Lagari Hasan Çelebi, füzeciliğin atası sayılmaktadır. Füze ile uçan ilk Türk'tür. 1633 yılında IV. Murad'ın kızı Kaya Sultân'ın doğduğu gece yapılan şenlikler sırasında füzeyle uçma hünerini gösterdi. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde anlattığına göre, Hasan Çelebi 50 okkalık barut macunuyla dolu 7 kollu, kendi îcadı olan bir fişeğe bine-
rek yardımcılar» l önce hazırlamış c gösteri üzerine I Daha sonra I ölmüştür.
Evliya (
"Murad i elli okka baruU ve şâklrtlerlf mağa; Fişengi önünde c söyledi" d
Bu
Hezarfen'ln j diklerine c ne dair izahl dolayı ola iddia ettiği g ve teknolo tarihimize y
Netice ( doğru taril Ancak I tâbi'ı Norveçli i kabul e
109 Naima, c. III, sh. 430; Nev'î-zâde Atâî, Hadâlk'ul-Hakaık, sh. 691-692, 755-757; Şeyhî Mehmed Efendi, Vakâyi'ül-Fuzalâ, c. I, sh. 110-114;
110 Evliya Çelebi, Seyahatname, c. I, 670; Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, c. I, sh. 337-338; c. II, sh. 548-549; Ersoylu, Halil, "Türklerin İlk Uçan Adamları", Tarih ve Edebiyat Mecmuası, Nisan 1981, sh. 44-46. ;y
113. Sultiıl, misi
Sulta::» cuğu (
tek Osmaıojıg Maalesef t ms rr b: gc
338; Gazev
BİLİNMEYEN OSMANLI
193
rek yardımcılarının ateşlemesiyle uçmayı başarmıştır. Füzenin barutu bitince de daha önce hazırlamış olduğu kanatları açmış, Sinan Paşa Sarayı önünde denize inmiştir. Bu gösteri üzerine IV. Murad tarafından mükâfatlandırılmış, sipahi sınıfına yazdırılmıştır. Daha sonra Lagarî Hasan Çelebi Kırım'a gitmiş, orada Selâmet Giray Hanın yanında ölmüştür.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Roketle uçma olayını şu şekilde anlatmaktadır:
"Murad Hân'ın Kaya Sultân isimli kızı dünyaya geldiği gece akika kurbanı şenliği oldu. Bu Lagarî Hasan elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek îcad eyledi. Sarayburnu'nda Hünkâr huzurunda fişenge bindi ve şakirtleri (yardımcıları) fitili ateşlediler. Lagarî, "Padişahım seni Huda'ya ısmarladım. İsa Nebi ile konuşmağa gidiyorum" diyerek semaya fırladı. Yanında olan diğer fişekleri ateşleyip rûy-u deryayı çırağan eyledi. Fişengi kebirinin barutu kalmayınca zemine doğru inerken kartal kanatlarını açarak Sinan Paşa Köşkü önünde deryaya indi ve padişahın huzuruna geldi. Zemini bûs ederek, "Padişahım, İsâ Nebî sana selam söyledi" diyerek şakaya başladı. Bir kese akçe İhsan olunup 70 akçe ile sipahi yazıldı.".
Bu konudaki en önemli kaynağımız olan Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde ne Hezarfen'in ve ne de Lagarî Hasan Çelebi'nin, bu ilmî buluşlarından dolayı idam edildiklerine dair bir kayda rastlanmamaktadır. Hatta tam tersine, bunların taltif edildiklerine dair izahlar vardır. O halde, şayet bunlardan biri idam edilmişse, başka bir sebepten dolayı olabilir. Ancak o sebebi de kesin belirlemek zordur. Ayrıca bir takım müfterilerin iddia ettiği gibi, ilim âşıkı Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin böyle bir hadise ile alakalı ilmin ve teknolojinin aleyhinde bir fetvası da mevcut değildir. Bu tür iddialar, ecdada ve tarihimize yapılan iftiralardan ibarettir.
Netice olarak şunu ifade edelim ki, "Kişi bilmediğinin düşmanıdır" kaidesince, doğru tarihimizi bilmeyenler, tarihimize ve medeniyetimize düşman kesilmektedirler. Ancak Bediüzzaman'ın yerinde tesbiti ile "herkes kendi âyinesinin müşâhedâtına tâbi'dir". Önemle ifade edelim ki, VVeekly Word News Dergisinin neşrettiğine göre, Norveçli âlim Roffavik, ilk uzay roketinin Türkler tarafından icad olunduğunu batıya kabul ettiren bir araştırma yapmıştır111.
XVIII- SULTAN I. İBRAHİM DEVRİ
113. Sultân I. İbrahim, şahsiyeti ve zamanındaki önemli olayları özetler misiniz?
Sultân I. Ahmed'in Mahpeyker Kösem Sultân'dan 1615 yılında dünyaya gelen çocuğu olan I. İbrahim, 24 yaşında 1640 yılında ağabeyi IV. Murad'ın vefatından sonra tek Osmanoğlu olarak tahta oturdu. Kendisinden başka Osmanoğlu mevcud değil idi. Maalesef, kendisi diğer Osmanlı Padişahları derecesinde tahsil ve terbiyesini tamamlamamıştı. Zira hayatını zindan gibi olan kendi dairesinde geçirmiş; dört ağabeyinin idamını bizzat yaşadığı gibi, II. Osman ve IV. Murad zamanlarında olan acı olayları da bizzat yaşamıştı. Bütün bunlar, vücudunda bazı arızalara ve hatta tarihçilerin nakline göre şiddetli bir migrene yol açmıştı. Kendisini tahta davet eden ulemâ, devlet ricali ve Valide Sultân'a mütereddit bir sima ile bakan ve saltanatta asla niyeti olmadığını ifade
111 Evliya Çelebi, Seyahatname, c. I, sh. 670-671; Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, c. I, sh. 337-338; c. II, sh. 548-549; Ersoylu, Halil, "Türklerin İlk Uçan Adamları", sh. 44-46; Bkz. 14 Aralık 1998 tarihli Hürriyet Gazetesi. - ¦•¦..¦-¦ ;: •• ¦-'¦¦> '..-.,: ..-¦•..¦¦.":-.-:¦¦. . . ¦ . ¦ . ..
194
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMA', '
eden Sultân İbrahim, tahta oturduktan sonra da, "Elhamdülillah, Ey Rabbım! Benim gibi zayıf bir kulunu bu makama layık gördün. Saltanat günlerimde milletimi hoş hal eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle" diye dua etmiştir.
Sultân İbrahim, lehinde ve aleyhinde olmak üzere iki durumla karşı karşıyaydı. Lehinde olan durum, dürüst ve ciddi bir devlet adamı olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın veziriazam olmasıydı. Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin de yardımlarıyla, aleyhle-rindeki bütün tahriklere rağmen, I. İbrahim'in ilk yıllarında devlet idaresini epeyce rayına koymuştur. Hazinenin gelir-gider muvâzenesini muhafazaya çalışmış; sikke yani paranın değer ayarlamasını düzene sokmuş ve devlete ciddiyet getirmeye çalışmıştır. Maalesef, başta Valide Sultân olmak üzere, bir kısım ehliyetsiz devlet adamlarının tahriklerine kapılan Sultân, Kemankeş Kara Mustafa Paşa'yı 1644 yılında idam ettirmiştir. Bir ay sonra Şeyhülislâm Yahya Efendi'nin de ölümü, devletin kadınların, ağaların ve ehliyetsiz kişilerin eline geçmesine sebep olmuştur. Bunun en acı misâllerinden birisi, zaten yetişmemiş olan Padişah'a kanunları çiğneyerek bedava makamlar elde eden Safranbolu'lu Hüseyin Efendi'nin Hace-i Sultanî olarak tayin edilmesidir. Cinci Hoca da denmektedir. 1644 yılında Anadolu Kazaskerliğine kadar yükselmiştir. Buna rikâbdarlıktan II. Vezirliğe yükselen Yusuf Ağa ve sonradan Paşa'yı da ekleyebilirsiniz. Yusuf Paşa'nın rüşvet ve hediye düşkünü bir devlet adamı olduğu yönünde ithamlar vardır.
Aleyhinde olan durum, annesi ve Valide Sultân olan Kösem Sultân'ın varlığıdır. Biraz önce saydığımız olumsuzlukların başında da, maalesef bu kadın bulunmaktadır. Önceleri, annesinin ihtirasını bildiği için, Topkapı'dan Eski Saray'a göndererek bu dertten kurtulmak istemiştir. Ancak muvaffak olduğunu söylemek mümkün değildir. Maalesef, Kara Mustafa Paşa'dan sonra vezir-i azam olan Semin Mehmed Paşa da, bu aleyhteki durumu daha da kötüleştiriyordu.
Bütün bunlara rağmen, Katoliklerin zulmünden bıkan yerli Ortodoks Rumların Venediklilerden rahatsızlığından da istifade edilerek, 1645'de Malta üzerine sefere karar verildi. Serdârlık Kaptan-ı Derya Yusuf Paşa'ya verildi. 1645 Ağustosunda 45 gün süren Hanya muhasarası zaferle sonuçlandı. Ancak acele davranıldı ve Osmanlı ordusu Girit'ten çekildi. 1646 yılında Deli Hüseyin Paşa serdârlığında 2. Sefer yapıldı, ancak Kandiye fethedilemedi. Ada ikiye bölünmüştü (1648).
Sultân İbrahim zamanında, Valide Sultân kısmen devre dışı bırakılmış ise de, devlet işlerine kadınların müdahalesi önlenememiştir. Padişahın aile hayatına düşkünlüğü, onu kadınların avucuna ister istemez itmiştir. Hakkındaki sefihlik iddiaları doğru değildir. Zira IV. Murad gibi otoriter; I. Mustafa gibi biçare ve III. Murad gibi fazla kadına düşkün değildir. Gençliğinde buhranlı bir hayat yaşaması, diğer sultânlar gibi kendini fazla yetiştirememesi, Osmanlı neslinin devamı için devamlı kadınlar tarafından özel hayata teşvik edilmesi, Şeker-pare denilen musâhibeler gibi onu eğlenceye teşvik eden cariyelerinin fazla oluşu, kadınların bu yakınlıklarını devletin imkânlarını çarçur etmekte kullanmaları, I. İbrahim'in cidden eksik olan yönleridir. Hele Telli Haseki başta olmak üzere, kendi hanımlarına aile fertlerinden daha fazla önem verir hale gelmesi, işi çığırından çıkarmıştır. Bunların tahriki ile Sultân İbrahim'de başlayan lüzumsuz samur merakı, bu olumsuzluklardan sadece biridir.
Önemle ifade edelim ki, bütün bu anlatılanlardan Sultân İbrahim'in gayr-i meşru
bir hayat yaşi tamamen farklı j
Bütün bu olayl da gelirlerin az< Paşa'nın isyanıdır! Padişah bunların I Ağustosunda asilerini sonra asilerce i getirildi. İhtilâlin ı hülislâm Abdurı tarihinde hal' e Mehmed'e, hem; lislâmın, "İki haille j şeklindeki edildi.
Zamanın Paşa ve He. fendi ve Abam Hüseyin Paşa,| riz.
ZEVCELi ve uzun yıllar1^ Valide Sulta ce Muazzez Sui Sultân (Telli \ alındı. 5- Ayfe 1 Sultân; 6, veya 7.| II. 3-ŞehzâdeJ; 7-Şehzâdej 11- Ayşe! Atîka Sultân18!"
114.1. İbra?
I. Ibralftı*" gururdan uzak, fe"j müttefiktirtolM kullanıldı ki Hasekisi
j
Kısım I, s' <** Sarayı Ml:o( Devletler .e -IV, sh. W.
BİLİNMEYEN OSMANLI
195
Mm gibi irtbirbiri-
j yanı niştir. n fahiştir, atın ve
I,
(seden bici
ıhta
bir hayat yaşadığı anlaşılmamalıdır. Zira özel hayata düşkünlük ile, gayr-i meşru hayat tamamen farklı şeylerdir.
Bütün bu olaylar, devlet idaresinde sıkıntılara yol açmış; israf ve bunun karşılığında gelirlerin azalması devleti sarsmaya başladı. Bunlardan biri de, Sivas Valisi Varvar Paşa'nın isyanıdır (1647). Ocak ağaları yeniden cuntalaşıp devleti soymaya başlayınca, Padişah bunların haklarından gelmek istedi ise de, olay duyuldu ve ihtilal çıktı. 1648 Ağustosunda asilerin isteği üzerine Sadrazam Hezar-pâre Ahmed Paşa azl edildi ve sonra asilerce öldürüldü. Ağaların adamı olan Sofu Koca Mehmed Paşa, sadrazamlığa getirildi. İhtilâlin arkasında nâibe-i saltanat olmak isteyen Kösem Sultân vardır. Şeyhülislâm Abdurrahim Efendi'yi de yanına alan sadrazam tarafından, Ağustos 1648 tarihinde hal' edildi ve bir odaya haps olundu. 7 Ağustos 1648'de henüz 7 yaşındaki IV. Mehmed'e, hem şer'-i şerife ve hem de kanuna aykırı olarak bî'at edildi. Sonra Şeyhülislâmın, "İki halife bulunduğu zaman, fitneyi önlemek için birini katlediniz" şeklindeki fetvasına dayanılarak I. İbrahim hal'inden 11 gün sonra boğularak şehid edildi.
Zamanındaki sadrazamlar arasında Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Semin Mehmed Paşa ve Hezâr-pâre Ahmed Paşa'yı; Şeyhülislâmlar arasında Zekeriya-zâde Yahya E-fendi ve Abdurrahim Efendi'yi ve diğer devlet adamları arasında Kaptan-ı Derya Deli Hüseyin Paşa, Kaptan-ı Derya Damad Fâzıl Paşa ve Nişancı Ahmed Paşa'yı zikr edebiliriz.
ZEVCELERİ: 1- Hatice Turhan (Tarhân) Valide Sultân; Rus asıllı bir câriyedir ve uzun yıllar nâibe-i saltanatlık yapmıştır. IV. Mehmed'in annesi. 2- Sâliha Dil-aşûb Valide Sultân; II. Süleyman'ın annesi ve câriye. III. Haseki olduğu sanılıyor. 3- Hatice Muazzez Sultân; II. Haseki'dir ve II. Ahmed'in annesidir. 4- Hüma Şah Haseki Sultân (Telli Haseki); Sultân İbrahim'in en çok sevdiği Haseki'si. Nikâh ile kadınlığa alındı. 5- Ayşe Sultân; 4. Haseki. 6- Mâh-i Enver Sultân; 5. Haseki. 7-Şivekâr Sultân; 6. veya 7. Haseki. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Mehmed IV. 2-Şehzâde Süleyman II. 3-Şehzâde Murad. 4-Şehzâde Selim Hân. 5-Şehzâde Osman. 6-Şehzâde Ahmed II. 7-Şehzâde Süleyman. 8-Şehzâde Bâyezid. 9- Fatma Sultân. 10- Ümmü Gülsüm Sultân. 11- Ayşe Sultân. 12- Gevher Hân Sultân. 13- Kaya Sultân. 14- Beyhan Sultân. 15-Atîka Sultân112.
114. I. İbrahim'e Deli İbrahim denmektedir. Gerçekten deli midir?
I. İbrahim'in buhranlı bir hayatı bulunduğu, kendisinin mütevazı, sade-dil, hırs, gururdan uzak, elmas gibi yüreği olan ve hassas yapıda bir insan olduğunda tarihçiler müttefiktirler. I. Mustafa ile ilgili söylenen hafif akıllılık gibi tabirler dahi, bu sultân için kullanılmamıştır. Her zaman hatalarını kabul eden bir şahıstır. Ancak başta Telli Haseki Hasekisi ve bazı musâhibeleri olmak üzere, çevresindeki bazı insanlar, onun bu
112 Nalmâ, c. III, sh. 452-460; c. IV, sh. 3-333; Solak-zâde, sh. 766-773; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 206-239; Kantemir, c. I, sh. 301-303; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. II, sh. 327-344; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, nr. E. 2457, 5948; E. 7001-7002; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 56-65; Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, c. II, sh. 192-197; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. III, sh. 13-18, 35-37, 131-140; c. IV, sh. 124, 235-245; 257-258; Penzer, The Harem, sh. 189.
196
BİLİNMEYEN OSMANLI
BİLİNMEYEN OSMAN.;
zayıf şahsiyetinden istifade etmişler ve tabir yerindeyse kanına girmişlerdir. Padişah olmadan evvelki stresli hayatın da tesiriyle, onda samur merakının aşırılığı ve bu yüzden samur vergisini koyması, mücevherli kayıklar yaptırması ve doğruluğu şüpheli olmakla birlikte sakalının tellerine inciler dizdirmesi gibi garip davranışları bulunduğu söylenmektedir. Kaynaklar onun kindar, mal düşkünü ve kıskanç olduğunu kabul etmektedirler.
Burada iki durumu vuzuha kavuşturmak gerekmektedir:
Birincisi, mu'teber Osmanlı kaynaklarında onun için Deli lakabı kullanılmamaktadır. Sadece son zamanlarda kaleme alınan bazı kaynaklar, ısrarla bu lakabını ön plana çıkarmaktadırlar. Bu lakabı ilk kullanan ve çevreye yayan katlini arzuladığı Kara Çele-bi-zâde Abdülaziz Efendi ile Anadolu'nun huzuru için idam ettirdiği Şi'î isyancılardan Kesikbaş Emirgûneoğlu'dur. Halbuki onun devletin asker?, malî, adi? ve idarî ıslahatı için yaptıkları ve yapılanlara olan teşvikleri, isnad edilen bu sıfatın doğru olmadığına yeterli bir delildir.
İkincisi, Bütün bunlara rağmen, I. İbrahim'in tahta çıktığı zaman hasta olduğu kesindir. Kaynaklar, onun zaman zaman hafakanlar içinde kaldığını ve yüreğinin sıkıldığını ifade etmektedirler. Sadrazama yazdığı hatt-ı hümâyûnları da bunu göstermektedir. Devrinin şartları göz önüne alındığında, Sultân İbrahim'in muhakemesinde ve idrâk melekelerinde bir bozukluk olmadığını, uzmanlar belirtmektedirler. Acılı geçmişi, iyi bir eğitim görmemiş olması, şahsiyetinin oturmayışı ve bunlarla birlikte sorumluluk duygusunun fazlalığı, onu bu hale sokan sebeplerdir. Uzmanların tesbitine göre, onun rahatsızlığı, anksite bozukluğu denilen nevroz türünde bir hastalıktır. Psikotik ve deli değildir. Zaten hekimler de elem-i asabî teşhisini koymuşlardır ki, bu da yaygın anksieteden başkası değildir. Bu hastalık, aklı bozan cinnet türünde bir hastalık sayılmamaktadır. O zaman Deli İbrahim isnadı yanlıştır113.
115. Sultân İbrahim devrinin tam zevk ü safa devri olduğu ve bunda da Telli Haseki başta olmak üzere Saray Kadınlarının rolü olduğu söylenmektedir. Bunlar doğru mudur?
Maalesef kısmen de olsa doğrudur. Bilindiği gibi, III. Murad zamanında şehzadeler idam olunmuş ve Osmanlı tahtı, mecburen gerçekten sıkıntılı bir hayatı bulunan I. İbrahim'e kalmıştır. Zira kendisinden başka Osmanlı Hanedanına mensup erkek çocuk mevcut değildir. Halk, asker ve özellikle de saray, I. İbrahim'in erkek çocuğu olmasını şiddetle arzu etmektedirler. Bu sebeple, Valide Sultân başta olmak üzere, çevresi, zaten hayatı sıkıntılı olan Sultân İbrahim'in, meşru dairede de olsa, çok sayıda câriye ile beraber olmasını teşvik etmişlerdir. Şahsiyeti tam teşekkül etmeyen ve diğer Osmanlı Padişahları gibi eğitimi de mükemmel olmayan Sultân İbrahim, böyle bir hayatın neticesi olarak, kadınların dümen suyuna ister istemez girmiştir. Başta Telli Haseki olmak üzere, Hasekileri ve Saray'daki musâhibeleri, ona istediklerini yaptırır hale gelmişler ve bu da devlet içinde karmaşaya, suiistimale, rüşvet alıp vermeye ve hatta
113 Naimâ, c. IV, sh. 243-244, 298-334; Saygılı, Sefa, "Sultân İbrahim Deli miydi?", Eğitim-Bilim Dergisi, Şubat 1999, sh. 26-27; Uluçay, M. Çağatay, "Sultân İbrahim Deli, Hasta mıydı?", Tarih Dünyası, 15 Temmuz-1 Ağustos, 15 Ağustos-1 Eylül 1950, 1 Şubat ve 15 Nisan 1951 tarihli sayıları.
bazan da zulme ser-
Eyâletler ve sana yediye varan Hasekllf bilen hâinler de i: hale gelmiş; devlet gor iltiması ortaya çıkmış; ( tılmasına kadar varmış; g den alınan bazan görevy Buna I. İbrahim'in sanıtff Bütün bu israflar, lüksler o sini batırma noktasına} da vatandaşı bezdirmişti alınca, devlet de sallar
Buna acı bir mislin! rak Mısır Hazinesi \ şenmesini zikredebilip» hem de kendisinin 0* mak için şarttır.
Bu zevk ü salayı, «s1 lamak doğru değildir.%ı| batılı yazarların fırsat:» değildir114.
XIX- OSMANÎİJ3
116. IV. Mehı kında bilgi»
Osmanlı tali» i IV. Mehmed, I. i 7 yaşına basmadan^ devlet işlerinden it yaşındaki ta Gâzî ve Kanuni'*" 3 tahtta kalmıştır./ yıllarını dört saüujiiif
Birinci safln| i saltanat yani İti
Ahmed Refs Kısım I, sh. ;\
::iışah tayüz-l:.:ne!ı : ,-duğu
|.;:.i et-
I» plana bÇele-h-dan batı Una
pjğu
r;iıldl-
|-Kte-l'«at-
¦p
BİLİNMEYEN OSMANLI
197
bazan da zulme sebep olmuştur.
Eyâletler ve sancaklar, Hasekilere paşmaklık olarak verilmeye başlanınca, altı yediye varan Hasekilerinin mal varlıkları senelik 100.000 kuruşu aşmış ve bunu fırsat bilen hâinler de devletin hazinesini alt üst etmişlerdir. Artık askerin maaşı verilemez hale gelmiş; devlet görevlerine gelmenin yolu olarak ehliyet yerine harem kadınlarının iltiması ortaya çıkmış; ehliyetsizlerin iş başına gelmesi vazifelerin açık arttırmayla satılmasına kadar varmış; görevliler sık sık değiştirildiğinden dolayı tayin edilen ile görevden alınan bazan görev yerlerine ulaşmadan bir başka durumla karşılaşır olmuşlardır. Buna I. İbrahim'in samur aşkı da katılınca, artık bu devre Samur Devri bile denmiştir. Bütün bu israflar, lüksler ve bunu takip eden haksızlık ve suiistimaller, Osmanlı Hazinesini batırma noktasına getirince, vatandaşa yeni yeni vergiler konmaya başlanmıştır. Bu da vatandaşı bezdirmiştir. Devleti ayakta tutan hazine, asker ve vatandaş üçlüsü yara alınca, devlet de sallanmaya ve cephelerde mağlubiyete alışmaya mecbur kalmıştır.
Buna acı bir misâl olmak üzere, Telli Haseki'yi nikahlayan I. İbrahim'in mehir olarak Mısır Hazinesi vermesini, onun isteği üzerine dairesinin kürkler ve samurlarla döşenmesini zikr edebiliriz. Nitekim bu hal, hem ulemanın ve ocak ağalarının isyanına ve hem de kendisinin şehid edilmesine sebep olmuştur. Bunları bilmek, tarihten ibret almak için şarttır.
Bu zevk ü safayı, kesinlikle bugünkü anlamda gayr-i meşru eğlenceler olarak anlamak doğru değildir. Meşru dairedeki keyfin suiistimali söz konusudur. Bu sebeple bazı batılı yazarların fırsatı ganimet bilerek anlattıkları gayr-i meşru eğlence tarzları doğru değildir114.
XIX- OSMANLI DEVLETİ'NİN DURAKLAMAYA BAŞLAMASI VE SULTÂN IV. MEHMED DEVRİ
116. IV. Mehmed, şahsiyeti, ailesi ve dönemindeki mühim olaylar hakkında bilgi verir misiniz?
Osmanlı tahtına, İslâm hukukunun aradığı şartların çoğunluğu bulunmadan gelen IV. Mehmed, I. İbrahim'in Turhan Hatice Sultân'dan 1642 yılında dünyaya gelmiş ve 7 yaşına basmadan Ağustos 1648'de Padişah olmuş müstesna bir şahsiyettir. Kendisini devlet işlerinden uzaklaştırdığı için oğlunun idamına dahi göz yuman Kösem Sultân, 7 yaşındaki torununu tahta geçirmekle, istediğine kavuşmuştur. Ertuğrul Gâzî, Osman Gâzî ve Kanuni'den sonra en uzun süre tahtta kalan Osmanlı Padişahıdır ve 39 yıl tahtta kalmıştır. Ava merakı sebebiyle Avcı Mehmed de denen IV. Mehmed'in saltanat yıllarını dört safhaya ayırmak icab etmektedir:
Birinci safha. Ağustos 1648-Eylül 1651 yılları arasında, Kösem Sultân'ın nâibe-i saltanat yani bir nevi padişah yerine padişahlık yaptığı dönemdir ki, Osmanlı Devle-
114 Na'imâ, c. IV, sh. 243-244; Kantemir, c. I, sh.303-304; Uluçay, Padişahların Kadınları ve Kızları, sh. 56-62; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, c. III, sh. 16 vd.; Samur Devri, İstanbul 1927; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. III, Kısım I, sh. 227-228, 231-234.
198
BİLİNMEYEN OSMANLI
BtLİNMEYFNi»
ti'nin en acı günlerinden bir parçadır denilebilir. Zira bu döneme Ağalar Saltanatı da denmiştir. Çünkü Nâibe-i Saltanat olan Kösem Sultân, işlerini ağalar eliyle yürütmüştür. Sofu Mehmed Paşa da, kukla bir sadrazam durumundadır. Başlarını Kara Murad A-ğa'nın çektiği ağaların hedefi, servetlerini arttırmak ve maalesef sefih sayılabilecek derecede hayatlarını yaşamaktı. Bunları kullanan Kösem Sultân ise, kendisini Eski Saray'a süren ve hatta idamla tehdit eden I. İbrahim'i tasfiye etmekle, devleti tek başına idare etme emeline ulaşmış görünüyordu. Sofu Mehmed Paşa ise, Atabekler ve Veliahdler gibi devleti idare etmek istedi ise de bu saltanatı, Sipahiler ile Yeniçerilerin Sultânahmed Meydanında karşı karşıya gelecek kadar isyan etmeleri ile sarsıldı ve 1649 yılında azledilerek kati olundu. Bunun üzerine, tamamen usullere aykırı olarak Yeniçeri Ağası Kara Murad Paşa sadrazamlığa getirildi. Ancak arkasında asıl Valide Sultân Turhan Sultan'ın bulunduğu ve bir nevi halk isyanına dönüşen kargaşa bastı-rılamıyor ve Osmanlı Devleti kan kaybediyordu. Daha sonra, sırasıyla Melek Ahmed Paşa ve Abaza Siyavuş Paşa'nın sadrazam olması da işi değiştiremedi. Ağalar isyanı devam ediyordu. Kösem Sultan'ın IV. Mehmed'i öldürüp yerine Şehzade Süleyman'ı getirmek istemesi, sonunu getirdi ve 1651 yılının bir Eylül gecesi Kösem Sultân öldürüldü. İçeride bu ihtilâllerin yaşanması, Girit'te devam eden savaşa yardımı da engelliyordu. Böylece birinci dönem atlatıldı. IV. Mehmed sadece olan bitenleri seyrediyordu.
İkinci safha, Eylül 1651-Eylül 1656 tarihleri arasındaki IV. Mehmed'in annesi olan Turhan Hatice Sultan'ın Nâibe-i Saltanat olduğu dönemdir. Devletin hazinesini soyan ağalar saltanatına son verildi ve 39 ağa yakalanarak idam edildi. Tamamen iflas noktasına gelen devlet hazinesine bir ayar verilmek üzere, malî konularda tam yetkili olmak şartıyla, 1652 yılının Haziran ayında Tarhuncu Ahmed Paşa sadarete getirildi. Tarhuncu Lâyihası diye meşhur olan bütçesini hazırladı. Dertlere çare olamayınca, 1656 yılına kadar 10'a yakın sadrazam değiştirildi. Devleti, Baş Mimar Kasım Ağa, Koçi Bey, Solak-zâde, Şâmî-zâde Mehmed Efendi ve lalası İbrahim Ağa müşavirliğinde Turhan Sultân idare ediyordu. Ancak devlet, şirazeden çıkmıştı ve dış baskılar da artıyordu. Tecrübeli müşavirlerinin şiddetli tavsiyeleri ile, devleti tek başına idare etmek ve Valide Sultân işe karışmamak şartıyla, tecrübeli ve yaşlı vezir Köprülü Mehmed Paşa, Eylül 1656'da sadrazamlık makamına getirildi. Artık Köprülü'ler devri başlıyordu. Bu ikinci safhada tek müessir olan Valide Sultân'dır. Yani bir nevi Osmanlı Padişahlığı makamında Padişah'ın annesi oturmaktadır. Ancak Turhan Sultân, devleti Köprülü ailesi gibi asil bir aileye teslim etmekle, kendisiyle birlikte Osmanlı tarihindeki kadınlar saltanatına son vermiştir.
Üçüncü safha, Osmanlı Devleti'ne rahat bir nefes aldırtan Köprülü'ler devridir (Eylül 1656-Ekim 1676). Bu dönemde aynı aileden iki sadrazam iktidara gelmiştir. Köprülü Mehmed Paşa (1656-1661) ve oğlu Fâzıl Ahmed Paşa (1661-1676). IV. Murad'ı kendine model alan Köprülü Mehmed Paşa, Kanuni devrini yeniden yaşatmıştır denilebilir. Makam korkusuyla Girit Serdârı Gâzî Hüseyin Paşa'yı idam ettirmesi hatalı bir hareket olarak kabul edilmektedir. Ancak sonradan yaptıkları bunu telafi etmiştir. Köprülü Mehmed Paşa, evvela isyan eden Erdel Prensinin üzerine yürüdü ve Balkanlarda önemli başarılara imza attı. Uyvar fethedildi ve Erdel Osmanlı Devleti'ne bağlandı. (1658). Arkasından Anadolu'da Beylerbeyilerin de desteklediği ve tamamen sadrazamı hedef alan yeni bir Celâlî İsyanı başlamıştı. 31 paşanın idamıyla sonuçlanan bu isyanı bastırdı ve Anadolu'da Celâli isyanlarının sonunu getirdi. 1659'da Kırım Tatarları ile
mi olmayışrafc
mış old-, '¦
eriyor,-.
Vec
idare:"?
:îıanlı
BİLİNMEYEN OSMANLI
199
¦ ve
ilerin
ı ve
(•olarak
kilde
h isyan ı
falli-
I
15 olan »ayan I*-Isak
..•al-
Lir
fer. p,
L
Alı
»,
birlikte Rus ordusunu dağıttı. Onun döneminde 1661 Temmuz'unda İstanbul'un üçte birini yakan büyük yangın yaşandı ve beş yıllık sadaretten sonra Ekim 1661'de Edirne'de vefat etti.
Yerine geçerek 26 yaşında sadrazam olan oğlu Fâzıl Ahmed Paşa da, babasının başarılarını sürdürdü. 1663'de Almanlara karşı açılan harp 1664 yılının Ağustos Ayında Vasvar Andlaşması ile sona erdi. Zitvatorok Andlaşmasının tekrarı mahiyetindeydi. Fâzıl Ahmed Paşa döneminde başarılan işlerden biri de yıllardır devam eden Girit seferinin sona ermesi ve Girit'in fethedilmesiydi (1670). Bunu, Ukrayna meselesi yüzünden çıkan Polonya Harbi takip etti (1670). IV. Mehmed'in de katıldığı bu Lehistan seferinde, 1672 yılında Kamaniçe Kalesi feth edilince, Varşova'da panik başladı ve aynı yıl barış andlaşması imzalandı. Bu barış tekrar bozuldu ve 16767 yılında imzalanan nihâî andlaşma ile sulh uzun yıllar devam etti. Aynı yıl Fâzıl Ahmed Paşa vefat etti.
Dostları ilə paylaş: |