava değişmeleri açıktır. Zira ki he belde
ki kuzey tarafta yengeç dönencesine ve güney tarafta oğlak dönencesine
yakındır. O bölgenin yazı ekvator tarafında olan bölgelerin yazından ve
kuzey tarafa yakın olan bölgelerin yazından daha sıcaktır. Şu halde gün
eşitleyici dairesi altında bulunan yerlerin havasını mizacı itidale daha
yakındır. Zira ki burada havanın sıcaklığının sebebi güneşi tepe noktasına
gelmesidir. Halbuki ışınların tepeden ve dik gelmesi çok tesir etmez, belki
bunun sürekliliği çok tesir eder. Bu sebepten gün yarısı vaktinde olan
güneşin sıcaklığı, ikindiden önce çoğalır. Bunun içindir ki, güneş, yengeç
burcunun doruğundan meyl edip biraz güneye inse sıcaklığı şiddetli olur.
Güneş, mümessil feleğin eğiliminde bulunduğundan henüz yengeç burcunun
doruğuna ulaşmıştır. Mesela güneş, ikizler burcunun tepesinde iken havaya
yaptığı tesirden, aslan burcunun tepesine geldiğinde daha çok tesir eder.
Zira ki aslanın tepesinde iken ışınların dik gelmesi süreklidir. Halbuki
ekvatora çakışık olan yerlerde güneş, birkaç gün tepede bulunup, hızla
uzaklaşır. Zira ki eşitlik noktasının yakınında olan gün ışınlarının eğim
fazlalığı, dönüm noktasının yanında bulunan eğim fazlalığından çok
büyüktür. Belki dönüm noktasının yanında olan artışın hareketi, üç dört
güne mahsus olmaz. Elbette güneş, orada bir müddet yakın bir yerde kalıp
havanın ısınmasına sebep olur. Şu halde bundan malum oldu ki, o bölgede ki,
genel meğil enlemlerine yakındır. Onlar en sıcak bölgelerdir. Onlardan sonra
en sıcak yerler, onların kutuplarından yana olan taraflarında ve
güneşitleyiciden yana olan taraflarında onbeşer dereceye değin enlemi
bulunan beldelerdir. İki dönüm noktası arasındakiler de bunlar gibidir.
Altıncı Madde
Bizi kuşatan havaya harız olan tabii olmayan yerel değişmeleri yani
yeryüzünün bölgelerinin yükseklik ve alçaklık sebebiyle, dağlar denizler,
rüzgârlar ve toprak sebebiyle havaya ârız olan değişmeleri bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Bölgenin yüksek ve
alçak yerde bulunması ile havanın değişmeleri muhakkaktır. Yüksek yerde
bulunan bölgenin havası sürekli soğuk olur. Alçak yerde bulunan bölgenin
havası sürekli sıcak olur. Zira ki güneş ışınlarının yerden aksetmesi ile
kazandığı sıcaklığın şiddeti, yere yakın olan tarafı bulunduğundan, bizi
kuşatan nesîmi kürenin en sıcak yeri, yere komşu olan semtidir. Yerden
uzaklaştıkça soğuk tabakaya yaklaşıp ona komşu olunduğundan buralar soğuk
olur. Eğer alçak yer, bir derin vâdi olursa sıcak şuaları hapsedip, havayı
çok sıcak ve kesif olur.
Dağlar sebebiyle bulunan hava değişmeleri ortadadır. Zira ki, o dağ ki
bölgenin oturduğu yerdir. O bölgenin havası ânifen açıklanan kısımdan
sayılmıştır.O dağ ki, bölgenin komşusu bulunmuştur; o bölgeyi saran havada
onun tesiri, iki yönde tecrübe olunmuştur. Tesirin biri, güney ışınlarına o
bölge üzerine akis ve hasretmek veya bölgeyi ışınlardan örtmek
yönlerindendir. ikinci tesiri, rüzgârı, bölge üzerine esmekten men edip
veya bölge üzerine sevkedip yardımcı olmak yönlerindendir. Birincisi, dağ
bölgenin kuzeyi yakınında olmak gibidir. O zaman güneş, ışınlarını o dağ
üzerine serpip, şuası o bölgeye aksederek, enlemi ne kadar farklı olursa
olsun orayı kuşatan havayı ısıtır. Eğer dağ, bölgenin batı tarafında
bulunup, doğusu açık olursa, güneşin tesiri orada yine tamamıyle havayı
ısıtmaktır. Eğer dağ, bölgenin doğusunda bulunup, batısı açık olursa yarı
ısıtır. Zira ki bu dağ üzerine güneş, zevalden sonra ışıklarını septiğinde
saat saat gittikçe, bu dağın doğu tarafından uzaklaşıp, şuanın keyfiyeti
azalıp havanın ısınması tamam olmaz. Lakin dağın batısından yana güneş
geldiğinde, her saat yaklaşıp, bölgenin havasını tamamiyle ısıtır. Eğer
dağ, bölgenin güneyi yakınında olsa bölgenin havasını hiç ısıtamaz.
Dağın ikinci yönden olan tesiri, bölge üzerinden soğuk kuzey rüzgârının
esmesini dağın engellemesiyledir: Ya sıcak güney rüzgârıın esmesini, bölge
üzerinden kaldırmasıyladır veyahut bölge, iki büyük dağ arasında bulunup,
rüzgâr tarafına açık olmasıyledir. O zaman orada rüzgârın esmesi, düzlükte
bulunan belde üzerine esmesinden daha şiddetli ve fazladır. Çünkü rüzgârın
şanındandır ki, bir dar yere çekilse, tıpkı bir akar su gibi burada
rüzgârın akıntısı sükun bulmaz ve durmaz. Şu halde dağ bakımından
beldelerin en ılımlısı o beldenin havasıdır ki, kuzey tarafı açık olup,
batı ve güney tarafları kapalı ola.
Deniz sebebiyle çevrede olan bütün beldelerin havası rutubetli olur. Eğer
deniz, beldenin kuzey tarafı yakınında olursa, su üzerinde kuzey rüzgârı
esip, o beldenin havasına fazla soğukluk bahşeder. Zira iki suyun tabiatı,
kuzey rüzgârı gibi soğuktur. Eğer belde, denizin güney tarafında olursa, o
beldenin havasına fazla ağırlık verir. Özellikle kuzeyinde dağ bulunup,
rüzgârın esmesine mâni olursa onun havası oldukça ağır ve kesif olur. Eğer
deniz beldenin doğu tarafında olursa, onun havasına fazla rutubet verir.
Zira ki güneş, bütün etkisiyle o beldenin üzerine ısrarla yaklaşır. Eğer
deniz, beldenin batısında olursa, onun havasına rutubet vermesi az olur.
Zira ki güneş, o beldeyi yalayarak uzaklaşır. Bu mânâya uygun rüzgârlar;
kuzey, doğu ve batı rüzgârlarıdır ki, muzır olan güney rüzgârıdır.
Rüzgârlar sebebiyle olan hava değişmeleri tecrübe edilmiştir ki: Kuzey
rüzgârları soğuk ve kurudur. Soğukluğu, soğuk dağlardan geçip bize
geldiğindendir. Kuruluğu, güneş ışınları o tarafa zayıf olup, burada deniz
buharlaşması az olduğundandır. Doğu rüzgarları, sıcaklık ve soğuklukta
mutedildir. Lakin dağlardan ve karalardan geçtiğinden, bir miktar kurudur.
Batı rüzgârları dahi mutedildir. Lakin denizlerden geçip geldiğinden bir
miktar rutubetlidir. Güney rüzgârları ekseri beldelerde sıcak ve
rutubetlidir. Sıcaklığı, güneşin yakınlığı ile ısınmış olan yönden bizlere
geldiğindendir. Rutubeti ondandır ki, güney denizleri güneşin sıcaklığıyle
çözülüp, sıcaklığın kuvvetiyle denizlerden buharlar çıkıp, o rüzgarlara
karışır. Onun için güney rüzgarları, insana rehavet verir. Ama sam yani
helak yelleri yukarıda beyan olunduğu üzere, ya çok sıcak olan sahralardan
geçip gelen rüzgârlardır veyahut duman tabakasında ateş benzeri dehşetli
âlâmetler ortaya çıkaran duanların artıkları aşağıya inip karıştığı
rüzgârdır ki, her ne yönden hareket etseler, tesadüf ettikleri bedenleri
saatinde yakıp, simsiyah edip, helak ederler. Bilinen bütün bu kuralları,
sam yelleri altüst ederler. bütün şiddetli rüzgârların ilk başlangıcı gerçi
zayıf rüzgârlar gibi aşağıdandır. Lakin hareketlerinin başlangıcı, esmesi
ve esası yukarıdandır.
Toprak sebebiyle olan hava değişmeleri ki, her beldeye göre farklı olur. O
farklılığın sebebi budur ki, beldelerin bazısının toprağı killidir,
bazısının taşlık, bazısının kumluk, bazısının kara, bazısının madendir. Şu
halde bunların hepsi suyu değiştirdikleri gibi, havayı dahi değiştirirler.
Hak'ın tesiri ile tasarruf ederler. Zira ilk, kainatın bütün zerreleri
vücuda gelip giderler. Her ne ederlerse Allah'ın iradesi ve kudretiyle
ederler. Kadir ve kayyum olan ancak Allah Taala'dır. Celle celalih.
Yedinci Madde
Bizi kuşatan havaya ârız olan, tabii akıntının zıddı değişmeleri bildirir.
Ey aziz, maulm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Tabii akıntılara zıt
olan değişmeler, ya havanı dönüşmesinden veya havada bulunan
istihaledendir, veya havanın keyfiyetinde bulunan istihale ve
değişimdendir. Havanın cevherinde olan istihale, hava cevherinin
bozulmasının mümkün olmasıdır. Yoksa havanın bir keyfiyeti şiddetli
olduğunda veya eksik bulunduğunda değişim olmaz. Belki havanın cevheri
bizzat çevirici olsa, o vebadır ki, havaya ârız olan kokuşmadır ve ona taun
dahi derler. Bu kokuşma, renk ve kokuyu ve yemeği değiştirici olan suyun
kokuşması gibidir. Bizim havadan muradımız, o basit ve mücerret olan hava
değildir. Belki bizi çevreleyen buhar ve duman küresidir ki, basit ve
mücerret değildir. Zira ki, mücerret basit cisimlerin hiç biri kokuşmaz,
ancak keyfiyetinde ya cevherinde, başka bir basite dönüşür. Yukarıda
açıklanan unsurların dönüşümü gibi. Fakat bizim havadn muradımız, havanın
içinde olup, havanın hakiki cüzlerinden, su ve buhar zerreciklerinden;
buhar ve duman ile yükselen topraksal ve taeşsel cüzlerden karışmış olan bir
cisimdir ki, buna hava adını vermemiz; deniz suyuna, su adını vermemiz
gibidir. Zira ki, deniz suyu dahi saf değildir. Belki topraktan ve sudan ve
havadan ve ateşten bileşmiştir. Lakin onda su üstün olduğundan, su adı
verilmiştir. Şu halde bu karışık hava, bazı kere kokuşup, cevheri kötüleşir
Nitekim çakıllı geniş derelerin suyu kokuşup, cevheri onlara dönüşüp, taş
kesilir Bunun gibi hava da kokuşup veba kesilir. Havanın fazla kokuşması ve
vebanın çoğalması genellikle yaz sonunda ve sonbaharda olur. Ama havanın
keyfiyetinde bulunan değişmesi, sıcaklığında ya soğukluğunda tahammül
olunmayan keyfiyete çıkıp, ziraati ve nesli fesada verip, helak etmesidir.
Bu durumda hava, sayılan bu değişimlerin biriyle değişime uğrasa, ondan
Hak'ın izniyle bedenlerimize hastalıklar ârız olur. Zira ki, hava
kokuştuğunda Hak'ın tesiriyle, bedenlerimizin içinde olan dört karışıma
dahi tesir eder. Önce yürekte olan karışıma kokuşma eriştirir.
Sekizinci Madde
Bizi kuşatan havanın, bedenlerimize ve ruhlarımıza olan çeşitli tesirlerini
ve faydalarını; sen rüzgârların değişmeleri ve faydalarını bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Eğer hava ifratla sıcak
olsa, bedendeki mafsallara rehavet verip, rutubeti tahlil eder. Susuzluğu
artırır ve kuvveti azaltır. Bir tabiat âleti ola bedenin hararetini tahlil
edip, hazmı tebdil eder. Kan dokusunu tahlil ve safrayı diğer salgılar
üzerine üstün ederek, rengi sarartır. Şu halde, sıcak hava, bedenin
sıhhatine uygun değildir. Fakat soğuk algınlığı olanlara ve bazı felçlilere
uygun ve faydalıdır. Ama soğuk hava bedenin hararetini hasredip, maddeleri
akmaktan alıkoyar ve nezleyi tahrik eder. Sinirleri zayıflatıp, akciğere ve
damarlara şiddetli zarar verir. Eğer havanın soğukluğu mutedil olursa,
hazma ve bedenin bütün uzuvlarına kuvvet ve sağlamlık verip, sıhhatli
bedenlere uygun gelir. Mesameleri kapatıp, kemik boşluklarını sıkıştırır.
rutubetli hava, çoğu bedenleri mizacına uygun gelip cildi yumuşak, rengi
güzel, görünüşü hoş edip, mesameleri temizler. Lakin kokuşmaya hazırlar.
Kuru hava ise, açıklanan rutubetli havanın tesirlerinin tam zıddını yapar.
Kuzey rüzgârlarıdır ki, bedene kuvvet verip, metanet bahşeder. Görünen
akıntıları men eder ve bedenin mesamelerini kapatır. Hazma kuvvet verir.
Karnı ve mideyi çalıştırıp, idrarı kolaylaştırır. Batı havası kokuşmuş
olsa, bu rüzgâr onu ıslah eder. Eğer güney rüzgârı, kuzey rüzgârı üzerine
geçip, hemen kuzey rüzgârı esse; güney rüzgârı terletir, kuzey rüzgârı
insanın içini pekleştirip, dışarı açılmaya sebeb olur. Bu sebepten, o anda,
baştan akan maddeler çoğalıp, göğüs, mesane ve rahim hastalıkları belirir;
idrar zorluğu, öksürük, mafsal ağrıları ve titreme görülür. Güney rüzgârı,
bedeni gevşetir. Mesameleri açar. Karışımları dışa hareket ettirip, duyu
organlarına ağırlık verip, yaraları bozar. Hastalıkları artırır, baş ağrısını
çoğaltır. Uykuyu getirip, sıtmayı sardırır. Doğu rüzgârları eğer, gecenin
sonunda ve günün evvelinde eserlerse, güneşle ılımış olan hava latiftir ki,
rutubeti az, kuruluğu matedildir. Bu rüzgârların esmesi, o saatler çok
olduğundan, unlara: Sabah rüzgârı, nesim-i seher derler. Şu halde, sabah
rüzgârı bedenlere safa ve uykuya lezzet, hastalıklara şifa bahşeder. Eğer
gün sonunda ve gece öncesinde eserse, bunun tesiri, ötekinin tersinedir.
Doğu bölgelerinin havası, batı bölgelerinin havasından latif ve safadır. Batı
rüzgârı eğer, gün sonunda ve gece öncesinde eserse, hava kesiftir ki, deniz
buharı yüklüdür. Eğer seher vakti eserse, güneşle ılımayan havadır ki, çok
kesif ve çok ağırdır. Batı rüzgârı, her ne vakit eserse, bunun tesiri,
sabah rüzgârının yararlarının aksinedir. Buna: Dübür rüzgârı derler. Hadis-
i şerifte: "Sabah rüzgârı yardımcıdır. Ad kavmi dübür rüzgârıyle helak
oldu," diye vârit olmuştur.
Burada havanın faydalarından bu kadar anlatmakla yetinilmiştir. Zira ki,
basiret sahipleri, bundan ibret almışlardır. (Rüzgârın gönderen, ruhları
cilalandıran ve vücutları ferahlandıran Allah münezzehtir. Her sebebi
müsebbii odur. Rablerin rabbidir. kendisinden başka ilah olmayan, celal
sahibi Allah münezzehtir.
22-BÖLÜM:022:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Hava küresinin alt tabakasında meydana gelen diğer atmosferik olayları, yani
samanyolu, hâle, sis, kırağı jaleyi; sabahı, şafağı, gölgeyi, gece ve
gündüz saatlerini; ayları ve yılları ve zamanları beş madde ile açıklar.
Dostları ilə paylaş: |