Ahlak İlmini Öğrenmenin Önemi
Şeyh Hüseyin Behrani
Kötülüğü emreden nefisle mücadele ehli olan bazı aydın kalpli kardeşler ve iyilik sahibi salihler bu konuda maalesef yanlışlığa düşmüş, lanetli şeytan onları en üstün cihad olan ve Resul-i Ekrem’in en büyük cihat olarak adlandırdığı nefisle cihad makamında gördüğü zaman aldatmaya ve bu büyük cihattan alıkoymaya çalışmıştır. Bu yüzden de kendi büyük şüphelerinden birini şu şekilde onların kalbine ilka etmiştir ki: “Öğüt ve nasihatleri mülahaza etmek, bu konuda konuşmak, bilgi sahibi olmak ve ahlak ilminin esası olan konuları üzerinde düşünmek; üstün bir iş olmadığı gibi, omuzlarımızda bir yük olacak ve kulun artık hiçbir özrünün de kalmamasına neden olacaktır. Dolayısıyla bu durumda gaflet ve unutkanlık içinde olmamız daha iyidir. Zira âlimin günahı, âlemin günahı gibidir. İnsanın uyarı ve tehditler hakkındaki bilinci ne kadar az olursa özrü daha fazla olur. Dolayısıyla da bilen bir kimse hiçbir zaman bilmeyen bir kimse gibi değildir.”
Ben bu sözleri onların bizzat kendisinden işittim. Bunun şeytanın hilelerinden biri olduğunu anladım. Bu yüzden onları Şeyh Hür’ün Cevahir’us Seniyye adlı kitabında kutsi hadisler arasında nakletmiş olduğu bir rivayetten haberdar kıldım. Bu şüphenin kökünü söküp atan ve esaslarını temelsiz sayan bu kutsi rivayetin içeriği ise şudur ki münezzeh olan Allah şöyle buyurmaktadır: “Öğrenip amel etmemekten korkuyorum” demeyiniz. Deyiniz ki: “Ben öğreneceğim ve öğrendiklerimle de amel edeceğimi umuyorum. Ben sizlere ilim ve bilgi ihsan ettim ki bu vasıtayla sizlere merhamet edeyim.”
Bu ilahi hitaplar söz konusu şüpheyi tümüyle ortadan kaldırmıştır. Eğer şeytanın dersleri olmasaydı, aslında bu yanlışlığa düşme imkânı da kalmaz ve bu yanlışlığı ortadan kaldırmaya da gerek duyulmazdı. Velhasıl bu ilahi beyan söz konusu şüpheyi tümüyle ortadan kaldırmaya yetmektedir.
İlim ve Amel İlişkisi ve İlmin Üstünlüğü
İlim ve amel hakikatinin açıklığa kavuşması, ahlak ilmi ve sonuçlarının faziletinin aşikâr olması için daha fazla açıklamada bulunmak gerekirse şöyle söylemek gerekir ki; amelsiz ilmin insana faydası yoktur. Aynı şekilde ilimsiz amelin de insana bir yararı bulunmamaktadır. Bunlardan her biri diğerini güçlendirmektedir. İlmi öğrenmek için değil de öğrendikten sonra böbürlenmek ve insanlar arasındaki ilmin değer ve güzelliğinin yaygın olması nedeniyle uygunsuz haslet ve amellerinin çirkinliğini örtmek amacında olan bir kimse hiç şüphesiz şeytanın arkadaşı ve dostu konumundadır. Bu ilim o insanın ve değerlerinin omzunda bir yüktür. Cehennem ehli olanlar bile ondan sıkıntıya düşecektir. Dolayısıyla da sadece kendi günahlarının yükünü değil, saptırmış olduğu diğer kimselerin günah yükünü de omuzlamış olacaktır. İnsan şeklinde bir şeytan sayılır o. Böyle bir şahıstan Allah’a sığınırız.
Aynı şekilde adet, riya veya kendini beğenmek esasınca insanların beğenisini kazanmak için hiçbir marifet ve basiret olmaksızın ilim öğrenen bir kimse de hakikatte dört ayaklı bir hayvan konumundadır. Bu da ilk gruba katılacak olanlardandır. Her ne kadar insanlara zararı daha az olsa da bu böyledir.
Ama akıllı, anlayışlı ve iki cihanda kendi salah ve saadetini isteyen bir insan; hakikatte Allah’a teveccüh etmiş ve sadece Allah’ın nezdinde olanı talep etmiş sayılır. Ahlak ilmi işte bu tür insanlara hitap ederek geliştirmek ve hedefine ulaştırmak istemektedir. Böyle bir kimse bilmelidir ki ilimden bir pencere yüzüne açılığı takdirde ilimle amel etmek ve ilme karşı rağbet ve sevinç içinde olmak haleti gittikçe artış kaydedecektir. Böylece yeni bilgilere erişecek ve bilinci fazlalaşacaktır. Nitekim Masumlar’ın (a.s) rivayetlerinde de yer aldığı üzere her kim bildikleriyle amel edecek olursa yeni bilgiler elde edecektir. Dolayısıyla ilimle amel etmek de gerçekte bir tür ilimdir. Aynı zamanda ilmin fazileti beyanında nakledilen birçok rivayetler arasında yer almaktadır. Öte yandan böyle bir insanın ilmi, öğrenimi ve eğitimi, türünün en iyisi sayılmaktadır. Böyle bir insan amele teşvik eden ilim ve ilme teşvik eden amel sebebiyle kâmil bir mutluluğa erişir. Gerçi ilim ve amelin her ikisi de insanın kâmil saadete ulaşmasında tam bir role sahiptir. Ama Allah nezdinde en üstünü ilahi velilerin kendisiyle birbirinden üstünlük elde ettikleri ilimdir. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Az bir marifet, çok ilimden daha iyidir. Bu ikisi niyet ve amel gibidir ki üstünlük niyet iledir veya ruh ve cisim gibidir ki üstünlük ruh iledir.”
Bu beyan edilen az ve kısa bilgi bile hidayet yolunun talipleri için yeterlidir. İnsanı başarıya ulaştıran şüphesiz Allah’tır. İnsan ebedi hayat için yaratılmıştır. Ahiret âleminin ise sonu yoktur. Allah dünyayı, ahiretin tarlası karar kılmıştır. Dolayısıyla insan dünyada yaptıklarıyla kendisi için ebedi mutluluktan istifade ortamını sağlamaktadır. Şüphesiz bu kısa ömürler ve az zaman, ebedi mutlulukla karşılaştırılmaktan ve eşitlenmekten çok daha küçük ve değersizdir. Hatta tümü ibadetle geçirilse ve günah işlenmese bile bu böyledir. Bu yüzden yüce Allah Rabbani rahmet ve şefkati gereğince lütuf ve ihsan kapılarını insanların yüzüne açmıştır ki bu vesileyle insanları ebedi mükâfat için hazırlamış olsun. Allah’ın kullarına ilk ihsanı ise amel dairesini ömürlerinden daha geniş tutması, bütün dünya ömrünü kuşatması ve amel eden insanın amelinin baki kaldığı zamana kadar devamlılık içinde olmasıdır. Bu gerçeği de şöyle tespit etmiştir: “Her kim güzel bir sünnet bina edecek olursa onun ve kıyamete kadar onunla amel ederek kimselerin sevabından faydalanır. Aynı şekilde saptırıcı ve kötü bir sünnet ihya eden kimse de onun ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin yükünü omuzlamış olacaktır.”
Aynı şekilde şöyle bir tespitte bulunulmuştur: “Anne ve baba, çocuğun oluşumunda bir role sahip oldukları nedeniyle çocuklarının iyi amellerine de ortak bulunmaktadırlar.”
Bu kopmak bilmeyen bir zincirlemedir. Aynı şekilde bazı amellerin mükâfatını da bir takım meleklerin yaratılması şeklinde takdir etmiştir ki bu melekler kıyamet gününe kadar Allah’a ibadet etmektedir. Bu kimselerin ibadet sevabı da o iyilik sahibi kimseye ait bulunmaktadır.
Aynı şekilde başka bir lütuf olarak da bir gece yapılan ameli, bin ayda yapılan amellere denk kılmış ve şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”1
Bazı rivayetler esasınca bir saat düşünmek altmış yıl ibadetten üstün kılınmıştır. Bir müminin ihtiyacını gidermek ise, gündüzü oruç ve gecesi namaz ile geçirilen dokuz bin yıla denk sayılmıştır. Aynı zamanda her ay üç gün oruç tutan insan da bütün bir ömür boyu oruç tutmuş gibi muamele görmektedir.
Bütün bunlar Allah’ın iman sahibi kıllarına bir lütfü olarak değerlendirilmektedir. Öyle ki insanı ömür boyu ibadet etmiş olacağı bir makama ulaştırmış bulunmaktadır. Böylece insanı sürekli olarak bu yüce makama ulaşma şevki içinde tutmaktadır. Ama bu kadarı bile insanın sürekli ibadet ve itaat içinde sayılacağı bir makama ulaşmaktan ibaret olan isteği karşısında değersiz görülmektedir. Bu yüzden Allah, kullarına ihsan ve nimetini tamamlamış, amelden üstün olan niyetin ödüllendirilmesi kapısını yüzlerine açıvermiştir. Ayrıca müminlerin niyetini şöyle karar kılmıştır ki eğer dünyada ebedi kılınmış olsalardı, yine de her zaman Allah’a itaat üzere baki kalmış olacaklardı. Ardından onlar için sürekli Allah’a itaat eden kimselerin mükâfatını göz önünde bulundurmuştur. Bu niyetlerin mükâfatını ise ebedi olarak cennette kalmak şeklinde belirlemiştir. Aynı şekilde ebedi kılındıkları takdirde Allah’a sürekli isyan edecek olan kâfirleri de kötü niyetleri sebebiyle ebedi azap ve cehennemde temelli kalma şeklinde cezalandırmıştır.
O halde ey hidayet peşinde olan kardeş! Bil ki senin amellerin kesik ve bitmiş sayılmaz. Sürekli ve kalıcı konumdadır. Sakın amellerinin bittiğini sayma. Bazı rivayetlerde şöyle yer almıştır: “Mutlu kimse, ölümüyle günahları biten kimsedir.”
O halde ölümünden sonra günahlarıyla amel edilmezse bu ölünün saadetinden sayılır. Ama ona ve ona uyanlara uyularak günahlar işlenecek olursa Allah korusun, süreklilik içine girer, devamlılık sağlar. Meğer ki Allah lütuf ve keremiyle onu yok edip silsin. O halde kork ve günahlardan sakın. Bazen sonraki nesillerde ve kuşaklarda bile bu günahların etkisi devam etmektedir. O halde isteyerek ve rağbet göstererek itaate yönel. Zira Allah için olan her şey gelişip serpişir. Bu gelişip serpişmenin bir örneği de sonraki nesillerde kıyamete kadar etkili olmasıdır. O halde uyan ve sakın gafillerden olma.
Dostları ilə paylaş: |