3- Kabir Ziyaretinde Kadınların Dunumu:
Kabir ziyaretine izin veren hadisle, erkeklerin ziyaretine izin verildiğinde ve kabir ziyaretlerinin erkeklere müstehap olduğunda müttefik olan âlimler, bu izne kadınların da dahil olup olmadıkları hususunda ihtilaf etmişlerdir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s) den kabir ziyaretine izin veren, faydasını belirtip teşvik eden sahih hadisler yanında, yine sağlam raviler yoluyla Ebu Hureyre ve İbn Abbas'dan Rasulullah (s) ın, kabirlerin aşın kadın ziyaretçilerini lanetlediği rivayet edilmiştir. 657
Hanbelî ve Şafi'îler, gerek kabir ziyaretine izin veren hadiste, Arapça'da erkekler için kullanılan kelimelerin kullanılmış olması ve gerekse kabirlerin aşırı kadın ziyaretçilerinin Hz. Peygamber (s) tarafından lanetlendiğini bildiren bu habere ve kadınların bazı mahzurlardan Ötürü cenaze taşımaları ve cenazeyle birlikte gitmelerinin mekruh olduğunu bildiren haberlere binâen, aynı mahzurların kabir ziyaretlerinde de söz konusu olduğunu belirterek, kadınların kabir ziyaretine gitmeleri mekruhtur demişlerdir. Bu kerahet hükmü genç, ihtiyar her kadına şâmildir. Aynı âlimler, eğer kadınların kabir ziyaretine gitmelerinde fitne çıkacağı, yahut şer'an haram olan bir fiilin işleneceği biliniyorsa, bu taktirde kadınların kabir ziyareti haramdır, demişlerdir. 658 Bazı âlimler de, kabirlerin aşırı ziyaretçilerinin lanetlendiğini bildiren habere binâen kabir ziyaretinin kadınlara -fitne korkusu olsun, olmasın-mutlak olarak haram olduğuna kail olmuşlardır. 659
Hanefi'ler, Malikîler ve âlimlerin çoğunluğuna göre ise, kabir ziyaretine izin veren hadis, tağlib yoluyla (fazla olan cinsin zikredilmesiyle, azı da o hükümde aynı kabul ederek) kadınlara da şâmildir ve erkeklere olduğu gibi, kadınlara da ziyaret ruhsatı vardır. 660 Onlara da kabirleri ziyaret etmek menduptur. 661 Çünkü kabir ziyareti, kabirlerden ibret almak, âhireti hatırlamak ve ölüye dua etmek gibi faydalarından ötürü mendup kılınmıştır. Bütün bunlar, erkek ve kadınlar için müşterek olan şeylerdir. Erkekler, kabirlerden ibret almaya kadınlardan daha çok muhtaçtır, denilebilir mi? Elbette hayır. Öyleyse, şeriate uygun olmak ve fitne korkusundan, günah ve yasak olan fiillerin işlenmesinden uzak olarak yapılması şartıyla, kadınların kabirleri ziyaret etmelerinde hiçbir mahzur olmasa gerekir.
Kaldı ki bu gibi mahzurların sözkonusu olması halinde, yani kabirlere hüzünleri artırmak, orada feryad-ü figân ederek ölüye eziyyet etmek, belli günlerde kabir başında toplanıp ziyafet vermek... gibi şer'î edebe muhalif olan fiillerin meydana gelmesi halinde, kadınların ziyaretlerini caiz gören Hanefî ve Mâlikîler bile, böyle bir ziyaretin caiz değil, haram olduğunu belirtmişlerdir. 662
Hz. Aişe validemiz: Rasulullah (s) kabir ziyaretine ruhsat (izin) verdi." 663 buyurmuştur. Aynı zamanda ashabın ileri gelen fıkıh alimlerinden birisi olan Hz. Aişe validemiz, bu sözünde kadınları ayırmayıp ruhsatı umuma teşmil etmiştir. Bundan, bu izne kadınların da dahil olduğu anlaşılır. Aksi halde bu hükmün, sırf erkeklere mahsus olduğu belirtilirdi. Hz. Aişe validemizin bizzat kardeşi Abdurrahman'ın kabrini ziyaret edişir ve Hz. Peygamber (s) ile Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in kabirlerini ziyaret edişi de, kabir ziyaretine kadınların izinli olduğuna delildir.
Öte yandan -daha önce zikrettiğimiz- Hz. Peygamber (s) in, kabir başında ölen çocuğuna ağlayan bir kadına rastlayıp da ona sabır tavsiye edişi, daha sonra kadının, kendisine sabır tavsiye edenin Hz. Peygamber (s) olduğunu öğrenince, gelip özür dilemesi esnasında, ona tekrar musibete karşı sabretmesini tavsiye etmesi de kabir ziyaretinin kadınlara yasak olmadığına delâlet eder. Çünkü Hz. Peygamber (s), kadının, çocuğunun kabrini ziyaret edişini yardırgamamış kabrin yanında ağlamasını yadırgamış! 664. Şayet ziyarete varması da yasak olsaydı onu da hatırlatırdı şüphesiz. Kaldı ki, bazı âlimlere göre kabir ziyaretine izin veren hadis, kabirleri ziyaret eden kadınları Rasulullah (s) in lanetlemesinden daha sonradır ve onu neshetmiştir. 665 Böyle olmasa bile, lanetleme, mübalağa sigasıyla "zevvarât" diye ifade edildiğine göre, bundan, kendi işlerini ihmal edecek kadar aşırı olmayan ve aşırı hareketlerden uzak olan ziyaretlere izin verilmiş olduğu anlaşılır. 666
Bazı âlimler, kadınların genellikle sabrı az, sızlanmaları çok olması ve bilhassa genç olanların toplum içine çıkmalarından doğabilecek mahzurlar dolayısıyla şöyle demişlerdir:
"Ziyaret, erkeklere mendup, genç kadınlara haram, ihtiyar kadınlara caizdir." 667 Doğrusu, genç ihtiyar bütün kadınlara müstehap oluşudur. Ama adap ve erkânı üzere ziyaret etmek, yasak olan fiilleri yapmamak ve ne yaptıklarının farkında olmaları şartıyla. Aksi halde:
"Def-i mefâsid, celb-i menâfi"den evlâdir." 668 kâidesince, sebep olacakları zarardan ötürü ziyaretten elde edecekleri faydanın terki gerekir ve kendilerine ziyaret yasaklanır.
Dinimizde meşru olan ziyaretin, ziyaretçilere öğretilmesi ve dinin emrettiği, Hz. Peygamber ve ashabının yaptığı şekilde ziyaret etmelerini sağlamak şarttır. Aksi halde meşru bir işe, bir çok meşru olmayan hareket karıştınlacak, bir mendup fiil yapılırken, bir çok mekruh ve haram işlenecekse, bunun fayda yerine zarar getireceği apaçıktır.
Günümüzde kadınların kabir ziyaretlerini de böyle değerlendirmeli ve ona göre hükmetmeliyiz. Bir yapılana, bir de -az sonra izah etmeye çalışacağımız- ziyeret adabına ve -ileride belirteceğimiz- yanlış hareketlere bakalım. Vereceğimiz hüküm ne olur bilmem ama, imam Kastalâni (v. 923/1517} kendi zamanı için şöyle diyor:
"Fesat çıkarmada ısrarlı oldukları için, kabir ziyareti, şimdiki kadınlara tamamen yasak edilse isabetli olur." 669
4- Kabir Ziyaretinin Adabı:
Kabir ziyaretinin adabı derken akla gelen ziyaretin nasıl yapılacağıdır. Yani ziyaretçi, ziyaret etmek üzere bir kabre yahut kabristana vardığı zaman nasıl davranacaktır? Nelere dikkat edecektir? Neleri yapacak ve hangi hareketleri yapmaktan sakınacaktır?
Buna göre kabir ziyaretinin âdabını, ziyaretçinin yapması gereken işler ve yapmaması gereken, yapması yasak olan işler diye iki kısımda ele alabiliriz:
a) Ziyaretçinin yapması gereken şeyler: Bir kabre rastlayan, yahut ziyaret için mezarlığa varan kimsenin ilk yapacağı iş, şüphesiz oradaki ölülere selâm vermektir. Çünkü onlar, bize göre, dünya kanun ve ölçüleriyle değerlendirdiğimizde ölüdürler. Gerçekte ise, daha önceki bölümlerde de izah edildiği üzere, berzah hayatını yaşamaktadırlar. Bu itibarla gelen ziyaretçilerden haberdar olup, verdiği selâmı alır, yapacağı duadan istifade ederler. Peygamber Efendimiz (s) in, kabre varınca yapılacak dua ve verilecek selâmı öğrettikleri hadislerinde onların gelen ziyaretçiden haberdar olduklarına apaçık deliller vardır.
Peygamber (s) in, kabristandaki ölülere selâm verişi ve mü'minlere de kabirdekilere selâin vermeyi emredişi, onların selâmı duyduklarına ve aldıklarına delil olarak yeter. Aksi halde ölüler, kendilerine verilen selâmı duyup almazlar demek, onları cansız taşlarla aynı tutmaktır. Öyleyse niçin taşlara selâm vermek emredilmemiş de ölülere selâm vermek emredilmiştir? Demek ki ikisi arasında fark var. Ve ölüler, kendilerine verilen salamdan, gelen ziyaretçiden haberdardırlar. 670
Süleyman b. Büreyde'nin babasından rivayet ettiği bir haberde Rasulullah (s) in, ashabına, kabristana vardıklarında şöyle demelerini öğrettiği bildirilmektedir:
" Selâm size ey gerçek dünyanın mü’min ve müslüman sakinleri. İnşaallah biz de yakında size katılacağız. Allah'dan size ve bize afiyetler vermesini dilerim." 671 Nesâî de aynı raviden bu hadis-i şerifi:
“Siz önümüzden gidenler, biz de arkanızdan gelecek olanlarız." lafzıyla birlikte nakletmektedir, 672 Rasulullah (s) in, bu hadisinde ölülere afiyet dileyişi de onların hayat ve idrakleri olduğunu gösterir. Çünkü afiyet, "tam sihhat" anlamında olup, 673 burada onların azaptan kurtulup nimet ve rahatlık içinde olmaları demektir ki, nimet ve rahat ancak idrak sahibi olanlar için söz konusudur.
Hz. Aişe validemizden gelen bir haberde bu şekilde selâm verip dua etmenin Cenab-ı Hakk tarafından emredildiği açıkça ifade edilmektedir. Hz. Aişe (r):
"Rasulullah (s) in, kendisiyle kaldığı bir gece, kalkıp sessizce Baki' Mezarlığı'na doğru gittiğini, kendisinin de onu takip ettiğini söylüyor. Geriye dönünce nereye gittiğini soruyor ve Hz. Peygamber (s), Cebrail'in gelip: "Rabbin Baki' Mezarlığı'na gitmeni ve oradakiler için istiğfar etmeni sana emrediyor." dediğini; kendisinin: "Nasıl diyeyim?" sorusuna karşılık da yukarıdaki duayı öğrettiğini söylediğini haber veriyor. 674
Hz. Aişe (r), daha sonraki gecelerde de, Rasulullah'ın kendi yanında kaldığı zaman, gecenin sonunda Medine-i Münevvere'deki Baki' Mezarlığı'na çıkıp şöyle dediğini haber veriyor:
"Selâm size ey mü'min kavimler yurdunun sakinleri! Yarın vaki olacak diye va'doluna geldiğiniz şey sizlere gelmiştir. Sizler, ölüm ile yeniden dirilme arasındaki müddette bekliyorsunuz. Biz de inşaallah size kavuşacağız. Ey Allah'ım! Baki'ul-Garkad ahalisine mağfiret eyle."675
İbn Abbas (r) da, Rasulullah (s) in Medine mezarlığına uğrayıp yüzünü mezarlara dönerek şöyle dediğini haber vermektedir:
“Allah'ın selâmı üzerinize olsun ey kabristan ahalisi. Allah sizi de, bizi de affettsin. Siz önden gidenlersiniz, biz de ardınızdan geleceğiz (sizi takip edeceğiz)" 676
Bütün bu hadisler, kabristana varan kimsenin ilk olarak oradakilere selâm verip dua etmesi gerektiğini gösteriyor. Nitekim Rasulullah (s) ve ashabı öyle yaparlardı. Ve İbn Abbas'dan rivayet edilen haberden de anlaşılacağı üzere, gerek selâm verirken ve gerekse ölülere dua ederken, yüzlerini mezara doğru çevirirlerdi. Hatta bu esnada dua ve selâmı müteakip kabirleri çiğnemeksizin ve üzerlerine oturmaksızın, bir miktar ziyaret edilen mezarın yanında oturmak da tavsiye edilmiştir. Çünkü böylece kabirdeki mü'min, gelen mü'min kardeşiyle, yalnızlığını gidermek isteyecek ve sevinecektir. 677
Peygamber Efendimiz (s) in saadet asrında kabirler, bu şekilde ziyaret edilir, ölüye selâm verilip yine ölü ve diriler için dua edilirdi. Ziyaretçilerin gayesi, ölülerin affına vesile olmak ve onlardan ibret almaktı. O devirde herhangi bir kabrin yanına, bilhassa kendisi için dua etmek üzere, kimse varmazdı herhalde. Çünkü kâinatın efendisi, âlemlere rahmet için gönderilmiş olan Muhammed Mustafa (s) aralarındaydı ve böyle bir şeye ihtiyacı olan ona varıp kendisi için, kendi müşkilinin halli için dua etmesini istiyor, o da gerekeni yapıyordu.
Onun Cennetteki makamına göç etmesinden sonra müslümanların, böyle duasına müracaat edecekleri ve duasının mutlaka kabul olacağına inandıkları tek merci kalmadığı için, bazı mü'minler, Hz. Peygamber'in kabrine vararak orada onun şefaatini ve dualarının kabulüne vesile olmasını istemeye başlarlar. Onun kabrine varamayan, ondan uzakta yaşayanlar da, gayet samimi duygularla, yine dualarının kabulü için Rasulullah (s) in yolundan ve izinden gitmekle ün salmış olan, Allah'ın veli kulları olduklarına inandıkları bazı kimselerin kabirlerine varmışlardır.
Bunun neticesinde de kabir yanında yapılan dua caiz midir, değil midir? Nerede yapılan dualar daha makbuldür? Kabir yanında ölü için ve kendisi için dua edilirken nasıl davranılacak?... gibi pek çok problem ortaya çıkmış ve münakaşa edilmiştir.
Bir kısım alimler, âmeller niyetlere göredir kaidesince, bu insanların niyetlerinin hâlisliğine ve imanlarının sağlamlığına bakarak, böyle sağlam bir iman ile kabir yanında dua etmenin bir mahzuru olmadığını, hatta böylece dualarının kabulüne inandığı ve daha içten Allah'a yalvardığı için, bunun istenen bir hareket olduğunu belirtirlerken, bazıları da, bu insanların dış görünüşüyle veya bazı câhillerin yaptıklarıyla delil getirerek, kabir yanında, ziyeretçinin kendisi için dua etmesinin asla caiz olmayacağını, hatta böyle bir davranışta bulunanların iman dairesinden bile çıkacaklarını, küfür ve şirke varacaklarını; çünkü ancak müşriklerin böyle yaptıklarını söylemektedirler. 678
Unutmamak gerekir ki, kabir başında dua eden bir müşrik, isteğini Allah'a şirk koştuğu kişi veya şeyden istediği halde, mü'min Allah'dan istemektedir. İstediği şeyi Allah'dan istedikten ve ölünün aracılığını falan düşünmedikten sonra, ölünün yanında, mezarın yanında veya bir başka yerde dua etmek arasında -manâ itibariylene fark var? Üstelik yukarıda naklettiğimiz hadis-i şeriflerde Rasululah (s), hem ölüler ve hem de diriler için dua etmiyor muydu? Bu duayı kısa yapmakla uzun yapmak arasında fark olmasa gerekir. Yeter ki ziyaretçi yaptığı işin manâsını idrak etmiş ve adabını kavramış olsun.
Fukaha, Rasulullah (s) öyle yaptığı için, ayakta dua etmenin sünnet olduğunu belirtmişlerdir. 679 Ve şeklen de olsa başkalarına benzememek ve kuşku uyandırmamak için, ölüye selâm verip, ölü için dua ettikten sonra, kendi nefsi için dua ederken kıbleye yönelmenin daha iyi olacağını belirtmişlerdir. Bundan, sadece Rasulullah (s) i istisna ederler. Onun ziyaretinde kendisi için dua ederken de kıbleye yönelmese olur. Kabir yanında, şeriate muhalif hareketlerden sakınmak şartıyla, duanın caiz olduğunu ifade etmeye çalıştık.
Ama tekrar hatırlatalım ki bu, kabir yanında dua edeceğiz diye kabir ziyaretine varan cahillerde görülen pek çok bid'atı tasvip anlamına gelmez. Nitekim ziyaretçinin yapması yasak olan şeyleri sayarken ve bid'atler konusu işlenirken bunlar üzerinde durulacaktır.
Süs ve gösterişe kaçmamak, yasak olan şekilde yapılmamak üzere, mezarın toprağını düzeltmekte bir sakınca yoktur. Hatta Rasulullah (s) in, kabre yaş dal dikme sünnetine uyarak çiçek, gül... vb. yeşil bitkiler dikmek, kabre güzel bir görünüm kazandıracağı gibi, bunların teşbihi sebebiyle ölünün affına da vesile olur. 680 Bu itibarla, mezar üzerine böyle yeşil bitkiler dikmek, ziyaretçinin yapacağı işler arasındadır.
Bunlara ilaveten ziyaretçinin, Kur'an okumak, sadaka vermek... gibi yapacağı bazı amellerin sevabını ölüye bağışlamasını zikredebiliriz ki, bu konular, "ölünün başkalarının yapacağı amellerden istifadesi" başlığı altında ileride ele alınacağı için, burada sadece işaret etmekle yetineceğiz.
b) Ziyaretçinin ziyaret esnasında yapması yasak olan işler: İleride yanlış hareketlerle ilgili bölümde de açıklanacağı üzüre, meşru ziyarette olmayan ve çeşitli nedenlerle sonradan ortaya çıkmış olan bid'atların hepsinden sakınması gerekir ziyaretçinin. Çünkü ziyaret, faydasına binaen meşru kılınmış bir fiildir. Meşru bir fiilden faydalanabilmek için de onu meşru olduğu şekilde yapmak gerekir. Meselâ namaz meşru bir ibadettir. Bir kimsenin bu emri yerine getirmiş olması ve kıldığı namazdan istifade edebilmesi için, nasıl kılınması emredilmişse öyle kılması gerekir. Aksi halde, namazın şartlarını taşımıyorsa, yaptığı fiile namaz denmez ve bunu yapan da namaz kılmış olmaz. Ziyarette de durum aynıdır. İslâm'ın izin verdiği ve Peygamberimiz (s) in tavsiye ettiği ziyareti yapabilmek için, onun yaptığı ve öğrettiği gibi ziyaret etmek gerekir. Öyleyse onun yasakladıklarını yapmamak ve onun yapmadıklarını yapmaktan kaçınmak gerekir.
Peygamber (s) in, kabir ziyaretçilerine yasakladığı ve yapmamalarını istediği fiilleri şöyle sıralayabiliriz:
aa) Kabristanda böbürlenerek, çalımlı çalımlı yürünmez. Çünkü orası tevazuun gerekli olduğu bir yerdir. Kendini büyük gören ibret alamaz. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz (s), mezarlıkta deriden yapılmış ayakkabılarla yürüyen sahabiye ayakkabılarını çıkarmasını emretmiştir. 681 Burada ayakkabılarını çıkarmasını emretmesi, kabristana ihtiram içindir. Yoksa mezarlıkta ayakkabıyla yürümek yasak değildir. 682 Ahmed b. Hanbel ise, bu haberi delil getirerek, diken batma, pislik bulaşma... gibi bir özür olmaksızın mezarlıkta ayakkabıyla dolaşmanın mekruh olduğunu söyler. Cumhuru ulemâ, bunda bir beis olmadığı kanaatindedir. 683
bb) Ziyaret esnasında kabirler çiğnenmemelidir: Bilhassa kalabalık mezarlıklarda buna pek dikkat edilmemekte ve cenaze defnetmeye, yahut ziyarete gelenler etraftaki kabirleri çiğneyip geçmektedirler. Halbuki Peygamber (s) den rivayet edilen sahih hadislerde bu hususa dikkat çekilmiş ve kabirler üzerinde yürümek yasaklanmıştır. Ukbe b. Amir'den rivayet edilen bir hasidinde Rasulullah (s) şöyle buyuruyor:
"Ateş veya kılıç üzerinde yürümem, yahut ayakkabımı ayağıma dikmem, bana bir müslümanın kabri üzerinde yürümekten daha sevimlidir. Kabirler arasına abdest bozmaya gelince, ha sokak ortasına bozmuşum ha kabirler arasına. " 684 Yani o derece ayıp ve yasaktır. Ancak kabir üzerinden geçmeyi gerektiren bir zaruret varsa, o zaman kabri çiğnemek caiz olur, aksi halde fukahanın ittifakıyla yasaktır. 685
cc) Kabirler üzerine veya arasına küçük ya da büyük abdest bozmak, Hanefîlere göre tahrimen mekruhtur. 686 Fakihlerin cumhuruna göre ise haramdır. 687
dd) Kabirler üzerine oturmak ve kabirlere dayanmak da yasaktır. Bu hususta Ebu Hureyre'den, Peygamber (s) in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden birinizin, cildine ulaşıncaya kadar elbisesini yakan ateş közünün üzerine oturması, kendisi için bir kabir üzerine oturmasından daha hayırlıdır.'' 688 Diğer bir hadisinde de: "Kabirler üzerine oturmayınız." 689 buyurmuştur. Bu hususta daha başka hadisler de vardır. Burada sakındırmanın şiddetinden dolayı İbn Hazm, kabir üzerine oturmanın haram olduğunu söylemiştir. Seleften Ebu Hureyre'nin de dahil olduğu bir topluluk da aynı kanaattedir. Ama fukahanın çoğunluğuna göre bu hareket mekruhtur.
Ebu Hanife ile İmam Mâlik, hadisteki oturmanın, abdest bozmak için oturmaktan kinaye olduğunu belirterek, sadece oturmanın caiz olacağını söylemişlerdir. 690 Ama yine de ihtiyatlı davranmak en iyisi. Onun için kabirler üzerine oturmayı, yasaklar arasında saydık. Çünkü İmam Mâlik, kendisine Hz. Ali'nin kabirlere yaslandığı ve yan üstü yattığı haberinin ulaştığını söyledikten sonra, kabirler üzerine oturmak yasaklandı diyor. 691
ee) Kabir yanında uyumak mekruhtur. 692
ff) Kabristandaki yaş ot ve ağaçları kesmek de mekruhtur. 693 Kuruduktan sonra kesilebilir.
gg) Kabir başında ağlayıp açılmak.
hh) Kabre karşı namaz kılmak. Peygamberimiz (s):
"Mezarlıklar ve hamam hariç bütün yeryüzü mesçittir (namaz kıhnabilir)." 694 buyurmuştur. İbn Ömer'den gelen haberde İbn Ömer, Peygamber (s) in yedi yerde namaz kılmayı yasakladığını söylemektedir ki, bunlardan birisi de mezarlıklardır. 695 Ayrıca kabirlere karşı namaz kılmayı Hz. Peygamber (s):
"Kabir üzerine oturmayınız ve kabirlere karşı namaz da kılmayınız.” 696 buyurarak kesinlikle yasaklamıştır.
Bu hususta pek çok hadis-i şerif vardır. Ayrıca kabirlerin mescit edinilmesini yasaklayan hadisler de aynı konuda delil sayılır. Peygamber Efendimiz (s) in, mezarlıkta, yahut mezara karşı, namaz kılmayı yasaklayışının, bu husus üzerinde pek fazla duruşunun sebebi, bu hareketin şekil yönünden putperestlerin hareketlerine çok benzemesi olsa gerek. Her ne kadar mezarlıkların pis olabileceği de, buna sebep olarak zikredilebilirse de, asıl sebep putperestlere benzememektir. Çünkü o, müslümanlara, her fırsatta müslüman olmayanlara benzememeyi tavsiye ediyor, müslümanın her şeyi ile kendini belli edecek bir özellikte olmasına çalışıyordu. İslâm'da başkasına benzemek değil, benzememek esastır. Bu itibarla kabir ziyaretlerimiz de, putperestlerin, yahut bir başkalarınınki gibi değil, şekil yönünden bile, müslümanlarınki gibi olacak. Yani kendimize özgü olacak.
Bunun da tek yolu, Peygamber (s) in öğrettiği âdap üzere ziyaret etmektir. Ancak bu şekilde hem ziyaretçiye, hem de ziyaret edilene faydalı bir ziyaret yapılmış olur. 697
Dostları ilə paylaş: |