7) ZIMMÎ KÂFİRİN MÜSLÜMANDAN SATıN ALDıĞı YER
1803- Zimmî kâfir[63], Müslüman’dan herhangi bir arsa satın almış olursa, meşhur görüşe göre humusunu bizzat o yerin kendisinden (=aynından) veya diğer malından vermelidir. Elbette meşhur anlamında humusun bu yerde farz olması şüphelidir.
HUMUSUN VERİLECEĞİ YERLER
1804- Humus iki kısma bölünmelidir: Yarısı seyitlerin hissesi olup, fakir, yetim ve yolda kalan seyitlere verilmelidir. Humusun diğer yarısı ise Masum İmam'ın (a.s) hissesidir, ki bu zamanda tüm şartlara haiz müçtehide verilmeli ya da onun izin verdiği yerde kullanılmalıdır. Farz ihtiyat gereği a’lem ve genel yönlere vakıf müctehid olmalıdır.
1805- Kendisine humus verilen yetim seyidin fakir olması şarttır. Ama yolculukta muhtaç durumda kalmış bir seyide, vatanında fakir olmasa bile humus verilebilir.
1806- Yolculukta muhtaç durumda kalan seyidin yapmış olduğu yolculuk, günah olarak nitelenirse, farz ihtiyat gereği ona humus verilmez.
1807- Adil olmayan seyide humus verilebilir; ama on iki Ehlibeyt İmamlarını kabul etmeyen seyide humus verilmez.
1808- Humusu günah yolda harcayan seyide, humus verilmez. Hatta verilen humus, onun günah işlemesine yardımcı olacaksa, günah işlerde kullanmasa da, farz ihtiyat gereği humus verilmemelidir. Yine farz ihtiyat gereği, şarap içen, namaz kılmayan ve açıkça günah işleyen seyide humus verilmemelidir.
1809- Birisinin sadece "Ben seyidim." demesi üzerine ona humus verilmez. Ancak, iki adil şahit onun seyit olduğunu tasdik eder yahut seyit olduğuna kesin bilgi veya güven hâsıl olursa, humus verilebilir.
1810- İnsan, kendi şehrinde seyit olarak tanınan birinin, seyit olmadığına kesin bilgi yoksa ona humus verebilir.
1811- İnsan, farz ihtiyat gereği kendi humusunu, ihtiyaçlarını karşılaması için seyit olan kendi hanımına veremez. Ancak kadının üzerine başkalarının giderleri farz olursa ve onları ödeyemiyorsa, onlara harcaması için humusunu kadına verebilir. Aynı şekilde vacip olmayan nafakalarda harcamak için ona humus verilebilir.
1812- Bir seyidin veya kendi karısı olmayan bir seyit kadının nafakasını vermekle yükümlü olan kimse, farz ihtiyat gereği onun yiyecek ve giyecek masraflarını humustan karşılayamaz. Ancak humus veren şahıs, seyit olan kadının başka harcamalarda bulunması için -humus verenin karşılamakla yükümlü olduğu şeyler hariç- humusunun bir miktarını ona verirse, sakıncası yoktur.
1813- Fakir bir seyidin nafakasını temin etmekle yükümlü olan kimse, eğer onun ihtiyaçlarını karşılamaktan âciz olursa veya kendisi vermiyorsa, başkaları o fakir seyide humus verebilir.
1814- Farz ihtiyat gereği fakir bir seyide humus olarak yıllık ihtiyacından fazlası verilmemelidir.
1815- Bir kimse, yaşamakta olduğu şehirde müstahak (humus alması caiz olan) seyit bulamazsa, humusu başka bir şehre götürebilir. Humusu ödemede kayıtsızlık sayılmayacaksa, kendi şehrinde fakir olsa bile başka bir şehre götürebilir. Her durumda eğer telef olursa, onu korumada ihmalkâr davranmasa da, bedelini vermelidir. Götürme için yaptığı masrafı humustan alamaz.
1816- Şer’i hâkimden veya onun vekilinden izin alarak humusu alırsa, yükümlülük ondan kalkar. Onlardan birinin emriyle başka bir şehre götürürse ve ihmalkârlık etmeden telef olursa, yükümlülüğü yoktur.
1817- Bir ürünü gerçek değerinden fazla hesap ederek humus yerine verilmesi caiz değildir. 1758. hükümde açıklandığı gibi, paranın dışında bir şey vermek mutlak olarak sakıncalıdır. Fakat şer’i hâkimin veya vekilinin izniyle verilirse sakıncası yoktur.
1818- Humus almaya müstahak olan birinden alacaklı olan kimse, alacağını humus olarak hesaplamak isterse, bu durumda; ya şer’i hâkimden izin almalı veya önce humusu müstahakka vermeli daha sonra müstahak, borcunu ona iade etmelidir. Ayrıca müstahaktan vekâlet alarak onun yerine alabilir ve alacağına sayabilir.
1819- Malik humusu müstehakka vererek, kendisine geri vermesini şart edemez, fakat eğer müstehakk humusu aldıktan sonra (malike) geriye vermeye razı olursa sakıncası yoktur. Örneğin; yüklü miktarda boynunda humus olan kimse fakir duruma düşerse ve humus sahiplerine karşı borçlu kalmak istemezse, bu durumda müstehak ondan humusu alıp sonra ona bağışlamaya razı olursa sakıncası yoktur.
ZEKÂT HÜKÜMLERİ
1820- Birkaç şeyde zekât vermek farzdır:
1) Buğday
2) Arpa
3) Hurma
4) Kuru üzüm
5) Altın
6) Gümüş
7) Deve
8) Sığır
9) Koyun
10) Farz ihtiyat gereği, ticaret malında (sermayede)
Bu on şeyden birine sahip olan kimse, sonraki hükümlerde açıklayacağımız şartların gerçekleşmesiyle, bunların muayyen bir miktarını belirtilen yerlere vermelidir.
ZEKÂTIN FARZ OLMASıNDA GEREKEN ŞARTLAR
1821- Bir kimseye zikredilen on yerde zekâtın farz olması için, malın daha sonra açıklayacağımız nisap[64] miktarına ulaşması, insanın şahsi malı olması ve zekât verenin hür olması gerekir.
1822- [Altın, gümüş, deve, koyun ve sığıra zekât gerekmesi için bunların üzerinden tam bir yıl geçmiş olmalıdır. Dolayısıyla] bir kimse on bir ay sığır, koyun, deve, altın ve gümüşe sahip olursa, on ikinci ayın başında zekât farz olsa da, bir sonraki yılın başlangıcını on ikinci ay bittikten sonra hesaplamalıdır.
1823- Altın, gümüş ve ticaret malında, zekâtın farz olması sahibinin yıl boyunca akıllı ve ergen olması şartına bağlıdır. Fakat buğday, arpa, hurma, kuru üzüm ayrıca deve, sığır ve koyunda malik akıl ve ergen olması şart değildir.
1824- Buğdayla arpanın zekâtı, onlara buğday ve arpa denildiği vakittir. Kuru üzümün zekâtı, koruk olduğu zaman farz olur. Hurmanın zekâtı ise ona halkın "temr" diyeceği zamandır. Onların nisap zamanları kurudukları zaman göz önüne alınır. Fakat buğdayla arpanın zekâtının verilme zamanı, onların harmanlanıp samandan ayrıldığı vakittir, hurma ve kuru üzümünki ise toplandıkları zamandır. Eğer mazeret olmadan ve mükellef olduğu halde bu vakitten geciktirilir ve telef olursa sahibi sorumludur.
1825- Önceki hükümde açıkladığımız üzere buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanın zekâtı farz olması için sahibinin elinde olması gerekmez. Şu halde eğer mal kendi elinde veya vekilinin elinde olmasa da, örneğin biri onu gasp etmişse, eline ulaştığı zaman zekâtını vermelidir.
1826- Sığır, koyun, deve, altın ve gümüş sahibi yılın belli bir bölümünde sarhoş veya baygın olursa, zekât ondan kalkmaz. Aynı şekilde buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün farz olma zamanı sarhoş veya baygın olursa, hüküm aynıdır.
1827- Buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm dışındaki mallarda, sahibinin hem şer’i hem de fiili halette malı kullanabilmesi gerekir. Dolayısıyla eğer yılın bir bölümünde onu gasp etmiş olur veya şer’i açıdan kullanamazsa, zekâtı yoktur.
1828- Bir kimse, altın, gümüş veya zekâtını vermek farz olan herhangi bir malı borç olarak alır ve bir yıl elinde olursa, zekâtını vermesi gerekir; borç veren kimsenin üzerine bir şey farz olmaz. Fakat borç veren zekâtını öderse, borç alandan zekâtı kalkar.
BUĞDAY, ARPA, HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ZEKÂTI
1829- Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı, an-cak nisap miktarına ulaştığı zaman farz olur. Onların nisabı ise, üç yüz sa’dır ki, takriben 847 kilogram olduğu söylenmektedir.
1830- Zekâtını vermek farz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtını vermeden önce, insanın kendisi ve ailesi bunlardan biraz yer veya zekâtın dışında [örneğin sadaka olarak] fakire bir şey verirlerse, harcanan miktarın da zekâtını ödemeleri gerekir.
1831- Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı farz olduktan sonra zekât vermesi gereken kimse ölürse, zekât miktarı onun malından alınıp ödenmelidir. Fakat mal sahibi zekât farz olmadan önce ölürse, hissesi nisap miktarına ulaşan varisin zekât vermesi gerekir.
1832- Şer'î hâkim tarafından zekâtları toplamakla görevlendirilen kimse, arpa ve buğdayın samandan ayrıldığı harman zamanı ve hurma ile üzümün ise kurumasından sonra ancak onların zekâtını talep edebilir. Eğer mal sahibi üzerine düşen zekâtı vermez ve o da zayi olursa, bedelini vermesi gerekir.
1833- Hurma ile üzüm ağacına veya arpa ile buğday ziraatına sahip olduktan sonra onların zekâtı farz olursa, zekâtını ödemelidir.
1834- Buğday, arpa, hurma ve üzümün zekâtı farz olduktan sonra ziraatı veya ağaçları satan kimsenin onlardan zekât vermesi gerekir. Verirse alana bir şey vacip olmaz.
1835- Buğday, arpa, hurma ve üzümü satın aldıktan sonra, satıcının onların zekâtını verdiğini bilen veya zekât verip vermediğinden şüphe eden kimsenin zekât vermesi gerekmez. Fakat zekâtın verilmediğini bilirse, bu durumda; eğer satıcı onu aldatmışsa, zekâtını verdikten sonra, satıcıdan verdiği zekâtı isteyebilir.
1836- Buğday, arpa, hurma ve üzümün ağırlığı yaşken nisap miktarına ulaştığı hâlde kuruduktan sonra bu miktardan az olursa, bunlardan zekât gerekmez.
1837- Buğday, arpa ve hurmayı kurumadan önce kullanacak olursa, onların kurusunun ölçüsü nisap miktarına ulaşırsa zekâtı farz olur.
1838- Hurma üç kısımdır:
1- Kurutulan hurma. Bunun hükmü açıklandı.
2- Rateb halinde kullanılabilen hurma.
3- Yetişmeden yenilen hurma.
İkinci kısımda, kurusu nisap miktarına ulaşırsa, ihtiyat gereği zekâtını vermeleri müstehaptır. Üçüncü kısmın ise, zahiren zekâtı yoktur.
1839- Zekâtlarını verdiği buğday, arpa, hurma ve üzüm, insanın yanında bir kaç yıl kalsa bile, başka zekât farz olmaz.
1840- Buğday, arpa, hurma ve üzüm yağmur veya ırmak suyundan sulanırsa veya Mısır’daki tarlalar gibi yerin rutubetinden faydalanırsa onların zekâtı onda birdir. Ama kova ve benzeri şeylerle sulanırsa yirmide birdir.
1841- Buğday, arpa, hurma ve üzüm hem yağmur veya ırmak suyu hem de kova ve benzeri şeylerle sulanırsa, kova ve benzeri şeylerle sulandı, denilecek kadar olursa, onun zekâtı yirmide birdir. Fakat ırmak ve yağmur suyu ile sulanmış denilecek olursa, onun zekâtı onda birdir. Her ikisiyle de sulandığı söylenirse, kırkta üçtür.
1842- Eğer örf açısından ne söylendiğinde şüphe eder ve sulama işleminin her ikisiyle mi veya örneğin yağmur suyuyla mı yapıldığını söylediklerini bilmezse, kırkta üç verirse yeterlidir.
1843- Örfün Yağmur suyuyla mı, yoksa kova ve benzeri şeylerle mi sulandığını söylediklerini bilmezse, yirmide bir vermesi yeterlidir. Aynı şekilde halkın, yağmur suyuyla sulandığını dedikleri ihtimali verirse, hüküm aynıdır.
1844- Buğday, arpa, hurma ve üzüm yağmur ve ırmak suları ile sulanır, kova ve benzeri şeylerle sulanmaya ihtiyaç duyulmadığı hâlde onlarla da sulanırsa ve bu sulamak, ürünün artmasına yardımcı olmazsa, onun zekâtı onda birdir. Yine kova ve benzeri şeylerle sulanan bir ürün, yağmur ve ırmak suyuna ihtiyaç duyulmadığı hâlde yağmur ve ırmak suyuyla da sulanır ve bu sulamanın da mahsulün artmasına herhangi bir katkısı olmazsa, onun zekâtı yirmide birdir.
1845- Kova ve benzeri şeylerle sulanan ekinin yanında onun rutubetini emerek ayrıca sulamaya ihtiyaç duymayan başka bir ekin bulunursa, kova ve benzeri şeylerle sulanan ekinin zekâtı yirmide bir, onun yanında olup rutubetini emerek yetişen ürünün zekâtı ise, farz ihtiyat gereği onda birdir.
1846- Buğday, arpa, hurma ve üzüm için yapılan masrafları, nisap hesaplanırken üründen düşemez. Şu halde harcamalar göz önüne alınmadan onlardan birisi nisab miktarına ulaşırsa zekâtını vermelidir.
1847- Tarlaya ekilen tohum, ister kendisinin olsun veya satın almış olsun, mahsulden düşüp nisabı hesaplayamaz. Nisabı, mahsulün tamamına oranla ölçmelidir.
1848- Devletin malın aslından aldığı şeye zekât farz olmaz. Örneğin ziraatın mahsulü 2000 kilogram olur ve devlet onun 100 kilogramını vergi olarak alırsa 1900 kilogramın zekâtı farz olur.
1849- İnsan, farz ihtiyat gereği, zekâtın farz olmasından önce veya sonra yaptığı masrafları, mahsulden düşerek yalnızca geri kalanın zekâtını veremez.
1850- Zekât farz olduktan sonra yaptığı masraflardan, zekât miktarı için yaptığı harcamaları, şer’i hâkim veya onun vekilinin iznini almış olsa bile, ihtiyat gereği mahsulden düşemez.
1851- Buğday ve arpanın harman haddine ulaşmasını, üzüm ve hurmanın da kurumasını bekleyip sonra zekât vermek farz değildir. Zekât farz olduktan sora, zekâtı hesaplayarak fiyatını zekât olarak vermesi caizdir.
1852- Zekât farz olduktan sonra, ziraatı dermeden, hurma ve üzümü toplamadan, zekât müstahak olan kimseye veya şer’i hâkime ya da onların temsilcisine ortak olarak teslim edilebilir. Teslim ettikten sonra yapılan masraflarda ortaktırlar.
1853- Mal sahibi, ziraatın, hurmanın ve üzümümn aynını şer’i hâkime veya zekât müstahak olan kimseye ya da onların temsilcisine teslim ettikten sonra, onları müşa (ortak) olarak ücretsiz yere tarlasında saklaması gerekli değildir. Onların toplama veya kuruma zamanı gelinceye kadar, tarlasında kalması için ücret talep edebilir.
1854- Eğer bir insanın, iklimleri değişik olan, ziraat ve meyveleri farklı zamanda ele geçen bir kaç şehirde buğday, arpa, hurma veya üzüm gibi mahsulleri olur ve onların hepsi bir yılın mahsulü olarak nitelenir ve ilkönce yetişen mahsulün miktarı da nisaba (yani takriben 847 kg.) ulaşırsa, onun zekâtını yetişir yetişmez, diğerlerininkini ise ne zaman yetişirse vermelidir. Ama elde ettiği ilk mahsulün miktarı nisaba ulaşmazsa, diğer ürünlerin de yetişmesini bekler. Yetiştikten sonra eğer hepsi birlikte nisap miktarına ulaşırsa, üzerine zekât farz olur, aksi takdirde zekât farz olmaz.
1855- Hurma ve üzüm ağacı yılda iki defa meyve verecek olursa, bu iki ürün üst üste nisap miktarına ulaşırsa ihtiyat gereği zekâtını vermek farzdır.
1856- Kuruduğu zaman nisaba ulaşacak miktarda taze hurması ve yaş üzümü olan kimse, zekât niyetiyle bunlardan kuruduğu zaman üzerine farz olan zekât miktarına denk olacak ölçüde müstahak birisine verirse, sakıncası yoktur.
1857- Kuru hurma veya kuru üzümün zekâtını vermekle yükümlü olan bir kimse, onların zekâtını taze hurma veya taze üzümden veremez. Hatta onun değerini belirleyip, taze olan başka üzüm veya hurmayı zekâtın değeri olarak vermesi de sakıncalıdır. Yine taze hurma veya taze üzümün zekâtını vermesi gereken bir kimse de zekât olarak kuru hurma veya kuru üzümden veremez. Hatta taze olsa bile, zekâtın değeri olarak ayrı bir hurma ve üzümü vermesi de sakıncalıdır.
1858- Borçlu olduğu hâlde, zekât ödemesi gereken bir malı da olan kimse ölürse, zekâtı farz olan malın maldan, zekâtın tamamı ödendikten sonra borcunu ödemelidirler. Eğer zekât boynunda farz olursa, diğer borçlarla hükmü aynıdır.
1859- Borçlu olup, buğday arpa, hurma veya üzüme sahip olan bir kimse ölünce, bunlara zekât farz olmadan önce vârisleri onun borcunu diğer mallardan ödemiş olurlarsa, miras olarak kalan bu ürünler, vârisler arasında bölündükten sonra hangisinin hissesi nisap miktarına ulaşırsa, onun zekât vermesi gerekir. Fakat bunların zekâtı farz olmadan önce ölen kimsenin borcunu [diğer mallardan] ödemezlerse, eğer kalan bu mevcut mal ancak onun borçlarına yetecek miktarda olursa, bu mallardan zekât vermeleri farz olmaz. Ama ölen kimsenin malı borcundan fazla olursa, eğer borcun ödenmesi için zekâtı farz olan buğday, hurma ve üzümün de bir miktarını vermek gerekirse, alacaklıya verilen miktarın zekâtı yoktur; geri kalan miktar vârislerindir; hangisinin hissesi nisap miktarına ulaşırsa, zekât vermesi gerekir.
1860- Zekâtı farz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün iyi ve kötü cinsi olursa, farz ihtiyat gereği iyi cinsin zekâtı kötü olan cinsten verilmemelidir.
Dostları ilə paylaş: |