Cengiz İmparatorluğu’nda tüm dinler büyük bir müsamaha ile karşılandığı için ruhanîler her zaman himaye edilmiştir. Rus kiliselerine verilen bu imtiyazlarla, Rus kültürünü muhafaza eden en önemli kurumun gelişmesine ve ilerlenmesine imkân verilmiş oldu. Cengizle başlayan bu uygulama Altınordu’da da devam etmiştir. Rus kiliselerine verilen imtiyazları gösteren ve bugün elimizde sadece Rusça tercümeleri bulunan altı yarlık bunun açık bir göstergesidir. Bu altı belge, Orta Çağ Rusyası’ndaki kilise gücünün yükselişindeki çalışmalarda, ayrıca yine vergi muafiyeti müessesesinin gelişimini tayinde son derece önemlidir.15 Bu yarlıklar ile ilgili en önemli çalışmayı M. D. Priselkov yapmıştır.16 Bu yarlıkların tercümeleri üzerinde çalışan tarihçiler, başlangıçta bu tercümelerin orijinalliği konusunda tereddüt etmişlerdir. Bu yüzden de bir süre metinlerin gerçekliği şüphe ile karşılanmıştır. Ancak M. D. Priselkov tarafından yapılan neşirde, yarlıkların metinlerinin yeni rekonstrüksiyonları yapılmıştır. Bu rekonstrüksiyonlu metinlerin, yine benzer özelliklere sahip Çince, Moğolca ve Türkçe tarhanlık yarlıkları ile mukayesesi yapıldığında,
orijinalliği konusunda şüpheye yer bırakmayacak şekilde üslûp benzerliği olduğu dikkati çekmektedir.17 Bu yarlıkların muhteviyatı ve türü ile ilgili tartışmalar da vardır. Genel olarak belirli imtiyazlar sağladığı için tarhanlık yarlığı olarak adlandırılan bu metinlerin Rus literatüründe ‘himayename’ (Rus. oxranie gramotı) olarak geçtiği belirtilmektedir. Bir Türke verilen tarhanlık ünvanı ile bir Rus papazına verilen himaye yarlığı arasındaki farkın büyük olduğu belirtilmektedir.18 M. D. Priselkov çalışmasında 6 belgeyi iki yarlık ve dört mektup olarak tasnif etmiştir. Sadece Berdi Bek tarafından verilen belgede yarlık terimi geçmektedir. Bununla birlikte yukarıdaki listede de verilen tüm belgelerin belirli muafiyetleri ve imtiyazları içerdiği göz önüne alındığında, bunları tarhanlık yarlıkları olarak değerlendirmek mümkündür.
Altınordu’da Saray şehrinde Rus piskoposluğunun varlığı dikkat çekiyordu. Buradaki Rus ruhanîlerinin Altınordu’nun özellikle Bizans İmparatorluğu ile olan diplomatik ilişkilerinde hizmet ettikleri ve devletin idarî teşkilâtında dolaylı da olsa rol oynadıkları görülmektedir. Altınordu’nun ve yine Rus prensliklerinin himayesi ile geniş arazilere sahip olan Rus kilisesinin girişimleriyle, Volga’nın kuzeyindeki bölgelerde Rus manastırlarının sayısı artmış, Rus kolonizasyonu gittikçe daha geniş bir alana yayılmıştır.19 Rusya’daki yerleşik Slav ve Bizans tesiri yanında Moğol-Türk tesiri de ön plânda olmuştur. İki buçuk asırlık Türk-Moğol hâkimiyetinin Rus toplumuna hem siyasi hem de sosyal, kültürel ve iktisadi alanlarda önemli tesirleri olduğu açıktır. Özellikle sosyal hayatta, üst sınıf Rus tabakasında Türk-Moğollarla olan evliliklerde önemli ailelerin Türk-Tatarlaştıkları dikkati çeker.
Rus tarihi içinde yer alan birçok Türk kökenli aile, Türk devlet teşkilâtı sisteminin Moskova knezliğinde bizzat uygulanmasını sağlayarak, bu knezliğin diğer knezlikler arasından sıyrılarak yükselmesinde ve Rus İmparatorluğu’nun temellerinin atılmasında önemli rol oynamıştır. Yine Türk hâkimiyetinin tesirini Rusların iktisadî ve malî alanlarında da tespit etmek mümkündür. Özellikle Rus vergi ve para sisteminin oluşumunda Türk-Moğol sisteminin önemli rolü olduğunu bugün Rusçadaki bazı iktisadî terimlerin Türkçe kökenli olması göstermektedir.20
Yarlıklar, muhteviyatına göre çeşitli üslûplarla kaleme alınmıştır. Yarlıkların üslûp özelliklerinin çeşitlenmesinde, yazıldığı dönemin siyasî ve kültürel durumu, yarlığın konusu ve yazılış amacı önemli etken olmuştur. Bununla birlikte Altınordu dâhilinde düşünüldüğünde uzun bir süreyi kapsayan bu yazışma geleneği içinde yarlıkların belirli bir üslûp ile kaleme alındığı ve bu üslûp yapısının büyük ölçüde muhafaza edildiği görülür. Altınordu’nun özellikle ilk dönemlerine ait belgelerin üslûbu, özellikle Osmanlı diplomatikasında klâsikleşen formüle yapısından daha farklı ve sade idi. Hem diplomatik hem de tarhanlık yarlıklarının üslûp özelliklerine bakıldığında ortak olan en dikkat çekici husus belgenin giriş kısmındaki (intitulatio) “Sözüm” formülüdür.
Altınordu Hanı Toktamış’ın Lehistan-Litvanya kralı Yagayla’ya gönderdiği 1393 tarihli diplomatik yarlık, “Toktamış sözüm Yagaylaga” ibaresi ile başlamaktadır. Aynı şekilde 1397 tarihli Temir-Kutluk Han’ın tarhanlık yarlığında “Temir Kutlug sözüm”; 1453 tarihli Hacı Girey Han’a ait tarhanlık yarlığında “Haci Girey sözüm”; 1467 tarihli Mengli Girey tarhanlık yarlığında “Mengli Girey sözüm” ibareleri geçmektedir. Bu kökü oldukça eskiye dayanan formüle yapı saygı ve davet içeren bir ibaredir. “Sözüm, Sözümüz” formülünün bu Türk belgelerinde harfî anlamıyla kullanılması, Timur ve haleflerinin divanlarından kalma resmî bir yazışma geleneği olarak kabul edilir. Ancak bu gelenek Cengiz’in halefleri olan diğer Türk devletlerinin hanlarına geçmemiştir. Bu sözüm (~ sözümüz) tabiri, 15 ve 16. yüzyıllarda Fars kültürünün etkisinde kalan hükümdarların belgelerinde standart bir formül olarak kullanılmıştır. Aynı formülü, Farsça ile yazılmış Fars, Gürcü ve Ermeni belgelerinde de görmek mümkündür.21 Osmanlı-Türk diplomatikası uzmanı L. Fekete sözüm ~ sözümüz tabirini Osmanlı belgelerindeki tuğraya tekabül eden grafik bir sembol olarak düşünmüştür.22
Altınordu yazışma geleneğine uygun olarak belgelerde, bitiğin hitap ettiği kişinin adının geçtiği intitulatio kısmından sonra gelen satırlar içerden yazılır. 1428 tarihinde Uluğ Muhammed Han’ın Osmanlı padişahı II. Murad’a gönderdiği bitikte inscriptiodan sonra gelen üç satır içe alınmıştır. Altınordu’ya ait eski tarihli Arap harfli bu belge dışında Uygur yazısıyla yazılmış 1393 tarihli Toktamış Han yarlığı ile 1397 tarihli Temir-Kutluk Han yarlığında da ilk satırdan sonra gelen Toktamış yarlığında 4, Temir-Kutluk yarlığında iki satır içerden yazılmıştır. Toktamış yarlığında satırların içeri çekildiği kısımlarda Altınordu’ya has kûfî yazılı al tamga bulunmaktadır. Satır atlama, boşluk bırakma, yazı hizasında içerden başlama bir Moğol resmî yazışma geleneğine ait bir üslûp özelliğidir. Bu gelenek İran yazışmalarında da mevcuttur. Bu atlama 2-3 satır kadardır. Osmanlı yazışmalarında bu usûl yoktur. Altınordu’da belge içinde önemli bir şeyin vurgulanmasında başvurulan yöntemlerden biri olan bu iç satırdan yazma stili yanında, kimi zaman bu satırların önemini vurgulamak için yaldızla yazıldığı da görülür.23
Yarlıklarda bu formüle yapıdan hemen sonra yarlığın verildiği kişinin veya özellikle tarhanlık yarlıklarında yarlığın muhatap olacağı kişilerin adları yer alır. Tarhanlık yarlıklarında belirli meslek gruplarının adlarının sıralandığı bölüm olan inscriptio, hemen hemen tüm tarhanlık yarlıklarında aynı stilde verilmektedir. Altınordu’nun askerî ve idarî meslek grupları hakkında zengin bilgiler içeren tarhanlık yarlıklarında bu meslek grupları üçe ayrılır: Askerî, idare mensupları; ruhanîler, memleketin veya eyaletin dahilî işlerine bakan memurlar; nakliyat veya hareket işlerine bakan memurlar.24 Örneğin Altınordu’ya ait en eski tarhanlık yarlıklarından biri olan 1397 tarihli Temir-Kutluk yarlığında bu üç grubu bir arada görmek mümkündür: o] kol sol kolnı] oglanlarıga, tümen Edigü başlıg mi] yüz on beglerige, içki kentlerini] kazi müftileriga, meşayih sufileriga, divan bitikçileri]e, tamgaçı tartnakçılarıga, yortar işlençi yolavçılarga, bökevül totkavullarga, yamçı süsünçiler, kuşçı barsçılarga, kemeçi köprükçilerge” sağ kol ve sol kolun prenslerine, tümen beyi Edigü önderliğinde biz, yüz, on beylerine, içteki kentlerin kadı ve müftülerine, şeyhler ve sofularına, divan katiplerine, gümrükçü ve kantar memurlarına, hızlı gidip gelen (süvari) (?), temsilci ve kılavuzlarına, ordu muhafızları ve hudut, yol muhafızlarına, postacı ve erzakçılar, kuş ve arslan bakıcılarına, gemici ve köprücülere”.25 Aynı şekilde 1453 tarihli Hacı Girey Han yarlığında da aynı meslek grupları sıralanmıştır: o ulug ulusnı] tümen mi] yüz on oglanlar begleri]e basa kırım tömenini bilgen iminek başlıg daruga begleri]e basa kırk yerinni] şah merdan başlıg daruga begleri]e, halil başlıg yüz begleri]e, sadat-ı ulvileri]e müfti müderrisleri]e, kazi muhtesibleri]e, meşayih sufileri]e, divan bitkeçileri]e, ulu tamga üstinde turgan ahmed hoca hacike başlıg tamgaçı tartnakçıları]a basa kırk yiti yerni] Te]ri Birdi başlıg tamgaçı tartnakçıları]a, hazirni] anbarçıları]a, yaftaçı yasakçıları]a, müsemma kalançıları]a, bökevül çerileri]e, totkavul, kabakçı, karavulları]a “O ulu ulusun tümen, bin, yüz, on prens ve beylerine ve dahi Kırım’ın tümenini bilen İminek başta olmak üzere eyalet amirleri (vali), beylerine ve dahi Kırkyer’in Şahmerdan başta olmak üzere eyalet amirleri beylere, Halil başta olmak üzere yüz beylerine, yüce seyyitlere, müftü ve müderrislerine, kadı ve ceza amirlerine, şeyhler ve sofularına, divan katiplerine, büyük tamga üzerinde duran Ahmed Hoca, Hacike başta olmak üzere gümrükçü ve kantar memurlarına ve dahi Kırkyedi yerin Tengri Birdi başta olmak üzere gümrükçü ve kantar memurlarına, hazine anbarcılarına, vergi tellâli ve vergi memurlarına, toprak vergicilerine, ordu muhafız askerlerine, hudut ve yol muhafızlarına”.26 Bazı tarhanlık yarlıklarında bu memuriyetlerin hepsi sıralanırken, bazı yarlıklarda sadece bir kısmına yer verilmektedir. Hacı Girey Han yarlığındaki meslek grupları yukarıda verilen üç ana grubu kapsamlı bir şekilde ihtiva etmektedir. Tarhanlık yarlıklarında bu kısımdan sonra gelen bölümlerde hanın, tarHanlığı’n verilmesi ile ilgili emir ve hükümleri sıralanır. Bu kısım, özellikle vergi muafiyeti ile ilgili olarak geçen ve Altınordu’nun iktisadî hayatıyla ilgili zengin bir malzeme sunar. Dispositio adını alan bu bölümden sonra hanın emir ve yasaklarına uymayanlara karşı uyarıların yapıldığı sanctio et corroboratio kısmı yer alır. Daha sonra da genellikle Altınordu yarlıklarında ya sadece eski 12 Hayvanlı Türk Takvimi ya da 12 Hayvanlı Türk Takvimi ile Hicrî Takvimin bir arada kullanılarak yazıldığı tarih ile belgenin yazıldığı yer adı verilir (datatio ve locus). Yarlıklarda belgenin kûfî yazıyla yazılmış Altınordu kançılaryasına ait, yarlığın bir nevi tasdik işareti olan, resmiyetini gösteren al veya altın tamgalar kullanılır.
Soyurgal
Kişilere belirli imtiyazlar sağlayan tarhanlık yarlıklarının yanında, Altınordu diplomatikasında örneklerini tespit ettiğimiz ‘soyurgal yarlıklar’ da vardır. Kelime kökü Çince olduğu düşünülen Eski Türkçe metinlerde sıkça, daha çok bir teknik terim olarak rastlanan soyurga-“ihsan etmek, ihsanda bulunmak” fiilinden türemiş soyurgal teriminin kelime anlamı “ihsan”dır. Soyurga-fiili Uygur Budist ve Maniheist eserlerde “acımak, merhamet etmek” anlamlarıyla geçer. Orta Türkçe dönemi eserlerinde de aynı anlamda fiili tespit etmek mümkündür. Bunun yanında özellikle Harezm, Kıpçak ve Çağatay sahasında soyurg/ka-fiili “ihsan etmek, hediye ve nimet vermek” anlamlarını da kazanmıştır.27 Soyurka-fiilinden müştak soyurgal kelimesi Moğolcada teknik bir terim olarak “irsî vergiden muafiyet; Orta Çağ’da feodal dönemde bir askere veya subaya savaşta hizmeti karşılığında verilen ve ona gelir getiren, miras bırakılabilen toprak, timar” anlamıyla kullanılmıştır. Bir çeşit toprak mülkiyeti ile alakalı teknik bir terim olan soyurgal, muhtemelen Moğolcadan Türkçeye geçmiştir.28 Altınordu’da da soyurgal aynı anlamda teknik bir terim olarak kullanılmıştır.
Türk devlet teşkilâtı içinde gerek askerî gerekse siyasî bakımdan hizmet etmiş yüksek rütbeli askerlere ve devlet adamlarına başarılarının karşılığı mükâfat olarak emlâk ve arazî verilmekte idi. Türkçede kopi teknik terimi ile adlandırılan bu sistem Selçuklularda ikta’-i temlik adını almıştır. Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin toprak düzeni içinde de ikta, dirlik ve timar usulleri kullanılmaktaydı. İkta ve timarlar, Türk-Moğol uluslarında soyurgal terimi ile karşılanmıştır.29
Altınordu’da meskûn yerlerdeki, konar-göçer bir hayat tarzı süren büyük toprak ve hayvan sürüsü sahipleri,
soyurgal sistemi ile birçok imtiyaz kazanmışlardı. 14. yüzyıl sonunda Orta Asya’da soyurgal sistemi, artık hâkim bir toprak mülkiyeti şeklini almıştır. 15. yüzyılda soyurgal terimi arazi anlamında kullanılmıştır. Soyurgal olarak bir araziyi veya bir eyaleti alan kimse, o zamana kadar han veya sultan hazinesine verilen bütün vergileri alma hakkını kazanıyordu. Ayrıca soyurgal sisteminin bir başka önemli özelliği de bu imtiyazın nesilden nesile geçmesiydi. 14. yüzyılın son yarısında Orta Asya’da Altınordu başta olmak üzere birçok Türk devletinde böyle soyurgallar dağıtılmıştır. Moğol Devleti’nde ve özellikle Altınordu’da han, üzerinde yaşayan köylülerle beraber geniş toprakları soyurgal suretiyle veriyor ve çok defa soyurgal yarlıklarına tarhanlık yarlıkları da eklenerek, buradaki halk bütün vergilerden veya birçok vergiden muaf tutuluyordu. Altınordu’da soyurgal ve tarhan terimlerinin bir arada geçtiği tarhanlık yarlıkları da vardır. Örneğin 1397 tarihli Temir Kutluk yarlığında “…Muhammed bizni] soyurgal bolup tarhan bolup tursun tidimiz…”30; 1453 tarihli Hacı Girey yarlığında “…Engürlü Mahmud oğlu Hekim Yahyaga soyurgal bolup tarhan bolsun tidimiz…”31; 1467 tarihli Mengli Girey yarlığında “…bu yarlıgnı tutup turgan hoca beg (ke) bizi] soyurgal bolup tarhan bolsun tidük…”32; 1467-1479 tarihli İbrahim Han yarlığında “…soyurgal sözüm huday rızası üçün Muhammed resulullah şefaati üçün bu öksüz ogul tul hatunnı azad tarhan bolsun tidük…”33 şeklinde aynı ifadelerde, her iki terim de bir arada kullanılmıştır.
Bitik
Çeşitli konularda bilgi alıp vermek için hanların, padişahların birbirlerine veya başkalarına gönderdikleri, emir mahiyeti taşımayan diplomatik mektuplara bitik adı verilir. Biti-“yazmak” fiilinden türemiş olan bitik34 teknik bir terim olarak Altınordu, Kırım ve Kazan resmî yazışmalarında kullanılmıştır. Bitik, muhtemelen özellikle divan kâtipliği görevlerinde önemli rol oynayan Türk-Uygurlar tarafından Moğol resmî yazışma geleneğine sokulmuş, oradan da İlhanlı ve Altınordu sahasında yaygın kullanılan bir teknik terim özelliğini almıştır. Selçuklu ve Beylikler döneminde de biti ve bitik kelimeleri “ferman, berat” anlamında çokça kullanılmıştır.35 Türk dilinin tüm devrelerinde “kitap, mektup, yazı” gibi çeşitli anlamlarda geçen terim, Osmanlı sahasında da belirli bir döneme kadar kullanılmıştır. Osmanlıların ilk dönemlerinde berat, ferman ve mülkname gibi terimler biti olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte Osmanlı arşiv belgelerine göre bitik teknik teriminin Kanunî Sultan Süleyman zamanına kadar kullanıldığı, 16. yüzyıldan itibaren de bu terime rastlanmadığı anlaşılmaktadır.36
Altınordu, Kırım ve Kazan sahasında “mektup” için kullanılan bitik terimi yanında biti-, bitil-fiilleri de diplomatik mektuplarda “yazmak, yazılmak” için kullanılmıştır. Altınordu’ya ait 1428 tarihli Uluğ Muhammed Han Bitiği, Osmanlı padişahı II. Murad’a kendisinin tahta çıktığını bildirmek, düşmanlarını yendiğini söylemek ve iyi dileklerini belirtmek için yazılmıştır. Belgenin 18. satırında “bitig selam ıyduk” ibaresinde geçen bitik terimi bazı mektuplarda kullanılmış bazılarında ise kullanılmamıştır. Bunun yanında özellikle Osmanlı tâbiiyeti sonrasındaki Kırım Hanlığı’ndaki diplomatik yazışmalarda özellikle belirli istek ve ricalar dolayısıyla yazılan bitiklerde tahiyyet-name “selam mektubu” tabiri dikkati çekmektedir. 1469 ve 1475 tarihlerinde Mengli Girey Han tarafından Fatih’e gönderilen bitiklerde “tahiyyet-name irsal kılındı” ibaresi geçmektedir.37
Bitiklerin yarlıklardan daha farklı bir üslûp ile yazıldığını söylemek mümkündür. Altınordu, Kırım ve Kazan sahasında yazılmış olan bitiklerin üslûp ve dil bakımından dönemine göre çeşitlendiği dikkati çeker. Altınordu’nun ilk devirlerine ait bitiklerin daha sade bir dil ve üslûpla kaleme alındığı görülür. Bununla birlikte özellikle dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin, bitiklerin diline yansıması ve buna bağlı olarak da yazışma dilinin gittikçe daha süslü ve sanatlı ifadelerle dolması, 15. yüzyıl sonlarına doğru Altınordu diplomasi dilini ağırlaştırmıştır. Altınordu diplomatikasına ait Osmanlı padişahlarına yazılan bitiklerin büyük bir kısmında bu ağır dil ve üslûp dikkati çeker. Özellikle Osmanlı Devleti’ne olan tâbiiyetin Altınordu resmî yazışma geleneğini hem üslûp hem de dil yönünden büyük ölçüde etkilediği görülmektedir. Osmanlı yazışmalarındaki formüle yapıların, belirli kısımlardaki kalıp ifadelerin aynen Altınordu yazışmalarında da kullanılması, Osmanlı tesirini daha da açık göstermektedir. Bu üslûp, özellikle Kırım hanlarının Osmanlı padişahlarının himayesini talep etmeleri doğrultusunda, bağlılıklarını gösterme gayesiyle, bir nevi diplomasi siyasetinin sonucu olarak da değerlendirilebileceği gibi, Osmanlı kültürünün ve dilinin bu topluma kuvvetli bir şekilde sirayet etmesiyle de izah edilebilir.
Osmanlı yazışma geleneğinde bitik tarzı mektuplardaki mukaddime kısmındaki elkap’ta (intitulatio) hükümdarın tüm ünvanları oldukça uzun ve sanatlı bir biçimde verilir. Aynı tarzı özellikle Kırım sahasına ait bitiklerde görmek mümkündür.38 Yine bu bitiklerdeki tarih, (datatio) kısmında Osmanlı’da olduğu gibi belirli Arapça kalıp ifadelerle sadece Hicrî Takvimle verilmiştir. Bu devir bitiklerde 12 Hayvanlı Türk Takvimi kullanılmamıştır.
Bitikleri yazan görevli kişiler bitikçi, bitkeçi39 olarak adlandırılırdı. Bitikçiler Altınordu’nun siyasî teşkilâtı
içinde önemli yer tutan divanlarda görev yaparlardı. Divan bitikçiliği Altınordu’da önemli bir idarî görev idi. Özellikle tarhanlık yarlıklarında derecelerine göre sıralanan meslek grupları içinde divan bitikçiliği en ön sıralarda gelmekteydi. İlhanlı devlet teşkilâtında da devletin resmî belgelerini yazan ve bunları deftere kaydedenlere bitikçi ve “kâtip” anlamında bahşı adı verilirdi.40 Uygur metinlerinde Budist rahip olarak geçen bahşı, Moğol ve halefi devletlerde Müslümanlığın kabulünden sonra Uygur harflerini ve edebî Türk ve Moğol dillerini bilen kâtip anlamında, 16. yüzyılda ise “hekim, cerrah” anlamında kullanılmıştır. Bahşı 14. yüzyıldan başlayarak Moğol geleneğini sürdüren Celâyirliler, Timurlular ile Kazan ve Kırım Hanlıklarında ve Babürlülerde “kâtip” manasında kullanılmıştır.41 Divanlarda yer alan bitikçi ve bahşılar pekçok dili yazıp konuşabiliyorlardı. İlhanlılarda bitikçi ve bahşıların yazdıkları yarlık ve bitiklerin, gönderilecek milletlerin dil ve yazısıyla yazılması mecburî idi. İlhanlılarda bahşıların, bitikçilerin mevkice en itibarlı olanı İlhanlı hükümdarının bizzat yanında bulunup Moğol hükümlerini yazan veya yazdıran Moğol ahkâmı kâtibi idi.42
Altınordu yarlık ve bitiklerinde kimi zaman tarih verilmesinden sonra bitiği veya yarlığı yazan kişi de zikredilmektedir. Örneğin 1453 tarihli Hacı Girey Han yarlığının sonunda “…Mevlana sadr-ı Cihan ötündü, Ali bahşı bitidi” 43, İbrahim Han yarlığında “…hacı kurban hafız bitidi” 44 gibi ifadeler de yer almaktadır.
Belgelerde
Kullanılan Tamga, Nişan, Mühür ve
Payzalar
Altınordu resmî yazışmalarında yarlık ve bitiklere tasdik için vurulan özel al veya altın yaldızlı tamgalar vardı.45 Belgenin resmiyetini sağlayan bu kare biçiminde, kûfî yazıyla yazılı hanın adını ve ünvanını içeren tamgaların kökeni Uygur muhitine kadar uzanır. Uygur tamgasının biçimi hendesî ve dikdörtgendir. Kırmızı mürekkeple basılan, yarlık ve bitiklerde “al tamgalıg” gibi ifadelerle geçen tamgalar yanında, bir nevi tasdik anlamı içeren, altın nişan ve payza da kullanılmıştır. Nitekim 1397 tarihli Temir Kutluk, 1453 tarihli Hacı Girey Han ve 1467 tarihli Mengli Girey Han tarhanlık yarlıklarında “altun nişanlıg al tamgalıg yarlıg” ibaresi geçmektedir.46 Genellikle muhteviyatı ve büyüklükleri aynı olan bu tamgaların bir kısmı, 1393 tarihli Toktamış Han yarlığındaki gibi sağ üst köşeye vurulmakta, bir kısmı ise 1428 tarihli Uluğ Muhammed Han bitiğinde olduğu gibi başta ve sonda olmak üzere birden çok yere basılmakta idi. Toktamış Han’ın ve ondan sonraki Altınordu hanlarının yarlıklarında görülen dört köşeli mühür, murabba Moğol mühürlerinden yazı formülü itibarıyla çok farklı olmakla birlikte, dış özellikler bakımından benzerliğini muhafaza etmektedir. Toktamış Han’ın 1381 tarihli yarlığında al tamga ve altın nişan bir arada yer almaktadır. Toktamış’ın Kral Yagayla’ya gönderdiği 1393 tarihli diplomatik yarlıkta ise dört köşe altın bir mühürün izi görülmekte ve bitiğin son kısmında yalnız altın nişanlıg yarlıg ibaresi geçmekte, al tamga terimi geçmemektedir.47 Al tamga, kırmızı mürekkeple basılan dört köşe bir baskının bıraktığı izdir. Resmî hüküm ve yazışmalarda bu tamga kullanılmıştır. Altın nişan ise yarlığın başında dinî bir düstur ile hanın ismini taşıyan bir yazıdır. Yarlığın içinde bulunan ve altın yazıyla yazılan han ismi de belki bu terime dâhildir. Altınordu hanlarından Rus metropolitlerine verilen yarlıklardan Berdi Bek ve Tölek Han’ın yarlıklarında, son kısımlarında yalnız al tamga zikredilmektedir. Taytuğlu Hatun’un (Taydula) verdiği üç yarlıkta da son kısımda yalnız nişan vardır. Burada nişan kelimesinin sıfatı olarak altın kelimesi geçmemektedir. 16. yüzyıl başlangıcında al tamga terimi bir nevi devlet mühürü, altın nişan ise el ile yazılan altın tuğra veya han şifresiydi.48
Çin geleneğinden Türk-Moğol devletlerine geçen payza49 “bazı imtiyaz ve haklara sahip olduğuna dair hükümdar namına verilen yazılı (demir, gümüş veya altından ya da ağaçtan) itimat levhası” (< Çin. paiz) İlhanlılar başta olmak üzere Altınordu’da ve devamında kurulan hanlıklarda kullanılmıştır. Altınordu yarlıklarında han tasdiği olarak altın nişan, tamga yanında hana ait payzalar da yaygın olarak yer almıştır. 1381 tarihli Toktamış Han yarlığında geçen payza yarlıglıg tarhan ibaresi, yine yarlıklarda sık rastlanan ve bir nevi onay cümlesi olan altun nişanlıg yarlıg, al tamgalıg yarlık ifadeleri ile benzer bir yapıda olup bir çeşit tasdik işaretidir. A.N. Samoyloviç, Altınordu yarlıklarında geçen payza teriminin çeşitli dönemlerdeki kullanımlarıyla anlam ve muhteva olarak çeşitlendiğini; itimat levhası, dört köşe mühür, asma mühürü olarak ve yarlığın kendisini ifade etmek için kullanıldığını söyler.50
Altınordu hanlarına ait kûfî yazıyla yazılmış kare tamgaların, iç içe geçmiş bir çerçeve görünümündeki ilk çerçevesinde kelime-i tevhid gibi ilahî sözler ile hanın adı yer alır. Orta çerçevede hanın adı ve şiarı verilir. Ayrıca tamganın tam ortasında hana ait özel bir işaret olan tamga yer almaktadır. Bununla birlikte bu özel tamgalar her Altınordu yarlığı nişanında yer almaz. Bu tamgalara Altınordu sikkelerinde de rastlanmaktadır.
Altınordu’da 16. yüzyıldan daha sonraki dönemlerde badem şeklindeki tamgalar dikkati çekmektedir. Metal üzerine badem şekli verilerek ateş isinde islendirme suretiyle basılan bu tamgalar Osmanlı mühürlerine benzemektedir.51 Altınordu yazışmalarında en çok kullanılan tamga, kare, kûfî yazılı tamgalar olmuştur.
Moğolların ve Türklerin yarlık ve bitiklerdeki tamgalar, Anadolu Beylikleri ile Akkoyunlu ve Karakoyunlu fermanlarında da kullanılmıştır. Ayrıca yarlık ve bitikler üzerinde çalışan A. N. Kurat, genellikle kûfî hatla yazılan bu tamgaların Mısır Memlûklerinde de kullanıldığını belirtmektedir52. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde ise tamga yerine, ferman ve beratlarda tuğra kullanılmıştır. Tamga, II. Murad döneminde sikkelerde ve bazı silâhlarda yer almıştır.53
Altınordu yarlık ve bitiklerinde al tamga, altın tamga yanında kök (mavi) tamga ve kara tamga gibi tamga çeşitleri de kullanılmıştır. Altınordu belgelerinden 1381 tarihli Toktamış yarlığında, 1459 tarihli Hacı Girey Han, 1467 tarihli Mengli Girey Han, 1524 tarihli Saadet Girey Han, 1523 tarihli Sahip Girey Han tarhanlık yarlıklarında, 1550 tarihli Sahip Girey Han soyurgal yarlığında al tamga; 1393 tarihli Toktamış Han yarlığında, 1428 tarihli Uluğ Muhammed Han bitiğinde, 1485 tarihli Mengli Girey Han tarhanlık yarlığında, 1520 tarihli Muhammed Girey Han bitiğinde ise altın tamga kullanılmıştır. Bunun yanında 1475-76 tarihli Mengli Girey Han bitiğinde kök (mavi) tamga, 1466 tarihli Mahmud Han bitiğinde ise kara tamga kullanılmıştır.54
1 Mustafa Kafalı, Altın Orda Hanlığı’nın Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Yayın no. 2085, Edebiyat Fakültesi Matbaası, İstanbul, 1976, s. 149.
2 István Vásáry, Az Arany Horda Kancellárıáya, Keleti Értekezések 3., Körösi Csoma Társaság, Budapest 1987, s. 20-21.
Dostları ilə paylaş: |