Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə37/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   178

14 Bu ayetlerin iniş sebepleri hakkında kaynaklarda kayıtlar yer almaktadır. Rum suresinin 3-4. ayetleri Bizans İmparatorluğu ile Fars İmparatorluğu arasındaki bir mücadeleye işaret etmektedir. 610’lu yıllarda iki imparatorluk arasında çıkan savaşta ateşe tapan müşrik Farslar ilahi bir dine mensup Rumların (Bizans) topraklarının önemli bir kısmını işgal ederek büyük bir galibiyet kazanmışlardı. Kur’an Rum suresinin ilk ayetleri ile Bizanslıların/Rumların birkaç yıl içinde (bid’i sinin) galip gelecekleri müjdesini vermiş ve gerçekten de kısa süre sonra onlar kaybettikleri topraklarını geri almışlardı. İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut 1980, III, 422-428; Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1979, VI, 3795-3800. Aynı şekilde Fetih suresinin 3. ayeti de 628 yılında Mekkeli müşrikler ile Hz. Muhammed arasında yapılan Hudeybiye Barış Anlaşması’na (6/622) işaret etmektedir. Bazı Müslümanların bu anlaşmayı bir yenilgi olarak algılamaları üzerine Allah bunun çok yakın zamanda bir fethe ve galibiyete dönüşeceği müjdesini vermiştir. İbn Kesir, IV, 182-184; Yazır, VI, 4405-4408.

15 Woods, 115.

16 Fazlullah b. Ruzbehan Hunci Isfehani, Tarih-i Alem-ara-yı Emini, İngilizce çev. Persia in A. D. 1478-1490, çev. V. Minorsky London 1957, 22.

17 el-Gıyasi, Abdullah b. Fethullah el-Bağdadi (ö. 891/1486) Tarihu’l-Gıyasi, ed. Marianne Schmidt-Dumont, Freiburg, 1970, 29-31. Gıyâsî burada cifr ilmi kuraları ile çeşitli alimlerin Uzun Hasan’ın galibiyetini müjdelediklerini anlatmaktadır. Gıyâsî 51-52. sayfalarda da Uzun Hasan’ın Karakoyunlular üzerinde 872’deki galibiyetini Kur’an ayetleri ile desteklemektedir.

18 Bekir Sıtkı Baykal, “Uzun Hasan’ın Osmanlılara Karşı Kati Mücadeleye Hazırlıkları ve Osmanlı-Akkoyunlu Harbinin Başlaması”, Belleten, XXI/81-84, 1957, 275.

19 Tihrânî, II, 406, çev. Şükürova 215-216.

20 Woods, 180.

21 Woods, 181.

22 Fadlullah-Minorsky, 38-39.

23 Devvani, Celaleddin, Levamiü’l-İşrak fi Mekarimi’l-Ahlak/Ahlak-ı Celali, Lucknow, 1866-67, 9.
24 Ebu Davud, Melahim 1.

25 Devvânî, Arzname, yay. Kilisli Rifat, Milli Tetebbular Mecmuası, II/5, İstanbul, 1331/1913, 285.

26 Bu eser genelde İslam yönetim anlayışı, özelde Akkoyunlu devlet felsefesini yansıtan önemli kaynaklardan biridir. Devvâni, kitabını Farâbî’nin Medinetü’l-Fâzıla ile es-Siyâsetü’l-Medeniyye, N. Tûsî’nin Ahlak-ı Nâsirî, İbn Miskevey’in Tezhibu’l-Ahlak ve Gazalî’nin Ihya-ı Ulumu’d-din adlı eserlerine dayandırmıştır.

27 Erwin I. J. Rosenthal, Political Thought in Medieval Islam, An Introductory Outline, Chambridge, 1958.

210-223; M. Nazif Şahinoğlu, “Ahlak-ı Celali”, DİA, II, 16. Tihrânî de bu dörtlü tasnife yer vermektedir. Bayındır Hanedanı’nın şeceresinin altmışıncı sırasına yerleştirdiği Lakmek (Cemşid)’i anlatırken onun halkı 1. alimler ve bilginler (dâniyân ve debîrân), 2. askerler (leşkeriyân), 3. çiftçiler (zigîrân ve erbâb-ı zürra’ ve gares) ve 4. sanat ve hüner erbabı (erbâb-ı hiref ve sanâyi’) şeklinde ayırdığını belirtmektedir. Tihrânî, I, 29; çev. 28. Bu bağlamda üstü kapalı olarak Akkoyunlu toplum sistemindeki dörtlü yapının Bayındır Hanedanı’nın bir mirası olduğu ileri sürülmektedir.

28 Devvânî, Ahlak, 235-236.

29 Devvânî, Arznâme, 285.

30 El-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, Halep 1391, VI/, hadis no 14613.

31 Gazalî, İtikad’da Orta Yol (el-İtikad fi’l-İktisad), çev. Kemal Işık, Ankara 1971, 177.

32 Bu hadisin tam metni şöyledir: “İmam’sız (imama beyatsız) ölen bir kimse cahiliye üzere ölür”. el-Muttakî, I, 463-464.

33 Tihrânî, 1, çev. Öztürk 13.

34 Tihrânî, 2, çev. Öztürk 14.

35 Tihrânî, 2, çev. Öztürk 14.

36 Tihrânî, I, 124, çev. Öztürk 85.

37 Tihrânî, I, 263, çev. 147. Bunun örneklerinden birini Uzun Hasan ile ilgili bir kayıtta görüyoruz. Budak Münşî’nin kayıtlarına göre, Hasan Padişah, sabah namazından sonra, davul çaldırarak divanı toplar, kendisi de sırtında bir derviş abası, bir gocuk ve belinde bir yün kuşak olduğu halde tahtına oturarak divana katılırdı. Sağ ve solunda şehzadeler ve emirler yer alırdı. Davaları dinler ve hükmünü verirdi. Divanda bulunan katipler hükmü hemen kaydederler, bir kopyasını da davacıya verirlerdi. Bu hükümler mutlak olup hiçbir şekilde değiştirilemezdi. W. Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi, çev. Tevfik Bıyıkoğlu, Ankara 1992, 104-105.

38 Gıyâsî, 57; Woods, 118.

39 Tihranî, çev, Öztürk, 155, 170, 237, 241, 251, 254, 288, 293, 338.

40 Woods, 119.

41 Woods, 119.

42 Fadlullah-Minorsky, 20-21.

43 Woods, 151.

44 Fadlullah-Minorsky, 3, n. 2.

45 Fadlullah-Minorsky, 3.

46 Woods, 152.

47 Fadlullah-Minorsky, 23, 50 n. 1.

48 Fadlullah-Minorsky, 20-21.

49 Müslüman hükümdarlar 13. yüzyıldan itibaren bağımsızlıklarını kendi ülkeleri yanında İslam dünyasında da kabul ettirmek için hac ibadetini bir fırsat olarak görmüşler ve birbirleriyle yarışırcasına Mekke’ye çeşitli hediyelerle dolu, süslü mahmiller göndermişlerdir. Daha önceleri Şerif Ebu Numay’ın bu adeti ihdas ettiği söylenmekle beraber Memlük Sultanı Barsbay’ın 670/1271-2’de böyle bir mahmil gönderdiği kesin olarak bilinmektedir. Bu uygulama ona “hâdimu’l-Haremeyni’l-Şerifeyn” (İki şerefli belde Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) unvanını kazandırmıştı. Fr. Buhl, “Mahmel”, İA, VII, 151-152; Woods, 185.

50 İbn Iyas, III, 88, 90, 191-192; Woods, 120.

51 Tihrânî, I, 119, çev. 74; Uzunçarşılı, Medhal, 271.

52 Türkler gazâ düşüncesini gelenek ve karakterlerine uygun bularak hakimiyet iddialarında daima kullanmışlar; 13. yüzyıl sonu ile 14. yüzyıl başlarında Batı Anadolu’da Bizans ile sınır olan uc boylarında faaliyet gösteren Türkmenler için hem motivasyon hem de meşruiyet kaynağı olmuştur. Cemal Kafadar, “Gazâ”, DİA, XIII, 427; Abdülkadir Özcan, “Gazâ”, DİA, XIII, 443.

53 Tihrânî, 7, çev. 16.

54 Ali Asgar Hikmet, Cami Hayatı ve Eserleri, çev. N. N. Gencosman, İstanbul, 1994, 36-37.

55 Devvâni, Arznâme, 275.

56 Tihrânî, I, 270-271, çev. 150, II, 419, çev. Öztürk 253, çev. Şükürova, 223, II, 459-60, çev. Öztürk, 278-79.

57 Barkan, “Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e ait Kanunlar”, Tarih Vesikaları, I/2, 1941.

58 V. Minorsky, “The Aq-qoyunlu and Land Reforms”, Iranica Twenty Articles, Tehran, 1964, 238-239.

59 Faruk Sümer, “Bayındır” DİA, V, 245.

60 Tihrânî, I, 11-30, çev. Öztürk, 20-34. Tihrânî’ni şeceresi ile İlhanlı tarihçisi Reşiduddin, Timurlu tarihçisi Şerafeddin Ali Yezdi, Osmanlı tarihçisi Hasan Bayatî ve Bayburtlu Osman’ın şecerelerinin karşılaştırması için bkz. Woods, Ek-A, 307-24. Ayrıca bu listenin doğruluğu hakkındaki tartışmalar için bkz. Sümer, Kitab-ı Diyarbekiriye’nin önsözü, XVIII.

61 İnalcık, 76. Anadolu’da 9/15. yüzyılda yükselen değer olan Oğuzculuğa II. Murad zamanında Osmanlı sarayı da katılmıştır. Paul Wittek, “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Zaptına”, çev. Halil İnalcık, Belleten, VII/27, 1943, 582-83; İnalcık, 78.

62 Fadlullah-Minorsky, 15; Uzunçarşılı, Medhal, 271.

63 Ahmed Tevhid, Meskukat-ı Kadime-i İslamiye Katoloğu Kısm-ı Rabi, s. 447-519.

64 Woods, 215 dipnot, 67; Basri Konyar, Diyarbakır Kitabeleri, II, Ankara 1936, 145; Sözen, 64-65.

65 Tihrânî, I, 6, çev. 16.

66 Tihrânî, II, 455, çev. Öztürk 276.

67 Devvâni, Ahlak 3, 9. Gülşenî de bir Divan toplantısında istihza yoluyla kendisine “gel padişahım otur!” diye hitapta bulunanlara “Padişah Allah Taala’dır ve halife hâlâ Sultan Hasan’dır” diye cevap verir. Muhyi Gülşenî (ö. 1026/1617), Menâkıb-ı İbrahim Gülşenî, Arap harfleri ile yayınlayan Tahsin Yazıcı, Türk Tarih Kurumu yay., Ankara 1982, 27.

68 Fadlullah-Minorsky, 3. n. 2.

69 Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Ankara 1990, 161, 275.

70 Fadlullah-Minorsky, 3, n. 2.

71 Fadlullah-Minorsky, 3, n. 2.

72 Yukarıda değindiğimiz Kara Yülük Osman örneğinde olduğu gibi Uzun Hasan Bey de oğullarından Uğurlu Mehmed’i önce 874/1469’da Fars, daha sonra Isfahan valiliğine, Maksut Mirza’yı Bağdad, Halil Mirza’yı da Fars valiliklerine atamıştı. Benzeri uygulamaya daha sonraları da rastlamaktayız. Yusuf Bey’in oğlu Mirza Elvend, lalası Şerefuddin Mehmed Can ile Fars valiliğine, Yakup Bey, Süleyman Bicen Bey ile Diyarbakır valiliğine, Baysungur Mirza da lala Sofi Halil Bey ile önce Fars daha sonra da Gence valiliğine atanmıştı. Uzunçarşılı, Medhal, 273.

73 Fadlullah-Minorsky, 103; Uzunçarşılı, Medhal, 274.

74 Devvânî, Arznâme, 302; Minorsky, Arzname, yay. Kilisli Rifat, Milli Tetebbular Mecmuası, II/5, İstanbul, 1331/1913, ss. 273-305, düzeltmeler 385-6; Arzname’nin özet İngilizce çevirisi, “A Civil and Military Review in Fars in 881/1476”, BSOAS, X/1, 1938, 159-163; Uzunçarşılı, Medhal, 274.

75 Uzunçarşılı Medhal, 272.

76 Devvânî, Arznâme, 302.

77 Devvânî, Arznâme, 291, 299; Fadlullah-Minorsky, 84.

78 Devvânî, Arznâme, 285; Uzunçarşılı, Medhal, 272, 279.

79 Uzun Hasan’ın Uygur harfli Fetihnâmesi bunu göstermektedir. Uzunçarşılı, Medhal, 281. Fatih Sultan Mehmed de, Otlukbeli Savaşı sonrasında Akkoyunlu topraklarına gönderdiği fetihnâmeyi Uygur harfleri ile kaleme aldırmıştı. R. R. Arat, Makaleler, I, haz. O. F. Sertkaya, Ankara, 1987, “Fatih Sultan Mehmed’in Yarlığı”, 783-820.

80 Uzunçarşılı, Medhal, 275 n4.

81 İlhan Erdem, “Akkoyunlu Ordusunu Oluşturan İnsan Unsuru”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, XV/26, 1990-1991, 90.

82 Tihrânî, 54, 533, 540, çev. 304. Fadlullah’da bu konuda şu ifade bulunmaktadır: “Divan-ı ‘ala ba emaret-i kübra mensub şuda ve ber sadr-ı umera müh-zade”. Fadlullah-Minorsky, 100.

83 Tihrânî, 296, 321, 353, 360, 426, 540; Fadlullah-Minorsky, 100; Uzunçarşılı, Medhal, 275.

84 Devvânî, Arznâme, 296, Tihran, 208, 540.

85 Tihrânî, 439.

86 Tihrânî, 439.

87 Fadlullah-Minorsky, 41.

88 Fadlullah-Minorsky, 101.

89 Uzunçarşılı, Medhal, 279.

90 Tihrânî, 439.

91 Fadlullah-Minorsky, 28.

92 Fadlullah-Minorsky, 106.

93 Fadlullah-Minorsky, 99.
94 Uzunçarşılı, Medhal, 280.

95 Uzunçarşılı, Medhal, 279.

96 Bkz. Woods, 186 vd., 238. Mesela, Uzun Hasan’ın dört vezirinden biri Kirmanlı, biri Şirazlı, diğer ikisi de Farslı, Sultan Halil’in vezirlerinden İmadeddin Selman da Farsların yoğun olarak yaşadıkları Deylemli idi. Öte yandan Uzun Hasan’ın mühürdarlarından Şeyh Ali Bey, Hısn-ı Keyf Kürtlerinden, imrahoru ise bir Türkmendi. Hinz, 87-88.

97 Uzunçarşılı, Medhal, 284.

98 Gülşenî, Menâkıb, 52-53.

99 Devvânî, Arznâme, 285; Minorsky, Rewiev, 150.

100 Devvânî, 290, Minorsky, Rewiev, 152-153.

101 İbnü’l-Mübarek Kazvinî, Heştbehişt, varak 114, Uzunçarşılı, Medhal, 284, n. 4’ten naklen.

102 Arznâme’de sadr-ı âli veya kâdı’l-kudât, (Devvânî, 301); Fadlullah’da sadr (Fadlullah-Minorsky, 29) İbnu’l-Mübarek Kazvini de kadıasker, Tuhfe-i Sâmî de sadaret (Uzunçarşılı, Medhal, 283) Gülşenî’de kadı askerlik olarak geçer. (Gülşenî, 144).

103 Devvânî, Arznâme, 285.

104 Devvânî, Arznâme, 285.

105 Tihrânî, II, 524, çev. Öztürk, 317.

106 Hinz, 87. Seyyid Alaaddin Ali Beyhaki için bkz. Tihranî, 415-416, 477-78, 545, 552.

107 Uzunçarşılı, Medhal, 283. Anadili Farsça olan Kadı İsa’nın Türkçe bilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum onun, Türkmenler ile olan münasebetlerini ve verdiği hizmetleri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bir keresinde “Terakime ulemasından otuz kırk nefer Mevla Şeyh (Gülşenî)’ye gelüp ‘hayr mukaddem deyüp’ arz-ı ahval edüp dimişler ki ‘biz Farisi bilmeziz ve sadr olan Kadı İsa Türki bilmez, bizim ahvalimize ve meratibimize muttali’ olmadığından sabah Vezir-i A’zam Süleyman Bey’e vardık halimizi arz eddikte vaad etti ki İkindi Divanı’nda Sultan Yakup’a biz şikayet ettikde Kadı İsa’yı azl eddürüp ve Kadı Ali’ye adam göndermiş, getürüp kadı asker ide ve ulema Şeyh’e demişler ki Çünki siz teşrif ettiniz bizim ahvalimiz siz görün ki cümleden tevkılerimiz için Kadı İsa bir katip koydu ki her birimizin tevkıı için meratibine göre nice bin dirhem alur. Deyince Şeyh ulemaya demiş ki ‘siz dua ile meşgul olun ben ol katibi azl ettiririm, amma eğer Kadı İsa azl olursa sultanın hocasıdır, yine kadı asker olursa caizdir ki size intikam kasd edüp zarar ede. Pes muradınız olan nasihati ettim. Siz dahi ol dahi asude olasız. Çün Kadı İsa Sultan’dan gelür, Şeyh evvelen tahvif edüp asr divanında vezir-i ulema ile ittifak edüp azl olucağın Beyan eder. Kadı İsa der ki ‘madem ki siz bundasız bize azl yoktur. Pes emrunuz nedir? Buyurun ona göre amel edeyim. Şeyh buyurur ki mühür ile tevkiini bana ver ve katibini azl edüp bir Türki bilür adamı katip eyle deyince mühür ile tevkıi öpüp Şeyh hazretlerinin önüne kor.” Bu sonuçtan memnun olan Türk uleması yerlerine döndüler. Gülşenî, Menâkıb, 66-67.

108 Uzunçarşılı, Medhal, 281.

109 F. Köprülü, “Daruga”, İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, İstanbul 1983, 250.

110 Tihrânî, 109, 286; Fadlullah-Minorsky, 39, 40, 41; Uzunçarşılı, Medhal 282.

111 Fadlullah-Minorsky, 28, 55; Köprülü, 251.

112 Fadlullah-Minorsky, 29.

113 Tihrânî, 253, 255; Uzunçarşlılı, 282 n 2.

114 Tihrânî, 329, 356, 495; Fadlullah, 58.

115 Fatih Sultan Mehmed Yarlıgı, satır 189 Uzunçarşılı, Medhal, 282, n. 2.


KAYNAKLAR

Ahmed Tevhid, Meskukat-ı Kadime-i İslamiye Katoloğu Kısm-ı Rabi, İstanbul, 1321.

Algül, Hüseyin, “Osman Gazi’nin Oğlu Orhan Gazi’ye Vasiyet ve Nasihatlarına Kuruluş Devri Osmanlı Devlet Felsefesi Açısından bir Bakış”, İslami Araştırmalar, XII/3-4, 263-267.

Arat, R. Rahmet, Makaleler, I, haz. O. F. Sertkaya, Ankara, 1987.

Barkan, Ö. Lütfü, “Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e Ait Kanunlar”, Tarih Vesikaları, I/2, 1941.

Barthold, V. V., Moğol İstilasına Kadar Türkistan, haz. H. D. Yıldız, Ankara 1990.

Baygu, A. Şeref, Erzurum Tarihi I-II, İstanbul, 1936.

Baykal, Bekir S., “Uzun Hasan’ın Osmanlılara Karşı Kati Mücadeleye Hazırlıkları ve Osmanlı-Akkoyunlu Harbinin Başlaması”, Belleten, XXI/81-84, 1957.

Buhl, Fr., “Mahmel”, İA, VII.

Devvani, “Arzname”, yay. Kilisli Rifat, Milli Tetebbular Mecmuası, II/5, İstanbul, 1331/1913, ss. 273-305, düzeltmeler 385-6; İngilizce özet çev., “A Civil and Military Review in Fars in 881/1476”, çev. V. Minorsky, BSOAS, X/1, 1938, 159-163.

Devvani, Celaleddin, Levamiü’l-İşrak fi Mekarimi’l-Ahlak/Ahlak-ı Celali, Lucknow, 1866-67.

Ebu Bakr-i Tihrânî, Kitab-i Diyarbakıriyya, Ak-Koyunlular Tarihi, yay., N. Lugal-F. Sümer, Ankara 1962-1964, çev. M. Öztürk, Ankara, 2001.

Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1979, VI.

Erdem, İlhan, “Akkoyunlu Ordusunu Oluşturan İnsan Unsuru”, DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, XV/26, 1990-1991.

Erwin I. J. Rosenthal, Political Thought in Medieval Islam, An Introductory Outline, Chambridge, 1958.

Erzi, Adnan Sadık, “İbn Bibi”, İA, V/2.

Fazlullah b. Ruzbehan Hunci Isfehani, Tarih-i Alem-ara-yı Emini, V. Minorsky tarafından İngilizce çev. Persia in A. D. 1478-1490, London 1957, 22.

Fığlalı, Ethem Ruhi, Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Ankara 1990, 161, 275.

Gazalî, İtikad’da Orta Yol (el-İtikad fi’l-İktisad), çev. K. Işık, Ankara 1971.

Genç, Reşat, “Karahanlılarda Hakimiyet Anlayışı”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, ed. H. Dursun Yıldız, İstanbul, 1989, ss. 164-181.

el-Gıyasi, Abdullah b. Fethullah el-Bağdadi (ö. 891/1486), Tarihu’l-Gıyasi, ed. Marianne Schmidt-Dumont, Freiburg, 1970.

Hikmet, Ali, Asgar, Cami Hayatı ve Eserleri, çev. N. N. Gencosman, İstanbul, 1994.

Hinz, W, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd, XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi, çev. T. Bıyıkoğlu, Ankara, 1992.

İbn Bibi’nin el-Evâmirü’l-Alâ’iye fi’l-Umûri’l-Ala’iye (Selçuknâme), çev. M. Öztürk, Ankara, 1996.

İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut, 1980, III.

İnalcık, Halil, “Osmanlılarda Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XIV/1, 1959.

Kafadar, Cemal, “Gazâ”, DİA, XIII.

Kafesoğlu, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987.

Konyar, Basri, Diyarbakır Kitabeleri, II, Ankara, 1936.

Köprülü, Fuat, İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, İstanbul, 1983.

Lewis, Bernard, “İslam Devlet Müessese ve Telakkileri Üzerinde Bozkır Ahalisinin Tesiri”, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, II/2-4, 1958, 209-230.

Minorsky, V, “The Aq-qoyunlu and Land Reforms”, Iranica Twenty Articles, Tehran, 1964, 238-239.

Muhyi Gülşenî, Menâkıb-ı İbrahim Gülşenî, Arap harfleri ile yayınlayan Tahsin Yazıcı, Ankara, 1982.

Muttaki, Kenzu’l-Ummal, Halep, 1391, VI.

“Osman Beg’in Oğullarına Öğüdüdür!”, yay. F. S. Barutçu Özönder, KÖK Araştırmaları, Osmanlı Özel Sayısı, 2000, 11-23.

Ögel, Bahaddin, Türklerde Devlet Anlayışı Ankara, 1982.

Özaydın, Abdülkerim, “İbn Bibi”, XIX, DİA.

Özcan, Abdülkadir, “Gazâ”, DİA, XIII, 443.

Sümer, Faruk, “Bayındır” DİA, V.

Sümer, F., “Ak Koyunlular”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 40, Şubat 1986.

Şahinoğlu, M. Nazifi “Ahlak-ı Celali”, DİA, II.

Togan, Z. V., Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1970.

Uzunçarşılı, İ. H., Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara, 1988, 270.

Wittek, P., “Ankara Bozgunundan İstanbul’un Zaptına”, çev. Halil İnalcık, Belleten, VII/27, 1943.

Woods, John E., The Aqqoyunlu, Clan, Confederation, Empire, A Study in 15th/9th Century Turko-Iranian Politics, Minneapolis, Chicago, 1976.

Akkoyunlularda Devlet Teşkilâtı

KÂzIM PaydaŞ

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye


nadolu’nun doğusunda politik bir organizasyon olarak ortaya çıkan Akkoyunlu Devleti1, Oğuzların Bayındır kolu tarafından oluşturulmuştur. Bundan dolayı da Akkoyunlu hanedanı Bayındır ve Bayındırlı adları ile de anılmaktadır.2 Akkoyunlular XIV. yüzyılın ikinci yarısı süresince kuzeyde Bayburt, güneyde Urfa ile Fırat ve Dicle’nin olduğu Diyarbakır civarında yaşamaktaydılar.3 Akkoyunlular bu dönemde yazlık ve kışlaklar arasında göç ederek 4 her tarafa akınlar ve garetler yaparak faaliyet göstermekteydiler.5

Akkoyunlularda düzenli bir saray teşkilatı ilk olarak Uzun Hasan Bey zamanında oluşturulmaya başlanılmıştır.6

A. Hakimiyet Anlayışı

Akkoyunluların yönetim anlayışında, Orta Asya Türk devlet geleneğinin ağırlığı mevcut idi. Buna göre, hükümdarlık yetki ve kudreti Tanrı tarafından bağışlanmıştı.7 İl ve ulus ise, Bayındır Hanedanı’nın ortak malı sayılırdı. Ailenin en yaşlısı veya aile tarafından baş olarak seçilmiş olan en nüfuslu hükümdar olurdu.8 Bazen de devletin hanedanın ortak malı olması anlayışından hareket eden bir hanedan üyesi, rakiplerini yenerek hükümdar olabilirdi. Örneğin Yakub Bey 1478 tarihinde Sultan Halil’in ordusunu yenerek Akkoyunlu tahtını ele geçirdi.9

Akkoyunlular’da hükümdara “Hazreti Ala”, “Ala Hazret”10 veya “Sahip Kıran”11 olarak hitap edilmekte idi ki, son hitap şekli Timurlulardan esinlenilmişti.12 Akkoyunlular’ın başlarındaki yöneticinin asil bir nesepten gelmiş olması üstünlük vasfı oluşturmakta idi. Bu sebeple, Uzun Hasan Bey Dönemi’ni anlatan Kitab-ı Diyarbekriyye’de Akkoyunlu Uzun Hasan’ın nesebi Oğuz Han’a dayandırılmaktadır.13 Akkoyunlu hakimiyet anlayışında seçkin bir nesebe mensup olmak yönetici ailede olması gereken vasıflardandı. Bu anlayışın bir sonucu olarak da Bayındır Hanedanı’nın seçkin bir nesep olduğunu gösteren altı hasleti sayılmaktadır ki, bunlar sırasıyla şunlardır:

1) Onların atalarının tümünün hükümdar oldukları ve soylarının düşük sınıflı insanlarınkine kadar gitmediği.

2) Bir fatihin elinin asla onların (Bayındırlıların) koca veya karılarına dokunmadığı onların hiçbiri köle bir kızdan doğarak gözden düşürülmedikleri.

3) Onların ataları, peygamberler ile devamlı savaşmış Yemenliler, Farslılar ve Arap kralları gibi hak dolu kanunlara asla karşı olmadıkları.

4) Onların arasında delaletin olmadığı; Büveyhilerdeki gibi Şii, Abbasilerdeki gibi Mutezile, Mervaniler arasındaki gibi yanlış dini eğilimlerin yayılmadığı.

5) Bayındırlıların Kirman, Fars ve Horasan’ın birçok yöneticilerinde olduğu gibi kirli alışkanlıklar ile kasabalarda oturarak etkilenmedikleri.

6) Onların askeri güce maruz kalmadıkları ve kendi kılıçlarının keskin ikna edici gücünü kullanarak kendi ayakları üzerinde durdukları, ayrıca bazı halifeler ve daha sonra Cengizilere benzemeyerek onların daima kendi kabilelerinde (il-ulus) rütbece üstün olduklarıdır.14

Akkoyunlular bu üstünlüklerini her vesile ile dile getirmişlerdi. Bu anlayışın özellikle, Uzun Hasan Dönemi’nde en açık bir şekli ile ortaya çıktığı görülmektedir. Osmanlılar ile mücadeleye girişirken, kuvvet ve azametini her vasıtaya başvurarak ve muhtelif vesilelerle Osmanlılara anlatmak isteyen Uzun Hasan, büyük bir ihtimalle kendisi tarafından yazdırtılarak, Sivas Beylerbeyi Hamza Bey’e gönderilen mektupta, Uzun Hasan’ın üstün vasıfları sayılarak O’nun Timur’dan üstün olduğu anlatılmıştır. Mektuba göre; Timur bir kuyumcunun oğludur, Uzun Hasan ise yüksek bir soydandır. Hesap ve nesebinde padişahlık olan Uzun Hasan, huzuruna gelenlere değerine göre şefkat ve merhamet gösterir.15

Mektupta, Osmanlıların Timur karşısında uğradıkları felaket zımnen hatırlatılmakta, maddi ve manevi kuvvet bakımından çok daha

üstün olan, O’ndan çok daha büyük işler başarmış bulunan Akkoyunlu hükümdarına karşı Osmanlılar ikaz edilmekte, aynı zamanda göz dağı verilmektedir. Gerek soy sop bakımından gerekse şahsi kabiliyet bakımından Uzun Hasan’ın bütün Türklerin hükümdarı olmaya en fazla layık bir şahsiyet olduğu da aynı mektupta ayrıca belirtilmektedir.16 Verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, Akkoyunlu hakimiyet anlayışında asil bir nesepten gelme yöneticilik için önemli vasıflardan birini oluşturmakta idi.

Akkoyunlular Orta Asya Türk Devlet geleneğinden etkilendikleri kadar, eski Orta Doğu devlet ve yönetim anlayışına da sahip bulunuyorlardı. Timuriler ile yakın ilişkide olduklarından onlardan da etkilenmişlerdi. Timurlular zamanında, yönetici hâlâ dünyaya bağlı olarak Tanrı’nın gölgesi olarak kabul ediliyordu ve yargılama ile cezalandırma kurallarının Tanrı’nın gölgesi olan bir hükümdarın varlığında sürdürüldüğü inanışı mevcut idi.17 Bunun yanında Akkoyunlular’ın hakim oldukları bölgelerin konumu itibarı ile Hint-İran geleneğinin tesirine de maruz kalmışlardı.

Sâsâni Devleti’nin son zamanlarında hükümdarlara iyi bir devlet idaresinin esaslarını öğretmek gayesini güden nasihat kitapları Andarznâme veya Pendnâme adı altında çok yayılmış bulunuyordu.18

Akkoyunlular bu geleneği Selçuklulardan almış oldukları etki ile sürdürdüler ve Uzun Hasan’ın isteği ile Celaleddin Devvani devlet yönetimi ile ilgili nasihatleri içeren Ahlak-ı Celaliye’yi yazmıştır.19 Devvani’ye göre, dürüst hükümdar imamdır ve her dürüst yönetim ayrıcalıklarla yetkilendirilmiştir. Bununla Celâleddin imam olarak kendi hükümdarı Uzun Hasan’ı göstermekte idi. Egemenlik seçkin bir adam üzerinde ihsanda bulunulan mükemmel bir hediye idi. O’na göre egemenlik yeryüzünde Tanrı’nın gölgesi idi. Geçici hakimiyet kendi yerlerinde çeşitli sınıfların sürdürülmesinden oluşmuştu. Bu durumda yönetici kamildi ve yönetici kurumun gücü izne gerek duymazdı.20

Akkoyunlu devlet yönetimi için öğütler içeren Ahlâk-ı Celâli’ye çağdaş olan bir çalışmada Herat’ın Timuri Prensi Hüseyin Baykara için, Hüseyin Kassafi tarafından 1494-95 tarihinde yazılan Ahlâk-ı Muhsin’dir. Kasafi benzer olarak bir kanunun insanların işlerini düzenlemek için ihtiyaç duyulduğunu ileri sürmüştür. Hükümdarın Tanrı’nın gölgesi olduğu ve hükümdarın risaletinin Peygamberliğin asaletine yakın olduğunu Necmeddin Razi de ileri sürmüştür. O’nun sergisinde merkez görüntü dünyada Tanrı’nın gölgesi sultandı.21 Hükümdarın Tanrı’nın gölgesi olduğu anlayışı Akkoyunlu Şehzadesi, Sultan Halil’in yaptırdığı bir geçit töreninde, Sultan için dile getirilen bir duada da görmekteyiz. Bu duada Akkoyunlu hükümdarı bütün Müslümanların sultanı olarak görülmekte ve onun adaletinin sonsuz gölgesini sunması için sultana izin verilmesi dileğinde bulunulmaktadır.22


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin