12 - ‘İkinci el’ imanı
Türkiye’nin küçük bir kasabasında üç arkadaş can sıkıntısından ağlaşmışlar. O vakıt birisinin aklına bir fikir gelmiş: “Hey bakın, bugün gazetede ne okudum! Haftaya Tarkan İstanbul’da büyük bir konser verecekmiş. Ne dersiniz, biz de gitsek?” Hepsi bu fikiri beğenmişler, gitmeye karar vermişler. Hemen planlar yapmaya, oradan buradan para aramaya başlamışlar. Arkadaşlarına da büyük hava atmışlar, “Tarkan’ın konserine gideceğiz” diye.
En sonunda vakıt geldi. Otobüse binip İstanbul’a gitmişler. Varınca taksi tutup konser salonuna varmışlar. Ama kasaları kapalı görünce, çok büyük sıkıntıya düşmüşler. Tabii ki, bütün biletler daha haftalar önce satılmıştı. Şimdi ne yapacaklardı? Hemen eve dönmek istememişler. Konserin bir program defterini bir de Tarkan’ın kasetini alıp, bu kasetteki bütün şarkılarını öğrenmeye başlamışlar. Sonra, konser salonunun önünde atılmış biletlerden üç tanesini alıp saklamışlar.
Kasabalarına döndüklerinde arkadaşlarına çok güzel numara yapmaya başlamışlar. Birincisi demiş: “Aa, konser salonuna daldık, göresin ne kadar geniş, ucu bucu yok”. İkincisi de: “Tonkolonaları göresen... güm güm güm bas çıkıyor!” Üçüncüsü de bir çatal kapıp Tarkan’ın şarkılarını söylemeye ve onun gibi hareket etmeye başlamış. Sonra üçü saklamış oldukları biletlerini göstermişler. Böylelikle bütün arkadaşlarına güzel bir numara yapıp herkesi inandırmışlar. Hepsi güzel de, bütün bu işin tek bir problemi var: hiç biri konsere gitmemiş, asıl Tarkan’ı görmemişti.
Ne yazık ki, toplantıya giden birçok kişi de o üç delikanlıya benziyor: program defterini, yani bir İncil almışlar, ara sıra bir göz atarlar bile. “Aa, ben bu toplantının parçasıyım. Adım listede yazıyor” diyerek, elinde bilet olduğunu sanıyorlar. İsa Mesih’in şarkılarını bile ezberlemişler ve büyük heyecanla söylerler. Hepsi güzel, ama tek bir problem var. Asıl konseri, yani İsa Mesih’i, daha görmediler, tanıyamadılar. Her ne kadar başkalarını kandırabilseler de, Rab İsa bir gün onlara “Ben sizi hiç tanımadım” diyecek.
Birisi demiş ki, “Ahıra girmekle inek olmuyorsun, kümese girmekle tavuk olmuyorsun ve topluluğa katılmakla imanlı olmuyorsun.” İsa Mesih’in sözü duruyor: “Bir kişi yeniden doğmadı mı, Allahın krallığını göremeyecek.” (Yuhanna 3:3) Toplantıya katılmak son adım değildir, olsa olsa birinci adımdır. Onun arkasından herkes Rab İsa Mesih’le tek başına tanışmalı.
Sevgili okuyucu! Sana yürekten diliyorum, İsa Mesih’le kendin tanışasın ve bir gün Eyup’la beraber şu sözleri söyleyebilesin: “Şimdiye kadar senin hakkında bütün bildiklerim kulaktan duyma idi. Ama şimdi gözlerimle gördüm seni.” Elbette burada İsa Mesih’i rüyada ya da bir görümde görmek için mesele olmuyor. Ama birçok kişinin imanı ‘ikinci el’ imanıdır: giyinmiş bir pantalon gibi, onların imanı da başkalarını kopya etmekten başka bir şey değildir. Ama İsa Mesih bizden ‘birinci el’ imanı bekliyor.
Bazı Mesih imanlıları, Rabbe daha yakın olmak için, ıssız yerlerde tek başına kalıyorlar. Onlara ‘eremit’ deniliyor (türkçesi: ‘kalender’). Böyle çölde yaşayan birisine misafirler gelmiş, onun hayatını incelemişler. Birkaç saat onunla geçirdikten sonra, ona sormuşlar: “Efendim, bakıyoruz, siz bütün gününüzü burada ıssız yerlerde geçiriyorsunuz. Acaba, bütün gün ne yapıyorsunuz? Ne ticaret yapıyorsunuz, ne bir zanaat işliyorsunuz, ne de ders veriyorsunuz. Hiç canınız sıkılmıyor mu?”
Eremit de onlara gülümseyerek demiş ki. “Ohoo, benim çok işim var: iki kartalım var, onları uslantırmam gerek. İki de şahinim var, onları terbiyeleştiriyorum. İki tavşana bakıyorum, uzaklara kaçmasınlar. Sonra, bir tane yılan - onu hep sepette tutuyorum; bir katır - ona her gün yük bindiriyorum ve en sonunda, bir de aslanım var, onu hep zaptettiriyorum.
Ziyaretçiler sağa sola bakmış, bir şey göremeyince sormuşlar: “Efendim, nerede senin hayvanların. Ortalıkta bir şey yok ki!”
Eremit bu meseleyi açıklamaya başlamış:
“O iki kartal var ya, işte, onlar iki gözümdür. Bir şey gördüler mi, mutlaka onun üzerine atılıyorlar. Onları uslantırmak çok zor.
Sonra, bu iki elimi görüyorsunuz ya. İşte, iki şahin onlardır: bir şey yakaladılar mı, onu brakmak istemiyorlar.
Sonra, iki tavşan dedik: onlar da benim iki ayağımdır. O kadar kolay dışarı kaçıyorlar ki, mutlaka kümeste tutmam lazım, yoksa onları durduran yok.
Ama en zor hayvan yılandır: dilim o kadar kıvrak ki, hiç istediğim gibi hareket etmiyor. Üstelik zehir doludur. Dikkat etmedim mi, hem kendime, hem başkalarına onunla ölüm getireceğim. O aslında 32 dişten oluşan bir kafesin içinde duruyor, ama o hiç para etmiyor.
Bir de o katır var ya - her gün ona yük koyuyorum. O da benim bedenimdir. Fazla yük koydun mu, inatlaşıp geri tepiyor, başkalarına da zarar veriyor.
En sonunda o aslan var: biliyorsunuz, aslan hayvanların kralıdır ve en zor terbiyeleştiriliyor. İşte, o da benim yüreğimdir. İnsanın yüreği çok aldatıcı ve değişken bir şeydir. Onda kocaman kuvvetler saklı duruyor - onları doğru kullanmayı öğrendin mi, fayda getirebilirsin. Ama o canavarı kendi haline braktın mı, sadece başkalarına zarar veriyor. Gördüğünüz gibi, bütün günüm dolu, hiç boş vaktım kalmıyor.”
Ziyaretçiler bunu işitince düşünceli düşünceli evlerine dönmüşler, kendi ‘hayvanlarına’ bakmaya başlamışlar.
2.Timoteyus 1:7
Çünkü Allah bize korkaklık ruhunu vermedi, bize kuvvet ruhu, sevgi ruhu, disiplin ruhunu verdi.
Galatyalılar 5:22-23
Ama Ruhun yemişi şöyle: sevgi, sevinç, barış, sabır, yavaşlık, iyilik, sadikan olmak, yumuşaklık ve kendini zaptettirmek.
2. Petrus 1:5-9
İşte, tam bunun için çok dikkatla uğraşın ki,
- imanınıza iyi tabiyetler katasınız,
- iyi tabiyetlere bilgi katasınız,
- bilgiye kendini zaptetmek kuvvetini katasınız,
İmansız kişiler, çoğu zaman kontrolsuz bir hayat yaşıyorlar: bedenlerin istekleri neyse, onu yaparlar. Ağzına ne gelirse, onu söylerler. Aklına hangi fikir gelirse, onu hiç kontrol etmeden devam ettiriyorlar. Mesih imanlısı öyle yaşayamaz. Onun bedeni artık günaha kulluk eden bir hizmetçi değildir. Artık Mesih bizden şunu bekliyor:
Rom. 6:13
Bedeninizin parçalarını da Allaha verin, doğruluğa instrument olsunlar.
Dostları ilə paylaş: |