Ruhla İlgili Bâzı Meseleler Hakkında Bir Hatime
Bu meselelerin çoğunu îbn-i Kayim'in er-Ruh kitabından özetledim. 85 ,
Bîrîncî Mesele:
Buhari ve Müslim, İbn-i Mes'ud (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Peygamber (Sallailâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber Medine harabelerinde idik. O, bir hurma dalına dayanıyordu. Bir yahudi cemâatinin yanından geçti. Birbirlerine dediler ki:
Ondan ruhu sorun. Bir kısmı da sormayın dediler. Evvelkiler dediler ki:
«Yâ Muhammed ruh nedir?»
Peygamber (Sallailâhû Aleyhi ve Sellem) asasına dayanıp Öyle bir durdu ki ona vahy geliyor sandım. Sonra buyurdu:
«Senden ruhu sorarlar sen de ki: Ruh Rabbimin emrin d endir, size (ruh hakkında) ancak az bir ilim verilmiş.» 86
Bundan dolayı insanlar ruh hakkında iki fırkaya ayrıldılar.
Birinci fırka ruh hakkında hiç söz etmez. Çünkü o Allah'ın sır-larıiidan bir sırdır. Onu bilmeyi hiç kimseye nasip etmemiştir. Bu konuda iyi olan yol da budur.
Cüneyd dedi ki: «Ruh öyle bir şey ki Allah onu bilmeyi kendine mahsus kılmıştır. Yaratıklarından hiç kimseye onu bilmeyi nasip etmemiştir. Bunun için ruhun varlığım kabul etmekten başka onu araştırmak caiz değildir.»
tbn-i Abbâs ve Selefin çoğu bu görüştedirler. Rivayet ile sabittir ki İbn-i Abbâs Ruh'u tefsir etmiyormuş.
îbn-i Ebû Hatem, îkrime'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
îbn-i Abbâs'dan ruh soruldu. Dedi ki:
Ruh, Rabbimin ermindendir. Siz bu meseleye kavuşamazsınız. Onun için âyet-i kerimenin üzerine bir şey ilâve etmeyiniz. Ancak Allah'ın dediği, peygamberin bildirdiği gibi deyin: «Size ancak az bilgi verilmiştir.»
îbn-i Cerir, Mürsel bir sened ile rivayet ettiğine göre;
Yukardaki âyet indiği zaman yahudiler dediler ki:
«Biz de kendi kitaplarımızda bu meseleye böyle rastlıyoru:
Ben diyorum ki: Allah'ın Kur'an'da ve Tevrat'da kapalı bir; tığı ve yaratıklarından gizlediği bir meseleyi araştırıcılar nasıl o hakikatini öğrenebilirler?
Ebu'l-Kasım el-Küşeyri es-Sa'di, «el-İzah» kitabında naklettiğine göre:
Feylesofların meşhurları da bu konuda söz etmekten geri durmuşlar ve «Ruh duyulmayan, dolayısıyle aklın idrâk edemediği bir meseledir, demişler.
Ebu'l-Kasım demiş ki: Bilgimizin, ruhun hakikatini idrak etmekten aciz kalması kadar sırrında aciz kalması gibidir.
îbni Battal, demiş ki:
Bu gizlilikteki hikmet: Allah yaratıklarına, bazı şeylerin yetini bilmediklerini bildirip onları, «Yalnız Allah bilir» sözü dirtmeye zorluyor.
Kurtubi de demiş ki bu îbham'ın hikmeti, Allah'ın insan acizliğini izhar etmesidir. Çünkü insan kendi nefsinin varlığını kabul ettiği halde mahiyetini bilmediğine göre, Hak Sübhanehû ve Teâla'nm hakikatini hiç idrak edemez. Buna misâl olarak yakın bir şey de, gözün kendisini görememesidir.
İkinci Fırka
Ruh hakkında söz söylemiş ve onun hakikatini araştırmıştır. İmam Nevevi demiş ki:
Bu konuda denilen en sahih görüş imam-el-Haremeyn'in sözüdür. O demiş ki: «Ruh latif bir cisimdir, su yaş odunun içine yerleştiği gibi o da kesif cisimlerin içine yerleşir. 87
İkinci Mesele
Birinci görüşü savunan fırka, peygamber efendimizin de ruhu bilip bilmediği konusunda ihtilafa düşmüşler.
İbn-i Ebû Hatem, Tefsir'inde senediyle Abdullah bin Büreyde-den naklettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ruhu öğrenmeden vefat etti.
Bunlardan bir taife de demiş ki:
Hayır Resûlullah ruhu biliyordu. Allah ona göstermişti. Fakat ümmetine bildirmeyi ona emretmemişti. Bu, Peygamber (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)'in Kıyametin vaktini bilip bilmediği meselesine benzer. 88 . . .
Üçüncü Mesele
Müslümanların çoğu, ruhun bir cisim olduğu görüşündedirler. Kitab, Sünnet ve sahabelerin icma'ı bunu gösterir. Çünkü Kur'an ve hadislerde ruh; tutmak, göndermek, çıkartmak, nimet ve azap vermek, dönmek, girmek, razı olmak, berzah aleminde dolaşmak yemek içmek, tanımak, bilmek ve benzeri vasıflarla vasıflanmıştır.
Bu sıfatlar ise cisimlerin sıfatlarıdır. Arez 89 ise bu sıfatları kaldıramaz.
Hiç şüphesiz Ruh kendini ve Halikını bilir. Mâkulatı anlar. Bunlar ise bilgidir. Bilgi de bir arezdir. Eğer ruh bir arez ise ki ilim onunla ayakta duruyor. O zaman arez'in arez ile ayakta durması gerekir. Bu ise fasittir.
Üstad Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri dedi ki: Ruhun şeklen latif ci-simlerden olması, latif melek ve şeytanlar gibidir. 90..
Dördüncü Mesele
Sahih görüş odur ki, Ruh ve nefis tek bir şeydir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır : «Ey nefs-i mutmainne Rabbine dön.» 91 «Nefsinij maktan alıkoyan...» 92
Ayrıca denilir ki: «Nefsi çıktı» yani öldü.
Bir kısım ehl-i Sünnet demişler ki: Kabzedilen ruh ka bir şeydir. İbn-i Ebû Hatem'in ibn-i Abbas'dan;
«Allah, ölüm anında nefisleri alır. Rüyada ölmeyeni de alır. Ölümle hükmettiğini tutar, diğerini belli bir zamana kadar bırakır.» 93
mealindeki ayet-i kerime hakkında rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
İnsanın içinde nefis ve ruh vardır. Aralarında güneş şuaı gibi bir şey vardır. Allah, uykuda nefsi alır, ruhu içerde bırakır. O da yaşar ve hayatını sürdürür. Allah kişinin ölümünü istediği zaman, ruhunu alır. O da ölür. Eğer onun yaşamını dilediyse nefsi vücuttaki yerine gönderir.
Mukatil. de demiş ki: İnsanın hayatı, nefsi ve ruhu vardır. Uyuduğu zaman eşyayı taakkul eden nefsi çıkar gider. Fakat vücuttan ayrılmaz. Şualı bir ip gibi ondan uzanır,, kişi o nefisle rüya görür. Hayat ve ruh Cesedde kalır. Onunla hayatını devam ettirir. Depren-diği zaman göz kırpması gibi bir zamanda o nefis vücuda döner. Allah onun ölümünü istediği zaman dışarı çıkan o nefsi yanında tutar.
Yine Mukatü demiş ki: Nefis, kişi uyuduğu zaman, yükselir. Rüya gördüğünde, dönüp ruha haber verir. Ruh da kalbe haber verir. O da görünen rüyayı olduğu gibi öğrenir.
Ebu Şeyh, el-Azamet kitabında ve ibn-i Abdulberr Temhid de, Vehb bin Münebbih'ten rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
însan nefsi, iştiha sahibi olan diğer hayvanların nefisleri gibidir. O da kötülük ister. Onun yeri karindir. însanm üstünlüğü ruh iledir. Ruhun da meskeni dimağdır. Onunla insan yaşar. Ruh hayra çağırır. Onu emreder.
Sonra Vehb eline üfürdü. Ve dedi ki: Bunu görüyorsunuz, bu soğuktur ve ruhtandır. Sonra bir müddet nefesini tutup bıraktı. Dedi ki: Bu sıcaktır ve nefistendir. Ruh ve nefsin misali koca ile kan misali gibidir. Ruh nefsin yanma gidip birleştiklerinde insan uyur. Uyandığı zaman ruh yerine döner.
Çünkü insan uyandığında sanki, bir şey başına yükseldiğini hissediyor.
Kalb de vücutta bir melik gibidir. Diğer organlar onun yardımcılarıdır. Nefis kötülüğü emrettiği zaman iştahlanır, organlar harekete geçer. Ruh onların önüne geçer, onları hayra çağır. Eğer kalb mümin ise ruha itaat eder. Eğer kâfir ise, nefse itaat eder. Ruha karşı gelir. Organları kendi emrinde çalıştırır.
îbn-i Sa'd «Tabakat»ında Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir.
Allah insan oğlunu toprak ve sudan yarattı. Sonra içine nefsi yerleştirdi. Onunla insan ayakta durur, oturur, görür, işitir, anlar, korunur.
Ve içine ruhu yerleştirdi. Onunla insan hak ve bâtılı adalet ve zulmü anlar. Onunla sakınır, örtünür, öğrenir, işleri idare eder.
İbn-i Abdulberr, «Teîmhid»de yazdığına göre; Ebû îshak, Mu-hammed bin Kasım bin Şaban şöyle anlatmıştır.
Malik'in arkadaşı Abdurrahman bin Kasım bin Halid;
«Nefis, insan şekli gibi, şekillenmiş bir ceseddir. Ruh akan bit fâu gibidir» demiş ve «Allah nefisleri ölümleri anında alır» meâlinfleki âyeti delil göstermiştir ve demiş ki
Görmüyormusunuz Allah uyuyanın nefsini alır. Ruhu yükselip iner. Çünkü ruhun da nefsi vardır ve yerinde durur. Nefis her tarafta dolaşır. İnsanın rüyada gördüğü şeyleri görür. Allah ona cesedine dönme izni verince döner, onun dönüşüyle bütün organlar uyanır.
Demek nefis, ruhtan başka bir şeydir. Ruh bahçede akan su gibidir. Allah o bahçenin bozulmasını İrade ettiği zaman onda akan suyu keser. Yeşillikleri de Ölür. Aynen öyle insan da bir bahçedir...
îbn-i îshak naklettiğine göre Abdullah bin Ebû Cafer şöyle demiştir :
Ölü gasilhaneye konduğu zaman ruhu cesediyle yürüyen bir meleğin elinde olur. Namazı kılınması için yere bıraktığında melek durur. Kabrine götürünce melek de onunla beraber yürür. Kabre konulup toprakla örtününce melek ruhunu ona iade eder ki, diğer melekler onu sorguya çeksinler. Melekler sorguyu bitirince o diğer melek, bir daha ruhu alır. Emredildiği yere onu götürür. Bu melek ölüm meleğinin yardımcılanndandır. (İbn-i Abdülberr'in sözü bitti.)
Şeyh îzzeddin bin Abdüsselâm, şöyle dedi:
Her insanda iki ruh var: Biri uyanıklık ruhu ki,allah onunla insanı uyanık tutar. O cesedden çıkınca insan uyur, rüyaları gören o ruhtur...
İkinci ruh; Hayat ruhudur ki Allah onunla insanı canlı tutar. O ruh insandan ayrılınca insan ölür. Ona dönünce yine dirilir.
Bu iki ruh insanın içindedir, yerlerini ancak Allah'ın bildirdiği kimseler bilir. Bunlar, bir kadının karnında olan cenin gibidirler.
Bir kısım mütekellimler de demişler: Zahir olan görüş odur ki, ruh kalbin yakınındadır.
îbn-i Abdülberre de şöyle demiştir: Ruhun kalb içinde olması bana göre akıldan uzak bir mesele değildir. Mümkündür ki, bütün ruhlar mırani, latif ve şeffaf olsun. Veya bu nuraniyet ve şeffafiyet müminlerin ruhlarma mahsus olsun. Kafir ve şeytanların ruhları da siyah olsun.
Canlılık ruhuna delâlet eden şu ayettir:
«Söyle, size müekkel kılınan melek ruhunuzu alır.» 94
Uyanıklık ve canlılık ruhlarına delâlet eden de şu ayettir.
«Allah ölümleri anında nefisleri alır. Rüyada olup ölmeyeni de alır. Ölümle hükmettiğini tutar. Diğerini belli bir zamana kadar salıverir.» 95
Mânâsı: Allah, cesedleri ölmeyen nefisleri rüyada alır. Ölümle hükmettiğini yanında tutar. Onu cesedine göndermez. Diğer uyanıklık ruhlarını belli bir zamana kadar yani ölüme kadar cesedlerine gönderir.
Ölüm anında canlılık ruhları ve uyanıklık ruhları birden alınır. Fakat canlılık ruhları ölmez. Canlı olarak göğe çıkartılır. Kafirlerin ruhları kovulur ve o gök kapıları onlara açılmaz. Müminlere ise açılır. Ta Rabbülaleminin huzuruna arz edilir. Ne kıymetli arzedi-liş! Ve ne şerefli götürülüş! (Şeyh îzzeddinin sözü bitti.)
Ben diyorum ki: Onun «Ruh kalb'tedir» görüşünü Gazali de el-înhisar kitabında kesin olarak söylemiştir. Ben de bu konuda bir hadis buldum.
îbn-i Asakir, «Tarihlinde Zühri'den rivayet ettiğine göre; Hü-zeyme bin Hakim es-Süllemi en-Nümeyri, Mekke fethi günü Re-sûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'm yanma geldi.
— Yâ Resûlullah! Bana gece karanlığı, gündüz aydınlığı suyun kışın sıcaklığı, yazın soğukluğu, bulutların Çıktığı yeri, erkek ve kadın sularının karar kıldığı yeri ve ceseddeki nefsin yerini bildir, dedi...
Ravi hadisi zikretti, ta şu cümleye geldi..- «'...Amma nefsin yeri ise o kalbtedir. Kalb de kalın bir damara bağlıdır. O damar da diğer damarları sular. Kalb ölünce o damar kopar...» Hadisin sonuna kadar. ..
Bu hadis mürseldir. Taberani'nin «Mucamül-Evsat»ında ve ibn-i Merdüveyh'in «Tefsir» inde Ebû Musa el-Medini ve ibn-i Şahinin «Ki-tabü's-Sahabe»leri'nde çeşitli kanallarla rivayet etUlmiştir.
Hafız ibn-i Hacer «el-İsâbe»de demiş ki:,
Bu hadiste çok garip lafızlar vardır. Senedi de cidden zayıftıi96
Dostları ilə paylaş: |