V. Sonuç: Hint Cemaatler arasında Sekülerizmin Meşrulaştırılması
Sonuç bölümünde, bir tarafta Hindistan devleti sekülerizmi ile diğer tarafta İslam, devlet ve siyaset arasındaki ilişkiye dair bir vaka incelemesi olarak Hindistan’daki toplumsal şiddet ve inançlararası ilişki realiteleri arasındaki gerilime odaklanacağım. Hint sekülerizmini değerlendirmek için esas çerçevenin bu olduğunu iddia etmiyorum ama bu kitabın konusu açısından en ilgili konuyu bu mesele oluşturuyor. Bu perspektiften bakıldığında, bu bölümün temelindeki hedef, Hintli Müslüman cemaatin devlet ve diğer dini cemaatlerle tarihsel ve bugünkü ilişkisinin, zaman içerisinde müzakere edilen son derece bağlamsal bir kavram ve uygulama olarak Hint sekülerizminin meşruiyetini ve sürdürülebilirliğini ne şekilde etkileyebileceğini anlamaktır. Yukarıda yer alan tartışmada, bu çoklu ilişkiler içerisindeki inatçı gerginlikleri ve bunların günümüze dek Hindistan tarihindeki çeşitli evrelerde yer değiştiren bağlamlarını teşhir ederek bu hedefe ulaşılmaya çalışılmıştır. Hindistan deneyimi özellikle, din konusunda devlet tarafsızlığı ile dinin kamusal yaşamdaki rolünü düzenleme ve uzlaştırma gereği arasındaki gerilimin karmaşıklığını ortaya koymaktadır.
Hindistan örneğini bu tahlilinden çıkarılacak diğer bir genel sonuç ise din, devlet ve siyaset arasındaki ilişkinin, sekülerizm ve tarafsızlık savlarının ötesinde netliğe kavuşturulması gereğidir. Diğer bir deyişle, sekülerizm değerinin kendi başına açık bir ilke oluşturduğunu veya tüm cemaatler tarafından hemencecik takdir edileceğini varsaymak yerine, farklı dini gelenekler arasında sekülerizmin meşruiyetini artıracak ve teşvik edecek bir sürece ihtiyaç duyulmaktadır. Sekülerizm ile dini, kültürel ve ahlaki çerçeveler arasında gerçekleştirilecek böylesi bir müzakerenin neticeleri önceden kestirilemez ve ilgili faktörlere ve aktörlere bağlı olarak değişiklik gösterecektir. Bu neticelerin kendileri çekişme ve gelişime tabi olabilir, ancak asıl önemli husus bu sürecin bile isteye başlatılması ve desteklenmesi gerektiği, kendiliğinden başlayamayacak olmasıdır. Seküler ve dini kamu muhakemesi alanlarını genişletmek için çoklu stratejiler ve paradigmalar uygulanabilir.
Bu yöndeki reform projelerinden biri, Hindistan, Bombay’dan Dr. Ashgar Ali Engineer’ın projesidir; Engineer, sekülerizm ve inançlararası uyum değerlerine sunulan kayıtsız şartsız destekle yeni İslam anlayışlarına sunulan desteği birleştirmektedir.4 Engineer, Kuran’ın ebedi bir nitelik taşımasına karşın, Kuran yorumlarının, yorumcuların içinde yer aldığı sosyokültürel bağlamlar tarafından şekillendirilen insan deneyiminin ürünleri olduğunu ileri sürerek, Kuran’ın çoklu farklı anlamlara açık olduğunun altını çizmektedir. Yorum eyleminin bizatihi kendisi taraflı bir niteliğe sahiptir ve yorumcunun önyargıları başta olmak üzere belirli perspektiflere bağlıdır. Engineer, tarihsel olarak formüle edilmiş şeriat kuralları da dahil olmak üzere, hiçbir Kuran yorumunun Allah’ın iradesini tam olarak ve bütünüyle yansıtmaya yeterli olmayacağı görüşünü reddetmektedir. Ona göre, Kuran’ın ilahi değerleri, kadın hakları, gayrimüslimlerin statüsü ve kölelik gibi, Engineer’ın görüşüne göre 7. yüzyıl Arabistanı bağlamına has belirli emirleri geçersiz kılmaktadır. Sünni hukuku okullarının kurucularının yanı sıra Şii imamlar da, kendi zamanlarının insanlarıdırlar ve belirli bir hata payları mevcuttur. Onların görüşlerinin ebediyen geçerli olacağını söylemek, Engineer’a göre, Kuran’ın tektanrıcılık konusundaki değişmez ifadesine (tevhid) aykırı olarak onlara ilahi bir statü kazandırmak anlamına gelmektedir. Günümüzde Müslümanlar, mevcut koşul ve durumların gerçeklerine dayalı olarak, Kuran’ın yeni bir yorumla okumaya çalışmalıdırlar.
Engineer’ın projesi, sosyal bağlam ile İslamiyet’in temelini oluşturan Kuran’ın özellikleri arasındaki diyalektik ve dinamik müzakereyi yansıtıyor şekilde algılanabilir. Engineer, İslamiyet’in temel kaynaklarının normatif özü ile bağlama göre değişen yanları arasında bir ayrım yapmakta; ilkinin ebediyen geçerli olduğunu, ancak ikincisinin yalnızca Peygamber zamanındaki bağlam içerisinde uygulanabilir olduğunu ileri sürmektedir. Engineer ayrıca, yalnızca bu temel kaynakların sessiz kaldığı meseleleri değil, Kuran’ı ve Peygamber’in Sünnetlerini de içeren bir içtihat geliştirilmesini savunmaktadır. Hindistan, Endonezya, Arabistan veya başka yerlerde kendi bölgesel ifade biçimleri içerisinde çok sayıda “İslamlar” bulunduğuna işaret ederek, “saf” bir İslam kültürü kavramına temelden karşı çıkmaktadır. Hint İslamı’nın, tıpkı Hintliler tarafından benimsenen diğer inançlarda olduğu gibi, büyük oranda Hindistan’ın bileşik kültürü tarafından şekillendirildiği görüşünü dile getirmektedir. Bundan başka, sekülerizmin geçerliliği ve yararı, demokrasi ve tüm dinlere saygının İlahi İrade’nin yansıması olan İslami değerler olduğunu savunmaktadır. Engineer’ın sunduğu haliyle demokratik ve seküler devlet görüşünde, şeriatın kapsamı büyük oranda kişisel alanla sınırlandırılmıştır ve Engineer bu alanda büyük bir reforma ihtiyaç bulunduğunu dile getirmektedir. Muamelat veya dünyevi meselelerin İslam yargı alanından çıkartılması gerektiğini ve bu konularda fıkıh emirlerine yer olmadığını ileri sürmektedir.
Engineer’ın bu yaklaşımına büyük oranda katılsam da, bunun İslam reformu açısından mümkün ve geçerli tek strateji olduğunu iddia etmiyorum. Bu kitabın amaçları doğrultusunda dile getirmek istediğim husus daha ziyade, sekülerizmi Müslümanlar ve diğer dini cemaatler arasında meşrulaştırma imkânının gerçekten bulunduğudur. Sahiden de, Müslüman âlimler ve fikir önderleri, Müslümanlara, kendilerine en ikna edici veya geçerli gelen seçeneği seçmelerine imkân tanımak için mümkün olduğunca çok sayıda reform metodolojisi ve stratejisini desteklemelidirler. Bir kez daha söylemek gerekirse, bu stratejilerin hazırda beklediğini veya hemencecik kolaylıkla uygulanabileceğini –hele ki Hindistan veya başka bir devletin böylesi bir yüklenim için gerekli çerçeveyi sunmak veya desteklemek konusunda hiç de güvenilir bir tablo çizmezken– söylemeye çalışmıyorum. Başlangıçta açıklamış olduğum üzere, bu kitabın amacı, benim “kamu muhakemesi” olarak adlandırdığım siyasi ve toplumsal tartışma alanlarını, dünya üzerindeki tüm Müslümanlar arasında, onların uygun ve geçerli bulacağı reform metodolojileri ve stratejileri aracılığıyla geliştirmektir. Diğer Müslümanlar gibi benim de, diğerlerine oranla daha ikna edici ve gerçekçi bazı yaklaşımlarım bulunuyor, ancak diğer insanların değerlendirip, kendi tercih ettikleri görüşü benimsemeye çalışmaları için alternatif yaklaşımlara da kucak açıyorum.
Hindistan hakkındaki bu vaka incelemesine ilişkin olarak, daha önce altını çizmiş olduğum üzere, Hindistan devletinin tarafsızlığı ve sekülerizme bağlılığı, kişisel hukuk veya son derece politikleştirilmiş ve cemaatçileştirilmiş dini “hassasiyetler” meseleleriyle ve statükoyu sarsmak yönünde hiçbir irade ortaya koymayan bir yönetim ve siyasi partilerle sık sık tehlikeye uğramaktadır. Aynı zamanda, RSS ve BJP gibi Hindu milliyetçisi örgütlerin, kendi azınlık karşıtı saiklerini gerçekleştirmek amacıyla Müslümanların kişisel hukuku ve Müslüman kadınların hakları konusunda reform yapılması meselesinden faydalandıkları düşünüldüğünde, tek bir medeni kanunun kabulü için başlatılan devlet girişimlerinin azınlık cemaatleri içerisinde yaygın destek bulması pek mümkün görünmemektedir. Azınlık cemaatleri arasında, tek bir medeni kanunun, fiiliyatta Hindu hukuku ve geleneklerinin dayatılması anlamına gelebileceği yönünde son derece gerçek ve haklı bir endişe mevcuttur. Tüm dini cemaatleri kapsayacak tek bir medeni kanun ihtiyacını inkâr etmiyorum, ancak bu değişikliğin cemaatin kendi içerisinden gelmesi veya hiç değilse, her bir cemaat içerisinde uluslararası dönüşüm kanalıyla meşrulaştırılması en imkânlı yoldur. Devlet bu noktada, aşağıda açıklanan tarzda seküler bir ilkeye tutarlı bir bağlılık göstererek bu süreçte rol oynayabilir.
Tüm dinler konusunda devletin tarafsızlığı yönündeki emredici gereksinim, devletin cemaatler içerisindeki iç diyalog ve tartışmanın yanı sıra belirli bazı girişimler aracılığıyla sekülerizm konusunda cemaatlerin arasında karşılıklı diyaloğu da besleme rolünü sınırlandırmamaktadır. Bu rolü etkili bir şekilde oynayabilmek için, devletin, cemaat adına hareket eden bazı seçkinlerin suiistimaline ve manipülasyonuna açık olan kolektif grup kimliği başlığı altındaki muğlak kavramlar karşısında vatandaşlık kavramına öncelik veren bir sekülerizm anlayışı ve uygulamasını desteklemesi gerekmektedir. Diğer bir önemli nokta ise, Hindistan devletinin kişisel haklar söylemine vurgu yapmasının; yani din ve dini ifade özgürlüğü prensibinin tek tek vatandaşlara ait olduğu hususunda net bir şekilde diretmesinin gerekli olduğudur. Bu, kolektif veya cemaat hakları veya konularına kapıların tümüyle kapatılması anlamına gelmemektedir, ancak bu kapılar cemaatin tek tek mensuplarının vasıtasıyla aralanmalıdır. Dolayısıyla, Hindistan devleti dini veya kültürel cemaatlerin kendi kendini tayin etmiş temsilcilerinin cemaatin “sahici” sesi oldukları yönündeki iddialarını kabul etmemelidir. Kişisel ve kolektif kimlik ve haklara ilişkin karmaşık meseleleri; tercihleri yapanın ve ona uygun hareket edenin bireyler olduğu, ancak bireylerin daima cemaat çerçevesi içerisinde hareket ederek bunu gerçekleştirdiği bir ortamda, bu ikisinin sinerjisini ve karşılıklı bağlılık halini vurgulamaksızın ayrıntılı olarak ele almak mümkün değildir. Devlet politikası ve uygulaması için bu ve diğer yol gösterici ilkelerin anlam ve hedefi, azınlıkların, farklı cemaatlerin ve kadın ile erkeğin güçlendirilmesi için Hindistan toplumunda sekülerizme bir kamu muhakemesi alanı olarak ihtiyaç duyulan dayanağı sağlamak ve bunu güvence altına almaktır.
Altını çizmek istediğim diğer bir genel sonuç ise, sekülerizmin çeşitli dinsel çerçeveler içerisinde meşrulaştırılması ihtiyacıyla ilintilidir. Hint sekülerizminin, tüm eksikliklerine karşın, devletin yukarıda tarif edilen çizgiler boyunca sekülerizme bağlılığını sağlayacak alan ve esnekliği sunduğuna inanıyorum. Daha önce belirtildiği üzere, devletin vatandaşlarının haklarını koruma ve menfaatlerine destek sunma yükümlülüğü, ne yönde bir reform gerçekleştirilmesi gerektiği konusundaki kendi görüşlerini dayatmaksızın, vatandaşlarının reform tartışmalarına ve sürecine katılmaları için imkân sağlamayı ve vatandaşları bu yönde cesaretlendirmeyi gerektirebilir (Bilgrami 1999, 380-417; Chatterjee 1999, 345-379). Devletin bu noktadaki rolü, vatandaşlar ve cemaatler arasında, sekülerizm, çoğulculuk, anayasalcılık ve insan hakları değerleri konusunda mümkün olan en geniş fikir birliğini teşvik etmek olmalıdır. Bunun, devletin dine ilişkin tarafsızlığına halel getirip getirmeyeceği ve getirirse ne oranda getireceği konuları ise tartışma ve görüş ayrılığı yaratmaya devam edecektir (Bilgrami 1999, 411). Daha önce, devlet tarafsızlığı ile devletin cemaatleri içerisindeki her bir vatandaşın haklarını koruma yükümlülüğü arasında denge sağlayıcı bir unsur olarak sekülerizmin bağlamsal müzakeresi olarak değindiğim olgu da işte budur. Ancak bu prensipler ve arabuluculuk ihtiyacı da cemaatler içerisinde iç söylem aracılığıyla meşrulaştırılmalıdır. Bu nedenle, farklı cemaatler ve devlet yerel gelenekler ve tarihsel deneyimlerden yararlanmalıdır. Hint sekülerizminin meşruiyeti ve sürdürülebilirliği, sömürgecilik öncesi anlayışlara ve tarihsel deneyimlere dair anıları de içerecek şekilde, Hindistan vatandaşları ve cemaatlerinin bilinci ile bir biçimde bağlantı kurulmasını gerektirmektedir. Sömürgecilerin yarı kıtanın neredeyse her yerine sızmış olması nedeniyle bu kaynaklardan bir kısmının kurutulduğu düşünülecek olursa, asıl sorun bu bağlantının günümüzde kurulup kurulamayacağı ve nasıl kurulabileceğidir. Avrupa merkezli egemenlik, sekülerizm ve güç ilişkileri anlayışlarıyla şekillendirilmiş, kökten değiştirilmiş bir dünyada geleneksel Hint değer ve kurumları geçerli ve etkili olabilecek midir?
Güçlük yaratan hususlardan biri, sömürgecilik öncesi tarihteki kurum ve ilişkilerin fikir ve anlam hatıralarının, neyin tarih “sayıldığına” ve bunun nasıl yorumlanacağına ilişkin Avrupa kavramları mercekleriyle süzülüyor olmasıdır. Diğer bir husus ise, böylesi hatıralardan kaynaklanan politikaların uygulanması imkânının, bugünkü dünyanın Avrupa bilgisi ve anlayışını temel alarak örgütlenme ve işletilme yöntemleriyle engelleniyor olmasıdır. Hintliler, 3. bölümde ele alındığı üzere zaman içerisinde anayasalcılık inşa etme sürecinde tarihsel deneyimlerin sürekliliğini sağlamak için, sömürgecilik ve ardında bıraktığı etkiler sanki hiç yaşanmamış gibi, sömürgecilik öncesi geçmişleriyle yeniden bağlantı kurmalıdırlar. Ancak sömürgecilik ve ardından bıraktığı etkiler yaşanmış olduğuna göre, bu noktadaki zorluk Hintlilerin neler olmuş olabileceğini görme ve ona uygun hareket etme tahayyüllerini yaratmak ve aynı zamanda, kendi tarihlerini mümkün olan en pozitif açıdan okumalarını sağlama yolları bulmaktır. Bu sürecin kavramsal zorluklarının üstesinden gelmek telafisi mümkün olmayanı düzeltmek anlamına gelmektedir ve yurtiçinde ve dışındaki yapısal sınırlara rağmen Hint hedeflerine ulaşmak tahayyül edilemeyeni hayal etmeyi gerektirmektedir (An-Na’im 2006, 2. Bölüm).
Hintlilerin, sömürge öncesi geçmişin altın çağında eksiksiz be kusursuz bir “hayali” sekülerizm tarihi yaratmak için çabalamaları gerektiğini söylemiyorum. Benim savunduğum şey daha ziyade, kendi yerel egemenlik, sekülerizm ve hak kavram ve kurumları olarak “hatırladıklarını” netleştirmeye, benimsemeye ve uygulamaya çalışmaları gerektiğidir. Hintliler, bu hatıraları doğrulama ve geçerli kılma imkânları olup olmadığına ve bunların Avrupa merkezli tarihçilik ve epistemoloji açısından geçerliliği ve kullanışlılığı bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, böylesi kavram ve kurumlar yaratmaya, canlandırmaya ve geliştirmeye çalışabilirler. Ancak, önerdiğim bu proje, fikir ve kurumlara ilişkin hatıraların gözü kapalı, duygusal bir şekilde kabulü yerine, bu tarihsel deneyimin eleştirel bir şekilde incelenmesini şart koşmaktadır. Bu proje, tarihsel egemenlik, sekülerizm ve sorumluluk kavramlarının, sömürgeci müdahale ile kesilmemiş olsalardı nasıl bir gelişim izleyecekleri tahayyül edilerek günümüz gerçekliklerine uydurulmasını da içermelidir.
Süregiden mücadelelerin başarı ve başarısızlıkların ve kişi ve cemaatlerin günlük yaşamlarında işleyen ve birbiriyle etkileşime giren faktör ve güçlerin yarattığı etki üzerine inşa edilmek suretiyle zaman içerisinde önemli değişimler yaşanır. Ancak bu durum, Hint cemaatlerinde sekülerizmi meşrulaştırmak için gerekli olan kavramsal varsayımları ve kültürel değişim süreçlerinin yönünü sorgulamanın gereksiz olduğu anlamına gelmemektedir. Gerçekten de, daha önce dile getirildiği üzere, değişim süreçlerini cemaatlerin ve önderlerinin birikmiş kanaatlerine uygun olarak hızlandırmak ve başka yöne çevirmek için sekülerizmin yeniden kavramsallaştırılması gerekebilir. Yeniden kavramsallaştırma önerileri ileri sürülebilir, değerlendirilebilir ve kabul veya reddedilebilir, uygulamada denenebilir ve işe yarayabilir veya başarısızlıkla sonuçlanabilir. Mevcut eylem biçimleri ve yönleri şu veya bu nedenle pek işe yarıyor gibi görünmediğinde bu öneriler daha da değer kazanacaktır. Bu amaçla, sömürgecilik karşıtı milliyetçilik tarihinin yanı sıra, bakış açıları dine ve sekülerizme karşı, birini diğerinden üstün tutmayan, eşzamanlı bir bağlılık olarak yorumlanabilecek olan Gandi ve Maulana Abül Kelam Azad gibi isimlerin bıraktığı miras da “telafisi mümkün olmayanı düzeltmek ve tahayyül edilemeyeni hayal etmek” gibi bir proje açısından zengin kaynaklar olarak kullanılabilir.
Bununla bağlantılı bir girişim, Hindistan devletinin kendi sekülerizm kavramını kendisinin düzenlemesi, dinin kamusal yaşamda veya siyaset alanında hiçbir rol oynamaması konusunda sessiz kalmak yerine dinin rolünü daha net bir şekilde kabul etmesidir. Hint sekülerizminin din ile devlet ayrılığına aykırı olacak şekilde tehlikeye atılmasının yapısal nedenlerinden biri, dinin Hindistan’ın kamusal ve siyasi yaşamındaki rolünün Anayasa’da düzenlenmemiş olması ve dolayısıyla suiistimale açık olması olabilir. Ancak sekülerizmin kapsamını yeniden tanımlamak için yapılacak bir anayasa değişikliğini içeren yasal reformun dikkatli bir şekilde gerçekleştirilmesi ve mümkün olduğunca kapsayıcı bir biçimde kamu muhakemesine dayalı olması gerekmektedir.
Bu tür girişimler, Hint sekülerizminin meşruiyetinin çeşitli alanlarda yeniden ifade edilmesini sağlayacaktır. Müzakereye tabi olan ve bu şekilde devlet ile toplum içerisinde yerleştirilmiş olan bir sekülerizm, sekülerizmin din karşıtı veya yabancı Batı dayatması bir kavram olduğu gibi olumsuz çağrışımları def etmesine imkân sunabilir. Bu durumda sekülerizm, yalnızca ve öncelikle bir devlet projesi olmaktan ziyade, toplumsal bir sonuç ve toplumsal sonuç için bir dayanak olarak yeniden tanımlanabilir. Bu şekilde anlaşıldığı ve uygulandığında, sekülerizm hakların korunmasında, seslerin yansıtılmasında başarılı olacak ve kişilere ve gruplara, toplumsal cinsiyetlere, etnik, dilsel veya dini cemaat farklılıklarına, inanca ve inançsızlığa, inananlar ve inanmayanlar arasında ve karşısında görüş ayrılıklarına saygı gösterecektir. Yukarıda tanımlanan girişimler ışığında, İslami sekülerizm, Hindu sekülerizm, Sih sekülerizm, Hıristiyan sekülerizm vesaire gibi kollardan oluşan bir Hint sekülerizmi modeli de hayal edilebilir. Bu modelde, bu bağlamsal sekülerizmlerin her biri din ile devlet arasındaki anayasal ayrılığı meşrulaştırırken, devlet de bunun karşılığında dinin kamusal yaşamdaki rolünü düzenleyecektir. Bu paradigma, Hint sekülerizmini canlandırmanın yanı sıra, cemaatlerin dini yaşamlarını zenginleştirebilir ve aynı zamanda, inançlararası ilişkilerde çok daha uyumlu bir hava yaratılmasına öncülük edebilir.
Başvuru Kaynakları
Afif, Shams Siraj. Tarikh-i-Firoz Shahi. Shams Siraj Afif tarafından yazılmış ve sonra Ziauddin Barani tarafından tamamlanmıştır. Farsça metin. Calcutta: Asia Book Society, 1891.
Agnes, Flavia. Law and Gender Inequality: The Politics of Women’s Rights in India. Yeni Delhi: Oxford University Press, 1999.
Ali, M. Athar. “Towards a Reinterpretation of the Mughal Empire.” Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain & Ireland (1978): 38-49.
An-Na`im, Abdullahi Ahmed. African Constitutionalism and the Role of Islam. Philadelphia, PA: University of Pennsylvania Press, 2006’da çıkacak.
Ansari, Khizar Humayun. The Emergence of Socialist Thought Among North Indian Muslims, 1917-1947. Lahore: Book Traders, 1990.
Bayly, C. A. “The Pre-History of Communalism? Religious Conflict in India, 1700-1860”, Modern Asian Studies, Cilt 19, No. 2 (1985): 177-203.
Bhargava, Rajeev. “Introduction”, Secularism and its Critics içinde. Yeni Delhi: Oxford University Press, 1999.
Bilgrami, Akeel. “Secularism, Nationalism, and Modernity”, Rajeev Bhargava (der.) Secularism and its Critics içinde. Delhi: Oxford UP, 1999, vurgu eklenmemiştir.
Bose, Sugata ve Ayesha Jalal. Modern South Asia: History, Culture, Political Economy. New York: Routledge, 1998.
Brass, Paul R. The Politics of India Since Independence. The New Cambridge History of India IV. I. Cambridge: Cambridge University Press, 1990.
Brass, Paul R. The Production of Hindu-Muslim Violence in Contemporary India. Yeni Delhi: Oxford University Press, 2003.
Busha, Dionne. “The Facts from Godhra”, Frontline (2 Ağustos 2002), (Temmuz 2005’te erişilmiştir): http://www.frontlineonnet.com/fl1915/19150110.htm
Buultjens, Ralph. “India: Religion, Political Legitimacy, and the Secular State”, Annals of the American Academy of Political and Social Science (cilt 483, Religion and the State: The Struggle for Legitimacy and Power, Ocak 1986), 93-109, s. 96- 97.
Chandra, Satish. Medieval India: From Sultanat to the Mughals. Part One Delhi Sultanat: (1206-1526), (bundan böyle Delhi Sultanlığı olarak anılacaktır). Yeni Delhi: Har-Anand, 1997.
Chatterjee, Partha. “Secularism and Toleration”, 345-379, Rajeev Bhargava (der.) Secularism and its Critics içinde. Delhi: Oxford UP, 1999.
Daud, S.M. ve H. Suresh, The People’s Verdict. Bombay: Indian Human Rights Commission, 1993.
Dhavan, Rajeev. “The Road to Xanadu: India’s Quest for Secularism,” K. N. Panikkar (der.) The Concerned Indian’s Guide To Communalism içinde. Yeni Delhi: Viking, 1999.
Dhavan, Rajeev, “Religious Freedom in India”, The American Journal of Comparative Law (Cilt. 35, No. 1, Kış 1987), 209-254, s. 213.
Eaton, Richard M. “Temple Desecration and Indo-Muslim States”, David Gilmartin ve Bruce B. Lawrence (der.), Beyond Turk and Hindu: Rethinking Religious Identities in Islamicate South Asia içinde. Gainesville: University Press of Florida, 2000.
Golwalkar, M. S. We or Our Nationhood Defined, 3. baskı. Nagpur: Bharat Publications, 1945.
Habib, Irfan. “Introduction”, P. J. Marshall (der.). The Eighteenth Century in Indian History. Evolution or Revolution? içinde. Yeni Delhi: Oxford University Press, 2003.
Hardy, Peter. Historians of Medieval India: Studies in Indo-Muslim Historical Writing. Yeni Delhi: Munshiram Manoharlal, 1997.
Hasan, Mushirul. Islam in the Subcontinent: Muslims in a Plural Society. Yeni Delhi: Manohar 2002.
Khan, Iqtidar Alam. “Akbar’s Personality Traits and World Outlook – A Critical Appraisal”, Akbar and His India içinde. Delhi: Oxford University Press, 1997.
Khan, M. Ifzal-ur-Rahman. “The Attitude of the Delhi Sultans Towards Non-Muslims: Some Observations”, Islamic Culture (Cilt LXIX, Sayı 02: Nisan 1995): 41-56.
Kirmani, Sayyed Mohammad Mubarak. Sirul Auliya, (Delhi: Matba Muhibbi-hind, 1303 Hijri), 106, Nizami’den alıntılanmıştır (1958).
Madan, T. N. Modern Myths, Locked Minds: Secularism and Fundamentalism in India. Yeni Delhi: Oxford University Press, 1997.
Madan, T. N. “Religions of India: Plurality and Pluralism”, Jamal Malik ve Helmut Reifeld (der.), Religious Pluralism in South Asia and Europe içinde. Yeni Delhi: Oxford University Press, 2004.
Mansingh, Surjit. “State and Religion in South Asia: Some Reflections”, South Asia Journal, 4:3, (1991): 293-311.
Mendelsohn, Oliver ve Marika Vicziany, The Untouchables: Subordination, Poverty, and the State in Modern India. Cambridge: Cambridge University Press, 1998.
Metcalf , Barbara D. ve Thomas R. Metcalf. A Concise History of India. Cambridge, UK: Cambridge University Press, 2002.
Metcalf, Barbara D. “Nationalist Muslims in British India: The Case of Hakim Ajmal Khan”, Modern Asian Studies, Cilt 19, Sayı 1, (1985): 1-28.
Mitra, Subrata Kumar. “Desecularising the State: Religion and Politics in India after Independence”, Comparative Studies in Society and History, Cilt 33, Sayı 4, (Ekim 1991): 755-777.
Mujeeb, M. The Indian Muslims. Montreal: McGill University Press, 1967.
Nehru, Jawaharlal. An Autobiography: With Musings on Recent Events in India. Londra: John Lane, 1936.
Nizami, Khaliq Ahmad. Salatin-i-Delhi Ke Mazhabi Rujnahat. Delhi: Nadwatul-Musannifin: 1958, (Religious Orientation of the Rulers of the Delhi Sultanate).
Pannikar, K. N. “Introduction: Defining the Nation as Hindu”, kendi derlediği The Concerned Indian’s Guide to Communalism içinde. Yeni Delhi: Viking, 1999.
Prasad, Kamala ve diğerleri. Report of the Inquiry Commission. Yeni Delhi: Citizens’ Tribunal on Ayodhya, 1994.
Punwani, Jyoti. “The Carnage at Godhra”, Siddharth Varadarajan (der.) Gujarat, the Making of a Tragedy içinde. Yeni Delhi: Penguin, 2002.
Qureshi, M. Hashim. “Introduction,” kendi derlediği Muslims in India Since Independence: A Regional Perspective içinde. Yeni Delhi: Institute of Objective Studies, 1998.
Ray, Rajat Kanta. The Felt Community: Commonalty and Mentality Before the Emergence of Indian Nationalism. Yeni Delhi: Oxford University Press, 2003.
Schimmel, Annemarie. Islam in the Indian Subcontinent. Leiden: Brill, 1980.
Smith, D. E. “India as a Secular State”, Rajeev Bhargava (der.) Secularism and its Critics içinde. Delhi: Oxford UP, 1999.
Thakur, Ramesh. “Ayodhya and the Politics of Indian Secularism”, “Ayodhya and the Politics of Indian Secularism: A Double-Standards Discourse,” Asian Survey (Cilt 33, Sayı 7., South Asia: Responses to the Ayodhya Crisis, Temmuz 1993), 645-664, s. 649.
Tuğluk, Firuz Şah. Futuhat-i-Firoz Shahi. Delhi: Rizvi Press, 1302 Hijri, Nizami 1958’den alıntılanmıştır, 111.
Upadhyaya, Prakash Chandra. “The Politics of Indian Secularism”, Modern Asian Studies, Cilt 26, Sayı 4, (Ekim 1992): 815-853.
Varshney, Ashutosh. Ethnic Conflict and Civic Life: Hindus and Muslims in India. New Haven, CT: Yale University Press, 2002.
Dostları ilə paylaş: |