Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani


“Hüzünlerinden yüz çevirici ol ve işleri ilahi takdire bırak



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə10/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   68

“Hüzünlerinden yüz çevirici ol ve işleri ilahi takdire bırak.

Belki darlıklarda belki genişlik olur, belki de takdir sonsuz daraltır.

Nice tatsız olaylar ortaya çıkar ve sana sonlarında rızayet olur.

Allah dilediğini yapar, sakın sen şikâyetçi olma.

Allah seni iyi ve güzel işlere alıştırmış. O halde gelecek olayları da geçmişle kıyasla.”


Allah’a yemin olsun ki eğer bir kimse, bu beyitte söylenen gerçeklerle amel edecek olursa, bütün dertleri derman olur. Başlıcası da ilahi kaza ve kaderden hoşnutluk makamını elde eder.”Bu haslete ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak hayırda büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur.”1

Bu beyitler, hikmet ve azamet kaynağından kaynaklanmıştır. İnsanın bu yüce makama ermesi için çok önemli kılavuzluklar içermektedir. Örneğin insan bütün hüzünlerine sırt çevirmeli ve onları unutmalıdır. Bu da ilahi kaza ve kaderden hoşnutluğa ermenin en önemli basamağıdır. Zira gam ve hüzün kalbi bozmada çok büyük bir etkiye sahiptir. İnsanın kalbi hüzünlenince Allah’a teveccühten yüz çevirir, Allah’tan yüz çevirince de kalbin köşe ve kenarı kararır, bedenin organları erir, çoğu zaman hastalığa ve ölüme sebep olur. İnsanın ümitsizlik ve işlerini idareden mahrum kaldığı durumlarda, arzularından koparak, “Artık işim Allah’a kalmış” dediğini görürsün. Güya Allah onu hiçbir faydası olmayan tedbir ve çarelere yönlendirmiştir. Bütün bunların kaynağı ise, insanın iradesinden ve Ehl-i Beyt’in metodundan gaflet etmesinden ve kötülüğü emreden nefsin alıştırdığı şeylerle kaynaşmaktan kaynaklanmaktadır. Ehl-i Beyt’in (a.s) gösterdiği hakikat, şudur ki mümin bir insan sürekli olarak hüzünlerden yüz çevirmelidir. Böylece kalbi Allah’a teveccüh için fırsat elde etmelidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlar iman etmişlerdir ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşur. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura erebilirler.”1

Eğer kalp, Allah’ı zikrederse, Allah’ın şefkat, lütuf, sevgi ve muhabbetine yönelirse şüphesiz kalbindeki bütün hüzünler ortadan kalkar. Zira bütün hüzünlerin kaynağı nefistir. Bu da acizlik, darlık, şaşkınlık ve elinde olan şeyler hususunda duyulan hırstan ibarettir. Oysa bir olan Allah’a teveccüh ettiği takdirde her dert kolaylaşır, sıkıntılar kendiliğinden ortadan kalkar ve her şeye eşit şekilde yaklaşır. Artık gam ve hüzün için bir neden kalmamaktadır, gam ve keder de neden? Eğer kaybettiği ve geri gelmeyecek olan bir şey içinse, bilmesi gerekir ki Allah onun yerine birkaç katını verebilecek güçtedir. Nice defa kaybedilen bir yerde faydalı bir kar elde edilir ve bu bir kayıp değildir. Zira kaybedilen bir şey karşısında ondan binlerce kat daha iyisi ve fazlası elde edilir. O halde ey kardeş! Sadece Allah’ın zikriyle kalp itminana erer. Nefis dar dünyaya hırs, cimrilik ve ilahi rahmetten ümitsizlik ile yöneldiği takdirde kalp, ıstırap içine düşer ve bunalır.

Bu esas üzere hüzünlere sırt çevirmek, kalbin hay ve kayyum olan Allah’a teveccüh etmesine neden olur. Allah düğümleri çözen ve hüzünleri giderendir.

Bu açıdan ilahi kaza ve kaderden hoşnutluğu elde etmenin en kestirme yolu, hüzünleri kalpten çıkarmak ve kalbini Allah için arındırmaktır. İşte burada insan Allah’ın gizli ve açık lütuflarını elde eder ve bütün işleri hususunda Allah’ın kifayet ettiğini açık bir şekilde görür. Nitekim Allah, şöyle buyurmuştur: “Allah, kuluna kâfi değil midir?”1

O halde bütün işleri Allah’ın kaza ve kaderine havale etmek gerekir. Gerçi Allah insanın işin sebeplerine müracaat etmesini istemiştir ve her iş için mutlaka bir sebep aramasını dilemiştir. Lakin bu iş onlara güvenmeme şartına bağlıdır. Bu durumda sebep edinmek, hakikatte Allah’ın emrine itaat etmektir. O halde eğer etkili olursa bu Allah’ın izniyledir ve eğer etkili olmazsa kul, görevini yapmıştır ve kendi sorumluluğu dışındadır. Dolayısıyla da hikmet sahibi olan Allah, kendi hikmeti esasınca davranacaktır. Kul ise, işlerini Allah’ın takdirine bırakmalıdır. Bu işe sabrederek ilahi takdire teslim olmalı veya hoşnutluk içine girmelidir. O zaman eğer Allah’ın kaza ve kaderi kulun istekleriyle uyuşur bir şekilde gerçekleşirse istenilen elde edilmiştir. Eğer bir takım tatsız olaylar meydana gelmişse, kul bu takdirde kendisine teselli vermeli ve sonunda halledilen nice sorunlarını hatırlamalıdır. Elbette bazen şartlar çok ağırlaşmaktadır. Zira hikmet sahibi Allah kulunun hallerini değiştirmelidir ki bir iş hususundaki güven onda yerleşik hale gelsin ve böylece insan bütün işlerinde sadece Allah’a yönelsin. Zira kolaylık ve refah hali, her an zorluğa ve sıkıntıya dönüşebilir. Bu yüzden insan her an Allah’a yönelmeli ve içinde bulunduğu refahla şımarmamalıdır.

İnsanın Allah’a doğru varlıklardan kopuşu zorluk anında daha fazladır. Zira bu durumda musibetlere karşı dayanma gücü oldukça azdır. İnsan bu olayların içinde yer alacaksa kendisine teselli vermeli ve bu işlerin geçici olduğunu bildirmelidir. Bu işlerde değişim ve başkalaşımın her an mümkün olduğunu anlatmalıdır. Dolayısıyla insan asla geçici mutluluklara kanmamalı ve sıkıntılardan bunalmamalıdır. Bu da Allah’ın sözünde ortaya koyduğu bir gerçektir: “Amaç, kaybettiklerinize üzülmemeniz ve O’nun size verdikleri yüzünden şımarmamanızdır. Allah kendini beğenmiş şımarıkları sevmez.”1

İnsanın teselli bulması için şu nükteye teveccüh etmesi önemli ve faydalıdır ki bütün bu sorunlar şüphesiz bir imtihandır. Kul, sabırlı veya güçsüz olduğunu ortaya koyup halini anlayınca, Allah o zorlukları ortadan kaldırmakta ve işine kolaylık sağlamaktadır. İmam (a.s) da bu gerçeği dile getirerek şöyle buyurmuştur: “Nice tatsız olay, sonunda senin için bir rızayet ve hoşnutluk vardır.”

İmtihan bazen zorluklar ortaya çıkar çıkmaz meydana gelmektedir ve bu konuda bir devamlılığa ihtiyaç duyulmamaktadır. O halde eğer kısa bir dönem sıkıntıdan sonra kolaylık ve rahatlığa kavuşulacaksa bu durumda bütün sıkıntılar, kendiliğinden insana kolay gelmektedir. İmam’ın (a.s), “Allah istediğini yapar. O halde sakın sen şikâyette bulunma” sözü de ilahi kaza ve kadere itirazı önlemek içindir. Hz. Ali (a.s) Nehc’ül Belağa’da şöyle buyurmuştur: “Her kim sabahlar da dünyadan dolayı üzüntü içinde olursa, ilahi kaza ve kadere öfkeli bir halde sabahlamış olur.”

Kâfi’de ise İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hüseyin b. Ali (a.s) Abdullah b. Cafer’i gördüğünde ona şöyle buyurdu: “Ey Abdullah! İnsan, Allah kendisine hâkim iken nasibinden hoşnut olmadığı ve makamını küçümsediği takdirde nasıl mümin olabilir? Ben kalbinde Allah’ın kaza ve kaderinden hoşnutluk ve teslimiyet olan bir kimseye duasının icabet edileceğine dair garanti veririm.”

Ama “Allah seni iyi ve güzel işlere alıştırmıştır. O halde gelecek olayları da geçmiş olaylarla kıyasla” sözü, Allah’ın büyük ve güzel nimetlerini hatırlamada büyük bir dikkat ve özen gösterilmesine işarettir. Zira insan, bunları göz önünde bulundurduğu takdirde yakin etmektedir ki kul, Allah’a yönelince Allah da onu olayların ve sorunların arasında kendi başına bırakmaz. Allah bir tek teveccühüyle ölüleri diriltmekte ve insanı kaybettiği şeyleri, telafi etmektedir. Misbah’uş Şeria’da mevlamız Hz. Ali’ye (a.s) isnat edilen şu şiir de söz konusu hakikate işaret etmektedir:


Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin