kaşayt, et. kaşay-‘dan.
kaşek ı, f. ot yemin kalıntıları (döküntüleri).
kaşek ıı, (r. “kosyak”) kapı söğesi.
kaşı-, kaşımak, tırnakla yahut sert bir şeyle kaşınan yeri oğmak.
kaşık, kaşık; sır kaşık: boyalı (sırlı) tahta kaşık; çapma kaşık: evde yapılmış ağaç kaşık; kalay kaşık: alüminyum kaşık; bal kaşık yahut çay kaşık: çay kaşığı; kaşık murun: leylek cinsinden mısır turnası denilen kuş (platalea); asmanda kaşıktay bulut cok: gökte kaşık kadar bile bulut yok.
kaşıla-, a-k. 1 = = karcıla-; 2. bir nesneyi tedricen, kenarlarından, almak.
kaşın-, kaşınmak; arkasın kaşınıp oturat: arkasını kaşıyıp oturuyor.
kaşınt-, et. kaşın-dan.
kaşınış-, müş. kaşın-‘dan; kaşnışat: atlar biri birini kaşıyorlar.
kaşıt-, et. kaşı-‘dan.
kaşka 1. akıtmalı (hayvan,) alnında beyaz lekesi olan; toru kaşka: akıtmalı doru at; kök kaşka ı) akıtmalı kır at; 2) (süt hakkında) mavi (mes. kaymağı alınmış yahut makineden geçirilmiş süt hakkında); attın kaşkasınday: atın akıtmalısı gibi, yani, vazıh, hiç şüphesiz; kaşka çımçık: arıkuşu; kör kaşka: gabi, anlayışsız; kara kaşka 1) es. makpuz; 2) bir oyunun adıdır; 2. ak, beyaz, temiz; kaşka suu: şeffaf, duru su; kaşka tiş: ön dişleri (icisives); kaşak col menen: kestirme yoldan; 3. terbiyesiz, saygısız, sıkılmaz, olmıyan; boş saçma adam 4. say kaşka: şuurlu, ileri adam (müterakki).
Dostları ilə paylaş: |