14- GEÇMİŞTEN GELECEĞE TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİĞİ
jEOPOLİTİKTE ETKİLİ OLAN UNSURLAR, (DEĞİŞEN, DEĞİŞMEYEN UNSURLAR) Türkiye'nin jeopolitik geçmişi, İstanbul ve Çanakkale boğazları, (Çok ayrıntılı anlatılacak), Türkiye çevresinde bölgesel sorunlar (kafkaslar, balkanlar, Batı trakya, Kosova, Bulgaristan, Makedonya, Bosna- Hersek, Ortadoğu Ege Adaları, Su sorunları, her biri ayrı başlık anlatında)
DÜNYADA TÜRKİYE
Türkiye'nin konumu:Bir ülkenin coğrafi konumu deyince yeryüzünün neresinde bulunduğu,kıtalara,öteki ülkelere,denizlere,ticaret yollarına göre anlaşılır.Konumun çok önemli sonuçları vardır.Ülkelerin bir çok özellikleri buna bağlıdır.
Türkiye'nin Siyasi Jeopolitik Durumu Ve Önemi
Türkiye'nin alan veya coğrafi konum açısından Asya ile Avrupa arasında bir köprü durumunda ve batı kültürü arasında bir geçiş kuşağında yer almaktadır.Coğrafi konum açısından kuzeydeki ülkelerin deniz yoluyla Akdeniz ,Hint,Okyanusu ,Atlas Okyanusu ile temas kurarak dünyaya açılması,boğazlar vasıtasıyla Türkiye üzerinden geçmektedir Aynı şekilde Avrupa'nın Orta Doğu'ya kara yolu bağlantısı yine Türkiye'nin işgal ettiği Anadolu ve Trakya üzerinden sağlanmaktadır.Bunun yanında Türkiye'nin bulunduğu kütle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir hayat damarı halindedir.
Başta Fırat ve Dicle'nin suları ile hayat bulan Suriye ve Irak Anadolu yarımadasına sıkı şekilde bağlıdır.
Sadece bu noktalar ele alındığında Türkiye gerek batı gerekse orta doğu dünyası için bir bakıma hayati çıkarlarının sağlandığı bu alemde birbirine bağlayan,pekiştiren bir doğal köprü durumundadır.
Stratejik açıdan ele alındığında dünya petrolünün %60'ını oluşturan Orta Doğu ülkelerinde istikrarın sağlanması ve bir bakıma batının petrol çıkarlarının devam etmesi açısından da Türkiye'nin üzerine önemli görevler düşmektedir.Nitekim bu stratejik önem körfez krizi ve savaşın müddetince kendini kuvvetli olarak hissettirmiştir.Örnek olarak Birleşmiş Milletlerin aldığı ambargo kararının Irak'a uygulanmasında Türkiye anahtar durumunda olmuştur.Türkiye buna uymadığı takdirde ambargonun uygulanması mümkün olmayabilirdi ve körfez savaşında müttefik kuvvetlerin sağladığı başarı yine Türkiye'nin müttefiklerin yerine uyguladığı politika sayesinde olabilmiştir.Yine bu stratejik- jeopolitik önem dünya hakimiyeti için caba sarfeden komşumuzun Türkiye üzerindeki emellerini açıkça ortaya koymaktadır ve buna karşı Avrupa ve ABD'nin Türkiye'ye tabiri uygun ise yardımda bulunmasının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Türkiye'nin sahip olduğu stratejik-jeopolitik avantajı dikkate alan Batı Avrupa ülkeleri sürekli olarak Türkiye üzerinde zaman zaman baskı kurmuşlar 1.Dünya Savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunu parçalamaya ve paylaşmaya geçmişlerdir.
Batılı ülkeler aslında Türkiye'ye karşı yürütülen pişmanlık ve dostluk ;tamamen bu ülkelerin kendi aralarında sürdürdükleri menfaatler çatışmasının bir eseridir.Yine 1.Dünya Savaşı sonrasında başta orta doğuyu ellerinde tutarak Uzak Doğuya hakim olma gayretleri sonucunda Fransız ve İngilizler kendi istek ve amaçları doğrultusunda Osmanlı,imparatorluğundan miras kalan orta doğudaki topraklarımıza tabiri uygun ise zoraki olarak elimizden almışlardır.Bunun en açık örneğini Musul petrolleri ve İngilizlerle çizilen Türkiye-Irak sınırının belirlenmesini göstermektedir.
Şu gerçeği açıkça ifade etmek gerekir ki batı dünyası ne güçlü ne de zayıf bir Türkiye istemektedir.Bu amaç uygun olarak bazı batı ülkeler ve komşularımız terörist eylemler için adeta yataklık yapmışlar ve hatta gizli yollarla destek bile sağlamışlardır.Hiç bir batı ülkesinin kendi ülkesi siyasi ve demokratik düşüncesi aleyhinde çalışan bir örgüt barındırmazken Türkiye'nin parçalanması ve bölünmesi için faaliyet gösteren çeşitli örgütleri beslemekte ve onlara gizli yollardan her türlü desteği sağlamaktadır.
Batı dünyası bu amacına uygun olarak ülkemiz için çoğu uluslar arası safhalarda çifte standart uygulamıştır.Bunun en tipik örneklerinden biri Kıbrıs’ta Türk halkı katledilirken batının seyirci kalması anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanmakla da Türkiye'nin bir "istatilacı ülke"olarak dünyaya tanıtılması başta Amerika B.D.olmaksızın silah ve diğer ambargonun uygulamasıdır.Avrupa topluluğunu Yunanistan politik nedenlerle alınırken Türkiye'nin bu topluluğa girmesini zorlaştırıcı,engelleyici işlemlerinin sürdürülmesi de batının Türkiye üzerindeki sevimsiz emellerini açıkça ortaya çıkarmaktadır.İnsan haklarına çok düşkünlüğüyle tanınan Avrupa Parlamentosu sürekli olarak Türkiye aleyhine çifte standart uygulaması adet haline getirmiş gibi görünmektedir.
Kısa olarak açıklanan bu durumlar her şeyden önce Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konumdan ileri gelmektedir.Türkiye'nin uyguladığı siyasi politikalara gelince Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte Atatürk "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"politikasını benimsemiş ve bu politika Türkiye'nin ana hedefi olmuştur.2.Dünya S.'ından sonra Türkiye haklı olarak batılı entegrasyonda yer almayı hedeflemiştir.
Bunu için Nato, dağıtılan Cento'ya girmesi,Avrupa konseyi,Avrupa ekonomi topluluğuna tam üye olmak istemesi ,batıyla birleşme gayretinin doğal sonucudur.Bunun yanında merkeziyete dayalı devletçilik ve bu anlayışı ile sürdürülen ekonomik ve siyasi sistemlerin iflas ettiği günümüzde ülkemizin de tam kuralları ile işlemese bile liberal,serbest piyasa ekonomisi veya gümrük duvarlarının arkasına saklanmadan rekabete dayalı bir sanayinin gelişmesini gerçekleştiren ekonomik sistemin temellerinin atılmış olmasında batılı sistemde birleşme çabaları doğrultusunda yapılmış önemli bir adımdır.Bu sistemin tam anlamıyla gerçekleşmesi için içte gerekli düzenlemelerin yapılması yanında Türkiye'nin batı blokları ile kendi çıkarları doğrultusunda ödün vermeden bütünleşmesinin çok büyük yararları bulunmaktadır.
Çünkü en fazla sermaye ve teknolojik transferden yararlandığımız ihracat ve ithalat yaptığımız ülkelerin başında ABD dahil batı bloğu gelmektedir.Özellikle bazen bir çok ödünlerle aldığımız batı sermayesinde de akıllıca kullanmamız gerekmektedir.Bununla birlikte Türkiye'nin konumu ve kültürel durumu gereğince batının yanında islam ülkeleri ve özellikle Ortadoğu ve hatta Güneydoğu Asya ülkelerinde mevcut olan ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir.Türkiye'nin batı bloğunun ve islam ülkeleri arasında istenilen yer alabilmesi açısından köprü sayılabilecek bilimsel,kültürel ,ekonomikve demokratik açıdan önemli müsadeler alması şarttır.
En büyük faktör ve sermayenin insan olduğu dikkate alındığında ve ilerlemelerde insanlarımızın refah mutluluğunu hedef alınması gerekmektedir.Bunun için Türk insanının kendine özgü olan gücünün ortaya çıkması açısından çağdaş,seviyeli eğitim-öğretim yapılması bunu yanında bilimsel araştırmaların yoğunlaştırılması için her türlü destek ve yardımın yapılması şarttır.
Yeni üniversite kurma çabaları yerine en eskilerinin güçlendirilmesi ;üniversitelerin gerçek anlamda ve bilimsel araştırmalar,yayınlar yapılmalıdır
Hali hazırda pek fazla hissedilmeyen ve yakın gelecekte nüfusumuzun artışı ve doğal kaynakları olan ihtiyacın artması ile ortaya çıkacak olan yanlış arazi kullanma ve bunun sonucu olarak ülkemizin toprak ve arazi kabiliyetini kemiren "erozyon"olayına dur dememiz şarttır.Ülkemizde doğal dengeyi korumanın milli ve dini bir görev olduğu ve ülke topraklarını kemiren erozyonun bir politika haline getirilmesiyle önlenmesi mümkün olacağı görüşünün benimsenmesi gerekmektedir.Başka bir ifadeyle denilebilir ki erozyon ülkemizdeki gelir dağılımını alt üst eden fakiri daha da fakirleştiren ulusumuzun insanları arasında gelir farkı yönünden uçurumlar yaratan enflasyondan daha tehlikeli boyuttadır.
"Türkün Türk’ten Başka Dostu Yoktur."özdeyişi her zaman akılda tutulmalı sadece batının bilim ve teknolojisi alınmalı,batılılarla birlikte oluşturacağımız pakt,anlaşma ve diğer uluslar arası çeşitli birliklerin günün birinde çözülebileceği dikkatten uzak tutulmalıdır.Çünkü günümüz dünyasında güçlü devletin siyasi yönden olduğu kadar ekonomik yönden de güçlü olması gerektiği ve hatta ekonomik bağımsızlığın siyasi bağımsızlığı pekiştireceği hedef alınmalıdır.
Orta doğunun Asya ile Avrupa arasında bir geçiş alanı olması nedeniyle buradaki ülkelerin iki yanlı ilişkileri ve transit ticaretten sağladıkları yararlar bölgedeki uygarlıkların gelişmesinde büyük ölçüde rol oynamışlardır.Burada dikkat çeken ya da üzerinde durulması gereken bir özellik Anadolu’nun aynı coğrafi bölgede olmasına rağmen Avrupa ile Asya arasında ulaşım bakımından öteki Orta doğu ülkelerine göre daha üstün bir durum göstermesidir.Bu üstünlük Anadolu’nun hem coğrafi konumu hem de coğrafi yapı bakımından diğer orta doğu ülkelerinden daha değişik özelliklere sahip bulunmasından ileri gelmektedir.
Türkiye'nin Siyasi Jeopolitik Durumu Ve Önemi
Türkiye'nin alan veya coğrafi konum açısından Asya ile Avrupa arasında bir köprü durumunda ve batı kültürü arasında bir geçiş kuşağında yer almaktadır.Coğrafi konum açısından kuzeydeki ülkelerin deniz yoluyla Akdeniz ,Hint,Okyanusu ,Atlas Okyanusu ile temas kurarak dünyaya açılması,boğazlar vasıtasıyla Türkiye üzerinden geçmektedir Aynı şekilde Avrupa'nın Orta Doğu'ya kara yolu bağlantısı yine Türkiye'nin işgal ettiği Anadolu ve Trakya üzerinden sağlanmaktadır.Bunun yanında Türkiye'nin bulunduğu kütle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir hayat damarı halindedir.
Başta Fırat ve Dicle'nin suları ile hayat bulan Suriye ve Irak Anadolu yarımadasına sıkı şekilde bağlıdır.
Sadece bu noktalar ele alındığında Türkiye gerek batı gerekse orta doğu dünyası için bir bakıma hayati çıkarlarının sağlandığı bu alemde birbirine bağlayan,pekiştiren bir doğal köprü durumundadır.
Stratejik açıdan ele alındığında dünya petrolünün %60'ını oluşturan Orta Doğu ülkelerinde istikrarın sağlanması ve bir bakıma batının petrol çıkarlarının devam etmesi açısından da Türkiye'nin üzerine önemli görevler düşmektedir.Nitekim bu stratejik önem körfez krizi ve savaşın müddetince kendini kuvvetli olarak hissettirmiştir.Örnek olarak Birleşmiş Millletler'in aldığı ambargo kararının Irak'a uygulanmasında Türkiye anahtar durumunda olmuştur.Türkiye buna uymadığı takdirde ambargonun uygulanması mümkün olmayabilirdi ve körfez savaşında müttefik kuvvetlerin sağladığı başarı yine Türkiye'nin müttefiklerin yerine uyguladığı politika sayesinde olabilmiştir.Yine bu stratejik- jeopolitik önem dünya hakimiyeti için caba sarfeden komşumuzun Türkiye üzerindeki emellerini açıkça ortaya koymaktadır ve buna karşı Avrupa ve ABD 'nin Türkiye'ye tabiri uygun ise yardımda bulunmasının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Türkiye'nin sahip olduğu stratejik-jeopolitik avantajı dikkate alan Batı Avrupa ülkeleri sürekli olarak Türkiye üzerinde zaman zaman baskı kurmuşlar 1.Dünya Savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunu parçalamaya ve paylaşmaya geçmişlerdir.
Batılı ülkeler aslında Türkiye'ye karşı yürütülen pişmanlık ve dostluk ;tamamen bu ülkelerin kendi aralarında sürdürdükleri menfaatler çatışmasının bir eseridir.Yine 1.Dünya Savaşı sonrasında başta orta doğuyu ellerinde tutarak Uzak Doğuya hakim olma gayretleri sonucunda Fransız ve İngilizler kendi istek ve amaçları doğrultusunda Osmanlı ,imparatorluğundan miras kalan orta doğudaki topraklarımıza tabiri uygun ise zoraki olarak elimizden almışlardır.Bunun en açık örneğini Musul petrolleri ve İngilizlerle çizilen Türkiye-Irak sınırının belirlenmesini göstermektedir.
Şu gerçeği açıkça ifade etmek gerekir ki batı dünyası ne güçlü ne de zayıf bir Türkiye istemektedir.Bu amaç uygun olarak bazı batı ülkeler ve komşularımız terörist eylemler için adeta yataklık yapmışlar ve hatta gizli yollarla destek bile sağlamışlardır.Hiç bir batı ülkesinin kendi ülkesi siyasi ve demokratik düşüncesi alehinde çalışan bir örgüt barındırmazken Türkiye'nin parçalanması ve bölünmesi için faaliyet gösteren çeşitli örgütleri beslemekte ve onlara gizli yollardan her türlü desteği sağlamaktadır.
Batı dünyası bu amacına uygun olarak ülkemiz için çoğu uluslar arası safhalarda çifte standart uygulamıştır.Bunun en tipik örneklerinden biri Kıbrıs!ta Türk halkı katledilirken batının seyirci kalması anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanmakla da Türkiye'nin bir "istatilacı ülke"olarak dünyaya tanıtılması başta Amerika B.D.olmaksızın silah ve diğer ambargonun uygulamasıdır.Avrupa topluluğunu Yunanistan politik nedenlerle alınırken Türkiye'nin bu topluluğa girmesini zorlaştırıcı,engelleyici işlemlerinin sürdürülmesi de batının Türkiye üzerindeki sevimsiz emellerini açıkça ortaya çıkarmaktadır.İnsan haklarına çok düşkünlüğüyle tanınan avrupa parlemantosu sürekli olarak Türkiye aleyhine çifte standart uygulaması adet haline getirmiş gibi görünmektedir.
Kısa olarak açıklanan bu durumlar herşeyden önce Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konumdan ileri gelmektedir.Türkiye'nin uyguladığı siyasi politikalara gelince Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte Atatürk "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"politikasını benimsemiş ve bu politika Türkiye'nin ana hedefi olmuştur.2.Dünya S.'ından sonra Türkiye haklı olarak batılı entegrasyonda yer almayı hedeflemiştir.
Bunu için Nato,dağıtılan Cento'ya girmesi,Avrupa konseyi,Avrupa ekonomi topluluğuna tam üye olmak istemesi ,batıyla birleşme gayretinin doğal sonucudur.Bunun yanında merkeziyete dayalı devletçilik ve bu anlayışı ile sürdürülen ekonomik ve siyasi sistemlerin iflas ettiği günümüzde ülkemizinde tam kuralları ile işlemese bile liberal,serbest piyasa ekonomisi veya gümrük duvarlarının arkasına saklanmadan rekabete dayalı bir sanayinin gelişmesini gerçekleştiren ekonomik sistemin temellerinin atılmış olmasında batılı sistemde birleşme çabaları doğrultusunda yapılmış önemli bir adımdır.Bu sistemin tam anlamıyla gerçekleşmesi için içte gerekli düzenlemelerin yapılması yanında Türkiye'nin batı blokları ile kendi çıkarları doğrultusunda ödün vermeden bütünleşmesinin çok büyük yararları bulunmaktadır.
Çünkü en fazla sermaye ve teknolojik transferden yararlandığımız ihracat ve ithalat yaptığımız ülkelerin başında ABD dahil batı bloğu gelmektedir.Özellikle bazen bir çok ödünlerle aldığımız batı sermayesinde de akıllıca kullanmamız gerekmektedir.Bununla birlikte Türkiye'nin konumu ve kültürel durumu gereğince batının yanında İslam ülkeleri ve özellikle Ortadoğu ve hatta Güneydoğu Asya ülkelerinde mevcut olan ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir.Türkiye'nin batı bloğunun ve İslam ülkeleri arasında istenilen yer alabilmesi açısından köprü sayılabilecek bilimsel,kültürel ,ekonomik ve demokratik açıdan önemli müsaadeler alması şarttır.
En büyük faktör ve sermayenin insan olduğu dikkate alındığında ve ilerlemelerde insanlarımızın refah mutluluğunu hedef alınması gerekmektedir.Bunun için Türk insanının kendine özgü olan gücünün ortaya çıkması açısından çağdaş,seviyeli eğitim-öğretim yapılması bunu yanında bilimsel araştırmaların yoğunlaştırılması için her türlü destek ve yardımın yapılması şarttır.
15- ÜLKEMİZİ SEMBOLİZE EDEN MEKANLAR
16- TÜRKİYE'NİN NÜFUS POLİTİKALARI
Neden nüfus politikaları, Nüfus politikalarının dayanak noktaları, uygulanan politikalar
17- ÜLKELER NEDEN FAKLI GELİŞMİŞLERDİR
Gelişmiş-gelişmemiş, ülkelerin karşılaştırılması, az gelişmenin ölçütleri, az gelişmiş-gelişmemiş ülkelerin özellikleri
Gelişmiş ülkelerde nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı
|
Geri kalmış ülkelerde nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı
|
Gelişmiş ülkelerde; çocuk ve genç nüfus az, yaşlı nüfus fazla, ortalama yaşam süresi uzundur.
Geri kalmış ülkelerde; çocuk nüfus fazla, genç nüfus fazla, yaşlı nüfus az, ortalama yaşam süresi kısadır.
|
|
Gelişmiş ülke
|
Geri kalmış ülke
|
Doğum oranı ve nüfus artış hızı düşüktür.
|
Doğum oranı ve nüfus artış hızı yüksektir.
|
Ortalama yaşam süresi fazladır.
|
Genç nüfusun oranı fazla, yaşlı nüfus oranı azdır.
|
Genç nüfus oranı az, orta ve yaşlı nüfus fazladır.
|
Nüfus grafiği geniş tabanlı üçgene benzer. Ortalama yaşam süresi azdır.
|
Çalışan nüfusun yaş ortalaması yüksek ve bağımlı nüfus oranı azdır.
|
Çalışan nüfusun yaş ortalaması düşük, bağımlı nüfus oranı fazladır.
|
Hizmet ve sanayi sektöründeki çalışan nüfus, tarım sektöründe çalışan nüfustan daha fazladır.
|
Tarım sektöründe çalışan nüfus fazla, hizmet ve sanayi sektöründe çalışan nüfus azdır.
|
Nüfusun eğitim seviyesi yüksektir.
|
Nüfusun eğitim seviyesi düşüktür.
|
Nüfusun yarısından çoğu, kentte yaşamaktadır.
|
Nüfusun yarısından çoğu, kırsal kesimde yaşamaktadır.
|
Gelişmiş ülke
|
Geri kalmış ülke
|
Doğum oranı ve nüfus artış hızı düşüktür.
|
Doğum oranı ve nüfus artış hızı yüksektir.
|
Ortalama yaşam süresi fazladır.
|
Genç nüfusun oranı fazla, yaşlı nüfus oranı azdır.
|
Genç nüfus oranı az, orta ve yaşlı nüfus fazladır.
|
Nüfus grafiği geniş tabanlı üçgene benzer. Ortalama yaşam süresi azdır.
|
Çalışan nüfusun yaş ortalaması yüksek ve bağımlı nüfus oranı azdır.
|
Çalışan nüfusun yaş ortalaması düşük, bağımlı nüfus oranı fazladır.
|
Hizmet ve sanayi sektöründeki çalışan nüfus, tarım sektöründe çalışan nüfustan daha fazladır.
|
Tarım sektöründe çalışan nüfus fazla, hizmet ve sanayi sektöründe çalışan nüfus azdır.
|
Nüfusun eğitim seviyesi yüksektir.
|
Nüfusun eğitim seviyesi düşüktür.
|
Nüfusun yarısından çoğu, kentte yaşamaktadır.
|
Nüfusun yarısından çoğu, kırsal kesimde yaşamaktadır.
|
18- GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE GÖRE ÜLKELER
ALMANYA
Yüzölçümü
|
357.021 km²
|
Nüfus
|
83 milyon
|
İdare şekli
|
Federal cumhuriyet
|
Başkent
|
Berlin
|
Dili
|
Almanca
|
Dini
|
Hristiyanlık
|
Milli gelir
|
34 400 $
|
Nüfus artışı
|
% -0.02
|
İnsan ömrü
|
E: 74 K: 81
|
Kent nüfusu
|
% 87
|
Okuma-yazma
|
% 99
| -
Değerler 2006 yılına aittir.
|
COĞRAFİ KONUM
Orta Avrupa’da yer alır. Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, Avusturya, Polonya, Danimarka ve Kuzey Denizi ile çevrilidir.
YÜZEY ŞEKİLLERİ
* Kuzey Almanya’da morenlerle kaplı alçak düzlükler ve birçok buzul gölü yer alır. Bölgenin kuzeyinde “BÖRDE” denilen löslerle kaplı, çok verimli bir arazi vardır.
* Orta Almanya’da 1000 m.nin altında yüksekliğe sahip plato bulunur. Bu plato Ren, Weser ve Elbe nehirleri ile yarılmıştır.
* Güney Almanya’da Bavyera Platosu, Avusturya sınırında Bavyera Alpleri, Tuna vadisi ve güneybatıda Karaorman Dağları bulunur. Tuna nehri Karaorman Dağları’ndan doğar. Almanya’nın en yüksek noktası, Avusturya sınırına yakın konumdaki Zugspitze dağıdır (2963 m.).
* Akarsular düz, bol akışlı ve taşımacılığa uygundur.
* Almanya göl fakiridir. En büyük göl Avusturya-İsviçre sınırındaki Konstanz’dır.
İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ
* Almanya’nın kuzeyinde ılıman okyanus iklimi, güneyinde karasal iklim görülür.
* Ülkede çok zengin bir bitki örtüsü ve geniş ormanlar bulunur.
NÜFUS VE YERLEŞME
* AB’nin en kalabalık ülkesidir. En yoğun kısımları Ren vadisi, Ruhr havzası ile Hannover arası ve Saksonya’dır. Doğu ve güneydoğusunda yoğunluk düşer.
* Ülke nüfusunun % 9’u yabancı işçilerden oluşur. Sayıları 3 milyonu aşan Türkler ilk sırada gelir. Türkleri İspanyol, Portekiz, Sırp ve Yunan işçiler takip eder. Türklerin yoğun olduğu şehirler Dortmund, Stuttgart, Essen ve Berlin’dir.
TARIM VE HAYVANCILIK
*Tarımda yüksek verim alınmasına rağmen üretim nüfusa yetmez. Çavdar, buğday, patates, şeker pancarı, tütün, üzüm, sebze ve meyve en çok yetiştirilen ürünlerdir.
* Kuzey Almanya ve Alpin çayırlarda hayvancılık daha yoğun yapılır. Mandıracılık yaygındır.
* Kereste üretiminde Avrupa’nın önde gelen ülkelerindendir.
SANAYİ
* Ülkede ekonominin temeli sanayidir. Sanayinin gelişmesinde Ruhr, Saar ve Aachen’daki kömür yataklarının, ayrıca demir, kurşun, çinko, bakır, pirit, tuz ve potas yataklarının önemli katkısı olmuştur. Kuzeybatıda az miktarda petrol ve doğalgaz da çıkarılır. Enerji ihtiyacının büyük kısmı nükleer santrallerle karşılanır.
* Demir-çelik, otomotiv, kimya, tekstil, elektronik ve gemi inşa sanayileri önemlidir.
* En çok Fransa, A.B.D. ve İngiltere ile ticaret yapar.
ULAŞIM
* Almanya, ulaşımda kavşak niteliği taşır. Frankfurt havaalanı Avrupa’nın en işlek havaalanlarındandır. Ülkede otoyollar çok gelişmiştir. Akarsular kanallarla birbirine bağlanmış ve taşımacılıkta kullanılmaktadır
Dostları ilə paylaş: |