Allame murtaza askerî ehl-i BEYT VE ehl-i SÜnnet ekolleri Mütercim: Cafer bendiderya ismail bendiderya


KUR'ÂN'DA VELÂYET VE ÖNDERLİK Kur'ân'da Ali'nin (a.s) Velâyeti



Yüklə 1,44 Mb.
səhifə63/70
tarix29.10.2017
ölçüsü1,44 Mb.
#19784
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   70

KUR'ÂN'DA VELÂYET VE ÖNDERLİK

Kur'ân'da Ali'nin (a.s) Velâyeti


Geçen bütün hadisler, Resulullah'tan (s.a.a) sonra Hz. Ali'nin (a.s) müminlerin önderi olduğunu ortaya koymaktadır. Kur'ân-ı Kerim de bu gerçeği vurgulayarak şöyle buyurmaktadır: Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü, namaz kılan ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir.[382] Aşağıdaki rivayetler de bunu teyit etmektedir: Taberî Tefsiri'nde, Vahidî'nin Esbabu'n-Nüzul'unda, Hâkim Haskanî'nin Şevahidu'n-Nüzul'unda, Belazurî'nin Ensabu'l-Eşraf'ında ve diğer kaynaklarda[383] İbn Abbas, Ebuzer Gıfârî, Enes b. Malik, Emirü'l-Müminin Ali (a.s) ve diğer ileri gelenlerden nakledilen bir rivayet özetle şöyledir: Fakir bir Müslüman Mescidu'n-Nebi'ye gelerek sadaka istedi. Dilencinin sözleri, sünnet namazda rükû hâlinde olan Hz. Ali'nin (a.s)[384] kalbini incitti. Bunun üzerine sağ eliyle arka sındaki fakire namazda taktığı kırmızı renkli Yemen akiki yüzüğünü çıkarmasını işaret etti. Fakir adam İmam'ın (a.s) maksadını anlayarak gelip yüzüğü çıkardıktan sonra ona dua ederek mescitten çıktı.  Mescitteki-lerden hiçbiri dışarı çıkmadan Cebrail (a.s) Resulullah'a (s.a.a) şu ayeti indirdi: Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü, namaz kılan ve rükû

hâlinde zekât veren müminlerdir.[385] Bunun üzerine Hassan b. Sabit yerinden kalkarak şu beyitleri okudu: Ya Ebu'l-Hasan! Kalbim, ruhum feda sana,

Tüm hak yolunun sâliklerinin de kalbi, ruhu. Rükû hâlinde bağışta bulunan sensin; Canlar feda sana ey rükû edenlerin ruhu. Allah da senin  hakkında indirdi en üstününü velâyeti de Onu dininin muhkematından kıldı.[386]

Bu Ayetin Delaletine Yöneltilen Eleştiri


Ehlisünnet ulemasından bazıları bu rivayetin anlamını eleştirmiş ve "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü, namaz kılan ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir." ayetinde çoğul şahısın kullanıldığını ve bunun tek bir kişi olan Ali b. Ebu Talib'e delâlet edemeyeceğini söylemişlerdir. Biz onların bu eleştirilerini reddederek yanıldıklarını söylüyoruz. Çünkü Arapça'da çoğul için tekil şahıs kullanılmamasına rağmen, tekil için çoğul şahısın kullanılması sakıncasız olup konuşmalarda çokça rastlanan bir durumdur. Kur'ân'da da bunun birçok örnekleri vardır. Meselâ, Munafikûn Suresi'ndeki tabirler bu türdendir: "Münafıklar sana geldikleri zaman: Biz gerçekten şahadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin, derler. Allah da bilmektedir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylemekte olduklarına şahitlik etmektedir... Onlara, 'Gelin Allah'ın Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin.' denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün... Onlar derler ki: Allah'ın Resulünün yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. Derler ki: And olsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır. Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar."[387] Taberî bu sûrenin tefsirinde şöyle yazar: Bütün bu ayetlerden Abdullah b. Ubey Selul kastedilmiştir. Allah Tealâ bu sûrenin tüm ayetlerini onun hakkında indirmiştir. Müfessirler de bu görüştedirler, rivayetlerde de böyle geçer.[388]

Suyûtî de bu ayetlerin tefsirinde İbn Abbas'tan şöyle nakleder: Bu sûrede münafıklardan maksat, Abdullah b. Ubey Selul'dur.[389] Tarihçilerin dediği ve müfessirlerin de kendi kitaplarında kaydettikleri üzere bu olay özetle şöyledir: Ömer b. Hattab'ın görevlisi Cehcah Gıfârî, Benî Mustalik Gazvesi'nde bölgenin kuyusundan su alma konusunda Hazrec kabilesiyle müttefik olan Sinan b. Cehmî ile kavga etti. Bunun üzerine Cehmî ensarı, Cehcah ise muhacirleri yardıma çağırdı, böylece iş büyüdü! Abdullah b. Ubey Selul, bu olaydan öfkelenerek aralarında, daha küçük yaşta olan Zeyd b. Erkam da olduğu hâlde akrabalarından bir grubu etrafına toplayıp şöyle dedi: Gerçekten muhacirler böyle mi yaptılar?! Onlar bizim şehrimizde

ve bizim bölgemizde bize karşı mı övünüyorlar?! Vallahi Kureyş'in bu mültecilerine karşı durumumuz tıpkı, "Köpeğini eğitirsen seni de parçalar!" misalinde olduğu gibidir. Bize karşı böyle mi davranırlar? Vallahi Medine'ye döndüğümüzde gücü ve onuru çok olanımız, zayıf ve düşkün olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır. Daha sonra akrabalarına dönerek şöyle dedi: Bu belâyı kendiniz başınıza getirdiniz, şehrinizi onlara bıraktınız,

varınızı-yoğunuzu onlarla kardeşçe bölüştünüz. Oysa eğer sahip olduğunuz şeyleri onlardan esirgeyecek olsanız şüphesiz buradan göçüp başka bir yere giderler! Bunu duyan Zeyd b. Erkam koşarak Resulullah'a (s.a.a) gördüklerini anlattı. Orada olan Ömer,[390] Zeyd'in dediklerini duyunca ona, "Ya Resulullah! İzin ver gidip boynunu vurayım." dedi. Resulullah (s.a.a), "O zaman Medine'de kanlar dökülür." buyurdu. Bunun üzerine Ömer, "Eğer muhacirden olan birinin onu öldürmesini uygun görmezseniz, Sa'd b. Muaz veya Muhammed b. Mesleme'nin öldürmesini emredin." dedi. Resulullah (s.a.a), "Halkın, Muhammed ashabını öldürüyor, demesini istemiyorum." buyurdu.[391] Abdullah b. Ubey bunları duyunca hemen Resulullah'a (s.a.a) koşarak kesinlikle böyle bir şeyin olmadığına dair yemin etti! Ensar da olanları Resul-i Ekrem'e (s.a.a) ulaştırdığı için Zeyd b. Erkam'ı kınadı ve Abdullah b. Ubey'e, "Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna giderek senin için bağışlanma dilemesini iste." dedi. Abdullah b. Ubey başını

sallayarak bu öneriyi reddetti ve şöyle dedi: Bana, iman et dediniz, iman ettim. Malımın zekâtını vermemi söylediniz, verdim. Şimdi de bir tek Muhammed'e secde etmem kaldı! Bunun üzerine onun hakkında Munafikûn Suresi nâzil oldu. Bu sûrede, "Onlar derler ki: Allah Resulü'nün yanın-da bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler." sözünden kastedilen Abdullah b. Ubey'dir. Yine bu sûrenin "Onlara, 'Gelin Allah Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin.' denildiği zaman başlarını yana çevirdiler." Ayetinden maksat da yine Abdullah b. Ubey'dir.[392]

* * *

Bu sûrede Allah Tealâ bu sözleri söyleyen tek kişi olan Abdullah b. Ubey'e "Onlar derler ki" veya tek konuşan Abdullah b. Ubey'ken ona "Onlara, 'Gelin Allah Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin.' denildiği zaman başlarını yana çevirdiler." şeklinde (üçüncü çoğul şahısla) işaret eder. Bu konuda bütün müfessirler ittifak içerisindedir; çeşitli rivayetler de bunu teyid eder. Biz de bunu örnek olarak naklettik. Bunun benzerlerine Kur'ân'da sık sık rastlamak mümkündür. Meselâ: "İçlerinden Peygamber'i incitenler vardır. O (her sözü dinleyen) bir kulaktır, diyenler vardır."[393] Veya: "Onlar, kendilerine insanlar: Size karşı insanlar topla(n)dılar..."[394] Ve yine: "Derler ki: Bu işten bize ne var ki?"[395] Bu ayetlerde ve benzeri diğer birçok yerde çoğul şahıs kullanılmış olduğu hâlde maksat bir kişidir. Ulu'l-Emr, Ali (a.s) ve Evlâtlarından Olan İmamlardır Yukarıda geçen bütün seçkin ve mütevatir rivayetler Resulullah'tan (s.a.a) sonra Hz. Ali'nin (a.s) müminlerin emir sahibi ve önderi olduğunu ispat eder. Nitekim, "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; Peygamber'e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de."[396] Ayetindeki "emir sahipleri"nin tefsirinden de anlaşılan budur. Yine aşağıdaki hadisler de bunu apaçık sergilemektedirler:

a) Şevahidu't-Tenzil'de Hz. Ali'nin söz konusu ayet hakkında Resulullah'a "-Ayette geçen- emir sahipleri kimlerdi?" diye sorması üzerine Hz. Peygamber, "Sen onların ilkisin." buyurduğu geçer.

b) Mücahid'den "emir sahipleri" hakkında şöyle nakledilir: "Allah Tealâ, Muhammed'den (s.a.a) sonra hükümet ve önderliği Hz. Peygamber'in hayatında Ali b. Ebu Talib'e bıraktı. Bu iş, Resulullah'ın (s.a.a) Medine'de Ali'yi kendi yerine bırakmasıyla başladı. Allah Tealâ da insanlara ona itaat etmelerini ve emrine baş kaldırmamalarını emretti.

c) Ebu Basir'den şöyle rivayet edilir: Ebu Cafer İmam Bâkır'a, "Allah'a itaat edin; Peygamber'e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de." ayetinin nüzul sebebini sorduğumda o, "Bu ayet Ali b. Ebu Talib hakkında nazil olmuştur." buyurdu. "İnsanlar, o hâlde niçin Allah Tealâ Ali ve Ehlibeyt'inin ismini Kur'ân'da açıkça zikretmemiştir, diyorlar?!" dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdu: Onlara de ki, Allah Tealâ Kur'ân'da Resulü'ne namazı nazil etmiş, ama üç veya dört rekat olduğunu belirtmemiştir. Bunu Resulullah'ın (s.a.a) kendisi tefsir etmiştir. Yine haccı farz kıldığı hâlde Kâbe'nin etrafında yedi defa dönülmesi gerektiğini belirtmemiştir, bunu da Resulullah (s.a.a) insanlara söylemiştir. Aynı şekilde, "Allah'a itaat edin; Peygamber'e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de." ayetini Ali, Hasan ve Hüseyin hakkında nazil etmiş, Resulü de (s.a.a) İslâm ümmetini bu hususta muhataba alarak, "Sizlere Allah'ın Kitabı ve Ehlibeyt'imi tavsiye ediyorum. Ben Allah'tan bu ikisini kıyamette

Kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayırmamasını istedim. Allah Tealâ da bu duâmı kabul etti." buyurdu.[397]


Ehlibeyt'in Nuh'un Gemisine ve İsrail Oğulları'nın Bağışlanma Kapısına Benzetilişi


Hz. Ali (a.s), Ebuzer Gıfârî, Ebu Said Hudrî, İbn Abbas, Enes b. Malik gibi Resulullah'ın (s.a.a) ashabından ve Ehlibeyti'nden onun şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ehlibeyt'im; Nuh'un gemisi gibidir, ona binen kurtuldu, ondan ayrılan ise boğuldu. Bazı rivayetlerde ise bunun devamında şöyle geçer: Ehlibeyt'im, İsrail Oğulları'ndaki bağışlanma kapısı gibidir.

Bu Rivayetin Kaynakları


Söz konusu rivayet şu muteber kaynaklarda kaydedilmiştir: Zehairu'l-Ukba, s.20, -Muhibbuddin Taberî'nin eseri. Müstedrek-i Hâkim Nişaburî, c.2, s.343 ve c.3, s.150. Hilyetu'l-Evliyâ -Ebu Nuaym'ın eseri-, c.4, s.306. Hatib'in Tarih-i Bağdad'ı, c.12, s.19. Heysemî'nin Mecmau'z-Zevaid'i, c.9, s.168. Suyûtî'nin ed-Dürru'l-Mensur'u, "Secde ederek kapısından girerken dileğimiz bağışlamandır deyin."[398] ayetinin tefsirinde. Suyûtî'nin Tarih-i Hulefa'sı, s. 270 ve Mansur Devanikî'nin hayatı, Me'mun'dan, Reşid'den, Mehdi'den, Mensur'dan, babasından, dedesinden ve o da İbn Abbas'tan, o ise Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakleder: "Ehlibeyt'im Nuh'un gemisi gibidir; ona binen kurtuldu, ondan ayrılan ise boğuldu." Kenzü'l-Ummal, birinci baskı, c.6, s.153 ve 216. es-Savaiku'l-Muhrika, -İbn Hacer'in eseri-, s.75; İbn Hacer bunu Darkutnî, Taberânî, İbn Cerir, Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinden nakletmiştir. Yukarıda Kitap ve sünnette Allah ve Resulü'nün (s.a.a), Resulullah'tan (s.a.a) sonraki emir sahibini belirttiklerini  gördük. Şimdi ise başka tabirlerle kaydedilen diğer nasları inceleyelim.

Yüklə 1,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin