dım eliyle Osmanlı devletine bildikleri söylenir.
Mısır'askeri de yorulmuş vatan hasreti ile dönmek
isterken Ali Bey den gelen emirler gereği bundan sonra da
uzun süre Batı diyarında gezmek lâzım geleceğini düşü-
nerek kuşkulanmışlardı.
Bu hale Eb-üz Zeheb kumandanlarını ve subaylarını
toplayıp Ali Beyden gelen emiri kendilerine anlatarak e-
fendimizin meramı oluncaya kadar bizim Batı diyarında
dolaşmamız gerekiyor, biz ise üzerimize farz olan borcu-
muzu ödedik, yerimize yurdumuza dönmeli idik. Siz bu
yolda ne dersiniz gibi Mısır'a dönmeğe can atan kuman-
danların dönme hırs ve isteklerini kamçılayacak sözlerle
durumu bildirince Eb-üz Zeheb'den dönüş var sözünü işi-
dince hepsi can'ı gönülden vatan arzusu üe emri sizindir
diye her yönden Eb-üz Zeheb'in emrine uydular. Eb-üz
Zeheb'de bütün Mısır askerine sahip olarak Mısır'a dön-
dü. Osman Paşa da kolayca Şam'a girmişdi. Çünkü beni
Şahap'dan yirmi dört senedenberi Cebel-i Lübnan emiri-
olan Emir Mansur'un ihtiyarlığından ötürü kendi isteği ile
kardeşinin oğlu Yusuf'a terk ile vaz geçip Emir Yusuf'da.
Şam'a gelişinde Osman Paşa ile görüşdü. Osman Paşa zi-
yade iltifat ve saygı göstererek Cebel hükümetini ken-
disine mukarrer kılmışdı.
TARÎH-İ CEVDET
415.
Ali Bey ise Eb-üz ZeZheb'in ilerleyip de topraklarını
genişletmesini düşünürken birden çıkıp gelmesine şaşa-
rak işin aslını öğrenmek isteyince Eb-üz Zeheb Tahir Ö-
mer oğullarının davranışlarından ve askerlerinin kötü dav
Tanışlarından şikâyet edince Ali Beyin gönlü kırılıp der-
hal Tahir Ömer'i azarlama kılıklı bir mektup yazdı. Ta-
hir Ömere mektup gelince o da bunun aslı yokdur. Eb-üz
Zeheb Şam'a girdiği zaman bütün halk büyüğü küçüğü
korkudan dehşete düşmüşken sebebsiz geri dönmüşdür
diye mektupla cevap yazdıkdan başka sözle durumu anlat-
mak için oğlu Şeyh Osman'ı Mısır'a göndermişdi. Bundan
dolayı Ali Bey ile Eb-üs Zeheb ile arasında içden bir so-
ğukluk meydana geldi.
Ali Bey Eb-üz Zeheb'i öldürmeye karar vermişdi.
Eb-üz Zeheb ise zaten herkes tarafından tutulan ve
tarafdarı çok olan kimse olduktan başka bu kez etrafı-
nı arttırmışdı. Halk tamamen Eb-üz Zeheb'i tutuyor ve
Ali Beyden nefret ediyordu. Bu hâlde Ah Bey bir gece
Eb-üz Zeheb'i öldürmek için askerle konağım sardırmışsa.
da Eb-üz Zeheb'de kendisine refakat ettikden başka Ka-
simiye bekayasmdan ve Ali Beyin kovduğu kimselerlen
asker toplayıp kuvvetlenince Ali Bey telaşa düşüp İsma-
il Beyi Başbuğ nasbederek ordu üe Eb-üz Zeheb üzeri-
ne göndermişse de İsmail Bey Sait taraflarına yaklaşınca
Eb-üz Zehep ile birleşerek birlik de Mısır üzerine yürüyün-
ce Ali Bey bunu duymuş ve asker toplamağa başlamışsa da.
Eb-üz Zeheb'in askerine karşı koyamayacağını anlayınca
Ali Bey Şeyh Osman'ı da beraber alıp hemen Akka'ya kaç-
dı. Eb-üz Zeheb'de gelip Mısır'ı ele geçirerek olayı Os-
manlı Devletine yazdı. Bu haber 1186 yüı başında Suni-
mi'da Osmanlı ordusuna varınca pek ziyâde memnuniye-
ti mucif olmuşdu.
Ondan sonra Ali Bey Ber-rüş Şam'da asker toplayıp
gene Mısır'ı ele geçirmek istedi bu maksad için Rusların.
416
AHMED CEVDET PAŞA
Akdeniz donanmasını da Akkâ tarafına çağırıp getirtmiş-
di (1187) yılında Tahir Ömer'in oğullarını da emrine a-
larak büyük sayıda askerle Mısır üzerine yürüyünce Eb
üz Zeheb de yeteri kadar kuvvetle Mısırdan çıkıp Salihi-
ye de iki taraf karşılaşınca Eb-üz Zeheb tarafı yenmiş A-
li Bey de yaralı olarak tutulmuşdur. Eb-üz Zeheb yanına
götürüldüğü zaman efendisi olmak nedeni ile kendisine
reayet ve ihtiram göstermiş yaralarını sarmaları için tâ-
bibier tâyin ettikden sonra zehirleyince Ali Bey önce Mısır
Valisi Mehmed Paşa'ya ettiğinin cezasını bulmuşdur.
Bundan sonra Eb-üz Zeheb bütün bütün Mısır top-
raklarını ele geçirip Osmanlı Devletine bağlı kalmış, Ha-
remeyn gelirlerini yerlerine yollayıp İrsaliye Hazinesini
de göndererek Osmanlı Devleti gözünde makbul olmuşdu.
Bunun üzerine Halil Paşa Mısır Valisi olup ve gidip
eskiden olduğu gibi Mısır'da hükümetin başına geçmişse
de elinde bir şey olmayıp nüfus ve bağımsızlık bütünü
ile Eb-üz Zeheb elinde idi.
Bu durum da Mısır sükûnet üzere olup herkesin bu
refah ve asayişden memnun ve sevinç içinde yüzü gülü-
yordu. Halbuki insanlık dünyası gelişirken bir çok karı-
şıklara itilmek de idi. Gene de bu olaylar da Ber-rüş
Şam olaylariyle karıştığından ilk önce bu bölgenin top-
luca anlatılması uygun görülmüşdür.
CEBEL'İ LÜBNANIN GEÇMİŞDEKİ
İDARESİYLE BUGÜNKÜ İDARE
DURUMU VE HÜKÜMET EDENLERİN
USULÜ VE ESKİ RÜSUMLARI VE
AHALİSİNİN MİKDAR VE BÖLÜMLERİ.
Ber-rüş Şam denilen sayda eyaleti bir çok sancakla-
ra ayrılıp işte Cebel-i Lübnan bu eyalet içinde olduğu
hâlde bir çok mukataalara, yâni nahiyelere ve kazalara
ayrılıyor, ve her mukataa bir çok kasaba ve köyleri içi-
TARİH-Î CEVDET
417
3ie almaktadır. Her mukataaya bir hanedan elinde olup
hepsi birden Cebel emiri olan bir Hâkim-i umumînin hük-
mü altında bulunurlardı.
Bu Hâkim-i umumî maan oğulları Hanedanından o-
lup onların batışından sonra Beni Şahap ortaya çıkarak
Cebel-i Lübnan hükümetini ele geçirmişlerdir. Şöyle ki,
Emir Fahredddin Maanî'nin Kardeş çocuğu ve maan o-
ğullarınm son ferdî olan Emir Ahmed'in ölümünden tim
Vadisi Hâkimi olan Beni Şahap'dan birinin nikâhı altın-
da bir kızı alıp ondan doğan Emin Haydar Bin Musa
Cebcl-i Duruz hükümetine varis olmuşdur. Bu durum
1117 yılında olmuşdur. Uzun süre bu Cebel'de hükümet
eden Şahab kumandanlarının en ileri ceddi işte bu emir
Haydar'dır. Onun elinde Yemeniyye Partisi olup arala-
rında şiddetli düşmanlık olduğundan kavga ve savaşla bir-
birlerini öldürmekden geri durmazlardı. Beni Şahab Emir
Haydar Bin Musa'nın imaretinde bu iki Parti arasında
Ayn Dare savaşı diye ünlü kanlı muharebe olup Yeme-
niyye tarafı bozguna uğrayınca Cebel Hükümeti yalnız
başına Kaysiye eline geçti. Ve Emir Haydar Cebel hükü-
metinde nüfusunu arttırıp bağımsızlık kazandı. Lâkin son-
ra Beni Canbulat, yani Canpolat oğulları ile Ben-İl-lmad
arasında bir kavga çıkmış ve Cebel halkından bazıları
Canpolatları bazıları da bunları tutunca Cebel toprak-
larında iki Partiye ayrıldı. Biri Canbulat diğeri Yezbeki-
ye olup Ben-îl-îmad'ı tutanlar ki cedleri olan Yezbek'e
nispet olunurlar. Bu iki Parti arasında da düşmanlık sağ-
lanıp, meyvesini verince yeni Cebel ahalisi savaş ve kav-
gadan geri kalmadılar, fakat Nekediyye Şeyhleri bu yolda
tarafsız kalıp gerektiğinde istedikleri tarafa yaklaşdılar.
Bu hâlde hepsi Cebel Hâkimi Emir Şahabî'ye boyun eğ-
mişlerdir.
Adı geçen Haydar Bey 1140 tarihinde, ölünce yerme
oğlu Emir Melham geçip ancak zamanmda mukataaların
F. 27
418
AHMED CEVDET PAŞA
mutasarıfları itaat etmediklerinden ölümüne kadar savaş
ve kavga eksik olmamışdır.
Gerçek de hepsine galip gelmişse de zamanında halk
rahat yüzü görmemişdir. Olömünde yerine kardeşi Emir
Mansur geçmişdir. Yirmi dört sene Cebel'de bütün nüfusu
ile hüküm sürdükten sonra ihtiyarlığından ötürü hükümet
ten çekilmiş yerine kardeşinin oğlu Emir Yusuf bin-il E-
mir-Ül Melham Cebel Hâkimi olmuşdur.
Aslında Cebel hükümeti CebePi Şuf sancağından iba-
ret yedi mukataayı içine alan Şuf, Menasıf, Arkub, Cirid,
Meten, Şahhar, ve Garb mukataalarıdır. Şuf ikiye ayrıla-
rak Şuf-u Suveyeanî ve Şuf-u habtî denir. Gene Arkub ile
Garb'da A'lâ ve Ednâ diye ikiye ayrılırlar. Ve Lübnan bu
dağın tepesine âlem olup sonunda bütün Cebele adı ve-
rilmişdir.
Bu mukataalarm her birinde birer Hanedan olup şöy-
le ki Şuf da Beni Canbulad ve Menasıf da Beni Ebi Ne-
ked ve Arkub-u A'lâ Ben-Ül Abd ve Arkub-u Edna da Ben
Ül îmad ve Cirid de Beni Abdülmülk ve Meten de Ben-İl-
mâ' e Garb-ı A'lâ da Beni Telhuk ve Garb-ı Edna'da Be-
ni Reslân oturup her biri kendi mukataasma mutasarrıf
olur, ve fakat Beni Eb-İlneked Şahhare de hüküm eder-
lerdi.
Bu hanedanların hepsi dürzî olup bu yerlere yayıl-
mış olduklarından Blâd-ı dürüz ve Cebel-i dürzî denilmiş-
dir. Fakat Ben-ilma sonraları, Hristiyan olmuşdur, ve
bunlardan bazıları ümera ve bazıları Şeyhler olup ümera
nm derecesi Şeyhlerden yüksekdir. Gerek muamelâtta
ve gerek yazışmada merasim ve ihtiram lâkabları bakı-
mından birbirlerinden farkları ve ayrıcalıkları vardır.
Beni Şahab'dan sonra ümera'nm yüksek derecesi Beni-
Eb-İlma' olup sonra Beni Reslân'dır. Ötekiler Şeyhlerdir.
Fakat ümera ile Şeyhler arasında Beni Mezher ara-
cılık ederki onlara mukaddemin denilip merasim de üme-
TARİH-Î CEVDET
419
ranm alt tarafında ve Şeyhlerin üst tarafmda bulunur-
lar, ümera ve Şeyhler biri Cebel Hâkimi ile konuşmak is-
tese gelenek merasimi şöyledir; Eğer Emir'in kendi Ha-
nedanından, yâni Beni Şahab'dan ise oda kapısından içe-
ri girdiği anda Hâkim hemen yerinden kalkıp oturduğu
yerden iner, o da gelip selâm verir, ve Hâkimin omuzunu
öper ve eğer sair ümera ve Şeyhlerden ise selâm verme-
dikçe ayağa kalkmaz ve selâm verdikten sonra ayağa
kalkıp ancak eğer Beni Eb-Ülmaden ise Hâkimin bazu-
sunu eğer Beni Reslân'dan ise bileğini ve eğer mukad-
demlerden yahut Şeyhlerden ise avucunun baş parmağı-
nı öper ama halkdan biri ise bazısına el öpmeğe koşunca
ayağa kalkar bazısına hiç kalkmaz, bazısı da asla Hâki-
min huzuruna giremezdi. Bu emirlerle Şeyhlerin hepsi
Hâkim Şahab'ı kendi mektubunda Ah-ı Aziz diye lâkab
yazar, ama eğer Beni Eb-Ul maden emirlerinden ise
(Cenab-ı Hazret-i Ah-İl Aziz Ül emir filân Ül Müker
rem hafazan Ailah'u Taalâ evvelâ Mezid'ül Eşvak Limü-
şahidetüküm Fiküllü Hayr ve Saniyen keza ve keza) diye
yazar ve mektup kâğıdının yarısı dolar. Eğer Beni Res-
lân'dan ise ona da bunun gibi yazar. Fakat kâğıdın dört-
te birine yazar, ve yazdığı sırada da ve saniyen sözünü
kaldırır, ve imza yerinde ah ve belki Muhib-bi Muhlis di-
ye sözün gelişi kullanılır. Şeyhlerden beni Reslâna yaz-
dığı gibi yazar fakat evvelinden Cenap sözünü kaldırır.
Hristiyanlardan ayıran Meten de yerleşen Beni Bleyb-
le ve Deyrülkamerde olan Beni Ebi Şahide ve bütün
Cebel de bazı ileri gelenlere Hazret'i Azızena yazıp, fa-
kat Hafazanallah yerine Sellemehullah ve Limusahedetü-
küm yerine Liru'yaküm kullanır, ve Deyr-Ul Kamer
halkiyle kendi Has Kariyeleri olan Kariyeler halkına ve
sair yerlerin ünlü kimselerine yalnız azizena ve diğer in-
sanlara Eazza Elmuhibbin diye yazılırdı.
420
AHMED CEVDET PAŞA
Emirlerden veya Şeyhlerden biri bir kabahat işlerse
Hâkimin emriyle hapis, dayak cezası öldürmek olmayıp
maalını gelirini elinden alırlardı. Fakat sürülür, gurbet'e
gönderilirdi. Yahut böyle suçlanıyorsa Hâkim'in yanma
geldikleri zaman rütbelerine göre icab eden hürmet me-
rasiminin hepsini Hâkim yapar ve bu yolda gazaba
geldiği gibi mektubunda da lâkablarmda ve unvanlarında
asla değişiklik yapmaz, fakat sevgiye delâlet eden sözle-
ri kaldırırdı. Başka zamanda mektubu dışında mühür-
lemek âdetken böyle tekdirname yazdığı zaman mührünü
sahifenin yüzüne basmak eski gelenekleriydi.
Bu mukataalarm sahipleri kendi mukataalarmda
mutasarrıf olup emirlerini ve yasaklarını kullanırlardı.
Haraç ve vergilerini toplayıp muayyen bir mikdar Hâki-
me verirlerdi. Geri kalanı kendilerinde kalırdı. Fakat re-
ayadan birinin dâvası olur da usulüne göre mukataa sa-
hibine müracaat eder de âdil bir şekilde çözüm yolu bul-
mazsa Hâkim'e varıp şikâyet edince, Hâkim tarafından
bir kere yazılır. Gene hakkını alamazsa tekrar şikâyet
ederse bir mübaşir tâyin ve gönderilip gene ahali ile mu-
kataa sahipleri arasında kavga çıkarsa bile önce Hâkim
tarafından gelen yaza ve sonra da mübaşir gönderip, mü-
başir orada kaldığı süre gerek kendisinin gerek atının
masrafları davalı tarafından ödendikten başka muba-
şir'e hizmeti karşüığı bir mikdar akça da verüir. Mu-
kataa sahipleri gerçek de hapse ve dayak cezasına izinli
olup ancak büyük işlerin yapılması umumî Hâkimin ü-
zerine vazife olduğundan ölüm maddesi gibi mühim mad
delerin icrası Hâkim tarafından görevli nasbi yapılmış
âmiller eliyle olması lâzım gelir.
Her mukataa da gene o mukataa sahiplerinden biri-
si olmak şartiyle biri Hâkim tarafından mukataa müdü-
rü nasbolunur ki, ona âmil denilir ve o hanedanın sair
ileri gelenleri de diğer halk gibi onun idaresi ve hükmü
TARÎH-Î CEVDET
421
altında bulunur. Fakat Deyr-Ül kamer ve ona bağlı olan
Hassa köylerinde hâkimin doğrudan doğruya hükmü ge-
çerli olup istemediğini işinden atar istediğini nasbederdi.
işte Cebel hükümeti eskidenberi bu yedi mukataayı
içine alan Şuf sancağından ibaretti. Ancak zaman za-
man buna pek çok mukataalar eklenmiş ve bir aralık ba-
zıları gene ayrılmışdı. Çünkü Cebel bir takım birbirine
bağlı dağlardan ibaret olup baza kıt'aları bir aralık Say^
da yahud Şam Valileri tarafından idare olunmuş ve bir
aralık da Cebel idaresi altında bulunmuşdur.
Şahabî emirleri zamanında Cebel hükümetine dahil
olup kalan mukataalar Batı tarafında iklim-i Harup ve
iklim-i Tüffah ve iklim-i Cezin Güney tarafında Reydan
Dağı ile toprakları, Doğu tarafında Kisrevan ve Fütuh,
Cebel Bölgesi, Beterun bölgesi, Cübbe-tül Münaytara
Cübbe-tü Beşeri, Küre ve Zaviye mukataalarıdır. Batı
taraflarına Canbulad Şeyhleri mutasarrıf olup, ama Gü-
ney ve Doğu tarafından Cebeyi ve Beterun da doğrudan
doğruya Hâkim Şahabi'nin hükümeti geçerli olup onun
tarafından memurlar nasbedilir ve gönderilirdi. Kisrevan
da Ben-Ül Hazin Şeyhleri ve Cübbe-tül münaytara da
Şeyhler Beni Hamada ve Küre-i fevka da Ben-Ül Azar
ve Zaviyede Ben-Ül Zahir Şeyhleri tasarruf ve hükümet
ederlerdi.
Lâkin sonraları Doğu tarafının bu düzeni bozulup
ve hususiyle Beni Hamada Şeyhlerinin mukataaları bü-
tün bütün ellerinden gidip Hâkim Şahabî tarafından ida-
re olunmağa başlamışdı.
Bu şeyhlerin hepsi Şuf Bölgesi Şeyhleri derecesin-
de olup, fakat Beni Hamada Ümera-yı Limuayyen dere-
cesindedir ve Ben-Ul Azar sair Şeyhlerden bir derece
aşağıdır. Bunlardan başka Kisrevan da Beni Ceyş ve bu
topraklarda Beni Haymur Şeyhleri varsa da bir yere hü-
küm ve tasarrufları yokdu. Bunların içinden Beni Hay-
422
AHMED CEVDET PAŞA
mur Şeyhleri sunnî ve Beni Hamada Şiy'i olup arta ka-
lanı Hristiyandır, ve Cebel'i Betermda Eyyübî Kürdleri
ters davranışlı karşı koyar bir kavim olup vaktiyle ser-
vet sahibi iken hükümet de ellerinde imiş, sonra hâlleri
değişip başka türlü olunca halkın en aşağı derecesine
inerek ziraat gibi işlerle uğraşır olmuşlar, bazıları kötü-
lük yapmağa mecbur olmuşlardır.
Lâkin yaradılışlarında şeref duygusu kendilerinin
değeri ve kıymeti eseri bakî kalmışdı
Herkesden kız alıp vermezler ve birisi kötü yola dü-
şürülse halkdan sorup dinlemeyip Emirlerden veya
Şeyhlerden saygı gösterilenine sorarlardı, ve İmaret a-
dma ziyâde hırsları olup her ne kadar hiç bir şeyleri
kalmasa ve muhtaç duruma düşseler gene Emir diye
çağırılmazlarsa cevap vermezler ve Emir unvanından
başka bir deyimle selâm verilse, selâm almazlar. Ve bun-
lar bugün Res'-i Nehaş adlı karyede bulunup uzun sü-
re ses çıkarmayıp aşağılıkları yüzünden eski lâkablan
unudulup Res'-i Nehaş emirleri diye meşhur olmuşlar-
dır.
Batıda Cezin ileri gelenleri de bunlar gibi şanlı ve
büyük kimselerden sonraları mertebe ve payelerinden
düşmeleriyle bulundukları kariye kendilerine Cezin mu-
kaddemini diye ünlemişlerdir.
Adı geçen Res'-i Nehaş emirleri sünnî olup ama
bunlar Şi'î mezhebinin mütvile denilen Partisinden olup
Beni Ali Sagır'e bağlanırlar. Beni Ali Sağır Hanedanı
Beni Mütavil Şeyhlerinden olup Sayda eyâletinin bağım-
sız bir bölgesi olan Blâd-ı Beşare sahihleri idiler. Aşa-
ğıda anlatılacağı gibi onların evini barkını Cezar Ah-
med Paşa yakıp yıkmışdır. Şahabî emirlerinin idare mer-
kezleri Deyr-Ül Kamer olup ancak çok zaman Beyrut da
otururlardı ve Cebel'de sindirici kuvvetleri ile tam ba-
ğımsız oldukları zamanda pek çok güzel eserlere ve hal-
TARİH-Î CEVDET
423
ka iyi ve yumuşak davranarak güzel muameleyi başar-
dıkları için insanlarda onlara yakınlık göstermişdi. Böy-
lece yüz elli seneyi aşan zaman Cebel'de tam bağımsız
hüküm sürüp tasarrufları geçerli olmuşdu. Fakat Sayda
Valilerine Salyane olarak yüz otuz kese akça mâl-i mi-
si verirlerdi. Bazen Sayda eyaletinde bazı geçici karı-
şıklıklar çıksa Şam Valisine tabî olduklarını resmen
bildirirlerdi. Fakat iç işlerinde tam bağımsız olmalariy-
le Valiler iç işlerine karışamazlardı. Hattâ Valilerin kor-
kusundan kaçanları ve sığınanları Cebel Hâkiminin sa-
hiplenip koruması geçerli usullerinden olmağın Valiler
geri alamazlardı. Diğer hususlarda da bunun gibi ken-
dilerine tanınmış hakları vardı. Çünkü Cebel Hâkimi ö-
tedenberi o bölgede bulunan emirler ve Şeyhlerin hepsi
işte bu Şahabî'lere baş eğip büyüklerinden hiç birisi on-
lara karşı durmayıp ne derlerse aynen yaparlardı. Ö-
zellikle Blâd-ı Besare, Hasbiya, Rasya denilen Vadi
yüt tim ve Baalbek Şeyhleri ile Fenniye Şeyhleri Cebel
Hâkimi olan Emir Şahabî'ye büyük sayarak büyük iş-
lerde her zaman ona müracaatta bulunmuşlardır.
Şahabî'liler aslında İslâm olup soy kuşakları Esha-
bı- Kiram'a dayanır. Fakat sonraları içlerinden bazıları
Hristiyan olmuşdur. Çünkü Cebel-ü Lübnan de ehl-i İs-
lâm ile Yahudi pek az olup çoğu dürzî ve Hristiyandır.
Durzîlere bakılırsa Hristiyanlar daha çok ise de Dürzi-
ler Cebel'in en cessur ve bahadır insanları olarak çoğu
silâhlı olup savaş da çoğu mütavile onlarla bulundukla-
rından ve nüfus çoğunluğu ile Cebel'de hepsinden üstün
olan Marunî'lerde altı da bir süâhlı çıkarsa mütavile
de dörtte birinden ziyâdesi silâhlanmış olduğundan emir-
lerin ve Şeyhlerin çoğu Durzî olup Cebel halkı arasında
en ufak uygunsuzluk olmazdı. Birlikleri ve anlaşmazlık-
ları titiz davranışlara dayandığından ötedenberi Durzî-
424
AHMED CEVDET PAŞA
ler diğerlerine galip gelerek Cebel'de nüfuz ve idareye
manevî nüfuzları geçerdi.
Şahabı emirleri Cebel'de tam bağımsızlık kazanmak
için bu hanedanların nüfuslarım kırmağa davranmış-
lardı. Ancak gerekdiğinde nüfusça üstün olan Hristi-
yanları kendilerine yardımcı yapmak üzere Papazları
kendi taraflarına çekerek bu suretle bazıları da Hristi-
yan olmuşdur. Fakat bu hareketleri Cebel halkı arasın-
da bazen artan iyi karşılanmayan dinî düşünceleri bı-
rakdı.
Bu da yakın gelecek de Cebel'in iki kaymakamlığa
ayrılmasına ve Şahabî hükümetinin son bulması nedeni
olmuşdur.
Bugün Cebel'i Lübnan iki kaymakamlık olup biri
Durzî kaymakamlığıdır ki :
Lıva-yı Şuf ve Cebel-i Durzî denilip yukarıda belir-
tilen yedi mukataa, yâni Şuf mukataalariyle Harub,
Tuff ah ve Cezin mukataalarmdan ibarettir. Diğeri ise
Hristiyan kaymakamlığıdır ki : Liva-yı Cebil ve Eebel-i
Nisarî deniüp Blâd-ı cebil , Kisrevan, Fütuh ve sair Do-
ğudaki mukataaları içine alır.
Ve işte bu iki sancakdan da Şahabî hükümeti yük-
selmişdir. Böylece toprakları da Şam eyaletine katılmış-
dır. Ve Deyr-Ül Kamer iki kaymakamlık dışında bırakı-
larak Sayda Valisi tarafından bir kaymakam ile idare o-
lunmaktadır. Kısaca Cebel-i Lübnan'da rütbelere fazlaca
uyularak beraberlikleri nedeni ile değer ve soyları
kaybolmayıp ve hiç doyuncaya kadar servete kavuşmaz-
sa rütbeler elde edemiyeceği ve herkesin haysiyeti ve
asıl payesi korunduğu hâlde Şahabî emirleri Cebel'de-
ki eski hanedanları yok ederek hükümet haklarını geniş-
letme sevdasına düşüp kendi babalarından kalan hükü-
metlerini yitirmişlerdir. Liva-i Nisara'da da bir mikdar
Dürzî varsa da çoğu Liva-i Şuf'dadır.
TARÎH-İ CEVDET
425
Bu kaymakamlıkların ikisi de şimdi on ikişer mukataa-
ya bölünüp hepsinin yüzeyi dik dörtken olarak 150 saat
olup 900 kadar kasaba köy ve mezreası vardır. Mezrea
beş altı haneden ibaret olan küçük köylere denir. Bü-
tün halkı 217000 nüfusa erişip 6.500'ü Sünnî 11,500'ü
Mütavile diye anılan Şi'î ve 30.000'i Dürzî, 121.000'i Maru-
nî, 47.000i Rum ve yerlerine bağlı olanlar ve 1000 kadarı
da Yahudîdir, ancak bu kaymakamlıkların dışında ve Şam
taraflarında da -39.000 kadar Marunî, 28.000 kadar Dür-
zî, 4500 Mütavile mevcud olup bunlarda aslında Cebel-i
Lübnan halkından olmalariyle bütün Cebel ahalisi üç yüz
bu kadar bin nüfusa erişir. Ve bu hesapla Marunilerin
hepsi 260000 olup içlerinden 42000 silâhlı çıkar ve Mü-
tavile 12000'e erişip 4000 silâhlısı bulunur.
Dürziler 58000 olup 17000'i silâhlıdır ki dörtte bi-
rinden fazlası silâh tutar demektir. Hiç bir millet bu
kadar silâhlı çıkaramaz.
Dürzılerin çoğu çiftçi olup içlerinde san'atla uğra-
şan nadir bulunur. Ama Diğer topluluklar çoğu sana-
yi ve ticaretle meşgul olurlar ve Dürzî kadınlarının gü-
zellikleri diğer topluluklara göre düşüktür.
Cebel-i Lübnan'ın su ve havasının temizliği ve gü-
zelliği inkâr edilmez. Halkı da çoğu değişik gıda alma-
dıklarından vücudları sıhhatlidir. Marunî'ler Katolik
(mezhebinde olup Peygamberimizin hicretinden 390 se-
ne o bölgede İsa dinini aşılayan Marunî adlı rahibe men-
subdurlar. Mülki de Rum Katoliği demekdir. Dürziler
açıkdan Muslanız derler ama hepsi İslâm akidelerini ve
belki bütün dinleri inkâr ettiklerinden onların âdet ve
akideleri aşağıda ayrıca ve geniş olarak anlatılacaktır.
DÜRZÎLERİN GELENEK VE,
İNANÇLARI
Dürzîlerin yurdlarını, ailesine bağlı olanları saldı-
rı ve hakaretten korumakdaki gururlu davranışları ile-
426
AHMED CEVDET PAŞA
ri derecede olup sabırlı ve dayanıklı insanlarda böyle-
ce dilleri kötü sözlerden muhafaza ederek kızdıkları za-
man bile birbirlerine fena söz söylemezlerdi. Anlaşma
ve yazılı vesikalarla yaptıkları kavilleşmelere ziyade ri-
ayet eder. Dost tanıdıkları ve sandıkları kimseler artık
bir bağlılık gösterip onların uğrunda ölüme ve her tür-
lü tehlikeye atılmakdan çekinmezlerdi. Çoğu zaman ken-
di aralarında bir düşmanlık çıksa büyük olaylara sebep
olur hatta galip ve muzaffer olan parti diğer tarafı yur-
Dostları ilə paylaş: |