Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə9/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   68

1- Ahde vefa


İmamların (a.s) metodundan anlaşıldığı üzere mümin evvela söz vermemeye çalışmalıdır. Zira aksi takdirde herhangi bir engel ortaya çıktığında o sözünü yerine getiremeyecek ve ahde vefa gösteremeyecektir. Bu da imamlar için büyük bir sıkıntı kaynağı olmuştur.

İnsan olaylara egemen bir varlık değildir, ama en azından söz vermeyebilir. Söz verdiği takdirde ise ona bağlı kalır ve dolayısıyla da sözünden cayamaz. Her kim sözüyle amel etmezse Ehl-i Beyt’in (s.a.a) metodundan ayrılmış olur. Onların yolunu terk etmiş ve Allah korusun başkalarının kafilesine katılmış olur.

Allah Resulünün (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) borçlarını ödeme ve sözünde durma hususundaki tavsiyeleri de bu söylediğimiz şeylere birer kanıt teşkil etmektedir. Aynı zamanda bu söylenilenleri kabul etmene de yardımcı olacaktır. Zira eğer Allah Resulüne (s.a.a) göre sözünde durmak tıpkı borcunu eda etmek gibi olmasaydı ve Resul-i Ekrem (s.a.a) borçlu bir kimse gibi sorumluluk hissetmeseydi, ölümün çatması ve sözünde durmaktan acizliğin ortaya çıkması, sözünde durmamak için en büyük özür sayılırdı. Dolayısıyla da Peygamber (s.a.a) borçlarına sadık kalmak gibi vasisini verdikleri sözü yerine getirmekle görevlendirmezdi. Şair ne kadar da güzel demiştir: “Yiğit kimse söz vermeden güzel işler yapan kimsedir. Sözünde duran kimse ise yiğitliğin yarısından nasiplenmiştir. Bu iki paydan hiç birine sahip olmayan kimse ise yiğit değildir. Sözünde durmayan bir insan yarı kadından başka bir şey değildir.”

Bil ki sözünde durmanın bir takım sorunlar icat ettiği yerde bile sözünde durmak Ehl-i Beyt’in (a.s) metodundan biridir. Hiçbir engel olmadığı zaman ise zaten sorun yoktur. Zira hiçbir özrü olmadan sözünde durmamak insanların en düşüğünden ortaya çıksa bile çirkindir.


2- Karşılıksız İhsanda Bulunmak

Ehl-i Beyt’in (a.s) sünnetlerinden biri de farz olan miktardan fazla ihsanda bulunmak ve vaat edilenden fazlasını vermektir. Zira vaat edilen şeyi vermek onlara göre farz iş gibidir. Bu yüzden hiçbir şeyi artırmamaktadır. Resul-i Ekrem (s.a.a) hakkında nakledildiğine göre borcunu en güzel şekilde eda ediyordu. Bir yerden borç alınca ödediği zaman bir miktar fazla ödemede bulunuyordu. Bu onun bilinen bir metoduydu.

Ehl-i Beyt’i (a.s) ise Ziyaret-ı Camia’da yer aldığına göre huyları kerem ve adetleri bağış idi.”Allah size adaleti, iyiliği, akrabalara yardım etmeyi emreder. Çirkin davranışları ve iğrençlikleri yasaklar. Sözünü tutasınız diye O, size öğüt verir”1 ayetinin reel bir örneği konumunda idiler. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) nakledildiğine göre kendi emeğiyle kazandığı sermayeden tam bin köleyi azat etmiştir. Bununla yetinmemiş özgürlüğe kavuşturduktan sonra da geçimini sağlamak ve çalışmak için kendisine bir miktar yardımda bulunmuştur. Nitekim Mekke’de bir Arap’a dört bin dirhem vermeyi vadettiği zamanda Allah Resulünün (s.a.a) eliyle ihya edilmiş olan bir bağı ona sattı ve o miktardan daha fazlasıyla ona bağışta bulundu.

Borcundan veya kendisine vaat edilenden fazlasını ödemek her ne kadar az da olsa lezzet vericidir. Nefislerde çok özel bir etkiye sahiptir ve Ehl-i Beyt’in (a.s) metodundan da buna bağlı kalmak gerektiği anlaşılmaktadır.



3- Başkalarını kendine tercih etmek


Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, göç eden yoksul kardeşlerini öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir.”1

Bil ki eğer mümin fedakarlığa ve başkalarını kendine tercih etmeye bağlı kalmaz ve bu yolda elinden gelen çabayı göstermezse, çaresiz bir şekilde nefis sevgisi kendisini saldırganlığa ve bazı konularda insafı terk etmeye maruz bırakır. Bu durumda müminler topluluğundan dışarı çıkmış olur. Zira mümin insanların şerrinden güvende olduğu bir kimsedir. Buna karşılık nefsini fedakarlığa zorlayan bir kimse ise nefsiyle fedakarlığı terk etmek hususunda büyük bir çatışma içine girer. Eğer bunda başarılı olamazsa hakkın aslını eda etmekten geri kalmaz. Her haliyle başkalarına zulmetmekten güvende kalır. Bu her ne kadar az da olsa çok anlam ifade eden gerçeklerdir. Bu kadarıyla yetinmek uygundur, yardım istenilecek olan sadece Allah’tır, bize Allah yeter ve o güzel bir vekildir.



Allah’ın Takdirinden Hoşnut Olmak


Şeyh Hüseyin Behrani

Daha önce de dediğimiz gibi müminin yücelişi hiç şüphesiz Resul-i Ekrem’e (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’e (a.s) uymakta gizlidir. Kâfi’de İbn-i Ya’fur’dan naklen İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Resul-i Ekrem (s.a.a) geçmiş olan hiçbir iş hususunda, “keşke bunun dışında olsaydı” dememiştir.” Bak nasıl da Peygamber, olmuş bir iş için asla başka bir şekilde gerçekleşmesini istemiyordu, onu gör! Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bu konuda ilahi takdirden hoşnutluğa aykırı düşmekten korkuyordu. Bu esas üzere Mümin de kendini böyle yetiştirmelidir. Mümin gerçekleşen her şeyden hoşnut olmalıdır.

Hakikatte hoşnut olmamanın ve var olan şeyin aksini istemenin kaynağı, işlerin maslahat ve hikmetlerinden haberdar olmamaktır. Eğer işlerin maslahatı insan için aydınlanacak olursa, insan asla gerçekleşen şey dışında başka bir şeyi arzu etmez. Eğer mümin kendisini işlerin maslahat ve hikmetleri hakkında düşünmeye alıştıracak olursa, bir çok şey kendisine aydınlanmış olur ve açık bir şekilde bundan hoşnut hale gelir. Eğer bir şey hususunda maslahatın ne olduğunu bilmeyecek olursa onu genelin hükmüne tabi kılar.

Her işin bir çok maslahat ve hikmetleri vardır. İnsan Rabbine teveccüh eder ve O’ndan bazı şeyleri kendisine aydınlatmasını dilerse Allah-u Teala da insanın kabiliyeti, istek ölçütü ve iradesi esasınca bazı hikmetleri ona öğretir. Bu ilahi kaza ve kaderden hoşnut olmanın en yakın yoludur. Ama insan, kendisini öyle bir şekilde yetiştirmelidir ki bir şeyin hikmetini bilmese dahi ondan hoşnut olmalıdır. Elbette bu oldukça zor bir iştir.

İmam Hasan-ı Mücteba’dan (a.s) nakledildiği üzere bir gün uyku âleminde İmam (a.s) taraftarlarından birine aşağıdaki beyitte yer aldığı şekilde olduğu takdirde Ehl-i Beyt’e yakın olacağını söylemiş ve istediği takdirde onları görebileceğini söylemiştir. O beyitler şunlardır:


Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin