Aşure güNÜ İle iLGİLİ İbretli hadiseler ve ibadetler



Yüklə 102,92 Kb.
tarix18.08.2018
ölçüsü102,92 Kb.
#72188

Aşure Günü le İlgili İbretli Hadiseler ve İbadetler – 7-8-9 Ekim www.kalpehli.com




بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ



AŞURE GÜNÜ İLE İLGİLİ İBRETLİ HADİSELER VE İBADETLER

(11 Ekim - 10 Muharrem/Aşure Günü)



Muharrem Ayının Fazileti

Muharrem ayı, kamerî yılın ilk ayıdır. Müslümanların hicrî yılbaşıdır. Kamerî aylar sırasıyla şunlardır: Muharrem, safer, rebîülevvel, rebîülâhir, cemâziyelevvel, cemâziyelâhir, receb, şaban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce. Bu ayların içinde, muharrem ayının ayrı bir yeri ve fazileti vardır. O ayın içinde çok ibretlik ve hayırlı olaylar olmuştur.1

Alimler, Efendimiz’in (s.a.v) Muharrem ayını “Beytullah”, “Halilullah” gibi, Allah lafzına nispetle “şehrullah: Allah’ın ayı” olarak adlandırılması, onun ne kadar değerli ve faziletli olduğunun göstergesidir, demişlerdir. 2 Çünkü yüce Allah'a yarattıklarından özel ve seçilmiş olanlar nisbet edilir. Meselâ âyetlerde yüce Allah, Hz. Muhammed (s.a.v), İbrahim (a.s), İshak (a.s), Yakub (a.s) ve diğer peygamberlerin kul sıfatlarını zikrederek, onları "Allah'ın kulu" veya "kulum" diye kendisine nisbet etmiştir. Aynı şekilde, Kâbe'yi kendi evi olarak nitelendirirek ona, "Beytullah" demiştir. Sâlih peygamberin (a.s) devesine de "Allah'ın devesi" demiştir.

Ebû Osman en-Nehdî (rh.a) diyor ki: "Ashab şu üç on güne çok önem verirdi: Ramazanın son on günü, zilhiccenin ilk on günü ve muharremin ilk on günü."

Katâde (rh.a) diyor ki: "Fecr sûresinin başında yüce Allah fecre yemin etti. Bu fecirden maksat, muharrem ayının ilk fecridir. Yeni sene o günün fecriyle başlamaktadır."

Haram aylar dört tanedir. Haram ayların üçü peş peşe gelir. Bunlar, zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır. Biri tek olup receb ayıdır.

Ramazan ayından sonra en hayırlı aylar haram aylardır. Haram ayların en faziletlisi de muharrem ayıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v) bu aylarda oruç tutmayı tavsiye etmiştir. O aylardan zilhicce hicrî yılı bitirir; muhharrem ise hicrî yılı başlatır. Kim zilhicce ayını oruçlu geçirir, sonra da muharrem ayı boyunca oruç tutarsa, seneyi taatle kapatıp, taatle açmış olur. Bu kimse bütün yılı oruçlu olarak geçirmiş gibi olur. Çünkü bir işin başının ve sonunun taatle olması, o işin tamamının taatle olması hükmündedir.3

Kimileri de bu aylara "haram aylar" denme sebebinin, hac ve umre olduğunu bildirmişlerdir. Bu görüşte olanlara göre, zilhicce ayının haram kılınması haccın bu ayda yapılmasından dolayıdır. Zilkade ayının haram kılınma sebebi hac için yolculuğun bu ayda yapıldığı için, muharrem ayının haram kılınma sebebi ise bu ayda hacdan geri dönüldüğü içindir. Böylece kişi hac için evinden ayrılıp, tekrar evine dönene kadar emin bir şekilde haccını yapmış olur. Receb ayı ise sene ortasında umre yapılması için haram kılınmıştır. 4

Muharrem ayının, ilk on günü yapılan ameller, diğer aylarda yapılan amellere göre, daha faziletli ve daha üstündür. 5

Fakih Ebü'l-Leys Semerkandî (rh.a) der ki: Senedleriyle bize kadar ulaşan ve Meymûn b. Mihrân'ın (rh.a) İbn Abbas'tan (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Her kim muharremin onuncu günü yani aşure günü oruç tutarsa, Allah Teâlâ o kimseye, on bin meleğin ve yüz şehidin elde ettiği mükâfat kadar ecir verir. Herkim muharrem ayının onuncu günü oruç tutarsa, Allah (c.c) o kimseye on bin hacının ve umre yapanın elde ettiği sevabı verir. Her kim aşure günü bir yetimin başını okşarsa, Allah (c.c) o yetimin saç telleri adedince derecesini yükseltir. Her kim aşure günü akşamında birine iftar ettirirse, Allah (c.c) katında bütün ümmet-i Muhammed'e iftar ettirmiş, onların karınlarını doyurmuş gibi olur.

Sahabilerden biri,

"Ey Allah'ın Resûlü! Allah (c.c) aşure gününü diğer günlerden daha faziletli mi kılmıştır? diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:

- Evet, Allah Teâlâ yerleri ve gökleri aşure gününde yaratmıştır. Dağları aşure gününde yaratmıştır. Yıldızları aşure gününde yaratmıştır. Levhi, kalemi (Arş’ı, Kürsü’yü ve Cennet’i) 6 aşure gününde yaratmıştır. Adem'i aşure günü yaratmış ve Havva'yı da aşure günü yaratmıştır. Cenneti aşure günü yaratıp Âdem ile Havva'yı aşure günü cennetine koymuştur. İbrahim (a.s) aşure günü doğdu. Allah (c.c) onu (Nemrut'un) ateşinden aşure günü kurtardı. Allah Teâlâ İbrahım'e aşure günü oğlunu kurban etmesini emretti ve yine aşure günü onun yerine bir koçu kurban olarak gönderdi. Allah Teâlâ Firavun'u aşure günü sulara gark etti. Allah Teâlâ Hz. Eyyüb'un (a.s) hastalığını aşure günü kaldırdı. Allah (c.c) Adem'in tövbesini aşure günü kabul etti. Davud'un (a.s) hatasını o gün bağışladı. Hz. Süleyman'a (a.s) hükümdarlık aşure günü verildi. İsa (a.s) aşure günü dünyaya geldi ve yine aşure günü semaya yükseltildi. Kıyamet de aşure günü kopacaktır.7

Fakih Ebü'l-Leys (rh.a) der ki: Senedleriyle bize kadar ulaştığına göre, İkrime (rh.a) şöyle demiştir: "Aşure günü Hz. Âdem'in (a.s) tövbesinin kabul edildiği gündür. Aşure günü, Hz. Nuh 'un (a.s) gemiden indiği gündür ve o gün şükür olarak bir oruç tutmuştur. Aşure günü Firavun'un sulara gark olduğu ve İsrâiloğulları'nın karşıya geçebilmeleri için denizin kendileri için ikiye ayrıldığı gündür. Eğer tutmaya gücün yeterse sen de aşure gününde oruç tut."8

Yine Musa (a.s) ile kendisine iman edenler bu günde kurtulmuş, İdris (as) da bu günde yüce makamlara yükseltilmişti. Gözleri ağlamaktan görmez olan Yakub’un (a.s) gözleri bu günde görür hale gelmiş, Yusuf (a.s) da bu günde kuyudan çıkarılmıştı. Yine gökten yeryüzüne ilk yağmur Aşure günü düşmüştü.9, 10

Aşure Gününün Fazileti

Muharrem ayı, haram aylardan olması, kamerî ayların ilki olması gibi sebeplere binaen faziletli olmuşsa da, o aya asıl değer katan unsur, bu ayın onuncu günü yani Aşure günüdür.

“Aşûra” Arapça bir kelime olup “on” manasına gelen “aşere”den alınmıştır. Ve genel kabul gören kanaate göre de ‘Aşure Günü’ ismini buradan almaktadır. 11

Fakih Ebü'l-Leys Semerkandî (rh.a) der ki: Âlimler bu güne "aşure" denilmesinin sebebi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bu günün, muharremin onuncu gününe denk gelmesi sebebiyle, Arapça'da "on" rakamı anlamına gelen "aşure" denildiğini söylemiştir. Bazıları da demiştir ki: Allah Teâlâ aşure gününe denk gelen günde, on peygamberine ikramda bulunmuştur.

1. Allah Teâlâ Hz. Âdem'in (a.s) tövbesini bu günde kabul etmiştir.

2. Allah Teâlâ Hz. İdris'i (a.s) bu günde yüksek derecelere çıkarmıştır.

3. Hz. Nuh'un (a.s) gemisi Cûdî dağına bu günde oturmuştur.

4. Hz. ibrahim (a.s) aşure günü dünyaya gelmiş, Allah (c.c) onu bu günde kendisine dost (Halilurrahman) edinmiş ve bu günde Nemrut'un ateşinden kurtarmıştır.

5. Allah Teâlâ Hz. Davud'un (a.s) tövbesini bu gün kabul etmiştir.

6. Allah (c.c) Hz. İsa'yı (a.s) bu gün göklere çıkarmıştır.

7. Allah (c.c) Hz. Musa'yı (a.s) bu gün denizden geçirerek kurtarmış ve bu gün Firavun'u denizin sularına batırmıştır.

8. Allah Teâlâ Hz. Yunus'u (a.s) balığın karnından bu gün çıkmıştır.

9. Allah Teâlâ, Hz. Süleyman'a (a.s) saltanatı bu gün vermiştir.

10. Hz. Muhammed (s.a.v) bu gün dünyaya gelmiştir.

Bazıları da, bu güne aşure günü denilmesinin sebebini, Allah Teâlâ'nın ümmet-i Muhammed'e olan ikramının onuncusu olması sebebiyle olduğunu belirtmişlerdir.

Allah Teâlâ'nın ümmet-i Muhammed'e verdiği on ikram şudur:



Birincisi: Receb ayı. Zira receb ayı Allah'ın ayıdır. Allah Teâlâ bu ayı ümmet-i Muhammed'e bir ikram olarak vermiştir. Çünkü bu ayın diğer aylara olan fazileti, ümmet-i Muhammed'in diğer ümmetlere olan fazileti gibidir.

İkincisi: Şaban ayı. Bu ayın diğer aylara olan fazileti, Hz. Muhammed'in (s.a.v) diğer peygamberlere olan fazileti gibidir.

Üçüncüsü: Ramazan ayı. Bu ayın diğer aylara olan fazileti, Allah'ın bütün mahlûkatına olan üstünlüğü gibidir.

Dördüncüsü: Kadir gecesi. Bu gece bin aydan daha hayırlıdır.

Beşincisi: Ramazan bayramı günü. Bu gün, ramazan ayında oruç tutan müminlere, amellerinin karşılıklarının verildiği gündür.

Altıncısı: Zilhiccenin ilk on günü. Bu günler Allah'ın en çok zikredildiği (tehlil ve telbiye getirildiği) günlerdir.

Yedincisi: Kurban bayramının arife günü. Bu günde tutulan oruç, iki sene oruç tutmak kadar faziletlidir.

Sekizincisi: Kurban bayramı günü. Bu gün, kurbanlar kesilerek Allah'a yakınlaşmanın günüdür.

Dokuzuncusu: Cuma günü. Cuma günü, bütün günlerin efendisidir.

Onuncusu: Aşure günü. Bu günde tutulan oruç, bütün senenin kefaretidir.

İşte bu zamanlardan her biri, Allah Teâlâ'nın ümmet-i muhammed’e olan birer ikramıdır. Bunları, günahlarına kefaret olması için vemiştir.12

Aşure günü meydana gelen olaylardan biri de Hz. Musa (a.s) ile İsrailoğulları’nın Firavun’un elinden aşure günü kurtulmasıdır. Aşure günü bunca sevindirici olaya sahne olmakla beraber, başta sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) torunu Hz. Hüseyin (r.a) ve Ehl-i Beyt’ten pek çok kişinin hicri 61, miladi 680 senesinde, Kerbela’da 10 Muharrem’de şehit edilmeleriyle bütün müslümanlar için gönül yakıcı, vicdan sızlatıcı bir zaman dilimi olarak tarihe geçmiştir.13

İmam Gazali (rah.) der ki: İyi bilmelisin ki; Hazret-i Hüseyin’in (r.a) Aşure günü uğradığı büyük ihanet ve başına gelen musibet; onun kadrinin yüceliğine, Allah Teala (c.c) katında derecelerinin arttığına, tertemiz olan Ehl-i Beyt’e üstün derecelerle kavuşmasına bir delildir.

Bu günde onun başına gelen bu musibeti anmak isteyen kişi, Allah Teala’nın şu istirca’14 emrine uymalı: “0 sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: «Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz» derler.”15

Ve şu ayet-i kerimede bu emre uyanlara verileceği belirtilen mükafatı elde etmeyi hedeflemelidir: “İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”16

Bunun dışında kesinkes Rafizilerin ve benzerlerinin; yas tutma, ağıt yakma, dövünme gibi davranışlarından uzak kalmalıdır. Zira bu hareketler müminlerin ahlakına yakışmayan davranışlardır. Eğer böyle yapmak doğru olsaydı; Hazret-i Hüseyin’in (r.a) dedesi olan Rasülullah’ın (s.a.v) vefatından dolayı bunları yapmak daha yerinde ve evla olurdu.

Bundan dolayıdır ki müslümanlar yalnız Muharrem’in onunda değil, Kerbela faciasını her hatırladıklarında üzülürler ve orada şehit edilen tüm müslümanlara fatihalar, dualar gönderirler. 17 Allah Teala (c.c) tek başına bizlere yeter! 0, ne güzel vekildir!18



Aşure Günü Tövbe Etmenin Önemi

Yüce Allah bu günde bir kavmin tövbesini kabul etmiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bir adama, "Eğer ramazan ayı dışında oruç tutmak istiyorsan, muharrem ayında tut. Çünkü o ayda öyle bir gün vardır ki Allah o günde bir kavmin tövbesini kabul etmiştir. Başkalarının da tövbesini kabul eder"19 buyurmuştur.

İbn Abbas (r.a) der ki: "Aşure günü, yüce Allah'ın, Adem'in (a.s) tövbesini kabul ettiği gündür."

Vehbi'den (rah) gelen bir rivayet şöyledir: Yüce Allah, Musa'ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: "Kavmine emret, muharrem ayının ilk onunda (güzel ameller işleyerek) bana yaklaşsınlar. Muharremin onuncu günü olduğunda bana gelsinler, onları affedeyim."

Resül-i Ekrem'in (s.a.v) hadisinde geçen, "Başkalarının da tövbesini kabul eder" sözü, insanları aşure gününde nasuh tövbelerini tazelemeye teşvik ediyor. O günde günahlarından dolayı yüce Allah'a tövbe edenlerin, tıpkı öncekilerin tövbesinin kabul edildiği gibi, tövbelerinin kabulü umuluyor. Yüce Allah, Hz. Âdem'den (a.s) bahsederken, "Adem, Rabb'inden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti; çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır"20 buyuruyor.

Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s) ve Hz. Havva'nın tövbelerini bize şöyle bildirmiştir: "Dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz."21

Halife Ömer b. Abdülaziz (rah.), idaresi altındaki şehirlere mektup göndererek valilere ve halka şunları yazmıştı: Yüce Allah'a tövbe edin. Tövbe ederken babanız Âdem'in (a.s) söylediği gibi söyleyin! O, "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz"22 demişti. Yine Hz. Nuh'un (a.s) söylediği gibi söyleyin. O şöyle demişti: "Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum."23 Hz. Musa'nın (a.s) söylediği gibi söyleyin! O şöyle demişti: "Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla..."24 Hz. Zünnûn'un (Yunus) (a.s) dediği gibi söyleyin! O, şöyle demişti: "Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum!"25

Kusur işleyen kulun günahına pişman olup itiraf etmesi onun affına sebep olur. Konuyla ilgili bir âyette yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli kötü bir amelle karıştırdılar. (Tövbe ederlerse) umulur ki Allah onların tövbesini kabul eder; çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir."26

Bu konuda Resûl-i Ekrem (s.a.v), şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki kul günahını itiraf eder ve tövbe ederse Allah onun tövbesini kabul eder."27

Resûlullah (s.a.v) duasına şöyle başlıyordu: "Ey Allahım! Sen benim Rabbimsin, Senden başka ilâh yoktur. Kendime zulmettim. Günahımı itiraf ediyorum, beni bağışla, çünkü günahları ancak sen affedersin."28

Hz. Peygamberin (s.a.v), Ebû Bekir'e (r.a) namazında okuması için öğrettiği dua şudur: "Allahım! Muhakkak ki ben kendi nefsime çok zulmettim. Katındaki mağfiretinle beni bağışla, bana rahmet et! Muhakkak ki sen bağışlayan ve merhameti bol olansın."29

Diğer bir hadiste Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "İstiğfarın en güzeli ve faziletlisi kulun şöyle yalvarmasıdır: Allah’ım! Sen benim Rabbimsin, senden başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın; ben senin kulunum. Ben gücümün yettiği kadar sana olan ahdimi ve sözümü tutuyorum. İşlediğim amellerin şerrinden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetleri itiraf ediyorum, günahlarımı da itiraf ediyorum. Beni bağışla, çünkü günahları senden başka bağışlayacak yoktur."30, 31



Muharrem Orucu

Aşure, muharrem ayının onuncu günüdür. Bu günün çok büyük bir fazileti ve hürmeti vardır. Bu faziletinden dolayı, önceki peygamberler de o günde oruç tutmuşlardır. Hz. Nuh (a.s) ve Hz. Musa (a.s) o günde oruç tutmuştur. Ehl-i kitap da bu günde oruç tutarlardı. Kureyş de câhiliye zamanlarında bu günde oruç tutardı.32

Aşure günüde oruç tutma hususu bütün ümmetler arasında bilinen iyi bir adet idi. Hatta denilir ki; Ramazan orucu farz kılınmadan önce Aşure günü oruç tutmak farz idi. Ramazan orucunun farz kılınması ile Aşure günü oruç tutmanın farziyeti hükmü kaldırıldı. Rasülullah (s.a.v) hicretten önce de bu günlerde oruç tutmuştu. Medineye gelince bu günde oruç tutma talebini tekid etmişti. 33

Resûl-i Ekrem (s.a.v) için bu günde oruç tutmanın dört durumu vardır:



Birinci durum. Resûlullah (s.a.v) Mekke'de iken bu günde oruç tutuyordu, fakat insanlara bu günde oruç tutmalarına dair bir şey söylemiyordu. Hz. Âişe (r.ah) bu konuda şöyle nakletmiştir: "Kureyş aşure gününde oruç tutardı. Resûlullah’ da (s.a.v) o günde oruç tutardı. Resûl-i Ekrem (s.a.v) Medine'ye geldiğinde bu günde oruç tuttu ve insanlara da tutmalarını emretti. Ne zaman ki ramazan ayında oruç tutmak farz kılındı, Resûlullah (s.a.v) o günde oruç tutmayı terketti. O halde, bu günde isteyen oruç tutsun, isteyen iftar etsin."34

İkinci durum. Resûl-i Ekrem (s.a.v) Medine'ye geldiklerinde, Ehl-i kitabın bu günde oruç tuttuğunu ve o güne saygı gösterdiklerini gördü. O emretmediği halde, Ehl-i kitabın, onun istediği şeye uygun hareket etmesine sevindi. Kendisi bu günde oruç tuttu ve insanlara da bunu emretti. Bu günde oruç tutulmasını kuvvetli bir şekilde emredip bu günde oruç tutmaya teşvik etti. Hatta insanlar bu günde çocuklarına dahi oruç tutturuyorlardı.

Konuyla ilgili İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Resûl-i Ekrem (s.a.v) Medine'ye geldiğinde, yahudilerin bu günde oruç tuttuğunu gördü. Onlara,

'Niçin bu günde oruç tutuyorsunuz?' diye sordu. Onlar da,

'Bu çok büyük bir gündür. Çünkü Allah (c.c) bu günde Musa'yı (a.s) ve kavmini kurtardı, Firavun'u ve onun kavmini denizde boğdu. Musa (a.s) bu günde Allah'a şükür için oruç tutmuştur. Biz de bu nedenle bu günde oruç tutuyoruz' cevabını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v),

'Biz Musa'ya (a.s) sizden daha yakınız ve ona uymakta sizden daha fazla hak sahibiyiz' buyurdu ve kendisi bu günde oruç tuttu, insanlara da bunu emretti."35

Âlimler, ramazan orucu farz kılınmadan önce aşure günü oruç tutmak vâcip miydi, yoksa müekked sünnet miydi konsunda farklı fikirler söylemişlerdir.

İmâm-ı Âzam'ın (rh.a) mezhebine göre ramazan orucu farz kılınmadan önce aşure günü oruç tutmak vâcipti. İmam Ahmed b. Hanbel ve Ebû Bekir el-Esrem de (rh.a) ictihadlarının zâhirine bakılırsa bu görüştedirler. İmam Şâfiî'ye (rh.a) göre ise o zamanlar aşure günü oruç tutmak kuvvetli bir sünnetti. İbn Receb el-Hanbelî (rh.a) der ki: "Bu görüş, bizim ve daha birçok âlimin savunduğu görüştür."

Üçüncü durum. Ramazan ayında oruç tutmak farz kılınınca Resül-i Ekrem (s.a.v) ashabına aşure günü orucunu emretmeyi terketti. Câhiliye zamanında Araplar oruç tutuyorlardı. Resûlullah (s.a.v) ve müslümanlar da oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki ramazan ayında oruç tutmak farz kılındı, Hz. Peygamber (s.a.v) ashabına şöyle buyurdu: "Muhakkak ki aşure günü Allah'ın günlerinden bir gündür; isteyen o günde oruç tutsun, isteyen yesin."36

Konuyla ilgili başka bir hadis de şöyledir: "Bugün aşure günüdür. Allah bugünde oruç tutmayı size farz kılmamıştır. Ben oruçluyum. İsteyen oruç tutsun, isteyen yesin."37

Bu hadisler gösteriyor ki ramazan orucu farz kılındıktan sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v) aşure gününde oruç tutma emrini tekrarlamamış; bilakis herkesi kendi isteğine bırakmış, o günde oruç tutmayı da yasaklamamıştır. Ancak aşure günü oruç tutmayı ramazan orucu farz kılınmadan önce emretmiştir. Bu günde oruç tutmayı emretmesi onun vâcip olduğunu bildirmek içindir.

Âlimlerin çoğu, aşure günü oruç müstehaptır (sünnet ve sevaptır) görüşünü savunmaktadır.



Dördüncü durum. Resûl-i Ekrem (s.a.v) hayatının son dönemlerinde aşure gününü tek olarak tutmadı; bilakis aşure gününe bir gün daha ekleyerek iki gün üst üste oruç tuttu. Bunu da Ehl-i kitaba muhalefet olsun, diye yaptı.

Konuyla ilgili İbn Abbas'tan rivayet edilen bir hadis şöyledir: "Resûlullah (s.a.v) aşure gününde oruç tutup, insanlara da oruç tutmalarını emredince ashab,

'Ey Allah'ın Resûlü! Aşure günü yahudi ve hıristiyanların çok saygı gösterdikleri bir gündür' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v),

'-Allah izin verirse- Gelecek sene muharremin dokuzunda da oruç tutarız' cevabını verdi."38

İbn Abbas'tan (r.a) rivayet edilen diğer bir hadiste Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Aşure günü oruç tutun. Fakat bunda yahudilere muhalefet yapın; onuncu gününün önceki veya sonraki günlerinde de oruç tutun."39

İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve İshak (rah.), muharrem ayının hem dokuzunda hem de onunda oruç tutmanın mendup olduğunu söylemişlerdir. İmâm-ı Âzam da (rah.) muharremin sadece onunda oruç tutmayı mekruh görmüştür.40

Meşhur alimlerimizden İbn Hacer (rah.) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v), Mekke-i Mükerreme fethedilip İslâm her yerde bilinip üstünlük elde edince, derhal yahudi ve hıristiyanlara muhalefeti de ilan etti. Aşureye bir gün önce veya bir gün sonra ilave yapılmasını emretti.

Rasulullah (s.a.v) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Aşure günü oruç tutunuz. Bu gün bütün peygamberlerin oruç tuttukları bir gündür. O halde siz de bu orucu tutun.”

Genelde bütün nafile ibadetler, özelde nafile oruç, kulun Allah’a yakınlaşması açısından önemlidir. Bunu bazı faziletli zamanlarda yapmak ise daha bir önem arzetmektedir. Aşure günü orucu hakkında zikrettiğimiz hadislerde olduğu gibi Rasulullah (s.a.v) Efendimiz’in hem fiilî hem de kavlî sünnetleri bulunmaktadır. Zira Muharrem’in onuncu günü hem kendisi oruç tutmuş hem de sahabelerine tutmalarını tavsiye etmiştir. Ancak Rasulullah’ın (s.a.v) aşure orucunu diğer nafile oruçlardan farklı görmesi, Hicret’ten önce henüz Ramazan orucu bile farz kılınmadan aşure orucunu tutuyor olmasıdır.41

Adamın biri Resûl-i Ekrem'e (s.a.v) geldi ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ramazan ayı dışında oruç tutmam için bana bir ay söyle!" Bunun üzerine Allah'ın Resûlü (s.a.v),

"Eğer ramazan dışında bir ay boyunca oruç tutacaksan, muharremi tut. Muhakkak ki o, Allah'ın ayıdır. O ayda öyle bir gün vardır ki Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder..."42 43

Hz. Hafsa'dan (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle nakledilmiştir: "Resûlullah (s.a.v), zilhiccenin ilk on günü, aşure günü ve her aydan üç gün oruç tutmayı terketmezdi."44

Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde zikredildiğine göre Rubeyyi' bint Muavviz (r.a) şöyle anlatıyor: Allah Resûlü aşure gününün sabahında Medine civarındaki ensar köylerine bir elçi göndererek,

"Her kim oruca niyetlendiyse onu tamamlasın, her kim de niyetlenmediyse günün geri kalanında bir şey yiyip içmesin" dedi.

Biz bu haberi duyduktan sonra aşure orucunu sürekli tuttuk, Allah'ın yardımıyla çocuklarımıza da tutturduk. Onları açlığa dayanabilmeleri adına mescide götürüp yünden yumak yaparak oynatıyor, içlerinden açlığa dayanamayıp ağlayanlara ise ancak iftarda yemek veriyorduk.45, 46

Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Arefe günü oruç tutmak, bir sene öncesinin ve bir sene sonrasının keffareti olur/günahını temizler. Aşure günü orucu ise, bir senenin keffaretidir.”47

Muharrem Ayı Duası

Denildiğine göre, muharrem ayının birinci günü şu dua okunmalıdır: "Allahım! Bu yeni bir senedir. Sen her şeyin malikisin. Sen evveli olmayansın. Senden bu senenin ve bu senede olacakların hayrını istiyorum. Ve bu senede olacak olan kötülüklerden de sana sığınıyorum. Bu senedeki meşguliyetimi (çalışmamı) ve rızkımı senden istiyorum ey celâl ve ikram sahibi Allahım!" 48



Aşure Gününde Sadaka Vermek

Aşure gününde sadaka vermeye gelince, Abdullah b. Amr b. As (r.a) şöyle demiştir: "Kim aşure günü oruç tutarsa senenin tamamında oruç tutmuş gibi olur. Kim aşure gününde sadaka verirse o sene boyunca sadaka vermiş gibi olur."

Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Kim aşure gününde ailesine geniş davranır, onlara bolca ikramda bulunursa, Allah da sene içinde ona bolca ikramda bulunur, rızkını bollaştırır."49, 50

Aşure Günü Ev İçin Alışveriş Yapmak

Fakih Ebü'l-Leys (rh.a) der ki: Senedleriyle bize kadar ulaşan bir haberde Muhammed b. Meysere (rh.a) demiştir ki: "Bana Ebû Hüreyre'den (r.a) ulaştığına göre, Nebî (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Her kim aşure günü ailesine karşı geniş olur, cömert davranır ise Allah (c.c) da senenin geri kalan günlerinde ona geniş davranır (rızkını genişletir)."51

Süfyân-ı Sevrî (rh.a) der ki: "Biz bunu denedik ve gerçekten de doğru olduğunu müşahede ettik."52

Aşure pişirme adeti

Hz. Nuh (a.s) ve ona inanıp beraberinde gemisine binen müminler, Muharrem’in onuncu günü sağ ve salim olarak Cudi dağının eteklerine inerek karaya ayak basmışlardı. Hz. Nuh (a.s) bu nimete şükretmek için o gün oruç tutmuş ve müminlere de oruç tutmalarını söylemiştir. İftar vakti yaklaştığı zaman, Hz. Nuh (a.s), “Kimin yanında yiyecek olarak ne kaldı ise onu getirsin.” buyurmuştur. Bunun üzerine kimisi bir avuç buğday, kimisi bir avuç nohut ve kimisi bir miktar pirinç derken, yedi çeşit hububat toplanmıştır. Hz. Nuh (a.s) bunları karıştırmış ve böylece bir çeşit yemek pişirilmişti. Müminler iftarlarını bu yiyeceklerle açmışlar, Nuh’un (a.s) bereketiyle hepsi doymuşlardır. Bir nevi tatlı mahiyetinde olan bu yemeğe, tufandan kurutuluşu ifade eden “selamet yemeği” denmiştir.

Netice itibariyle, tufandan sonra yeryüzünde yiyecek olarak ilk pişen yemek bu olmuştur. Kaynaklar da aşure adı verilen bu yiyeceğin Hz. Nuh’un (a.s) tufanından kalma olduğunu söylerler. (Bursevî, Ruhu’l-Beyan)

Aşure geleneği Muharrem ayı ile o kadar özdeşleşmiştir ki bu ay “aşure ayı” olarak da isimlendirilmiştir.



Tarihte aşure geleneği

Gelibolulu Mustafa Ali (ö.1599), Künhü’l-Ahbâr adlı eserinde, Nuh tufanını anlatırken, o günden bugüne müslümanların aşure pişirmeyi ve birbirlerine sunmayı gelenek haline getirmiş olduklarından bahsetmiş ve Osmanlı toplumunda da bu güne özel önem verildiğini vurgulamıştır.

Osmanlı aşure geleneğinde öncülük saraya ait olmuştur. Muharrem ayının 10. günü Topkapı sarayı mutfaklarında pişirilecek aşure için saray kilerinden gereken malzeme verilir, birkaç gün önceden hazırlıklara başlanırdı. Saray aşuresini helvacıbaşılar pişirmekteydiler. Büyük kazanlarda hazırlanan aşureden ilk olarak özel bir törenle padişaha, harem halkına sunulması, sonra devlet ileri gelenlerine, imaretlere, halka dağıtılması adetti.

Sır kâtibi Salahi Efendi’nin tuttuğu Ruznâme’den (günlük), 1735’te sarayda pişirilen amberli ve miskli iki maşrapa aşurenin, o sırada Beylerbeyi Sarayı’nda dinlenmekte olan I. Mahmud’a götürüldüğü, bir maşrapanın padişaha, diğerinin de maiyetindekilere sunulduğu ve zevkle yenildiği yazılıdır.

Yine II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Yıldız ve Beşiktaş saray mutfaklarında hazırlanan aşurenin dağıtımı İstanbullularca sabırsızlıkla beklenirdi. Dağıtım iki şekilde yapılırdı. Birincisi, saray testilerine ve kaselerine konan aşureleri dağıtıcılar Beşiktaş, Ortaköy, hatta daha uzak semtlerdeki yüksek rütbeli kamu görevlilerinin, ilmiye ve mülkiye ricalinin konaklarına götürürlerdi. Ertesi gün, “cevap” denen usul gereği boş testi ve kaselerin çikolata, badem şekeri, fıstık gibi şeylerle doldurularak konak ağalarınca saraya iadesi gelenekti.

Evlerde ise her aile kendi durumuna ve ihtiyacına göre 10-17 Muharrem haftası içerisinde mevsim imkanlarına göre zengin malzemeli aşure pişirirdi. Evlerde büyük kuzu kazanı içinde hazırlanan aşure ocaktan indirilince evin en yaşlısı kazanı karıştırıp bir Yasin-i Şerif okur, kazanın ağzına kalaylı bir tepsi, bunun üstüne de beyaz bir örtü örtülür, aşurenin demlenmesi tamamlanınca tepsi alınır, evin en büyüğünden en küçüğüne sıra ile kâse kâse verilirdi.

Osmanlı’da Muharrem ayının onuncu gününden başlamak üzere ay sonuna kadar İstanbul’un bütün evlerinde iki kâse de olsa aşure pişirmek bereket sayılırdı. Her sınıftan kimseler buna özen gösterir ve özellikle onuncu gün pişirmeye dikkat ederdi.53

وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ



1 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.18

2 Muharrem ve Aşure, Hüseyin Okur, Semerkand Dergisi, Aralık 2011.

3 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.20.

4 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.31.

5 Kalplerin Azığı - Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, C.1.

6 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları, sf.699.

7 Süyûtî, el-Leâlî el-Mesnûa, 2/108-109. Ibn Arrâk, Tenzihü'ş-Şeria, 2/149; Şevkânî, el-Fevâidü'l-Mecmûa, s. 96.

8 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları, C.1,Sf.525.

9 Bkz., et-Taberani, eı-Mucemu’l-Kebir, 5538; el-Heysemi, Mecma’u’z-Zeva’id, 5132.

10 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları, sf.699.

11 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları, sf.699.

12 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları, C.1,Sf.527.

13 Muharrem ve Aşure, Hüseyin Okur, Semerkand Dergisi, Aralık 2011.

14 İstirca: Bir felaket, musibet ve öıüm hadisesi ile karşılaşıldığında Bakara suresınde belirtildiği gibi « İnna li’llahi ve inna ileyhi raci’un (Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz) demektir.

15 Bakara, 156.

16 Bakara, 157.

17 Muharrem ve Aşure, Hüseyin Okur, Semerkand Dergisi, Aralık 2011.

18 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları, sf.699.

19 Tirmizî, Savm, 40.

20 Bakara 2/37.

21 A'râf 7/23.

22 A'râf 7/23.

23 Hûd 11/47.

24 Kasas 28/16.

25 Enbiyâ 21/87.

26 Tevbe 9/102. Tevbe 9/102.

27 Müslim, Tevbe, 9.

28 Tirmizî, Daavât, 30-31-32; Ebû Davud, Salât, 121.

29 Buhârî, Ezân, 149; Müslim, Zikir, 48; Tirmizî, Daavât, 97.

30 Tirmizî, Daavât, 15.

31 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.26.

32 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.21.

33 Kalplerin Keşfi (Mükaşefetü'l-Kulub), İmam-ı Gazali, Semerkand Yayınları, sf.699.

34 Buhârî, Savm, 29; Müslim, Savm, 19.

35 Buhârî, Savm, 29; Müslim, Savm, 19; Ahmed, Müsned, 1/340.

36 Müslim, Savm, 19; Nesâî, es-Sünerıü'l-Kübrâ, 12/17368.

37 Buhârî, Savm, 29; Müslim, Savm, 19; Ahmed, Müsned, 4/95.

38 Müslim, Savm, 20; Ebû Davud, Savm, 65.

39 Ahmed, Müsned, 1/241; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 3/188.

40 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.21.

41 Muharrem ve Aşure, Hüseyin Okur , Semerkand Dergisi, Aralık 2011.

42 Tirmizî, Savm, 40; Ahmed, Müsned, 1/154, 155.

43 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.19.

44 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.124.

45 Buhârî, Sahîh, nr. 1859; Müslim, Sahih, nr. 2725. Buhârî, Sahîh, nr. 1859; Müslim, Sahih, nr. 2725.

46 Sahabi Hanımların Feraseti, Yakup Alarçin, Semerkand Yayınları, sf.69.

47 Muslim, Sıyam, 196; Tirmizî, Savm, 46; Ibn Mâce, Sıyam, 40; Beyhakî, es-Sunenu’l-Kubrâ, IV, 283.

48 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları, C.1,Sf.529.

49 Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 3791, 3792; Heysemî, Mecmau'z-Ze-vâid, 3/179.

50 Kutsal Günler ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, sf.25.

51 Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 3/189.

52 Tenbîhü’l-Gâfilîn, Ebü’l-Leys Semerkandî, Semerkand Yayınları, C.1,Sf.526.

53 Muharrem ve Aşure, Hüseyin Okur, Semerkand Dergisi, Aralık 2011.

Yüklə 102,92 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin