1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə2/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111

Şimdi bu konuyla ilgili bilimsel değerlendirmeyi Sayın Ali Akyıldız Hocamız yapacak.

Buyurun Hocam.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ali Bey, izniniz olursa çok kısa bir şey söylemek istiyorum ben.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, dün de benzer bir tartışma yaşadık biz burada, laiklik üzerinde.

Şunu ben ısrarla vurgulamak istiyorum: Bu demek değildir ki hiç bu konuları tartışmayalım. Yani hemen oturalım “Sen ne diyorsun, ben ne diyorum, öbür parti ne diyor, işte yazalım bunları, paranteze alalım, kırmızılayalım, yeşilleyelim, gidelim.” gibi bir mekanik anlayışı çok doğru bulmuyorum. Tabii ki bazı şeyler bilimsel olarak, fikrî olarak neyse tartışılacak, görüşler, gerekçeler, deliller getirilecek.

Fakat benim itiraz ettiğim nokta şu: Birbirimizin ve siyasal partilerimizin duruşunu ve limitlerini biliyoruz. Yani bu limitleri zorlayacak veya günlerce, haftalarca, aylarca sürdürebilecek tartışmaların bir faydası yok diyorum. Mesela şu anki tartışma üzerine ben de saatlerce bir şeyler söyleyebilirim ama nereye varacağız? Yine başladığımız noktaya varacağız. Yani onun için, şahsen ben bunları zait addediyorum yani bu tip karşılıklı mevzuları. İşte cumhuriyetin kurucusu kim, irade kim, nasıl kuruldu, bu konuda her birimizin farklı kanaatleri var. Mesela bu cumhuriyeti Cumhuriyet Halk Partisinin kurduğuna ve kurucu irade olduğuna inanmayanlardanım ben.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de inanmıyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Ama bunu yani ne yapardık? Bunu şimdi tartıştık, açtık, bu mevzuyu açtık, saatlerce tartıştık, nereye varacağız? Keşke birbirimizi ikna edebilsek yani bir noktaya…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – AK PARTİ de yok o zamanlar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – AK PARTİ yok, AK PARTİ’nin dedesi vardı belki, benim de dedem vardı, neyse. Tabii, o ayrı bir şey de espri…

Evet arkadaşlar, buyurun, yani bence bu şeylere girmeden çok fazla…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, efendim, insanlık tarihine baktığımızda, tabii tarihten bahsedince tarihin derinliklerinde kalacağımız gibi bir şeye kapılmayalım. İnsanlar belirli etnik varlıklarıyla, mesela dinleriyle var olmuşlardır. İşte, din savaşları olmuştur, din devletleri olmuştur ve dine göre, hukuk dine göre tanımlanmıştır veya çeşitli etnik kökenlere göre insanlar varlıklarını ifade etmişlerdir. Ama insanlık idesinin belirli bir tekâmül safhasından sonra insanlar arasındaki farklılıklardan öteye bir vatandaş kavramı gelişmiştir ve bu kavrama bağlı olarak da ulus devletler kurulmuştur. 1789 Fransız İhtilali’yle açılan süreçte bunu görüyoruz, bugünkü devletlerin ulaştığı nokta da budur.

Geçen gün Sırrı Süreyya Bey işte bir şeyler anlattı. O anda oturumda izah edemedik, şu anda onlara cevap vermeyeceğim zaten ama diyor ki orada, bir cümlesi var:”Ulus devletin ömrü bir insan ömrü kadardır. Bu ulus devlet üzerinden hesap yapmayalım.” anlamında bir şeyler söylüyor. Ulus devletin ömrü yüz elli yıl falan değil, ulus devletin ömrü bir insanlık tarihi kadardır. Neden bir insanlık tarihi kadardır? Çünkü insanlığın bir insanlık tarihi boyunca birikimleri üzerine kurulmuştur ve görülmüştür ki bütün bu ayrımlar üzerine kurulan sistemler insanlara mutluluk getirmemiştir, vatandaşlık esası üzerine ve vatandaşlığı esas alarak bir siyasal rejim kurulması doğru olandır ve ulus devletler bu fikirden ortaya çıkmışlardır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Beş yüz yıl sonra ulus olacak mı dünyada? Alın, entelektüel bir tartışma istiyorsanız. Dediğim gibi saatlerce konuşalım, beş yüz yıl sonra ulus olmayacak dünyada, bütün sosyologların ittifakı bu.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi efendim, beş yüz yıl sonra ne olacağını tabii ki şu anda bilemeyiz ama bugünkü tecrübe eklenecektir insanlığın tarihsel tecrübesi üzerine. Bunun adı “ulus devlet” olmayabilir, başka bir şey olabilir ama bugün ulus devleti, özellikle ulus devletleri ortadan kaldırmaya yönelik, onu küçültmeye yönelik ideolojinin kaynağı küresel emperyalizmdir, bunu görmemiz lazım. Küresel emperyalizmin değirmenine su taşımamak lazım, ben bunu söylüyorum.

Burada Sayın Hocamız, Rıza Türmen Hocamız, farklılıkları reddetmekten bahsetti. Yani Sayın Bakanımın konuşmalarını dinledim, farklılıkları reddetmek gibi bir şey söylemedi, asla. Bilakis “herkesin farklılığı olabilir, önemli olan bunu, farklılıkları öne çıkarmak, farklılıkları vurgulamak, bir anayasal metin hâline getirmek, yanlış olan budur.” dediler.

Evet, biz bir ulus meydana getirdik, biz bir ulus devlet kurduk. Küresel emperyalistler Büyük Orta Doğu Projesi’ni şekillendirirken bugünlerde Orta Doğu’da, bize “ulus devlete inanmayın” diyorlar.

Buyurun, takdir sizin efendim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet arkadaşlar, yani geldiğimiz bu noktada, şimdi bu maddeyi nasıl düzenleyebiliriz, ne yapabiliriz? Yani dediğim gibi bu tartışmaları çok sürdürebiliriz ama bir noktaya varmayız.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir söz alayım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, buyurun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani bu konularla ilgili olarak bizim de görüşlerimiz var, farklı. Ulus devlet konusunda en azından şunu söyleyebilirim, ulus devlet konusu, bir sanayi inkılabı sonrasında ortaya çıkmış. Bizde, tabii, tartışmada çok önemli bir kavram problemi de var yani ulus ile millet kavramları arasında tarihî birikimin yüklediği anlam farklılıkları var. Millet kavramı, İslam kültürü içerisinde anlamı olan bir kavram, Kur’an’da kullanılan bir kavram. Bu, sanayi inkılabı sonrası ortaya çıkan, ulusla “nation”la tam olarak örtüşen bir kavram değil. Bunun detayları üzerinde -şimdi yeri değil tabi- konuşabiliriz, bu tartışma uzun bir tartışma ama en azından şunda herhâlde, belki mutabık kalabiliriz: Türkiye 1923’ten -belki bunu resmî olarak söyleyebiliriz ama belki özellikle 1925’ten- önce en azından bir ulus devlet değildi, bu topraklar üzerinde ulus devlet yoktu. Bundan sonra ne olur, olmaz meselesi ayrı bir mesele fakat nasıl insanlar gibi beşerî fikirler, düşünceler de belli bir ömre sahiptir, fanidirler, bunlar siyasi şartların, konjonktürlerin, asırların ortaya çıkarttığı meselelerdir, birer üst yapı kurumudur. Bu bakımdan, bunların değişme ihtimali her zaman vardır. Bu, ayrı uzun bir tartışma konusu, bunu belki bu toplantı dışında da yapabiliriz.

Yine, herhâlde ilk söylediğimden farklı bir yerde değiliz anladığım kadarıyla, böyle bir tartışmayı yeniden açmamıza gerek yok, bir ay çünkü bunun üzerinde konuştum tutanaklara bakarsak. Ben şahsen takip etmeye çalışıyorum tutanakları, onun için mümkün olduğu kadar konuştuklarımızı tekrar etmemek suretiyle de yol alabilirsek daha iyi olur- burada iki ihtimal var. Birisi, böyle bir genel ifade, bunda eğer mutabık kalırsak ama buna artı olarak şunu söylüyorum: Gerekçe metninde de bu saymada –hiç sayılmasın demiyoruz, sayma yapılabilir ama- bazı kavramlara itirazımız var bizim de. Söyleyeyim: Mesela buradaki “cinsel yönelim” kavramına, işte “evlilik dışı doğmuş olma” gibi hususlara itirazımız var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Onu kırmızı yapalım, bu cinsel yönelimi.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama dersek ki sayalım, onu da kabul ederiz fakat saymada 61 ve 82 anayasalarının benimsediği bazı birkaç ufak revize olabilir, işte mesela “renk” çıkarılabilir, çok anlamlı değil, sizin teklifinizde de yok zaten renk, onu kabul edebiliriz. “… ve benzeri” değil de “diğer sebeplerle ayrım yapılamaz” şeklindeki bir ifadeyi biz kabul ederiz. Bunun dışında ilave etmek istediğiniz şeyler varsa onun usulü yöntemi belli artık yani bunu uzatmaya gerek yok, kanaatimce.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Özgür Hanım buyurun.

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Yani evet, bunları aslında çok uzun uzadıya tartıştık biz, bir aya yakın tartıştık diye hatırlıyorum. Onun için bunları çok uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Sadece şeyi söylemek istiyorum ben. Yani BDP olarak neden bazılarının sayılmasından yana olduğumuzu ve bu sayılmada neden etnik kökenin, cinsiyet kimliğinin, cinsel yönelimin bizim için özel olarak bir anlam ifade ettiğinin biraz yani işte hukuki, sosyolojik böyle birkaç başlığını söylemek istiyorum.

Birincisi, biz şey diye düşünüyoruz, belirli bir yani sistematik bir ayrımcılığa uğrayan ya da ezilen bir toplumsal kesimden birkaç, tek tek bireysel temsilcinin belirli pozisyonlara gelmesinin o toplumsal kesime yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmadığına inanıyoruz. Örneğin, bazı kadınların başbakan olmuş olması ya da bazı eş cinsel, LGBT bireylerin belirli iyi pozisyonlara gelmiş olması, bir bütün olarak bir toplumsal kesime yapılan sistematik ihlali ortadan kaldırdığının işareti olarak söylenemez. Bu, her sistematik hak ihlaline uğrayan kesim için ya da dezavantajlı kesim için söylenebilecek bir şeydir. Bu tek tek tekil örneklerin grup olarak yaşanan ayrımcılığı ortadan kaldırdığına biz pek inanmıyoruz doğrusu.

İkinci bir şey de, özellikle bu etnik köken… Diğerleri zaten dil, din, ırk, görüyorum aşağı yukarı taslakların hepsinde geçiyor, hani bunların temellerini anlatmaya gerek yok ama özellikle bu etnik köken, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimin olması yönündeki ısrarımız hani kör bir ısrardan ziyade, bu alanda çok canı yanan insanların hak ihlalleriyle hukuki mercilere başvurduklarında haklarını elde edebilmelerinin, kendilerine yönelik yapılmış haksızlığın tanınmasının, telafi edilmesinin ve tazmin edilmesinin anayasal zeminini oluşturacağına inanıyoruz, o açıdan bizim için önemli. Şeye kadar da aslında, bir uzlaşma olması bakımından, geçmiş tartışmalarda şeye kadar da gitmiştik diye hatırlıyorum. Burada herkesi kesecek bir ifade kullanılır ama gerekçede tek tek sayılır. Şimdi, gerekçede de tek tek sayılmadığı durumda daha uzun uzadıya belki şey yapmaya gerek yok. Bizim bakımımızdan, bu ana cümle… Yani Mustafa Hocam diyor ya “Bu ana cümlede anlaşalım.” Ama gerekçeye de girmediği durumda bu sayılacak olan “ve benzeri dil”, “ve diğer” olarak sayılması gerekenler gerekçeye de girmediği durumda bizim açımızdan bu üçüncü cümle pek kabul edilebilir gözükmüyor. O yüzden şöyle yapabiliriz: Herkesin kabul ettikleri –zannediyorum siz 61-82 anayasaları ekseninde bir şey diyorsunuz- yeşil yazılır, bizim önerdiklerimiz, mesela cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğini CHP’de destekliyor, bizim önerimizde var ama onlar da destekliyor. Etnik kökene eğer sizin de itirazınız yoksa sizi de ekleriz ya da siz görüşünüzü belirtirsiniz, neyse. Etnik kökene sizin itirazınız yok gördüğüm kadarıyla çünkü sizin taslağınızda var, hangi partilerin neyi desteklediği görünecek bir şekilde yazalım çünkü çok uzun bir tartışma, çok uzun süre yaptık.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yaptık bir de bunları yani…

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Evet, tekrar uzun uzadıya girmeye gerek ben de görmüyorum yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Dönüp dolaşıp yine aynı noktaya gelmeyelim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu sefer daha derin, üstelik daha derinden girdik bugün.

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Evet evet.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Daha derinden girdik.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Söz alabilir miyim Başkanım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, anayasa dediğimiz şey yani anayasa kurmaktan, Latince kökenli bir sözcük hepimiz biliyoruz ve bir sosyal sözleşme. Dolayısıyla burada tabii ki bu sosyal sözleşmeye imza atacak farklı unsurların anayasada tanınması ve güvenceye alınması gerekir. Yani burada aslında ayrımcı değil tam tersine birleştirici bir şey yapıyoruz, burada bir ortak sözleşme akdetmeye çalışıyoruz, kaleme almaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bizim, burada ekleme yaptığımız ifadeler ya da ibarelerin arkasındaki gerekçe budur yani anayasanın anlamından ve amacından kaynaklanır. Eğer, anlaşılan böyle bir, ortak bir fıkra yazamayacağız, bu durumda 1982 Anayasası’nın formülasyonunu biz de kabul ediyoruz.

Özgür Hanım’ın söylediği gibi “cinsel yönelimi” parantez içine alalım “etnik kökeni” parantez içine alalım. Biz “gibi” ifadesine, ibaresine karşı çıkıyoruz, “ve benzeri” biçiminde kalması gerektiğini düşünüyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “…diğer sebeplerle…” yazalım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “…diğer sebeplerle…”

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Benzeri deyince, benzer…

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Bertil Hanım aslında onu önermişti. İlla “benzeri…” değil…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “…gibi…” değil…

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Yok yok, “ve diğer…”

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “…ve diğer sebepler…” Tamam, o zaman olur.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman oraya öyle yazalım arkadaşlar yani çekinceleri de…

ÖZGÜR SEVGİ GÜRAL – Mesela yaş yönünden bir ayrımcılık olursa, o hiçbirisine benzemez, gene otokrasi ama “diğer” dersek onu karşılar.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Burada, o zaman etnik kökenle…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O “evlilik dışı doğmuş olmayı” da kırmızı yaptığımızda…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ondan sarfınazar ediyoruz, o bizimdi, onu çıkarabilirsiniz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Ona itiraz yok mu?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Gerekçeyi tamamen buradan çıkarmamız lazım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Gerekçeyi çıkaralım, tabii.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Gerekçeyi çıkarıyoruz, maddeyi yazıyoruz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, (3)’üncü fıkrayı yazıyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Biz buraya, yani bu farklılıkların metne yazılmasına karşıyız. Gerekçeye yazalım diyoruz.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama bizim kırmızı şeyimiz de geçecek, hep öyle yazıyoruz ya, Faruk Hocam.

FARUK BAL (Konya) – Siz evet diyor musunuz buna?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biz şuna evet diyoruz: 82 Anayasası’nda yazıldığı şekliyle oradaki ifadeleri yazalım diyoruz, bu kadar ama CHP ile BDP parantezle ilave etsinler.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, kardeşim yani tamam, nasıl yaparsanız yapın da ne yaptığımızın ne gibi bir sonuç doğuracağına da bakın. Yukarıdaki iki fıkrayı aylarca tartıştık, arkasından üst komisyon tartıştı, üst komisyon kabul etti, bunu da kamuoyuna ilan ettik :”Ey vatandaşlar, biz, ‘Herkes hukuk önünde eşittir ve hiç kimseye hiçbir sebeple ayrımcılık tanınamaz’ şeklinde iki maddede anlaştık” dedik. Şimdi…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ayrımcılık var mı?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İmtiyaz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kişiye, zümreye, sınıfa…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama şöyle bir sorun var. İmtiyaz…

FARUK BAL (Konya) – Bu benim anlatmak istediğim ayrıntı değil. Bu uzlaşılan kısımlar kamuoyuna büyük, üst komisyon tarafından ilan edilebilir. Şimdi ne yapıyoruz? Vazgeçtik bundan.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, vazgeçmedik ki biz. Onlar duracak zaten.

FARUK BAL (Konya) – Bunun anlamı budur. Yani yaptığımız iş kamuoyunda tartışılır hâle gelir. Yani burada “benim düşüncem kabul edilsin” gibi bir mantıktan sıyrılmamız lazım. Oluşmuş olan, ortak, uzlaşılmış olan metinleri tekrar, her toplantıda tekrar tartışırsak bu yanlış olur. Bence gerekçeye, gerekçe kısmına herkes “ben şunu kabul ederim, şunu kabul etmem” diye onu da yazsın. Yani gerekçe kısmına yazın bunu, bu komisyonu takip eden yazarlar var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Evet, ne diyorsunuz arkadaşlar?

FARUK BAL (Konya) – Daha önce ilan ettikleri işte bu değil mi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani açık olmak lazım tabii.

FARUK BAL (Konya) – Arkasından da “Niye bunu bir alt komisyon değiştiriyor?” Yani inanılırlığımız kaybolur, güvenilirliğimiz kaybolur.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, efendim yani tutanaklar son derece açıktır. Bizim uzlaştığımız maddeler, fıkralar (1) ve (2)’nci fıkradır. Yani, “imtiyaz” ya da “ayrıcalık” nasıl derseniz “tanınamaz ve herkes kanun önünde eşittir” Ondan sonra geldik ayrımcılık yasağına. Şimdi anayasada ayrımcılık yasağını koymayacak mıyız? Yani dünyada bir tek anayasa gösterin ki bana ayrımcılık yasağı bulunmasın. Tabii ki ayrımcılık yasağını koyacaksınız, yani tabii ki nasıl eşitlik maddesini koyuyorsanız ayrımcılık yasağını da koyacaksanız. Bir tek bununla ilgili uluslararası sözleşme, bir tek anayasa yoktur ki ayrımcılık yasağına yer vermesin. Şimdi ayrımcılık…

FARUK BAL (Konya) – Rıza bey, söylediklerinizin hepsi var burada bakın, daha önce aldığımız kararların içerisinde.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O şimdi gerekçe notu. O gerekçe notu, o ancak metinde bir uzlaşı sağlarsak gerekçe ile birlikte, metin üzerinde sağlanacak bir uzlaşıydı. Şimdi gerekçe üzerinde uzlaşı sağlayamadığımız anlaşılıyor. O zaman yapılacak şey,1982 Anayasası’ndaki ibareleri koymak, yani…

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Yani gerekçe notunda da ittifak yok. Gerekçe notunda ittifak olmayınca tekrar bir dönüş oluyor. Benim anladığım kadarıyla odur.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman herkes dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep filan gibi, ne diyorduk? “… ve diğer…” Burada mutabık mıyız, yani 82 Anayasası’nda sayılan ayrımcılık nedenlerinde mutabık mıyız? Bunda mutabıksak CHP ve BDP iki tane daha ayrımcılık sebebi…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O “cinsel yönelim”in parantez…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Koyulmasını istiyorlar. Yani şunu yapabiliyor muyuz? Bunu yeşile boyayıp, 82 Anayasası’ndaki nedenlerin, ayrımcılık nedenlerinin içine koyup…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “BDP ve CHP” diyelim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – …ona ilaveten BDP ve CHP şu iki şey: “Cinsel yönelim ve etnik köken…”

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Cinsiyet kimliğini de kırmızı yapacağız.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Sanıyorum etnik kökeni…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Etnik kökeni yazalım, ona üç parti etnik kökende ittifak ettiği için MHP itirazı yok.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir dakika ona önce bir karar verelim de, nelerin yazılacağına.

Şimdi benim de hatırladığım kadarıyla, burada kabul ettiğimiz iki fıkraydı, yani (3)’üncü fıkrayı konuştuk, tartıştık; hatta gerekçe konusunda sanıyorum gerekçede bunların, bu ifadelerin geçebileceği konusunda üç parti “tamam” dedi -değil mi, yanlış hatırlamıyorum- biz “hayır, gerekçede de geçmemesi lazım.” dedik. Böyle bir noktada kaldık biz. O bakımdan burada mutabakat yok. Peki, olabilir mi? Yani bir itirazımız yok, böyle olabilir fakat burada şöyle bir sorun var: Şimdi (1)’inci fıkrada bir genel ifade kullandık, (3)’de gene onun gibi bir genel ifade kullanıyoruz ama (2)’deki o anlamda bir genel ifade değil. Mesela orada saymışız, yani o konuya özgü olan şeyleri saymışız “aileye, zümreye, kişiye, sınıfa…” Mesela orada da o zaman aynı şeyle devam edeceksek “hiçbir kimseye” veya “hiç kimseye imtiyaz tanınamaz” veya “hiçbir gruba” gibi koymamız lazım. O zaman, o da biraz sorunlu hâle gelecek.

Tabii burada bir başka husus önemli. Şimdi bunu benimsediğimiz zaman, bir fıkra üzerinde, o fıkranın içerisindeki bazı ifadeler üzerinde mutabık kalmamak kaydıyla bu fıkrayı kabul etmiş olmayacağız, iki ayrı fıkra önerisi çıkacak karşımıza: Birisi bu gelen, bir de sizin sayma şeklindeki fıkranız çıkacak. Dolayısıyla, ben sorun yoksa eğer, MHP de buna iştirak ederse -onların zaten önerisinde de var bizimkinde de var- 82 Anayasası’ndaki sayılan şekliyle bunu sayıp siz ilave etmek istediklerinizi bunu üzerine işte “CHP, BDP önerisi” veya bir parti önerisi gibi eklersiniz. Böylece bir fıkra kabul etmiş oluruz buradan. Ben onun için bunu söylüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Öyle yapıyoruz zaten, öyle öneriyoruz zaten.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Yoksa yani bunun bir şeyi yok, bir mahzuru olduğu için değil benim itirazım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Nasıl yapalım, Mustafa Bey şimdi? Yani sonuç olarak yazdırır mısınız onu, yazdırmanız mümkün mü?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – 82 Anayasası’nda…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Felsefi inanç var mı 82’de, emin misin?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Herkes dil, ırk, renk…”

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama bu eşitlik olarak yazmış, ayrımcılık olarak yazmamış.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii ayrımcılık yasayla ilgili bir hüküm yok 82 Anayasası’nda.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Sadece eşitlikle ilgili var.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – O zaman “hiç kimse…”

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – …”dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç…”

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yalnız çok hızlı gidiyorsunuz Hocam.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben okuyorum, siz şey yapın.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Rengi mesela, rengi kaldıralım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani, tabii ki kaldırabiliriz çünkü “gibi benzeri sebeplerle” diyoruz. Onu da içine alacaktık ama kaldırmasak da olur, sonuçta olmuş bir şey, kazanılmış bir şey.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çok fazla da farkı yok.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama şöyle bir şey var, yani…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – İşte, zenciler geliyor, böyle öldürülüyor.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, yani bir göçmen ve mültecilik meselesi var. O nedenle kalmalı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kalsın o zaman, rengi de koyun.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ - “Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri” diyor “ve diğer sebeplerle” diyelim biz değil mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “…diğer sebeplerle…” diyoruz.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Mezhepten sonra parantez açıp…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Sonra ekler isteyen istediğini.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “…sebeplerle ayrımcılığa tabi tutulamaz.”

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “…sebeplerle ayrımcılığa tabi tutulamaz.”

ALTAN TAN (Diyarbakır) –Şimdi parantezleri koyalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bunun dışında parantezleri varsa CHP ile BDP’nin, buraya eklesin.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, o din, mezhebin, oraya etniği da yazalım. Parantez içinde MHP’nin itirazını yazalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yok, şöyle, bir dakika… Biz 82 Anayasası’ndaki metni öneriyoruz, onun dışındaki ilaveler diğer partilerin ilavesi, etnik köken konusu da dâhil olmak üzere.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sonuna yazalım. Salih, bunu sonuna yazalım, maddeyi öyle bırak.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, her zaman içine yazıyorduk. O zaman cinsel kimlik ve diğerini de buraya ekleyelim, iki parantez olmasın.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İşte oraya ekleyecek zaten.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Cinsel yönelim.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Cinsel yönelim mi, cinsiyet kimliği mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yahu neler neler geldi başımıza.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – İkisi birbirinden farklı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Faruk ağabey, ne diyorsun?

FARUK BAL (Konya) – MHP önerisi yaz. Parantez aç (4’)üncü fıkrayı kopyala, aynen yapıştır oraya.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – O zaman bu da AKP’nin önerisi oldu. Aslında bu da yeşil olamaz, o zaman bu da kırmızı olmalı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Katılıyoruz, katılıyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hatta herkes katılıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yahu katılıyoruz, zaten kıpkırmızı bir anayasa oldu bu. Allah sonumuzu hayır etsin.

FARUK BAL (Konya) – Tamam, MHP önerisi. Tamam, bu kadar.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siyahı yeşil yapmamız lazım değil mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet, doğru. Siyahlar yeşil.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yeşil mi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim aklımızdan geçti de…

FARUK BAL (Konya) – Siz ne yapıyorsunuz ben anlamıyorum Sayın Başkan.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – MHP kendi şeyini koydu. Yeşil, üç partinin anlaştığı.

FARUK BAL (Konya) – MHP’nin ki kırmızı, hepsi kırmızı.

Ayrımcılığı iki ayrı maddede yazıyorsunuz. Bir “bunlara yapılamaz” bir de “hiç kimseye yapılamaz.” Bu kadar mantıksızlık olur mu ya!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – MHP’ninki de kırmızı.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Pardon, şunu söyleyeyim: Faruk Bey’in dediği nokta önemli aslında. (4)’üncü fıkrayı biz kabul etmiyoruz, (3)’üncü fıkra bu şekliyle…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hayır, çıktı o fıkra. Fıkra çıktı…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Faruk Bey öyle anlattı ki…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Onların hepsi çıkıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – (4) yok, onların hepsi kırmızı.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Gerekçe notlarını da…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tabii, tabii… Gerekçe notlarını da siliyorsunuz. Hepsini silin. MHP’ninkini kırmızı yazıp… Vesselam…

OĞUZ TURHAN – MHP’ninki kırmızı olunca, diğer üç metnin de komple kırmızı olması gerekiyor çünkü bu öneri, MHP önerisi “hiç kimse hiçbir nedenle ayrımcılığa tabi tutulamaz.” Bu, eğer olacaksa, diğerleri olmayacak anlamına geldiği için, dört parti arasında bir uzlaşı olmamış oluyor.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin