ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Biz işte pazartesi…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yarın olmayacak o zaman.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, yarın Kars’a gideceğim.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Peki.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Nasıl sizin için?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hangi gün diyorsanız işte, pazartesi, salı…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ne zaman isterseniz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pazartesi uygun mu?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Pazartesi uygun. Öğleden sonra…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Atilla Bey, cumartesi günü de uygun.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Cumartesi olur.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Cumartesi sabah.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Cumartesi olmaz ya, o kadar çok abartmayalım. Sırf şey olsun diye cumartesi…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, ilke olarak tamam da…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Cumartesi” derseniz biz de “Gece de çalışalım.” deriz. Gerçekten BDP olarak diyoruz ki: “Sabaha kadar çalışalım.”
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Geldiğimiz günlerde ben sekiz saat, on saat çalışmayı tercih ederim ama cumartesi burada olmak istemiyorum.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Eğer sabaha kadar çalışırsak başkanlardan, tabii bu durumda talebimiz değişecek, artacak…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Cumartesidense gece daha mantıklı yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, ne yapıyoruz, karar verelim o zaman.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şimdi, şöyle bir uygulamamız oldu son bir-iki aydır, genellikle bizimle ilgili değil, hocaların dersleri sebebiyle ve salı günü grup sebebiyle, iki aydır yaklaşık…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çarşamba, perşembe, cuma çalışıyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Arkadaşların dersleri…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Aşağıdaki Komisyon çarşamba günü toplanacak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – “Pazartesi, salı” dedikleri için hep çarşamba yaptık. Bizim pazartesi, salıya hiç muhalefetimiz olmadı ama hocaların dersleri sebebiyle, ilke olarak hep çarşamba, perşembe, cuma diye bir akış var yani.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, bu hafta, salı günü, akşamüstü buluşuldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama akşamüstü.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, yani gene yapabiliriz.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ben gelemem.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Gelemez misiniz?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle olur mu acaba?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Gelemiyormuş.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Salı günü öğleden sonra Ali Hocam gelemiyor musunuz? Üçten sonra.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Salı günü bir başlıyorum, gece dersi de dâhil…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz, efendim, çarşamba yapalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çok ara vermiş olmayacak mıyız?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Çok ara vermiş olacağız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Üç gün aralıksız çalışalım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bunlar bitti mi şimdi, yoksa daha var mı?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yok, ama yani son hâlini görmemiz gerekiyor. Pazartesi çalışalım, akşamüstü?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Pazartesi” dedik işte.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, pazartesi çalışsak diyecekler ki: “Salı çalışmayalım.”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Salı da çalışalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Salı şimdi çalışamıyoruz, salı zaten…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ben bir kez daha şeyin altını…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Siz “Bir gün için gelmeyelim.” diyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şöyle, pazartesi Selin Hoca öğleden sonra geliyor. Salı yok. Üç saat için biz bütün iki günü değiştirmek zorunda kalıyoruz yani. Bu kadar…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pazartesi öğleden sonra niye çalışmıyoruz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yarın toplansak ne konuşacağız?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani ne konuşacağız?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Bitirelim bunları.” diyorum. Haklarla ilgili kısmı bitirelim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yarın bitirelim mi?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sırrı Süreyya burada mı, bilmiyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bunlar için bir tam güne gerek var mı? Bugün yapalım bunu ya.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – İşte, yapamıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte yapamıyoruz pek.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Buranın üzerinden yapalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Aşağıdaki salona insek?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Gerçekten, madem yapacaksak bugün yapalım çünkü yani bize çok yani başka…
KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAŞ – Bu sorunu yarına kadar gideririz Başkanım.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ya anlıyorum da…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, yarın gideririz de şimdi aşağıda devam edebiliriz.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama Oktay Bey’in şu anda sanıyorum mazereti var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok, şu anda mazeretiniz var mı, şu an?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, yarın olursa olur.
Konuştunuz mu Ali Hocam?
Metin geldi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yarın gelsek birkaç tane böyle ek madde var, çok uzunca sürmeyecek.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onları da aslında böyle yapabilsek keşke. Sizin katkınızı bekliyoruz.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Keşke danışmanlar önceden… Değil mi?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Danışmanlar çalışsa da bunları hep birleştirse.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, görüşeceğimiz kaç madde kaldı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Başkan, görüşeceğimiz kaç madde var?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, şöyle, bakın, sanıyorum şu var: İnternet’e erişim. Siz, bilmiyorum, bunu gündeme getirmek ister misiniz. Şu herhâlde dün konuşulmuş…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yarın cumadan sonra olabilir.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – …başka bir yerde. Bu başka bir yerde konuşulacakmış. “Yoksullar ve toplumsal dışlanma”yı ne yaptılar, bilmiyorum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Meral Hanım, Selin Hanım, yarın cumadan sonra olabilir.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Olur.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani saat iki mesela, ikide başlayabiliriz. Olur mu?
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Olur.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Olur.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Meral Hanım?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim vekillere sormamız lazım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yarın ben yokum, öğleden sonra yokum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim önerimiz: Şimdi aşağı gidip devam edelim. Daha saat üç yani.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Evet, bir de hakikaten şimdi devam etmenin imkânı varsa şimdi devam edebilir miyiz? Uygun mu sizin için? Bütün heyete uyuyorsa şimdi devam edelim mi?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, iki seçenek var önümüzde: Ya aşağıda devam etmek veya yarın öğleden sonra.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Aşağıda devam edelim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ne diyorsunuz?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Fark etmez.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O zaman hadi inelim aşağıya.
Kapanma Saati: 14.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP (İstanbul)
-----0-----
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hemen başlayalım, vakit kaybetmeyelim.
Bununla ilgili sorun yok herhâlde, hallettik maddeyi.
Ali Hocam, var mı bir şey?
Ben biraz şeye takıldım sadece ama 2’nci fıkradaki “da”, “almak da…”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Dahi anlamında.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O anlamda doğru da fıkra…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani “da”yı silebiliriz oradan.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, “devlet”le başladık ya yukarıda münaferet olmasın, eski tabirle, hani fıkra ya bu yani.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Kesimlerinin” olmayacak mı Hocam, “toplum kesimlerinin?”
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Kesimlerinin…”
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani “da”yı kaldırabiliriz oradan.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ya da ayrı fıkra yapmak yerine tek bir fıkra mı yapsak?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Cümle olarak mı eklesek? O da olabilir, doğru.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani o sanki çok farklı bir şeymiş gibi.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet yani.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Aslında devamı onun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onu bir cümle olarak yukarıya ekleyelim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Noktadan sonra devam etsin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – O “dul ve yetimlerin” yerine “geride kalan eşlerin ve çocukların” desek daha şey olur yani Anayasa’nın dili açısından.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bizim arkadaşlarımız “dul” kelimesini biraz daha banal bir kelime olarak görüyorlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok, yok, “dul ve yetim” kavramı biraz toplumsal anlamda da -hani nasıl anlatayım- dışlayıcı…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Korunması gereken kesim olarak görülüyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tamam da korunmak da bazen insanı rahatsız eder yani.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama şöyle de bir şey var: Bu, yalnızca geride kalan eş değil aynı zamanda boşanmış… Ama geride kalan eş dediğiniz zaman o boşanmışı karşılamıyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tam olmuyor tabii.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sayın Başkanım, “Bu, devletin görevidir.” de denebilir ama “görevlerindendir” de denebilir. “Da”yı kaldırınca cümlenin daha düz durabilmesi için “…tedbirleri almak devletin görevlerindendir.”
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olabilir. İşte, burada, bu “dul ve yetim” ifadesi…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tamam, biz onu düşünelim, onun yerine ne önerebiliriz diye.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bir de şu anda, kanunlarda… Bu özellikle harp ve vazife şehitleri, gazilere bildiğim kadarıyla kanuni düzenlemeler var ve bu konuda bir sıkıntı yok. Yani bunu ayrıca -yazılabilir de o şey değil ama- bir Anayasa…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Var, Anayasa’da zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mevcut olanda var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Mevcut olanda da var, o aşıldı yani öyle bir şey yok artık yani bir toplumsal talep de yok.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Aşamadık ki Meral Hanım, hâlâ dul ve yetimlerimiz oluyor yani, aşamadık, keşke kalksaydı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bu bir yani karşılanmaması söz konusu değil, onu anlatmaya çalışıyorum.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ama şimdi, almadığımız takdirde yorum olabilir, bir şey olur…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Neyse tartışmayalım, tamam. MHP’yle bu konuyu tartışmak istemiyorum, kalabilir yani.
OĞUZ TURHAN – Bir toplumsal talep var ama onlar da açlık grevine yatıyorlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır yani şey anlamında diyorum, var zaten karşılığı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle: Burada bir tek şey, “dul ve yetimleri” genel olarak -hata değil ben öyle düşünerek önermiştim ama- mevcut Anayasa’da bunlar “harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri” olarak var yani genel değil.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ama genel olmasında fayda var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, genel olması daha doğru olur diye düşünüyorum ben de.
KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKANLIĞI BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAŞ – Başkanım, açıklamanızı da aşağıya koyduk ama kadın ve erkekleri kapsayacak şekilde…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Başka, yani sade kadınları değil erkekleri de kastediyoruz diye.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tabii, tabii, genel.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, o zaman sorun yok.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bir tek o ifadeye biz bir bakalım yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz bakın, siz bakın ona.
Şimdi, nereye geldik? Bu, sanatçının korunmasıyla ilgili yazmadık mı biz?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır. Yazdık mı sanatçının korunmasını?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şeyi konuşalım mesela, vicdani reddi, kimlik hakkını.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şurada, kadın hakları var, isterseniz ondan devam edelim, şurayı bitirelim diye.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, peki, ne öneriyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim “kadın hakları” maddemiz var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Neye karar verdik?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kadın hakları.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı bir madde?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz ayrı bir madde olarak öneriyoruz, evet.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, peki, bakalım hemen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Teklif sahibi olarak biz isterseniz…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben karşı eleştirileri ve beyanları da esas alarak cevap vereceğim. Kimse bir şey ifade etmese de diğer maddelerde kadın haklarına ilişkin zaman zaman tartışmaları, müzakereleri yaşadık. Şu denilirse: “Kadın haklarına ilişkin ayrıca fıkralar ekledik.” vesaire, onları biz de biliyoruz ama biz bu anayasada kadın haklarına ilişkin özgün bir düzenlemenin yer alması gerektiğini, diğer fıkralardaki o küçük notların ve şerhlerin bunu tam olarak karşılamadığını ve kadınların o diğer birleştirilen üç maddedeki gibi yani toplumun yarısını oluşturmaları ve toplumsal cinsiyet rolleri, ulusal üstü hukuk ve standartlar açısından kadın haklarının gerçekten ayrıca büyük bir öneme sahip olması sebebiyle ayrı bir madde olarak formüle ettik.
Zaten sizlerin de gördüğü gibi, bir, temel hareket noktamız kadın ve erkek eşitliğinin gerçekten tam olarak sağlanması, toplumsal düzenin buna göre oluşturulması, 1’inci fıkrada ayrımcılıkla mücadele ve gerekli tedbirlerin alınması, 2’nci fıkrada kadına yönelik şiddet, kadın ticareti, istismar, namus cinayetleri ve bu konularda ayrıca bir üst hüküm olarak düzenledik. 3’üncü fıkrada toplumsal cinsiyet eşitliği yani şu anda sadece Türkiye'nin değil dünyanın başa çıkamadığı bir mesele, toplumsal cinsiyet rolleri konusunda gerçekten ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Toplumda biz bu nedenle bu konuda pozitif ayrımcılık hükümlerinin aynı zamanda CEDAW’a da uygun bir şekilde uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer 4’üncü fıkramızda da kota öneriyoruz. Zaten biz parti olarak da bu kotayı uygulayan bir yerden değerlendiriyoruz ve Türkiye siyasal yaşamında da sadece Mecliste değil bütün yönetim kademelerinde üniversitelerde bu kotanın uygulanması ve özel politikalar olmasını öneriyoruz. Son olarak da ulusal eylem planları, bütçeler, kadın bütçeleri, kadın erkek eşitliği konseyi öneriyoruz.
Özetle, -çok ayrıntıya girebilirim ama gerek duymuyoruz çünkü daha önce kadın haklarına ilişkin birden fazla sunum yaptık- biz bu maddede ısrarlıyız yani bu maddenin anayasada yer alması kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal cinsiyet rolleri ve şiddetin önlenmesinde önemli bir parametre taşı olacaktır görüşündeyiz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, siz?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani ilke olarak biz ayrı bir madde olmasına karşı değiliz ama tekrar olmasın yeter ki. Bu eşitlik maddesine baktığınız zaman, eşitlik maddesinde şunları görüyorsunuz: “Kadın erkek eşit haklara sahiptir.” diyoruz, bir. “Devlet bu eşitliğin hayata geçmesini sağlamak ve kadına yönelik her türlü şiddeti ve kötü muameleyi önlemekle yükümlüdür.” diyoruz yani devletin yükümlülüklerini düzenliyoruz orada. Ondan sonra, burada da var çünkü, şiddet ve şey var. Ondan sonra, burada, pozitif yükümlülük “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” diyoruz. Yani burada eşitlik maddesinde yazmayan…
Bir de tabii, çalışma hakkında kadınlarla ilgili laflar söyledik. Ne dedik orada? “İstidam konusunda cinsiyet farklılığı gözetmeksizin fırsat eşitliği, eşit muamele görme hakkını güvence altına alır. Kadınların çalışma hayatına katılmalarının önündeki engelleri ve çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri kaldırmakla yükümlüdür.” İşte, doğum yapmış olan kadınlarla ilgili birtakım şeyler koyduk filan.
Şimdi, burada, bu maddelerde yazmayan ne var, ona bakalım. Kadına karşı her türlü kötü muameleyi koyduk, şiddeti koyduk. “Kadın ticaretini, kadın bedeninin istismarını önlemekle yükümdür.” demiş. “Aile içi şiddet ve namus cinayetlerinin insanlık suçları olduğunu kabul eder.”
DİLEK KUMCU – Kadın ticareti tartışıldı ama insan ticareti olarak…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, insan ticareti olarak koyduk.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, hayır, bu maddenin ikisi de yok, birini insan ticareti olarak koyduk ama esas önemli olan bu aile içi şiddetin insanlığa karşı işlenen suç kabul edilmesi, dolayısıyla zaman aşımına tabi olmaması, etkin soruşturma yükümlülüğü vesaire. Bence en kritik olan bu zaten yani. Türkiye’de kadınlara karşı bir savaş var neredeyse yani günde 3 kadın falan öldürülüyor, sadece namus cinayeti değil, bir sürü gerekçeyle Türkiye'nin her yerinde, boşanmak istedi diye, telefonla mesajlaştı, şu diye, bu diye. Bunlar son iki üç yıl öncesine kadar zaten, mesela kadın eşinden başka birisiyle mesajlaşıyorsa haksız tahrik indirimine tabi tutuluyordu ve korkunç kararlar çıkıyordu. Şimdi, biraz daha kadın örgütlerinin mücadelesiyle dengelendi. Mesela bu çok önemli bir hüküm yani kadına yönelik şiddet içeren suçlarla mücadele etmek için bizce. Dolayısıyla bunların hiçbiri yok şu ana kadar yazdıklarımızın arasında. Siyasi partilerin, Meclisin, il genel meclislerinin, belediye meclislerine kadın kotası… Burada biz yeni bir anayasa yazıyoruz, 12 vekiliz, 1 tane kadın vekil var aramızda. Yani belediyelere bakalım, şeylere bakalım, bu kota ve şey zorunluluğu…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz bu konuda tam eşitlik istedik, kota falan değil tam eşitlik olsun istedik zaten.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de eşitliği savunduk.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Zaten burada, yüzde kaç olduğunu söylemiyoruz, sadece “eşit katılımı sağlamak amacıyla kota uygulaması” diyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Selin Hanım, buyurun.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani biz kota uygulamasına baştan itibaren karşı çıkıyoruz yani tamamen kadın ve erkeklerin eşitliği esasına dayalı olması gerektiğini, her türlü toplumsal ve siyasal platformda bu eşitliğin gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bu “kota” sözcüğüne karşı çıkıyoruz. Bunun dışında bu siyasal partiler, üniversiteler, sendikalar vesaire gibi kuruluşlarda da biz ilgili kuruluşu ya da ilgili kurumu düzenlerken kadın ve erkeklerin eşit temsili esasına ayrı ayrı yer verdik. Dolayısıyla kendi şeyimiz açısından biz oralarda ilgili bölümlere dağıttık.
5’inci fıkranız kanımca çok desteklenebilir bir fıkra. Yani bu kadın ve erkek eşitliğini gerçekleştirecek bir kurulun oluşturulması, bu kurula ilgili sivil toplum örgütlerinden temsilciler alınması ve kadın ve erkek eşitliğine ya da işte, kadınlara yönelik çeşitli olumsuz -şiddet içeren vesaire- toplumsal kaynaklı olumsuzlukları giderecek politikaların belirlenmesinde böyle bir kurulun işlevi olabileceğini düşünüyorum kendi adıma. Yani bu…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – 3’üncü fıkra için, kadınlara yönelik şiddetin insanlığa karşı suç kabul edilmesi, dolayısıyla zaman aşımına tabi tutulmaması, etkili soruşturma…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – 2’nci fıkra biz yani bunu…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İnsanlığa karşı suç tabii, bu değil, yani insanlığa karşı suçlardan olmadığı belli.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ne olduğuyla ilgili de bayağı bir tartışma var zaten. Sadece soykırım mı, bilmem ne mi yoksa diğerleri mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O biraz fazla galiba yani insanlığa karşı suç bunları kapsamıyor. Yani ne soykırım ne savaş suçu ne…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama üzerinde anlaşılmış bir tanım değil o yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Aslında, bir şey önerebilir miyim? Bir kere bu ayrı bir madde olarak yer alacak mı, almayacak mı, onu kararlaştıralım, sonra içeriğiyle ilgili konuşalım, olmaz mı?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz ilke olarak kabul ediyoruz ayrı madde olarak yer almasını ve içeriğine bakmak lazım, tekrar olmasın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz ayrı madde olarak öneriyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biz böyle ayır bir maddeye gerek yok diye düşünüyoruz. Yani içerisindeki birçok hususu biz farklı maddelerde zaten yazdık. Yani ayrı bir madde…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, şöyle bir şey yapabilir miyiz acaba? O kadar çok dağıttık ki bu kadın erkek eşitliği meselesini birçok maddeye, o maddeleri toplayıp şuraya bir koyabilir miyiz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, hayır, bizim bakışımız şu Rıza Bey…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İşte, ben 2 tanesini gördüm şimdi. Yani eşitlik maddesinde vardı benim gördüğüm, işte, çalışma hakkında ama başka maddelerde de var yani. Hangi maddelerde var, bilmiyorum şimdi.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani bu konu en çok eşitliği ilgilendiriyor yani ayrımcılık yasağı, eşitlik vesaire, belki toplanırsa orada toplanabilir.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kanımca, şiddeti de eşitliğe koymuştuk biz. Eşitliğin de ötesinde yani ilgili maddelerde kadınların eşit temsiline, eşit katılımına ilişkin düzenlemeler konmalı, konuyor da zaten. Yani bizim önerilerimizde de sırası geldiği zaman görülecek. Yani amaç, kadınların temsilini, şiddetten korunması vesaireyi sağlamak ise tek bir madde içinde de düzenlenebilir, farklı maddelere de dağıtılabilir. Önemli olan amaç hasıl olsun.
TARIK OLCAY – Bu sendika maddesinde mesela BDP ve CHP’nin ortak önerisi var.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O maddeleri bir toplayabilir miyiz acaba bir yerde?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Sosyal güvenlikte var sanıyorum, iş güvenliğinde, çalışmada var.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu, eşitlik maddesi.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – “Kadınlar ve erkeler eşittir.” demek bir şey, “Kadınların eşitliğini etkin soruşturmakla yükümlüdür.” başka bir şey.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Devamı var ama, devamında yazmışız bir şeyi.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Mesela kadına yönelik şiddetin ben ayrıca telaffuz edilmesi gerektiğini düşünüyorum, sadece “Kadınlar ve erkekler eşittir.”le olmaz yani.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Bunu eşitliğe koyduk biz. “Kadına yönelik her türlü şiddeti ve kötü muameleyi önlemekle yükümlüdür.” Biz bunu koyduk.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte, burada, yazıyor. Özgür Hanım, bu, eşitlikteki 4’üncü fıkra. “Kadına yönelik her türlü şiddeti ve kötü muameleyi önlemekle yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler…”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kadın ticareti ve kadın bedeninin istismarı da bunun içine giriyor diye düşünebilirsiniz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Peki, aile içi şiddet dâhil mesela.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Her türlü şiddeti” aile içini de içerir, öyle değil mi, burada o var.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Neyse bir görelim onları.
TARIK OLCAY – Kişi hürriyeti maddesinin 3’üncü fıkrasında işte, “Kuvvetli suç şüphesinin varlığı veya isnat edilen suçun ağırlığı tek başına sayılamadığı…” diyor, ondan sonra “…bunlar gibi nedenlerin varlığı hâlinde tutuklamaya karar verilir.” diyor. Orada da gerekçe notunda, kadınların korunması, 4320 sayılı Kanun’da öngörülen ailenin korunması, şiddetin…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – O gerekçe notu.
TARIK OLCAY – Orada işte, “bunlar gibi” ibaresinden kastedilmektedir diye de ayrıca bir gerekçe…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bu zaten bizim önerimiz, bir tek bizim önerimiz olarak var, bütün partilerin uzlaştığı bir şey olarak yok.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman ya burada bırakırız ya oradan çıkarırız tekrar varsa eğer.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tamam ama onun sadece BDP önerisi olduğunu düşünün.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz şöyle bir şey yapalım: Tekrar varsa, biz kadın hakları maddesinin özgün bir başlık altında yazılması konusunda ısrarcıyız. Sebebi de orada olmayanlar da var. Biz diğer madde önermelerinde genellikle ayrı fıkralar önerdik, biliyoruz; sendikada, işte, diğer eşitlik maddesinde falan ama bu özel madde olması gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Mesela son fıkramızda biz bir konsey öneriyoruz, ne bileyim, başka yerde başka bir şey öneriyoruz, diğerlerinde ilgili bölümü yazıyoruz oraya yani maddenin ruhuna uygun, sendika hakkında başka bir şey öneriyoruz ama burada hepsini kapsayacak bir şemsiye maddesi olarak düşündük, yani diğerlerinde tekrar var diyorsanız onları buraya alalım, onu çıkarabiliriz bakın, ama burayı oraya taşıyalım mantığı doğru değil yani.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bir de kadın örgütlerinin talebi de müstakil bir madde yanı sıra, yani diğer maddelerde geçirilmesi hem de müstakil bir maddenin düzenlenmesi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir görelim de sonra karar verelim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte, onun için, sizin kanaatiniz belli. Rıza Bey’in kanaatini oluşturmasına yardımcı olmak için topluyoruz. Bizimki de belli.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sizin ne?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı bir madde olmasın diyoruz, gerek yok diyoruz biz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – O zaman bizim kırmızı kalacak yani.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet yani katılıyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kime?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yok size değil.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, şöyle: Mümkün olduğu kadar, aslında bakın, siz, toplumun özel olarak korunması gereken kesimleri içerisinde kadının yer almasına karşısınız değil mi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Toplumun yarısından söz ediyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, anladım ama burada yaptığınız şey aslında ondan çok farklı değil bence.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Niye? Hak öznesi olmak başka bir şey, korunmaya muhtaç…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır ama ayrı bir maddeyle düzenliyorsunuz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama Mustafa Hocam, her ayrı madde korunmaya muhtaç kategori değildir, ayrı, özgür ve spesifik bir hak öznesidir. Korunmaya muhtaçlık başka bir şey.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani koruduğumuz gençler de bir konu…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim mantığımız, hayır, hayır…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bence gençler de değil zaten, ona itiraz ettim hatırlarsanız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz burada kadın haklarını önerirken sadece korunmaya muhtaç toplumun yarısıdır anlamında değil yani böyle bir mantıkla bakmıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bence ayrı bir madde, aslında bugün belki biraz böyle bir eğilim var, eskiden o pozitif ayrımcılık içerisinde kadınlar mütalaa ediliyordu. Şimdi, kadınlar arasındaki akımlar onların dışına çıkartılıp ayrı bir şekilde mütalaa edilsin diye.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama bir şey söyleyeyim mi Mustafa Hocam?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bence gene buraya geleceğiz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, pozitif ayrımcılık, illa korunmaya muhtaç kategorilere uygulanan bir şey değildir, tarihsel olarak dezavantajlı gruplara, sistematik biçimde ayrımcılığa, eşitsizliğe maruz kalmış gruplara uygulanır.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte, ama korumuş oluyorlar dezavantajlıyı.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yani korumaya muhtaç, himaye bu başka bir paradigma. Mesela kadın örgütlerinin hepsi kadınlara pozitif ayrımcılığı savunur ama bunun sebebi kadınların korunmaya muhtaç olması değil sistematik bir ayrımcılığa ve eşitsizliğe tarihsel olarak maruz kalmaları. Dolayısıyla yani “pozitif ayrımcılık” dediğimiz her durumda demek ki korumaya muhtaç diyoruz demek değil, onu demek istiyorum.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Başkanım, birkaç cümle söylemek istiyorum.
Şimdi, tabii, bu kavramları yani “korunmaya muhtaç kesim” gibi bir kavram altında kadın haklarının düzenlenmesi teşebbüsü geçmişte olmuştu, eşitlik maddesinde olmuştu ve ona büyük bir tepki oldu, iyi de oldu yani bunun, bu konunun öyle bir kavramla eşleştirilmesi tabii ki, çok yanlış bir konuydu. Gerçekten ülkemizde kadınların yaşadığı sıkıntıları biliyoruz, bütün dünyada kadınlar sıkıntılar yaşıyor. Bizim gibi biraz Orta Doğu kültürüyle hemhâl olmuş toplumlarda bu sıkıntının biraz daha toplumsal algılarla alakalı olarak daha fazla olduğu da bir gerçek. Günümüzde işte, her gün dinlediğimiz haberlerde de bunları görüyoruz.
Dolayısıyla kadınların insan haklarından eşit şekilde yararlanabilmeleri, toplumun diğer kesimiyle yani erkeklerle eşit şartlarda yararlanabilmeleri bakımından birtakım avantajlar sağlanması gerektiği konusunda da hepimiz hemfikiriz. Buradaki sorun bunun ayrı bir madde de mi düzenlenmesi -ilk baştaki tartıştığımız konu- yoksa ilgili yerlerde düzenlendiği şekliyle mi muhafaza edilmesi veya buralara tabii ki yeni ilaveler yapılabilir, ilgili düzenlendiği yerlere yeni ilaveler yapılabilir.
Bir defa bu, kadınlara karşı şiddette aile içi şiddet kavramının insanlık suçu sayılmasıyla ilgili kavramın, düzenlemenin doğru olacağını düşünmüyorum. Şu sebeple düşünmüyorum: Yani biz bir şeye bir şey dedik diye o öyle olmuş olmaz zaten çünkü bu insanlığa karşı suç kavramı uluslararası insan hakları hukukunda veya genel olarak ceza hukukuna ilişkin uluslararası sözleşmelerde netleşmiş bir kavram. Onun için bu kavramın burayla ilişkilendirilmesini çok doğru bir yaklaşım olarak düşünmüyorum ama bu önerideki son fıkra, özellikle son fıkranın asıl sorunun kaynağı olan toplumsal algıyı değiştirmeye yönelik olması itibarıyla üzerinde daha dikkatle durulmaya değer -diğer yerler de tabii ki, dikkatle durulmaya değer ama özellikle burasının- olduğunu düşünüyorum. Ama Sayın Vekilimin de az önce beyan ettiği üzere bunun ayrı bir madde olarak değil şu ana kadar düzenlediğimiz maddelerde ilgili yerlerle ilişkilendirilmek suretiyle de yapılabileceğini düşünüyoruz efendim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani şunu da gözden ırak tutmayalım: Bütün maddelerde yeri geldiği vakit bu konuyla ilgili hassasiyetleri ortaya koyduk. Bana göre bu ihtiyacı cevaplayacak kararları da aldık. Hatta öylesine bakalım ki, yani netice itibarıyla, işte, yüzde 50 erkek yüzde 50 kadın ayrımını bile biz ortadan kaldırdık yani burada, hepsini bir kül olarak aynı şey içerisinde ifade etmek suretiyle birbirinden farklı olmadığını, insan olarak bir kere insan odaklı baktığımız vakit her şeyden önce kadın erkek, insan. İnsana birtakım haklar tanıyoruz. Şimdi, bunun ötesine geçtiğimiz vakit, bu zorlama bir pozitif ayrımcılık olur diye düşünüyoruz. Burada bahsettiklerimizin geçtiği maddelere dönelim eğer orada hâlâ bu düşüncelerimizi karşılayamayacak eksiklikler var ise o maddeler içerisinde onları tamamlayalım ama biz “Bu haklar verilmesin.” anlamında konuşmuyoruz. Bu haklar verilsin ama zaten verildi, zaten tadat edildi; orada eksiklik var ise onları güçlendirelim. Ayrıca gelip de burada bu şekliyle değerlendirilmesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Sadece söylemek istediğimiz o, yoksa herkes layık olduğu hakkı alsın kadın erkek, ona taraftarız.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, bu son paragrafın bir kere yararlı olduğunu düşünüyorsak -ki biz düşünüyoruz- çok iyi olur böyle bir konsey oluşturulması, bu konuda özel bir organ kurulmasının Türkiye'deki kadın hakları bakımından önemli bir adım olacağını düşünüyoruz. Bir kere bunun böyle olduğunu paylaşıyorsak o zaman tabii ayrı bir fıkra yapmak lazım, ayrı bir madde yapmak lazım yani ayrı bir madde yapmadan nasıl yapacağız? Yani sadece ayrı bir madde yapacaksak o zaman içine ne koyacağız? Onu düşünmek lazım.
Şimdi, burada benim gördüğüm, diğer maddelerde bulunmayan aile içi şiddet ve namus cinayetleri konusu var. Bunlar insanlık suçu değil ama böyle bir problem var onu koyalım ama insanlık suçu olarak nitelemeyelim. Tabii çocuk gelinler problemi var, onu da bir şekilde koymak lazım. Yani çocuk gelinler problemi çok büyük bir problem Türkiye'de, çok geniş kapsamlı bir problem ve kadına karşı yapılmış en büyük saldırılardan biri. Onu çocuk haklarında düzenledik mi?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Çocuk haklarında düzenledik.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şiddet yaşama hakkını elinden alıyor ya biraz o yüzden yani temel olan şey kadın cinayetleri ve aile içi şiddet ve erkek…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bununla ilgili de, çocuk örgütleriyle ilgili de ailede kurma hakkıyla ilgili orada yazdık bunu, erken yaşta evlilikle ilgili.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Erken yaşta yazdık sanki, öyle hatırlıyorum.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani neredeyse ceza kanunlarındaki, diğer medeni hukuktaki her şeyi buraya dolduracağız yani.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Dolduralım kadınların lehine ya, kadın cinayetleri azalacaksa dolduralım bence.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman yani birkaç şey yapmak mümkün değil, sadece burada diğer maddelerde olmayan şeylerle ilgili bir madde yazabiliriz ya da diğer maddelerde olan her şeyi buraya aktarırız tek bir madde altında toplarız. Ya da…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biraz önce önerdim, daha açık bir şekilde ifade edeyim; bu madde diğer maddelere yaptığımız eklerin tam olarak karşılığı değil, bu ayrı bir düzenleme. Son fıkra hiçbir yerde yok, yine aile içi şiddet konusunda bu kadar net bir tespit yok. Bizim önerimiz şu kesin olarak: Yani kadın hakları ayrı bir başlık olsun fakat ilgili fıkralarda mükerrerlik varsa o mükerrer olanları buraya aktarabiliriz, oradan çıkarabiliriz ama burada kadın haklarına bu anayasa koyucunun, iradenin verdiği önemi de aynı zamanda dikkate alan bir yerden ayrı bir düzenleme olması önemli. Yani insan hakları konusunda Oktay Bey’in söylediği şüphesiz önemli ama gerçekten artık günümüzde onu aştık. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi var ama Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi var çünkü özgün bir alan, yani orada ayrıca kadınlar eziyet gördüğü için kadınlar erkekleri dövmüyor, erkekler kadınları dövüyor yani bir de böyle realite var.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O eskidendi, Allah eline düşürmesin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani hani şiddet mağduru erkek binde 1 ise bunun binde 999’u kadın, böyle bir realite var ve bu realiteden hareket etmek zorundayız.
İnsanlık suçunu şüphesiz tartışabiliriz, ayrı bir şey ama kota konusunda bizim buradaki kastımız çok açık, biz böyle polemik yapmak istemiyoruz ama çok açık demişiz eşit katılımını sağlamak amacıyla yani eşit katılımı hedeflediğimizi, eşitliği hedeflediğimizi söylüyoruz ayrıca -dediğim gibi- biz pratiğimizle de bunu ortaya koymaya çalışıyoruz. Böyle “Eşit katılım” deyip 100 erkek 1 kadın koymuyoruz. Biz “kota” derken uluslararası, özellikle CEDAV’a uygun pozitif ayrımcılık açısından bunu düşündük şu anda bizim tüzüğümüzde de bunu değiştiriyoruz vesaire. ve anayasada bunun olması ayrıca önemli kadın temsili açısından. İşte, şu anda bakanlık sayısı, belediye başkanları sayısı, üniversite rektörleri sayısı, ne bileyim, idarecilerin kadın oranı ve benzeri yüzlerce istatistik çıkarabiliriz; eşit temsil yok. Bırakın eşit temsili, kota konusunda yüzde 10’u yakalayamıyoruz. Yani kaç tane kadın vali var, kaç tane kadın kaymakam var? Bu yüzden 4’üncü fıkra da çok önemli yani biz mekanizmalarda eşitliği öneren bir yerden bakıyoruz. Netice itibarıyla diğer maddelerde varsa buraya aktaralım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – “Şu kadar kadın vali olamaz.” diye bir hüküm var mı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ama uygulamada olmuyor.
OĞUZ TURHAN – Kaymakamlık sınavına kaç tane bayan giriyor, kaç tane erkek giriyor?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Eskiden hiç olmuyordu, şimdi oluyor demek ki…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bakın, yani toplumsal… Hayır, hayır; yani bunu sizlerle çok konuştuk. Toplumsal yaşamda gelenekler, görenekler, yaşam tarzı, geçmiş, tarih ve daha binlerce sebeple kadınlarla erkekler eşit fırsatlara sahip değil. Bak, anayasada eşit hak sahibi görünebilirler ama…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Burada da anayasaya koyuyoruz, kanuna koyuyoruz yani netice itibarıyla kanunlarda olması da bu işi sağlamıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – İşte o zaman anayasaya koyalım diyoruz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Anayasaya koyun, fark etmiyor ki yani netice itibarıyla toplum belli bir aşamaya geldiği vakit bu kendiliğinden oluyor..
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, hayır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bizim için önemli olan şu: Yeter ki kanunlarımızda bunu engelleyecek, bunu sınırlayacak bir şey olmasın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani şu anda kanunlarda 4320 sayılı bir Kanun var, kadınlar karakola gidiyor, savcılığa gidiyor ama savcı ve karakol onları geri eve gönderiyor “Git barış” diyor. Bunun binlerce, milyonlarca örneği var.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ve ölüyor eve döndüğünde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ne yapıyor? Kanun var yani insan hayatını korumakla mükellef bu karakol, kanun var, onu uygulamıyor; anayasaya yazsan ne olacak yani?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Çünkü o polis ve hâkim de bizim toplumun çocukları. Bu gelenekten, bu aile kültüründen gelmişler yani uzaydan gelmemişler, kendi kültürünü kararlarına yansıtıyor. Bu nedenle bu konuda bir değişime ihtiyaç var yani.
Biz bu konuda çok tartışmayabiliriz de ama kesinlikle madde önermemiz konusunda mükerrer olanları ayıklayabiliriz, oradan buraya aktarabiliriz ama ayrı bir madde olarak düzenlenmesi yaklaşımında ısrarlıyız.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Şentop, BDP’nin önerisi olarak geçelim yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte bu şeyin kararını siz…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bir uzlaşı arıyoruz biz de tabii.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama uzlaşı yok yani.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Uzlaşı şu…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çünkü bunların önemli bir kısmı, 5’inci fıkra dışındakilerin aşağı yukarı tamamı diğer maddelerde dağılmış olarak var.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – 5’inci fıkrayı o zaman…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Gerçekten ayrı madde…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı madde diyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Çıkarsınlar Başkanım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama o yazılmadı mı? Yazıldı. Kotayı…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok, hepsi yok.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yani, şimdi, bunu, her ayrı bir hak kategorisi ya da hak öznesi getirdiğimizde bu tartışmayı yaşıyoruz. Şimdi, her seferinde diyoruz ki eğer “bütün insanlar” dersek bunu kapsıyor mu kapsamıyor mu? Pozitif ayrımcılığı anayasaya ya da kanunlara yazsak ne olacak hayatta değişmediği sürece? Yani sadece birkaç şey söylemek istiyorum o kadar bu tartışmayla ilgili.
Birincisi: Bu bir cinsiyet grubu olabilir, bu bir etnik grup olabilir, bu bir dinsel grup olabilir; bir gruba yönelik olarak tarihsel olarak sistematik bir ayrımcılık uygulanıyorsa o grup içinden bir ya da birkaç kişinin çıkması, küçük bir azınlık grubunun çıkması, mesela bir kadın başbakan da oldu demek ki kadınlar o kadar da kötü… Bu doğru değil yani. O gruptan 1 kişi ya da 2 kişi ya da küçük bir azınlık grubunun çıkması o grubun bütününün tarihsel olarak eşit haklara sahip olmadığı ve ayrımcılığa uğradığı gerçeğini değiştirmez.
İkincisi: Bir soru sordunuz, çok doğru bir soru, dediniz ki “Kaymakamlık sınavına kaç kadın giriyor?” Zaten sorun tam da bu, haklısınız. Zaten kadınlar, bütün bu tarihsel ezilme ilişkilerinin bir sonucu olarak, kültürel ön yargıların bir sonucu olarak, politik olarak önlerinin kesilmesinin bir sonucu olarak buna sistematik olarak daha az giriyorlar. Biz şuna inanıyoruz: Eğer yasal mevzuat…
OĞUZ TURHAN – Tercih.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, bunlar basitçe kişisel tercihler değildir. Bir gruba yönelik sistematik ayrımcılık olursa, eşit fırsatlardan yararlanmazsa o grup daha çok ona olmaya sevk edilir; erkeklerin doktor olmaya, kadınların da hemşire olmaya sevk edilmesi gibi mesela. Bunlar bu kadar kişisel tercihlerle belirlenen şeyler değildir, son derece sistematik, yapısal ilişkiler… Dünya mülkiyetinin, dünyadaki bütün mal varlıklarının yüzde 3’ünün sadece kadınlara ait olması, kadınların erkeklerden daha tembel olmasıyla açıklanamaz; belli ki burada sistematik, yapısal bir şey var.
Şimdi, biz şuna inanıyoruz, şunda da haklısınız: Anayasaya ya da kanunlara yazınca bir anda değişecek mi? Tabii ki değişmeyecek bir anda ama bir yol açılacak. Devlet, resmî olarak bir yasal şeyin önünü açacak ve zihniyet dönüşümüne de bunun faydası olacak. Bizim yaklaşımımız budur yani. Hani yoksa tabii ki anayasaya bunu koyduk diye ertesi gün kadına yönelik şiddet durmayacak ama ne olacak biliyor musunuz? O karakollar ölmeye gönderdikleri kadınları daha az göndermeye başlayacaklar çünkü artık anayasal dayanağı var. Şikâyet ediyorlar, geliyorlar karakollara ve ölüme gönderiliyorlar ya “Kocandır, barış” diye dönüyorlar iki saat sonra öldürülüyorlar. Bunlar bunu bir günde değiştirmeyecek ama bir kapıyı açacağız ve bu önemli bir kapı.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pardon, bir şey söyleyebilir miyim; Sayın Başkan dışarı çıktı ve onun güvenine layık olduğum için, mazhar olduğum için bana bıraktı.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O zaman ben sizden söz istiyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, hepimiz burada düşüncelerimiz söyleyeceğiz. Tek doğru sizin düşünceniz değil. Ona katılmak gibi bir mecburiyetimiz de yok ama tartışacağız. Önemli olan sizin de düşüncelerinizi burada ortaya koyup tartışabilmeniz, bizim de tartışabilmemiz ve tek doğru da sizin dediğiniz değil. Yani sizin pencerenizden baktığımız vakit doğru bu, Benim penceremden baktığım vakit de bana göre zinhar yanlış. Siz de baktığınız vakit beni de aynı şekilde yanlış görüyorsunuz. Onun için bu tartışma bu çerçeve içerisinde gidiyor.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Aynen öyle yüzde yüz haklısınız.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Netice itibarıyla, bahsettiğiniz kızlar kaymakam olmak istediğinde, falan falan olmak istediğinde bizim kızımız, bizim anamız, bacımız vesaire. Netice itibarıyla yani beni de kızım var, yarın onun önünde de bir engel olsun istemiyorum. Biz meseleye bakarken böyle başka bir dünyalı değiliz, bu toplumun içerisinde yaşıyoruz, sizin gördüklerinizi biz de görüyoruz netice itibarıyla. Biz bir başka şekilde değerlendiriyoruz, siz biraz daha özel olmasını istiyorsunuz; aradaki fark bu. Şunu da çok net olarak söyleyeyim: Sizin birçok kapınız var, o kapıdan her türlü haşere girebilir, bizi endişeye sevk eden budur. Onun için bir noktada da karşıyız. Bizim söylediğimiz de eğer öyle bir engel varsa siz de o nokta da karşı olabilirsiniz ama hiçbirimiz birbirimize yani aklımızın arkasında bir tek doğru bu, bunu da nasıl kabul etmiyorlar gibi bir…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Kimse öyle bir şey demiyor ama.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İşte, daldığımız vakit konuşmamızın nereye gittiğini de fark edemiyoruz bazen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Başkanım, bir şey söyleyebilir miyim?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben de Oktay Bey’e katılıyorum, burada doğru hiçbir zaman tek değildir. Her zaman öncülden fazla doğru vardır.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tabii ki, hiç öyle bir şey diyen olmadı zaten.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben bir tek şeyi sormak istiyorum, bu son paragraf önemli bir paragraf: Bu acaba herkes tarafından kabul edilebilir bir paragraf mı?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hangi paragraf?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – 5’inci paragraf.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, zinhar kabul etmiyoruz, hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama bu kurullarla ilgili, kadın erkek eşitliğini hayata geçirmek açısından yani hani bağımsız kurul olarak düzenlenmesi…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz anlamakta güçlük çekiyoruz, katılmıyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, buyurun efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz doğrunun tek olmadığı yönünde bir beyana sahip değiliz, böyle bir realite de yok. Kimseyi de burada zorla baskılamak gibi bir gücümüz ve irademiz de yok yani bu böyle bilinsin.
Ayrıca konuşurken böyle “haşere” örnekleriyle konuşulması çok talihsiz. Bizim kapılarımız herkese açık, herkesin görüşünü alırız; toplumun sözleşmesini yapıyoruz, toplum bu sözleşmeyi yapıyor aslında, toplum için bir sözleşme yapıyoruz. “Haşereler” diye hiç kimseyi, hiçbir grubu, hiçbir kesimi niteleme hakkınız ve yetkiniz yok. Biz, böyle düşünüyoruz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Benim neye hakkım, yetkim olduğunu ben tayin ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim de yok, sizin de yok.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Meral Hanım, benim neye hakkım yetkim var ben tayin ederim, siz tayin edemezsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz, burada yani şunu anladık biz, biz önerince…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mustafa Bey diyecek ki: “Beş dakika dışarı çıktım burası harp meydanına döndü.”
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bırakın o noktada Altan Bey bana cevap versin, Altan Bey cevap versin; siz haddinizi aşmayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben cevap verebilirim, siz de haddinizi aşmayın lütfen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, niye geriliyor ortam anlamadım yani, gereksiz bir…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Niye geriliyorsunuz?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Gerilecek bir şey yok ortada; ne oldu, ben kaçırdım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Burada sırf biz böyle öneriyoruz diye kabul edilmeyebilir bunu anlarız, onlar önerince biz de kabul etmeyebiliriz ama biz onlar gibi bakmıyoruz. Demin bir fıkra yazıldı, biz bunun altına imza attık, dedik ki: “Tamam olsun.” Ama bu önyargılarla hareket edeceksek bu masanın da bir anlamı kalmıyor. Kadın hakları konusunda bu kadar geniş tartışmaya da gerek yok yani bizim duruşumuz, tutumumuz sonuçta net; kadın hakları savunucularının, kadın kurumlarının bu konudaki tutumu, görüşü, Türkiye hakkında verilen kararlar, binlerce sayfalık gerekçeyle bunu savunabiliriz. Bu bizim görüşümüzdür. Sırf BDP verdi diye BDP ötekileştiriliyor bunun da farkındayız. Tamam, kabul edilmeyebilir, bunu anlarız. Biz de bunu topluma anlatırız, onlar da anlatır yani bu konuda bir sıkıntı yok. Bu konuda kesinlikle hiçbir fıkradan taviz vermiyoruz, sadece mükerrerlik varsa yani şu gelsin bu mükerrerliği çıkaralım. CHP’nin de bu kaygısını anlıyoruz “Acaba orada var mı, şurada var mı?” böyle bir tartışma yaşanıyor ama biz sunduk diye CHP’de de aynı tutumu görmüyor değiliz yani. Sırf biz “kota” yazmışız diye muhalefet geliyor ya da sırf biz şunu yaptık diye muhalefet geliyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kesinlikle öyle bir şey yok.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hiç öyle bir şey yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz bunun farkındayız yani, hiçbir şeyin şeyinde değiliz yani.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben bir söz alabilir miyim Sayın Başkan?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, değerli arkadaşlar, doğrusu niye böyle birden gerildik ben anlayamadım, birincisi bu. Hakikaten anlayamadım ya daldım bir şeyleri kaçırdım…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kaçırdınız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.
İkincisi de şimdi burada, tabii cevap vermekten ziyade bu masaya oturan herkesin bir söz hakkı var yani Hasan Bey, Ali Bey bir şeyi bana söylediği vakit “Siz susun şu konuşsun.” demek çok nazik bir ifade değil. Onun için yani bence…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hasan Bey sizin konumunuzu unuturcasına konuştuğu vakit ilk ikazı ben veririm.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, hayır; konum yani unutma söz konusu değil bir sefer yani bazen bu tartışmalar “şiddetli” de olabilir ve bunu bütün samimiyetimle söylüyorum: Şu ana kadar süren bir yıldan fazla zamanda benim beklediğimden çok daha ılıman bir ortamda geçti bu tartışmalar. İyi ki de öyle geçti yani.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hanımefendi’ye anlatamadığım veya anlamak istemediği şey şu, ben diyorum ki: Bana göre buradaki açıklıklardan, bu kapılardan birtakım haşereler girebilir. “Siz haşereleri oraya dolduruyorsunuz.” anlamında söylemiyorum. Bana göre, ben orayı tehlikeli görüyor olabilirim. Bu tabiri söylerken “Siz haşereleri oraya getiriyorsunuz.” anlamında bir kastım yok.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kasıt olmadıktan sonra siyasi olmuştur…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama o kadar açık ki, netice itibarıyla bana göre benim…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, neredesiniz? Katliam oldu Kerküklülerin dediği gibi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani bir bıraktınız burası savaş meydanına döndü.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, tekrar bir iki cümleyle toparlayayım: Şimdi, bu tip şeylerde zaten -ben her zaman onu söylemeye çalışıyorum- aşırı uzlaşma gayretleri de bazen ters tepiyor. Yani neticede diyelim ki BDP görüşünde ısrar ediyorsa veya bir başka parti görüşünde ısrar ediyorsa -ki mesela dönem dönem Faruk Bey çok uzun şerhler yazdırarak görüşünde ısrar etti- onu yazıp geçmek lazım yani biz de bu teklifimizin, maddemizin, eğer bizle uzlaşan veya aynı şekilde düşünen partiler varsa belirtilmesi yoksa yine aynı şekilde kırmızı yazılarak geçilmesinde ısrar ediyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben, ufak bir şey söylemek istiyorum. Yani Meral Hanım’ın söylediğine katılamıyorum tabii, BDP’den geldi diye CHP’nin ön yargılı olduğunu söylemek şimdiye kadarki geçirdiğimiz deneyimlere bakarsak biraz haksızlık olur gibi.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani Rıza Bey, katılsaydınız bu görüşe bunlar olmazdı.
Yazıp geçelim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, yazalım.
Siz katılıyor musunuz?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır; şimdi, şöyle bir şey var: Bizim buradaki en sevdiğimiz paragraf sol taraftaki. Öbür şeylerde…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – BDP önerisi, Rıza Bey’in sevdiği paragrafa katılıyor musunuz? Seviyorsunuz ama katılıyor musunuz?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Katılıyoruz, son paragrafa katılıyoruz.
Öbür paragraflardaki şeylere, ne yok diye bakıyoruz yani nerede fazla var, diğer maddelerde yazmayan ne var burada diye bakıyoruz, onu pek göremedim doğrusu. Yani şiddet, kadın ticareti falan bunlar zaten şiddetin bir parçası; şiddetle ilgili madde eşitlikte var, her türlü şiddet ve kötü muameleyi önlemekle yükümlü. Eşit katılımı bütün ilgili maddelerde koyduk, sendikalarda koyduk, başka şeylerde koyduk, pozitif ayrımcılıkla ilgili şey var. Yani şu da olabilir, bir uzlaşı olarak akla gelen şey: Bu 5’inci fıkrayı alıp bunu ayrı bir madde olarak, mesela idari kurullarla ilgili bölüme, bağımsız idare kurmayla ilgili bir tarafa koyalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, biz burada kalmasını istiyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Olabilir ama onu o zaman yeri geldiğinde isterseniz buraya veya not olarak düşelim, dediğiniz şekilde oradan tartışalım.
KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAŞ – Bir yanlışlık yapmayalım da 5’inci fıkraya BDP ve CHP önerisi, dedik orada bir yanlışlık yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, bir sorun yok.
Altına not düşelim mi onun?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – CHP öyle düşünüyor yani bunu bağımsız idare kurumlarında koyabiliriz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – O zaman “BDP-CHP” önerisi yazmadan alttan anlarız zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Neyse, o zaman onu orada konuşuruz. Tamam.
Peki, başka ne yapıyoruz şimdi?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başka madde var mı arkadaşlar?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, önerenlerin bence… Ben bilmiyorum çünkü.
Var mı Rıza Bey, sizin öneriniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Vicdani reddi konuşalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Oraya geçmeden, madde olarak eklenmesi gerekenleri bir bitirelim de az kaldı, bir iki tane.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şu İnternet kaldı galiba.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onda müttefikiz herhâlde, biz de ona katılabiliriz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hangisine?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İnternet, bilişim özgürlüğü…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Kadın haklarını da konuşmuş olduk şimdi…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Bilişimde herkes hemfikirse, isterseniz onu çıkaralım aradan.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama gene de uzun sürebilir de ondan. Ben öbür türlü varsa daha böyle ayrı öneri. Biraz vakit isteyebilir yani saat dört oldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim önerilerimiz muhtemelen kısa sürecek, kadın haklarını konuşalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onları ayrı yapacağız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Zaten atladığını çıkardık üçüncü sıradaydı; kimlik hakkı, kültürel haklar, ana dilini kullanma hakkı ve vicdani ret.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onu şeyde bakmayacak mıyız, din vicdan özgürlüğüyle ilgili değil miydi?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır. Katalogda onun yanında…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Katalogda var zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı bir madde olarak.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Evet.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam. O zaman onu koyalım, var mı madde burada?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şu şeyi bitirsek İnternet’e erişim hakkı, bilişim özgürlüğü daha sonra…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Burada yok, Meral Hanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz vermiştik.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Çok önceden verdik onu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bunu o zaman, bir daha, kayıt için söylüyorum: Biz din vicdan özgürlüğü içerisinde bir fıkra olarak değil, ayrı bir madde olarak değerlendirelim diyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bunu ayrı bir madde olarak…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.
Vicdani ret hakkı…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bir iki cümle edeyim mi madde önerimizle ilgili olarak?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, buyurun.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bu vicdani ret hakkını aslında uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, herkes biliyordur bu hakkın ne olduğunu. Dünyanın kimi ülkelerinde kabul edilen, kimi ülkelerinde kabul edilmeyen bir hak vicdani ret hakkı. Bunun karşılığı herhangi bir kanaatinden ötürü, bu dinî olabilir, ideolojik görüşü olabilir, politik görüşü olabilir, dünya görüşü olabilir herhangi bir kanaatinden ötürü askerlik hizmetini eline silah alarak yerine getirmek istemeyenler için bunun yerine kamu hizmeti yapma hakkının tanınması. Vicdani ret hakkının tanınması gerektiğini söyleyen bazı yaklaşımlar aynı zamanda yerine kamu hizmetinin bile tanınmayabileceğini yani bir insanın vicdani reddini eğer ifade ediyorsa bunun yerine illa kamu hizmeti yapması gerekmeyebileceğini söylüyor. Bizim düzenlememiz… Türkiye’de de var biliyorsunuz vicdani retçi bir grup; 80’lerle birlikte başlamış bir mesele bu, 90’larda artıyor, 2000’lerde devam ediyor. Türkiye’nin uluslararası vicdani retle ilgili alanda daha çok karşı karşıya kaldığı sorun mükerrer cezalandırma meselesi yani bir kişi vicdani reddini açıkladıktan sonra birden fazla kere cezaevine alınabiliyor, ceza görebiliyor falan o nedenle Türkiye aleyhine kesinleşmiş AİHM kararları var, Osman Murat Ülke örneğinde falan; olduğu gibi. Aslında hani ben kısaca birazcık arka planıyla ilgili birkaç şey söyledim; bir politik tercih bunu kabul etmek ya da etmemek, hani zorunlu askerlik hizmeti yerine, silah altına alınma yerine belirli bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi. Bizim önerimize göre, bu kamu hizmetinin süresi de hiçbir durumda askerlik süresinden daha uzun olamıyor.
İlgilerinize sunmuş oldum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben buradaki maddeyi okuyabilir miyim belki dikkatten kaçmış olabilir. Mevcut maddeyi, “Vatan hizmeti” başlıklı madde.
“Vatan hizmeti her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” Aslında, pratikte…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mevcut Anayasa.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mevcut Anayasa bu.
Pratikte bu vicdani reddi reddeden bir madde değil aslında.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Değil ama uygulama öyle değil.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Uygulamada pratik olarak yani isimlendirme ayrı ama pratikte baktığımızda…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben bir şey söyleyebilir miyim bu konuyla ilgili?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani doğru diyorsunuz, bu maddeye göre vicdani ret…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu madde katı bir madde değil yani.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – …reddedilmiyor ama bir hak olarak da tanınmıyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayrı bir hak olarak tanınmıyor tabii ki.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir hak olarak tanınmıyor, farkı bu. Burada “Kanunla düzenlenir.” dediğin vakit, kanun koyucu eğer vicdani ret hakkını tanımıyorsa böyle bir şey yok demektir yani kanun koyucuya bırakıldığı için. Biz burada kanun koyucuya bırakılmadan bir anayasa hükmü olarak belirtilmesini ve yer almasını sağlıyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, yani bu AİHM’le ilgili gelişmeleri belki anlatmakta yarar olabilir burada. Bu Osman Murat Ülke’den başlayarak AİHM, belirli bir süre vicdani rettin… Osman Murat Ülke ve diğer Türkiye davalarında problem, hep mükerrer cezalandırmaydı. Osman Murat Ülke askere gitmeyi reddediyor, mahkûm oluyor o nedenle, askerden soğutma suçundan mahkûm oluyor, cezaevine giriyor, cezaevinden çıkıyor, askere alınıyor, tekrar üniformaya girmeyi reddediyor, tekrar mahkûm oluyor ve bu böyle devamlı gidiyor.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Evet, mükerrer cezalandırma…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – O mükerrer cezalandırmanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesine aykırı olduğunu söyledi yani kötü muameleye girdiğini söyledi ama din, vicdan özgürlüğü bakımından bir hüküm vermedi, niye vermedi? Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesi var angaryayı, zorla çalıştırmayı yasaklayan. Orada diyor ki: “Askerlik hizmeti bunun dışındadır, askerlik hizmeti zorla çalıştırma sayılmaz.” Ona dayanarak uzun bir süre bunun din vicdan özgürlüğü bakımından ihlal teşkil ettiğini söylemedi.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bayatyan kararı..
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ha, Bayatyan kararına gelene kadar. Bayatyan kararı geçen yıl yanılmıyorsam kabul edildi, Ermenistan’a karşı bir karar. Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin büyük dairesi içtihadını değiştirdi ve vicdani reddin bir hak olarak kabul edilmesi gerektiğini, bir insan hakkı olarak kabul edilmesi gerektiğini; bunun din, vicdan özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi ve Ermenistan, bu Bayatyan davasında, 9’uncu maddenin yani din, vicdan özgürlüğü maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Ve ondan sonraki Türk davalarında kararlar bu şekilde çıkmaya başladı; 9’uncu maddenin, din vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği şeklinde çıkmaya başladı. Tabii, Bayatyan kararında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dayandığı gerekçelerden biri de Avrupa’da artık 47 devlet var Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf, bu 47 devletten 45’inde vicdani ret kabul edilmiştir bir hak olarak, bunu kabul etmeyen bir tek Türkiye ve Azerbaycan kalmıştır. Yani Avrupa’da vicdani reddin kabul edilmiş olduğu, Avrupa standartlarında vicdani reddin bir hak olarak kabul edildi görüşünden hareket etmiştir. Tabii, belki onu da söylemek lazım, yani vicdani ret askerden kaçış anlamına gelmiyor çünkü vicdani reddin kabulü için, bir hak olarak kabulü için önce belirli bir inanca sahip olmak gerekiyor. Yani bu belirli bir inancın yerleşmiş ve amaçlı bir şekilde olması… Hâlbuki siz, bugün, askerlik şubesine giderseniz, “Efendim, inancım var onun için askere gitmek istemiyorum.” derseniz bu geçerli bir mazeret olarak kabul edilmez ama siz bir dini inanca sahipseniz, pasifistseniz ya da böyle bir şeyse ve bu ortadadır, bu meyandadır; bunu ileri sürerek tutarlı bir inancınız olduğunu ortaya koymanız gerekir.
İkincisi de tabii, şimdiki Anayasa maddesinde de yazıldığı gibi, başka bir kamu hizmeti göstermek zorundadır, başka bir kamu hizmeti olması lazım yani devlete hizmet sadece askerlik değil, bu başka bir kamu hizmeti de olabilir. Yani bu iki koşulun bir arada olması gerekir. Onun için, yani, bu, efendim, işte, askerden kaçış kapısını aralar, hiç kimse askere gitmez filan gibi endişeler aslında pek de geçerli değildir.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Tabii, Türkiye’de, Türkiye'nin şu andaki şartları itibarıyla böyle bir hakkın açıkça tanınmış olması hâlinde şu bile olabilir: Yeni bir inanç icat ettik diyeyim, aslında öyle bir inanç falan yok. Bazı ideolojik gruplar, vurucu gruplar vesaire Türkiye’ye şu andakinden çok daha fazla, hukuksal alanda bir problem yaratabilirler. Yani biz Anayasa’daki mevcut düzenlemenin, kanun koyucunun elini serbest bıraktığını, kanun koyucunun bunu şartlara göre düzenleyebileceğini düşünüyoruz, görüyoruz, nitekim zaman zaman bunlar da yapılıyor. Mesela öğretmenlik hizmeti yaparak askerlik hizmetini yapmış sayılma veya kısa dönem eğitimlerle vesaire bunlar yapılıyor. Şu andaki şartların –anayasal düzenleme anlamında da söylüyorum- yeterli olduğunu düşünüyoruz ve katılmıyoruz böyle bir görüşe.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Söz alabilir miyim?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun Selin Hanım.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, bu 2012 tarihli Tarhan –Türkiye- kararında da bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söylediği bir şey var, diyor ki: Bir kişinin vicdani ret hakkından yararlanabilmesi için bunu inceleyecek bir komisyonun olması ya da bir yargı organının buna karar vermesi gerekir. Dolayısıyla, aslında, hani, bu vicdani reddin kötüye kullanılabileceğine ilişkin endişeler, böyle bir komisyonun kurulması ya da yargı organının bu konuda karar vermesi, verebilmesi durumunda bence geçerli olmayacak.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şöyle: Avrupa ülkelerinde, Türkiye ve Azerbaycan… Biz listeleri de çıkardık aslında vicdani ret hakkına, Avrupa’da zorunlu askerlik hizmetine ilişkin; oldukça, hepimiz tarafından bilinen bilgiler mevcut. 82 Anayasası’ndaki tanım ve düzenleme tam olarak vicdani ret hakkını aslında tanımıyor. Hani geniş bir yorumla, tanıdığı sizin dediğiniz anlamda kabul edilebilir ama uygulamadaki, özellikle bu mükerrer cezalandırmalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne kadar gitmesi, sonraki, demin anlatılan kararlarda da bu konuda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu -anayasal olarak- bizce yeterince ortaya koymuştur.
Şimdi, bu konuda, vicdani ret hakkı ve zorunlu askerlik hizmetine ilişkin uluslararası kurumlar tarafından da farklı tarihlerde kararlar verilmiş. Demin, Bayatyan kararını açıkladı, onu geçiyorum. Yine, Avrupa Birliğinde 2009’da yürürlüğe giren Temel Haklar Bildirgesi’nde düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne gönderme yapılmış ve burada benzer düzenlemelere yer verilerek vicdani ret hakkı üye devletlerin oy birliğiyle kabul edilmiş bir durumda. Yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 98/77 sayılı Kararı’yla Avrupa Bakanlar Komitesinin bir tavsiye kararı var; “Zorunlu askerlik hizmetinin vicdanen reddi sadece dinî gerekçelerle değil, aynı zamanda ahlaki, etik, insani ya da benzer güdülerden kaynaklanan, köklü kanaatler de dâhil olmak üzere vicdani ilke ve gerekçelere göre de yapılabilir.” şeklinde bir tavsiye kararı var.
Yine, Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Komisyonunun 98 yılında vermiş olduğu bir karar var. Buna göre, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinde yer alan din, düşünce ve vicdan özgürlüğü hakkının meşru bir kullanımı olarak yine değerlendiriliyor. Buna benzer birçok veriyi paylaşabiliriz.
Bu nedenle, bu, şu anda yazmaya çalıştığımız Anayasa’da, sadece 82 Anayasası’ndaki hükmün yeterli olmadığını, bunun hem Avrupa Birliği üye ülkelerinin durumu hem zorunlu askerlik yerine ikame hizmetlerin birçok ülke tarafından düzenlendiği… İşte, Almanya’da, Avusturya’da -tek tek saymıyorum- Fransa’da, Bosna-Hersek’te, Bulgaristan’da, Danimarka’da, Hırvatistan’da, İsveç’te, İsviçre’de ve devam ediyor bu liste, hepsinde askerlik hizmeti yerine başka bir kamu hizmetiyle ikame mümkün. Bu nedenle, biz vicdani ret hakkının önerdiğimiz şekilde, hem bizim taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uyarlılık anlamında da ve Türkiye'nin temel sıkıntı ve tartışma alanlarından birini de karşılaması anlamında, çözüm bulması anlamında bu düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, o zaman bakalım.
Katılıyor musunuz Rıza Bey?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, biz parti olarak katılmıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biz de katılmıyoruz.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – BDP önerisi olarak yazalım o zaman.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pratikte bu tür endişeleri olanların endişelerini karşılayabilecek esneklikte mevcut madde. Biz de mevcut maddenin aynen, herhâlde, önereceğiz vatan hizmetiyle ilgili kısmını yeri geldiğinde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz de bu şekliyle istismara müsait bir madde olduğunu düşünüyoruz. Yarın birileri kalkar, çıkar, “Ben bu millete mensubiyetlik duymuyorum, dolayısıyla askerlik de yapmak istemiyorum.” da diyebilir. Bu hakkı da vermiş oluyoruz. Bu ve daha başka gerekçelerle, bize göre gerekçelerle -saygı duyuyoruz tabii, arkadaşlarımızın düşüncesi- katılmıyoruz biz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Başka var mı? Kaldı mı maddemiz?
Bitirelim isterseniz ama ne kaldı onu da bilelim de.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kültürel kimlik hakkı ve ana dilini kullanma hakkını da…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tek bir madde olarak mı düşünüyorsunuz, yoksa…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – İki ayrı, kısa zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ne zaman?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sadece biz önerdiğimiz için, tartışma da olmaz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, o zaman, onunla ilgili bir katılma ihtimaliniz olabilir mi?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Maddeyi görmedik ki, nedir, ne değildir. Bakalım da…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu konuyu bugün görüşmek istemiyoruz. Bu önemli bir konu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Tamam o zaman.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Daha sonra diye teklif ediyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki.
O zaman, çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere toplantıyı kapatıyorum.
Kapanma Saati: 16.10
Dostları ilə paylaş: |