Avrupa Komisyonu bilgi notu brüksel, 9 Kasım 2016 2016 Türkiye Raporunun temel bulguları



Yüklə 35,81 Kb.
tarix29.07.2018
ölçüsü35,81 Kb.
#62191





Avrupa Komisyonu

BILGI NOTU

Brüksel, 9 Kasım 2016



2016 Türkiye Raporunun temel bulguları

15 Temmuz gecesi meydana gelen bir askeri darbe girişimi, ardında 241 ölü ve 2 196 yaralı bıraktı. Türkiye siyasi yelpazesinde yer alan herkesin ve toplumun da desteğiyle Türk hükümeti, darbe girişimini atlatmayı başardı. AB, Türkiye’deki demokrasiye doğrudan bir saldırı anlamına gelen darbe girişimini güçlü bir şekilde ve derhal kınamış ve ülkedeki demokratik kurumlara yönelik tam desteğini yinelemiştir.

20 Temmuz’da Türkiye genelinde üç ay sürecek bir olağanüstü hâl ilan edilmiştir; bu süre 3 Ekim’de bir üç ay daha uzatılmıştır. Kararname yoluyla ciddi mevzuat değişikliklerine gidilmiştir. Türkiye Avrupa Konseyine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında koruma mükellefiyetinde olduğu bir dizi temel hakla ilgili derogasyon kararını iletmiştir. Darbe girişiminin ardından, Gülen hareketiyle ilgili olma ve darbe girişimine karışma iddiasıyla çok geniş çaplı görevden uzaklaştırma, görevden atılma, tutuklama ve gözaltı uygulamaları gerçekleşmiştir. Tedbirler başta yargı, polis, jandarma, ordu, kamu, yerel yönetimler, akademisyenler, öğretmenler, avukatlar, medya ve iş dünyası olmak üzere toplumun geniş bir kesimini etkilemiştir. Birçok kurum ve özel şirket kapatılmış, malvarlıklarına ya el konulmuş ya da malvarlıkları kamu kurumlarına devredilmiştir.

Darbe sonrası alınan tedbirlerin ardından AB, hukukun üstünlüğü ve temel haklarla ilgili olarak yetkili mercilere, en yüksek standartları izlemeleri çağrısında bulunmuştur. [Bir taraftan] memurlarla devlet arasında güven ve sadakate dayalı bir ilişkinin varolması gerekli ve bu doğrultuda tedbirlerin de alınması mümkünken, [diğer taraftan ise] herhangi bir görevi suiistimal iddiasının her bir vaka için, şeffaf prosedürlerle tespit edilmesi gerekir. Bireysel cezai mesuliyet ancak ve ancak erkler ayrılığına, yargının tam bağımsızlığına ve avukata etkin erişim de dâhil olmak üzere, her bireyin adli yargılanma hakkına saygı gösterilmesi yoluyla sağlanabilir. Türkiye tüm tedbirlerin kat’i suretle durumun yarattığı zaruriyet oranında alınmış olmasını ve her durumda gereklilik ve orantılılık testlerine dayanacak nitelik taşımasını sağlamalıdır.



Siyasi kriterler

Darbe girişimi öncesinde Meclis, hükümetin iddialı 2016 reform eylem planını uygulamak ve vize serbestisi yol haritasıyla ilgili mevzuat gereklerini karşılamak üzere, yoğun bir yasa yapma gündemi üzerinde çalışmaktaydı. Ne var ki hukukun üstünlüğü ve temel haklarla ilgili olarak kabul edilen, veri koruma kanunu gibi bir takım temel mevzuat, Avrupa standartlarıyla uyumlu değildi. Siyasi restleşmeler, yasamanın çalışmalarını olumsuz yönde etkilemeye devam etti. Çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına olanak veren kanunun kabulü ve akabinde Kasım ayında, iki eş başkan da dâhil olmak üzere, bir dizi HDP milletvekiline yönelik gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalar, ciddi endişeler yaratmaktadır.



Güneydoğudaki durum ülkenin önündeki en kritik sınamalardan biri olmayı sürdürmüştür. Temmuz 2015’te çözüm sürecinin çökmesinin ardından Türkiye güvenlik sahasında, ağır can kayıplarının da verildiği, çok ciddi bir kötüleşmeye tanık olmuş ve PKK ve DAEŞ tarafından düzenlenen oldukça ağır, büyük ölçekli terör saldırılarıyla sarsılmıştır. Yetkili merciler, AB’nin de terör örgütleri listesinde yer almaya devam eden PKK’ya karşı yürüttükleri kapsamlı askeri ve güvenlik [içerikli] terörle mücadele kampanyalarını devam ettirmiştir. Güneydoğuda güvenlik güçlerince yapılan insan hakları ihlalleri ve orantısız güç kullanımıyla ilgili ciddi iddialar, artan şekilde bildirile gelmiştir. Güneydoğuda çok sayıda seçilmiş temsilci ve belediye yöneticisi görevden uzaklaştırılmış, görevden alınmış veya bir kısmı ise, darbe girişiminin ardından çıkartılan kanun hükmünde kararnamelere dayanılarak, terörle bağlantılı suçlamalarla tutuklanmıştır. Ancak terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması ve insan haklarına saygı göstermesi gerekir. Kürt meselesinin siyasi bir süreçle çözüme kavuşturulması, ileriye doğru tek yoldur; uzlaşma ve yeniden inşa da yetkili makamların ele alması gereken temel konular haline gelmektedir.

Sivil toplum, kamu hayatının parçası olmak ve faal kalabilmek için sarf edebileceği tüm çabayı sarf etmiştir. Bağımsız sivil toplum örgütleri nadiren kanun ve politika belirleme süreçlerinin parçası olmaktadır. İnsan hakları savunucuları da dâhil olmak üzere bu örgütlerin bazı temsilcileri gözaltına alınmış ve [kendilerine yönelik inandırıcı sindirme iddiaları gündeme gelmiştir. Çok sayıda örgüt, Gülen hareketiyle ilişkili oldukları iddiasıyla hükümet tarafından darbe [girişimi] sonrası alınan tedbirler kapsamında kapatılmıştır.

Açık, [ihtiyaçlara] cevap veren bir idare anlayışıyla ilgili sahip olduğu güçlü kararlılıkla Türkiye, kamu yönetimi reformu alanında kısmen hazırlıklıdır. Ancak özellikle darbe girişiminin ardından kamu hizmetleri ve insan kaynakları yönetimi alanlarında gerileme meydana gelmiştir. Darbe girişiminin ardından alınan tedbirlerin, kamunun işleyişi üzerinde yarattığı yapısal etki, zaman içerisinde değerlendirilmeyi beklemektedir.

Türkiye’nin yargı sistemi, başlangıç aşamasındadır / hazırlıklar belirli bir düzeydedir. Geride bırakılan yıl içinde, özellikle yargının bağımsızlığı ile ilgili olarak gerileme meydana gelmiştir. Yüksek mahkemelerin yapısı ve oluşumuyla ilgili kapsamlı değişiklikler, ciddi endişe kaynağı olup Avrupa standartlarıyla da uyumlu değildir. Hâkim ve savcıların meslekten ihraçları devam etmiş ve bunlardan bazıları, Gülen hareketiyle işbirliği iddiaları dolayısıyla tutuklanmıştır. Ardından hâkim ve savcıların beşte birinin görevden ihraç edildiği ve mal varlıklarına el konulduğu Temmuz’daki darbe girişimi sonrasında bu durum, daha da kötüleşmiştir. Yargı, görevlerini bağımsız ve tarafsız bir şekilde yerine getirebileceği, yürütme ve yasamanın erkler ayrılığına tam anlamıyla saygı gösterdiği bir ortamda işlevini yerine getirmelidir. Olağanüstü Hal kapsamında Türkiye ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına da aykırı olarak, belirli suçlarla ilgili olarak gözaltı süresini, hâkime erişim olmaksızın 30 güne uzatmıştır ve yargının önemli bir kesimi bu tedbirlere tâbidir.

Türkiye, yolsuzlukla mücadele alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır. Yolsuzluk birçok alanda yaygın şekilde görülmekte ve ciddi bir sorun teşkil etmeye devam etmektedir. Her ne kadar kapsamı sınırlı olsa da yolsuzlukla mücadeleye ilişkin yeni bir strateji ve eylem planının kabul edilmesi ileriye dönük atılmış bir adımdır. Yasal çerçevede ciddi boşluklar devam etmekte olup yürütmenin, kamuoyunca bilinen yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarına etki etmesi ciddi endişe kaynağı olmayı sürdürmektedir. Yolsuzluk algısı hâlâ yaygındır.


Türkiye organize suçla mücadele konusunda belirli bir hazırlık düzeyine ulaşmıştır. Kurumsal kapasite geliştirilmiş ve yeni stratejiler ve eylem planları kabul edilmiştir. Ancak verilen nihai hüküm sayısına ilişkin istatistikler ve diğer önemli göstergeler mevcut değildir. Mali soruşturmalar yeterince kullanılmamaktadır. Mal varlıklarının tedbir amaçlı dondurulması nadiren uygulanmakta olup el konulan mal varlıkları sınırlı düzeyde kalmıştır. Terörle mücadele alanında, terörün finansmanına ilişkin kapsamlı bir yasal çerçeve bulunmaktadır. Terörle mücadele yasası kapsamı ve tanımları itibariyle müktesebatla uyumlu değildir ve yasanın uygulanması temel haklar bakımından ciddi endişe uyandırmaktadır. Türkiye'nin terörle mücadele kapasitesi zayıflatılmaksızın, Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasasının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Orantılılık ilkesine uygulamada riayet edilmelidir.
Türkiye'deki yasal çerçevede insan hakları ve temel haklar konusunda sağlanan genel güvencelerin ilerletilmesi gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden (AİHS) kaynaklanan haklar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı henüz tam olarak uygulanmaktadır. Darbe girişiminin hemen ardından işkence ve kötü muamele yasaklarının ve usule ilişkin hakların ciddi biçimde ihlal edildiğine dair çok sayıda iddia rapor edilmiştir. Bu çerçevede alınacak tüm tedbirlerin orantılılık ve insan haklarına saygı ilkelerine uygun olması gerekmektedir. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun yeni yasası doğru yönde atılmış bir adımdır. Yasada ayrımcılığın önlenmesine ilişkin çok çeşitli gerekçeleri içeren hükümler yer almasına karşın cinsel yönelim bu gerekçeler arasında açık şekilde yer almamıştır. Ayrımcılıkla mücadele konusunu kapsamlı şekilde ele alan bir yasanın kabul edilmesi gereği önemini korumaktadır. Yeni Ulusal İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu henüz tesis edilmediğinden insan hakları davalarında yasal boşluklar bulunmaktadır. En savunmasız grupların ve azınlıklara mensup kimselerin hakları yeterince korunmalıdır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık, nefret suçları, azınlıklara yönelik nefret söylemleri, nefret suçu ve lezbiyen, homoseksüel, biseksüel, trans birey ve interseks (LGBTI) bireylerin insan hakları ihlalleri ciddi endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.
İfade özgürlüğü alanında geçen yıl ciddi bir gerileme yaşanmıştır. Başta ulusal güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin hükümler olmak üzere yasanın seçici ve keyfi biçimde uygulanması ifade özgürlüğü üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, gazeteciler, yazarlar ya da sosyal medya kullanıcılarına yönelik devam etmekte olan ve yeni ceza davaları, akreditasyonların iptal edilmesi, çok sayıda gazetecinin tutuklanması ve Çeşitli medya kuruluşlarının kapatılması ciddi endişe kaynağıdır. Toplanma özgürlüğü hem yasada hem de uygulamada aşırı derecede kısıtlanmıştır.
Türkiye, Kıbrıs'taki iki toplumun liderleri arasında çözüm görüşmelerine ve BMGS Özel Danışmanı’nın çabalarına desteğini ifade etmeyi sürdürmüştür. Türkiye’nin bu kapsamlı çözüme yönelik kararlılığı ve somut anlamda katkısı hayati önem taşımaya devam etmektedir. Öte yandan Türkiye, Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokol’ü tam olarak ve ayırım gözetmesksizin uygulama yükümlülüğünü yerine getirmemiş olup, Kıbrıs Yönetimi ile doğrudan taşımacılık bağlantılarındaki kısıtlamalar da dâhil, malların serbest dolaşımı önündeki tüm engelleri kaldırmamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. 11 Aralık 2006 tarihinde Konsey (Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi) tarafından kabul edilen ve Aralık 2006 tarihinde AB Zirvesinde onaylanan Türkiye’ye ilişkin kararlar hâlâ yürürlüktedir. Söz konusu kararlar, Türkiye’nin Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokol’ü tamamen uyguladığı Komisyon tarafından teyit edilinceye kadar, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yönelik kısıtlamalarıyla bağlantılı sekiz fasılda* müzakerelerin açılmamasını ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmamasını şart koşmaktadır.
Türkiye’nin net bir biçimde, gerekirse Uluslararası Adalet Divanına başvurmak suretiyle, BM Şartı’yla uyumlu olarak, iyi komşuluk ilişkilerine, uluslararası anlaşmalara ve sorunların barışçıl şekilde çözümüne bağlı kalması gerekmektedir. Bu bağlamda, AB bir kez daha ciddi endişelerini ifade ederek, Türkiye’ye, bir üye devlete yöneltilen her türlü tehdit veya eylemden ya da komşuluk ilişkilerine ve sorunların barışçıl şekilde çözümüne zarar veren sürtüşme nedenlerinden veya eylemlerden kaçınma çağrısında bulunmaktadır.
Ekonomik kriterler

Türkiye ekonomisi gelişmiş bir ekonomi olup işleyen bir piyasa ekonomisi olarak nitelendirilebilir. Bununla birlikte, yüksek dış açık Türkiye ekonomisini finansal belirsizliklere, küresel yatırımcı algısındaki değişikliklere ve siyasi risklere karşı kırılgan hale getirmektedir.

Enflasyonun resmi hedefin hayli üzerine çıkmasına rağmen, Merkez Bankası faiz oranlarını düşürmüştür. Vergi makamları, mali suçlar birimi ve mahkemelerin aktif kullanımı yoluyla eleştirel medyayı, iş adamlarını ve siyasi muhalifleri hedef alan uygulamalar nedeniyle iş ortamı kötüleşmeye devam etmiştir. Mal, hizmet ve işgücü piyasalarının işleyişini iyileştirmeye yönelik yapısal reformların uygulaması durmuştur.
Türkiye, Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile baş edebilme kapasitesine erişmek bakımından oldukça hazırlıklıdır. Bilhassa enerji sektöründe daha fazla serbestleşme yoluyla olmak üzere, bir takım alanlarda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Eğitim kalitesi alanında kayda değer problemler devam etmektedir. Ayrıca kız çocuklarının eğitime erişimi hususunda da sorunlar bulunmaktadır. Lira'nın reel değer kaybı ekonominin fiyat bakımından rekabet gücünü azaltmıştır.

AB mevzuatı

Türkiye, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği konusunda, AB müktesebatına uyum sağlamaya devam etmiştir. Vize serbestisi ile ilgili çalışmaların oluşturduğu olumlu istisnanın yanı sıra, çabalar sınırlı bir süratte devam etmiştir. Türkiye şirketler hukuku, trans-Avrupa ağları ve bilim ve araştırma alanlarında oldukça ileri düzeydedir ve malların serbest dolaşımı, fikri mülkiyet kanunu, mali hizmetler, işletme ve sanayi politikası, tüketicinin ve sağlığın korunması, gümrük birliği, dış ilişkiler ve mali kontrol alanlarındaki hazırlık çalışmaları da iyi bir seviyeye ulaşmıştır. Uyum bakımından önemli eksiklikler devam ettiği için Türkiye'nin satın alma alanındaki hazırlıkları sadece orta düzeydedir. Türkiye'nin, genel olarak daha fazla önemli çabanın sarf edilmesine ihtiyaç duyulan istatistik ve taşımacılık politikası alanlarındaki hazırlıkları da orta düzeydedir. Türkiye'nin çevre ve iklim değişikliği alanındaki hazırlıkları sadece belirli bir düzeye ulaşmış olup, bu alanlarda halen daha iddialı ve daha iyi koordine edilmiş politikaların tesis edilmesine ve uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Mevzuatın uygulanması bakımından tüm alanlarda daha fazla ihtimam gösterilmesi gerekirken, pek çok alanda da mevzuatın AB müktesebatına uyumu için daha fazla ileri seviyede ilerlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.


Kilit tarihler

Eylül 1959: Türkiye ortak üyelik için Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvuruda bulundu (AET)

Eylül 1963: Ekonomik işbirliğinin arttırılmasını ve Türkiye ile AET arasında Gümrük Birliği yapılmasını amaçlayan Ortaklık Anlaşması imzalandı

Nisan 1987: Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğuna üyelik için resmi başvuruda bulundu

Ocak 1995: Türkiye ve AB arasındaki anlaşma ile gümrük birliği oluşturuldu

Aralık 1999: Türkiye, AB Konseyi tarafından aday ülke olarak tanındı

Aralık 2004: AB Konseyi Türkiye ile katılım müzakereleri başlatma kararı aldı

Ekim 2005: Katılım müzakereleri başlatıldı

Aralık 2006: Konsey, Türkiye Ortaklık Anlaşması'nın katma protokolünü eksiksiz ve ayırım gözetmeden uygulama yükümlülüğünü yerine getirinceye kadar, 8 müzakere başlığının açılamayacağına ve hiçbir başlığın kapatılamayacağına karar verdi

Mayıs 2012: Avrupa Komisyonu ve Türkiye Pozitif gündemi uygulamaya koydu

Kasım 2013: Bölgesel Politika ver yapısal araçların koordinasyonu konusundaki 22. Başlık müzakerelere açılan 14. fasıl oldu

Aralık 2013: Vize serbestisi diyaloğunun başlatılmasına paralel olarak, AB ve Türkiye arasında Geri Kabul Anlaşması imzalandı

Ekim 2014: AB ve Türkiye arasında Geri Kabul anlaşması yürürlüğe girdi.

Mart 2015: Avrupa Komisyonu ve Türkiye üst düzey enerji diyaloğunu başlattı

Mayıs 2015: Avrupa Komisyonu ve Türkiye 20 yıllık Gümrük Birliği Anlaşmasını modernleştirme ve AB-Türkiye arasındaki ikili ticaret ilişkilerini arttırma kararı aldı

Kasım 2015: AB-Türkiye Liderler Toplantısı kapsamında iki taraf, Türkiye'den AB'ye yönelik düzensiz göçün sona erdirilmesi amacıyla bir Ortak Eylem Planının, AB standartları ve uluslararası standartlar ile tam uyum içerisinde, uygulamaya konulması hususunda mutabık kaldı

Aralık 2015: Ekonomik ve parasal politika konusundaki 17. Başlık müzakerelere açılan 15. fasıl oldu

Ocak 2016: AB-Türkiye üst düzey enerji diyaloğu toplantısı gerçekleştirildi

Mart 2016: AB ve Türkiye, Kasım 2015 tarihli Ortak Eylem Planı doğrultusunda ortak bir Bildiri üzerinde anlaşmaya vardı

Nisan 2016: Birinci AB-Türkiye üst düzey ekonomik diyalog toplantısı gerçekleştirildi

Mayıs 2016: Vize serbestisi yol haritasında belirtilen koşulların Türkiye tarafından karşılanmasını değerlendiren üçünü İlerleme Raporu yayımlandı

Haziran 2016: Mali ve bütçesel hükümler konusundaki 33. Başlık müzakerelere açılan 16. fasıl oldu



Eylül 2016: 18 Mart tarihli AB-Türkiye Bildirisinin uygulanmasına ilişkin üçüncü Rapor yayımlandı
Ayrıntılı bilgi için bakınız:

http://ec.europa.eu/enlargement/countries/package/index_en.htm



Yüklə 35,81 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin