Ahmetcan Aşiri İDİkut türkiye Türkçesine Aktaran



Yüklə 2,63 Mb.
səhifə4/27
tarix29.07.2018
ölçüsü2,63 Mb.
#62309
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27

Ey! bahtlı hükümdar ! Saygı gösterilmeye layık değerli fikir adamı ve kibar yaratılışlı Hakanımız! Diye sözünü başladı,Tora Kaya:

-Sizi,Bilge bir kişi,akıl ve feraset sahibi olarak yaratan Tanrıya yemin ederek söylemek isterim ki,bizim aklımız her zaman, sizin aklınızın gölgesinde olduğu bir hakikattir. Siz bizim manevi önderimiz. Bu tür durumlardan bizleri kurtaracak, aramızda sizden daha kabiliyetli ve yetkili kimse yoktur. Siz bizim şan ve şöhretimizsiniz. Bizler, sizin ve yüce halkımızın yardımına muhtacız. Hiç bir şeyden çekinmeden, yılmadan, söylediklerinizi yerine getirmeye can-ı gönülden gayret edeceğiz. Bu çok büyük bir olay! İyi düşünmemiz lazım!

İdikut, Tarkan Bilge Buka dan sordu:

- Siz ne düşünüyorsunuz ?

Tarkan Bilge Buka, bu meseleye cevap vermeye hazır ve hükümdarını ikna etmeye aklı yeterliydi.

Cengizhan’a karşı gelmeye gerek yok. Çünkü o şimdi bize göre güçlü ve kudretlidir. Bu yüzden bir mektupla elçi gönderelim, Cengizhan'la bir anlaşma yapalım. Vergiyi Kıtana ödemektense Cengizhan’a ödeyelim. Onlar için savaş, bizim için barış faydalıdır. Güçlü düşmana bağımlı olmaktan başka çare yok. Onlar bize her türlü tuzak ve hile hazırlamaktadırlar, biz de hileye başvuralım. Bulad Kaya gayet sakin bir şekiılde:

-Bize sığınarak, himayemize girmek isteyenlere kapımızı sonuna kadar açalım! Ben şunu özellikle vurgulamak isterim, bizim gaflet uykusundan uyanıp gözümüzü açmamız çok önemli. Cengizhan'la ilişki kurmanın neticesinin ne olacağını hepimiz başımız çatlayıncaya kadar çok düşünmemiz şart. Bu, bizim kutsal görevimizdir. Kendim bu meselede tereddüt ediyorum. Cengizhan'ın kurnaz hilesine kapılmayalım, sakin bir şekilde etraflıca düşünelim.

-O bizim için büyük düşman! Dedi. Tarkan Bilge Buka, Bulad Kaya’nın sözlerini destekler mahiyette:

-Cengizhan her hangi bir devlete arada ki mesafeye bakmadan da savaş açabilir.fakat, bu sefer bize yakın olma gereğini duymuş gibi geliyor bana.Bir taraftanda elçiler gönderme yoluyla sırdaş oluverir, sırlarımızı öğrenip gerekli bilgileri aldıktan sonra fırsat kollayarak saldırması da pekala mümkün. Onun bünyemizde açtığı yaralar başımıza getirdiği felaketler yüz yıllar boyunca giderilemez. En azından onun bize düşman olduğunu unutmadan,münasebet tesis edelim.İstiyorum kudretli Tekinim! Şunu da ekleyeyim, onların buralarda bulunması Uygurlara mutsuzluktan başka bir şey getiremez.

Bavurçuk Art Tekin, Tarkan’ın bu açık ve net sözlerine fazla önem vermedi. Tora Kaya, İdikut’un bu halini hissetse de, çekinmeden açıkça :

Tarkan Bilge Buka doğru söyledi. Ben de aynı fikirdeyim,Ulu Tekinim! Yeter ki aşağılanmayalım, acıyla inlemeyelim.

Bavurçuk Art Tekin, bu üç müsteşarın Cengizhan hakkındaki fikirlerini doğru ya da yanlış diye kestirip atmadı ama, Cengizhan'la geniş ve büyük alaka kurmayı kendince doğru buldu.

-Halkta telaş başlarsa ne olur? Dedi, Tarkan Bilge Buka, İdikut’un dikkatini çekerek,

-Akıldan yoksun olarak, doğru yoldan sapmayalım. Üç dört günden bu yana Beşbalık halkı arasında İdikutu Cengizhan işgal edecekmiş gibi söylentiler yayıldı.

Ne demek istiyorsun? Diye, İdikut, Tarkan’a öfkeyle baktı.

-Ne var ki halk Yedisu’ya göç etmeye başlamış. Bugüne kadar İdikut'lular korkuya kapılarak Balasağun, Otrar ve diğer şehirlere göç ettiler.

Bavurçuk Art Tekin:

-Böyle gereksiz laflar ederesen çenen kapanır, dilin tutulur! Diyerek onun ağzını kapattı.

-Evet, yüce Hakanım! Senin sormadığın bir şeyi söylediğim için af diliyorum! dedi ve yüzünden boncuk boncuk terler akmaya başladı.

-Yeri kımıldatmayan dağ, halkı kımıldatmayan beydir, bunu unutma,hatırında iyi sakla cenabı Tarkan’ım!. Bavurçuk Art Tekin bu sözünün altında yatan manayı açıklamadı ama, Ama akıllı ve tecrübeli Tarkan Bilge Buka :

-Ben,bu göçler durduracağım! Dedi, sorumluluk hissiyatıyla:

-Yer dağlarla, halk beylerle yerinde durur, çünkü halkı beyler yola getirir ?.

Tarkan başını hafif salladı.

-Hiç kimse bir yere göçüp gitmesin. Bu fitneyi sokanlar kim? Diye sordu Tora Kaya ve Bulad Kaya’ya öfkeyle bakarak:

-O satılmış hain kim? bulun onu, Siz bulmazsanız kendim bulurum!

-Devletimizi düşmandan nasıl koruyabiliriz? Bunun yolu nedir, diye sorarsak onun tek bir yolu var! o da Cengizhan'la dost olmak, ittifak yapmak. Ben, öyle düşünüyorum. Orhon kağanı Pan Tekin’in dediği gibi, kim bugün yapacak işini yarına bırakırsa parmağını ısırır. Cengizhan’a düşmanlık taslayıp devletimizi kaybetmeyelim.

Bavurçuk Art Tekin hemen katibi çağırdı.

-Emredin ! dedi katip baş eğip, elini göğsüne koyup hükümdarını dinledi.

-Kâğıt kalemin var mı?

-Var şevketlüm diyerek, koltuk altından kâğıdı, cebinden kalemini çıkarıp gösterdi.

-Buraya gel! Dedi İdikut bir masayı gösterip. katip masaya geldi ve:

Buyurun. dedi.

İdikut Cengizhan’a gönderilecek mektubu Moğolca yazdıracaktı.

-Moğolca bilyormusun? Diye, sordu İdikut gülümseyip.

-Öğrenmeye çalışıyorum şevketlü hükümdarım! Katip biliyorum diye cevap vermeye cesaret edemedi.

-Yaz! Dedi. parmağıyla kâğıdı işaret ederek

-Bendeniz, Yüce Kaganın kudreti ve ahvalinden haberdar olduğum andan itibaren, Kıtanla olan dostane olmayan soğuk ilişkilerimize son verip, âlilerine dostluk arzumu izhar eylemeye karar verdiğimde, Kagan cenaplarının elçileri devletimize teşrif ettiler. Bundan sonra tüm halkımla hizmetinizde bulunmaya hazırım! Uygur İdikut halkının hizmetkarı Bavurçuk Art Tekin.

Diyerek imza attı ve parmağındaki altın yüzük mührünü çıkartıp imzanın kenarına bastı.

-Üçümüzden birini Moğollara elçi olarak gönderir belki,Diye düşünüyordu orada ayakta duran Tora Kaya, Bulad Kaya ve Tarkan Bilge Bukalar. Ama, onların düşündüğü gibi olmadı. Bavurçuk Art Tekin kapıcı beyi çağırdı. O hemen huzura gelerek, Buyurun Hakanım diye baş eğdi.

-Atay Sali huzuruma gelsin!

Üç müsteşar bir birine bakıp şaşırdılar. Kapıcı beyi elini göğsüne koyarak, geri geri çekilerek, nakışla süslenmiş ağır kapıyı hafifçe kapatıp dışarı çıktı.

-İdikut devletinin Cengizhan'ın gazabına uğramadan güvende olacağını ümit ediyorum! Bavurçuk Art Tekin bütün düşüncelerinin özetini bu şekilde dile getirdi.

O yavaşça yürüyerek bir köşedeki altınla süslenmiş Buda heykelinin önüne gelip dua etmeye başladı:-

-İdikut devletini felaketten koru, beni himayene al!

Çok geçmeden kapıcı bey girip, Atay Sali'nın geldiğini söyledi.

Bavurçuk Art Tekin ibadetini tamamlamak üzereyken Atay Sali gelip eğilip selam verdi.

-Beni emretmişsiniz cenabı Tanrıkut Hakanım! Dedi.gayet memnun bir sesle.

Pir üstadı, hükümdar sıcak karşıladı ve önüne gelip el sıkışıp görüştü. Biraz ileride kat kat süslü yer minderleri döşenmiş huzuruna davet etti. Onlar burada teke tek rahat bir sohbet yaptılar:

-Ben size çok saygı duyar ve güvenirim! Dedi. Bavurçuk Art Tekin

-Sizi vatanımızın kaderiyle alakalı meselelerde uzakta kalmasın diye düşünüyorum” .

-Kutlu hükümdarım! Vatanıma ebedi bir hayat diliyorum.

-Atay Sali, sözleriniz hoşuma gitti, çok beğendim, kalbimde yer aldı. Siz olgun bir erkişisiniz, başınızdan soğuk,sıcak nice olaylar geçti, bütün bu zorluklar sizi pişirdi olgunlaştırdı,sabırlı ve dayanıklı yaptı. Bavurçuk Art Tekin mektubu ona verdi ve okumasını buyurdu. Bunun ne manaya geldiğini derhal kavrayan, Ata Sali:

Cengizhan’a gitmem gerek, öylemi hükümdarım! Eğer öyle buyurmak isterseniz bu benim için büyük bir gurur! Büyük bir iş! Halk için şerefli bir iş! Umarım İdikut’u büyük tufandan kurtarmış oluruz. Görüş ve düşünceleriniz şan ve şeref getirsin!

Bavurçuk Art Tekin, üstadından makul cevap aldıktan sonra onun mektubu iyi saklamasını, hiçbir şeyden korkmamasını, mektubu Cengizhan’ın kendisine vermesini, mektubun düşmanın eline geçmemesi için Moğol elçilerinin yardımına başvurmasını, Cengizhan’ın önünde lüzumsuz söz söylememesini özellikle tembihledi..

Ata Salı, İdikut’un bu büyük ve kesin kararını cesaretle uygulamaya başladığını görerek takdir etti ve onun yüzünde beliren yorgunluk ve endişelerin de farkın da olarak , ona acıyan bir edayla:

Kendinize çok dikkat edin ey bahtlı insan. Siz büyük bir işi başardınız. İdikut halkının sonsuz saygı ve sevgisine kavuştunuz. Sizin bana olan sevginiz, benim için her şeyden de değerlidir. selamette olmanızı Tanrıdan diliyorum. Bana layık gördüğünüz bu şerefli görevi kabul ediyorum.

-Attığımız bu adım yanlış değil, değilmi üstadım?

-Cengizhan ile dostluk kurmaya kararlı mısınız Hakanım !

-Kesin kararlıyım, attığım adım yanlış değil. Size iyi yolculuklar diliyorum Üstad! Yarın sabah yola çıkacaksınız!”

-Baş üstüne !

-Cengizhan’ın söylediklerini hafızanızda iyi saklayın!

- Merak etmeyiniz,aklımda tutarım. Bana yüklenen vazifenin ne kadar büyük ve ağır olduğunun farkındayım.

Onlar vedalaştı. Atay Sali saraydan çıkarak doğruca Gumatı tapınağına gelir ve yanına gelen rahiplere bir müddet burada olmayacağını bildirdi.

Bavurçuk Art Tekin içi rahatlamş bir halde, toplantı odasında kendisini hala beklemekte olan Tora Kaya, Bulad Kaya ve Tarkan Bilge Bukanın yanlarına girdi ve Tora Kaya’ya bakarak:

Atay Salinin bineceği attan siz sorumlusunuz ! Güçlü,kuvvetli tez yorulmayan atlarımızdan birini seç ve hazırla, binsin ve yola revan olsun.

Baş üstüne şevketli hükümdarım ! Bu emrinizi yerine getireceğim! Dedi. Başını eğerek.

Atay Sali,Cengizhan ülkesine doğru at başını çevirdi.

“Elçi gönderdiğimiz doğru oldu diye düşünüyorum!” dedi. sarayda tek başına kaldığında İdikut kendi kendine ”Eğer elçi göndermeseydim, Cengizhan ne yapardı acaba?” Atay Sali’nın gitmesi Cengizhan’a olan büyük saygı ve mevcut vaziyete verdiğimiz önemdir, Kagan, bunu anlar elbette. ;ama Cengizhan’ın benim mektubuma inanmaması da muhtemeldir. Ne yapsam onun güvenini kazanabilirim? Batı Kıtana ödeyeceğim vergiyi durdursam, Kıtanlar bize saldırırsa, bu sefer Cengizhan, bizim Kıtanla savaştığımızı anlayarak,fırsattan istifade etmek için ülkemize girerse ne olacak? Hayır,Hayır ! bu düşüncem doğru değil.... Cengizhan’ın isteği ne acaba ? Elimden gelecek bir şey mi?. Her neyse,Atay Sali döndükten sonra ne yapacağımız belli olur....!

***

Cengizhan ise elçileri bekliyordu.”‘Talihsiz biri kuyuya inse başına kum yağar” dendiği gibi, işi ilerlemeyen bir kağan değilim ki ben” diye kendine teselli verdi,“Uygurlar devlet kurmuş, yönetim geleneğine sahip, büyük medeniyet yaratan çok eski bir Türk boyudur. Moğollar hiçbir zaman onlarla savaşmamış, birbirini öldürmemiştir. Bavurçuk Art Tekin, işin bu yönünü biliyor mu? O hepsini bilir.O babasına göre daha bir akıllı ve basiretli bir İdikut. Bu İdikut,Kıtana rehin verildi,ordan kaçtı, Kıtan onun düşmanı oldu. Batı Kıtan benim de düşmanım. Bavurçuk Art Tekinle bizi yakınlaştıran tek ortak yönümüz bu. Ben Bavurçuk Art Tekin’i bir deneyim. Eğer o dediğimi yapsa hayatım boyunca onu koruyacağım!” Diye. Kerulan vadilerinde bazen yayan, bazen atlı dolaşarak uzun uzun düşündü.



Cengizhan elçileri bu vadide de göremedi. Atının gemini birkaç defa çekerek, durup batıya uzun uzun baktı. Gene kimseyi görmedi.Canı sıkıldı, kanı tepesine çıktı. Elindeki gümüş süslü kırbacını kaldırıp bindiği atın sağ yanına ağır bir darbe indirdi. Canı yanan at ok gibi ileri atıldı. Cengizhan obadan bir hayli uzaklaşmış olmasına rağmen, şimdi ne oldu da böylesine tez obaya geldiğini anlayamadı. Attan iner inmez sarı çadırına girdi ve Angurat Noyan ’u çağırtdı. Hanın atını özel muhafızların biri teri kurusun diye dizginlerinden tutarak dolaştırmaya başladı bir müddet sonra sarı çadırın bir az ötesinde bulunan özel bir direğe atı bağladı.Bir az evvelki koşudan hızını alamayan at durduğu yerde tepinerek taş bibi toynağını yere vurup toz tuman çıkarmaktaydı.

-Sakin ol! Dedi nöbetçi atın kalın yelesini okşayarak,

-Bana öyle sert bakma, sana vuran ben değilim. O vurdu,İyi ki kırbaçla vurmuş, eğer bir yerde inatlaşırsan mızrağı sana saplardı, hançerle kanını akıtırdı! Şükr et!

At bu sözlerden bir anlamıyordu,anladığı tek şey, acısından hala kıpırdanıp durduğu kırbac darbesiydi.

- Atlı Asker göndermen lazımdı!diye bağırdı Cengizhan, çadırın girişinde diz üstü duran Angurat Noyan ’a sert sert bakarak.

-Elbette Kağanım! Bugün yine atlı askerler gönderdim. Elçiler İdikut’tan çıkmış olsa bizimkilerle karşılaşmıştır.

-Sen böylemi düşünüyorsun? Diyen. Hanın şah damarları kabardı.

-Evet, böyle düşünüyorum, bugün bir haber olacak.

Neden bugün, şimdi bul, şimdi! Niye boş yere buralar da oyalanıyorsun? Önüne çık, şimdi al getir! Köpekte utanma olsa,keçe yemez. dendiği gibi,boş sözü bırak ! Hata işlesende, Tanrıdan umudunu kesme !

-Ben elçiler önüne çıkacağım! Dedi.. Angurat Noyan bu ağır sözlere dayanamadı ve çadırdan çıkınca üç atlıyı beraberinde götürüp, elçileri karşılamaya gitti.

-Kart, işe yaramaz yılkılar gibi hepinizi kovacağım develer! diye bağırdı kağan.

Çadır dışındaki nöbetçiler bunu duyunca tüyleri diken diken oldu.

Her zaman takdir dolu güzel sözleri ile Cengizhan’ın iltifatlarına nail olan Angurat Noyan, bu gün neden böyle azarlandı? Bunun nedenini sadece Cengizhan biliyordu. İdikut’tan gelecek haberin gecikmesi onu sinirlendirmiş ve endişelendirmişti.

-Bavurçuk Art Tekin,kibirli, küstah, şöhret budalası akılsız olursa o zaman, bana ham deriden çizme giydirmeye kalkacak yani kazık atacak. Onun böyle bir davranışı, eğer cesursan sınırımızdan geç bakalım anlamına gelir. Eğer o öyle düşünüyorsa bu benim için aniden gelişen beklemediğim bir iş olur. Canımı sıkar.. İşte Evet,o zaman ben, batur, Bavurçuk Art Tekin’in kibirden yalpa yapan ayağına pranga takacağım. Benim buna ve Türk Tabgaçlara (Uygur) gücüm yeter, eski ve büyük bir hanlık olan Tabgaç mirası İdikut Devletini tarihin derinliklerine gömeceğim, hepsini yerle bir edeceğim. Dağ keçisi gibi görünmez zirvelere çıksın da görelim bakalım… Savaşta düşman saflarını perişan eden baturlara buyruk verirsem o tahtın atımın toynaklarının altında kalır. Eğer sözüme kulak asmazsa üzerine saldırıp ! Kalkan çarpıştırıp mızraklaşıp çetin bir savaşa mı girelim, öyle yaparsak uzlaşmaz düşman olmazmıyız. Hayır hayır! Yedi kat gökten inen şeytan beni kandırma! diyen Cengizhan içinde ki korku ve ateşin azaldığını hisetti. Bu telaşda nerden çıktı?

-Ey Tanrım! Bavurçuk Art Tekin’in kalbine iyilik ver,dilini güzelleştir! Ben çok güçlüyüm ama, Uygurlarla olası bir savaşı asla ben başlatmayacağım. Beni anla Tanrım! Sözümü tutmazsam gazabına uğrayayım. Beni şimşekler çarpsın, senin lanetin üzerime olsun!

Cengizhan, şimşekten, Tanrının gazabından çok korkuyordu. Onun bu defa Tanrı karşısında ki büyük yeminine sadık olduğu sonra dan Bavurçuk Art Tekin’le olan ilişkilerinde görüldü. Cengizhan, yüreğine ve beynine kimin attğı belli bir ok saplanmış gibi sendelediği anda, Kerulan vadilerinde esen serin meltem onun ağır gövdesini hafifleterek kendine getirdi..

Sarı çadır etrafındaki nöbetçiler arasında birden kargaşa koptu, onlar sağa sola koşuşturmaya başladılar. Dört nala koşan iki atlı yaklaşıyordu. Cengizhan bir az yürüyerek cengaver askerler tarafından korunan Han otagının önüne geldi..

-Geliyor kağanım! dedi Angurat Noyan attan inip yere diz çökerek,Uygur devletinden gelmekte olan konuk hakkında Cengizhan’a bilgi verdi.

-İdikut’tan, Beşbalık’tan elçi geliyor.

Çok güzel, Batur, şahane ! dedi Cengizhan iki eliyle onun omuzuna iki defa dokunarak:

-En sonunda bulmuşsun! Aferin sana! Diyerek sevindirici haberi için memuniyetini izhar etti. Böyle övücü ifadeleri hayatında pek nadir kullanırdı. Şimdiye kadar hiç kimseyi böyle gözleri yolda kalarak, sabırsızlıkla beklememiş ve rahatsız olmamıştı. Şimdi içini yakan endişe ateşi sönmüş, Umut kıvılcımları güçlenerek ruhunu aydınlatan ışıga dönmüştü. Derin bir nefes alarak kendine geldi.

-Kaç kişiler ? sadece bizimkiler mi? Yoksa İdikut’tan gelende var mı?. Diye sordu kağan.

Uygurdan gelen bir kişi! Yalnız ! diye cevap verdi Angurat Noyan göz çapaklarını silerek.

Cengizhan iki gündür gözü ağrıdığından at kuyruğundan yapılan bir ağı arada bir gözününe takıyordu. Şimdi ise onu takmamıştı, gözü iyiydi.

-Hemen git! Nöbetçiler saçma sapan hareketlerle o elçiyi rencide etmesinler! Dedi. Kağan aceleyle.Angurat Noyan:

-Baş üstüne kağanım! Diyerek hemen ayağa kalktı.

Kağanın dediği gibi, iki nöbetçi Utak ile Darbay’ın dediklerine inanmayarak, Uygur’u kuşatıp, sorguya alarak, onun, üstünü, eşyalarını, atının eyerinin üstüyle altını araştırdı.

-Nereden geliyorsun?. Dedi,kahverenk saçlı nöbetçi .

-Adın ne?

-Beşbalık’tan geliyorum, ismim Atay Sali.İdikut Devletinden.

-Neden geldin? Hangi sebeble ,kiminle görüşeceksin?

-Ben İdikut Devletinin elçisiyim, kutlu Cengizhan’la görüşmek için geldim.

-İdikut? Ne demek İdikut? Otlak mı çöl mü dağ mı ne? Yoksa İçecek bozamı?

-Yeter artık! Ahmak ! Diyerek,Darbay ona kızdı

-Belki, bizi de tanımıyorsun ebleh!

-Ağzını kapat Sus hayvan! Tanımıyorum seni. Belki Uygurların aramıza soktuğu bir hainsin! Şimdi söyle, kim olduğunu söylemezsen atın kuyruğuna bağlayarak, cesedini kağana götüreceğim!

Utak, Darbay, Atay Sali birbirine şimdi ne yapacağız der gibi bakıştı.

-Bıçak yahut zehirli ilaçlar var mı?

-Araştır! Dedi, ses çıkarmadan darlanıp duran Utak.

Nöbetçiler sakince araştırmaya başladı, bir şey bulamadılar. Eyer ve altında ki keçe kilim terliklere kadar, atların yele ve kuyruklarına da kadar muayene ettiler..

Atay Sali’nin eyeri göz kamaştırıcıydı. Eyeri ön ve arkaya çevirerek baktılar.

-Bu sizde mi yapılır ? Diye, sordu eyere göz diken kısa boylu tombul nöbetçi.

-Evet, bizde, Beşbalık’da, İdikut Devletinde yapılır. Nasıl, beğendiniz mi bu eyeri?

-Evet! Evet, çok güzel, beğendim!

-O zaman al sana hediye ettim! dedi Atay Sali kurnazca .

-Bizde böyle eyerler çok!

O, Atay Sali’nin eyerini alıp kendisinin küçük atına koydu ve kendi eyerini de Atay Sali’nin atına yerleştirdi..

-Şimdi sizi araştıracağım! Dedi, kısa boylu nöbetçi.

Utuk ile Darbay ona Moğolca küfretti. Atay Sali’nın burada canı çok sıkıldı, morali bozuldu. Bunun nedeni, demin nöbetçiler önlerine gelirken, Atay Sali, Bavurçuk Art Tekin’in mektubunu hemen Darbay’a tutuşturmuştu.

-Bana, Bavurçuk Art Tekin: - mektubu iyi sakla! Kimseye verme, sadece Cengizhan’ın eline ver, dememiş miydi? Ahmak kafam! diye başını tuttu. Ne yapmak gerek? Mektubu bulup yırtıp atsa ne olur? Bu salaklardan her şey beklenir !

Kısa boylu nöbetçi Darbay’a ok gezledi ve öbürüne emir vererek:

-Hemen ara! Sana dokunamaz. Eğer dokunsa okla yüreğini delerim.

Genç nöbetçi terredüt içinde ve aramaya bir türlü cesaret edemeden titriyordu:

-Aga, sen duymamış mıydın? Diye, seslendi. O.

-neyi?

Komutanımız, Angurat Noyan aga:



-Uygur elinden elçiler gelecek, Sapma sapan işler yapmayın demişti. Bunlar o elçiler olmasın!

-Ara,hiç bir şey bırakmadan kontrol et ! diye, buyurdu, bu sözleri duymazlıktan gelerek.

-Çabuk ol çabuk!

“Beni vur aga, arayamam, bunları götürüp komutan Angurat Noyan ’a teslim edelim! Bunlar gerçekten elçiler olursa yaptıklarımız için her ikimizide öldürür, bunu biliyorsun değil mi aga?

Altın ve gümüşle süslenmiş eyer ve kemeri geri istesem,ne derler acaba ! diye düşündü Atay Sali ve onların geri verilmesini talep etmeye karar vererek, kısa boylu nöbetçinin eyerini atının üzerinden alıp yere fırlattı ve:

-Al bunu! benim eyerimide geri ver ! Bu eyer kimin, biliyor musun aptal! Bu eyer Hakanımız Bavurçuk Art Tekin’in. Sen bizi ne zannediyorsun? Kağanın huzuruna vardığımda, hepsini tek tek anlatacağım. Yaptıklarınıza bakılırsa, siz kağanın güvenli nöbetçileri değil, haydut ve hırsızsınız. Utak ile Darbay, İdikut nöbetçileri sizleri nasılda hoş karşılamışlardı, öyle değil mi?

-Doğru, merhaba, hoş geldiniz diye karşılayarak saygıyla ağırladılar! Ya sizler? Kağana hepsini söyleyeceğim.

İki nöbetçi sus pus oldu.

-Sana dememiş miydim kaç kere! Bunları büyük kağanımız bekliyor. Biz onları çabuk götürmek yerine onları oyalıyor ve aşağılıyoruz.Dedi, genç nöbetçi korkarak ve kızarak, yine bir şey söyleyecekti, ama, sözünü kesti ve

-İşte bak ! komutan Angurat Noyan ’da buraya geliyor. Dedi.

Kısa boylu nöbetçi, kendisinin verdiği eyeri onun atına taktı ve onun atı binmesine yardım ederek:

Eyeri kendin vermiştin değil mi?, diye Atay Sali’nın kulağına fısıldadı.

-Doğru, ben sana hediye ettim! Gönlünü ferah tut ! Şikâyetçi olmayacağım. Dedi, Atay Sali ve ona karşı birden gönlü yumuşadı. Bunun nedeni, Utak İle Darbay olan biten her şeyi zaten Cengizhan’a anlatacaklardı.. Gelmekte olan Noyan da bunları öğrenecekti.

Darbay sinirlenerek ellerini kaldırıp, deminden beri canlarını sıkan nöbetçinin sağ ve sol yanağına bir kaç tokat attı.Olan bitenlerin karşısında sinirinden dudklarını ısırp duran Utak:

-Anasını sattığımın,geri zekalı ahmakları,diye saldırdı ve her iki nöbetçiyi tekmeleyip yere yıkarak, ağızlarını burunlarını kan çanağına çevirdi.

Bu arada oraya gelen, Angurat Noyan’ı görünce yerden hemen sıçrayarak kalktılar.

-Bizi dövdüler!diye şikâyet etti, kısa boylu nöbetçi.

Akıllı Angurat Noyan buradaki her kesi süzdü, at ve eyerlere de bir baktı. Kısa boylu tombul nöbetçinin atında ki süslü eyere de gözü takıldı. Bir şey demeden, gelen konuklara selam verdi hoş geldiniz dedi..

-Gayet memnun bir şekilde, Hepinize merhaba aziz misafirler! Cengizhan âli-cenapları sizi bekliyor! Hadi gidelim! Dedi, sevinçle.

-Kısa boylu nöbetçi

-bizi bunlar… diye şikâyetine devam etmeye başlayınca, Angurat Noyan :

-Defolun uyuz eşekler! Çabuk kaybolun! ahmak herifler, ben ne demiştim size! Şimdi kağan önünde sorguya çekileceksiniz!

Nöbetçilerin bütün vücudu titredi,tüyleri diken diken oldu. Dizlerinde derman kalmadı, ayakları üzengiye ulaşamadı. Bilhassa genç nöbetçi haksız yere öleceğini düşünerek, dayanamadı, atının ön ayaklarını kucaklayıp ağlamaya başladı.

-Benim kabahatim yok,suçlu değilim, diye başını, atının dizine vurmaya başladı.

-Bu, böyle kötü iş yapıyor diye bana gelip söylemen gerekti. Senin suçun işte bu. Dedi, Angurat Noyan yüzünü ekşitip

-Ben seni uyarmıştım.

Genç nöbetçi büyük bir üzüntü ve korkuyla atına bindi ve başını öne eğerek, onların arkasından yürüdü, yüreği titriyordu.

-O, beni yoldan çıkardı, başımı döndürdü, diye eyer üzerinde sallanıp oturuyordu, Ölerek karanlığa gömülmek ışıktan ayrılmak istemiyorum, Angurat Noyan aga, beni affet! Size minnettar olacağım ! . Darbay gencin feryatlarına dayanamayıp.

-Doğru, bu gencin kabahati yok! dedi

-Ona acıma! Affetmek yok, cezaya mahkûm bunlar. Angurat Noyanın bunları cezalandırmakta kararlı olduğu anlaşılıyordu.

-Güneşte nasıl çatlak yoksa, bende de kararından dönmek yok! Bunu bil! Bunlar sırtlan değil, aslan yavrusu da değil, İtin, havlayan enikleridir! Bindiği at,rahvan yürüşüne geçmiş gidiyordu.

-İşte aziz misafir! Dedi, Angurat Noyan

-Sizin, İdikut’tan esenlik içinde buraya kadar gelmenize çok sevindim. Sevinçten kalbim,göğsümden fırlayacakmış gibi atıyor. Biz sizi dört gözle bekledik. Sizi ulaştıran, Tanrıma şükür! Bakın, bu uçsuz bucaksız ova kağanın ovasıdır. Bu sınırsız gök kağan’ın semasıdır. Kağanım, semasını açık ve güneşli olarak, özellikle Sizin Beşbalık’ın geniş ovalarını ve yaylağını da görmek istiyor.

-Dileği gerçekleşsin! Dedi, Atay Sali

-Kalbi temiz büyük zata sınır kapılarımız açıktır.

-Neden böyle söyledim, ben İdikut Hakanımıyım? Dilimi tutmam lazım. İdikut beni uyarmıştı! Dedi Atay Sali kendi kendine, Cengizhan’ın huzuruna gelinceye kadar bir daha konuşmadı. Angurat Noyan kamaşan gözlerini silerek, Cengizhan’ı övmeye, hatta ilahlaştırmaya başladı.

Nihayet Angurat Noyan, elçilerin geldiğini,Cengizhan’a bildirdi.

Her şeye kadir olan Tanrıma şükürler olsu! Beşbalık’dan elçi göndermişsin! Dedi, kağan sevinç içinde uzun hilatının eteklerini yere sürüyerek, ak çadırın içinde sağa sola yürümeye başladı, sonra kendini tutamayıp otagdan çıktı.


Yüklə 2,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin