Dördüncü safha, 1676-1683 yılları arasında devam eden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa devridir. Köprülülerden sonra sadrazamlığa getirilen bu büyük devlet adamı, ilk problem olarak Ukrayna yüzünden patlak veren Rusya Savaşı ile meşgul oldu. 1677 yılında Çehrin'deki zor kuşatmada netice elde edilemeyince, IV. Mehmed ve sadrazamı 1. Rusya seferi için 1678 yılında yola çıktılar. I. Rusya seferi, 1680 yılında Çehrin'in alınması ile zaferle sona erdi ve bunu aynı yıl başlayan 2. Rusya Seferi takip ettiyse de, bu da 1681 yılında imzalanan Edirne Andlaşması ile tamamlanmış oldu. Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti için büyük bir itibar kazanılmasına vesile oldu. Bundan rahatsız olan ve tecavüzlere başlayan Almanlara da 1683 yılında harp ilan edildi ve IV. Mehmed'in de katıldığı bu sefer, Osmanlı Devlet ricalinin ikiye ayrılmasıyla sonuçlandı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Almanya'nın taht şehri olan Viyana'nın alınmasını teklif ederken, başını Kırım Hanı Murad Giray'ın çektiği diğer devlet ricali, zaten ayağa kalkmış olan Avrupa'nın Almanya'nın yanında yer alacağını belirterek, sadece Yanıkkale'nın alınmasıyla yetinilmesini savunuyordu. Kara Mustafa Paşa'nın fikri ağır bastı ve onun serdârlığındaki Osmanlı ordusu 12 Eylül 1683 tarihinde Viyana önlerinde müttefik haçlı seferleriyle karşı karşıya geldiler. Maalesef, Kırım Hanı Murad Giray, şahsî sebeplerle ve neticeyi düşünmeyerek ihanet etti ve Türklerin elindeki Tuna Köprüsünden düşman askerlerinin geçişini uzaktan seyretti. Neticede 11 Eylül 1683 tarihinde beklenen hezimet geldi ve Osmanlı ordusu binlerce şehid vererek ve çok kıymetli hazinelerini kaybederek geri çekilmeye mecbur oldu. Bu, Osmanlı tarihinin en ağır mağlubiyeti idi. Bu mağlubiyette, askerin sefih hayatının ve eski Osmanlı ordusunun olmayışının da büyük etkisi vardı.
Viyana bozgunu, Kanuni'den beri gelip giden duraklama devrini resmen başlatmış oldu. Artık 1071'den beri devam eden Müslüman Türk Milletinin cihad zaferleri sona eriyor ve Avrupa galebe çalmaya başlıyordu.
Bu arada devletin rükn-i azamı denilen Turhan Sultân Temmuz 1683'de vefat etmişti. Aralık 1683 tarihinde IV. Mehmed aleyhteki tahriklere dayanamayarak istika-metli sadrazamı azletti ve 50 yaşını doldurmadan idam sehpasına yollandı. Artık Osmanlı tarihinde kaht-ı rical devri başlıyordu. Viyana bozgunu ile Karlofça Andlaşması (1699) arasında geçen 15 yıl Osmanlı Devleti için felâket seneleri oldu. Venediklilerin ve Almanların başını çektiği haçlı kuvvetleri fırsatı ganimet bilerek, 1684 yılında Osmanlı Devleti'ne harp ilan ettiler. Sadrazam Kara İbrahim Paşa'nın beceriksiz idaresjndeki Osmanlı orduları, zafere koşamıyor ve maalesef Eylül 1686'da Budin düşü-
200
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİN1'
yordu. Osmanlı kuvvetleri Budin'i çok iyi müdafaa ediyordu, ancak Budin'de büyük kayıplar vermelerine rağmen yeniden toparlanan haçlı orduları, 160 yıl önce perişan oldukları Mohaç Meydanında Osmanlı ordusunu geriye çekilmeye mecbur ediyorlardı.
Liyakatsiz devlet adamlarının elinde perişan olan devletin hali IV. Mehmed'i hasta etmişti. Köprülü ailesini iktidardan düşürdüğü için Padişah'dan rahatsız olan Köprülü-zâde Fâzıl Mustafa Paşa ve benzeri devlet adamlarının gayretleriyle Kasım 1687 yılında hal' edildi ve ancak idam olunmadı. Yerine II. Süleyman tahta geçirildi. Hal'inden 5 yıl sonra Edirne Sarayı'nda Ocak 1693 tarihinde vefat etti.
Kendisine Avcı Mehmed lakabını verdirten av ibtilâsı dışında, hiç bir kötü alışkanlığı yoktu. İçkiyi Osmanlı ülkesinde şiddetle yasaklamıştı. Kahvehaneleri kapatmıştı. Kendisi beş vakit namazını cemaatle kılıyordu. Kısa bir süre tahsil görebildiği için diğer Osmanlı Padişahları gibi âlim değildi.
ZEVCELERİ: 1- Meh-pâre Emetüllah RâbPa Gülnûş Valide Sultân; Gülnûş Sultân diye bilinir. Giritli bir ailenin kızıdır. II. Mustafa ve III. Ahmed'in annesidir. 2- Afife Kadın. 3- Gülnar Kadın. 4- Kâniye Haseki. 5- Siyavuş Haseki. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Mustafa II. 2-Şehzâde Sultân Ahmed III. 3-Şehzâde Bâyezid. 4-Şehzâde İbrahim. 5-Şehzâde Süleyman. 6- Fatma Sultân. 7- Hatice Sultân. 8- Emetüllah Küçük Sultân. 9- Fatma Sultân. 10- Ümmî Sultân115.
117. IV. Mehmed'in 7 yaşında halife unvanı ile padişahlığa getirilmesi İslâm Hukukuna göre caiz midir?
deva-
şerifü
son1 etmeye t
118. U,!
m
iıl
Mm
Kanuni <
geçmesi! Murâd w{ olan bu İt şah'tn * temek n
Caiz değildir. Zira halifenin şartlarından biri de, baliğ ve mümeyyiz (âkil) olması yani tam ehliyetli olmasıdır. Çocuğun, akıl hastasının veya kölenin halife olması caiz değildir. İslâm hukukçuları bu ve benzeri şartları, halifenin kadı olabilecek sıfatlara sahip olması gerekir şeklinde özetlemişlerdir.
Bu sert hükümlere göre, IV. Mehmed'in buluğa erinceye kadar sultân kabul edilmesi mümkündür; ancak halife kabul edilmesi mümkün değildir. Nitekim bu manayı IV. Mehmed'in cülusundan evvel Valide Sultân ile ilim adamları arasında geçen şu konuşma da teyid etmektedir. Valide Sultân'a, aklı sıkıntıda olan I. İbrahim'in hal' olunarak yerine 7 yaşındaki oğlu IV. Mehmed'in geçirilmesi teklifi ile gelen âlimlerden eski Anadolu Kazaskeri olan Hanefi Efendi'ye, Valide Sultân sormuştur: "Ama şimdi yedi yaşında ma'sumun saltanatı nice mümkündür?". Buna Hanefi Efendi'nin verdiği cevap enteresandır:
"Mezhebimiz hukukçuları olan Hanefi âlimleri, aklı bozulan baliğ insanların saltanatı caiz değildir. Aklı başında olan küçüğün caizdir buyurdukları kitaplarımızda yazılıdır. Bu şekilde fetvalar verilüp maslahat tamam olmuştur. Ma'sum küçük de olsa tahta çıkar; veziri işleri yürütür. Ama aklı olmayan tahtta oturmaya
115 Na'imâ, Tarih, c. IV, sh. 334-465; c. V, Tamamı, c. VI Tamamı; 39 yıllık IV. Mehed'in saltanatı yaklaşık 2.5 cildlik yer tutmuştur. Bu konuda en ayrınıtılı kaynak durumundadır; Silâhdâr Fındıklılı Mehmed Ağa, Silâhdâr Tarihi, İstanbul 1928, c. I, Tamamı; c. II, sh. 1-295; Abdurrahman Abdi Paşa, Târlh-I Sultân Mehmed Hân-ı Râbi', Bâyezid kütp. Umumi Kısım, nr. 5154, Tertip eden Faik Reşit Unat, TTK, Ankara 1943; Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi, Ravzat'ül-Ebrâr, Mısır 1248; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 237-494; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. E. 145; E. 1188; Kantemir, c. I, sh.305 vd.; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 65-70; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 200-204; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. IV, 239-242; Mehmed Süreyya, Siclll-i Osmânî, c. I, sh. 60 -¦ ¦ - .
İF
de
riilirokü
I1
BİLİNMEYEN OSMANLI
201
devam ederse, ona bir şey öğretmek de mümkün olmaz; bu durum kana, cana ve ırza zarar verir; şer'-i şerifin hükümleri külliyen iptal edilmiş olur".
Kısaca formalite icabı tahta geçen IV. Mehmed'in yerine önceleri Kösem Sultân, sonra da Turhan Sultân, nâibe-i saltanat sıfatıyla işleri yürüttüğü gibi, Sofu Mehmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa ve benzeri sadrazamlar da icranın başı olarak devleti idare etmeye başlamışlardır116. .
118. II. Osman'dan itibaren Osmanlı idaresinde kadınlar saltanatının başladığı ve bunun başını da Kösem Sultân'ın çektiği söylenmektedir. Bu iddiaların aslı nedir?
Maalesef bu iddiaların bir kısmı doğrudur. Kadınlar Saltanatı, çok zayıf da olsa Kanuni devrinde Hürrem Sultân ile başlamış ve IV. Mehmed'in Köprülü'leri iş başına getirmesine kadar devam etmiştir. Bunun da sebebi, tahta geçen padişahların, eski Osmanlı Padişahları gibi ehliyetli ve dirayetli olmamasıdır.
Bilindiği gibi, Meh-peyker Sultân veya tüysüzlüğü yahut diğer hasekilerin önüne geçmesi sebebiyle Kösem Sultân diye adlandırılan I. Ahmed'in kadın efendisi, IV. Murâd ve I. İbrahim'in de annesidir. Asıl adı Anastasia ve babası da bir Rum papazı olan bu kadın, Osmanlı sarayına câriye olarak girmiş ve Müslüman olduktan sonra Padi-şah'ın kadın efendiliğine kadar yükselmiştir. Bundan sonraki gelişmeleri şöylece özetlemek mümkündür:
1) IV. Murad'ın birinci saltanat devresi yani IV. Murad'ın ismen Padişah olduğu, ancak devleti annesi Kösem Sultân ile Sadrazamlarının ve Şeyhülislâm ve benzeri devlet adamlarının yönettiği devredir (1032/1623-1041/1632). Bu devre, 8 küsur sene devam etti. Oğlu Padişah olunca Topkapı Sarayı'na getirilmiş ve bir daha Eski Saray'a dönmemiştir. Valide Sultân ve hatta Nâibe-i Saltanat yani saltanatın vekili sıfatlarıyla devleti 8 yıl idare etti denilebilir. IV. Murad'ın gerçekten padişahlık yaptığı ikinci devrede de, Padişah İstanbul'da olmadığı zaman Nâibe-i Saltanat olarak işleri yürüttüğü gibi, Padişah tahtta olduğu vakitlerde de işlere karışmaya devam etti.
2) Diğer oğlu I. İbrahim sultân olunca, Valide Sultân sıfatıyla devleti idare etmeye devam etti. Fakat Sultân İbrahim'e başta en çok sevdiği Hasekisi Telli Haseki Hümaşah ve musâhibesi Şekerpare olmak üzere, Saray'daki hanımlar daha etkili olmaya başlayınca, annesini dinlemedi, hatta Saray'dan uzaklaştırıldı ve Rodos'a sürülmek istendi. Maalesef bu hadiseler sebebiyle oğlu olan I. İbrahim'e karşı tavır aldı ve bazı tarihçilerin yorumlarına göre, onun tahttan indirilmesinde ve hatta 10 gün sonra idam edilmesinde birinci derecede rol oynadı. Ancak I. İbrahim'in hal'i ile alakalı âlimlerle yaptığı konuşma bu iddiaları reddeder mahiyettedir.
3) Kösem Sultân'ın devlet işlerini Padişah gibi yürüttüğü asıl dönem, torunu IV. Mehmed devridir. 7 yaşında Padişah olan IV. Mehmed, sadece şeklen padişah idi. Asıl işleri yürüten ise Valide Sultân sıfatıyla Kösem Sultândı. IV. Mehmed'in asıl validesi olan Turhan Sultân başta olmak üzere, herkes bu durumdan şikâyetçiydi. Sadrazamları bile tayin edip istifalarını kabul edecek kadar devlet işleriyle iç içeydi. Naima'nın ifade-
116 Naimâ, c. IV, sh. 325 vd.; EI-Mâverdi, El-Ahkâm'üs-Sultâniyye, sh. 5; El-Ferrâ, El-Ahkâm'üs-Sultâniyye, sh. 4; Seyyid Bey, sh. 3 vd.
202
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMA
siyle, "elli yıl devlet ve saltanat sürüp bütün işlerde tasarruf sahibesi idi". Arkasındaki ağalarla birlikte devam ettirdiği idareye karşı halk ayaklandı. Buna karşı, dışarıdaki ağalarla ittifak ederek, IV. Mehmed'i aradan kaldırıp yerine kardeşi II. Süleyman'ı tahta geçirme planlarına başladı. Ancak plan duyuldu ve Kösem Sultân 3 Eylül 1651 gecesi Padişah ve Turhan Valide Sultân'ın adamları tarafından boğularak öldürüldü. Artık Vâlide-i Şehîde veya Vâlide-i Maktule diye anılacaktı. 11 yıldan fazla Naibe sıfatıyla bir cihan devletini idare etti.
4) Bütün bu anlatılanlardan, Kösem Sultân'ın eski dinine geri döndüğü veya iyi bir Müslüman olmadığı gibi yanlış manalar çıkarılmamalıdır. Bütün bu anlatılanlar, kadınların da saltanata karşı ne kadar alakalı olduklarının delilleridirler ve aynı zamanda Osmanlı Devleti'nde kadın dört duvar arasındaydı şeklindeki itirazlara karşı da müşahhas bir cevaptır. Bunun yanında Kösem Sultân, iyi bir Müslüman idi. Her sene hapishaneleri dolaşır ve borçtan tutuklu olanları kurtarırdı. Fakirlere her zaman yardım ederdi. Hayır eserleri arasında medreseleri, mektepleri, Dâr'ül-Hadisleri ve sebilleri bulunmaktadır. Saltanatı müddetince biriktirdiği servet ise, tamamen hazineye devredilmiştir117.
119. IV. Mehmed'in annesi Turhan Sultân'ın devleti tek başına idare ettiği söylenmektedir. Bu da doğru mudur?
Kısmen doğrudur; ancak Hatice Turhan Sultân, Kösem ve Hürrem Sultân ile kıyaslanmayacak kadar iyi kalpli ve devletin selâmetini düşünen bir hanım efendidir. 1627 yılında Rus bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen bu güzel kız, Kör Süleyman Paşa tarafından Kösem Sultân'a hediye edilmiş ve daha sonra da Saray'da terbiye edilerek ve Müslüman olarak, I. İbrahim'e câriye verilmiştir. Sonradan kadın efendiliğe yükselen Hatice Turhan Sultân, IV. Mehmed'in de annesidir.
Oğlu IV. Mehmed 7 yaşında Padişah olunca, Kösem Sultân ile olan Nâibelik mücadeleleri başlamış ve ancak 1651 yılında Kösem Sultân boğdurulunca, tam 34 yıl Valide Sultanlık makamında kalmak üzere, Osmanlı Devleti'nin o zamanlar ikinci protokolü olan makama geçmiştir. Vâlide-i Muazzama unvanı ona aittir. Zira 1656 yılında devleti Köprülü'lere devredinceye kadar, tam manasıyla bir Padişah gibidir. Aziller ve tayinler artık onun hatt-ı hümâyûnu ile yapılmaktadır. Mührün üzerinde "Mazhar-ı Lütf-i Samed Vâlide-i Sultân Mehmed" yazılacak kadar iktidarı artmıştır. Kızlar ağası Uzun Süleyman Ağa ve Meleki Kalfa gibi çevresinin tesiriyle yanlışlıklar yaptığı da olmuştur. Kösem Sultân zamanındaki suiistimaller, kısmen de olsa onun zamanında da devam etmiştir.
Neticede Mimar Kasım Ağa ve benzeri basiret sahibi insanların tavsiyesi ile, devlet işlerini 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa'ya devrederek devletin gerilemesini en az 30-40 sene geciktirmiştir. Zaten oğlu IV. Mehmed de, aynı yıl reşîd ilan edilmiştir. Kendisi de bütün vaktini, ibadet, dua ve hayra tahsis etmiştir. III. Murad'ın Hasekisi Safiye Sultân tarafından başlatılan ve ancak inşası tamamlanamayan Yeni Cami, Turhan Sultân'ın himmetiyle 1663 yılında tamamlanmıştır. Çanakkale'deki kaleler de mes-
cidi ile beraber o türbesine defn olı
120. 1683 Ey] olabilir? M
eumeı
1
'aıH
Her musibeti bu bozgun felakel bazı taktik ve j Osmanlı Va k'arl Bu görüşler1
1) Bu sefa Topuyla tüfeğlyl tünlüğü mevaı lerine şükretn ve Ramazan şımardıkları ve j ifade edilmiştir, j hemen belirtelir
"bu mertebe ı tedbirimizle elde I hezimete maruz k
2) Maalf pılmış ve henvj riayet ediln sini ısrarla|
3)1
acı meyv binince, ' müşlervej gazi ruhu
4) t sinde I seferde ı tam ria
5)1
iki ayı t edem Hanı'nın r etmesi bu
117 Naimâ, c. V, sh. 107-123; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 56-59; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. E 2457, 2477, 5948; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. III, sh. 14; C. IV, sh. 235 vd.
dışarıların K
Refik, Kadınlar
WNLI
11651 tödü.
BİLİNMEYEN OSMANLI
203
cidi ile beraber onun eseridir. 1683 yılında huzur içinde vefat etmiş ve Yeni Cami'deki türbesine defn olunmuştur118.
120. 1683 Eylülünde meydana gelen Viyana Bozgununun sebepleri neler olabilir? Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kabahati var mıdır?
Her musibet bir cinayetin neticesidir ve bir mükâfatın da mukaddimesidir. O halde bu bozgun felaketinin de bir sebebi vardır. Bu sebebi, sadece, Kara Mustafa Paşa'nın bazı taktik ve şahsiyet kusurlarına yüklemek doğru değildir. Hadisenin olduğu günlerde Osmanlı Vak'anüvis'i olan Silahdâr Mehmed Efendi bu noktayı çok güzel özetlemiştir. Bu görüşlerini de esas alarak bir iki noktayı açıklamakta yarar vardır.
1) Bu sefere katılan Osmanlı ordusunun maddi hazırlığı son derece mükemmel idi. Topuyla tüfeğiyle ve de ordunun diğer donanımı ile düşman kuvvetlerine ezici bir üstünlüğü mevcuttur. Ancak asıl can damarını teşkil eden asker grubu, Allah"n bu nimetlerine şükretmesini bilmemiştir. Hatta sefer sırasında askerin ve hem de Recep, Şaban ve Ramazan ayına rastlayan mübarek günlerde, nimetin şükrünü eda edecek yerde şımardıkları ve gayr-i meşru fiilleri işledikleri bizzat Osmanlı tarihçileri tarafından açıkça ifade edilmiştir. Burada Kara Mustafa Paşa'nın fevkalade istikametli bir hayatı olduğunu hemen belirtelim. Silahdar'ın ifadesiyle;
"bu mertebe ihsan olunan büyük nimetlerin kadrin bilmeyüp bu kuvvet-i kahireyi kendü hareket ve tedbirimizle elde ettiğimizi zannettik ve Allah'ın lütfü olduğunu unuttuk; neticesinde hilâf-ı me'mul olarak bu hezimete maruz kaldık".
2) Maalesef, kurmay heyeti, askerin çokluğuna ve intizamına bakarak gurura kapılmış ve hem Kırım Hanı Murad Giray ve hem de Erdel Kralı Mihal'in ikazlarına riayet edilmemiştir. Onlar Yanıkkale'nin fethedilerek Viyana'nın gelecek yıla bırakılmasını ısrarla tavsiye etmişlerdir.
3) Osmanlı ordusu ve özellikle de vasıfsız insanların yeniçeri ocağına alınışları, ilk acı meyvesini Viyana bozgununda vermiştir. Çünkü askerin önemli bir kısmı, iş ciddiye binince, Viyana'ya gelinceye kadar elde ettikleri ganimetin ve servetin derdine düşmüşler ve asıl gazayı unutmuşlardır. Askerin çokluğunun değil, ölürsem şehid kalırsam gazi ruhuna sahip olmanın önemi burada anlaşılmaktadır.
4) Daha önceki gazalarda en büyük vasıfları, İslâm'ın tesbit ettiği usuller çerçevesinde harp etmek, insanların mal ve ırzlarına göz dikmemek olan Osmanlı askerleri, bu seferde geçtikleri yerlerde ciddi tahribatlar yapmışlar ve İslâm'ın bu ulvi düsturlarına tam riayet edememişlerdir. Maalesef cezasını da ağır bir şekilde ödemişlerdir. ¦¦•<;.
5) Elbette ki bütün bunların yanında, maddi sebepler de vardır. Bunların başında iki ayı bulan muhasara sırasında askerin yorgun ve bitkin düşmesi, harbin esasını teşkil eden atların kısmen bakımsız kalmaları ve komutanların taktik hataları ve nihayet Kırım Hanı'nın neticenin bu kadar vahim olacağını hesap edemeyerek Mustafa Paşa'ya ihanet etmesi bunlardan bazılarıdır. Ancak biz, asıl sebebin manevi sebepler olduğu kanaatin-
118 TSA, nr. 3831; Naimâ, c. IV, sh. 322-334, c. V, sh. 107-116; Silahdâr Tarihi, c. II, sh. 116-117; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 48-49; Taht Uğrunda Baş Veren Sultânlar, İstanbul 1961, sh. 124-149; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. IV, sh. 239-242.
204
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNME;'
deyiz. Zira her musibet bir cinayetin neticesidir119.
XX- SULTÂN II. SÜLEYMAN DEVRİ
121. II. Süleyman'ın şahsiyeti, ailesi ve zamanında Osmanlı Devleti'nin siyasi ve coğrafî durumu hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
II. Süleyman, Sultân I. İbrahim'in Hasekisi Sâliha Dil-âşûb Valide Sultân'dan 1642 yılında dünyaya gelen ikinci oğludur. Osmanlı tarihçileri II. Süleyman ve Avrupalı tarihçiler ise, III. Süleyman derler. Çünkü I. Süleyman, Osmanlı tarihçilerinin Emir Süleyman dediği Yıldırım'ın oğludur. Hocaları Arabzâde Abdülvehhâb Efendi ve Celvetî Şeyhi Atpazarî Osman Fâzıl Efendi'den ciddi bir eğitim görmesine rağmen, yaşadığı kafes hayatının etkisiyle, eski Osmanlı Padişahlarını andıran bir şahsiyeti yoktu. 1687 yılında isyancıların IV. Mehmed'i tahttan indirmesiyle Padişah olmuştur. Padişah olduğunda Osmanlı Devleti, içte ve dışta buhranlı günler yaşamaktaydı.
İçerde devletin yaya kuvvetleri olan yeniçeriler ve süvari kuvvetleri olan sipahiler, bir kısım devlet adamlarının görevden alınması bahanesiyle isyan halindeydiler. Kasım 1687'den Mart 1688'e kadar 4 ay süren zorbaların isyan hareketleri neticesinde, Sadrazam Siyavuş Paşa katledildiği gibi, zorbacı başı Hacı Ali Yeniçeri Ağalığına, Tekeli Ahmed ve Deli Pîrî gibi bazı zorba başları da istedikleri makamlara tayin edildiler.
İçerideki bu kargaşayı fırsat bilen düşman da dört cepheden Osmanlı Devleti'ne saldırıyordu. Avusturya, Almanya, Venedik ve Ruslar dörtlü müttefikler halinde Osmanlı topraklarına saldırıyorlardı. Her sene bir sadrazam ve serdâr değişikliğine gidiyordu. Macaristan'da kan gövdeyi götürüyor ve General Caraffa eyâlet merkezi Eğri'yi 1687'nin son ayında teslim alıyordu. Almanlar, Müslüman bir şehir olan Eğri'yi her şeyiyle Hıristiyan bir şehir haline getirdi ve yüzlerce cami harap edildi. Aynı yıl Venediklilerin güçlü kumandanı Morosini de, Mora'yı Osmanlı kuvvetlerinin elinden alıyordu. Avusturya cephesi kumandanı Yeğen Osman Paşa ile sadrazam İsmail Paşa arasındaki kavgalardan istifade eden Avusturya (Nemçe) kuvvetleri 1688 Eylül'ünde Belgrad'ı zapt ettiler. 100'ün üzerinde cami kiliseye çevrildi.
Polonya (Lehistan) ve Rusya cephelerinde ise, kara gün dostu Kırım Hanı Selim Giray'ın kahramanlıklarıyla zafer Osmanlı Devleti'nin elindeydi. Avusturya'nın sulha yanaşmaması ve diğer haçlı kuvvetlerinin de onlara destek çıkması üzerine Padişah sefere çıktı. Ancak Sofya'ya kadar gelen Padişah, serdâr Recep Paşa'nın mağlubiyeti, orduda isyan belirtilerinin başlaması ve de Niş'in düşmesi üzerine, geri döndü.
II. Süleyman, bütün bu sıkıntılar karşısında, Şeyhülislâm Debbağ-zâde Mehmed Efendi'nin tavsiyeleriyle Köprülü-zâde Fâzıl Mustafa Paşa'yı, ağalar işlere karışmamak şartıyla sadrazamlığa getirdi (Ekim 1689). Sadrazam'ın ilk icraatı, yersiz bazı vergileri kaldırarak re'âyâyı memnun etmek oldu. Arkasından kendisi cepheye gitmek istediğinden, kendisi cephede iken Sultân'a etki edecek bütün ağaları devreden çıkar-
mak oldu. I Avusturya (
1690'daM ni belirtti, BtM yaptı Almanya s sadrazamın i
ki. 4-SÜI8M şehzadem/n olmamıştır.^ bir hattatt terk eti tır121
122, D. i
II t
dünyayaJ padişaiıS
Ti laşmakl
beklemrtl şa'nın j Saadetü
elden i
ç-kas* I
119 Silahdar Fındıklı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, İstanbul 1928, c. II, sh. 89-94; Mehmed Raşid, Tarih-i Raşid, I-VI, İstanbul 1282, I, sh. 391-433; Mehmed Arif, "İkinci Viyana Seferi Hakkında", TOEM, nr. 16, sh.994-1016, nr. 17, sh. 1071-1075; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 441-459; Kantemir, c. II, sh. 621 vd.
BİLİNMEYEN OSMANLI
205
im
1:542
i*
mak oldu. Nisan 1690'da Kanije'nin düşmesi haberi gelmesine rağmen, sancağı alarak Avusturya cephesine koşan Fâzıl Mustafa Paşa, Eylül 1690'da Semendire'yi ve Kasım 1690'da ise Belgrad'ı geri aldı. İstanbul'a geldiğinde Padişah bizzat karşıladı ve sevincini belirtti. Bu arada fitne ateşi sönmüyordu. Padişah'ın hastalığından ve sadrazamın yaptıklarından rahatsız olan bazı çevreler, ısrarla saltanatta değişiklik istiyorlardı. II. Almanya seferine çıkmak üzere Edirne'ye gelen II. Süleyman burada vefat etti. Yerine sadrazamın da tesiriyle küçük kardeşi II. Ahmed getirildi.
Zevceleri şunlardır: 1- Hatice Haseki; Baş Kadın 2- Behzâd Haseki. 3- İvaz Haseki. 4- Sülün Haseki. 5-Şeh-süvâr Haseki. 6- Zeyneb Haseki. Çocukları yoktur. Zira şehzadeliğinde çocuk sahibi olmasına müsaade edilmemiş ve padişahlığında da çocuğu olmamıştır. Aslında gençliğinde iyi bir eğitim alan II. Süleyman, aynı zamanda meşhur bir hattat idi. Müstakim bir padişah olan II. Süleyman, ömründe bir tek vakit namazını terk etmemiştir. Şer'-i şerife aykırı tek bir hali görülmemiş ve kimseye de kızmamış-tır120.
XXI-SULTÂN II. AHMED DEVRİ
122. II. Ahmed, şahsiyeti, ailesi ve zamanında Osmanlı Devleti'nin maruz kaldığı önemli hadiseler hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
II. Ahmed, I. İbrahim'in 3. Oğludur ve Hatice Mu'azzez Hasekiden 1643 yılında dünyaya gelmiş olup, IV. Mehmed ve II. Süleyman'ın küçüğüdür. Köprülü'nün etkisiyle padişah olduğu ve Haziran 1691'de tahta oturduğu bilinmektedir.
Tahta çıktığında sadrazam Fâzıl Mustafa Paşa, II. Almanya seferi için Sofya'ya u-laşmak üzereydi. Burada Padişah'ın mührü ile samur kürkü aldı ve sefere devam etti. Baden markisi Ludvvig'in kumandasındaki imparatorluk kuvvetleri ile Osmanlı kuvvetleri Salankamen'de bir araya geldi. Ancak bazı Osmanlı kurmaylarının Kırım ordusunu beklemeden serdarı taarruza erken başlamaya ikna etmeleri, hem Fâzıl Mustafa Pa-şa'nın şehid olmasını ve hem de ordunun mağlubiyetini netice verdi (Ağustos 1691). Saadet Giray Han'ın beceriksizliği ve Osmanlı kurmaylarının aceleciliği, hazır bir zaferi elden kaçırmıştı.
Köprülü-zâde'nin yerine vasıfsız bir devlet adamı olan Arabacı Hoca Kadı Ali Paşa sadrazam yapıldı ve Almanya cephesi serdarlığına da yaşlı vezirlerden Koca Halil Paşa getirildi. 1691'e kadar devam eden savaşta Almanlar bazı yenilgilere maruz kalınca, Türkçe'yi iyi bilen Kont Marsigli'yi sulh için gönderdiler ise de, anlaşma sağlanamadı.
Venedikliler de boş durmuyordu. Papalık ve Floransa'nın desteğiyle Girid'e kadar gelip Hanya'yı kuşattılarsa da, Ağustos 1692 yılında büyük kayıplarla çekilmek zorunda kaldılar. Bu arada sadrazam Bozoklu Bıyıklı Mustafa Paşa'nın serdar-ı ekrem olarak sefere çıkması, Belgrad'ı kuşatan Alman kuvvetlerinin Cafer Paşa tarafından perişan edilmesi ve Kırım Hanı Selim Giray'ın Erdel'e girmesi, Osmanlı kuvvetlerini epeyce
120 Silahdar Tarihi, c. II, sh. 295-576; Özellikle 575. sayfada onun şahsiyeti anlatılmaktadır; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 494-531; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. E. 7004-7005; Kantemir, c. II, sh. 717-752; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 70-71; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 205-206.
206
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN 0S"MIW
ümitlendirdi. Ancak haçlı kuvvetlerini arkasına alan Venediklilerin Eylül 1694'de Sakız Adasını teslim almaları İstanbul'u endişeye düşürdü. Bu sıkıntıya dayanamayan II. Ahmed, Sakız'ın geri alınışını göremeden Edirne'de Şubat 1695 yılında vefat etti. 52 yaşındaydı. Bizzat kendisinin yazdığı Kur'ân'ı ve hatıra defteri ile meşhur olan II. Ahmed, Arapça ve Farsça'ya mükemmel denecek kadar vâkıftı. Devlet meseleleri ile diğer iki ağabeyinden daha ilgiliydi.
Dostları ilə paylaş: |