miyân-gîr (f.b.s.) ara bulucu, (bkz: mutavassıt, mutavassıta)
miyân-gîrî (f.b.s.) ara buluculuk, (bkz: tavassut)
miyân-hâne (f.b.i.) muz. orta ses
miyânî (a.i. mînâ'mn c.) limanlar
miyân-kadd (f.a.b.s.) orta boylu, (bkz: miyân-bâlâ)
miyân-ser (f.b.i.) yarısı değerli taşlarla süslü olan bir çeşit taç
miyân-serâ (a.i.) ev meydanı, avlu
mi'yâr (a.i. iyar'dan) 1. ölçü
mi'yâr-ı nakdî para yapılan madenin niteliğini, miktannı ve ayânnı belirten kanun ifadesi
mi'yâr-ı sıdk ölçüt. 2. kim. ayıraç, bir şeyin hâlislik derecesini anlamaya yarayan âlet
mîz (f.i.) 1. sofra, (bkz: mâide). 2. misafir, konuk. 3. s. temiz
mîzâb meâzîb) su yolu, oluk
mîzâb-ı baran yağmur oluğu
mîzâb-ı rahmet Mekke'de, Kâbenin damında bulunan su oluğu
mîzâbiyye (a.i.) f i z. birbirlerine eşit olan ve hepsinin satıhları (düzey) bir doğru çizgiye amut (dikey) olan bir takım dairevî cer-yanlann oluk şeklindeki umûmî heyeti, fr. selenoîde
mizaç (a.i. mezc'den. c. emzice) 1. bir şeyle kanştınlmış olan başka şey. 2. huy, tabîat. 3. sıhhat
Bed-mizâc kötü huylu
Hadîdü'l--mizâc çabuk kızan, osuruğu cinli
Asabiyyü'l-mizâc yaradılışı itibarıyla asabî olan kimse, (bkz: serîü'l-infiâl)
Demeviyyü'l-mizâc çok kanlı
Lenfâviyyü'l-mizâc lenfâsı galip, lenfâvî guddeleri faaliyet hâlinde bulunan kimse
Nâ-mizâc rahatsız, keyifsiz
Safraviyyü'l-mizâc safrası galip kimse
Sû-i mizaç sıhhat bozukluğu
mizâc-ı nâzik nâzik tabîat; ince yaradılış
mizâc-dân (a.f.b.s.) mizaç bilici, bilen
mizâc-gîr (a.f.b.i.) keyfe göre hizmet eden, her nabza şerbet vermesini bilen
mizâc-gîrâne (a.f.zf.) herkesin mizacını okşayacak, hoşuna gidecek yolda
mizâc-gîrî (a.i.) keyfe göre hizmet etme, her nabza şerbet vermesini bilme
mi'zâd (a.i.) 1. tahra, ağaç budama bıçağı. 2. kolçak, pazvant
mîzâd (a.i.) Sevinç, sürur, neşe
mi'zed (a.i.). (bkz. mi'zâd)
mizah (a.i.) şaka, lâtife, eğlence, [aslı "müzâh"dır]
mizâh-âmiz (a.f.b.s.) mizah karışmış, eğlenceli
mizah-gû[y] (a.f.b.s.) dalkavuk
mizahî (a.s.) mizahlı, eğlenceli, [aslı "müzâhî" dir]
mizâh-nüvîs (a.f.b.s.) mizaha dâir, eğlenceli yazı yazan, [aslı "müzâh-nüvîs" dir]
mizâh-perver (a.f.b.s.) mizahı seven, mizahtan hoşlanan
mîzân (a.i- vezn'den. c. mevâzîn) l. terazi, ölçü âleti, tartı; ölçek
mîzânü'l-harâre fiz. termometre, (bkz: mikyâsü'l-harâre)
mîzânü'l-hevâ fiz. (bkz. mikyâsü'l-matar)
mîzân-ı rütûbet-i hava fiz. nemölçer
mîzânü'r-rîh fiz. (bkz: mikyâs-ür-riyâh)
mîzânü'r-rütûbe fiz. (bkz: mikyâs-ı rutubet). 2. astr. Terazi burcu, semânın kuzey yarımküresinde görülebilen ve Sünbüle (Başak) burcunun yanında bulunan bir yıldız kümesi olup belli başlı dört yıldızdan müteşekkil küçük bir burç, lât. Libra; fr. la Balance. [Mîzan burcunun en parlak yıldızına (Alpha) Kiffa Australis, ikinci derecede parlak yıldızına (Beta) Kiffa Borealis denilir]. 3. mat. yapılan hesabın doğru olup olmadığını ölçmeye yarayan bir başka hesap, fr. epreuve. 4. adalet, eşitlik duygusu. S. akıl, idrak
mi'zâr (a.i.c. meâzîr) 1. perde, (bkz: hicâb). 2. engel. 3. örtü
mizbah (a.i.) bıçak
mîz-bân (f.b.i.c. mîz-bânân) misafiri, konuğu ağırlayan; ev sahibi, (bkz: mîz--mân, muzîf)
mîz-bânân (f.b.i. mîz-bân'ın c.) misafiri, konuğu ağırlayanlar, ev sahipleri
mîz-bânî (f.b.i.) misafiri, konuğu ağırlayıcılık; ev sâhibilik
mizber (a.i. zebr'den. c. mezâbir) kamış kalem
mizebbe (a.i. zebb'den) sinek yelpazesi
mîzek (f.i.) sidik, (bkz: idrar)
mi'zer (a.i.c. meâzir) peştemal, futa
mizher (a.i.c. mezâhir) muz. ut
mizkâr (a.i.) dâima erkek doğuran dişi
mizlâc (a.i.) kilid, sürgü
mîz-mân (f.b.i.) misafiri, konuğu ağırlayan; ev sahibi, (bkz. mîz-bân)
mizmâr (a.i.c. mezamir) 1. ney, düdük, kaval, flüt. 2. zebûr'un her bir sûresi. 3. hek. nefes borusu, hançere
mizmâr-zen (a.f.b.s.) mizmâr, düdük çalan
mizraka (a.i.) küçük şırınga
mizvâc (a.i.) çok kocalı kadın; çok koca değiştiren
mizvâce (a.i.) bot. küçük küçük çiçeklerden meydana gelen ve kendisinde hem dişilik, hem de erkeklik uzvu (organı) bulunan çiçek [nerkis çiçeği gibi]
molla (a.i. mevlânâ'dan) 1. [eskiden] büyük kadı, büyük âlim. 2. [sonradan] medrese talebesi
mollâ-yı rûm Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî
mollâ-yâne (i.zf.) mollaca, mollaya yakışır yolda
mollayı (a.i.) mollalık
mû[y] (f.i.) kıl. (bkz: mîv, şa'r)
Ser-i mü 1) kıl başı, kıl ucu; 2) kıl kadar, pek az
mû-yi ser (baş kılı) saç
muabber (a.s.) tâbir edilmiş, yorulmuş düş. (bkz. müevvel2 )
muabbid (a.s.) ibadet eden, tapan
muabbirîn (a.s.i. muabbir'in c.) rüya tâbir edenler, görülen rüyalardan mânâ çıkaranlar
muaccel (a.s. acele'den) 1. ta'cîl edilmiş, acele olunmuş. 2. peşin, önden verilen. 3. muz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış usullerden biri
muaccel-âne (a.f.zf.) acele, peşin olarak
muaccelât (a.i. muaccel'in c.) peşin ödemeler
muaccele (a.i.) beylik ve evkaf kiralarından peşin alınan kısım
muaccelen (a.zf.) 1. acele, çabuk olarak. 2 . peşin olarak
muacceliyyet (a.i.) ivedilik
muaccib (a.s. aceb'den).(bkz: mu'cib)
muacciz (a.s. acz'den) 1. taciz eden, sıkıntı veren, sıkıcı, bıktırıcı, usandırıcı. 2. yapışkan, sırnaşık [kimse]
muaccize (a.s. acz'den) '"muacciz" in müen.]. (bkz. muacciz)
muâd (a.s.) iade edilmiş, geri çevrilmiş
muâdadat (a.i.) yardım etme. (bkz: muâzadat, müzaheret)
muâdât (a.i. udvân'dan) karşılıklı düşmanlık, ["muâdâ" şeklinde de kullanılır]
muadd (a.s. add'den) îdâdolunmuş, hazırlanmış
muaddün li'l-istiglâl kiraya verilmek üzere hazırlanmış olan
muaddel (a.s. adl'den) tâ'dîl edilmiş, eski hâli değiştirilmiş
muaddele (a.s. adl'den) ["muaddel"in müen.]. (bkz: muaddel)
muaddid (a.i.) Sayaç
muaddil (a.s. adl'den) tâdîl eden, müsâ-vî ve beraber kılan, düzelten, denkleştiren
muaddilü'n-nehâr gün-tün eşitliği, fr. equinoxe çizgisi olup bir ucu "Hamel" burcunun başında, öteki ucu "Sünbüle" burcunun sonundadır
muaddile (a.s. adl'den) ["muaddil" in müen.]. (bkz. muaddil)
muâdelât (a.i. adl'den. muâdele'nin c.) 1. müsâvîlikler, müvâzîlikler, beraberlikler. 2. fels., mat. denklemler, f r. equations
muadele (a.i. adl'den. c. muâdelât) 1. müsâvîlik, muvâzîlik, beraberlik. 2. fels. mat. denklem, f r. equation. 3. meç. anla şılmaz iş. (bkz. muamma)
muadelet (a.i. adl'den) 1. müsâvîlik, denklik. 2. geo., fiz. eşdeğerlik
muâdil (a.s. adl'den) 1. müsâvî, denk. 2. fiz. eşdeğer
muâdil-i kimyevî kim. kimyasal eşdeğer
muâdil siklet fiz. eşdeğer ağırlık
muâdile (a.s. adl'den) ["muâdil" in müen.]. (bkz. muâdil)
muâf (a. s. afv'den) 1. affolunmuş, bağışlanmış. 2. ayrı tutulmuş, (bkz: müstesna, mümtaz). 3. serbest. 4. biy. bağışık, [aslı "muâfî" dir]
muâfât (a.i. afv'den) 1. affetme, sıhhat, sağlık verme. 2. sağlık. 3. güvenlik
muâf-gâh (a.f.b.i.) kendini affetir-mek için başvurulan yer
muâfiyyet (a.i.) 1. affedilmiş olma. 2. biy. bağışıklık
muâf-nâme (a.f.b.i.) afv kâğıdı, afv yazısı
muâf-nâme-i hümâyûn (a.f.b.i.) bir köy veya kasaba halkının yahut bir şahsın vergi ve başka devlet tekliflerinden affedilmiş olduğuna dâir yazılan ferman veya emir
muâhât (a.i.) 1. kardeşlik edinme. 2. kardeşlik. 3. kardeşçe sevgi. 4. içten arkadaşlık
muahede (a.i. ahd'den c. muâhedât) 1. karşılıklı andiçme. 2. andlaşma
muâhede-i bî-tarafî bâzı devletlerin başka bir devleti tarafsız olarak tutmaya karar vermiş ve o devletin bîtaraflığının mer'î tutulacağını taahhüdetmiş olduklarını bildiren andlaşma
muâhede-i himâyet bir devlet, diğer bir hükümeti himaye ile düşmanlarının hepsine karşı muhafaza edeceğine dâir yapılan andlaşma
muâhede-i ittifâkıyye d. huk. bir harb çıktığı zaman birbirlerini desteklemek üzere iki veya daha çok devletler arasında yapılan andlaşma
muâhede-i müzaheret bir devletin iki devlet arasında yapılan muharebeye doğrudan doğruya katılmaksızın savaşanlardan birine nakdî yardımda bulunacağına veya para karşılığında bir mikdar asker veya harb gemisi vererek yardım edeceğine dâir yapılan andlaşma
muâhede-i sulhiyye iki veya daha çok savaşan devletler arasında harb hâlinin kaldırılmasıyla dostâne münâsebetlerin iadesi hususunda yapılan andlaşma
muâhede-i te'mîniyye bir devletin istiklâline hariçte bir tasallut vukuunda başka bir devlet tarafından yardım göreceğine dâir iki taraf arasında yapılan andlaşma
muâhede-i ticarî yalnız ticâret işleriyle ilgili olmak üzere devletler arasında yapılan andlaşma
muâhedât (a.i. muâhede'nin c.) andlaşmalar
muâhede-nâme (a.f.b.i.) andlaşma şartlarının yazıldığı kâğıt
muâhez (a.s.) muâhaze olunan, çekiştirilen; tenkîdedilen
muâhezât (a.i. ahz'den. muâheze'-nin c.) 1. azarlamalar, paylamalar, çıkışmalar, darılmalar. 2. tenkîdler. (bkz: i'tirâzât)
muaheze (a.i. ahz'dan c. muâhezât) 1. azarlama, paylama, çıkışma, darılma, (bkz: itâb). 2. tenkîd. (bkz: i'tirâz)
muâheze-kâr (a.f.b.s.) 1. muaheze edici, azarlayıcı, paylayıcı. 2. tenkîdedici
muâheze-kârâne (a.f.zf.) muaheze edercesine, azarlarcasına
muâheze-nâme (a.f.b.i.) muaheze, tenkid yazısı, eliştiri yazısı veya kitabı
muahhar (a.s. te'hîr'den) 1. te'hîr edilmiş, sonraya, geriye bırakılmış; sonraki. 2. i. meç. kıç
muahhara (a.s. te'hîr'den) ["muahhar" m müen.]. (bkz: muahhar)
muahharen (a.zf.) muahhar olarak, sonradan, (bkz: bi-1-âhare)
muâhid (a.i. ahd'den) 1. antlaşma yapanlardan herbiri. 2. islâm hükümetine bir para ödeyerek kendini himaye ettiren [Hıristiyan veya bir başka dinden kimse]
muâhide (a.i.) ["muâhid" in müen.]. (bkz: muâhid)
muâhideyn (a.i.c.) bir anlaşmayı imza eden iki kişi
muahidîn (a.i.c.) anlaşma yapan taraflar
muâhiz (a.s. ahz'dan) muâhaze eden, çekiştiren; tenkîdeden
muâkab (a.s.) cezalandırılmış
muâkabe (a.i.) cezalandırma [birini]
muâkad (a.s. akd'den) akdedilmiş, mukavele ile tasdik edilmiş olan
muâkade (a.i. akd'den) akid, mukavele yapma, anlaşma
muâkale (a.i. akl'dan) fels. iş alanına geçmeyip yalnız bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce, nazar, kurgu
muâkalevî (a.s. akl'dan) kurgul
muâkama (a.i. akm'dan) davalaşma, çekişme
muâkıb (a.s.) cezalandıran
muâkıd (a.s. akd'den) birbiriyle akid yapan, anlaşan, sözleşen
muakkab (a.s. akab'dan) tâkîbolunmuş, ardı sıra gelinmiş, ardına düşülmüş
muakkad (a.s. ukde'den) 1. tâkîdedilmiş, düğümlenmiş, düğümlü; mec. karışık, kapalı [söz], (bkz: muğlâk). 2. ed. kolay kolay mânâ çıkmayan şiir
muakkade (a.s.) ["muakkad" m müen.]. (bkz: muakkad)
muakkam (a.s. akîm'den) ; akîm bırakılmış, kısırlaştırılmış
muakkib (a.s.i. akab'dan. c. muak-kibîn) takipçi, arkasından koşan, ardından gelen
muakkibât (a.i.c.) l. gece ve gündüz melâikesi. 2. namazdan sonra otuz üçer defa tekrarlanan tespih
muakkibin (a.s. akab'dan. muakkib'in c.) takipçiler, arkasından koşanlar, ardından gelenler
muâlecât (a.i. ilâc'dan. muâlece'nin c.) ilâç yapmalar, ilâçla tedaviler
muâlece (a.i. ilâc'dan. c. muâlecât) ilâç yapma, ilâç kullanma
muâlic (a.i.) ilâç veren, hekim, tabip
nıuallû (a.s. ulüvv'den) 1. yüce, yüksek, (bkz: âlî, bülend). 2. makamı, rütbesi yüksek, (bkz: bülend-pâye)
Dergâh-ı muallâ pâdişâh sarayı
Makam-ı muallâ yüce kat [sadrâzam ve şeyhülislâmlar için kullanılırdı]. 3. kadın adı. 4. g. s. bir yazı sitili
muallâk (a.s. alâka'dan) 1. ta'lîk edilmiş, asılmış, asılı. 2. havada, boşta duran [bir yere dayanmadan]. 3. sürüncemede kalmış [iş]. 4. bağlı. 5. ed. açık hece, yânî bir vokal vasıtasıyla okunan tek harf "bâ" hecesi gibi. 6. g. s. bir yazı sitili
muallâk bi-ş-şart huk. [eskiden] talikteki ceza
muallâku'n-aleyh huk. [eskiden] üzerine talik vâki olan şart. ["borçlun gelirse kefilim" gibi. Burada borçlunun gelmesi muallâku'n--aleyh, yânî şarttır]
muallaka (a.s. alâka'dan) ["muallâk" in müen.]. (bkz: muallâk)
muallâka (a.i.c. muallâka!) Islâm-dan önce Arap şâirlerinin beğenilip Kabe duvarına asılmış olan meşhur kasideleri ki yedi veya dokuz tanedir
muallâkat ("ka" uzun okunur, a.i. muallâka'nın c.) îslâmdan önce Arap şâirlerinin beğenilip Kabe duvarına asılmış olan meşhur kasideleri
nıuallâkat-ı seb'a İslâm'dan önceki Arap şâirlerinin, beğenilip Kabe duvarına asılmış bulunan meşhur yedi kasidesi
muallâkıyyet (a.i.) muallâk olma. (bkz: muallâk). "
muallel (a.s. illet'den) ta'lîl edilmiş, sakat, eksik
muallelü'n-bi-l-garaz garazla sakat, eksik gösterilmiş
mııallem (a.s. ilm'den) tâlim görmüş, talimli
Muallem asker tâlim görmüş asker
muallî (a.s.) yücelten, yükselten
muallik (a.s. alâka'dan) hek. ta'lik edici, aşıcı, fr. suspenseur
muallil (a.s. illet'den) ta'lîl eden, sebep, bahane ileri süren
muallim (a.s. ve i. ilm'den c. mual limîn)1. tâlim eden, öğreten, öğretmen, hoca. 2. Muallim Naci'nin 1886'da basılmış, Tercemân-ı Hakîkat gazetesinin edebî sayfasındaki şiirlere yazdığı tenkitleri topladığı bir eseri
muallim-i evvel Aristo
muallim-i sânî Fârâbî
muallimât (a. s. ve. i. ilm'den. muallime'nin c.) kadın öğretmenler, kadın hocalar
Dârü'l-muallimât Kız Öğretmen Okulu [1870 de ilk defa istanbul'da açılmıştır]
muallime (a.s.i. ilm'den. c. muallimât) kadın öğretmen, kadın hoca
muallim-hâne (a.f.b.i.) [eskiden] öğretmen yetiştiren okul
muallim-hâne-i nüvvâb (a.it.) hicrî 1270 (1853) yılında ve şeyhülislâm Meşreb Efendi hafidi Mehmed Arif Efendi'nin zamanında kadı yetiştirilmek üzere açılmış olan mektep (okul)
muallimin (a.s.i. ilm'den. muallim'-in c.) tâlim edenler, öğretmenler, öğretenler, hocalar
Daru'l-muallimîn Erkek Öğretmen Okulu. [1848 de ilk defa istanbul'da açılmıştır]
muamelât (a.i. muâmele'nin c.) 1. dâirelerde yapılan kayıt, takip ve şâire gibi işler
muamelât-ı zâtiyye özlük işleri
muamele (a.i. amel'den c. muamelât) 1. davranma, davranış. 2. yol, iz. 3. dâirede yapılan kayıt ve şâire. 4. alışveriş, sarraflık, para işleri. 5 . kim. karşılaşma
Hüsn-i muamele iyi muamele, iyi davranış
muâmele-i cemîlekâr-âne yaranmak üzere yapılan muamele
muâmil (a.s. amel'den) muamele, iş yapan
muamma (a.s. ve i. amâ'dan. c. muammeyât) 1. usûlüne göre tertîbolun-muş bulunan ve çok defa ismine delâlet eden bilmece, yanıltmaca, (bkz: lûgaz). 2. meç. anlaşılmaz iş. [mânâsı "gizli ve güç anlaşılır söz, şekil.." v.b. demektir], (bkz: muakkad). 3. g. s. bir yazı sitili
muammem (a.s. imâme'den) imame -lenmiş, imâmeli, başı sanklanmış, sarıklı olan
muammer (a.s. ömr'den c. muammerin) 1. ömür süren, yaşayan, yaşamış. 2. i. erkek ve kadın adı
muammere (a.s.) ["muammer" in mü-en.]. (bkz: muammer)
muammerin (a.s. ömr'den. muam-mer'in c.) ömür sürenler, uzun yaşamışlar, yaşayanlar
muammeyât (a.i. muammâ'nın c.). (bkz: muamma)
muânaka (a.i. unk'dan) birbirinin boynuna sanlma, sarmaşma, kucaklaşma
muânât (a.i.) 1. bir şeyin zahmetini çekme. 2. bir şeyi dikkatle göz altında bulundurma
muanber (a.s. anber'den) anberleş-miş, güzel kokan, güzel kokulu
muânede (a.i. anûd'dan) anutluk, inatçılık, ayak direme
muânid (a.s. anûd'dan) inatçı, kimseye uymayan, dediği dedik, (bkz: muannid)
muânik (a.s. unk'dan) birbirinin boynuna sarılan, sarmaşan, kucaklaşan
muannid (a.s.) inatçı, (bkz: muânid). [yanlış bir kelimedir]
muannidâne (a.f.zf.) inatçıya yakışır yolda, inatçılıkla
muannif (a.s.) ta'nîf eden, şiddetle azarlayan
muanven (a.s. ünvân'dan) 1. unvanlı. 2. debdebeli, tantanalı
muâr (a.s.) iare olunan, ödünç, eğreti alınan [şey]
muâraza (a.i. arz'dan) 1. birbirine karşı gelme, (bkz: muhalefet). 2. kavga, çekişme
muarefe (a.i. irfân'dan) bilişme, tanışma, bildiklik, birbirini bilip tanıma, (bkz: aşna)
muârekât (a.i. ark'den. muâreke'nin c.) kavgalar, vuruşmalar, savaşlar
muâreke (a.i.c. muârekât) kavga, vuruşma; savaş
muarız (a.s. arz'dan) muâraza eden, karşı gelen, (bkz: muhalif)
muârızîn (a.s. muânz'm c.) muarızlar, karşı gelenler, (bkz: muhalifin)
muarrâ (a.s. ury'dan) 1. çıplak, soyulmuş, (bkz: ârî, müberrâ). 2. meç. temizlenmiş, arınmış
muarreb (a.s. Arab'dan) Arapçalaş-ünlmış, Araplaşmış, Araplaştınlmış
muarrebe (a.s.) ["muarreb" in mü-en.]. (bkz: muarreb)
muarref (a.s. irfandan) 1. târîfedilmiş, etrafıyla bildirilmiş. 2. bildik, belli, bilinen, (bkz: ma'rûf). 3. a. gr. harf-i ta'rif (=el) bulunan. 4. fels. tanımlı. 5. mat. sınırlı, târiflenmiş
Edviye-i muarrefe hek. bilhassa ciltte te'sîrini göstermek ve cildin tabîi ifrazatını (salgısını) çoğaltmak ve içinde, hastalık hâlini tabu hâle getirmek hassası bulunan ilaçlar
muarrefe (a.s. irfân'dan) ["muarref' in müen.]. (bkz: muarref)
muarrefün bi'l-lam (a.b.i.) a. gr. harf-i tarif almış kelime
muarrık (a.s. arak'dan) hek. terletici [ilâç]
muarrız (a.s.) ta'rîz eden, dokunaklı söz söyleyen, taş atan. (bkz. mu'riz). [kelime aslında "sünnetçi" demektir]
muarrif (a.s. irfân'dan) 1. tarifeden, etrafıyla anlatan, bildiren. 2. cami ve tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını sayan ve dua eden müezzin veya derviş
muarrifân (a.i. muarrif'in c.) 1. belirticiler. 2. selâtin camilerinde cumhur müezzinliği edenler
muarriye (a.i.) hekim bıçağı [eti, kemikten ayırmağa yarar]
muâsara, muâsarat (a. i. asr'dan) çağdaşlık, bir asırda yaşamış bulunma, başkalarıyla bir asırda yaşama
muâsât (a.i.) itaatsizlik etme
muâsere (a.i.) 1. güçlük. 2. fakirlik
muasfer (a.s.) safranla boyanmış gibi san, meç. sararmış
muasır (a.s. asr'dan. c. muâsırîn) çağdaş, bir asırda yaşayanlardan her biri, fr. contemporain, e
muasır medeniyyet çağdaş uygarlık
muasıra (a.s. asr'dan) ["muasır" m müen.]. (bkz: muasır)
muasırın (a.s. asr'dan. muâsır'ın c.) çağdaşlar, bir asırda yaşamış olanlar
muâsî (a.s. isyân'dan) itaatsiz, isyan eden, başkaldıran
muâsiye (a.s.) ["muâsî" nin müen.]. (bkz: muâsî)
muasker (a.i. asker'den) 1. asker karargâhı. 2. askerî yığınakta genel kurmay heyetinin bulunduğu yer. (bkz: karargâh)
muassel (a.s. asel'den) ballı, içine bal katılmış
muassıre (a.s.) fiz. büzgen, fr. sphincter
muaşaka (a.i. ışk'dan) sevişme, birbirini sevme
muaşeret (a.i.) birlikte yaşayıp iyi geçinme
Âdâb-ı muaşeret görgü, fr. savoir vîvre
Hüsn-i muaşeret iyi geçinme
muâşeret-i nisvân kadınlarla düşüp kalkma
muâşık (a.s. ışk'dan) âşık olan, seven
muasır (a.s.c. muâşırân) muaşeret eden, birlikte yaşayan
muâşırân (a.s. muâsır'ın c.) muaşeret edenler, birlikte yaşayanlar
muaşşer (a.s. uşr'dan) 1. onlu, onluk, on kısma bölünmüş. 2. geo. "ongen, on dili'h, on köşeli şekil, fr. decagone. 3. ed. her kıt'ası on mısralı şiir
muaşşir (a.i. uşr'dan) aşar me'muru, öşürcü, ondalıkçı
muâtât (a.i. ata'dan) verme
muâteb (a.s. itâb'dan) tekdîr olunan, azarlanan, paylanılan
muâtebe (a.i. itâb'dan) itâbetme, azarlama, paylama, çıkışma
muâtîb (a.s. itâb'dan) tekdîr eden, azarlayan, paylayan, çıkışan
muattal (a.s. atal'dan) 1. tatil edilmiş, bırakılmış; kullanılmaz, battal. 2. boş, işsiz
muattar (a.s. ıtr'dan) 1. ıtırlı, güzel kokulu. 2. i. kadın adı. 3.i. meşhur bir çeşit lâle
muattar-sâz (a.f.b.s.) güzel kokulandıran [bir şeyi]
muattış (a.s. atş'dan) ta'tîş eden, susatan, susatıcı
muattis (a.s. atş'dan) ta'tîş eden, aksırtan, aksırtıcı
muâvaza (a.i. ivaz'dan) 1. değiş-tokuş, trampa, (bkz: mübadele). 2. hileli, dalavereli iş, danışıklı dövüş. 3. fels. "ödünleme, fr. compensation
muâvazatan (a.zf.) 1. değiştokuş-la, trampa ile. 2. hîleli, dalavereli, danışıklı dövüş olarak
muâvedet (a.i. avdet'den) 1. geri dönme, dönüş, (bkz: avdet). 2. âdet, tabiat edinme
muâveme (a.i.) 1. bir yıllığına tutma. 2. ağaç, bir sene yemiş verip bir sene vermeme
muâvenât (a.i. muâvenet'in c.) yardımlar, yardım etmeler, yardımcılıklar
muavenet (a.i. avn'den. c. muâvenât) yardım, yardım etme; yardımcılık
muâvenet-i nakdiyye para yardımı
muâvid (a.s.) 1. geri dönen. 2. ... âdetinde olan
muavin, muavine (a.s. ve i. avn'den) 1. muavenet, yardım eden, yardımcı. 2. bir me'murun işlerine veya kendi bulunmadığı zaman yerine geçerek yardım eden kimse
Asâkir-i muavine aşk. savaşta ba-şıbozuk'lardan kurulan ordu
Ef'âl-i muavine gr. yardımcı fiiller [etmek, olmak., gibi]
Muâviye (a.h.i.) Emevî devletinin ilk hükümdân olup Hind'in ve Ebû Sufyân'ın oğludur. VII. asırda Mekke'de doğmuştur. Hz. Peygamber'in kayın biraderi ve vahî kâtibidir
muavvak (a.s. avk'dan) ta'vîk edilmiş, geriye bırakılmış, askıda bırakılmış [iş]
muavvec (a.s. avec, ivec'den) ta'vîce-dilmiş, eğilmiş, eğik, eğri, kemerli
Sath-ı muavvec engebeli satıh, yüz
muavvece (a.i.) Inbiğin deve boynu gibi eğri şişesi
muavvez (a.i.) gerdanlık geçirilecek yer, nüsha (muska), nazarlık yeri
muavvezetân (a.i.c.). (bkz. muav-vezeteyn)
muavvezeteyn (a.i.c.) Kur'ân-ı Ke-rîm'in 113 ve 114. Felak ve Nâs sûreleri
muavvik (a.s. avk'dan) ta'vîk eden, geriye bırakan, oyalayan [bir işi]
muâyede (a.i. îd'den) bayramlaşma
muayene (a.i. ayn'den) gözden geçirme, yoklama
muâyene-hâne (a.f.b.i.) hekimlerin hastalarını kabul ettikleri yer
muâyere (a.i.) ayarlama
muâyin (a.s. ayn'dan) görülmüş olan; kat'î olarak belli olan
muayyeb (a.s. ayb'dan. c. muayye-bât) ta'yîbedilmiş, ayıplanmış (bkz: ma'yûb)
muayyebât (a.i. muayyeb'in c.) ayıp ve iğrenç şeyler
muayyen (a.s. ayn'den) 1. tâyin edilmiş, belli, belirli. 2. kararlaştırılan
muayyenât (a.i. muayyen'in c.) asker, me'mur v.b. kimselere hükümetçe bağlanmış erzak ve şâire
muayyenât-ı askeriyye asker erzakı
muayyene (a.s. ayn'dan) ["muayyen" in müen.]. (bkz: muayyen)
muayyeniyyet (a.i.) bellilik, belirlilik
muayyin (a.s. ayn'dan) tâyin eden, belirten
muâzadat (a.i.) yardım etme. (bkz: muâdadat, müzaheret)
muâzala (a.i.) bir beytin mânâsını başka beyitle tamamlaması
muâzere (a.i. özr'den) mazeret, özür dileme
muâzıd (a.i.) yardım eden
muazzam, muazzama (a.s. azm'den) 1. kocaman, koca. 2. ulu, koskoca
Düvel-i muazzama büyük devletler. 3. mühim, ağır
Umûr-i muazzama mühim, ağır işler
muazzamât (a.i.c.) büyük ve ağır işler, (bkz: mu'zamât)
muazzeb (a.s. azâb'dan) azâb içinde bulunan, eziyet çeken, çok sıkınü gören
muazzebe (a.s. azâb'dan) ["muazzeb" in müen.]. (bkz: muazzeb)
muazzel (a.s.) ta'zîl edilmiş, ayıplanmış; paylanmış, azarlanmış
muazzez (a.s. izzet'den) 1. ta'zîz edilmiş, izzetlendirilmiş. (bkz: izzet). 2. izzet ve şeref sahibi. 3. ikram ve îzaz olunan, ağırlanan, hürmetle, saygı ile kabul olunan. 4. kıymetli, değerli, azîz. 5. kadın adı
muazzeze (a.s. izzet'den) ["muazzez" in müen.]. (bkz: muazzez)
muazzezen (a.zf.) izzet ve ikram ile, ikram olunarak, ağırlanarak
muazzib (a.s. azâb'dan) 1. tâzîbeden, azap ve eziyet veren. 2. muzip, takılgan
muazzir (a.s. özr'den) ta'zîr eden, sahte özür ileri süren
mubah (a.s. ibâha'dan. c. mubâhât) işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey, iş. su içme, nefes alma., gibi
mubâhât (a.i. mubâh'ın c.) günâhı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helâl olan şeyler
mubahhal (a.s.) tebhîl olunmuş, bahîl, cimri, pinti
mubahhar (a.s. buhâr'dan) 1. buharlaşmış, buhar hâline gelmiş. 2. tütsülenmiş
mubâhiyyet (a.i.) mubahlık
mubalağa (a.i. bülûğ'dan). (bkz. mübalağa)
mubâsaka (a.i.) tükürme
muhasara (a.i. basar'dan) görme yansına çıkma [hangimiz önce görürüz diye]
Dostları ilə paylaş: |