kaşkay-, 1. ağarmak; ak olmak; kaşkayıp kül-: sırıtarak (dişlerin aklığını göstererek) gülmek; kaşkayğan ciğit: yakışıklı, güzel delikanlı; tanğ kaşkayıp sürgöndö folk. şafak sökerken; 2. görülmek, göze çarpmak, temeyyüz etmek.
kaşkayt-, et. kaşkay-‘dan.
kaşkaytar-, karşı durmak, karşı komak, defetmek; padışa ubağında kedeyler manaptarğa kaşkaytara aluçu emes: çarlık devrinde fakirler manaplara karşı koyamıyorlardı.
kaşıkr = = karışkır.
kaşkulak, porsuk; kaşkulak ötü: porsuk ödü (şifalı sayılır); kaşkulak semiz, karta cok ats. porsuk semizse de, kartası (bk. karta ı) yoktur.
kat ı, a. mektup, ayız; col kat: yol vesikası (hareket emri); til kat: imzalı makbuz; işenim kat yahut elçilik kat: itimatname; kat-çot kon. okur yazarlık; tahsil görmüş olmaklık; al kat bilet: o, okuma yazma biliyor; katka sal: haciz koymak, eşyayı müfredatiyle kaydetmek; maldı katka saldır: hayvanları bir bir kaydettir; kat taşuuçu: mektupları dağıtan müezzi; tuyak kat bk. tuyak; 2. çöp kat: kitap içine konulan beldek.