4.2. Midhat Paşa’nın Boğdurulması ve Uydurma Raporlar
Midhat Paşa Yıldız’da yargılandığı sırada Abdülhamit ona çok sık haber gönderip teselli ediyor ve sürgün edileceği yere ailesiyle birlikte gidebileceğini yani serbest olacağını söyletiyordu. Ancak daha sonra bunun tersi yapılmıştır. Bu gibi sözlere kanan Midhat Paşa ve ona uyan Damad Mahmut Paşa Taif’e vardıktan iki ay sonra bir dilekçe verip aileleriyle birlikte oturmak üzere sürgün yerlerinin değiştirilmesini istemişlerdir. Hicaz Komutanlığı’nın bu dilekçeye bağlı yazısının arkasına Abdülhamit ‘katiyen muhabere memnudur, Allah yakında bu canilerin canlarını alsln’ diye yazmış ve kaçmaya kalkışırlarsa hemen cezalarının verilmesini eklemiştir226.
Taif zindanında üç yılını ibadetle ve diğer hükümlülerle dertleşerek geçiren Midhat Paşa bu süre boyunca sonsuz acı ve eziyetlere katlandı. Dünya ile ilişkisi kesilerek İzmir’deki ailesiyle mektuplaşmasına bile izin verilmemiştir. Durumun bir derece düzeltilmesi için yaptığı bütün başvurular sonuçsuz kaldı, hastalığı ile ilgilenilmediği gibi birkaç kere zehirleme girişimlerinde bulunulmuş fakat başarılı olunamamıştır227.
Bir gece yarısı Mahmut Paşa’yı uykudan uyandırarak Bekir Bey’in yanına getirdiler, bir odaya kapattılar. Her mahkumun oda kapısı önünde süngülü iki asker kondu, etrafta derin bir sessizlik vardı, bu hal adeta cinayet vaktinin yaklaştığını haber veriyordu. Midhat Paşa bütün endişelerden yorulmuş yatağa uzanmıştı228.
Paşaların genellikle içerden kilitledikleri kapılar kırılarak Midhat Paşa’nın odasına iki zabitle bir çavuşla altı nefer, Damad Mahmut Paşa’nın odasına da iki zabitle iki çavuş ve yedi nefer saldırmış. Hiçbir karşılık göstermeyen Midhat Paşa’yı Edirneli Berber İsmail isminde bir nefer eliyle boğup kolayca işini bitirmişse de güçlü kuvvetli bir zat olan Damad Mahmut Paşa katillerini bir hayli uğraştırmış ve nihayet boynuna bir yağlı ip atılarak boğulmuştur229.
Şehitler hemen şiltelerine konulup askerler vasıtasıyla Kışla Hastanesi yanındaki magsele konulup boğulduklarını kimsenin anlamaması için güneş doğar doğmaz önce Midhat paşa’nın ve yarım saat sonra da Mahmud Paşa’nın cesetleri İbn-i Abbas mescidi hatiresine defnedilmiştir. Paşaların ikisi de bir gecede ve aynı satte boğduruldukları halde halde şüphe uyandırmamak için Midhat Paşa’nın şirpençe çibanının tesiriyle 25 Nisan 1884 tarihinde ve Mahmud Paşa’nın da mide nezlesinin tesiriyle ve tifo nedeniyle 1 Mayıs 1884’te vefat ettiklerine dair Taif’te bulunmakta olan mahkumların tedavisine bakan Doktor Yüzbaşı naşid Efendi tarafından iki rapor verilmiş ve bunlar Vali Paşa tarafından derhal İstanbul’a bildirilmiştir230.
Cinayetlerini gizlemek için de Midhat Paşa’nın mezar taşına 26 Nisan, Mahmud Paşa’nın mezar taşına 2 Mayıs tarihlerini yazdırdılar. Hadisenin askerler üzerindeki kötü tesiri önlemek için talime çıkardılar sonra mızıka çaldırarak zeybek oynattılar. Kırılan kapıların kilitlerini taktırdılar. İkinci gün şehitlerin eşyalarını kaldırdılar, yirmi gün sonra da açık arttırma ile sattılar bir liste yaparak saraya gönderdiler.
Paşaların bu şekilde vefatları telgrafla mabeyne telgrafla bildirilmişse de vefatlarına inanılmayıp ‘Bunlar kaçmıştır, eğer vefat etmişlerse ne suretle hasta olmuşlardır. Hastalıkları ne ise memurlar, hekimler ve ağaları tarafından bir mazbata hazırlanarak mühürlensin ve Mabeyne gönderilsin’ diye gelen emre karşı hemen
istenilen Mazbatanın Ağalara mühürlettirilerek Mabeyne gönderildiğini bu münasebetle zabitler söylemişlerdir. Kale karşısında oturan ahaliden bazılarına da mazbatanın mühürlenmesi teklif edilmişse de ‘biz görmedik ve mühürlemeyiz’ diyerek reddetmişlerdir231.
İstanbul’da halkın kuşkularını gidermek ve Midhat Paşa’nın şöhretini biraz daha azaltmak için Basın Bürosu bir bildiri yayınlamıştır. Hariciye Nezareti Müsteşarı Ermeni Artin Dadian Bey’in kaleminden çıktığı sanılan bu uzun bildiride Midhat Paşa bir kere daha yerildikten sonra onun ölümünün ‘Devlette hiçbir boşluk yaratmadığı ve Osmanlı’nın hakiki dostlarının kalbinde hiçbir üzüntü doğurmadığı’ ileri sürülmüştür232.
Milletimizin demokrasiye kavuşması için her türlü fedakarlığa katlanan Midhat Paşa işte bu şekilde şehit edilmiştir. Midhat Paşa’nın kemikleri 1950 yılında yurda getirildi, büyük bir törenle İstanbul’da Hürriyet-i Ebediye tepesine gömüldü233.
“Namık Kemal Midilli’de Midhat Paşa’nın ölüm haberini aldığı zaman ‘Zavallı Midhat Paşa sen ecelinle ölmedin, hiç şüphesiz öldürüldün’dediği ve hüngür hüngür ağladığı 35 beyitlik bir mersiyeyi maiyetinde bulunan Tevfik Bey’e dikte ettiği bilinmektedir. Ancak aynı gün İstanbul’a gelen Tevfik Bey, Sirkeci’de bir kahvehanede oturduğu sırada Emniyet Müdürlüğüne çağırılması üzerine mersiyeyi yok etmiş, sadece aklında kalan birkaç beyit günümüze gelebilmiştir:
Mübarek bad! Ey İslamın medar-ı şevket ü şanı
Şahadettir sana Allahın en kıymetli ihsanı234.”
Dostları ilə paylaş: |