G.Ü. KIRŞEHİR EĞITIM FAKÜLTESI DERGİSI. C. 2, Sayı 3, (2001), 11-21
TARİH EĞİTİMİNDE EFSANE VE DESTANLARIN ROLÜ
Ahmet ŞİMŞEK
Gazi Üniversitesi, Kırşehir Eğitim Fakültesi,
Sınıf Öğretmenliği Programı, Kırşehir, Türkiye
asimsek@gazi.edu.tr
ÖZET
Bu çalışmada, sözlü tarih içinde değerlendirilebilecek, efsane ve destanların, halk edebiyatı literatüründen hareketle genel mahiyetlerine, genel sınıflanma çabalarına değinilerek; tarihsel bilgi bakımından, kültürleme yoluyla tarih öğretimine katkısından, çocuğun duygusal, sosyal, ahlaki eğitimine etkisine, hülasa milli bilinç yaratımında rolü üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler:Tarih Öğretimi, Efsane, Destan, Özdeşleştirme, Sözlü Tarih, Ahlak Eğitimi, Sosyalleşme
MYTH AND LEGAND ROLLS İN TEACHING HISTORY
ABSTRACT
In this study it stated out that charaeteritics of oral history some of which are legand and epope /rom the point of public literature by reffering to general classiftction and contributions on the education of history by culturing /rom theinformation point.Lastly it is included that the effects of achild while using educated menta/ly, emociona/ly,socia/ly and mora/ly.As a result, how the education of a child effects to have a national belief is tried to be pointed out.
Key Words:Teaching History, Legand, Epope, Modelization, Oral History, Education of Moral, Socialization.
1. SÖZLÜ TARİH, EFSANE VE DESTAN
Sözlü tarih, yaşayan kişilerin, kendi geçmişleriyle ilgili belleklerinin, toplumsal olayların, tanıdıkları kişilere ait anlatımlarının ve genel olarak anılarının mülakat yoluyla kayda (Somersan; 1994:381) geçirilmesidir.
19 yy.'da bir bilim dalı olarak sistemleşen tarihin, özellikle Alman tarihçi Ranke'nin çabaları ile sadece yazılı belgelere dayandırılmasına bir tepki olarak ortaya çıkan sözlü tarih; bir yönüyle, geçmişte yaşamış kişi ve olaylar hakkında kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılmış anlatı ve tasvirleri tarih yazımına katmaya çalışmıştır (Tosh, 1997:190).
Bilindiği üzere, yazının bulunmasından önce insanlar, toplumsal hafızalarını sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarmak suretiyle muhafaza ediyorlardı. Bu aktarımı Eski Yunan'da ozanlar, bizdeki aşık, bahşı, kam ile Afrika'da topluluğun en yaşlısı üstlenmişti (Şimşek, 2000:33). Bu bakımdan, toplumun başından geçen; göç, savaş açlık-kıtlık içi çatışmalar gibi konuları işleyen efsane ve destanları sözlü tarih içinde değerlendirmek mümkündür. Çünkü, Türk topluluklarının tarihi ve kültürünü aksettiren kaynaklar daha çok sözlü gelenek, ağızdan ağıza geçerek yaşayan söz sanatı örnekleri ile ilgilidir. Bu manada Türk mitolojik birikimini, zaman zaman bünyesinde taşıyan Oğuznameleri, Türk epik ananesinin, etno-kültürel sisteminin taşıyıcısı olarak görebiliriz (Nerimanoğlu, 2000:346-347).
1.1. MİTOLOJİ-EFSANE
Efsane, genelde hakiki bir temele sahip olan, fakat halk muhayyilesinin ve geleneğinin değiştirmiş/genişletmiş olduğu hikayelerdir (Halkın, 1989: 16). Bunlar, insanın kendi ruhunu, hayatını, eşyaya ve tabiata aksettirerek, "onlara üstün olma" anlayışını sağlayan düşünceden kaynaklanmıştır (Öztürk, 1986: 142).
Togan'a göre (1989:40) mitoloji, içlerinde çok az bir tarihi hakikati barındırır. Uluhiyetin yüksek olduğu Eski Yunan toplumlarına ait ilah ve yarı ilah-yarı insan tiplerin kahramanlıklarını, yaşantılarını, çekişme ve mücadelelerini konu alan bu hikayeler ile bizde Altay Türkleri'ndeki şaman destanları ve uydurulmuş Yecüc-Mecüc Seddi, Demirkapı, Ashab-ı Keyf bunlardandır.
Mitler veya efsaneler hem mahalli, hem de milletlerarası birçok motiflere sahip olmalarına rağmen, doğup geliştikleri bölgenin düşünce tarzı ve yönelişlerini ortaya koyarlar (Kütükoğlu, 1995: 19).
Çok eski devirlerde yaşanmış hayatın tezahürü olan bu edebi eserler, daha sonraki devirlerde teşekkül eden efsanelere kaynaklık yapmış, onların şekillenmesine malzeme vermişlerdir (Öztürk, 1986:145). Bu edebi eserlerin, ya sözlü geleneğe ait da yaygın olmayan yazılı eserler olduğu söylenebilir.
Efsaneyi oluşturan ögeleri şu şekilde analiz etmek mümkündür (Öztürk, 1986:142):
1. Efsaneyi şekillendiren olay, zaman kavramı içinde bir tarihsel gerçeğe bağlıdır.
2. Efsanenin olayı, coğrafi alan boyutları içinde belli odaklara bağlıdır.
3. Efsane; yaşanmış, toplum hayatını bağlı kalmış bir değerler manzume veya ruh yüceliğine dayanır. Bunlar, toplumca gerçek olarak kabul edilir.
Eliade (1994:41), arkaik dünyanın dindışı bir eyleme sahip olmadığını, her eylemlerinde kutsal olana atıf yaptıkları belirtir. Belki sadece arkaik zaman iç değil, modern zamanlara kadar oluşmuş ve yaşamış efsanelerin; şaman, alperen, peygamber, halife, padişah, şeyhülislam, asker ve veli gibi otoritelerin veya şehir, cami, türbe, saray gibi toplumlar yaşamlarında önemli bir konuma sahip yerlerin çevresinde türemesini görmek gerekir.
Bir kimsenin rüyalarında nasıl ki ruh halini yorumlamak mümkünse, efsanelerle de bir toplumun ruh halini de zihinsel olarak yorumlamak mümkündür. çünkü, mekana, toplum yapısında bir kuruluşa, toplum içinde yaşanmış bir olaya, tarihi ve gerçek bir şahsiyete bağlanan efsaneler; toplumun kozmogonisi, tarihi, inançları, töresi idealleştirilmiş bir hayat anlayışının boyutlarını içine alır (Öztürk, 1986: 166).
Efsane, mit veya mithos olarak adlandırılan bu hikayeler zamanla yaratıcı taşıyıcıların yurt değiştif11\eleri ile hem başka kültürlerden etkilenerek, arketipleri değişmeksizin farklılaşmışlar, hem de diğer kültürlerin sözlü ürünlerini etkileyebilmişlerdir. Romalıların Türeyiş Efsanesi'ndeki Romulus ve Remusus'u emziren dişi kurt ile bizdeki Türeyiş Göç, Ergenekon Destanları'ndaki kurt motifinin benzeşmesi, Oğuz Han ile Bakire Meryem' den doğan Hz. İsa motifinin yakınlığı (Togan, 1989:141-142) bunu gösterir.
Mitolojik bir simgeselliğin ötesinde anlam taşımadığı zannedilen bazı hikayelerden tarihsel çıkarımlara varılabilir. İlyada hikayesi önceleri sadece bir kurgu olarak algılanmasına rağmen, zamanla M.Ö. 13. yy'da gerçekten yaşanmış olaylar olarak görülmeye başlandı. Henrich Schlieman'ın Truva'da yaptığı kazılar bu hikayenin tarihselliğini ortaya koymuştur (Egan'dan aktaran Şimşek, 2000:44).
1.2. DESTAN
Sözlü tarih içinde değerlendirebileceğimiz destanlar; kahraman ve kahramanlık kavramlarının, ep ik karakterli bir yaşayışın, zaman, mekan ve hadiseler içindeki yansımalarının olay örgüsü ile biçimlendirilmiş anlatımlarıdır ( Tural, 2000: 19). Genelde millet bütünlüğü ve devamını ülküleştiren bir anlayışa bağlı olarak, bir taraftan içten-dışa doğru, diğer taraftan dıştan-içe doğru geliştirilen hareket ve davranışlar üzerine (Öztürk, 1986: 170) inşa edilmiştirler.
Togan'a göre (1989:39) destanlar;bir kısmı tarihi esaslara dayanır gibi görünen, hakikatte tarihi olmayan mevhum, olay ve şahsiyetlere ait olanlar; tarihi vakaları tasvir eden, ancak ağızdan ağıza naklolunduğundan ilk söyleyen kişinin adı unutulmuş olanlar ve bu iki destan tipinin karışımı olmak üzere üç şekilde incelenir.
Buraya kadar ele alındığı kadarıyla Togan'ın belirttiği birinci kısıma efsaneler, ikinci kısıma milli destanlar, üçüncü kısıma da içinde biraz tarihi gerçek barındıran "efsanevi destanlar" diye tabir edebileceğimiz hikayeler girebilir.
Öztürk'e (1986:172) göre destanların özellikleri şöyle açıklanabilir:
1. Destanda, bir milletin "milli iradesinin, direnme gücü" sergilenir.
2. Bir milletin "maddi ve manevi yapısı"; kültür birikimi, yaşayışını şekillendiren unsurlar, destanda yaşatılan veya savunulan hayat ve anlayışını besleyen kaynaklardır.
3. Destan mantığı, milli ülküyü ifade eder.
4. Dramatik olayların bütünlüğü içinde trajik olaylarla da bütünlük kazanan destanlarda insan, gerçeğin üstünde j daha güçlü ve asil gösterilir.
5. Etnik bir toplumun yaşadığı destanı olaylar, toplumun sembolü haline gelmiş bir tipin (Alp) hayatı etrafında seyrini tamamlar.
Tural'ın (2000:44) ifade ettiği gibi; milletlerin ırki özelliklerini, milli değerlerini, duyuş ve düşünüşlerini, imanını, ahlakını, ruh ve heyecanını içme, yeme, giyme, ziraat, zanaat uğraşlarını anlatan "milli destanlar", tarihsel hakikatleri daha fazla bünyelerinde barındırdıkları için önemlidir. Toplumun destana yansıyan ideal mantığı, destanı bir topluma ya da millete bağlı kılar. Bu yüzden Türk destanları, İran ve Yunan destanlarından farklıdır (Öztürk, 1986:171).
Bir destanın kuruluşu içinde birden fazla efsane, masal yada hikaye bulunduğu varsayılırsa, herhalde diğer milletlerin destanlarından Türk destanlarını ayıran en önemli fark; Türk destanlarının elbetteki kendine has bir toplumun ürünü olmasının yanında, daha fazla tarihsel gerçeği barındırdığı söylenebilir. Bu yönüyle İran ve Eski Yunan destanları daha çok efsaneye yakınlaşır.
1.3. EFSANE-DESTAN FARKI VE DESTANLARDAKİ DEĞİŞİM/ SÜREKLİLİK
Efsaneler yapıları itibariyle bir tarihsel kişi, olay ve yere bağlı olarak türemelerine rağmen vurgulanan bireysel idealizmdir. Oysa ki destanlarda milli bir ideal ve bunu gerçekleştirmeye çalışan tarihsel bir kişi vardır. Kısaca efsanelerde bireysel bir bakış açısı varken, destanlarda şahsiyetin gereği toplumcu bir düşünüş ve mücadele vardır. O yüzden Türk destanlarındaki tarihsel kahramanları bireyci olarak değil de toplumcu şeklinde nitelemek mümkündür.
Her efsanede hayat olaylarının, yaşanan gerçeğinin üstüne çıkma mücadelesinin dinamiği din duygusu (Öztürk, 1986:166) iken destanlarda daha çok milli bir bilincin göze çarptığı söylenebilir.
Zaten tarihsel olayların zamanla bireysellikten sıyrılarak, örneksel olanı arkaik zihniyetin kalıbıyla saklaması (Eliade, 1994:55) ya da arketipleştirmesi destanların yüzyıllar boyunca aktarılmasını açıklar niteliktedir. Daha önemlisi destan (epope) nazım formunda ortaya çıkmış, yüzyıllar boyu, sözsel olarak aktarılmıştır. Yine Eliade (l994:54)'e göre bu aktarım sırasında, gerçek kişiliğin anısı halkın belleğinde en fazla iki ya da Üç yüzyıl varlığını sürdürdüğü için, tarihsel hakikat belirli kişi veya olaylarla değil, kurumsal gelenek ve görenek şeklinde bugüne taşınmıştır.
Toplumun coğrafya değiştirmesi, başka kültürlerle etkileşimi ve inan farklılaşmasını yaşaması gibi önem faktörler destanlarda değişimlere sebep olmuştur. Bu değişim/yenileşme seyri içinde farklılaşma destanın mantığında, atı olaylarında değil; ayrıntılarında ifade şekillerinde ya da yeni kazandırıla motiflerinde olmuştur (Öztürk, 1996: 177). Bu farklılaşmaları milli kimliğin, benliğin beklentileri dahilinde (Turan, 2000:23) görmek gerekir.
Türklerin İslamlaşmaya başlamasıyla birlikte kültürlerini de İslam’a uygun hale getirme çabası Oğuz Kağan, Manas, Göç, Şu, Alp Er Tunga ve Dede Korkut destanlarında değişimi beraberine getirmiştir. Artık millet hayatında "devlet” olma erkinden kaynaklanan destanlar bütünlüğü içinde yücelmiş, Alp Gaziler gazaları ve İslam Tasavvufu'nun yücelttiği manevi üstünlük (Öztürk, 1986: 178) plana çıkmıştır.
1.4. TÜRK DESTANLARININ SINIFLANMASI
Türklerin İslamlaşmalarıyla beraber, çok eskiden beri bilinen destanların tekrar yorumlanması, sınıflamayı biraz güçleştirmiştir. Köprülü ve Timurtaş'ın yaptığı sınıflamalar bilinmektedir. Öztürk'ün konularına göre yaptığı sınıflama, öğretimsel açıdan daha uygun görülmüştür. Buna göre (Öztürk, 1986: 184-185):
1. Şamanist Devlet Erkinden Kaynaklananlar
a. Alp Er Tunga
b. Saka-Şu
c. Oğuz Kağan
d. Bozkurt ve Ergenekon
e. Uygun Destanları (Türeyiş, Göç, Mani Dini'nin Kabulü)
2.İslam Çağı Türk Destanları
a. Battal Gazi
b. Danişment Gazi
c. Satuk Buğra Han d. Sarı Saltuk Baba
3. Milli ve Siyasi Varlığa Yönelik Destanlar
a. Kırım
b. Edige
c. Kalmuk Mücadelesi
d. Şeyh Şamil e. Adil Sultan
f. Çora Batur
4. Yerel ve Kişisel Davranışları Sergileyen Destanlar
a. Genç Osman
b. Başını Vermeyen Şehit
c. Plevne
d. Sivastopol ve Kırım e. Zağra Göç
f. Çanakkale
1.5. TARİHSEL BİLGİ KAYNAĞI BAKIMINDAN TÜRK DESTANLARI
Bu bağlamda, Türk Destanları ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda belki de şu soruya cevap arandı: "Gerçekten tarihsel gerçekleri barındırıyorlar mı ?" "Bunlar ne derece gerçek bilgilerdir?" “Bu gerçeklik tarihsel açıdan neyi ifade eder ?"
Halk kültürünün bir ürünü gözüyle bakabileceğimiz destanlar, yaşanmış bilgi, deneyim, duyguların, kurgulama birikim açısından sahip oldukları özellikleri dahilinde toplumların, tarih, felsefe, din ve evren anlayışlarına ışık tutmaktadır (Ayan, 1999; 102).
Destanlarda yer alan tarihsel bilgi yazılı kaynaklarda olduğu gibi yer almaz. Ancak tarihsel kaynaklardan edindiğimiz tarihsel gerçeklerde de uzun tetkik ve düşünüş sonrasında ulaştığımız göz önüne alınırsa milli destanlarımızdan da titiz bir çalışma bu manada faydalanmak mümkün olabilir.
Diğer yandan, destanların eskiden tarih gibi algılandığı düşünülürse onların gerçeklerini bulmak ve görmek kolaylaşacaktır.
Bütün fantastik unsurlarıyla destanlar; tarihsel olayların halk kültürüne bıraktığı izleri, halkın olaylar hakkındaki kanaatlerini ve hükümlerini, onların kahramanlar olan tarihsel şahsiyetler hakkındaki sempati ve antipatilerini, onlara izafe ettikleri ve hakikatte kendi arzularının sembolü olan karakterlerini şahsiyetleri tespit eder (Boratav, 1982:73). Böylelikle halkın geçirdiği psiko-sosyal aşamalar öğrenilebilir.
Türkdoğan'a (1996) göre, destanlar; eski Türk toplum yapısının; dini, ekonomik, siyasi devlet biçimi, toplumsal tabakalaşma, sosyal unvan ve sıralama düzenleri (hiyerarşi) ile rol ve statüler ile yetki dağılımını göstermesi bakımından önemlidir.
Faruk Sümer,1 Türk destanları üzerinde yapmış olduğu değerli çalışmasında, destanlarda yer alan tarihsel bilgilerin Türk Tarihinin eksik kalan yönlerini tamamlaması yönünde önemli sonuçlara varmıştır.
Bunu, "destanî tarih; ihtiva ettiği haberlerin değeri ne olursa olsun, Türkiye Türklerinin ataları olan Oğuzlar'ın Orta Asya'da, Sir Derya boyları ile onun kuzeyindeki bozkırlardaki hayatı anlatması bakımından her türlü ilgimize layıktır. Zira elimizde Oğuzların Orta Asya'daki hayatlarını anlatan tarihi bir eser yoktur (Sümer, 1992-5; 15)" şeklinde açıklanmıştır.
1.6. TÜRK DESTANLARINDA ORTAK MOTİFLER VE TİPLER
Bütün Türk destanlarında; kutsal ışık ile kutsanmışlık, ağaç motifiyle köklülük, Bozkurt (Gökbörü) motifiyle güç ve çeviklik, at motifiyle vefalı arkadaşlık ve hayvan sevgisi, pir (aksakallı, koca) motifiyle bilgelere saygı, rüya motifiyle sezgi, sihir motifiyle Tanrı'ya olan inanç, ,Kırklar motifiyle de hem mistik bir birliktelik, hem de beraber iş yapma, takım çalışması ön plana çıkar.
Eliuz'un (2000: 141-149) sadece Dede Korkut hikayeleri için ortaya koyduğu tipleri diğer destanlara da uygulamak mümkündür. Buna göre:
1. Ülkücü tip: Ülkü değerleri, benimsenmiş kıymet hükümlerini, yüksek idealist normları ve ahlak n savunan; soylu amaç ve istekler türlü fedakarlığı göze alandır.
a. Alp Tipi: Fiziksel olduğu kadar ruhsal açıdan da derin bir kişiliğe sahip, halkın öz gücünü yansıtan, bilmeyen kahramandır.
b. Ulu kişi tipi: Dede destanında geçen "Uluğ” ve Ergenekon'daki "Usta Demirci" kişilerdir.
İslam’la beraber Battal Gazi ve Danişment Gazi destanlarında olduğu gibi, artık alp tipi ile Ulu kişi (eren) tipinin sentezi Alperen tipini görürüz.
2. Yozlaşmayı Temsil Eden Toplum açısından, benliklerine yalancı, hilekar, namert, vefasız
a. Yozlaşmayı kalıtsal olarak devam ettirenler,
b. Toplumsal sürecin yozlaştırdığı kişiler olarak tanımlanmıştır.
Bir de destanlarda geçen kadın tipi vardır. Kaplan'a göre:
1. İslam’dan önce kadın, göçebe olarak Alp-erkek tipine yakındır. E ata biner, ok atar, kılıç kullanır, düşmanla savaşır.
2. İslamiyet ve yerleşik yaşama birlikte kadın yine erkeğin yanındadır. Ancak daha pasif bir karaktere sahiptir (Kaplan' dan aktaran Köksal, 1985:25).
2. ÇOCUĞUN GELİŞİMİ VE DESTANLARI
Burada çocuğun zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişimleri ile Türk destanlarının bunlar üzerinde olası etkileri tartışılmıştır.
2.1. Çocuğun Zihinsel Gelişimi ve Destanlar
Çocuklar yetişkinlere göre dünyayı olayları, insanları, nesneleri çok değişik algılarlar. Bu, onların belli dönemlerde farklı farklı anlama, kavrama, hissetme yeteneklerine sahip olmaları anlamını da taşır.
4-9 yaş arasını mitik aşama olarak adlandıran Egan, çocukların bu dönemde derin hisler içeren hikayelere ilgisine dikkat çekmiştir. Buna göre mitik hikayeler; hayat-ölüm, güvenlik korku, cesaret korkaklık gibi karşıtlıkları içerir. Bu dönemde çocuklara mitler, efsanelere ilişkin anlatımlar ileriki dönem iyi bir hazırlıktır (Blyth'tan aktaran Şimşek, 2000: 15).
9-10 yaşları, çocukların somut dönemi tam anlamıyla yaşadıkları, yavaş yavaş gerçeklere ilgi duydukları çağdır. Baymur (1949:26), bu dönemde çocukların yine de tam gerçek yaşam ve gerçek konulara tam sıçrama yapamadığını belirtir.
Oğuz Kağan, Ergenekon, Manas, Dede Korkut destanlarının öğretilmesi, çocukların olağanüstülüklerden haz alırken, kendi gerçekleri ile bu eserleri değerlendirilip, kendileri için bir gurur kaynağı ve eserlerde geçen, olumlu olarak sunulan erdemleri (mertlik, eli açıklık, yardımseverlik, büyüğe saygı v.s.) model almalarını sağlayabilir (Şimşek 2000: 16).
Çocuğun zihinsel gelişimine uygun düşen destanlarda eski Türk Kültürüne dair ciddi izler bulunur. Tarihin bir dönemini; tarih içindeki yüksek şahsiyetleri ele alan, zemininde tarihe ait gerçekler bulunan, Oğuz Kağan, Saltuk-name gibi eserler bir kültürleme fonksiyonu üstlenmişlerdir. (Turan, 2000:63)
Günlük yaşayış, örf, adet, gelenek ahlaki değerler, insani değerler zevk anlayışı, renk anlayışı, büyük, küçük, yoksul, zengin, güçlü-güçsüz ilişkileri, kılık-kıyafet, mutfak, yemek, ziyafet usulleri ve adabı, oturma, mecliste oturuş nizamı, töresi gibi aklımıza gelebilecek ya da gelmeyecek her ne öğrenmek istiyorsak, dünkü kültürel gelişimimize, Türk Destanları'nda bulabiliriz. (Genç, 2000: 173) Ayrıca, tarihsel bilgi, tarihsel coğrafi bilgi, ata sözleri, din-inanış, hayvan-bitki adları ve işlevleri, kadının eski toplumdaki yeri, erkeğin ve kadının görevleri, çocuğun yaşlının görev ve değerleri, savaş aletleri ve teknolojisi, evlenme törenleri, aile yapısı, diğer topluluklarla ilişkiler, eğlence törenlerinin anlamlarını da destanlarda görmek mümkündür (Tural, 2000:77).
Bu dönemde anlatılacak destanlar ile çocuk, "geçmişteki atalarının olaylara karşı tavır ve yorumlarını (Köksal, 1985:18)" öğrenebilecektir.
Tarih öğretimine karşı tutumların dersin başarıya ulaşmasındaki rolü göz önüne alınırsa, destanların dikkati daha uzun süre tutarak hem öğrencinin ilgisini çekeceğini, hem de içeriğinden kaynaklı çeşitli zihinsel eylemleri gerçekleştireceği söylenebilir.
Safran (1993:3), tarih öğretimine karşı tutumları; katılma, tepkide bulunma, imgelem olarak sıralamıştır. Buna göre, katılmada, tarihsel içerikli hikaye, kitap ve resimlere ilgi göstermeyi; tepkide bulunmada daha önceki yaşantı ve benzeri şeylerin tekrarını istemeyi, imgelemde ise karakterlerin içinde bulunduğu devir ile ilgili hikayeler kurmayı örneklemiştir. Çocukların hayal dünyalarının çok zengin ve geniş olduğu düşünülürse, Safran'dan hareketle destanların da aynı etkiye sahip, aynı zihinsel eylemlere yol açacağı görülecektir. Böylece imgelimi zenginleşen çocuk, ileriki aşamalarda iç görü (sezgi) yeteneğine daha çabuk sahip olacaktır.
2.2. Çocuğun Duyuşsal Özellikleri ve Destanlar
Duyuşsal olan; ilgi, tavır, duygular ve değerleri içerir (Barth-Demirtaş, 1996:7.9).
İlgilerin, duygularda kaynaklandığı bir gerçektir. insanın hatıraları yad etme özelliği vardır. Söz konusu-hatıralar, bireye aileye, gruba veya sosyal ortama aittir. Bu sebeple tarih kadar, bir ön tarihi diye bileceğimiz efsane ve destanlara çocuğun ilgisini anlamak mümkündür.
Oğuzkan (1997:70) efsanelerin hayale ağırlık vermesinden, ulusal veya yerel bir çok olayı renkli ve çekici anlatımla dile getirdiği için çocukların hoşuna gittiğini belirtir. Oğuzkan'a göre bunlar, genç okurlara, sıkmadan, hissettirmeden bazı önemli tarih bilgileri vererek, tarih zevki aşılar.
Özelde Dede Korkut ve genelde Türk Destanları'nda ön plana çıkarılan değerlerin çocuk tarafından benimsenmesi duygusal anlamda kültürlenmenin aşamasıdır. Bilginin öğrenilmesiyle içselleştirilmesi ile tutuma dönüşmesi, oradan da davranış olarak sergilenmesinden hareketle Dede Korkut ve diğer Türk Destanlarında şu değerlerin varlığı söylenebilir.
Erkeklerin (Alp ve Eren tipi) hünerli (iyi kılıç kullanan, iyi ata binen v.s.), erdemli (evine konuk genel, malını paylaşan, dürüst, konuksever, mütevazı, ahde vefalı, nasibine kanaatkar, sabırlı, dosta düşmana karşı mert) olduğu görülür (Duymaz, 2000; 110). Kadın ise zaaflarından sıyrılmış, erkeğinin yanında (Öztürk, 1986: 18) sadık, vefalı, sofrası açık, gerektiği zan erkeğinin yanında savaşa giden, çocuk sahibi, eştir.
Destanlarda, kişilerden ziyade toplu mal olmuş değerler yüceltilir. Çocuk sal olmak, iffetin yüceltilmesi, eşlerin birbirlerini seçme hürriyetinin olması, devlet sahibi olmak, esarete başkaldırı, yetiştirmeye önem vererek zama teknolojisini takip etmeyi telkin, Bozkurt ve Ergenekon destanlarında geçen, dünya da tek bir Türk'ün kalmasının bile çoğalmak, galip gelmek için yeteceği gibi......
Türkeş (2000:202)'e göre, Dede Korkut hikayeleri, bize eğitim ve öğretim açıdan, doğru kişilik geliştirmede bilgi hüner kadar duygusal olgunluk kazanma da önemini anlatır. Destanlarda, meziyetleri kazandırmanın önemi yanın zaafların fark edilerek bunlardan kaçınılması öğütlenmektedir.
2.3. Çocuğun Sosyalleşme Sürecinde Destanlar
Sosyalleşme, insan organizması çaresizlik ve tam bencillikle nitelenen bebeklik çağından bağımsız bir yaratıcılı nitelenen yetişkin dönemine geçmesi ile sonuçlanan öğrenme ve öğretme işidir (Yavuzer, 1991:49).
Sosyalleşmeyi bir süreç olarak görmek gerekir. Bu süreç, uygun kalıpların, değerlerin ve hislerin öğrenilmesi, içselleştirilmesini kapsar (Elkin, 1995). Çocuk bu süreçte farkında olmaksızın toplumun değerlerini ve hislerini benimser.
Doğu toplumlarında çocuğun eğitiminde eskiden kullanılan yolun, hikayelere, kıssalar, menkıbeler anlatılarak, bu anlatımlardaki değerlerin kavranmasını bağlamak yönünde olduğu beliren bir gerçektir. Doğu hikayelerinin geleneğin taşınması işlevi yanında karşıt düşünceleri barındırması, model işlevi, ayna işlevi gibi önemleri vardır (Pessechkian, 1998:37-38).
Sosyalleşme sürecinde çocuğun model alma (özdeşleşme) durumu söz konusudur. Yakın çevresinde "onun gibi olmak" isteyeceği kişiler seçebileceği gibi, film, hikaye, roman kahramanlarını da benimseyebilir. Böylelikle hem toplumsal bir nitelik kazanırken, hem de görev ve sorumluluk dengesini kurmaya çalışır (Yavuzer, 1991:294).
Elkin (1995: 83, 99)'e göre çocuğa bazı değer, norm ve rolleri öyküler yoluyla kavratabiliriz. Bu öyküler çocuğun zihninde bazı imajlar oluşturur. Çocuk dinlediği öyküde ki yaşam ve ilişkiler ile kendi yaşamı arasında bir karşılaştırmaya gider. Böylelikle toplumu öğrenir. Yalnız burada, çocuğun bir şeyleri öğrenmek için değil, zevk yada gereksinimini tatmin için öykü dinlediğini, çizgi film izlediğini unutmamak gerekir.
Türk destanlarındaki tip ve değerler çocuğun benimseyebileceği durumdadır. Milli bir tutku halinde yer alan, kendine güvenen ve "ben" olmanın korunup yüceltilmesi (Öztürk, 1986: 172), çocukta benlik gelişimine yardım edecektir. Kendini toplumuna adamış kahramanlar (Cengiz Han destanında olduğu gibi) çocukta “toplumcu bilinç”i kuvvetlendirecektir.
Diğer taraftan Öztürk (1986: 168)'e göre, "efsanelerin telkin ettiği değerler, sosyalleşen çocuğun karşılaştığı çelişkilerde ruhen tedavi edici" olabilir.
2.4. Çocuğun Ahlaki Gelişimi Ve Destanlar
Çocuğun duygusal gelişiminin bir parçasını oluşturan ahlaki değerlerin kazanılması kültürleme içinde düşünülmelidir. Evrensel diyebileceğimiz ahlak normlarından başka bir de her kültüre aitlik gösteren ahlak kuralları vardır.
Ortaçağda tarihin bir ahlak öğretim aracı olarak görüldüğü bilinmektedir (Şimşek, 2000:39). Modern çağda bir bilim dalı olan tarihin, öğretim aşamasında kültürlemenin bir kolu olan ahlaki değerler kazandırma işlevini görmezden gelemeyiz.
Türk töresini, inancını ve toplum yapısıyla bunun ahlaki kurallarını da anlatan Türk Destanları ve efsaneler çocuğun farkında olmaksızın benimseyebileceği değerlerle doldurur.
Efsane, toplum düzenini koruyucu, iyiye yöneItici bir etkinliğe sahiptir. Ahlaki ve kudsi düşüncenin oluşturduğu hayat anlayışı benimser (Öztürk, 1986:163).
Destanlarda ahlaki açıdan bir duyarlılık vardır. Çünkü yaşamış toplulukların ağızdan ağıza aktarmasıyla sosyal ahlak anlayışını da özümsemiştir.
Kadın-erkek ilişkilerinin boyutu destanlarda ahlakidir. Hatta ahlakı olmayan veya görülmeyen Tepegöz epizodundaki periyle insanoğlunun ilişkisi sonucundan doğan Tepegöz, ahlaksızlığı cezalandıran bir anlayışın ürünüdür.
Türklerin İslamlaşmasıyla birlikte doğan Türk destan ve efsanelerinde artık, dinin tebliğiyle uğraşan kahramanlar ağırlık kazanmış, İslam ahlakı böylece verilmeye çalışılmıştır. Dünya nimetlerine itibar etmeyen, gösterişten uzak yaşam süren, belli bir insani olgunluğa erişen bu kimselerin hayatları bir çok efsanenin doğmasına neden olmuştur (Öztürk, 1986; 151). Efsaneler bu durumları ile menkıbelere yakınlaşırlar.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Tural'a göre (2000:90); tarih bilgisinin ancak 20 yaş ve sonrası için milli bir duyarlılık yarattığı düşünülürse, bu duyarlılığın milli bir bilinci dönüşmesi, bilimlik kitaplardan çok destan, efsane, menkıbe v.s. ile oluşabilir.Bu bağlamda Türk destanlarının genç nesillere öğretilmesi yerinde olur.
Bunun için Türk Destanlarının;
1) Çocuklar için uyarlanmış özel baskıları (Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlarında çizgi roman olarak çıkmış olanlar) ilköğretim okulları kütüphanelerinde yer almalı,
2) Türk destanlarının konusunu oluşturduğu sinema filmleri, çocuklar için çizgi filmler yapılmalı,
3) Türk destanları ve seçilmiş efsaneler ilköğretim Sosyal Bilgiler Programına uygun bir şekilde alınmalı ve gerekli düzenlemeler yapılmalı,
4) Finlilerin "Kalavela Destanı" için yaptıkları müzeler gibi eğitimsel ve öğretimsel amaçlı sergi evleri kurulmalı, destan kahramanlarının elbiseleri ve eşyaları mankenler üzerinde sergilenmelidir.
Böylelikle Türk Destan ve efsaneleri hem milli toplumsal bilinç yaratılmasında ateşleyici bir role sahip olabilirken, hem de geçmişin hatırası yaşatılmış olacaktır.
KAYNAKÇA
AYHAN, Dursun (1999), "Efsaneden Tarihe Ulusal-Asyatik Bir O Olarak Gökbörü/Bozkurt Üzerine”, Ankara: Türk Yurdu Dergisi, S 141.
BARTH J.-A. Demirtaş (1996), "İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretimi", Eğitimi Geliştirme Projesi, Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi, Deneme Basımı, Ankara.
DUYMAZ, Ali (2000). "Dede Korkut Kitabında Alplerin Eğitimleri ve Törenleri”, Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
ELİUZ, Ülkü (2000), "Dede Korkut Hikayelerinde Tipler", Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
GENÇ, Reşat (2000) "Kültür Tarihimizde Destanların Yeri ve Dede Korkut Olaylarının Zamanı Üzerine”, Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
HALKIN, Leon (1989), “Tarih Tenkidinin Unsurları”, Çev: Bahaddin Yediyıldız: Ankara: T.T.K. Yayınları.
KÖKSAL, Hasan (1985) “Destanlarımız ve Türk Halk Edebiyatı”, İstanbul: Üçdal Yayıncılık.
KÖSTÜKLÜ, Nuri (1998), “Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi” Konya.
KÜTÜKOĞLU Mübahat (1995), “Tarih Araştırmalarında Usul”, İst: Kubbealtı Yayınları.
NERİMANOĞLU Kamil Veliyev (2000), "Türk Edebiyatının Ana Kitabı, Dede Korkut Oğuznameleri", Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
OĞUZKAN, Ferhan (1997), “Çocuk Edebiyatı”, Ankara: Emel Matbaası.
ÖZTÜRK, Ali (1986), “Anonim Türk Edebiyatı”, Erzurum: Bayrak Yayınları.
PESESCHKIAN, Nossrat (1998), “Doğu Hikayeleriyle Psikoterapi”, Çev: Hürol Fışıloğlu, İstanbul: Beyaz Yayınları.
SAFRAN, Mustafa (1993), "Tarih Öğretiminin Eğitimsel Amaçları", Ankara: Belleten Dergisi.
ŞİMŞEK Ahmet (2000), "İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi Öğretiminde Hikaye Anlatım Yönteminin (Storytelling) Kullanımı" Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ankara: G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
TOGAN, Z.Velidi (1989), “Tarihte Usul”, İstanbul: Enderun Yayınları.
TURAL, Sadık (2000), “Tarihten Destana Akan Duyarlılık”, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
TÜRKEŞ, Umay (2000), "Dede Korkut Kitabı ve Toplusal Değerlerinin Tahlili", Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
YAVUZER, Haluk (1991), “Çocuk Psikolojisi”, Ankara: Remzi Kitabevi Yayınları.
Dostları ilə paylaş: |