Yani Musa Çelebi, mal-mülk sahibi beyleri kızdırırken, Hristiyan, Müslüman yoksul halkın desteğini kazanıyordu. Çıkarlarının tehlikeye girdiğini gören beyler de boş durmadı! Musa Çelebi'nin İstanbul'a (Bizans) haraç istemeye gönderdiği veziri İbrahim Paşa ondan habersiz beylere danıştı ve " Bu kişinin bed-hali(kötü durumu) giderek cemimizi öldürür, malımızı alır. Sultan'ı davet etmek evladır. " kararı alınması üzerine, Mehmet Çelebi'ye mektup yazdı. Mehmet Çelebi kaftan göndererek onu davet edince ona katıldı. Benzer bir mektup yazan Evrenos Gazi, Mihailoğulları, Paşa Yiğit Bey, Burak bey gibi kökleri Osmanlı'nın kuruluşuna kadar giden beyler de Mehmet Çelebi'ye katıldılar.
Osmanlı egemenlerinin bu kadar hızlı saf değiştirmesinde kuşkusuz Musa Çelebi'nin Şeyh Bedreddin'i kazaskerliğe getirmesinin de büyük etkisi olmuştu. Şeyh Bedreddin, Varidat'ı 1407'de yazmıştı, 1411'de ünü Anadolu ve Rumeli halkı arasında iyice yayılmıştı. Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa'yı kethüdası (yardımcısı) yaptı. Bu dönemde kadıların halk lehine kararlaralmaları nedeniyle Bedreddin'in halk üzerindeki etkisi daha da arttı. Aydın'daki beyliğinden Mehmet Çelebi tarafından sürülen ve Ohri'ye sancak beyi atanan Cüneyd Bey ve Eflak Voyvodası Mirceo da daha sonra ayaklandığında Şeyh Bedreddin'i destekleyeceklerdi.
Musa Çelebi'nin iktidarı fazla uzun sürmedi. Bizans gemileriyle Rumeli'ye geçip iki kez kardeşine saldıran Mehmet çelebi yenilerek canını zor kurtarmış ve Bizans'a sığınmıştı. Ama üçüncüsünde büyük toprak sahibi beylerin saf değiştirmesi sonucu Musa Çelebi’yi yenerek öldürdü. Şeyh Bedreddin'i ise azlederek yüklü bir maaşla İznik’e sürgüne yolladı. Bedreddin taraftarlarının çoğu katledildi, tutuklandı, dağıtıldı. Çünkü Rumeli'de halkın zararına büyük malikaneler kurarak toprağın mülkiyetini ele geçiren beylere karşı çıkmıştı Bedreddin. Cami ül-fusuleyn adlı kitabında şöyle yazıyor.
"Dünyada kutsallık yoktur. Kutsallık sadece Tanrı'dadır. Onun yarattığı her şey her nimet insan içindir. Toprağın tek ıssı (sahibi) Tanrı'dır. Rumeli'nde bol bol görülen malikane işleri yüzünden insanlar bu nimetten mahrum bırakılamaz..."(86)
Bedreddin mülksüz bırakılan insanların haklarını nispetten iyi bir egemenin yanında yani düzen içinde mücadele ederek alabileceklerini ummuştu. Ama yaşadığı mu deneyimle iktidar gerçeğini daha iyi anlamış ve ancak halkın iktidarını kurmasıyla hakkını alabileceği gördü. Ondan sonra isyanı örgütlemeye başladı.
DİPNOT)...(86) Anadolu Bilgeleri İsmail Kaygusuz / sayfa 225/ ŞEYH BEDDEDDİN'İN DÜŞÜNCELERİ
Marx ve Engels'in önemle üzerinde durduğu Alman köylü ayaklanmalarının önderi Thomas Münzer "her türlü yetkenin varlığına son verilmeli, mallar ortak kullanılmalı, herkes emeğini ortaya koymalı ve toplumda tam bir eşitlik sağlanmalı" diyordu. Thomas Münzer, kiliseye karşı ayaklanmıştı; Çünkü kilise köylülere bu dünya da çektikleri zulüm ve sömürüye boyun eğmelerini öğütlüyordu. Boyun eğmeliydiler çünkü ancak o zaman cennete, yani öbür dünya da "Tanrı'nın krallığına" erişerek kurtulabilirlerdi! Oysa Thomas Münzer "Tanrının Krallığını" bu dünyada kurmak için soylulara ve kiliseye karşı isyan etti. Cenneti yeryüzüne indirmeye kalktı yani...
Zamanın en büyük İslam alimlerinden biri olarak Şeyh Bedreddin, Thomas Münzer'den yüzyıl önce benzer görüşlere ulaşılmıştı. Mısır',ı Hicaz'ı, Filistin'i, Suriye'yi, İran’ı, Anadolu’yu gezmiş, İbni Haldun gibi çağın en büyük bilginleriyle görüş alış-verişinde bulunmuş, bütün düşünce akımlarını incelemiş sonunda tasavvufa yönelmişti.
Şeyh Bedreddin'in görüşlerini açıkladığı en önemli kitabı Varidat'tır. Bu kitabın öğrencilerine verdiği derslerden derlendiği sanılıyor. Varidat ölümünden sonra gizlendi ve ancak Kanuni döneminde ortaya çıkarıldı. Şeyh Bedreddin, Varidat'ta açıkladığı şu görüşleri nedeniyle " zındık" ilan edilmişti.
"Her ne ki ararsan mutlaka insanda vardır. Lakin örtülüdür. Örtünün kalktığı anda hak ehli için keşfe yol açılır"
"Bizim vardığımız sonuç şudur ki, halk tarafından peygamber ve erenlere bol keseden yakıştırılan özellikler ne eski yüzyıllarda olmuş, ne şimdi ne de ilerideki yıllarda olabilecek şeylerdir"
"Henüz şeytandan bazı eserlerin kalması da vehim ve hayalin bazı kimselerde hala hüküm sürmekte olduğuna işarettir." "İnsana öğretilen ve onlarla muttasif (sıfatlanan) olması gereken işitici, görücü, bilici vb. sıfatlar-okunamadı...- kendi adlarıdır. Bu o demektir ki Tanrı, ilim , güç, görme, istek ve dilek vb isimlerine tümüyle sahip -okunmadı-..üzere melekleri değil insanları yaratmıştır"
"Bizim bildiğimiz kıyamet, kişiliğin doğması ve sıfat-okunamadı-..natının sönmesidir. Eğer sen dilersen ölen birisi için kıyamet koptu' diye bilirsin."
"Halkın sandığı üzere 'haşr' yani gövdelerin dirilip yeniden mahşere gelmesi olanaksızdır"
"Kur' an'da geçen huriler, köşkler, ırmaklar, ağaçlar benzer şeylerin tümü cisim dünyasında değil düş dünyasında gerçekleşir."
"Bütün namazlar ve niyazlar ahlakın düzeltilmesi ve iç yüzün arınması için bir araçtır. Gerçek ibadetin, hiç bir zaman kuralı ve koşulu yoktur. Hangi biçimde yapılırsa yapılsın Tanrı dileğine uygun olur." (87) Aktaran: Anadolu'nun Gizli kültürü, Alevilik\ Nejat Birdoğan\syf 127
Şeyh Bedreddin in görüşleri Alevi-Bektaşi felsefesiyle paraleldir. Hallacı Mansur'un " En’el Hak" diyerek dile getirdiği Vahdet-i Vücud ( varlığın birliği) şeklini almıştır. Muhyiddin Arabi'nin dinleri "aynı ağacın dalları" olarak gören anlayışını daha ileri götürecek dinler ve peygamberler arasında bir fark olmadığını söylemiştir. Bu bakımda düşünceleri Hristiyan halk tarafından da benimsenmiştir. Hatta Edirne’deyken aileleri ile birlikte yanına yerleşen iki keşişten birinin kızı ile oğlu evlenir ve menakıbnamesini yazan torunu Hafız Halil'in annesi olur.
Şeyh Bedreddin'in Varidat'ta ve diğer eserlerinde ortakçı, eşitlikçi bir düzeni öngören fikirleri doğrudan ifade edilmemiştir. Ama İslam hukukuna ve felsefesine yönelik tüm eleştirilerinde bu düşüncelere rastlamak mümkündür. Örneğin;
" İnsanlar birbirilerine tapıyorlar; ya da parçalara, altınlara, yiyeceklere, üne, şana... Bilmedikleri içinde yüce Tanrı'ya taptıklarını sanıyorlar"
"Kelamcılar'ın : " Yüce Tanrı kafirlerin kafir; zalimlerin de zalim olmasını diledi" ... sözleri doğru değildir... Salt cahilliktir ve Hakkı kavrayamamış olmaktan ileri gelir. Yüce varlık, zalimlerin ve sapkınların söylediklerinden arınmıştır."
"Belki de Tanrı, bir şeyin yatkın olduğu niteliklere göre diler ve ona göre iradesini kullanır anlamındadır."
"Sebepler varsa, iradenin kendini göstermesi kaçınılmaz olur; bu da eylemleri kaçınılmaz kılar. Eylemlerin sahibi, bunları yapmayabileceğini sanırsa da gerçekte buna gücü yetmez"(88) Aktaran: Türk halk hareketleri ve devrimleri\ Çetin yetkin\syf 101
Şeyh Bedreddin'in nasıl bir toplum düzeni için mücadele ettiğini ise asıl olarak Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in eylemlerinde görürüz. Bizanslı tarihçi Dukas'ın Börklüce Mustafa ve onun yaydığı düşüncelere ilişkin yazdıkları, Osmanlı tarih yazıcılarının karalamalarından çok daha fazla bilgi veriyor. Midilli'de Yazdığı "Historia" adlı yapıtında Dukas da Börklüce Mustfa'yı kötülemekle beraber, düşüncelerini doğru aktarıyor.
" O zamanlar İonia körfezi girişinde halk dilinde Stilarian(Karaburun) adı verilen dağlık memlekette bayağı bir Türk köylüsü ortaya çıktı. Adı geçen köylü Türklere vaaz ve öğütlerde bulunuyor; kadınlar dışında olmak üzere yiyecekler, giyecekler, evcil hayvanlar ve arazi gibi şeylerin tümünün ortak mal kabul edilmesini öneriyordu"
" Diyordu ki ben senin malını- mülkünü kullanabildiğim gibi, sende benimkini aynı şekilde tasarruf edebilirsin; Bu köylü aşağı tabakadan halkı bu çeşit sözlerle kendi tarafına çekip kazandıktan sonra Hristiyanlarla da dostluk kurmaya başlamıştı. Köylünün dediğine göre 'Hristiyanların Tanrıya inandıklarını yadsıyan Türk, kendisi dinsizdir' köylünün düşünce arkadaşları, rastladıkları Hıristiyanlara dostça davranıyor ve ona Tanrı tarafından gönderilmiş, yani peygamber gibi saygı gösteriyorlardı. O Stilarion'un karşısında ki sakız adası yönetimi aracılığıyla ruhaniler aşkanına adamlar gönderiyordu.." (89) Aktaran: Anadolu Bilgeleri \İsmail Kaygusuz\ syf 233
Şeyh Bedreddin başta Alevilik-Bektaşilik ve Hurufilik olmak üzere dönemin batini inanç ve düşünce akımlardan beslenmiştir. Araştırmacı Esat Korkmaz'a göre Şeyh Bedreddin'i tasavvufa yönelten Şeyhi Ahlati de Hurufi’ydi 15. yüzyılın ortalarında Sakız Adasında ki kilise ve manastırda hala Hristiyanlıkla Müslümanlığın aynı derecede mukaddes olduğunu söyleyen Hurufi dervişleri bulunmaktaydı.
Şeyh Bedreddin'in halk tarafından Mehdi olarak yani kurtarıcı olarak kabul edilmesi ve "Dede Sultan olarak anılan Börklüce Mustafa'nın onun Peygamberi kabul edilmesi, düşüncelerinin batini inançları sentezlemesinin bir sonucuydu. Babailerden bu yana Anadolu'yu sarmış kökler üzerinde yükselen Şeyh Bedreddin ayaklanması kuşkusuz eylemi ve düşüncesi ile kendinden öncekileri çok aştı. Ortakçı bir toplum ütopyası ilk kez Aydın- Ortaklar'da ete kemiğe büründü. Tarihte ezilenlerin de egemenlerin de unutamayacağı bir iz bıraktı.
"İRİŞ DEDE SULTAN KAVGAYA İRİŞ"
Mehmet Çelebi tarafından İznik'e sürülen Şeyh Bedreddin Edirne'de başlayıp sürgünde tamamladığı "Teshil" adlı eserinde şöyle yazıyor.
"816 (1414) yılında bu şerhimi yazmaya başladım. Buradan ayrıldıktan sonra 818' de (3 Eylül 1415) tamamlandı.
Hapis ve gurbetin verdiği acılar ve sürekli üzüntü içinde sürüklenmekteyim. Kalbimin içindeki ateş tutuşmuş günden güne artıyor öyle ki kalbim demir bile olsa dayanıklılığına karşın eriyip gidecek Ey gizli lütuflar ıssı? Korktuklarımızdan bizi kurtar" (90) Aktaran: İsmail Kaygusuz\syf:227
Şeyh Bedreddin'in kalbindeki ateş. Aydın ellerine gönderdiği Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'le halkın gönlüne düştü. Yeniden doğrulup Anadolu ve Rumeli'yi boyunduruğu altına almaya yeltenen Osmanlı'ya karşı halkın umudu oldu. Halk Börklüce'nin anlattılarında, kurduğu düzende, tüm halkların ortakçı bir toplumda kardeşçe yaşayabileceğini gördü, bilince çıkardı. Bu düzende beyler, Sultanlar yoktu. Haraç, cizye, öşür diyerek halkın sömürülmesi yoktu. Halkı köle yerine koyup çocuklarını devşirmek erkeklerini zorla askere almak, kadınlarını, kızlarını cariye diye haremlere kapatmak yoktu. Tüm insanlar eşitti. Kadın-Erkek eşitti. Tüm dinler, inançlar eşitti. Toprak deniz, orman, birlikte alnının terini döken herkesin ortak malıydı. Öyle bir düzen kurdular ki, hepsi başı açık tek tip elbiseler giyiyor çocukları beraber bakılır eğitilirdi. Kadınları da erkekleri gibi çalışır, kılıç kuşanırdı. "Hakikat Bacıları" olarak örgütlenirlerdi ve kiminin "Mehdi" dediği Kiminin "Zamanımızın İsa’sı, Musa'sı" dediği şeyhlerinin açıkladığı Hakikat uğruna hep birlikte savaşmaya karar verdiler.
Börklüce, Aydın- Tire arasındaki cuma dağlarında karargah kurmuştu*(Mezarı da buradadır ve halk her yıl mezarını onu kurtarıcı bir evliya olarak ziyaret eder. (Can dergisi sayı 2 )Gülağ ÖZ'ün "Gezi" yazısı) Torlak Kemal' de Manisa'da Ahiler ve Yahudi esnafı örgütlemişti. Osmanlı'nın vergi almaya, ürünlerine el koymaya gönderdiği mültezimleri öldürüp, güçlerini dağıttılar. Böylece hem savaştılar, hem köyleri kasabaları örgütlediler. Aydın-Tire, Ayasluğ, Söke, Milas, Yatağan, Muğla, Nazilli, Saruhan, bölgeleri ile Ege'nin tüm halkları Hakikat savaşına katıldılar.
Tahtının sallandığını hisseden Çelebi Mehmet hemen harekete geçti. Saruhan Valisi Süleyman belye asker toplayarak Aydın yöresinde bulunan Börklüce Mustafa'nın üzerine gitmesini buyurdu. Börklüce Mustafa'nın yanındaki Hakikat Savaçılarının sayısı 6 bini bulmuştu. Karaburun (stilorion) Dağı geçitlerini tutarak Osmanlı ordusunu yenilgiye uğrattılar. Süleyman Beyi öldürdüler. Çelebi Mehmet bu kez Timurtaşzade Ali Beyi Aydın ve Saruhan'a Vali atayarak ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. Ancak aynı yerde o da yenildi ve Manisa’ya kaçarak canını zor kurtardı...
Bu sırada Ege'de ayaklanmanın başladığını öğrenen Bedreddin gizlice İznik’ten kaçtı. İsfendiyaroğlu beyliği üzerinden Eflak'a geçti. Oradan Kazaskerliği döneminde düşüncelerini benimsemiş olan halkın yaşadığı Silistre, Dobruca, Deliorman bölgesine geçti. Alevi-Bektaşi Türkmenlerin toplandığı Sarı Saltuk zaviyesini ve Deliorman bölgesini karargah haline getirdi. Osmanlı'nın ezdiği beyler, yoksul Hristiyanlar, keşişler çevresinde toplandılar. Bu sırada Çelebi Mehmet, Rumeli' den Şeyh Bedreddin'in üzerine yürüdü. Daha çocuk yaşta olan oğlu şehzade Murat'ı da yanına veziri azam olan Bayezid Paşayı vererek iyice güçlenen Börklüce ve Torlak Kemal'in üzerine gönderdi.
Bayezid paşa komutasındaki bu ordu daha önce iki kez Osmanlıyı yenen Dede sultan'a değil halka karşı savaştığının bilincindeydi. Dukas'ın yazdığına göre Osmanlı ordusu " Yolda rast geldiği ihtiyar ve çocukları, erkek ve kadınları, yaş ve cins farkı göz etmeksizin, merhametsiz ve kılıçtan geçirerek" ilerledi. Amaç sadece ayaklananları yok etmek değildi. Onlara destek veren, güç veren halk denizini kurutmak ve bir daha kimse böyle işlere girişmesin diye ibretlik bir kıyım yapmaktı. Çok çetin geçen bir savaş sonunda Hakikat Savaşçıları yenildiler. Dede Sultan ve sağ yakalananlar Ayasluğ'a (bugünkü Selçuk) götürüldüler.
Cellatlar, tutsak düşen Dede Sultan'dan dönmesini, aman dilemesini istediler. Kabul etmedi. Dede Sultan'ı önce ellerinden ce ayaklarından bir çarmıha çivilediler ve ibret olsun diye devenin üstüne bağlayarak sokaklarda gezdirdiler. Sonda meydana getirip önüne konan kütükte boyunları tek tek vurulan yoldaşlarının acı sonunu seyrettirdiler. Ne mutlu ki, hiç biri ölümden korkup inancını inkar etmez... Ölmeden önce son bir kez komutanlarına bakıp " iriş Dede Sultan iriş" dediler. Bu son sözleri sonradan bir Türkmen ağıdı olarak halkın bilincine kazınacaktı;
(91)Aktaran: Şeyh Bedreddin ve Varidat\ Esat Korkmaz\ syf: 74 SEREZ'İN ESNAF ÇARŞISINDA...
Börklüce Mustafa katledildikten sonra Bayezit Manisa üzerine yürüdü. Torlak Kemal' in 3 bin kişilik ordusunu da zorlu bir savaştan sonra yok etti. Torlak Kemal'i Manisa’da astırdı.
İki taraftan Osmanlı'yı sıkıştırıp tacını tahtını yıkmayı hedefleyen Şeyh Bedreddin ise Rumeli'de taraftarlarını derleyip toplama çabasındaydı. Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Şeyh in savaşa hazırlanmasını anlatıyor.
"Bu Alevi Kıyamının asıl reisi Şeyh Bedreddin, Deliorman’da Anadolu'daki bu kıyamın büyümesini bekliyordu. Çevreye adamlar mektuplar göndererek halkı kendi cemiyetine davet etmiş. Kazaskerliği sırasında tanıdıkları beylerden katılanlar olmuştu. Bu sırada Çelebi Mehmet de Düzmece Mustafa olayıyla ilgili olarak Rumeli'ndeydi. Bayezit Paşa'yı Anadolu'dan çağırtıp Bedreddin'in üzerine sevk etti. Bu sırada, Şeyh'in çevresindekilerin bir kısmı Anadolu’daki ayaklanmaların bastırılmış olduğunu öğrenip dağılmıştı.
"Kısa bir çarpışmadan sonra Şeyh ele geçirilip Serez'e getirildi. İran'dan gelmiş bir din bilgini olan Heratlı Mevlana Haydar’ın ‘Kanı Helal malı haramdır' fetvasıyla 1420'de Serez pazarında bir dükkanın önünde asıldı. Ona katılmış olduğundan kuşkulanan akıncı beylerbeyi de Tokat kalesine hapsoldu" (92) Aktaran: Anadolu Bilgeleri\İsmail Kaygusuz\ syf:234
Doğduğu topraklarda isyan ateşini tutuşturmayı deneyen Bedreddin, ya ihanete uğrayarak ya da pusuya düşürülerek yakalanmıştı. Çelebi Mehmet, Bedreddin huzuruna getirildiğinde bu kadar ünlü ve büyük bir bilgini asmak için alimlerden fetva istedi. Bilgisinin enginliği karşısında kimse fetva veremediği için siyasetten devlete başkaldırmakla suçlandı. Fetvanın altına Şeyh Bedreddin kendi mührünü bastı.
Şeyh Bedreddin, Serez'in esnaf çarşısında asılmış ve ayaklanma bastırılmıştı. Ama düşünceleri yüzyıllarca yaşamaya devam etti. Soruşturmalara uğrayan, sürülen müritleri Alevi-Bektaşi İnancı içinde onun anısını yaşattılar. Düşüncelerini, eylemlerini kulaktan kulağa aktararak ölümsüzleştirdiler. Osmanlı'nın Şeyh Bedreddin korkusu da hiç bitmedi ondan yüzyıllar sonra bile çıkan alevi ayaklanmaları Padişah'a rapor edilirken Bedreddin Müritleri olarak suçlandılar.
Bu düşmanlığı en açık ifade edenlerden biri de 16. yüzyılda Alevi katliamlarında önemli bir rol oynayan idris-i Bitlisi dir İdris-i Bitlisi; " Şeyh Bedreddin'in din mezhep bağlarını ortadan kaldırmak, haramları helal saymak, şarabı ve müzik aletlerini dinlemeyi mubah addetmek gibi, halktan bir kısım insanların tamah ve hırslarını dünyevi zevklerini tahrik edecek vaadlerde bulunarak memleketi isyana katılanlar arasında paylaştıracağı Propagandasını yaptığını ileri sürer(93) Aktaran: Osmanlı Gerçeği\ Erdoğan Aydın\ syf:158 OSMANLI'NIN BEDREDDİN DÜŞMANLIĞI Osmanlı tarih yazıcılarının istisnasız tümü Şeyh Bedreddin ayaklanmasını karalamak için "bütün mallar gibi kadınları da ortak kullandıkları" iftirasına sarıldılar. Baba ishak'ın büyücülükle halkı peşinden sürüklediğini söyledikleri gibi Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in de kaba cahil köylüler olduğunu halkı dinden çıkarıp hilekarlıkla kandırdıklarını yazdılar. Bu tarih boyunca zulme ve sömürüye karşı isyanın meşruluğunu gölgelemek için egemenlerin kullandığı bir yöntemdir. Kendi ahlaksızlıklarını halk önderlerine yamamaya çalışır iftira atar.
Osmanlı'nın Şeyh Bedreddin'e bakışı özellikle Alevilere karşı top yekün imha politikasını netleştirdiği bu yüz yılda daha da sertleşti. 16. yüzyıldan önce eylemleri (karalansa veya yasaklansa) zamanın en büyük alimi olarak eserleri teksir edilmişti. Örneğin İskipli Halveti Muhyiddin Muhammed (Ölümü; 1516) Varidat‘ın açıklamasını yaptığı eserinde şöyle yazar: “ Bu risaleyi peygamber şeriatının güneşi( okunamadı), Mustafa yolunun Bedr‘i (ay‘ı)...Hakkı bilen gerçeği gerçekleştirmiş erenlerin seçkini, olgunluğa ermişlerin en olgunlarının en olgunu...Allah‘a mensup bilginlerin tam inanç gerçeğine varanların sultanı, hak, şeriat ve takva* ve dinin Bedr‘i yazmıştır. Allah aziz sırrını kutlasın“(94) Anadolu Bilgeleri/ İsmail Kaygusuz/ syf: 229
* Takva: Günahtan korkma, kaçınma
Oysa bu övgüleri dizen Muhyiddin Muhammed’in oğlu Osmanlı Şeyhülislamı Ebusuud Efendi tam tersini düşünmektedir. Ki “Bedreddin yandaşı olan kafirdir, katledilmeleri gerekir, onları evlerinde konuk edenlerin bile cezalandırılmaları gerekir” diye fetva vermiştir.
Osmanlı’nın bu kini artarak sürer öyle ki 1850’lerde dönemin Şeyhülislamı Arif Hikmet Bey’in, Varidat’ı nerede bulursa ucuz pahalı demeyip satın alarak yaktığı anlatılır. Sahaflarda tükenince bazı uyanıklar, şeyhülislama sahte Varidatlar yazıp satarak para kazanmaya devam etmiştir. (95) Anadolu Bilgeleri/ İsmail Kaygusuz/syf:229
Halk, Şeyh Bedreddin’in eylemlerinin, düşüncelerinin önemini kavrayıp bilincine kazırken aydınlar onu anlamamış ya da çok geç fark etmişlerdir. Hatta Kemal Tahir gibi muhalif solcu aydınlar bile Osmanlı tarih yazıcılarının etkisinden kurtulamayıp çarpık değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Safını şaşıran Kemal Tahir işi Bedreddin’e “hain” demeye kadar vardırır:
“Bedreddin hareketi dünya imparatorluğunu ve bu imparatorluğun tarihsel misyonunu görmemekten gelen bir yeniden küçük beyliklere bölmek(...) küçülmek yönelimidir. Bura da bu değerlendirme, Bedreddin ve takımına karşı gösterilecek en büyük acımadır. Yoksa biraz insafsız bir araştırmacı Bedreddin’i kolayca Timur’un ihaneti yanına koyar, pek de hata etmez, ayrıca(...) Şeyhin idraksizliğini de belirlemiş olurdu. Bedreddin hareketi en hafif anlamıyla bir yarı delinin umutsuzluk görüntüsüdür”(96) Osmanlı Gerçeği/ Erdoğan Aydın/ syf:161
Şeyh Bedreddin’in tarihimizde ve mücadelemizde hak ettiği yeri ve önemi olmasını sağlayan devrimci aydın Nazım Hikmet’tir. Bedreddin’in destanını şiiriyle ölümsüzleştirerek onu Alevi halkın bilincinde kalmış küllerinden diriltmiş, solun ve Anadolu halklarının bilincine aktarmıştır.
“Dönüldü Bedreddin’e
Denildi: ‘sen de konuş’
Denildi: ‘Ver hesabını ilhadının*’
Bedreddin
Baktı kemerlerden dışarı
Dışarda güneş var.
Yeşermiş avluda bir ağacın dalları
ve bir akarsuyla oyulmaktadır taşlar
Bedreddin gülümsedi
Aydınlandı içi gözlerinin..
Dedi:
Mademki bu kere mağlubuz netsek, neylesek zaid
Gayrı uzatman sözü Mademki fetva bize ait
Verin ki basak bağrına mührümüzü”
(Nazım Hikmet) ŞEYH BEDREDDİN AYAKLANMASININ BABAİ AYAKLANMASI İLE BENZERLİĞİ
Şeyh Bedreddin ayaklanması Babai Ayaklanması’nın tarihsel devamıdır. Sarı Saltuk öncülüğünde Rumeli’ye geçen Babai Türkmenler de Şeyh Bedreddin’e katılmışlardır. Yine Ege’de Börklüce Mustafa’nın yaydığı fikirleri benimseyen “Dede Sultan” diyerek ona bağlananlar Babai dervişleriydiler. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Abdal Musa’nın müritleriydiler. Bedreddin hareketinin Hristiyan halkı kazanmasında Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Abdal Musa’nın Sarı Saltuk’un Hıristiyanlarla ilişkilerinin çok iyi olmasının, başta Aleviler gibi Hıristiyan halkın da onları “ aziz – ermiş” olarak kabul etmesinin payı büyüktü, özcesi Bedreddin hareketi Babailerin attığı temel üzerinde yükselmişti. Dolayısıyla birçok benzerlikleri olması kaçınılmazdı.
Babai düşüncesi de, Bedreddin’in düşüncesi de başlıca üretim aracı olan toprağın yoksul halka dağıtılarak beylerin, padişahların sömürü ve zulmüne son verilmesine dayanıyor. Şeyh Bedreddin çağını aşarak bu düşünceyi daha ileri götürmüş, toprakta ve üretim araçlarında ortakçılığı savunmuş ve uygulamıştı. Bu nedenle her iki düşünceyi benimseyenler her din ve milliyetten yoksullar, ezilen halklar oldu. Zaten hem Babailer, hem de Şeyh Bedreddin, dinler, inançlar, Peygamberler arasında bir fark olmadığını söyleyerek hepsini kutsal kabul etmişlerdi.
Her iki hareket’ de planlı bir şekilde örgütlenmiş ve doğrudan iktidarı hedef almıştı. Baba İshak’ı Kefersud’a gönderen Baba İlyas gibi Şeyh Bedreddin de Börklüce Mustafa’yı halkı örgütlemesi için Aydın bölgesine göndermişti. Her iki isyanda önder kadrosu propagandacıları, örgütçüleri halkın güvenini, sevgisini kazanmış dervişlerdi. Tüm bunlar daha sonra karşımıza çıkacak olan Şahkulu, Kalender Çelebi, Pir Sultan Abdal gibi Alevi ayaklanmalarının aynı temeller üzerinde yükseldiğini gösteren ortaközelliklerdir.