Türklerde ve osmanlilarda arşİv tariHİ



Yüklə 41,61 Kb.
tarix27.04.2018
ölçüsü41,61 Kb.
#49309
növüYazı

TÜRKLERDE VE OSMANLILARDA ARŞİV TARİHİ

Tüm toplumlarda olduğu gibi Türk toplumları ve uygarlıkları içerisinde de arşiv oluşturma geleneği söz konusudur. Türk toplumlarına ait ortaya çıkarılan en eski arşiv depoları Uygur Türklerinindir. Uygur Türklerinin şehirlerinde, zengin kütüphaneler, resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler söz konusudur.


Yine Anadolu Selçukluları, zengin kütüphaneler yanı sıra, resmi yazışmaların saklandığı arşivlere de sahiptirler.
Türk-İslam geleneğinde yazılı kağıda saygı gösterilmesi sebebiyle, devlet işlemlerine ait yazılı vesikaların tamamı, müsveddeleri dahil olmak üzere titizlikle muhafaza edilmiştir.
Ancak Türk Uygarlığına ait en kapsamlı arşiv malzemesi ve depolarını Osmanlı Devleti’nde görmekteyiz.
Osmanlı Devletinin kuruluşuna müteakip güçlü bir arşiv geleneği söz konusudur. Orta ve Yakın Doğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’yı içine alan geniş bir alanda 600 yılı aşkın süre hüküm süren Osmanlı geleneğinde, idari kayıtların devlet eliyle tespit edilip düzenlenerek günümüze ulaşan milyonlarca sayıda belgeyi teşkil ettiği bilinmektedir.
Osmanlı Devlet yapısı içerisinde üretilen belgeler 5 ayrı kategoride ele alınmaktadır. Bunlar:


  1. Fethedilen ülkelerin arazilerin tescil, toprağın mülkiyet ve tasarruf sistemini ve vergi oranlarını göstermek için tutulan ve toprakların esas kaydı olduğundan tapu hükmünde olan Tapu Tahrir Defterleri ya da diğer Adıyla Defter-i Hakaniler

  2. Osmanlı padişahlarının ülkenin dört bir yanındaki idarecilere gönderdikleri ferman, berat ve benzeri yazışmaları içeren ve Osmanlı idari teşkilat yapısı ortaya koyması bakımından büyük değer taşıyan Mühimme Defterler

  3. Ru’us Dairesi tarafından görevlilere verilen nişan, rütbe, tayin ve terfi kayıtlarını içeren Ru’us Defterleri.

  4. Ülkenin çeşitli mahkemelerinde kadılarca verilmiş hükümleri ihtiva eden Şer’i Siciller.

  5. Ve son olarak da vakıf şartlarını ortaya koyan ve ülkenin çeşitli kesimlerine yayılan vakıflarca tutulan Vakfiyeler’den oluşmaktadır.

Osmanlılarda arşiv malzemesi ve arşivlik malzeme ilgili daire ve kalemlerde işlem gördükten sonra bir ay torbalarda saklanır, daha sonra bir yıl içerisinde biriken evrak da mahzenlerde muhafaza edilmektedir. Bu uygulama Osmanlıların son dönemlerine kadar geçerli olmuştur.

Osmanlılarda arşiv belgeleri genelde defterler şeklindedir. Bu durum bize Osmanlı Bürokrasisinde, günümüzde dosyalama sistemleri olarak adlandırılan sistem içerisinde defter usulüne uygun arşivleme yaptığını göstermektedir.

Osmanlı Devlet yapısı içerisinde merkezi idare üç ana yapıdan oluşmaktadır. Bunlar; Divan’ı Humayun, Bab-ı Defteri ve Bab-ı Asafi (Bab’ı Ali)’dir. Bugünkü Bakanlar Kurulu, Maliye ya da Defterdarlık ile Başbakanlık olarak düşünülebilecek bu üç bürokratik yapıdaki daireler ve onların kalemlerine ait sicil, defter ve vesikalar da ilgili birimlerin arşivlerinde saklanmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bu belgeler aynı zamanda Osmanlı Devlet Arşivi konumundadır.

Yine Osmanlı Devlet Arşivi Dışında bir Saray Arşivi kimliği taşıyan Topkapı Saray Arşivi, daha önce ifade ettiğimiz belge yapıları içerisinde yer alan, Osmanlı devlet anlayışı içerisinde bir hayır kurumu olma özelliği taşıyan vakıflara ait vakfiyelerin sicil ve vesikalarını ihtiva eden Vakıf Arşivleri, mahkemelerce verilen kararların ve yapılan işlemlerin kaydedilmiş olduğu Şer-‘i Siciller Arşivi ve tapu tahrir defterleri ile bunlara ait evrakın bulunduğu Tapu Kadastro Arşivi (Kuyud-u Kadime) bulunmaktadır.
Bu genel bilgiler ışığında, Osmanlı geleneğinde arşivler daha yakından incelemekte yarar vardır.
Aslında tarihçilerin ve arşivistlerin üzerinde uzlaştığı nokta Osmanlıların ilk yıllarına ait kayıtların oldukça sınırlı olduğudur. Kuruluş döneminin savaşlarla geçen karışık yapısı bunda en önemli etkendir. Bursa’nın ve Edirne’nin başkent olduğu döneme ait vesikanın az olmasının sebebi ise Timur istilalarına dayandırılmaktadır.

Özellikle İstanbul’un fethinden sonra Osmanlılarda arşivler yoğunlaşmaya başlanmıştır. Günümüze ulaşan arşiv malzemesinin oldukça önemli bir bölümünü ise Kanuni döneminden itibaren görmekteyiz. Bunun nedeni olarak Osmanlı devlet yapısının olgunlaşması, devletin istikrara kavuşması ve saltanat kavgalarının sona ermesi gösterilmektedir.

İstanbul’un fethinden sonra ilk arşiv Yedikule’de kurulmuştur. Daha sonra bu arşiv Atmeydanı’na taşınmıştır.

Defterhane hazine olarak adlandırılan bu arşiv, divan toplantılarının düzenli olarak yapıldığı dönemlerde, Kubbealtında Hazine-i Amire yani Osmanlı Hazinesi ile birlikte saklanmıştır Hazinedarbaşı tarafından sadrazamın mührüyle kapatılan arşiv yine ancak sadrazamın huzurunda açılabilirdi. Divan toplantıları önemini kaybetmeye başlayınca önce Topkapı Sarayı sonra da Saray’ı Atik denilen yere Sultanahmette taşınmıştır. 18. yy ile birlikte Bab-ı Asafi ve daha sonra Bab’ı Ali önem kazanmaya başlayınca, evraklar ilgili daire ve kalemlerin yakınlarındaki arşiv depolarına taşınmıştır.
Defterhane devletin hazinesi içerisinde sayılmaktadır. Tahrir deferleri ana yapısını oluşturmaktadır ve doğrudan Divana bağlı olarak teşkilatlanmıştır.
Osmanlı bürokrasisinde arşiv malzemesinin korunması, devlet sırlarının saklanması, çalınmaması, kayıtların tahrif edilmemesi, bürokratik teamüllerin ciddiyetle takibi, “kaide-i kadime üzere” hareket edilmesi oldukça önemlidir. Örneğin 1590’da bazı belgelerin çalınması ve tahrifinden suçlu görülen bazı Divan’u Hümayun katipleri idam edilmiş ve bazıları da elleri kesilerek devlet görevlerinden atılmıştır.

İmparatorluğun varlığı ve düzeni Defterhanesinde saklı defterlere ve vesikalara dayanırdır. Bu belgelerde kazıntı, silinti, ilave ve tahrifat yapılmazdı.


Osmanlı Devleti’nin büyük askeri harekatları sırasında, mali idari ve askeri işlerle ilgili bürolar da harekatlara katılırlardır. Yine ilgili bürolar yanlarında gerekli belgeleri de götürürlerdir. Veziriazam, serdar-ı ekrem sıfatıyla savaşlar katıldığı zaman, tevcihler, tayinler, azil, katil ve vergi toplama gibi bütün işlemler Sefer Divanında yapılır ve kayıtları orada tutulurdu. Özellikle harekatla ilgili bölgeye ait defterler ve maliye kayıtları savaş alanına kadar götürülür, bazen de güvenli alanlarda geri planlarda tutulmaktadır. Bu durum Asakar-i Mansure nin olşumuna kadar devam etmiştir. Zaman zaman bu belgelerin düşmanın eline geçtiğinden söz edilmektedir.
Paşakapısı yani Bab-ı Asafi evrakı ise kagir olarak (yığma) sürekli korunana depolarda saklanmıştır. Evraktan lazım olanlar ilgili dairelere ve kalemlere gittikten sonra, işi bitsin bitmesin akşamları tekrar depolara getirilmek durumdadır. Hatta bu kurala uyulmadığı için çıkan yangınlarda Bab-i Ali’de önemli oranda belgenin tahrif olduğundan söz edilmektedir.
Arşiv sistemi içerisinde Padişahın Hatt-ı Humayun’larının önemli bir yer vardır. Hatt-ı Humayunlar görüldükten sonra reisülküttaba teslim edilir ve o da her ay bunları torbaya koyup mühürledikten sonra nezareti altında mahsus bir sandığa konup hıfz edilmiştir.
18. yy ortalarına kadar iyi bir şekilde saklanan ve titizlikle korunan arşiv malzemesi daha sonra çeşitli tahrip ve ihmallere maruz kalmıştır. Bakımsızlık, yangınlar, su baskınları , depoların yetersizliği, kötü taşıma vb sorunlar vb dönemde yaygın olarak görülmektedir.
Yine 18. yy la birlikte Osmanlı Bürokrasiside büyük değişimler göstermiştir. Yönetim merkezi olan saray ve Divan’ı Hümayun önemini kaybetmeye başlamıştır. Öncelere sadrazama ait idare binaları söz konusu değildir. Daha sonra ise Divan’u Hümayun Paşakapısına taşınınca; sadaretler (bakanlıklar), dahiliye ve hariciye odaları, Divan-u Valla (büyük) Divan kalemleri, reisülküttap önemini artırmıştır.
1785 tarihinde Topkapı Sarayı ile Bab’ı Ali arasındaki mesafenin uzaklığından dolayı saray memurlarının belgelere ve vesikalara daha rahat erişimini saklamak için, devlete ait yazılı belgeler, antlaşmalar, defterler, namelerin devamlı saklanmasına yönelik olarak sadrazam sarayının bahçesine kağir bir arşiv deposu yapılmıştır. Başında da yine reisülküttap ve onun altında sorumlu olarak da mehterbaşı atanmıştır. Mehterbaşına günlük belge akışını takip sorumluluğu verilmiştir.
1794 tarihinde Mühendishane içerisinde, özellikle serhat kalelerine ait planlar ve haritalardan oluşan bir arşiv oluşturulmuştur
Osmanlı devletinde aynı içerikle belge birden fazla yerde saklanmıştır. Bunun en önemli nedeni, Osmanlı devlet yapısı içerisinde işleyişin etkinliğinin ve tutarlılığının sağlanmasıdır.
Şimdiye kadar dile getirdiğimiz oluşumlar merkezi bir arşiv oluşumundan çok, saraya ya da ilgili dairelere ait arşiv depolarından oluşmaktadır.
Tanzimat (1839-1876 Sultan II. Abdulmecit zamanında Gülhane Hatt-ı Humayunu ile başlıyor) Osmanlı Devletinin idari yapısında büyük değişimlerin yaşandığı bir dönüm noktası niteliğindedir. Bürokraside olduğu gibi arşivcilik konusunda da yeniden düzenleme ve geliştirme faaliyetleri dikkat çekicidir. Geliştirilen binalar, kurumlar ve kanunlarla (nizamnameler) artık sadece merkezi idare değil, mülkiye ve taşra yönetimi, adalet, eğitim ve nüfus sayımı gibi unsurlarda örgütlenmeler söz konusudur. Böylece modern sivil demokrasiye geçişe yönelik ciddi adımlar atılmıştır. Bürokrasinin karmaşıklaşmış ve hacmi genişlemiştir. Buna merkezle taşra arasındaki bilgi akışının hızlanması da eklenince merkez ve taşra teşkilatlarında ciddi arşiv sıkıntısı yaşanmaya başlamıştır.
Sonuç olarak artık Sadrazam Sarayındaki kağir arşiv binası yetersiz kalmaya başlamıştır. Ancak gerek Sadrazam Sarayı gerekse Bab-ı Ali deki biriken arşivlere yönelik merkezi bir arşiv oluşumu gereksinimi söz konusudur.
Osmanlı Devletinde modern arşivcilik çalışmaları Avrupa’daki örneklerinden hemen sonra gerçekleşmiştir.
1837 yılında Maliye Nezareti kurulmuştur. 1845 yılında Maliye Nazırı olana Safeti Paşa, Bab-ı Defteri döneminde kalan Topkapı Sarayında Enderun hazinesinde saklanan milyonlarca belgeyi günümüz tasnif anlayışına uygun olarak ayrılıp depolara kaldırılmasını sağlamıştır. Yine saklanmasına lüzum görülmeyen mülga, yeniçeri ocağına ait bir takım evrak ve gereksiz eski defterler saray ocaklarında yakılarak imha edilmiştir.
1845’de Sadrazam Mustafa Reşit Paşa Osmanlı Devletinin merkez teşkilatına ait Divan-ı Hümayun, Bab-ı Asafi ve Bab-ı Defteri’ye ait defter ve kayıt ve vesikaları bir araya toplatarak Hazine-i Evrak’ı kurdurmuştur. Yine bu dönemde Mahzen-i Evrak’da arşiv karşılığında kullanılmıştır. Yine bu dönemde evrağı hıfz eden, koruyan anlamı taşıyan Müstahfaz-ı Evrak arşivist için kullanılmıştır.
Hazine-i Evrakın kurulmasında sonra 1846 yılında Bab’ı Ali civarında kütüphane şeklinde merkezi bir arşiv deposunun yapılmasına karar verilmiştir. Mimar olarak da İtalyan Fossati görevlendirilmiştir. İnşaat için öngörülenler arasında, yeni icat tuğlanın kullanılması, rutubet ve nem unsurlarına dikkat edilmesi istenmektedir. Odalar şeklinde ayrılması öngörülen Hazine-i Evrak binası içerisinde bir oda Dahiliyeye, diğerinin ise Divan ve Hariciyeye tahsis edilmiştir. Katiplerden uygun birinin Mustahfız-ı Evrak ayin edilmesi, ayrıca gerekli görüldüğünde müracaat edilmesi için coğrafya ve tarih kitapları ile lüzumlu haritaların bulundurulması öngörülmüştür. İlk Müdür olarak Muhsin Efendi seçilmiştir. Muhsin Bey aynı zamanda Meclis’i Vala‘nın azaları arasındadır. Bundan dolayı Muhsin Bey’e müdürlük bir alt kademe görev olarak görüldüğünden, Hazine-i Evrak Nezareti olarak teşkilatlanmıştır. Muhsin Bey’e 15.0000 guruş da maaş bağlanmıştır.
İlk olarak Defterhane ve Bab’ı Ali civarındaki arşiv depolarında ayıklama işine girişilmiştir. 1849 yılında arşivlere ilişkin ilk nizamname yayımlanmıştır. Nizamnamenin girişinde arşivler için “devletin kuvvet-i hafızası” tabiri kullanılmaktadır. Yine ilgili nizamnameden anlaşıldığı üzere Hazne-i Evrak tarihi ya da bilimsel çalışmalar yapılması amacıyla değil, sadece devlete ait organların görevlerinin yerine getirilebilmesi, karşılaşılan ya da karşılaşılacak sorunların çözümlenmesı ve bir müracaat mercii olarak düşünülmüştür. Nizamname içerisinde belgeler üç ana kısımda değerlendirilmektedir Birinci ve ikinci kısım, Osmanlı Devletinin kuruluşundan 1849 yılına kadar olan Hatt-ı Humayun ve iradeler konularına göre tasnif edilmiştir. Üçüncü kısımda 1848 yılı başından itibaren Bab-ı Ali kalemlerinde günlük işlemler sırasında biriken ve birikecek ve bir daha bürokratik amaçlarla kullanılmayacak evrak da Hazine-i Evrak dışında başka depolarda korunacaktır. Yine Hazine-i Evraka gelecek belgelerin ilk tasnifinin ilgili kalemlerde yapılması öngörülmektedir.
İtalyan mimar Fosati’ye ihale edilen Hazine-i Evrak Binasını 1848 yılında bitirilmiş ve mimara 35.000 guruş verilmiştir. Halen Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne bağlı bir nolu depo olarak kullanılmaktadır. Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar olan belgeler burada korunmuş ve hizmete sunulmuşlardır.
Ancak 1848 yılında bina hemen hizmete açılamamıştır. 1850 yılında yerleştirme işlemleri sırasında çıkan problemlerden dolayı Meclis’i Muhafakat yeni bir kara almış ve belgelerin geldiği kalemlerde öncelikle firstlerinin çıkarılması ve başka depolara yerleştirilecek evraka yönelik ilkeleri ortaya koymuştur. Yine sürekli çıkan yangınlara karşı çevre arazilerinin satın alınması, iç dekorasyonda kullanılan ahşap yerine demir ve mermerin kullanılması kararlaştırılmıştır. Hazine-i Evrak’ın Resmi açılışı 1853 tarihine kadar yapılamamıştır.
1856 yılında evrakların iyi bir şekilde saklanabilmesi ve rahat okunabilmesi için, devlet dairelerinde kullanılacak kağıtların Londra’dan getirilen litografi makinesi ile antetli kağıda basılması sağlanmıştır.
Geçen sürede sürekli çıkan yangınlar ve özellikle 1878 yılındaki büyük depremde Hazine-i Evrak binası ciddi hasar görmüştür.
İstanbul’daki yangınlar oldukça ciddi sorunlara yol açmıştır. Örneğin 6 Şubat 1911 tarihinde Bab-ı Alide Telgraf odasında çıkan yangında , Şura-yı Devlet, Sadaretler ve Dahiliyeye ait evrağın önemli bir bölümü kül olmuştur.
Zaman zaman arşiv belgelerinin korunması ve saklanmasında ihmaller görülmesine karşın bazen de oldukça katı tutumlar içine girildiği görülmektedir. Örneğin bazı nizamnamelere dayanarak kişilerin ellerindeki evraklara dahi el konulduğu gözlenmiştir.
Diğer yandan bazı nazırlar ya da taşra paşaları kendi kalemlerinde oluşan belgeleri kendileri saklama ve koruma anlayışını benimsemişlerdir. İlgili kişilerin ölümlerinden sonra şahsi eşyaları ve kitaplıkları arasında resmi belgelere de rastlanması bunun sonucudur.
Belgelerin uzun süre saklanmasına yönelik bir diğer tedbir de resmi dairelerde kullanılan ve o dönemde yaygınlaşmaya başlayan anilin mürekkebinin kullanılmasının yasaklanmasıdır. Anilinle yazılan yazılar belli bir süre sonra dağıldığı ya da silikleştiği gözlenmiştir.
Yine bu dönemde belgelerin arşivlerden asıllarının çıkarılması da yasaklanmıştır

I. Dünya savaşı sırasında Osmanlı Devleti savaşa girince devlet arşivi için İstanbul güvenli görülmediğinden 1915 yılının başında 208 sandık evrak Konya’ya nakledilmiştir. Yaklaşık bir yıl sonra bu evrak tekrar İstanbul’a getirilmiştir.



Hazine-i Evrak Dışındaki Kurumlarda Oluşturulan Arşivler

Osmanlı devletinde Nezaretler ilk olarak oluşturulan Evkaf-ı Humayun Nezaretidir (Vakıflar) Evkaf’a ait belgeler Ayasofya Camisinin mahzenlerinde saklanmıştır. Yine burada askeriye, mülkiye bahriye ve maliyeye ait belgeler de bulundurulmuştur. Burada oluşan toplam 5.500.000 evrak 1947 yılında Vakıflar Başmüdürlüğü’nden Osmanlı Arşivlerine nakledilmiştir.


Defterdarlık Kapısı, merkez ve taşra teşkilatlarıyla devletin gelir ve giderlerini düzenlemekle yükümlü bir kurumdur. Vergilerden olan Cizye, Avarız ve Mukataa kayıtları defterdarlıkça tutulmuştur. Defterdarlık yerine Maliye Nazırlığı 1837 yılında kurulmuştur. Maliye Nazırlığına ait arşiv ‘de Sultanahmette yapılan arşiv deposu yanında Bayezıt ‘de de saklanmıştır. 1867 yılında Bayezit’deki Fuat Paşa Konağına Nazırlık geçince buraya taşınmıştır.
1835 yılında Dahiliye ve Hariciye Nezaretleri kurulmuştur. İlgili daire ve kalemlere ait evrakların Bab-ı Alideki arşiv depolarında saklandığına değinilmektedir.

Yine Meclis’i Valla’nın devamı niteliğinde kurulan Şura’yı Devlet Dairesi arşivleri de Bab-ı Ali’deki arşiv depolarında saklanmıştır.,


Yeniçeri ağalığının 1826 yılında kaldırılması ve Seraskerliğin kurulmasıyla arşiv malzemesi, Serasker Hüseyin Paşa Konağından, bugünkü İ.Ü. bulunduğu Saray-ı Atik’e taşınmıştır. İçinde Yeniçeri ve Acemi Ocağına ait maaş ve künye defterleri toplanmıştır.
Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla aynı dönemde Meşiat Dairesi Kurulmuştur (Müftülük). Ağa kapısında (Bugünkü İstanbul Müftüğünün bulunduğu yer). Meşiat Dariesi içerisinde İstanbul’un yerel kadılarınca verilen kararları içeren yaklaşım 5 bin sicili alacak ölçüde bir arşiv yaptırılmıştır.
1863 yılında Nafia Nezareti (Bugünkü Ticaret Bakanlığına yakın) içerisinde de alt katta büyük bir arşiv yaptırılmıştır. Burada toplanan yaklaşık yarım milyon belge 1953 yılında Osmanlı Arşivine gönderilmiştir.
1883 yılında Sıhhıye Nezareti kurulmuştur. 1899 yılında hem geçmiş dönemlerden kalan hem de nezaret kurulduktan sonra oluşan evraka yönelik oldukça büyük taştan bir arşiv binası yapılmıştır.
1839 yılında Kurulan Zaptiye Nezareti, 1875 yılında Nezaret bahçesinde üç odalı bir arşiv deposu oluşturmuştur.
Yine Nüfus İdare-i Umumiye’nin kurulmasından sonra önce ilgili odalarda sonra Zaptiye Dairesinin karşısında bir arşiv deposu yaptırılmıştır

Taşrada, Vilayet, Sancak ve Kazalarda Kurulan Arşivler

Tanzimat’tan önce eyaletler, Osmanlı Devlet idari teşkilatının en büyük parçasını oluşturmaktadırlar. 16 yy’ın ortalarına kadar Beylerbeyi tarafından idare edilmişler daha sonra Vezirlerin kontrolüne girmişlerdir. Eyaletler altında sancaklar ise iki bölüme ayrılmaktadır. Birinci bölüm evliye-i mülhaka (eyaletlere bağlı livalar ve ikinci bölüm evliye-i gayr-ı mülhaka (bağımsız livalar (şehirler). Her iki livanın da kendisine ait kazları söz konusudur. Kazalar, voyvodalar, subaşılar vb yöneticilerce idare edilmişlerdir. Buralarda oluşan arşivler ikiye ayrılmaktadır.


  1. Kadı Mahkemeleri Arşivleri

Osmanlılarda kadı sadece yargı yetkisi olmayıp şer’i (hukuksal ) niteliği olan idari ve yerel (beledi) bazı görevleri de söz konusudur. Osmanlı taşrasında gerek merkezden gerekse yerel olarak gerçekleşen yazışma ve işlemlerin tüm kayıtları şer-i sicillere kaydedilmiştir. Bu yüzden taşra arşivciliği ser-i sicillerden oluşmaktadır. Yeni gelen kadı selefinin divanını (evrak torbasını) ister ve iki emin atayarak onların gözleri önünde gözden geçirirdi. Bu defterlerde aşağıdaki evraklar yer almaktadır.



    1. Her çeşit dava zabıtlarıyla, mukavele, senet, satış, vakfiye, vekalet, kefalet, vesayet, borçlanma, tereke (miras), taksim (paylaşım) , fıkıha bağlı şer-i uygulamalara dair resmi kayıtlar ve esnaf teftişine ait notlar.

    2. Başta hükümdarlar olmak üzere her derecedeki büyük ve küçük makamlardan beylerbeyine, sancakbeyine, kadılara, müftülere, mütesellimlere ve diğer tüm resmi görevlilere gönderilen ferman, berat, divan teskiresi, mektup, ruus vb gibi emir ve yazıların bir sureti.


1892 yılında sadece İstanbul ili sınırlarına ait mahkemelere ait sicilleri bulunduran Şer’iyye Sicilleri Arşivi dışında kaza ve vilayetlerde arşiv kuruluşuna rastlanmamaktadır.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra Adliye Vekaletine bağlı kaza ve vilayet adliyelerinde saklanan ilgili arşivler 1941 yılında Maarif Vekaletinin emriyle illerde müzelere konulmuş ve en son olarak Milli Kütüphane’de koruma altına alınmıştır.




  1. Eyalet ve Sancak Arşivleri

Eyalet idaresinin et yetkili organı doğrudan beylerbeyine bağlı Eyalet Divanı’dır. Divan toplantılarını beylerbeyinin konağında gerçekleştirmiştir. Nasıl Divanı- Hümayun ülke idaresinin en yetki organı ise Eyalet Divanı da onun küçük bir kopyası olarak teşekkül etmiştir. Temel konular Eyalet Divanında görüşüldükten sonra şer-i meseleler Kadı Divanı’nda görüşülmektedir. Buralarda konuşulan tüm konular ve gelen evraklar defterlere kaydedilmiştir. İlk önceleri ciddi bir arşivleme yapılmadığından sorunlar çıkması üzerine merkezi idare gönderdiği uzmanlar ve iradelerle arşiv örgütlenmesi sağlamıştır. Taşrada bürokrasi-arşiv ilişkisi açısından defter ve kayıtların paşa konağında saklanması öngörülmüştür. Yine sancaklara ait bazı kayıtlar da eyalet merkezinde muhafaza edilmiştir. Eğer bir sancak başka bir beylerbeyine devredilir ya da sancakta görev değişikliği olursa tüm evrak ve defterler de beylerbeyine devredilmiştir.


Ne yazık ki günümüze kadar ulaşan herhangi bir eyalet arşivi yoktur. Bundan dolayı günümüzde taşra bürokrasisinin işleyişi konusunda çok az bilgiye sahip olduğumuz dile getirilmektedir.





Yüklə 41,61 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin