Ahmetcan Aşiri İDİkut türkiye Türkçesine Aktaran



Yüklə 2,63 Mb.
səhifə2/27
tarix29.07.2018
ölçüsü2,63 Mb.
#62309
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27

ESRARENGİZ ORDU

Bavurçuk Art Tekin, Beş kapılı Beşbalık surlarını dolaşmadan, kendisinin iyi bildiği, Hakana mahsus olan kale kapısının önüne gelip durdu. Kapı nöbetçileri asık suratıyla kılıç ve mızraklarını gezleyip sordular:

-Kimsin sen?

Bavurçuk kafasını kaldırarak:

-Ben Bavurçuk Art Tekin ! Nasıl olurda beni tanımazsınız? Diye, bağırdı.

- Açın kapıyı!

Nöbetçiler,

-Bavurçuk ! Bavurçuk Art Tekin gelmiş ! diye telaşla mızraklarını indirdiler.

-Ulaklar, seni öldü diye haber getirmişlerdi !

Hortladım! Dedi, Bavurçuk dalga geçerek.

-Hakanın huzuruna çıkmam gerek !

-Bizde böyle bir yetki yok. Kapıcı başını çağırıyım!

Genç nöbetçi kapıyı hafif aralayarak içeriye girdi, kapıcı başıyle geri döndü, nöbetçiler sessizce beklemeye geçtiler. Kapıcı başı, dazlak kafalı, uzun boylu, yapılı ve sert görünüşlü idi. Bavurçuk’u görünce kaşları çatıldı, gözleri kızarıp dudakları mosmor kesildi. Yüzü bembeyaz oldu,sanki bütün vücudundan kanı çekilmişti. O aniden Bavurçuk’u elinden yaklamaya yeltendi, ama Bavurçuk çevik bir hareketle onun elini tutarak arkasına kıvırdı.Bu arada, o uzun bacaklarıyla arkaya tekme atmaya çalışırken Bavurçuk ayağı ile çelme takarak onu yere attı. Yerden kalkan Kapıcı başı şimdi kılıcını çekti, Bavurçuk onun çelik su verilmiş kılıcı tutan elinin dirseğine doğru ağır bir tekme indirdi. Dirsekten aldığı darbe ile elleri parmaklarına kadar uyuşunca kılıcı yere düştü.

-Yeter artık! Dedi. Bavurçuk,kendine doğru hiddetle gelen kapıcı başını sert bir şekilde uyararak.

-Ben seninle dövüşmeye, kılıç oynatmaya gelmedim. İdikut babam İyen Tömürün huzuruna çıkmaya geldim. Eğer sözüme kulak asmazsan kafanı ezerim. Şimdi git, ona söyle, bana izin versin!

Kapıcı başı korku ve dehşet içinde.

-Tamam,Tekinim, tamam!.dedi

Derin bir nefes aldı, şaşkınlıktan gözleri yerinden çıkacakmış gibi oldu. Geri dönüp gitti. O beklenmedik bu olayı İyen Tömür’e detaylı anlattı. İyen Tömür sanki yalın ayak ateşe basmış gibi irkildi, bir şey söylemek istedi ama kalbine ok saplanmış gibi birden bire oturup kaldı. Bir az sonra yüzüne kan gelip, tutulan nefesleri tekrar açıldıktan sonra hiddetli bir sesle bağırdı:

-Girsin! Niye bekliyorsun! Hemen girsin!

Baş üstüne, Hakanım!

Kapıcı başı el bağlayıp geriye çekildi.

Haberci yalan söylemiş! Diye düşündü Hakan öfkelenip,

- O haini bulup darağacına çekmek lazım. Evet, hemen idam etmek lazım. Bavurçuk’u da idam etmem gerek! Dedi.İçten içe öfkelenerek.

Bavurçuk Art Tekin girdi ve babasının önünde baş eğip diz çöküp oturdu. Uzun süren bir sessizlikten sonra İyen Tömür başını çevirip oğluna dik dik bakarken,oğlu babasına hasret dolu gözlerle bakıyordu

-Seni özledim baba! Dedi. Yumuşak bir sesle mırıldanıp.

-Bırak! Dedi, babası gözlerini ok gibi dikerek,

-Ben, senin baban değilim! Diye sözünü kesti.

Bavurçuk babasından merhamet ve şefkat beklemiyordu o kendisininin ölümle cezalandırılacağını biliyordu. Babasının bu tavrı ile bu netleşti. Ne olursa olsun Bavurçuk, babasından vazgeçmedi ve ebediyen de vazgeçmeyecek.;fakat Bavurçuk kendi düşüncelerini ve beynini kemiren sıkıntıları, babasının izlediği yolun halkı çıkmazlara sokacağını anlatmak için bütün gücünü topladı.

-Sözümü kesme baba! Bu benim seninle en son görüşmem ve son konuşmamdır..Seniin düşüncene göre benim boynum zincirle bağlanmıştır ama, bunu gönlüm asla kabul etmez. Ben kendimi bir aslan gibi hissederim. Bu bir basit gerçektir. Her kişinin sığınacak bir kutsal ağacı oluyormuş, seninki karaağaç, rahmetli annemin ise ceviz ağacı… Evet, benim sığınağım ise Halktır. Ben ona sığınırım… Gönlüm intikam almaya, kin beslemeye meyilli değil.. Seninle devlet davasına girmeyi kendim için bir noksanlık olarak kabul etmiyorum. Beni affetmeyeceksin, bunu da biliyorum. Halk senden neler beklemişti, Biliyor musun? Bilmiyorsun. Hatalarını, kusurlarını düzeltemezsen bu halk seni asla bağışlamaz. Sen felaket rehberi idikut haline geldiğini hiç düşündünmü ? Komutanları beyleri herşeyi değiştirmişsin onların yerine ne kadar beyinsiz, akılsız,yalaka tipler varsa onları getirmişsin.

Bavurçuk Art Tekin’in laflarına hiç kulak asmayan, İyen Tömür onun sözünü keserek.

-Benim paha biçilmez gevherim Tarkan’ı gördün mü?

-Gördüm, onu öldürdüm.

Buna inanmayan İyen, gözlerinden yaş çıkana kadar kahkahayla güldü.

- Peh ! peh ! Onun gibi bir aslanı öldürmüş! Hiç lafına inanmam. Hepsi yalan! Hepsi boş laf! Ancak, Kıtandan kaçıp geldiğin ve kan döküleceği de doğru.

Bavurçuk Art Tekin kendini tuttu:

-Millete hizmet etmek için taç giymek şart değildir. Evet, sen, belki bunun farkında değilsin. namus ve vicdan sahibi olmak, topluma karşı kendi sorumluluğunun şuurunda olmak yeterlidir. Ben rehine verildim. Bu bana yapılan büyük bir hakaretti. Kaçtığım doğru. Onlara direnebilecek gücümüz, ordumuz vardır. Bundan böyle Kıtan, İdikut’un düşmanıdır. Sen artık Kıtanla teke tek savaşacaksın… Şimdi çağır, cellatlarını çağır !

İyen Tömür sessizce ona baktı, sonra zindancı başını çağırdı. Adam sallana sallana girdi ve kazan gibi göbeğine ellerini koyup, kaşlarını çatarak,ciddi bir tarzda ferman bekledi.

-Bunun elini ayağını bağlayarak Zindana atın ! Yarın halk önünde darağacına çekilsin! Bende göreceğim, ben olmadan öldürmeyin. Bu çok tehlikeli bir hain! Dikkatli olun! Kaçmasın !

-Baş üstüne! emrinizi yerine getireceğim! Dedi. zindancı başı divan durarak.Sonra suratı karardı, gözleri ölmüş öküzün gözü gibi büyüdü ve neredeyse çanağından çıkacak bir hal aldı.

“Yürü, önüme düş!diyerek, Bavurçuk’un arkasına geçti.

“Baba! Aziz baba!” dedi Bavurçuk Art Tekin ve dışarı çıkarken memnun bir şekilde durup arkasına baktı, babasının bu fermanına karşı gelmedi.. Atay Salinin söyledikleriyle kendi düşüncelerinin aynen vuku bulduğunu fark etti.Amma;ne yazık ki ölümümü pir üstadım ve askerlerim göremeyecek, görselerdi, ne güzel olurdu demekten de kendini alamadı.

İyen Tömür tahtının altın dirsekliğine bir kolunu koyar vaziyette,ezgin ve parçalara bölünmüş gibi nereye bakacağını bilemez bir halde kala kaldı. Derin bir sükunet hakim oldu. Bu sükûnet sanki hakikatin üstünlüğünü tasdik ediyormuş gibiydi.…

Ertesi gün Beşbalık gri ve bunaltıcı bir havaya büründü. Bavurçuk Art Tekin’in eline kelepçe,ayağına pranga takılmıştı. İki cellât onu ite kaka getiriyordu.Halk kalabalık bir şekilde Bavurçuk Art Tekin’i görmek için Beşbalık meydanına ve kale surlarına doluşmuştu. İşte infaz vakti de geldi. İyen Tömür Halk önüne çıktı. Yüksekçe bir yere konulan idam sehpasında duran Bavurçuk Art Tekin kara bulut gibi gelmekte olan askerleri gördü. Gözlerine yaş geldi bu yaş ölüm korkusunun değil sevinçin göz yaşlarıydı. Askerlerin önünde Atay Sali geliyordu. Onlar kıl urganlar sarkan darağacını kuşattılar. Askerlerin güneş ışığıyle parlayan Zırh, Tolga, kılıç, mızrak, kalkan ve ay baltaları Beşbalıkın gri havasını aydınlattı. Süvari atları sabırsızlanıp, başlarını silkeleyip, kişneyip, yerlerinde tepinip duramıyorlardı. Askerlerin gözleri kinli,yüzlerinde soğuk bir ifade ve ciddi bir görünüşleri vardı.Atay Sali komutasında gelen bu askerler Bavurçuk Art Tekinin Turfanda eğittiği askerlerdi. Bunlar neden buradalar? Bu olay İyen Tömür’ü telaşa düşürdü.;ama bunların buraya geliş sebebini Bavurçuk’u idam ettikten sonra soruşturmayı uygun buldu. İnfaza başlayın der gibi başını salladı, zindancı başı biraz öne geçip, endişe içinde beklemekte olan halkın önüne çıktı:

-Uygur İdikut Devletinin Tanrıkutu İyen Tömür Hanın fermanı diye herkesin yüreğini hoplatarak,yüksek sesle okumaya başladı.

-Kıtanlardan kaçan hain, İdikut’un tarkanını öldüren katil Bavurçuk Art Tekin darağacına çekilip cezalandırılsın! biraz durakladıktan sonra İdikut İyen Tömür mührü ve imzası. Dedi

Ortalık derin sessizliğe büründü. Her kesin gözü Bavurçuk Art Tekin’e dikilmişti. Başına maskeli torba geçirmiş, üzerine zincir ceket giymiş İki cellât gelip Bavurçuk’un elindeki kelepçeyi, ayağındaki prangayı çıkardı. Ellerini arkaya bağladı.Kaçmasın diye de boynuna kement geçirdi. Başına siyah örtü örttü. Bavurçuk Art Tekin aniden bağırdı:

-Elimde sesli ok yayım yok, mümkünse bana verin, ne olur? Kendi kendimi vurayım. oklayın beni! Dedi. Mağrur halde askerlere hitaben.

Askerleri bu defa da Bavurçuk Art Tekin’in emrini dinlemedi. Bu yüzden Bavurçuk Art Tekin kendi kendini öldüremedi. Aksine onlar binlerce ok ile İyen Tömür’ü hedef aldılar.

- Tanrıkut Batur! Bavurçuk Art Tekin! İdikut Bavurçuk! Diye nara attı askerler.

Bavurçuk Art Tekin’in başında örtü vardı gözleri kapalıydı, etrafında neler oluyor, göremiyordu.O sadece sesli okun vızıltısını duydu ve endişeye kapıldı. Kendisinin icat ettiği sesli ok kendi yüreğini delmedi, acı vermedi.İşte sapa sağlam iki ayağının üzerinde, kimi hedefe aldılar acaba?” diye merak etti. Arkadan bağlı elini boynundaki kementi ve yüzünü gözünü kapatan örtüyü birisi çözüyordu.

Tamam ! Tamam bitti !Hemen, şimdi! diyen sesten bu kişinin Pir Üstad Atay Sali olduğunu anladı.

-Kim vuruldu ?

-İyen Tömür! İdikut! O öldü !

Bavurçuk Art Tekin’in bütün vücudu acıyla titredi çocuk gibi feryadı figan ağlamaya başladı.

-Benim babam! Benim babamı neden öldürdünüz?

-Halkın hükmü öyle! Dedi

Atay Sali ve onu çocuğu gibi bağrına bastı, kıvırcık saçlarını okşadı, bundan böyle senin baban da, annen de halktır! diye teselli verdi.

Ötede bir yerde, göğsüne sesli ok isabet eden İyen Tömür sere serpe uzanıp yatıyordu. Yanında kimse yoktu. Bavurçuk Art Tekin titreyen bacaklarıyla oraya, merhum babasının cesedi yanına adım adım yaklaştı, açık kalmış gözlerini usulca kapattı. Cesedini yavaş kaldırıp kucağına aldı ve büyük bir hüzün ve hasretle yüzünü onun yüzüne değdirdi, bağrına sıkıca bastı. Yaşa dolmuş gözlerini biraz yumdu. Bu arada bazı askerler darağacını ateşe verdiler.kaçan Zindancı başını yakalayan askerler onu yanan darağacının alevlerine attı. Zindancı başının feryadı figan uzun uzun yalvarmasına kulak asılmadı,sonra sesi kesildi.

Atay Sali, Bavurçuk Art Tekin’in yanına gelip:

-Sabret, çok üzülme. O Kendi kendini horlayan bir adamdı. Bak ! cenabı Bavurçuk Art Tekin ! diye eliyle işaret etti kafanı kaldır şu tarafa bir bak, işte geliyorlar!

Bavurçuk Art Tekin başını kaldırıp baktı.Gelenler Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Buka gibi muhterem zatlardı.

-İşte senin yiğitlerin onları kurtardılar. Dedi. Atay Sali.

Bavurçuk Art Tekin bir şey demedi. Giysileri yırtı pırtk, sakal bıyıkları uzarmış,benizleri toprak rengine bürünmüş bu masum insanlar Bavurçuk Art Tekin’le görüşüp, baş sağlığı dileyerek taziyede bulundular. Bilge bir kişi olan Tora Kaya:

Sen, hiçbir şeyden korkmayan aslansın, boynun bükülmesin! Halk seni bekliyordu. Kendi derdinden büyük dertlerde seni bekliyor.. O da halkın derdidir. Yani onların bağımsızlık, hürriyet derdi vardır. Biz seninle beraberiz! Biz seninle gurulanıyoruz ! dedi.

Bavurçuk Art Tekin onun riyasız, samimi sözlerinden hoşnut oldu. İdikut ışığı gibi bu sözler onun ruhunu ayağa kaldırdı.

Bavurçuk Art Tekin babasını Beşbalık kabristanına ya da rahmetli annesinin yanına defnetmeyi düşünmedi.Onu bambaşka bir yere gömmeye karar verdi.Babası için uzun yün gömlek dokuttu. Ayağına keçeden bir çorap giydirdi. Tabip ve eczacıları getirip, ebedi saklansın diye babasının cesedini usulüne uygun bir şekilde mumyalattı ve onu Turfanda ki İdikut kabristanlığına sessiz sedasız törensiz defnetti..

Mezar taşına ”İdikut İyen Tömür, Halk gazabının kurbanı” diye yazıldı.

Gizli dert

Bavurçuk Art Tekinin Uygur İdikut Devletinin İdikutu olarak tahta oturma merasimin de İdikut halkını temsilen yapılan konuşmada kendisine şöyle denildi:

-Türk soyundan İdikut olan hakanımız, hükümdarımız, efendimiz, halkın amiri, tanrı tarafından tayin edilen, İyen Tömür’ün oğlu Bavurçuk Art Tekin’den biz memnunuz.Tanrı onun derecesini daima yüceltsin. Ona uzun ömür, sağlık sıhhat ve esenlikler versin güzel yaşatsın. Onun saltanat ilkelerini sağlamlaştırsın, ferman alanını genişletsin. İdikut halkı, Onun hayır ihsanı ve iyiliğinden yıldızlar gibi yüksek saadete bahta belensin. Onun maksat ve ülküsü gerçekleşip Uygurlar huzur bulsun. Tanrı onun gazabına uğrayan düşmanlarını zelil ve perişan etsin!

Bavurçuk Art Tekin İdikut devletine Hakan olduktan sonra halkın durumunu yakından öğrenmek maksadıyla yanına Tora kaya, Tarkan Bilge Buka’yı alarak özel atlı muhafızların himayesinde yola çıktı. Turfan halkı ve onların toprağı bir kaç seneden bu yana soğuk ve şiddetlik rüzgâr, kar fırtınası ve yağmur görmemişti. İdikut'ta, yazları insan beynini kaynatan aşırı sıcaklar oluyordu. Özellikle bu sene insanlar hep yer altına yapılmış evlerde yaşadı. Kuşlar uçsa kanatları yandı. Bu bölgede dolaşan hayvanlardan ceylan, ak samur, yaban at, Tibet öküzü, kuşlardan ise kartal, şahin, çakırdoğanlar Turfan etrafında dolanıp duruyordu, hepsi Tanrıdağ sularına kavuşmuş gibi hiçbir şeyden korkmadan, çekinmeden buldukları sıcak suya dalıyor fakat, yüreklerinin susuzluğunu gideremiyorlardı.

İdikut Bavurçuk Art Tekin önderliğinde ki devlet erkanı da subaşına gelip durdular. Bindiği atları da ağzına takılan gemlerin çıkartılmasını beklemeden kulaklarını arkaya yatırarak suları şapur şupur içmeye başladı. İşte, bu Tanrıdağı, yani altın dağ eteklerine güneş ışığı gelmeden önce çobanlar, tabak kuyruklu kara koyunlarını bu tarafa doğru sürüp geliyordu. Çobanlar suya yaklaştığında onların sürü sahibi olduklarını kepeneklerinin üstünde ki gül ve ağaç nakış süslemelerinden fark etti. Bu onların özel bir işaretiydi. Çobanlar bu sıcaklara alışmış olmalı ki hiç terlemiyordu. Yüzleri kara taş gibi parlıyordu. Ellerinde sopa, omuzlarında ok ve yay vardı. Onlar selamlaştıktan sonra Hakanın sol tarafına oturdular ve avuclarına su alarak yüzlerini yıkadılar. Tanımadıkları bu yolculardan kimsiniz, nerden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz ? Diye soruşturmadılar. Onlar sadece kendi işine bakan, namuslu , sade vatandaşlardı.

-İdikut devletinin Hakanlığına Bavurçuk Art Tekin adlı bir yiğit geçmiş doğru mu? Sizlerde duydunuz mu?. Dedi bir çoban yüzünü yıkarken İdikut’a bakmadan. Sudan bir iki avuç ağzına aldı ve çalkaladıktan sonra bir tarafa tükürerek, sözüne devam etti.

-Babasını kendisi öldürmüş. Cesur bir adammış ama, Babasını öldürmesi kötü bir iş. Her neyse o yiğit Kıtanlara karşı hareketlerde bulunuyormuş. Söylentilere göre, babası onu Kıtanlara rehine olarak göndermiş.....Biz kış olsun, yaz olsun Turfan’a hiç girmeyiz. İşte bu dağ,yayla, otlak, su vadilerinde yaşayan kullarız.

Bavurçuk Art Tekin, yanındakilere sakin olun der gibi başını hafifçe salladı ve güldü. Bunun üzerine Tora Kaya, Tarkan Bilge Kaya da onlara samimi davranmaya çalıştılar.. Muhafızlarda Bavurçuk Art Tekin’in ”sakin olun” işaretini anladılar ve kılıçlarını kınından çıkarmadılar. Bavurçuk Art Tekin çobanları bir az daha dinlediten sonra kendini tanıtmayı düşündü.

-Koyun çok, bakmak zor değil. Ama bu işte zorumuza giden bir şey de var. Hiç hoşuma gitmiyor.

-Neymiş zoruna giden, öğrenebilir miyiz ? Diye sordu İdikut ona gülümseyerek bakıp. Çoban sinirlenip, yerinden kalktı ve bu tanımadığı yabancıya sert sert baktı.

-Bir Hüda’ya et, ekmek, altın, gümüş gerekmez. Ama yerdeki Hüda, namussuz vicdansız Hakan, altın gümüş, et, at, sığır… Hepsini alır götürür yer,! Ejderha gibi, Huda’ya yemin ederim ki, o gerçek bir ejderha! Bak kardeşim! boşuna laf etmiyorum, hepsi gerçek! Ben yetmiş yaşını aştım. Ömrüm sürü bakmakla geçiyor.Baktığım hayvanlar Sürüler halinde Kıtan’a gidiyor. İdikut halkının ordusu,halkı yokmu ? Onların bunlara ihtiyacı yokmu ? onlar acıkmıyormu ? Hayır, elbette ihtiyaçları var. Onlar neden et yemesinlerler? Bizden koyun, Beşbalık’tan at toplayacaklarmış o alçaklar! Neden topluyor ? Neden Kıtan’a veriyorlar? İşte bunu anlamıyorum. Ben bu defa Kıtan’a hiçbir hayvan vermeyeceğim.

Vereceksin diye zorlarlarsa koyunlarımı dağlarda ki görünmez bezeklik magaralara ya da Yargul vadisine saklayacagım. İşte bunu bilerek yaptım diyerek yeni Hakan kardeşimin huzuruna çıkacağım. Onun gazabına uğrasam da razıyım.

Bavurçuk Art Tekin halk arasında Kıtan’a ilişkin gerginlik ve nefretin uyandığını bu çobanın temiz yüreğinden çıkan samimi sözlerinden anlayıp çok memnun oldu. Onun omzuna ellerini koyup gülümseyerek:

-Kıtan’a hiçbir hayvan vermek istemeyişini doğru buluyorum!

Çoban, kendisini tasdikleyen bu adamın kim olduğunu merak edip sordu:

Siz kimsiniz, akıllı yabancı ?

Ben, İdikut Bavurçuk Art Tekin!

O yerinden sıçrayarak yerinden kalktı elleriyle iki dizine vurarak kahkahayı bastı ve sopası ile İdikut’u dürterek:

-Bavurçuk Art Tekin’e kurban ol! Sana, bana böyle şans nerden gelsin! Sen, belki abdal yahut dervişsin. Ey ahmak! İdikut böyle dolaşır mı? Dere kenarında, koyunlar arasında benim gibi zavallıyla böyle sohbet eder mi? Ahmak! Sende kelle var ama, akıl yokmuş ! git Dervişliğini yap! Eğer, Hakan senin gibi halk arasında dolaşıp halkın hayatını kendi gözüyle görmüş, şikâyetini duymuş olsaydı benim sevdiğim İdikut olurdu.

Bavurçuk Art Tekin ne yaparsa yapsın, ona kendisinin gerçekten İdikut olduğuna inandıramayacağını anlayarak onun elini sıkıca tuttu:

-Beni yazın Beşbalık’tan, kışın da Turfan'dan arayabilirsiniz. diye vedalaştı.

Çoban yine de inanmayarak:

-Bu aralar İdikut’ta Divane dervişler çoğaldı. Belki tekrar burada görüşürüz! Diye, İdikut’u dervişe benzetip istihza ile baktı. Cübbelerini sürükleyerek beş on adım yürüyüp, atlarına binerek hızla uzaklaşan adamların arkasından bakarken, kendi kendine

Böylesine güler yüzlü, samimi bir adam derviş değil, tüccar değil, o zaman kim neyin nesi ? Korumaları da çokmuş! İdikut’um diyor! Hayır olamaz ! İbadethaneye gitmekte olan yabancı rahipler olsa gerek.Dedi.

Çoban,böylece derin düşüncelere dalmış bir halde, gömleğinin geniş yenlerini sallayarak onların arkasından baka kaldı.

Şahsen tanımadığı bir çobanın açık sözü ve düşünceleri İdikut’un aklına yattı. Kimlik saklanarak yapılan bu yolculukta rast gelinen insanların İdikut’u üzmesinden endişe ederek telaşlanan Tora Kaya bu tür yolculuğun devam etmesinin şimdilik gereksiz olduğunu İdikut’a söylemek gereğini duyarak:

-Bavurçuk Art Tekin! Cenabları.Dedi.Gayet resmi bir şekilde:

-Hakanın aniden saraydan ayrılmasının sebebini halkın bilmesi lazım. Yoksa çeşitli dedikodular yayılır.Size olan güven sarsılır. Türlü anlaşmazlıklar ortaya çıkar.Bu durumdan faydalanmak isteyenler olabilir. Halk bizim halkımız olsa da, düşman her zaman içimizde … Bundan kaygılanıyorum.

-Bazılarının bilmiş, bazılarının bilmemiş olması daha iyi diye düşünüyorum muhterem serdar. Dedi. İdikut gülümseyen bir yüzle.

-Korku , endişe ve şüphe içinde bu devleti yönetemem.

Tarkan Tora Kaya, Tekin’in derin manalı bu güzel cevabını beğendi ve bu konuyu bir daha açmadı..

-Bir az daha dolaşalım! Dedi. Bavurçuk Art Tekin,istekli bir tavırla :

-Birilerinden bir şeyleri duymaktansa görmek, elle tutmak daha iyidir .

Başkent mezarlığının yanındaki kabristan evine doğru yürüdü. yanındakilerde onu takip etti. Bavurçuk Art Tekin çok büyük bir üzüm dallarından oluşan büyükçe bir gölgeliğin yanına geldiğinde ak alınlı atından yere sıçradı. Korumaları onun atını bir ağaca bağladılar. Yanındaki iki bey de Bavurçuk Art Tekin’in arkasına takıldı. Geniş ve uzun gölgeliklerin altında serin bir hava vardı. Her yer ter temiz süpürülmüş, her şey yerli yerindeydi. Gölgeliğin kaburgalarına ise marangoz ustasına ait el aletler asılmış duruyordu.

Bu gölgeliklerinin az ötesinde buğday harmanı vardı, buğdaylar çuvallara doldurulmuş ve bir tarafa yığılmıştı. Burada bembeyaz giysili ak saçlı ak sakallı ata ile yaşlı ece, günlük uğraşı içinde bir şeylerle meşgul oluyordu. Ata, deriden yapılmış kalburla buğday ayıklarken, ece ise atın kuyruk ve yele kıllarından yapılmış elekle un elerken, ahşaptan yapılmış teknede ise elenmeyi bekleyen un görünüyordu. Ağaç dallarından yapılmş kahve renkli bir sepette meyveler sebzeler duruyordu. Tandırda da ekmek pişiyordu. Kenar da duran kabak güğümlerin içinde soğuk su vardı.. Kazan başında kavak ağacı kütüğünün içi oyularak yapılan, tam ortasında çubuktan tutamacı olan kova ve buna benzer çukur kaplarada bir şeylerle doldurulmuştu.

Başına takke giymiş yaşlı akça koca,gelen yabancı konukları görünce elindeki kalburu azıcık kalmış çer çöp buğday üzerine koydu ve toz toprak olmuş ellerini yıkayıp, beyaz uzun gömleğinin eteğine sildi. Kalınca gelen sakal bıyığını sıvazlıyarak, uzun boylu, gövdeli bu gençlere baktı. Onlarda gülümseyerek yaşlı kocanın yanına geldi, selamlaştıktan sonra yaşlı koca sordu:

-Sizler nerelisiniz? Buraya neden geldiniz ? Burada ne arıyorsunuz ? Aksakal bu sorularıyla onlarla tanışmak istedi,

- Hadi buyurun, içeri girin, oturun lütfen !

-Ben Beşbalık’ta doğdum. diye kendini tanıtmaya başladı Bavurçuk Art Tekin, bu defa kendini gizlemedi

-Adım Bavurçuk, İdikut Devletinin Hakanı. Sizin hayat şartlarınızı ve durumunuzu yerinde öğrenmek için geldim.

Bavurçuk Art Tekin, beraberindekileri tanıtmadı. Onlar da hiç konuşmadan Hakanı dinledi..

Yaşlı çiftçi başını sallayıp gözlerini yumup kahkaha atarak. Gülmeye başladı o halde yaşlı ecenin yanına gidip bir şeyler söyledi, karısı da güldü. Sonra o dönüp, kirlenmiş kuşagına iki elini kıstırarak :

Buyurun Hakan cenapları, buyurun! Yukarı geçin! Sıcak taze ekmek yiyip sıcak çay için. dedi.

Misafirler eski minderler üzerin bağdaş kurarak oturdular.

Ak başörtü takmış yaşlı ece temiz kâselere çay doldurdu, kocasının yanına gelip ekmekleri bölerek tabaklara koymasını fısıldayarak yavaşca uzaklaştı. Konuklar bir birine bakıştı..Örf ve adetlere binaenTarkan Bilge Buka,çaydan bir yudum alarak kaseyi yere koydu. Bavurçuk Art Tekin de ondan sonra çaydan bir yudum içti. Diğerleri de ondan sonra içmeye başladılar. Hepsinin keyfi yerindeydi. Yaşlı koca kendisini İdikutum diye tanıştıran gençden gözünü alamıyordu, Aklına gelen türlü ihtimaller beynini allak bullak etmişti.

-İdikut’muş, Hakanmış ! Altın taç giymeyi sen de arzu ediyorsun tabii. Taht-tac ve hakanlar hakkında çok kitap okuyorsun herhalde ! Bu alemde kimler dünyaya gelmiyor ki !?. ama, yeter ki kendini ve başkaları kandırma! Diye düşünen aksakalın gözü konukların üstündeydi...Bavurçuk Art Tekin’in İdikut olduğuna hiç ama hiç inanmadı. Kendinden söz etmeye başladı:

-Ben yaşlandım, gücüm tükendi ama,kulakların iyi işitir buna şükür ediyorum.,diyerek, Bavurçuk Art Tekin’e bütün iştenliğiyle

-Bir şey soracaksan sor, cevap vereyim ama,sizin gibi aldatıcı değilim. Konuklar biribirine şaşkınlıkla baktı, aksakalın son cümlesinin estirdiği hava hiçte hoş değildi.

-Tarlanız var mı? Diye, sordu Bavurçuk Art Tekin.

-Var ! fakat karnımız doymuyor .

-Neden ?

-Buğdayı Kıtan’a vereceğiz. Gördüğünüz şu çuvallardaki zahireler Kıtanlara gidiyor. Bana kalanı işte yerdekiler. Yaşamak gerek, o yüzden üzüm de satıyorum.

-Niye Kabristanlığa bitişik ev yaptırdınız? Diye sordu İdikut.

-Ölmüşlere diri adam gerek! Onlara bakıyorum, koruyorum. Burada İdikut'un önceki kutsal hakanları yatıyor. İdikut İyen Tömür de burada. Ondan bize iyilik olmadı. Kıtanlar için, Hakan için denilerek ürettiğimiz her şey alınıp götürüldü. Bize bir şey bırakmadılar. Bugün İdikut olmuş kişi haklıyı haksızı,doğruyla yanlışı, dostla düşmanı ayrıt edebilse, İyilere ödül, kötülere ceza verirken adaletli olsa ne güzel olurdu diye düşünüyorum. Duyduğuma göre o Hakan yurdumuzu huzurlu,gerçek yurt haline getirecekmiş. Halk arasında saygılı ve namlı olsun! İdikut'umuzun ömrü uzun, devleti ebedi olsun!Aksakal bir az sessiz durduktan sonra, Bavurçuk'a bakarak:

-Sen kendini iyi bir insan olarak kabul ediyormusun ? Diye ciddi ciddi sordu .

Bavurçuk Art Tekin ne diyeceğini bilemeden,durakladı. Henüz devleti ve halkının yararına büyük hizmetleri yapmadan, evet ben iyi bir insanım demeye cesaret edemedi.

-Rahat ol! Kimse kendini iyiyim ya da kötüyüm diyemez ki. Hakan da öyledir!” dedi yaşlı koca.

-Ben Beşbalık’a gittiğimde İdikut’a bir mektup yazacağım. Ne gördüm ne duydum, hepsini anlatacağım.

-Okuyan adam nur gibidir. İlmi kalbi aydınlatır. Mektup mu yazacaksın? Buna inanarak, yazarsan şöyle yaz dedi:

“Bavurçuk, halkının umudu, haset şifasız bir derttir. Hasetçilerden sakınsın ! Halkını durup dururken üzmesin. Hakanın Sözü ve işi doğru olsun! Sarayda hizmetçi kızlar ve cariyeler azalsın. Sefahat ve işret alemleri olmasın, bizim aramızda gez dolaş, yaşantımızı gör. Senin gözünün nuru halktır”.

-Şimdi, sen Beşbalık’a vardığında Bavurçuk Art Tekin Hakanımıza bu mektubu ilet.

Bavurçuk Art Tekin bu sözleri duyunca gönlü ferahladı. Elini göğsüne koyup teşekkür etti.

-Hoşça kal Aksakal ! Seninle görüştüğüme memnun oldum.Doğru söylüyorsun, Bavurçuk’un göz nuru halktır. Bunu unutmak olmaz.

Bavurçuk Art Tekin yine yola revan oldu. Bu defa pamuk ovasını gezdi. Gökten inmiş bulut parçaları gibi görünen bembeyaz pamuklara zevk ve hayranlıkla baktı. İpek dokumacılarıyla tanıştı, İpeğin çeşitli renkleri göz kamaştırıyordu, ipek böceklerini gördü, bunlardan İpek çeken nazik ve maharetli ellere sahip, Turfan şehrinin kadın ve kızlarının yaptığı işleri hayranlıkla ve merakla seyretti bunların ipek dokuma işinde bir hayli usta oldukları anlaşılıyordu..

Bavurçuk Art Tekin, bu çok büyük olmayan dokumahaneyi dolaşmaya başladı. Şirin sözlü, güzel kızlar Bavurçuk’un etrafına doluşarak onu ortalarına aldı:

- Vergi almayamı geldiniz ? Diye gülüşmeye başladılar.

Bavurçuk Art Tekin onlardan hemen sordu:

-Bir yılda vergi olarak kaç bin top ipek ödemek zorundasınız?

-Üç yüz bin top ipek. Mühürlü buyrukta böyle yazılmış.

-Kime veriyorsunuz? Kızlar,hep bir ağızdan

-Kıtanlara başka kim olabilir! Diye bağırıştı.

-Biz Bavurçuk Art Tekin’in emriyle buraya geldik. Bundan böyle Kıtana bir top bile ipek verilmesin. Bavurçuk Art Tekin’in fermanı böyle.

Bunu duyan dokumacı kızlar sevinçten havalar zıpladı.

-Bu müjdeniz için size beş ayrı renkli ipekten dokunmuş Çapan (Hilad) giydireceğiz !dedi. kızlar ve neşeli bir şekilde ve tez arada birinin getirdiği çapanı Bavurçuk Art Tekine giydirdiler,

-Size pek de yakıştı! Biliyor musunuz? Giydiğiniz bu çapana bizde kış kış deniyor.

-Duymuştum, ama giymeye fırsatım olmamıştı. Hakikaten nefis bir giysiymiş.

-Altın ip, yani nakış yapmada ben çok ustayım. Dedi, çok güzel bir kız, onun ince, kor gibi dudakları arasından bembeyaz inci gibi dişleri belirli belirsiz bir şekilde görünüyordu.

Evleneneceğiniz zaman bize haber verin! Biz ipekten istediğiniz her şeyi dokuruz ama, düğününüze bu kızların hepsini davet edeceksiniz.

-Ben evliyim! Dedi, Bavurçuk Art Tekin, her hangi bir dedikoduya yol vermemek için onlara doğruyu söyledi.

-Hakan olsaydınız hepimiz sarayınıza gidip hizmetinizde bulunurduk. Yazık ki, Hakanlık bahtı her kese nasip olmaz ! Eşiniz güzel mi? Nereli?.diye sordu kızlar merakla.

-Bana göre güzeldir. Dedi,Bavurçuk Art Tekin bıyık altından gülümseyerek

-Beşbalık’lı kızdır. Turfan’da da, Beşbalık’ta da sarayım var.

Bu söz kızlara tuhaf geldi, bir birlerinine bakıştılar ve:

-Öylesine, şaka yapıyorsun değil mi?.Diye. gülüşdüler.

-Sizde, Nasrettin hoca huyu var galiba ! Sarayın kapıcı başıyım deseniz neyse! Birde Hakan gibi sarayım var diyorsunuz ya ! Biz size sade bir yiğit desek….. Olsun ! dilediğinize kavuşun.Size Hakanlık yakışır. Bizim çapan üzeriniz de durduğu müddetçe İdikut olabilirsiniz. Diyen, gani göüllü Kızlar, tekrar gülüşmeye başladı..

Bavurçuk Art Tekin’in dokumacılarla olan bu hoş sohbet her iki tarafada olumlu ve güzel tesirler bıraktı . Bavurçuk Art Tekin dışarıya çıktığında sakin ve düşünceli bir tarzda Tora Kaya’dan sordu:

-Devlet hazinesin de neyimiz var?

Tora Kaya hiçbir şey yok demeye cesaret edemedi.

-Var, yok…diye kekeledi.

-Geveleme açık söyle! diye ona sertce bakarak,

-Kıtanlar bizden kaç bin para gümüş aldılar?

-İki yüz bin gümüş.

Bavurçuk Art Tekin’in derin bir iç çekti, üzüldü.

Sonra kuyumcularla görüşerek, Altın gümüştün yapılan ziynet eşyalarını gözden geçirdi. oradan öyle sessiz yürüyerek Kuytu dağ gövdelerine oyularak yapılmış içi süslü mağara evlerindeki putlara acele etmeden uzun uzadıya tapındı. Bineklerini bir hayli uzağa aşagıya dağ eteklerine bırakmıştı.

-İrdiminhan İdikut, Aslanhan İdikutun yaptırmış olduğu bu magara evlerini ve bu evlerdeki putları korumamız lazım. Dedi İdikut, Tarkan Bilge Buka’ya bakarak.

-Burda nöbetçi yokmuş, bundan sonra buraya nöbetçiler koyalım.

-Baş üstüne Hakanım! Emredersiniz !

Siz, Cenabı Tora Kaya, bundan bizzat siz sorumlusunuz! Güç elinizde, asker de. Emniyeti sağlamalısınız.

-Baş üstüne, Buyruklarınız yerine getirilecek hepsi uygulanacak dedi.

Bavurçuk Art Tekin, mağaranın içini seyrederken,türlü düşüncelere daldı, İçinden kendi halkına olan hayranlığını dile getirdi bütün bunlar nasıl bir emeğin ürünü helal olsun, aferin halkıma demekten kendini alamadı. Mağaraları delerek onun içine yüzlerce oda yapmakla kalmayıp onları baştan ayağa bezemek ve yüzlerce put-totemleri bu güne kadar sapa sağlam muhafaza etmek kolay olmasa gerek. Bu kutsal zemine ve putlara kimse dokunmamış. Hepsi sapa sağlam duruyor.

-Uygur İdikutunun maddi ve manevi zenginliği budist halkıdır bu halkı da Buda ilahları koruyormuş gibi geliyor bana. Tora kayanın bu sözleri İdikut'u derin düşüncelerden uyandırdı.

-Doğrudur! Dedi, İdikut, arkasından gelmekte olan Tora Kaya’ya dönerek.

Hakanının dönüp bakarak söz dinlemesinden rahatsız olan Tora Kaya, bu yüzden yamaçta kendinden yukarıda duran Bavurçuk Art Tekin’e bir az daha yaklaşark, Müslümanlarla Budistler arasında yaşanmış feci olayları anlatmayı düşündü . Lakin, cenabı Bavurçuk Art Tekin bütün bunları dinlemek istemezse ?! O zaman onun önünde ki itibarım zedelenir mi diye de korktu ama, Bavurçuk Art Tekin ilginç tarihi olayları iyi biliyor olmasından mı, yoksa Tora Kaya’yı denemek istediğinden mi bilinmez, ondan sordu:

-Karahanlar kim?

-Uygurlar, Müslüman olmuş Uygurlar.

Saltuk Buğrahan önceleri Budist değil miydi?

-Evet, Uygur ve ilk Müslüman olmuş Uygur. İdikut Budistleri de Uygurdur. Dini ayrı, ama dili birdir. Saltuk Buğrahan İdikut tebasını dininden döndürmek için ağır baskılar yaptı. Ama, İdikut tebası Budistler dinleri için çok kan döktü. Dinini korudu. Burada Budistlerin kanı vardır.

-İyi direnmişler, önce ki İdikut'lular nasıl da cesurlarmış.

Tora Kaya,çekinmeden cevap verdi. Çünkü Bavurçuk Art Tekin’in tarihi iyi bilen hükümdar olduğunu biliyordu.

-Pan Tekin, Tibetleri Turfan’dan kovdu. Önce Beşbalık’ı başkent yaptı. Moğol toprağında Orhun devletini kurdu. Orhun nehri boyunda ki Karabalgasun’u merkez durumuna getirdi. Pan Tekin bilge bir komutandı. Bunu Cengizhan çok iyi bilir.

Buka Tekin de meşhur komutandı. Uygur askerleriyle Manas, Urumçi, Beşbalık’tan Kırgızları kovdu. Tibetlerin Tarkanı Sankungra’nın başını kesti. İrdiminhan Karahanların saldırısına dayanabildi. Saman oğlu Abdul Fettah’la savaştı. Ama, Art Tekin onu yendi ve Kuçar, Aksu, Karaşehir’i ele geçirdi. Aslanhan Beşbalık’ta geçici bir mağlubiyete uğradı. Art Tekin, Turfan’ı kendi yönetimine bağladı. Ama, Aslanhan Beşbalık'tan İdikut şehrine uzanan, Tanrıdağ'dan geçen dağ yolunu tutarak çok sayıda askerle hücum etti yapılan savaşta Art Tekin’i öldürdü. Turfan ve Karaşehir’i tekrar ele geçirdi. Sonra İdikut Uygurları bağımsız yaşamaya başladı. Demek ki düşmanına baş eğmeyen ulu, meşhur İdikut'lular yaşamış.

-Siz, ne yapmamı öngörürsünüz Tarkan cenapları? Diye,fikrini sordu

-Söyleyin,ne yapalım ?

- Her şeyden önce güçlü bir ordu kurmak lazım! Ondan sonra Kıtan’dan kurtulmanın çaresine bakmak gerek. Cengizhan’ı dost edinelim. Derenin taşıyla derenin kuşunu vuralım.

Peki,bütün bunlar nasıl olacak, cenabı Tora Kaya?

Evvela yurdumuzda ki eli silah tutan erkek,kadın herkesi orduya alalım. Sonra ülkemizde ki Kıtan temsilcisi Şavkım’ı idam edelim. Böylece Kıtanla olan ilişkimizi tamamen kesmiş oluruz. Cengizhan bütün bu olanları elbette dikkatle izleyecektir. Cengizhan’ın yayılan şan şöhretini unutmayalım ! Onun gidişatı korkutucu, önlem almamız şart.

-Doğru söylüyorsun, öyle yapalım! Önce Buda törenlerini bir bitirelim ! Beşbalık’a bir an önce gidelim. Evet, dosdoğru Beşbalık’a .Diyerek atına atladı.

Onlar, saray’a doğru hareket etti. Önlerinde, ne olacağı belli olmayan uzun bir sefer ve bu yolda ağır imtihanlar onları bekliyordu .



Yüklə 2,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin