(Ehli Sünnet - Cebriye - Mutezile Arasında) M U K A Y E S E : Cebriyeciler ifrat edip(=aşırı gidip)cüz’i iradeyi, Mutezileler ise tefrit edip (=aksi istikamette aşırı gidip)Kaderi inkar etmişlerdir. Bu konuyu bir misalle açıklayıp konuyu tamamlayalım: Bir padişah kaptanlarını imtihan ediyor...Sağdaki adaya gitmelerini emrediyor, soldaki adaya gitmelerini yasaklıyor. Daha sonra kaptanlar serbest bırakılıyor...Yollar açık...Bütün gemilerin yakıt ikmali padişah tarafından yapılıyor...Sağdaki adaya gidenler lezzetli yiyeceklerle ve çeşitli mükafatlarla ödüllendiriliyor. Soldaki adaya gidenler ise vahşi hayvanların saldırısına uğruyorlar ve görevli memurlar tarafından padişahın sözüne uymadıkları için tutuklanıyorlar. (Şimdi bu örneği mezheplere göre değerlendirelim): 1-Cebriyecilere göre: Gemiye yön verme hususunda kaptanın hiç bir rolü yoktur. Gemi onun iradesi dışında hareket eder. Bununla fırtınaya kapılan bir gemi arasında hiç bir fark yoktur. 2-Mutezileye göre: Kaptanın vazifesi sadece gemiye yön vermek değildir, kaptan aynı zamanda binlerce tonluk gemiyi hareket ettirecek bir kudrete sahiptir. 3-Ehli Sünnete göre: Kaptanın yapacağı tek iş, gemiye yön vermek ve geminin gideceği adayı tespit etmektir. (Bu misaldeki: Padişah=Allah, Kaptan=İnsan, Gemi=İnsan vücudu, Deniz=Dünya, O iki ada=Cennet ve Cehennem’dir) TEVEKKÜL: Sözlükte: Güvenmek,dayanmak,vekil edinmek demektir) Mü’minlerin, ulaşmak istedikleri gayeleri için gerekli olan bütün sebepleri hazırladıktan sonra neticeyi Allah’tan beklemeleri ve esas tesiri O’ndan bilmeleri demektir. (Mesela: Bir savaşta tevekkül; düşmana karşı en sağlam silahlarla donandıktan ve savaş kaidelerine harfiyyen riayet ettikten sonra zaferi Yüce Allah’tan beklemek ve O’na güvenmektir...Bir çiftçinin yapacağı tevekkül, önce zamanında tarlasını sürüp ekime hazırlamak, tohumu atmak, sulamak, zararlı bitkilerden arındırıp ilaçlamak, gübrelemek, sonra da iyi ürün vermesi için Allah’a güvenip dayanmak ve sonucu Allah’tan beklemek. Diğer bir deyişle tevekkül; dünyaya ve ahirete ait maksatlarda Allah’ın koyduğu kanunlara uymak ve neticeyi Allah’tan beklemektir. (meyve, çocuk, cennet...). Yani tevekkül; sebeplere riayet ettikten sonra neticeyi Allah’tan beklemektir. Yoksa, sebep ve şartları bir tarafa itmek İslam’ın tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz. (Mesela: Hz. Ömer’in, mescitte oturup ”tevekkül ediyoruz” diyen kişileri kovalaması. Ne kadere inanmak, ne de tevekkül etmek, tembellik, gerilik, miskinlik demek değildir. Her Müslüman, tabii olayların, ilahi düzenin ve kanunların çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olup bittiğinin şuuru içinde olmalıdır. Yani tohum ekilmeden ürün elde edilemez, ilaç kullanılmadan tedavi olunmaz. Allah’ın rızasına uygun ameller işlenmedikçe cennete girilmez. Öyleyse tevekkül; çalışıp çabalamak, çalışıp çabalarken Allah’ın bizimle olduğu düşüncesini hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah’a bırakmaktır. ECEL: (Sözlükte: vakit,müddet,vaktin bitimi,müddetin sona ermesi) Her canlının hayatının kesin olarak son bulması için Allah Teala’nın ezelde takdir etmiş olduğu belirli bir zamana ECEL denir. Ecel birdir değişmez. Hastalıklar ve diğer müdahaleler ölüm için ancak zahiri birer sebeptirler. Soru: “Sadaka belayı def eder ve ömrü uzatır” hadis-i şerifini nasıl anlamalıyız? Cevap : İnsanın ölüm vakti ve dolayısıyla da ömür müddeti Allah tarafından ezeli ilmiyle taktir edilmiş olup bunun değişmesi mümkün değildir. (Mesela: Bir kimsenin, verdiği bir sadaka ile ömrünün 2 yıl uzadığını düşünelim. Bu şahsın ömrü, eğer sadakayı verirse 50 sene, vermezse 48 sene şeklinde olsun. Cenab-ı Hakk o şahsın söz konusu sadakayı vereceğini bildiği için ömrünü 50 sene olarak takdir etmiştir. İşte bu ecel değişmez. Sadakanın ömrü uzatması hakkında 3 türlü görüş vardır: 1-Ömrün uzamasından maksat, ömrün bereketlenmesidir.(Maddi- manevi bol kazanç içinde geçmesi) 2- “ “ “ huzur ve neşe içinde geçmesidir. 3- “ “ “ ölümden sonra amel defterlerinin kapanmaması ve hayır-hasenatın devamlı kaydedilmesidir.(Sadakayı cariye). ATÂ KANUNU: Atâ, bir şey hakkında verilen kararın iptali ve hükmün kaza edilmeden (yani yerine getirilmeden) affedilmesi demektir. Cenab-ı Hakk’ın atâ kanunu denilince, özel olarak bazı kulları için uyguladığı bir AF KANUNU ’ dur. Hak ettikleri halde, onların bazı günahlarını affeder. (Mesela : Şu suçu işleyene şu ceza verilir. Fakat tövbe ederse bu kanun bozulur ve ceza hafifletilebilir. TÖVBE ETMEK çok önemlidir.
…………………………………………………BİTTİ…………………………………………………………….
ORUÇ
ORUÇ :İbadet niyetiyle,tan yerinin ağarmasından, akşam güneş batıncaya kadar yeme,içme ve birtakım arzu
ve isteklerden uzak durmaya oruç denir.
İMSAK: Orucun başlama vaktine denir.
İFTAR: Orucun bitme vaktine denir.
SAHUR: Oruç niyetiyle gece kalkıp yemek yeme işine denir.
KEFFARET: Ramazan orucunu,bilerek ve zorunlu bir sebep olmaksızın bozan bir kişinin ceza olarak tutmak zorunda olduğu peş peşe 61
günlük oruca denir.
KAZA: Her hangi bir mazeretten dolayı Ramazanda oruç tutamayan veya niyetlendiği orucu bozmak zorunda kalan bir kişinin daha
sonra tutamadığı gün sayısı kadar oruç tutmasına kaza orucu denir.
ORUÇ HANGİ HALLERDE BOZULUR ? : Orucu bozan haller şunlardır:
1-Oruçlu iken bilerek bir şey yemek veya içmek.
2-Ağza giren yağmur ve kar tanelerini bilerek yutmak.
3-Sigara içmek.
4-Cinsi münasebette bulunmak.
5-Burun veya kulağa bir şey akıtmak.
6-Zorlama veya tehdit ile orucu bozmak.
7-Vakit ile ilgili bir yanlışlıktan dolayı orucun bozulması. (Yani iftar vakti veya imsak henüz girmedi zannederek yemek).
8-İsteyerek ağız dolusu kusmak.
ZEKAT
ZEKAT: (Sözlükte : temizlik , artma , çoğalma , bereket gibi manalara gelir).
Belirli bir malın belli oranda bir kısmını Allah rızası için emredilen yerlerden birine vermektir.
Zekat, mal ile yapılan bir ibadettir. Yılda bir defa, 1/40 (% 2,5) ölçüsü ile verilir.
KİMLER ZEKAT VERİR :
Zengin olan Müslümanlar zekat verir. Zenginliğin ölçü- sü ise yıllık ihtiyacından başka 80 gr. altın veya buna eş değerde ticarî malı olan insan zengin sayılır. Bu miktara N İ S A P M İ K T A R I denir.
ZEKÂT KİMLERE VERİLİR ? :
1-Hiçbir şeyi olmayan düşkünlere.
2-Dinimize göre zengin sayılmayan yoksullara.
3-Borçlarını ödeyemeyen borçlulara.
4-Yolda kalmış parasız yolculara.
5-Öğrenim yapmak isteyen fakat yeterli maddî imkanı olmayan fakir öğrencilere.
ZEKÂT NELERDEN VERİLİR :
Zekâtı verilmesi gereken mallar şunlardır: Altın, gümüş, para , koyun, keçi, sığır, manda, deve ve ticarî mallardan verilir.
ZEKÂTIN TOPLUMSAL YARARLARI :
1-Zekât dilenciliği önler.
2-Zengin ve fakir arasında yakınlaşmayı,karşılıklı sevgi ve saygıyı güçlendirir.
3-İnsanın başkalarını düşünme duygularını geliştirir.
4-Fakir ve muhtaç insanları sıkıntıdan kurtarır.
5-Zenginlerdeki cimrilik duygusunu yok eder.
6-Zekâtını veren kişi dinî görevini yapmış olur.
7-Zekât, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmanın güzel ve canlı bir örneğini oluşturur.
Dostları ilə paylaş: |