davlumbaz: Büyük savaş davulu, kös.
c. Ağıt
Bir sevgilinin, bir büyüğün ölmesi nedeniyle yazılır. Deprem, sel gibi toplumu derinden yaralayan doğal felaketler nedeniyle de yazılabilir. Buna halk arasında ağıt yakma, ağıt yakan kişiye de ağıtçı denir. Bazı ağıtların kimin tarafından oluşturulduğu belli değildir. Bu tür ağıtlar halkın ortak malıdır.
Ağıtlar dramatik şiir kapsamına girer.
Aşağıda bir halk ozanının, amcasının kızının ölümü nedeniyle yazdığı bir ağıt örneği verilmiştir:
ECEL TUZAĞINI AÇAMAZ MISIN?
Ecel tuzağını açamaz mısın?
Açıp da içinden çıkamaz mısın?
Azat eyleseler uçamaz mısın?
Kırık mı kanadın, kolların hani?
Emmim kızı aç kapıyı gireyim, (1)
Hasta mısın, hâlin hat(ı)rın sorayım,
Susuz değil misin, bir su vereyim,
Çaylarda çalkalanan sellerin hani?
Aç mısın, yok mudur ekmeğin aşın?
Odan ne karanlık, yok mu ataşın? (2)
Hanidir güveyin, hani yoldaşın?
Hani kapın bacan, yolların hani?
Burada yorgan, döşek, yastık var mıdır?
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır?
Dalın tahta duvar, önün yar mıdır?
Yeşil başlı sunan, göllerin hani? (3)
Civan da canına böyle kıyar mı? (4)
Hasta başın taş yastığa koyar mı?
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı?
Al giy allı balam, şalların hani? (5)
Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın,
Uyandın da taş yastığa dayandın,
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın, (6)
Yeller mi savurdu küllerin hani?
KAĞIZMANLI HIFZI
(Kısaltılarak alınmıştır.)
-
emmi: Amca.
-
ataş: Ateş.
-
suna: Göl ördeği.
-
civan: Yakışıklı, genç erkek ya da güzel, genç kadın.
-
bala: Yavru, çocuk.
-
Aslı Hanım: “Kerem ile Aslı” öyküsünün kadın kahramanı.
ç. Taşlama
İnsanın ve toplumun aksak yanlarını eleştirip yerer. Satirik şiir kapsamına girer:
İNSANLIK
Odun yok, kömür yok, param kalmadı,
Hâlimizi bir gel de gör insanlık.
Ölmek istiyorum, çarem kalmadı,
Hâlimizi bir gel de gör insanlık.
Yavrum yılda bir kez yemezken eti,
Pirzolayla besler bazısı iti,
Nasıldı unuttum kaymağı, sütü,
Hâlimizi bir gel de gör insanlık.
Genellikle menfaate uyan var,
Halk sırtından yiyip yiyip doyan var,
Çıkar için insanlara kıyan var,
Hâlimizi bir gel de gör insanlık.
Çırakman’ım sazım ile gezerim,
Halkım için gerçekleri yazarım,
Korkum yoktur, gerçekleri yazarım,
Hâlimizi bir gel de gör insanlık.
ÂŞIK HÜSEYİN ÇIRAKMAN
(Kısaltılarak alınmıştır.)
2. Semai
Sevgi, özlem gibi konuları işleyen halk şiiridir. Bu yönüyle koşmaya benzer. Ancak hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla yazılır:
TUTAM YÂR ELİNDEN TUTAM
Tutam yâr elinden tutam,
Çıkam dağlara dağlara.
Olam bir yaralı bülbül,
İnem dağlara dağlara.
Birin bilir, birin bilmez,
Bu dünya kimseye kalmaz,
Yâr ismini desem olmaz,
Düşer dillere dillere.
Emrah der bugünümdür,
Arşa çıkan tütünümdür,
Yâre gidecek günümdür,
Düşem yollara yollara.
ERZURUMLU EMRAH
3. Varsağı
Bre, behey gibi ünlemlerle başlayan, bu nedenle genellikle erkeksi bir hava taşıyan, konuca çeşitli halk şiiridir.
Varsağıyı semaiden ayıran; bre, behey gibi ünlemlerle başlamasıdır. Ayrıca varsağı koşma gibi konuca çeşitlilik gösterir. Sevgi, yiğitlik ve benzeri konuları içerir.
Varsağı, Varsak Türklerince oluşturulmuş bir şiir türüdür:
ÖLMEDEN BİR DEM SÜRELİM (1)
Bre ağalar, bre beyler!
Ölmeden bir dem sürelim.
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim.
Aman hey Allahım aman!
Ne aman bilir, ne yaman,
Üstümüzde çayır çimen
Bitmeden bir dem sürelim.
Buna felek derler, felek,
Ne aman bilir, ne dilek,
Ahir ömrümüzü helak (2)
Etmeden bir dem sürelim.
Karacaoğlan der canan,
Güzelim sözüme inan,
Bu ayrılık bize heman (3)
Ermeden bir dem sürelim.
KARACAOĞLAN
-
dem: Zaman. (dem sürmek: İyi zaman geçirmek, güzel yaşamak.)
-
ahir: Son, sonraki, sonra, en sonda, sonunda.
helak: Tamamlamak, ortadan kaldırmak, yok etmek.
-
heman: Hemen.
4. İlahi
Dinsel konuları işleyen halk şiiridir. Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla yazılır. Semaîden ayrıldığı ana nokta yalnızca dinsel konuları ele alışıdır. Bu tür şiirlerde geçen aşk, Tanrı’ya duyulan sevginin ifadesidir:
AŞKIN ALDI BENDEN BENİ
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek, seni.
Ben yanarım dünü günü, (1)
Bana seni gerek, seni.
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek, seni.
Yunus durur benim adım,
Gün geçtikçe artar odum, (2)
İki cihanda maksudum, (3)
Bana seni gerek, seni.
YUNUS EMRE
-
dünü gün: Gece ve gündüz.
-
Od: Ateş.
-
Maksut: Maksat, amaç, istek, dilek.
5. Destan
Kahramanlık olaylarını anlatan şiir türüdür. Halk arasında yaşayan çeşitli tipleri, gelenek ve görenekleri, sosyal yaşamı anlatan destanlar da vardır. Manzum aşk öyküsü biçiminde destanlar da görülür.
Destanlar da koşma gibi 11’li hece ölçüsüyle yazılır. 8’li hece ölçüsüyle yazılanları da vardır:
GENÇ OSMAN DESTANI
İptida Bağdat’a sefer olanda, (1)
Atladı hendeği, geçti Genç Osman.
Vuruldu sancaktar, kaptı sancağı,
İletti bedene, dikti Genç Osman.
Eyerleyin kır atımın ikisin,
Fethedeyim düşmanların hepisin,
Sabah namazında Bağdat kapısın,
Allah Allah deyip açtı Genç Osman.
Sultan Murat eydür gelsin göreyim, (2)
Nice kahramandır ben de bileyim,
Vezirlik isterse, üç tuğ vereyim, (3)
Kılıcından al kan saçtı Genç Osman.
Kul Mustafa karakolda gezerken,
Gülle kurşun yağmur gibi yağarken,
Yıkılası Bağdat seni döverken,
Şehitlere serdar oldu Genç Osman. (4)
KAYIKÇI KUL MUSTAFA
(1) iptida: Başlangıç, bir işe başlama, önceleri, en önce, ilk önce.
(2) eydür: Söyler, der.
(3) tuğ: Serpuş (başlık) ların ön tarafına takılan tüy ya da püskül biçimindeki süs, sorguç.
(4) serdar: (Osmanlı İmparatorluğu’nda) Başkomutan.
6. Mâni
Sevgi, özlem, kıskançlık gibi konuları işleyen ve tek dörtlükten oluşan halk şiiri türüdür. Maniler kim tarafından oluşturulduğu bilinmediği için halkın ortak ürünüdür. Mânilerde hece ölçüsünün 7’li kalıbı kullanılır. Mânilerin ilk iki dizesi hazırlık dizesi olarak adlandırılır. Asıl söylenmek istenenler son iki dizede ortaya konur. Manilerin uyak düzeni aaxa biçimindedir. Yani üçüncü dize serbest, diğer dizeler birbiriyle uyaklıdır.
Leblebi koydum tasa,
Doldurdum basa basa,
Her huyun iyi ama,
Azıcık boyun kısa.
***
Geyik atladı taştan,
Gözlerim doldu yaştan,
Kız senin güzelliğin,
Çıkardı beni baştan.
7. Türkü
Ezgili halk şiiri türüdür. Bu yönüyle diğer halk şiirlerinden ayrılır.
Türkülerde nakarat denilen ve her bölümden sonra yinelenen bir kısım bulunur. Nakarat; bağlama, bağlantı, kavuştak adlarıyla da anılır. Ancak nakaratsız türküler de vardır.
Türkülerde 7, 8 ve 11’li hece kalıpları kullanılır.
Türküler; ezgilerine, konularına, yapılarına göre birtakım çeşitlere ayrılır. Koşma, semai gibi halk şiirleri, ezgili duruma getirildiğinde türkü niteliği kazanır.
Türkülerin bir bölümü ortak ürün niteliğindedir. Oluşturanı belli olan türküler de vardır.
Aşağıdaki iki örneğe bakalım:
MENDİLİMDE GÜL OYA
Asker yolu beklerim,
Günü güne eklerim,
Sen git yârim talime,
Ben burayı beklerim.
Mendilimde gül oya,
Gülmedim doya doya,
Asker yolu beklerim,
Günleri saya saya.
Pilav pişirdim yavan,
Üstüne kestim sovan,
Yatağıma uzandım,
Uyan askerim uyan!
(Kavuştak)
Sucu sucu suyunan,
Sovan acısıyınan,
Küsüdüm de barıştım,
Yârin bacısıyınan.
(Kavuştak)
ANONİM (YOZGAT TÜRKÜSÜ)
***
DERDİMİ DÖKERSEM DERİN DEREYE
Derdimi dökersem derin dereye,
Doldurur dereyi düz olur gider.
İrakipler geldi girdi araya, (1)
Korkarım yâr benden yoz olur gider. (2)
Ilgıt ılgıt yeller eser seherde,
Yâr beni düşürdü onulmaz derde,
Yâr ile buluşsak bir tenha yerde,
Duyar düşmanlarım söz olur gider.
Pervane ateşten sakınmaz canı,
Uğruna koymuşum başı bedeni,
Doldur tüfengini hedef al beni, (3)
Yaram doksan dokuz yüz olur gider.
Veysel der çıkayım bir yüce dağa,
Ağaçlar bezenmiş yeşil yaprağa,
Bir gün olur tenim düşer toprağa,
Karışır toprağa toz olur gider.
ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU
(1) irakip: Rakip. (Hece ölçüsüne uydurmak için böyle kullanılmıştır.)
(2) yoz olmak: Uzaklaşmak, soğumak.
(3) tüfenk: Tüfek. (Halk arasında böyle söylendiği de olmaktadır.)
ANLATIM BİÇİMLERİ
Düşünce, duygu ve olayların ortaya konulmasında değişik anlatım biçimleri kullanılır. Bunlar; açıklayıcı anlatım (açıklama), tartışmacı anlatım (tartışma), öyküleyici anlatım (öyküleme) ve betimleyici anlatım (betimleme, tasvir etme) dır.
1. Açıklayıcı Anlatım
Bir düşünce ya da duyguyu açıklamak amacıyla kullanılan anlatım biçimidir:
Sevgi ve saygı nasıl ısmarlama olmaz, insanın içinden gelirse dostluk ve arkadaşlık da onun gibidir. İçten gelmedikçe gönülden gelmedikçe kurulamaz. Ayrıca dostlukların kurulmasında yalnızca düşünce ve erdem birliği değil, duyguların birliği de söz konusudur. Böylesine dostluklar her şeyin üstündedir. Bu tür dostluklarda çıkar hesapları, bencil davranışlar, küçük düşünceler yoktur.
(M. İSKENDER ÖZTURANLI)
2. Tartışmacı Anlatım
Karşıt görüşlerden birinin doğruluğunu kanıtlamak için kullanılan anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimi açıklayıcı anlatım biçimi içerisinde de değerlendirilebilir. Ancak bir düşüncenin doğruluğunu kanıtlama amacı taşıması yönüyle ondan ayrılır. Ama bu ayrımı yapmak oldukça zordur:
Yazının başlığı “Doğa mı, Endüstri mi?” de olabilirdi. Bir yeğleme söz konusu olsaydı hangisini seçerdiniz siz? Bana sorulsa, “Doğa” derdim hiç duraksamadan. Tutuculuk mu bu? Böyle düşünenler de çıkabilir. Endüstrileşmeye karşı çıkmıyorum ben, endüstrinin doğa zararına gelişmesine karşı çıkmıyorum. Buna tutuculuk diyeceklerse varsın desinler.
(VEDAT GÜNYOL)
3. Öyküleyici Anlatım
Yaşanan, tanık olunan ya da zihinde tasarlanan olayları anlatmak için kullanılan anlatım biçimidir:
O gün köyün sessizliği er saatte bozguna uğradı. Köy ayaklanmıştı sanki. Her perşembe sabahı böyle olurdu zaten. Köy tümüyle uyanırdı. Köylü, kazanın hafta pazarına giderdi o gün. Keçiye, davara daha bir gün öncesinden yol verilir; pazara götürülecek sığır takımı da er horozda yola katılırdı.
(ABBAS SAYAR)
4. Betimleyici Anlatım
Varlıkların belirgin özelliklerini tanıtmak için kullanılan anlatım biçimidir. Bu anlatım biçimi, konularına göre birtakım çeşitlere ayrılır:
a. İnsan Betimlemesi (Portre)
İnsanların iç ve dış görünüşünü anlatan betimleme türüdür. İnsanın iç görünüşünü (huyunu, alışkanlıklarını, duygularını…) anlatan betimlemeye ruhsal portre, dış görünüşünü anlatan betimlemeye de fiziksel portre denir:
Yüzü hem çirkin hem sevimsizdi. Çiçek bozuğu, fena sürülmüş bir tarlaya benzeyen, koskocaman bir surat. Yanakları şiş, burun inadına küçük, dudakları kalın ve iki tarafından eski minyatürleri hatırlatan, çeneden uçları aşağı doğru sarkan, uzun, sarı bıyıklı. Gözleri, belki bir ölü kadar hareketsiz ve cansız duran yüzünde etrafını en çok rahatsız eden şeylerdi: Şiş kapaklar arasında tehlike işareti gibi ışıldayan iki sarı ışık.
(HALİDE EDİP ADIVAR)
b. Hayvan Betimlemesi
Hayvanların dikkati çeken özelliklerini anlatan betimleme türüdür:
Fraulein Haubold’un kedisi; bir kedi ne kadar normal olabilirse o kadar normal, hiçbir özelliği olmayan, kendi hâlinde, gösterişsiz, kıl kuyruk bir kediydi. Hatta zorunlu olmadıkça miyavlamazdı bile. Adı da Dropsi’ydi. Dropsi; yanlış anımsamı-yorsam, Sırpçada “pamuğum, yumağım” filan anlamına geliyormuş. Dropsi’nin hiçbir özelliği yoktur, dedik ama, bir gözü sarı, öbürü maviydi. Bundan ötürü de bana İstanbul’daki komşumuzun kedisini anımsatırdı.
(HALDUN TANER)
c. Eşya Betimlemesi
Eşyaların özelliklerini tanıtan betimleme türüdür:
Sandıkta eski püskü çamaşırlar, yamalı çoraplar, yırtık bir seccade, bir küflü makas, birkaç kitap vardı. En altta sedef kakmalı bir ceviz kutu dikkatini çekti. Bu kutu kilitliydi. Zehra makasın ucuyla kilidi kırdı, içindekilere baktı: renk renk bez parçaları, silik fotoğraflar, kurdele ile bağlanmış bir tutam saç, sararmış bir hukuk diploması, bir tomar mahkeme belgesi ve bir defter.
(REŞAT NURİ GÜNTEKİN)
ç. Görünüm Betimlemesi
Dağ, deniz, göl, köy, kent vb. bir çevreyi anlatan betimleme türüdür:
Güvertede Rio’nun ufuklarına bakıyorum. İki küçük ada, Rio’nun müjdecileri gibi. Kıyıda sırtüstü dev hayaletleri yatıyor. Azametli bir dağ tabiatı sola doğru derinleşmektedir. Bu dağlar hemen deniz kenarından sert bir kalkışla dikleşiyor. Hepsi ormanlarla, Brezilya’nın yaban ormanlarıyla örtülü.
(FALİH RIFKI ATAY)
d. Hareketli Varlıkların Betimlemesi
Varlıkların hareket durumundaki özelliklerini anlatan betimleme türüdür. Olay betimlemesi olarak da adlandırılır:
Tavşan, ak kuyruğunu titretti. Kulaklarını yatırdı, sonra dikti. Karlar üstünden aşağı indi. Düzlüğe geldi. Koşusunu sürdürdü. Kurt, delicesine koşuyor; peşinden geliyordu. Tavşan korkuyla ürperdi. Sonra hızla ileri atıldı. Uzun uzun sıçradı ve ormana yöneldi.
(AHMET KAHRAMAN)
SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM TÜRLERİ
Düşünce, duygu ve olayları konuşup yazarak karşımızdakilere aktarırız. Bu amaçla birtakım sözlü ve yazılı anlatım türlerinden yararlanırız.
Bilindiği gibi her konuşmanın, yazmanın bir konusu ve bu konuya uygun birtakım anlatım özellikleri vardır. Örneğin, bir düşünceyi açıklayan yazının anlatım özellikleriyle olay anlatan yazının anlatım özellikleri birbirinden farklıdır. Konuşmaların, yazıların konularına ve anlatım özelliklerine göre sınıflandırılmasına tür diyoruz.
Biz; burada sırasıyla anı, öykü, masal, tiyatro yapıtı (oyun, piyes), yaşam öyküsü (biyografi), gezi yazısı, mektup, fıkra, makale, söyleşi, deneme, eleştiri, görüşme (mülakat), röportaj, söylev ve konferans türlerinin belirgin özelliklerini ortaya koyacağız:
1. Anı (Hatıra)
Kişilerin başından geçen ya da tanık oldukları olayları anlatan yazılara anı denir.
-
Anılar ya günü gününe tutulan notlar biçiminde ya da sonradan anımsanarak yazılır. Günü gününe yazılan anılara günlük (günce) denir.
-
Anılarda yaşanmış olaylar ele alındığı için anlatılanlar gerçektir.
-
Anıda olay planı uygulanır. Bir anı; serim (giriş), düğüm (gelişme), çözüm (sonuç) bölümlerinden oluşur. Serimde olay ana çizgileriyle ortaya konur; olayın geçtiği yer, zaman ve kişiler tanıtılır. Düğüm bölümünde olay anlatılır. Çözümde de olayın nasıl sonuçlandığı ve yaşayan ya da tanık olan kişi üzerindeki etkileri anlatılır.
-
Anılarda olaylar olduğu gibi anlatılır. Açık ve içten bir anlatım kullanılır.
-
Ünlü kişilerin (devlet adamları, bilginler, sanatçılar …) yaptıkları önemli işleri anlatan anılar büyük değer taşır. Bunlar, geçmişe ışık tutan birer belge niteliğindedir. Örneğin, bizi insanların yaşadıkları devirler ve tarihsel olaylar hakkında aydınlatan bir kaynak özelliği taşır. Atatürk’ün yaşamıyla ilgili anılar buna en güzel örnektir.
Edebiyatımızda anı türünde yazılmış pek çok yapıt vardır.
2. Öykü (Hikâye)
Gerçek ya da gerçeğe uygun olarak tasarlanmış olayları anlatan yazılara öykü denir.
-
Bir öykü dört temel ögeden oluşur: Bunlar; olay, kişiler, yer ve zamandır. Öyküyü oluşturan bu ögeler ya gerçektir ya da gerçeğe uygun biçimde tasarlanmıştır.
-
Öykülerde genellikle fazla ayrıntılı olmayan kısa olaylar anlatılır. Bu nedenle olayın geçtiği çevre sınırlı, zaman kısa ve kişiler de azdır.
-
Öyküde en çok sözü edilen ve olayın akışında önemli rolü olan kişiye öykünün başkişisi (kahramanı) denir.
-
Öykülerde de anı gibi olay planı uygulanır. Öykünün düğüm bölümü okuyucunun merakını çekici bir biçimde tamamlandıktan sonra çözüm bölümüne geçilir. Böylece öykünün okuyucu üzerindeki etkisi artırılmış olur.
-
Öykü ile anı arasındaki en belirleyici fark, anılarda yaşanmış olayların anlatılmasıdır. Oysa öyküde tasarlanmış olaylar da anlatılır.
3. Roman
Gerçek ya da gerçeğe uygun olarak tasarlanmış olayları anlatan uzun yazılardır.
-
Roman, öykünün genişletilmiş bir biçimi olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle anlatım özellikleri, planı öyküyle aynıdır. Ancak romanda bir ana olay etrafında gelişen çeşitli olaylar vardır. Kişiler çok, yer ve zaman daha geniştir.
-
Romanlar; konularına ve yazınsal (edebî) akımlara göre birtakım çeşitlere ayrılır:
a. Konularına Göre
Töre romanı: Toplumların gelenek ve göreneklerini konu alır.
Macera romanı: Kişilerin yaşadıkları heyecanlı olayları anlatır.
Polisiye roman: Polis-suçlu ilişkilerini anlatır.
Tarihsel roman: Tarihsel olayları anlatır.
Psikolojik roman: Kişilerin ruhsal durumlarını anlatır.
Egzotik roman: Yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatır.
Biyografik roman: Kişilerin yaşam öykülerini anlatır.
b. Yazınsal Akımlara Göre
Romantik roman: Duyguyu ön plana alan roman türüdür.
Realist roman: Akla ve gerçeklere dayalı olmaları anlatan roman türüdür.
Natüralist roman: Deneysel nitelik taşıyan, bir başka deyişle doğadaki olayları neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde ele alıp inceleyen roman türüdür. Natüralist romanı, gerçekçi romanın daha bilimseli ve aşırısı olarak niteleyebiliriz. Bu tür romanlarda, ağırlıklı olarak toplumun küçümseyip dışladığı insanlar ve bunların yaşamları anlatılır.
Sürrealist roman: Gerçeküstü olayları anlatan roman türüdür. Örneğin, bilim kurgusal romanlar bu türdendir.
4. Masal
Olağanüstü olayları anlatan hayal ürünü yazılara masal denir.
-
Masallarda olaylar hayal ürünü olduğu için kişiler, yer ve zaman da hayal ürünüdür.
-
Masallarda kişiler genellikle cin, peri, cadı, ejderha gibi olağanüstü yaratıklar, padişahlar, prensler, prensesler, çeşitli hayvanlar ve cansız varlıklardır. Olayların geçtiği Kaf Dağı, Peri Padişahının Ülkesi, yedi kat yerin altı gibi yerler hep gerçek dışıdır.
-
Masallarda olay planı uygulanır.
-
Masallar, “Bir varmış, bir yokmuş.” sözleriyle başlar. Bu sözün ardından, olayla ilgisi olmayan bir bölüm bulunur. “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, anam ağlar eşikte, babam ağlar beşikte. Anamı sallardım, anam ağlardı; babamı sallardım, babam ağlardı. Derken babam düştü beşikten, ben hopladım eşikten. Anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi, dolandırdılar bana dört köşeyi…” biçiminde söylenen bu tür sözlere tekerleme denir.
Masalın ortalarına doğru, “Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş. Bir de bakmış ki bir arpa boyu yol gitmiş.” gibi sözler yer alır. Sonuçta ise genellikle, “Gökten üç elma düştü; kimin muradı varsa, onun başına.” gibi kalıplaşmış sözler bulunur.
-
Masallarda genellikle duyulan (-miş’li) geçmiş zaman kullanılır.
-
Bazı masallar öğüt verme amacı taşır. Bu amaçla yazılan, kişileri hayvan, bitki ya da cansız varlıklardan oluşan masallara fabl denir.
Bazı fabllerde kişiler insan da olabilir.
Fabllerde insan dışındaki varlıklar insan gibi düşündürülüp konuşturulur. İnsan dışındaki varlıkların insan gibi düşündürülmesine kişileştirme (teşhis), insan gibi konuşturulmasına da konuşturma (intak) denir.
Fabller, düz yazı biçiminde ya da manzum olarak yazılır.
Fabllerde masallardan farklı olarak bir öğüt kısmı bulunur. Bu kısım genellikle fablin sonunda yer alır. Fablleri masallardan ayıran bir başka yan da oluşturanının belli oluşudur.
Fabl türünün iki önemli yazarı; Aisopos (Ezop) ve La Fontaine (La Fonten)’dir.
5. Tiyatro Yapıtı (Piyes, Oyun)
Gerçek ya da gerçeğe uygun olarak tasarlanmış olayları sahnede canlandırmak amacıyla yazılan yazılara tiyatro yapıtı denir.
-
Tiyatro yapıtlarında olay karşılıklı konuşmalar (diyaloglar) biçiminde anlatılır.
-
Tiyatro yapıtlarında olay planı uygulanır. Bu yönüyle anı, öykü gibi türlere benzer. Ancak onlardan farklı olarak tiyatro yapıtlarının baş kısmında, henüz olay anlatımına geçilmeden, oyunun kaç perde olduğu, oyundaki kişiler ve olayın geçtiği yer hakkında toplu bilgiler verilir. Serim bölümünde olay başlatılır. Olayın akışına göre kişiler tanıtılır. Düğüm bölümünde olay ayrıntılarıyla ortaya konur ve okuyucuda merak uyandıracak bir biçimde düğümlenir. Çözüm bölümünde de bu düğüm çözülerek olay sona erdirilir.
Dostları ilə paylaş: |