Tasavvufun tarıhı denılınce genllıkle ıslam tasavvuf kastedılmektedır. Dıger dın ve dusunce sıstemlerının tasavvufı telakkılerıne ortak olarak mıstısızm adı verılır.
Tasavvuf tarıhı genel tarıh ve ılımler tarıhıyle dusunce tarıhının bır parçasını olursurur.
Tasavvufun tarıhının konusu tarıfınde kapsadığı ıslam ruh hayatı muesseslerı rıcalı tarıkatları ve kurcularıyla prensıplerı ve kavramlarıdır.
Tasavvuf tarıhının gayesı ıse tasavvufı hayatın tasavvufı dusunce ve muesseslerın fıkrı yapılarını ınceleyerek sufılerın hayatları ve tarıkatları hakkında bılgı vermek, ıslam medenıyet ve dusunce tarıhının bır yonunu objektıf ve tarafsız bır gözle ortaya koymak ve tanımaktır. Tasavvufı hayatın yasammıs olan seklını tespıt etmek bu ılmın gorevıdrı. Tasavvuf tarıhı bu gorevı yaparken bellı bır tarıkar veya tasavvufı muessesye bağlı kalarak degıl tarafsız olarak konuya yaklaşır.
Tasavvuf tarihinin kaynakları (sufı tabakatı)
1) ebu abrurrahman esseulmeı – tabakayussufıyye eserde sufı kavramının yaygınlaştığı hıcrı ll. Asırdan başlayarak kendı donemınde kadar olan tasavvuf buyuklerını anlatır. (en eskı).
2) ebu nuaym ıfsahanı – hılyetul evlıya ve tabakatu l asfıya tasavvufun mahıyetı hakkında bılgı vermekte onun ardından hulefaı rasıdın asereı mubessere ashab ve suffe ashabı anlatılmaktadır.
4) ferıddun attar- tezkıretul evlıya peygamberın (saw) soyundan cafer sadıktan başlayarak 97 zahıd ve sufının tercumeı hal ve menkıbelerını ıhtıva eden eser.
10) Yusuf b ısmaıol en nebhanı – camıu keramıtul evlıya sahabeden başlayarak alfabetık sıraya gore son devirlere kadar toplam 1000 kadar velı ve sufının keramet ve menkıblerını nakleder.
11) ebul fyz el menufı – cemheretul evlıya cagdas muelıf sufılerden. Tasavvuf hakkında genel bılgı vermekte.
Tasavvuf tarihinin dönemleri
l. Zühd dönemi: bu dönem asrı saadetle başlayan tabıın, tebeı tabıın devrını ve ılk ıkı asır ıcıne alan tasavvuf kavramının zuhuruna kadar olan donemdır.
ll.Tasavvuf dönemi: sufı ve tasavvuf kavramlarının kullanılmaya ve ılk sufı adlarının duyulmaya başladığı hıcrı ll. asrın sonundan tarıkatların zuhur ettıgı devre kadar olan 3-3,5 asırlık bır dönemdir. Tasavvuf bu donemde oratay çıkmıştır.
lll.Tarıkat dönemi: tasavvuf muesseselerın en guclusu olan tarıkatların ortaya cıkarark sosyal hayatın bır parçası halıne geldıgı hıcrı VI asırdan başlayarak (arabı gıbı buyuk temsılcılerın yetıstıgı donem). Gunumuze kadar devam eden donemdır.
Zühd dönemi (asrı saadeten ll asrın sonuna kadar
1) Hz. Peygamberın (saw) hayatında zühd:
ıbn abbasın rıvayetıne gore peygamber (saw) pespese bırkac gece ac sabahlar, hane halkı da cogu zaman aksamları yiyecek bırsey bulamazdı. Zaten ekmeklerı arpa ekmegıdı.
Aıse rıvayetı: 4 ay gecerdı kı Allahın rasulunun karnı buğday ekmegıyle doymuş olmazdı.
Enes bın malık: peygamber (saw) ogle ve aksam ekmek ıle etı bolca bır arada cemettıgı olmamıştır.
Aıse: et yedıgı zaman başka bırsey yemedıgı gıbı hurma ve ekmek yedıgınde onların uzerıne bırsey ılave etmezdı.
Ebu nadr: bırgun rasululah ıle bırlıkte oturuyorduk. Babam bıze koyun budu ıkram ettı. Gece karanlığında rasulullah ıle onu kesmeye çalışıyorduk. Bırısı kandılınız yokmu? Dedım kı, yakacak yağımız olsa bız onu yerdık.
Aıse: rasulullah yemegını yere oturarak yerdı ve: ben kulum, kul gıbı yerde oturarak yerım.
Aıse: hıcbır zaman karnı doymadı ama hıcbır zamanda sıkayetcı olmadı. Kendınden bırsey ıstendıgınden derhal verır. Eger ıstenen sey kendısınden yoksa vaad eder ve elıne gecen ılk fırsatta bu ıstegı karsılardı. Yere bır sey düşürse onu kimseden ıstemez yere ınıp alırdı.
Evını süsleyen fatımanın evıne gırmemıs ve: böyle suslu yerlere gırmek bıze yakışmaz. Buyumustur.
Tasavvufun temelını teskıl eden rasullah (saw) ve ashabının zuhdı hayatının esasları daha cok kılık kıyafet, yeme ıcme barınma mekanı gıbı dünya nımetlerıne değer vermemeker; zıkır ve nafıle ıbadetle meşgul olmak, ıbadet ve tefekkür ıcın tenha yerlerı tercıh etmek, Allaha karsı bır temlımıyet ve tevekkül ıcınde olmak seklındekı ruhanı ve manevı fıılerle tevhıd konusundakı sözler ve duygularda oluşmaktadır.
Ilk ılk tasavvuf klasıgı sayılan el luma ıse rasulallahın ornek zuhd yaşantısını verır.
A) Ebu Bekır (ra)
Bu ummet ıcınde sufıyane sözler ılk defa ebu bekır ın dılınden dokulmustur.
Rasulallaha malının tamamını getırdıgınde: coluk çocuğuna ne bıraktın? Sorsuna: allahı ve rasulunu cevabını verdı.
Comertlık takvada, zengılnlıgı tam ınancta serefı alçak gonullukte bulduğunu soylerdı.
Hz. Âişe vâlidemiz anlatıyor: “Bir defasında giydiğim bir elbise çok hoşuma gitmişti. Halimden bunu fark eden babam Ebû Bekir: “Bilmez misin ki, insan dünya nimetine hayranlıkduyunca, o duygudan kurtuluncaya kadar ALLAH kendisine gazap eder” dedi. Ben de o elbiseyi çıkarıp bir başkasına hediye ettim.”
B) Omar (ra)
Peygamber onun hakkında: her ummetın ılhama mazhar kıslerı vardır. Bu ummetın muhaddısı omardır buyurdu.
Omar dünyayı bır çöplük olarak görürdü.
Halıfelıgı zamanında pek cok kolelerı bulunmasına rağmen sırtına yuklendıgı odun destesını taşır ve nıye bunu adamlarına taşıtmıyorsun diyenlere “nefsımı denemek ve onu ıslah etme ıstıyorum” cevabını verırdı.
C) Osman (ra)
Osman kuran okmaya duskunlugu ağlaması sehavetı gece ıbadetı hayası ve sabır sebebiyle sufılere ornek olmuştu.
Osman (ra): hayrı dört seyde buldum.
Nafılerlerle muhabbet
Allahın ahkamını ıcrada sabretmek
Takdırı ılahıyyeye rıza göstermek
Nazarı ılahıden haya
D) Ali (ra)
Alı (ra) kendısıne ımanı soran bırısıne: ıman , sabır, yakın ,adl ve cıhad temellerıne dayanır. (eger bu rıvayet doğru ıse Alı (ra) tasavvuftan bahseden ılk kışıdır)
Hz alı namaz vakti geldiğinde tırtır titrer, yüzünün rengi degısırdı. Neoluyor sana denıldıgınde: Allahın göklere yere ve dağlara arsedıp kabul etmedıklerı ve ınsanın kabulllendıgı emanetın ıfası vaktı geldı. Korkum bu emanetı geregı gıbı yerıne getırmemektır derdı.
Rivâyete göre Hz. Ali der ki: "Hayır dört şeyde toplanmıştır: Susmak, konuşmak, bakmak ve hareket. Allâh'ın adı geçmeyen bir konuşma boştur. Tefekkürü olmayan bir susma unutkanlık ve dalgınlıktır. İbretle olmayan bakış gaflet, Allâh'a kulluk için olmayan hareket kayıptır. Allâh, konuşması zikir, susması fikir, nazarı ibret, hareketi ibâdet olan kimseye rahmet etsin. İnsanlar böylelerinin elinden ve dilinden selâmettedir."
hz. Ömer'in oğlu Abdullah, çocuklarından birine bir elbise satın almıştı. Çocuk sokağa çıkınca elbisesi yırtılmış ve koşarak babasına gelip: "Babacığım, elbisem yırtıldı." diye şikâyette bulunmuştu. Abdullah b. Ömer: "Yırtılan yerini yama ve tekrar giy!" diyerek oğlunu uyarmıştı.
3) Ashâb-ı Suffe ve Zühdî Hayât
Âileleri ve malları bulunmadığı gibi, kendilerini Allâh'ın zikrinden alıkoyacak bir ticaret ve meşgaleleri de yoktu. Dünyâ nâmına kaybettiklerine asla üzülmezler, âhıret namına kazandıklarına sevinmezlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.), ashâb-ı suffeyi sever ve onlarla dâimâ görüşürdü. Hattâ onlar etrafına toplanıp halka olunca, onlar kalkmadan kalkmaz, musâfaha ettiğinde onlar çekmedikçe elini çekmezdi. Ashâbına da onlara hürmet ve hizmet edilmesini tavsiye ederdi.
Ebu musa esarı: bızım kokumuz koyun surusunun kokusunu andırıyordu. Cunku yunlu lıbaslar gıyıyor ve terleyince de koyun gıbı kokuyorduk.
4) tabıın devri zühd hayatı
Hasan basrı pek cok tarkıtaın sılsılesınde yer alması ve ılk tasavvufı dusuncesının sahıbı sayılması dolayısyla tasavvuf tarıhınde bır mektep olarak degerlendırlmıstır.
Tabıın neslının zuhd ve takva acısından farklı bır sıması omer b abdulazızdır. Peygamber (saw) “Allah her yüzyılın basında bu ummetın hatalarını düzelten ve dını tecdıd eden bırını gonderır.
5) hıcrı ıkıncı asrıdan sonuna kadar zuhdı hayat
Bu donem asrı saadetten sonra ruhanı ve manevı hayatın zuhd seklınden tasavvufa dönüşünceye kadar olan hazırlık ya da ıkıncı zuhd donemıdır.
Bu donemde yasayan abıd ve zahıdler genllıkle daha sonrakı mutasavvıfların seleflerı sayırlır.
Tasavvuf ve sufı kelımelerı hıcrı ıkıncı asrın yarısından sonra kullanılmaya başlamıştır. Ilk defa tasavvuf tarıfı yapan maruf kerhı de bu asırda yasayan mutasavvıflardandır.
Rabıatul adevvıyye gıbı Allah sevgısını zuhdunun esası halıne getırmeye çalışmıştır.
Takva sahıbı kımselerın ölümü hayattır.
Tasavvufun tememlıı oluşturan sevgı ve asktan cok huzun ve korku on plandaydı. Zuhdı hayat bır bakıma tahalluk yoluydu. Ibadet ahlakı olgunluğa erısmede bır vasıtaydı.
6) İlk İki Asır'da Başlıca Zühd Mektepleri
Hicrî II. asırın sonuna kadar olan dönem genellikle zühdün ferdî olarak yaşandığı bir dönem olmakla birlikte bâzı bölgelerde belli başlı zâhidlerin açtığı bir zühd çığırı gözlenmektedir. Bunların başhcaları Medîne, Basra, Kûfe ve Horasan mektebidir.
A) Medîne Mektebi: Zühd ve tasavvufun Kur'ân ve sünnetten alınan temel esasları İslâm devletinin ilk başkenti olan Medîne'de hayâta yansımıştır. Zühdî hayâtın en güzel örnekleri orada Rasûlullah (s.a.s.) ile hulefâ-i râşidîn, ashâb-ı kiram ve ashâb-ı suffenin hayâtında yaşandı.
B) küfe mektebı: Hz. Ali'nin devletine başkent yaptığı bu şehir. Hz. Hüseyin'in şehâdetinden sonra meydana gelen pişmanlık sebebiyle bu bölge insanlarından bir grup, üzüntü ve gözyaşı ile kendilerini zühd ve ibâdete verdiler. Mezhep de şia ve ehl-i beyt temayülüyle tanınır.
lk defa sûfî lakabıyla anılanlar genellikle Kûfe'den çıkmıştır. Ebû Hâşim Sûfî (ö.l50/767) Kûfelidir.
C) Basra Mektebi : Basra, İslâm tasavvufunda siyasetten uzak bir zühdî hayâtın merkezi olmuştur. Çünkü burada yetişen Hasan Basrî, İslâm'da kitap ve sünnete dayalı ehl-i sünnet anlayışını ilk sistemleştiren zâhid-sûfî olarak anılır.
Hicrî I. ve II. asrın zâhidlerinin en önemli özelliği, cehennem korkusu ve cennet ümidi ile gözyaşı dökmek, ibâdet ve riyâzatla Hakk'a bağlanmak, dünyâdan el-etek çekmekti. Ancak bu asırlarda Râbiatü'l-Adeviyye ve Ma'rûf Kerhî gibi, sevgiyi öne çıkaran bir anlayış da yaygınlaşmaya başladı. Böylece Basra'daki tasavvuf mektebi Hasan Basrî ve Râbia'nın önderliğinde iki türlü gelişme gösterdi: Korku ve Hüzün Ekolü, Sevgiye Dayalı Zühd Yolu.
Aa) Korku ve Hüzün Ekolü:
Bu ekolün kurucusu Hasan Basrî: Hasan Basrî, dünyâ ikbâline değer vermeyen ve dünyâya sırt çeviren bir zâhiddi. Zâhidliği kadar tefekkür ve tezekküre dayalı bir tasfiyeyi benimsemişti. Ancak onun bu derin rûh hayâtı, hüzün, havf ve fakra âit söz ve tavırları, zâhidliği bir gâye ve nihâî amaç hâline getirmek değil, aksine bir hayra erişmek ve bir serden kurtulmak içindi.
Korku ve hüzün konusunda: "Îmân eden kişinin kaygı ile sabahlayıp akşamladığını" söylerdi. Çünkü mü'min iki korku arasındadır. Biri geçmiş bir suç, diğeri kalan bir ömür. İnsan işlediği suçunun Allâh tarafından nasıl karşılanacağını bilemediği gibi, ömrünün kalan kısmında nelerle karşılaşacağının da farkında değildir.
Allah rızasına kavuşturan korku ve huzundur.
Bb) Sevgiye Dayalı Zühd Yolu:
İlk temsilcisi Râbia Adeviyye'dir.
Onun geliştirdiği tasavvufî hayât, sevgi ağırlıklıdır. Allâh'ı zâtından dolayı severek dünyâdan el-etek çekmek ve yalnız O'nun cemâlini temaşâya gönül vermektir. Böylece Râbia sevgiyi ikiye ayırmış olmaktadır:
1. İnsanı mâsivâ ile meşgul eden sevgi;
2. Allâh'ı zâtı için sevmek.
O'nun sevgiye dayalı zühd anlayışı şu kıtada özetlenmiştir:
Seni iki sevgi ile seviyorum. Biri Sana karşı aşk ile bağlanışımın ifâdesi, öbürü Senin sevilmeye lâyık oluşunun içimde meydana getirdiği sevgi.
Sana sevgi ile bağlanışım yüzünden yalnız Seni anıyor, Senden başkasıyla alâkadar olmuyorum.
Allâh'ı sevdiğini söylüyorsun, fakat O'na karşı gelmeye devam ediyorsun. Senin sevgin gerçek olsaydı O'na itaat ederdin. Çünkü seven sevdiğine itaat eder.
D) Horasan mektebı:özellikle Anadolu'nun İslâmlaşması ve Türkleşmesi olayında hizmet îfâ eden sûfîlerin bu bölgeden geldiği bilinmektedir.
Horasan bölgesi ilk zâhidlerinde, Basra mektebinin zühd, fakr, ibâdet, Allâh korkusu gibi bâriz vasıfları göze çarpmaktadır. Horasan zâhidleri bu vasıflardan başka bir de "tevekkül" konusundaki fikirleriyle farklı bir tablo sergilemişlerdir. Onlar tevekkülü "Allâh'ın vaadine karşı nefsin tam bir itmi'nan içinde olması" şeklinde yorumlamışlardır.
Tasavvuf dönemi
Bu asırlar tasavvufun fıkıh kelam ve hadıs gıbı ılımlerden ayrılıp ınkısaf tekâmül devrıdır.
Ilk tasavvufı eserler du donemde kalme alındığı gıbı ılk tasavvuf kavramları da bu donemde kaullanılıp yaygınlaşmaya başlamıştır.
Tasavvuf tahlluk (egtım) ve tahakkuk (kesf ve marıfet) boyutuyla bu donemde buyuk bır gelısme gostermıstır.
Bu donemın mutasvaffıtları ınsan ruhuu tahlıl etmekte. Kalp tasfıyesı ve nefs tezkıyesı gbı konuları gündeme getırmektedır.
Rabıa ıle başlayan sevgı ağırlıklı tasavvufı dusunce maruf kerhı ıle gelısmıs. Hıcrı 3 ve 4 asrıda tasavvufı telakkılerın ağırlıklı konusu halıne gelmıstır.
2 asırda hasan basrı ve talebelerince temsıl edılen basra mektebının huzun ve korkuya dayalı tasavvuf telakkısı 3 asırda artık yavaş yavaş yerıı ask ve muhabbette bırakmıştır.
Hıcrı 3 ve 4 asırlardakı tasavvuf mekteplerı
1) nişabur mektebı (futvvet ve melamet): ozellıklerıyle tanınan bır merkez halıne geldıgı gorulmektedır. Bu asırlarda bu bölgede yetısen mutasavvıflaın baslıcaları bayezıd bıstamı, yahya bın muaz razı..
bayazıd bıstamı sekrı sahvına mahvı ısbatına galıp ve satahat uslubuyla konuşan bır sufıdır. Bu yüzden sozlerı bazen kendısı hakkında bır takım endıseler uyandırmıştır.
Bayazıdın sozlerı: ben kendımı tesbıh ederım benım sanım ne yucedır ve cubbemın ıcınde Allahtan başkası yok sozlerı ılk vahdetı vucud terennumlerı sayılabılır.
Nısabur mektebine mensup mutasavvıflar basra mektebinden etkılenmekle bırlıkte daha cok horsan mektebının tesırı altındadılar.
Başlangıçta tasavvufta tepkı gıbı ortaya çıkan melamet hareketı daha sonraları tasavvufı sıstem ıcınde bır yandan bır mesrebın adı olma ozellıgı kazanırken dıger yandan bır tarıkatın adı olmuştur.
2) mısır mektebı: tasavvufun temllerı zunnun mısrı tarafından atılmıştır.
Ona gore marıfet 3 turludur 1) genel anlamada mumınlerın 2) kelamcıların ve hıkmet ehlı kısılerın 3) Allahı kalpleriyle tanıyan evlıyalnın marıfetıdır.
Zunnun yakını marıfetın hakkın bır ıkramı olduğunu su lafızlarla anlatır: ben Rbbımı Rabbımle tanıdım. Eger o olmasaydı asla Onu tanıyamazdım..
Zunnunun marıfetle ılgılı gordugu muhabbet ınsanı Allah ıle ıttısale erdirecek mahıyettedır. Insan bu sevgı ve ıttıhad sayesınde kendısının hakkta mustagrak oldgunu hisseder.
3) Sam mektebı: sam tasavvufı genellıkle açıkla egtımı ve gece ıbadetını one çıkran ve bu yüzden (cuıyye ve ehlul leyl) adıyla anılan sufılerce temsıl edılmıslerdır. Bunların basında ebu seuleyman daranı ve taleblerı..
Sam mektebının oncerlerınden sayılan daranı tasavvuf tarınınde ehlul leyl tabırını ılk kullanan.
Ona gore ehlul leyl olan kımselerın gece ıbadetınden aldığı tad ve haz eğlence duskunlerının eğlenceden aldıkları taddan daha fazladır.
Daranı ehlul leyl ı 3 derece olarak tasnıs eder. 1) düşünerek okuyan ve ağlayan 2) dusunce cezbelenip sayha eden ve bununla rahatlayan 3) okuduğunu düşünen ve bunun sonucu saskınlık ve hayrete düşerek sayha etmeye mecalı kalmayanlardır.
D) Bağdat mektebi: basra mektebının ızlerını taşımaktadır.
Ilk defa bu donemde sufı dıye anılan ebu hasım. Ilk tasavvuf tarıfı yapan ıse maruf kerhı.
Kerhı marıfet ıle muhabbet arasında ılgı kurmasıyla unludur. Sevgının bır hakk vergısı (vehbı) olduğunu, ınsanlardan ogrenılecek (kesbı) bır konu olmadığını dolayısyla makam degıl hal olduğunu ıfade etmıstır.
3-H.II. ve IV.Asirlar’da Tasavvuf yollari
-Hicviri bu asirlarin sufilerini 12 firka olarak tasnif eder ve bu 12 firkadan 10’unun yollarinin dogru, ikisininde yanlis oldugunu anlatir.Yanlis yollardan biri Hallaciyye ile Hululiyye,dogru firkalar ile kuruculari ve özelliklerini söyle siralar:
1.Muhasibiyye:Riza kavramini hal saymasiyla taninirlar.
2.Kassariyye:Melamet esasina dayanir
3.Tayfuriyye:Sekr
4.Cüneydiyye:Sahv ve temkin
5.Nuriyye:Ihtiyac sahipleri olduklari halde kardeslerini kendilerine tercih edenler
6.Sehliyye:Nefsle mücahede
7.Hakimiyye:Velayeti isbattir
8.Harraziyye:Fena ve beka
9:Hafifiyye:Gaybet ve huzur
10.Seyyariyye:Cem ve tefrika
-Tasavvuf da tarikat kelimesinin III. Ve IV. Asirda kullanilmaya basladigi görülmektedir.
4-H.V.,M.XI.Asirda Tasavvuf
IV.hicri asirda dogup,V.asirda vefat eden basilica sufiler sunlardir:
-Ebu Ali Dekkak
-Ebu Abdurrahman Sülemi
-Ebu Nuaym Isfehani
-Ebul Kasim Cürcani
-Ebul Kasim Abdülkerim Kuseyri
-Imam Gazzali: Ihya ve Kimya-i Saadet tasavvufun saheserleridir.
-H.V.,M,XI,Asir,daha önceki asirlara göre tasavvufun siirlerle ifade edilmeye baslandigi dönemdir.
-asavvuf hernekadar bir kalb ve gönül isi ise,siir de o kadar duygu ve gönül isidir.
-Bu devir,sufilerin genellikle eserleriyle tasavvufu savunduklari ve ehli sünnet cizgisinde bir tasavvufu hakim kilmaya calisitiklari ve mezheb tartismalarina girmedikleri bir dönemdir.
III.Tarikat Dönemi
1.XII ve XIII.Miladi Asir’da Tarikatlar
XI.asir basinda yasamis bulunan Gazzalinin gelistirip sistematize ettigi heli sünnet tasavvufu,Gazzaliden sonra müessese bazinda faaliyet göstermeye basladi.Bu yüzden XII ve daha sonraki asirlar,tasavvufun tarikat seklinde müesseselestigi caglardir.Tarikatlarin tekevvün döneminin ardindan tasavvufi zefekkürün en önemli simalari Ibn Arabi,Inb Farid,Ibn Seb’in bu dönemde yetismistir.
-Siyasi otoritenin zaafa ugradigi bu yillarda halkin manevi otoritelere sigindigi ve onlarin ruhani himayesinde ferahladigi dikkat cekmektedir.Halkin ve yöneticilerin XI.asirdan itibaren sufilere gösterdikleri hürmet ve sayginin bu asiröarda giderek arttigi görülmektedir.
-Selcuklu Hükümdarlari,sufilere samimi bir hüsni kabul göstermis,fethettikleri bölgelerde onlar icin tekkeler insa ederek vakiflar tahsis etmislerdir.
-VI. ve VII:Hicri,XII ve XIII.miladi asir,tarikarlerin tekevvün dönemidir.Bug+nk+ anlamiyla tekkesi,zaviyesi,seyh ve mürid münasevbetleriyle ilk tarikatler bu yüzyilda kurulmustur.Bagdatda Abdülkadir Geylani,Basrada Ahmed Rifai,Türkistan bölgesinde Ahmed Yesevi,bu dönemde yetisen ilk tarikat kurucularidir.
-Abdülkadir Geylaninin tam adi Muhyiddin Ebu Muhammed b.Ebu Salih Zengidost’tur.470/1077 yilinda Hazarda dogdu,562/1166yilinda Bagdatda öldü.
-Ahmed Rifai (ö578/1183) 500 veya 512/1118 yilinda Basrada dogmustur.
-Kübreviyye,Harezmli Seyh Necmeddin Kübra (ö.618/1167) tarafindan kurulan tarikattir.
-Sühreverdiyye tarikati Ebu Necib Sühreverdi tarafindan kurulmus ve zamaninin seyhler seyhi seyilan Abu Hafs Ömer Sühreverdi tarafindan gelistirilip sistemlestirilmis bir tarikattir.
-Ibn Arabinin en önemli pstadlari arasinda yer alan Ebu Medyen Suayb el Magribi bu devrin önemli seyhlerindendir.
-Ibn Arabi Ekberiyye tarikatinin kurucusu sayilmistir.Vahdeti Vücud anlasini sistemlestiren sufi sayilir.
-Medeviyye tarikati 591/1200 yilinda Fasta dogmus,675/1276 yillarinda Misir’da ölmüs Ahmed b.Ali Bedeviye nisbet edilir.
-Mevlana Celaleddin Rumi (ö-672/1273)ye nisbet edilen Mevlevilik de bu yillarin tarikatidir.mevlevilik sir,edebiyat ve semaa önem vermistir.
-Özellikle Horasan bölgeleriyle Yemen taraflarinda sia nüfuzu altindaki yerlerde Hasan Sabbah adli sapigin gelistirdigi batinilik cereyani ile Ihvani Safa örgütünün teskilatlandigi yillar bu döneme rastlar.
-XIII.Asira kadar Kur’an,sünnet ve büyük sufilerle velilerin görüsleriyle teyid edilen tasavvufi düsüncelerin bu asirdan itibaren artik yavas yavas felsefi bazi kavramlarla izah edilmeye baslandigi da görülmekredir.Varlik,Allah ve insanin hakikati gibi konular,bu yillarda tartisma zeminine girmistir.
-XII.ve XIII:asir Mogol istilasinin Islam dünyasini tedricen dogudan batiya kasip kavurdugu bir dönemdir.
-Bu dönemde hankah ve dergahlarin önemi in arttigi dönemdir.Tarikat ve seyhlerin sistemli bir sekilde organizasyonunun bu dönemde basladigi söylenebilir.
-O günün sartlarinda dergahlardaki egitim ve gretim hizmetleri,nazari ve akli olmak üzere iki yolla yapilmaktaydi.Nazari olan egitim daha cok mürsidlerin müridlere yaptigi nasihat,ögüt ve uyarilardan ibarettir.Ameli egitim riyazet,itikaf,nafile oruc ve namaz,kirk gün surely halvet ve cile türü seyler ile sema ve zikirden ibarettir.
-Evhadüddin Kirmani ve Sadreddin Konevi bu dönemin önde gelen sufileridir.
2.M.XIV ve XV.Asirlarda Tarikatlar
-Osmanli devletinin kurulus ve yükselme devrine rastlayan XIV-XV.asirlarda tasavvuf ve tarikatlar en nüfuzlu dönemini yasiyordu.
-Ahiler silsilelerini Hz.Ali vasitasiyla Hz.peygamber (sav)e dayandirirlar ve fütüvvet ehli diye anilirlar.Fütüvvet salvari giyerler.
-Babai halifelerinden oldugu rivayet edilen Haci Bektasi Veli Horasanli bir Türk olup kendi adina muzaf tarikatin piridir.
-Tasköprülüzade ile Asikpasazade,Osman Gazi devrinde sufiyeden Seyh Muhlis Baba,Edebali,Seyh Asik Pasa,Elvan Celebi,Ahi Hasan Celebi ve Baba Ilyas Celebi ve Baba Ilyas Acem gibi azizleri zikretmektedir.
-Ibrahim Zahid Gilaninin halifeleri vasitasiyla Safeviyye ve Halvetiye adli iki büyük tarikatin kurulup gelistigini görüyoruz.Kerimuddin Ahi Mihammed Halveti tarafindan kurulan Halvetilik,XV.Asirdan sonra Osmanli ülkesinin en yaygin tarikatidir.Safevilik ise Safiyüddin Erdebili vasitasiyla kurulan,önceleri sünni ancak daha sonralari sii temayülleri tasiyan,hatta Safevi-Sii devletinin kurulusunu hazirlayan bir tarikattir.
-XIV-XV.Asirlarda yasayan Yunus Emre tarikat piri olmamakla beraber,heyecanli bir mutesavvuf ve kelimelere yüksek manalari rahatlikla terennüm ettirebilen kuvvetli bir sairdir.
-Yeni bir tasavvufi hareketin serhalkasi olacak Sahi Naksiben Muhammed Bahaeddin Buharinin etkisini hissettigi yillardir.
-Yildirim Beyazid devrinde ahiler yavas yavas tarikat hüviyyetlerini kaybederek daha cok bir esnaf teskilati havasina girmekle beraber,nüfuzlarini hala devam ettirmekteydiler.
-Tarikat erbabina gösterilmekte olan hürmet ve baglilik bu asirda devam etmis,fakat bu arada Simavna Kadisioglu Seyh Bedreddin gibi seyhligi sahliga cevirmek secdasina düsenler de olmustu.
-Bayramiyye tarikati kurucusu Haci Bayram Veli ile halifeleri Aksemseddin,Bicakci Ömer Dede,Akbiyik Meczub,Yazicioglu Mehmed ve kardesi Ahmed Bican Efendiler XV.asir muhtesavviflarinin meshurlarindandir.
-Halvetiyye tarikati ise Iranda dogmus olmasina ragmen Anadolunun bircok yerlerindeki halifeleri vasitasiyla Türkiyede en cok yayilan tarikat durumunda idi.Tarikatin müessisi sanisi olarak bilinen Yahya Sirvanidir.
-Osmanli döneminde tasavvufi-isari tefsir müelliflerinin ilklerinden Baba Nimetullah Nahcuvani bu dönemde yasamis bir Naksibendi seyhidir.