Antalya‘nın merkez olduğu Toros dağları etekleri Osmanlı‘nın Teke sancağını oluşturuyordu. Teke sancağı, Türkmen boylarının Anadolu‘ya yerleşmeye başladığı II. Yüzyıldan itibaren Alevi halkın yaşadığı bir bölgeydi. 15. yüzyılda ise Osmanlı‘ya karşı isyan ve öfkesi hiç bitmeyen Kızılbaşların merkezlerinden biri haline geldi.
Şahkulu‘nun babası Hasan Halife, Şah İsmail‘in babası Şeyh Haydar zamanında Erdebil Tekkesine bağlanmıştı. Erdebil‘de 12 dilimli Kızıl taç giyen Şeyh Haydar‘ın halifesi olarak Teke yöresine gönderilmişti. Antalya‘nın Korkuteli kazasına bağlı Yalımlı (Kızılkaya) köyündeki bir mağarada yazan Hasan Halife, zamanla tüm halkın saygısını, sevgisini kazanarak ünlendi. Öyle ki Osmanlı padişahı bile “hayır duasını almak için“ sadaka göndermekteydi. Daha öncede belirttiğimiz gibi bu sadakanın aslında “hayır duası“ ile ilgisi yoktu. II. Bayezit‘in tehlikeli gördüğü Alevi halkın önde gelenlerini, rüşvet ve hediyelerle teslim alma siyasetinin bir parçasıydı.
Babası ölünce postuna oturan Şahkulu, yöresindeki Kızılbaşlarla beraber Rumeli‘den başlayıp bütün Anadolu‘ya mektuplar göndererek, Osmanlı‘nın zulüm ve sömürüsüne son verecek bir ayaklanma örgütlemeye girişti.
“Batı Anadolu ve Rumeli‘de, Şah İsmail adına çalışmaları Şahkulu yürütüyordu. Serez, Selanik, Yenice-i zagra, filibe, Sofya ve öteki Rumeli il ve kazalarına örgütleyicilerini (halife) göndermiş, bu yöreleri Şah İsmail‘e kazanmaya çalışıyordu. Sipahilerden Çakıroğlanları, Kızıloğlu, Mehmet Bey, Dede Ali, ve Hızır onun görevlileriydi. Adamlarından (mürid) Sefer‘i Siroz‘a, İmamoğlu’nu Selanik‘e, Taceddin‘i Zoğna Yenicesi‘ne , Pir Ahmet‘i de Filibe‘de propaganda çalışması için görevlendirmişti. Kapıkulu Kaya‘da ve Döşeme Derebenti’nde sürekli gizli toplantılar yapıyorlardı“ (120) Osmanlı‘da Alevi Ayaklanmaları/Baki Öz/ syf 166
Şahkulu‘nun 1509‘dan itibaren 2 yıl sürdürdüğü bu örgütlenme çalışmaları Filibe sancak beyinin müridi Pir Ahmet‘i yakalatması ve Osmanlı divanına bildirmesi ile açığa çıktı. Bunun üzerine Teke Sancağını yöneten Osmanlı şehzadesi Korkut, Şahkulu‘nun Döşeme Derbentin‘de yaptığı gizli toplantı ve cemlere baskın yaptırdı. Antalya Subaşısının yaptığı baskından kurtulan Şahkulu‘nun, halk arasındaki ünü daha da arttı. Antalya Kadısının, Şehzade Korkut‘a yazdığı mektuba göre halk, Şahkulu‘nu “Peygamber“ ve “Mehdi“ olarak görmekte ve ona inanmayanların imansız öleceklerini söylemekteydi.
Baskından bir süre sonra Şehzade Korkut‘u Pay-ı tahta (başkent) yakın olmak için Manisa‘ya hareket etmesi üzerine Şahkulu ayaklanmayı Başlattı. II. Bayezit‘in sağlığı bozulmuştu ve tahta gözünü diken şehzadeler de İstanbul’a yakın olmak böylece Padişah ölünce diğer kardeşlerden önce yetişip tahta oturmak telaşına düşmüşlerdi. Bu durumu iyi değerlendiren Şahkulu, Antalya‘yı terk eden şehzade Korkut‘a yetişip saldırarak hazinesine el koydu. Bu sırada 3 bin kişilir bir güç toplayıp, şehzade Korkut‘un yardımına gelen Antalya subaşısının da yoğun bir çarpışma sonucu yenilgiye uğrattı.
Şahkulu ayaklanması, planlı, örgütlü ve iktidar hedefli bir ayaklanmaydı. Ayaklanmacılar temel hedeflerini “ devlet ve saltanat bizim hakkımızdır“ diyerek ilan etmişlerdi. Bölgelerde, yeni bir yönetim oluşturmaya girişmesi, adımları arasında vezir ve yöneticiler ataması bunu gösteriyor. Zaten ayaklanmanın yönü de tıpkı Babailer‘de olduğu gibi Osmanlı‘nın başkentine çevrilmişti.
Osmanlı tarih yazıcıları, ayaklanmayı basit bir yağma talan hareketi gibi göstermeye çalışır. Açlık ve yoksulluk tan dayanmasının sınırına gelmiş halk, onlara göre başıbozuk, çapulcu ve sapıktır. Örneğin Osmanlı tarih yazıcısı Hoca Sadettin Efendi, ayaklanmanın başlangıcını şöyle anlatıyor.
“…. Ol diyarda yaşayan Türklerin varlıkları doğuştan yaramaz olup, yaradılışlarından dik başlı olduklarından başka huysuzluk da onların aşağılık yahılarında ikici bir huy gibiydi. Ol insanlıktan eksik kişilerin nifakla dolu yüreklerinde bin bir türlü fesat gömülü olup, her biri insan biçiminde laf anlamaz hayvana benzer kişilerdir. Şehzade‘nin ince gönlü ol çirkin suratlılardan iğrendiğinden, eskiden sancağı olan Saruhan ilini arzulayıp kopuşu halkın olan bir kaç yiğidi hazinesini koruyup taşımak için geride bırakarak bir gece ansızın Saruhanla yola çıktı“ (121) Alevilikle ilgili Osmanlı Belgeleri/Baki Öz/ syf 237
Şahkulu ayaklanması bir köylü ayaklanmasıydı. Kitlesini Babailer gibi kadınları ve çocukları ile topyekün ayaklanmaya katılan yoksul köylüler oluşturmuştu. Ayrıca II. Bayezit‘in ellerinden tımarlarını aldığı, türlü yolsuzluk ve rüşvetlerle saray çevresine hizmetkarlarına dağıttığı sipahiler de Şahkulu’nun yanında yer aldılar. Osmanlı tarih yazıcılarına göre: “Kentlerde, kasaba ve köylerde, dağlarda ve obalarda her çeşit kötüler ve türkmenler ve her ne kadar levent...“ varsa Şahkulu’nun çevresinde toplanmıştır. “...görünüşleri korkunçtu. Paçavra çıkınına benzeyen elbiseleri, bağrış ve çağrışları uzun bıyık ve sakalları, kırmızı saçlarıyla geçtikleri yerler ahalisine dehşet salıyorlardı. Böylece işe başlayan Şahkulu, Antalya‘dan Sivas’a kadar önüne gelen kuvvetleri silip süpürdü, ortalığı yakıp yıktı.“(122) Osmanlı Toplumsal Düzeni/ Taner Timur syf:148
Ayaklanmacıların “görünüşlerinin korkunçluğu“ yoksulluklarındandı. Aç, sefil, çıplak durumdaydılar. Dehşet saldıkları ise ele geçirdikleri bölgelerdeki başta kadılar olmak üzere Osmanlı düzeninin koruyucusu beyler, subaşlarıydı. Ayaklanmacılar ilerlerken Antalya, Kızılcakaya, İstanos, Elmalı, Burdur ev keçiburunlu kadılarını öldürdüler. Beylerin mallarına mülklerine el koyup, direnenleri kılıçtan geçirdiler.
Osmanlı ayaklanmayı bastırmak üzere Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmet Paşa‘yı görevlendirdi. Ahmet Paşa, Burdur dolaylarındaki ayaklanmacıların üzerine Nokta adlı bir adamını bir kaç bin kişilik kuvvetle gönderdi. Ama sayıları 10 bine ulaşan Şahkulu ve müritleri bu orduyu da bozguna uğrattı. Ve 16 Nisan 1511‘de Burdur‘u aldı. Kütahya‘ya yönelen Şahkulu burada Karagöz Ahmet Paşanın ordusu ile karşılaştı. İlk çarpışmada Şahkulu yenildi, dağlara doğru çekildiler. Ama Osmanlı ordusu peşlerine düşmeyip yağma ve çapula girişince, dağınıklık ve kargaşalıktan yararlanan Şahkulu yeniden saldırıya geçit. Ve çapulcu Osmanlı ordusunu dağıtarak başlarındaki Karagöz Ahmet Paşayı Öldürdü. Osmanlı tarih yazıcısı Hoca Sadettin, çok kanlı geçen bu çarpışmayı şöyle betimliyor: “ O denli kan döküldü ki kan buharından gökyüzünde bulutlar gül gibi kızarıp eylece göründüler“(123) Aktaran: Alevilikle ilgili Osmanlı Belgeleri Baki Öz/ syf 239
paçavralara sarınmış yarı çıplak savaşan Türkmenlerin, ancak bu zaferle at ve silah elde ettiğini yazıyor: “ (…) zamane dünyasında yaya dolaşmakla ömrün geçiren bir nice çulsuz, işsiz, güçsüz, pırlanta gibi atlara, birer oyunla Şah deyip biner oldular.
Alup giysi at hem altınla gümüş
Arada bölüşüp didiler hoş imiş
Dahi tabl u nakkare tuğ ve sancak
Hep alındı kaçan kurtuldu ancak“ (124) A.g.e syf 204
Görüldüğü gibi çapulla, ganimetle koskoca bir imparatorluk kuran Osmanlı‘nın tarih yazıcısı Hoca Sadettin, ayaklanmacıların vergi ve rüşvetle kendinden çalınanlara savaşarak el koymasına çok içerlenmiş. Onları ne güzel atlara ne de altına, gümüşe layık görüyor!
Kütahya‘dan sonra Şahkulu, Alaşehir Ovasındaki Şehzade Korkut‘un üzerine yürüdü. Alaşehir Ovası’nda Hasan Ağa komutasındaki Osmanlı güçlerini de yendi. Şehzade Korkut ise korkarak Manisa kalesine sığındı. Sayıları 20 bini aşan ayaklanmacılar Bursa‘ya yönelmişlerdi.
Ayaklanmanın bu aşamasında Şahkulu karar değiştirerek Konya‘ya yöneldi. Osmanlı tarih yazıcılarına göre Bursa‘ya yürümekten vazgeçmesinin sebebi, öldüğü söylenen II. Bayezit‘in sağ olduğunun ortaya çıkmasıydı! Asıl sebep ise Osmanlı‘nın büyük bir ordu ile üstüne gelmesiydi. Osmanlı Sadrazamı Hadım Ali Paşa, emrindeki 4 bir yeni çeri ve 4 bin sipahi ile ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmişti. Amasya valisi Şehzade Ahmet, Niğde sancak beyi Şehzade Şahin Şah’ın oğlu Mehmet Mehmet‘in oğlu şehzade Osman da emirlerindeki binlerce askerle Hadım Ali Paşa‘nın ordusuna katıldılar.
Şahkulu‘nun geri çekilmesinin bir nedeni de Şah İsmail’den beklediği desteği alamamış olmasıydı. Şahkulu ayaklanmanın başından itibaren “Ben sahip – zuhur olan Şah İsmail‘in halifesiyim“ diyerek ona bağlılığını ilan etmişti. Bağımsız hareket etmişse de Şah‘ın Osmanlı karşısında Müridlerini yalnız bırakmayacağına inanmıştı. Zaten halkın her yıl kapısında kurbanlar kestiği, gidemediğinde nezir gönderdiği Şah İsmail‘den posta oturduğu günden beri medet beklediği ortadaydı. Ne var ki Şah İsmail yardım etmediği gibi ayaklanmayı da hoş karşılamamıştı.
Osmanlı ordusu karşısında Şahkulu önce Konya‘ya çekildi, kenti kuşattı. Fakat ordu yaklaşınca kuşatmayı kaldırarak dağlara kızılkaya geçidine sığındı. Osmanlı ordusunun kuşattığı bu bölgede 38 gün direndi. Kuşatmayı yarmayı denedi ve sonunda kayalar arasında bir çıkış yolu bularak Karaman Beylerbeyi Haydar beyin kuvvetlerini yendi ve kuşatmayı yardı. Bu sırada Şehzade Ahmet komutasındaki Osmanlı güçleri, Hisar Dağına sığınan 3 bin Aleviyi öldürdüler. Kuşatmayı yarıp kurtulanların peşine düşen Hadim Ali Paşa 14 gün sonra Sıvas yakınlarında onlara yetişti. Gedikhan‘ında (Gökçayı da deniyor) Şahkulu güçleriyle savaşa tutuştular. Hadım Ali Paşa‘nın ordusu bozuldu, sipahiler dağıldı. Ve kendisi de öldürüldü. Ne yazık ki bu savaşta ölenler arasında Şahkulu da vardır. Yoldaşları ölüsünü bırakmadılar. Osmanlı tarih yazıcılarının kimi kaybolduğunu, kimi de ölmeyip İran‘a vardığını yazarlar.
Bu savaştan geriye kalanlar aç, susuz günlerce durmadan Tebriz‘e Şah İsmail‘e ulaşmaya çalıştılar. Bu sırada Erzincan‘da ufak tefek çatışmalar oldu ve önlerine çıkan Şah İsmail‘e ait bin kişilik bir kervanı da yağmaladılar. Osmanlı tarih yazıcılarının kötülemek için “ Şeytan kulu “ diye andıkları Şahkulu‘nun isyancıları ne yazık ki Tebriz‘de de hoş karşılanmadılar. Osmanlı tarih yazıcılarına göre Kızılbaşlar o derece azimlidir ki bundan Şah İsmail de ürktü. O sırada Irak‘ta iken hemen ülkesine döndü ve tedbir aldı! ŞAH İSMAİL‘İN SALTANAT D