Anahtarlarıyla tasavvuf ve tarîkatlar Giriş



Yüklə 200,78 Kb.
səhifə5/5
tarix06.03.2018
ölçüsü200,78 Kb.
#44548
1   2   3   4   5

d.Akıl: akıl algılama ve idrak kabiliyetidir. İki türlü akıl vardır. 1)eşyanın hakikatini bilmekten ibaret olan akıl 2)ilimleri kavrayan ve Hz.Peygamberin ‘Allahın yarattıklarının ilki akıldır’ hadisiyle anlattığı akıl

  • Mutasavvuflar genellikle akıl yerine kalb kelimesini kullanırlar.

  • Bir ruhta şehvet galip gelince,nefs;ruh haram şehveti yenince,akıl;ruh iman özelliklerine sahip olunca,kalb adını alır.

-Sadr: Her türlü vesvese ve afetin giriş yeridir.Nefsi emarenin idare makamıdır.İslam nurununda ilk girdiği yer orasıdır. ‘Allahın islam için sadrını açtığı ve Rabbından bir nur üzere olan kimse.’

-Kalp: Sadrın içidir. Takva,huşu,rıza…duygularının merkezidir.Kalp kandildir,nuru da takva ve yakin nurudur.

-Fuad: Fuad kalbin ortasındadır.Fuad,marifet,havatır ve rüyet mahallidir.

-Lübb: lügatte akıl karşılığı olan bu kavram, Hakim Tirmizide tevhid nurunun kaynağıdır.



2.İnsan-ı Kamil

  • Tasavvufta lügat anlamından farklı olarak kullanılır. Allahın bütün isim ve sıfatlarına mazhar olan hazarat-ı hams ve meratibi vücudu kendinde toplayan kişiye insanı kamil denir.

  • İnsanı kamil fikri,varlıkı fikrinin devamıdır ve onunla alakalıdır.

  • İnsanı kamil Allahın bütün isimlerini bilen tek varlıktır.İnsaı kamil,maddi ve manevi bütün kemal mertebelerini kapsamaktadır.İnsanı kamil,Haz.Muhammeddir.Ancak O’nun tarihi şahsiyeti değil,henüz adem balcık halinde iken peygamber olan Muhammeddir.Varlıgın ve hılkatin gayesidir.Eger insanı kamil olmasa ALLAH bilinmezdi.

  • Aziz Nesefi, ilk defa İnsanı kamil adi farsça bir eser kaleme almıştır. ‘İnsanı kamil,seriat,tarikat,hakikatte tam olan ınsandır’ diye tarif etmiştir.Kamil insan iyi söz,iyi hareket,iyi ahlak ve iyi bilgide tam olandır.bu dört seyi kemale erdiren kemale ulaşmış sayılır.

  • Kamil insana verilen isimlerden bazılar: imam,seyh,mehdi,hal,fe…

  • İnsanı kamil alemde daima vardır,birden fazla olmaz. Çünkü tüm mevcudatta ve ceberutta hiçbir sey örtülü ve gizli değildir. O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir.

  • İnsanı kamil,ilahi tecellilerin temilcisi olduğu için onu tanımak Allahı tanımak demektir. Bu yüzden tasavvufi muhitlerde Kendini bilen Rabbını bilir hadisi yaygınlık kazanmıştır.

  • Sufilerin anlayışına göre her insan, insanı kamil olabilmek için bazı kabiliyetler taşır. Bu kabiliyetlerinin tasavvuf terbiye usullerine göre geliştirenler, o makama adaydır.

B.Ameli Tasavvufun Mes’eleleri

I-Keramet,Rüya ve Ricalü’l-Gayb

1.Keramet:

  • Keramet,ikram,kerem,lütuf ve ihsan demektir. Mümin bir kulda harikulade halin zuhur etmesine keramet adı verilir.Ehli sünnet uleması kerametin hak olduğunda müttefiktir.

  • İnancı olmayan insanlarda görülen olağan üstü hallere keramet değil,istidrac,sihir veya mekr adı verilir.



  • Peygamberlerin gösterdikleri olağanüstü seylere ise mucize denir.

  • Keramerin ise gizliliği,yani ızmarı gereklidir.Mucize de, keramet de bütün fiiller gibi Allaha aiddir.

  • Delil: ayet:

  • a) Hz. Meryeme hamile olan annesi onu Allaha adamıştı.Dogdugunda onu mabedin kapısına koydular ve teyzesinin kocası Zekeriya üzerine almıştı: Zekeriyya Meryemin yanına her girişinde bir rızık buluyorduçBunun nereden geldiğini sorunca da Rabbim katından cevabını alıyordu.cünkü Allah dilediğini hesapsız rızıklandırırdı.

  • B)Hz.Meryem oglu İsayı dogurdugu zaman, o annesine: Hurmanın dalını kendine doğru silkele,üzerine derilmiş taze hurmalar dökülsün,dedi.  kuru kütükten taze hurmalar döküldü.

  • C) Musa as ile Hızır arasında gecen kıssa. Hızır asa Hakk katında verilen ledünni bilgiler sayesinde bazı sırları çözmüştür.  keramet

  • D)Hz.Süleymanın veziri Asaf b. Berhıya, Belkısın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede getirmiştir.  Kuranda Neml suresinde anlatılır

  • Hadislerde de kerametin meşruiyetine delil olabilecek rivayetler vardır:

  • A-Rahib Cüreyc kıssasında, kendisine iftira atmak isteyen bir fajişe kadına, dogurdugu cocugun aleyhte sahitlik yapması sonucu Cüreycin kurtulması

  • B-Bir sığırın konuşması

  • Sufiler genellikle kerameti kevni ve hakiki olmak üzere ikiye ayırırlar.

  • Kevni:bazı olağan üstü haller göstermektir. Havada uçmak,denizde yürümek gibi…Halkın itibar ettiği keramet budur.

  • Hakiki:ilim,marifet ve ahlakla ilgili olağanüstü bir mazhariyettir.Müridlerin hallerini iyi yönden geliştirmek, hikmet ve bilgisiyle,insanlardaki kötü huyları giderip iyi huylar kazandırmaktır. Buna ilmi ve manevi keramet de denir.Sufilerin itibar ettikleri keramet bu tür keramettir.

  • Sufiler kerameti hayz-ı rical olarak tanımlamışlardır.nasıl kadınlar hayızlarını gizlerlerse,ricalullah da kerametlerini öylece gizlerler.

  • Gerçek kerameti seriata uymak ve sünneti yasamak olarak görürler.

  • Bazı sufiler kerameti,kendilerine manevi yolda engel ve hicab olarak görürler ve bunun bir mekr-i ilahi olmasından endişe duyarlar.

2.Rüya

  • Rüya,uyku halinde zihinde beliren düşünce ve olaylar demektir. Sufiler rüyayı özellikle seyr u süluk sırasında bilgi yollarından biri olarak görür ve görülen rüyalerdan manevi terakkiye işaret ve deliller çıkarırlar.

  • Kuranda da geçmektedir.Özellikle İbrahim as’ın oglu İsmaili rüyasında kurban ederken görmesi.

  • Hz.Peygamberin Mekke fethine dair rüyası ve bu rüyalerın doğru cıktıgı anlatılmaktadır.

  • Hz.Peygamber: Müminin rüyası, nübüvvetin 46 cüzünden biridir hadisi peygamberliğin ilk altı ayındaki sadık rüyalar gibi müminlerin gördükleri sadık rüyalara işaret etmektedir.

  • Nübuvvet kapısının kapandığı ama sadık rüya kapısının daima acık olduğu seklindeki hadisler rüyanın bir bilgi edinme yolu olabileceğine delil sayılmıştır.

  • Rüya ölümün kardeşidir.Ölümle malum olacak seykerin bir kısmı rüya ile malum hale gelebilir.

  • Rüya genellikle Allahtan,melekten ve seytandan olmak üzere 3 türdür.

  • Allahtan olan rüya acıktır ve yoruma ihtiyaç göstermez.

  • Melekten olan tabire muhtacdır.

  • Seytandan olan ise adgasü ahlam dır.Bu yüzden de aslı ve kaynağı yoktur.böyle rüyaları yorumada gerek yoktur.

  • İbn Haldun,geybı idrak etme isinin uykuda iken caiz ve mümkün olduğu gibi,Gazzaliye katılarak uyku dışında mümkün olduğunda belirtir.

  • Rüyalar bilgi kaynağı halini alınca,rüya yorumu da bir ilim ve sanat haline gelmiştir. Tarikatlarda salikin manevi yükselişi,gördüğü rüyalarla takib edilmiştir.

  • Naksibendilik ve Melamiler rüyaya pek itibar etmezler: Rüyayı bırak rüyete bak derler.

3.Ricalü’l-gayb

  • Gayb erenleri veya bilinmeyen Hakk dostları diyebileceğimiz bu kavram,tasavvuftaki Allah dostluğunun gizliliğine dikkat çekmektedir.

  • Bu ümmetin içinde İbrahim tabiatı üzere 40,Musa tabiatı üzre 7,İsa tabiatı üzre 3,Muhammed fıtratı üzre 1 kisi bulunur.Bunlar derecelerine göre halkın efendisi sayılırlar.

  • Abdal,bedel kelimesinin çoğuludur.Büyük peygamberlerin yerine,onlardan bedel anlamındadır. Allahın yeryüzünü kandilerine masahhar kıldığı kimselerdir.

  • Abdal,maddelerini mana,nefislerini ruh,mevhum varlıklarını gerçek varlığı bedel verdiklerinden bu adı alırlar.

  • Kutup: lügatte değirmen tasının igi demektir.tasavvuf istilahında en büyük velidir. Kainatta tasarruf sahibidir.

  • Gavs: darda kalındığında iltica ve istimdad edilen kutuptur.gavs, istimdad edene yardım elini uzatır.

  • Ölenin yerine tedricen kendisinden sonraki gelen yükseltilir.

II:Silsile ve İcazet

1.Silsile

  • Tasavvufi eğitim,bir arada bulunma suretiyle meydana gelen inikas yoluyla gerçekleştiği,hal ve duyguların transferi demek olduğu için, mürşid ve rehbere ihtiyaç gösterir.

  • Silsile:Tarikat seyhlerinin Hz.Peygambere kadar uzanan üstadlar zincirine verilen addır.

  • Hicri VI.asırdan itibaren tefsir,hadis ve fıkıh konusunda silsile pek aranmaz oldu.Tasavvuf ricali ise,ilimlerinin özelliği gereği,silsile ananesini,zamanla yazılı hale getirdiler.

  • Hz.Peygamberdan günümüze kadar devam eden iki silsile vardır. 1)Hz.Abu Bekir 2)Hz.Ali vasıtasıyla Hz.Peygamber ulaşır.

  • Silsile manevi bir neseb sayılır. Hz.Peygamberin: Ben sizin babanız makamındayım hadisi serifi,İslam ümmetini büyük bir aileye benzatmiştir.Bu aile anlayışı tarikatlarda da vardır.Seyh baba,esi anne, müridler de ihvan (kardeşler)dir.Bu manevi ailenin soy kütüğü de hz.Peygambere ulasan silsilenamelerdir.

  • Bütün tarikatlarda silsile vardır.ancak silsilede bulunan sahıslardan bazılarını birbiriyle görüşmesi tarihi olarak mümkün görünmemektedir. Böyle durumlarda seyhin feyz alıp görüşmesi,üveysi tarik ile olmuştur.Üveysilik,cismani olarak veya manen görüşmesi mümkün olmayan kimselerin rüya yoluyla görüşmeleridir.

  • Hatmi hacegan,tarikat silsilesinde yer alan ricalin isimlerinin saygı ile okunup yad edilmeleri demektir.

  • İsimlerin anılmasının, rabıtada gönlü seyh vasıtasıyla Hz.peygambere bağlamada büyük yararı vardır.

  • İcerisinde ehli beytten birisinin yer aldığı silsilelere de silsiletü’z zeheb (altın silsile) adı verilmiştir.

2.İcazet

  • Tarikat seyhleri ve tasavvuf mensuplar, zaman içerisinde liyakatı olmayan ve seyru süluk görmemiş na-ehli insanların şeyhlik iddasına kalkışmasını önlemek üzere de icazet zorunluluğu getirdiler.

  • İcazet seyhlerin mürid yatistirmek üzere ehliyetini isbatlamıs ve seyru sülukunu tatamlamıs olan mensuplarına verdikleri yazılı veya sifahi izindir.  İcazetname

  • XVII. Yydan sonra şeyhliklerin babadan oglua geçmesi sebebiyle, tasavvufi eğitimin belli bir düsüs kaydetmesi, tekke şeyhlikleri için icazetname aranması sonucunu dogurmustur.Seyhten icazet alan salik, halife sayılır,tekke açmasına izin verilirdi.

  • Hilafet icazetnameleri 2 türlü olurdu: 1) seyhin hayatıyla sınırlı olmak üzere verilen hilafeti nakısadır. Bu icazetin hükmğ,seyhin vefatıyla sona erer. 2) hilafeti tamme.Seyhin vefatından sonra da onun yerine geçmeye imkan sağlayan hilafet icazetnamesidir.

III-İstimdad,Tevessül ve Teveccüh

1.İstimdad

  • Meded dilemek,yardım istemek demektir.

  • Tasavvufta hz.peygamber,seyh veya benzeri maneviyat büyüklerinden istimdad, doğrudan onların sahıslarından bir taleb demek değildir. Belki onların indi ilahideki itibar ve derecerlerinden yararlanmak için bir tevessüldür. Meded ya seyh…

  • İnsan,beser olmanın gereği sığınma duygusu taşır. İstimdad bu sığınma duygusunun bir tezahürüdür.

  • İstimdadın ölü veya diriden olması, onlara bir varlık izafe etmek sartıyla mümkün görülmüştür.hatta sufiler ölüden istiane için kemalpasazadenin Serh-i hadisi Erbaininde verdiği: islerinizde saskınlıga düşünce ehli kuburdan yardım isteyiniz hadisini delil sayarlar.

  • Ehli kubur ölüler veya ölümü düşünerek kendisini ölüm sonrasına hazırlayanlardır.

  • Ölüm rabıtası veya tefekküri mevt, insanı dünya lezzetlerine aldanmaktan belli ölçüde korur. Hadis: dünya lezzetlerini unutturan ölümü çokça düşününüz, buyurulmuştur.

  • Bazı tarikatlarda, zikir sırasında salikin, seyhinin kalbinden kendi bönlüne bir feyzin aktığını düşünerek istimdad etmesi de söz konusudur.

2.Tevessül

  • Birseyi veya bir sahsı Allah için aracı ve vasıta kılmak,sefaatci ve vesile edinmek anlamındadır. Kuranı kerimde: Ey iman edenler! Allahtan korkun. O’na ulaşmaya vesile arayın.

  • İıki hadis: 1)Hz.Ömer peygamberimizin amcası Haz Abbası ile tevessül etmesi (yağmur duası)

  • 2)Gözleri kapanan biri,Peygamberimize gelerek:Ya Resulullah,gözlerim kapandı,benim için Allaha dua buyur.dedi.



  • Tevessül, ya ibadet ve amellerle olur, ya da Hz. Peygamber, veli ve salıh kişileri vesile kılarak olur. Amellerin hakka yakınlığının vesile,hz.Peygamberin vesile kılmanın cevazı,kendi ifadeleriyle sabit olan sefaat yetkisidir.

  • İhtilaflı olan, ölmüş kimseleri vesile edinerek yapılan tevessüldür.tevessülde öncelikle hedef Allaha yaklaşmak,rızasına ulaşmaktır.

  • Tasavvufi telakkide ‘benim amellerim beni kurtarır ve bana yeter’ düşüncesi yanlıştır. Çünkü ibadetler cennetin karşılık ve bahaso değil, Hak murad etmişse,ancak bahanesidir.

3.Teveccüh

  • Teveccüh yöneliş demektir.

  • Müridin mürşidine yönelip gönlünü bağlaması anlamında kullanıldığı gibi,mürşidin müridini tam karsısına alıp ona nazar ederek, hic konuşmadan başbaşa kalmaları manasına da kullanılır.

  • Teveccühün müridden mürşide doğru olanı, Nakşibendilikte Rabıta-ı muhabbet denilen seklidir. Müridin mürşidinin ruhaniyetine muhabbet yoluyla teveccüh ederek, mürşidin ruhaniyeti,onun batınında feyz tesiri gösterir.

  • Sevgi sonucu meydana gelen kalbi bir beraberlik, şahsiyet transferi ve aynileşmeyi doğurur.

  • Teveccüh-i kalbi:Salik lafza-i celal zikri sırasında bunun anlamını düşünür. Bu manayı bütün idrak gözüyle anlamak üzere kalbine teveccüh eder. Sonucta melekut alemi ona tecelli eder. Böylece salik kendi sıfatından fani olur ve Mezkurun yani zikrettiği Hakkın sıfatlarıyla baki kalır.

IV.Rabıta

  • Rabıta,bazılarınca şirke kadar varmakla itham edilen bir tasavvuf problemidir.Bag,alaka ve vuslat anlamındadır.

  • Kuranda ribat,muravata ve rabt-ı kalb kelimelerinin,sınır boyunda nöbet beklemek veya böyle bir nöbet beklemeye yarayan mekan anlamında fizik bir anlamı olduğu gibi, metafizik ve mistik bir anlamı da vardır.

  • Ey iman edenler,sabredin,düşmanlarınızla sabır yarısı yapın ve murabata yapın (nöbet tutun)Allahtan korkun ki kurtuluşa eresiniz.  murabata kelimesinin iki anlamı olduğunu belirtir.Biri Müslüman ordugahlarında düşmana karşı nöbet,diğeri de namazdan sonra öteki namazı bekleyerek nefse karsı uyanıklıktır.

  • Bütün tarikatlarda vardır.

  • Fizik,sosyal ve moral ya da ruhi ve ahlaki kişiliğin başkaları üzerindeki müsbet ya da menfi etkisidir.

  • Üzüm üzüme baka baka kararır.Körle yatan şaşı kalkar.gibi atasözleri, bu manadaki kalbi bağlılık (rabıta) ve fizik beraberlik sonucu meydana gelebilecek etkileri ifade etmektedir.

  • Tasavvufta rabıtanın amacı rabıta-i huzurdur. Yani salikin daima huzurı ilahide bulunduğu duygusunu sağlamaktır. Her an Allahı karsımızda görür gibi yasamaktır. Bunu sağlamak ise cok zor,hatta imkansızdır.cünkü Allah müşahhas bir varlık değildir.

  • Salik önce bir insanı kamile,ardından hzRasule ve O’nun ardından da Rabbı Müteale kalbini rabt etmeli ve bu suretle huzurı kalbe ermeli, fena fillaha varmalıdır.

  • Rabıta bir bakıma başkalarına benzeme ve taklid arzusunun tezahürü olarak,tasavvufi eğitimde bir araç olarak görülmüştür.



  • Rabıta,sevenle sevilenin bir olması demektir. İnsan sevdiklerini önyargısız benimser ve onlarla bütünleşir.insandaki sevgi,rabıta ve ilgi,3 derecede incelenmistir:

  • 1)Tabii rabıta: Kişinin evladı ve yakınlarına duyduğu tabii sevgi bagı.

  • 2)Bayağı rabıta:Dinen emredilmeyen,hatta bazen hoş karşılanmayan dünyevi seylere duyulan ilgi.

  • 3)Mukaddes değerler ve ulvi seylere gönül bagı: Allah ve Rasul sevgisi veya O’nun salih kullarından birine, salahından ötürü duyulan sevgi.

  • Rıbıtada önemli olan, seyhin suret ve sireti hayalde muhafaza etmektir. Bu durum,zamanla seyhin ahlak ve özellikleriyle bezenmiş hale gelmeyi sağlar. Buna fena fi’ş-şeyh tabir edilir.

  • Psikolojide: güçlü insanlar,zayıflar için daima ilham kaynağıdır.

  • Hadis: Salihlerin anılması sırasında rahmeti ilahiyye iner.

Rabıtanın 3 basamagı vardır:

  • 1)Mübtedilerin rabıtası: Kişi sevdiğiyle beraberdir ve herhangi bir topluluğa benzemeye calısan onlardandır.  mürşide huzurda iken gösterilen edebi,gıyabında da göstermek,seyhin boyasına boyanmak. Fena fis seyh

  • 2)Mutavassıtların rabıtası: hayatın her anında Resulullahın huzurunda gibi hareket etmek. Hz.Peygamberin üsve-i hasene olan ahlakıyla bütünleşmek. Fena fir resul

  • 3)Müntehilerin rabıtası: nerede olursanız olun o sizinle beraberdir. Biz insanoğluna saj damarından daha yakınız, ayetlerinin sırrını idrak seklindeki rabıta-i huzur dur. Fena fillah

Sufilere göre rabıtanın Delilleri:

  • 1) Ey iman edenler, Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun.(ayet) sadıklarla beraber olun emri,mutlak ve daimi bir beraberliği ifade eder.beraberlik 2 türlü olur: 1)hakiki beraberlik:sadıklarla aynı mecliste,büyük bir kalp huzuru ile,fizik olarak beraberliği paylaşmaktır. 2)Hümki beraberlil:onlarla aynı mekanda beraber olmaın imkansız olduğu zamanlarda, suret ve siretlerini gıyabi olarak tahayyül etmek suretiyle fikri, zihni ve kalbi olarak beraber olmaktır.

  • 2)De ki:Allahı seviyorsanız bana uyun (ittiba) ki,Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün. İtiiba görmek ile olur. Görmenin de bir maddi bir de manevi olanı vardır. Maddi görme,basarla;manevi görme ise, basiret ve kalb ile olur. Rabıta manevi rüyettem başka birsey değildir.

  • Sonuç olarak rabıta,Allah ile kul arasına üçüncü bir sahıs sokarak irtikab edilmiş bir şirk değil, aksine müridin, önüne ve yanına sunulmuş,model sahsiyete benzemesi,ona kalıp ile olan beraberliğini kalb ile sürdürmesi olayıdır.




Yılmaz & N.Çevik




Yüklə 200,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin