Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə56/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   189

hazânistân (f.b.i.) hazan görmüş, saranp solmuş yer.

hazân-lika (f.b.s.) hazan yüzlü, sararmış, soluk yüzlü.

hazân-nümâ (f.b.s.) sonbahar görünüşlü; hüzün verici.

hazân-resîde (f.b.s.) hazâna erişmiş, solup sararmış.

hazar (a.i.) 1. sabit meskeni olanların oturdukları memleket. 2. barış ve güven. [Hazerde : barış ve güven zamanında].

hazar ve sefer 1) evde oturma ve yolculuk; 2) barış ve savaş zamanı.

hazâreniyye (a.i.) bot. kavun ağaçları, fr. passiflorees.

hazâret (a.i.) hazır olma, yakınında bulunma, ["gıybet" karşılığı], [kelime, bugün Arapçada "medeniyyet" mânâsında kullanılmaktadır].

hazaret-i hamse Tanrı sıfatlarının mazharı olan 5 makama verilen ad [1) Hz. gayb-ı mutlak; 2) Hz. gaybın karşıtı olan Hz. şahâdet; 3) Hz. gayb-ı muzâf; 4) âlem-i şahadete yakın olan âlem; 5) Hz. câmia].

hazarî (a.s.) 1. köyde, kasabada yaşayanların hayâtına ait; şehirli, köylü. 2. barış ve güvenle ilgili, barış zamanına ait.

Kuvve-i hazariyye barış zamanındaki asker kuvveti, ["seferî" karşılığı].

hazâz (a.i.) yosun.

hazâz-üs-sahr bot. ciğerotu.

hazâze (a.i.) hek. bulaşıcı, müzmin ve bâzan da öldürücü bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse ölümü icâbettirir.

hazef (a.i.) topraktan yapılan çanak çömlek.

hazefî (a.s.) hazefle, çanak çömlekle ilgili.

hazefiyye (a.i.) 1. çanak, çömlek gibi topraktan yapılmış şeyler. 2. çanak çömlekçilik, keramik, fr. ceramiıjue.

hazef-pâre (a.f.b.i.) çanak parçası, çömlek kınğı.

hazef-rîze (a.f.b.i.) ; çanak çömlek parçası, kınntısı.

hazel (a.i.) ed. (bkz: bahr).

hazelât (a.s. hazele'nin c.) adîler, alçaklar, bayağılar, kalleşler.

hazele (a.s. hâzil'in c.) yüzsüzler, adîler, aşağılıklar, bayağılar, alçaklar, kalleşler, kancıklar.

hazem (a.i.) 1. dizme. 2. ed. ilk beytin ortasına birden dörde kadar harf ilâve etme.

hazen, hüzn (a.i.c. ahzân) gam, keder tasa.

Beyt-ül-hazen (hazen evi) kederi, tasası çok olan yer.

Am-ül-hazen (tasa yılı) Hz. Muhammed'in zevcesi Hz. Hadîce ile amcası Hz. Ebû-Tâlib'in öldüğü yıl.

hâzen (f.i.) baldız.

hazer (a.i.) sakınma, kaçınma, korunma, çekinme.

El-hazer sakın!

hazerât (a.i. hazret'in c.), (bkz. hazret).

hazerât-ı hamse tecellînin 5. derecesinin basamakları.

hazf (a.i.) 1. aradan çıkarma, çıkanlma, yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme. 2. ed. eski yazıda, noktasız harfli kelimelerden manzum, mensur cümle tertipleme, (bkz: gayr-i menkut).

hazhaza (a.i.) l. sallama, el ile harekete getirme. 2. otuzbir çekme, fr. ona-nisme. (bkz: istimnâ bi-l-yed).

hâzı' (a.i.) alçakgönüllülük gösteren.

hâzıan (a.zf.) alçakgönüllü olarak.

hâzıâne (a.zf.) alçakgönüllülükle, mütevâzıâne.

hâzık (a.s.c. huzzâk) hazakatli, işinin ehli, usta, eli uz. [dilimizde, en çok doktorlar hakkında kullanılır.].

hâzık-âne (a.zf.) hazık olana yakışacak surette, hazakatle, (bkz: mâhir-âne).

hâzıkıyyet (a.i.) hâzıklık, mâhirlik.

hâzım (a.s.) 1. hazmeden, hazimli, ihtiyatlı, akıllı, işinde gözü açık, sağlam olan. 2. i. erkek adı.

hâzım (a.s. hazm'den) hazmettiren, sindiren, sindirci.

hâzıma (a.i.) yenilen şeyleri midede hazmettiren kuvvet.

hâzım-âne (a.zf.) ihtiyatlı olan adama yakışacak surette.

hâzına (a.s.) emziren, emzirici, sütnine, dadı.

hâzır (a.s.c. huzzâr, hâzırûn, hâzırin) 1. huzurda, meydanda, gözönünde olan, bizzat bulunan. 2. yapılmış bir halde satılan [elbise, ayakkabı gibi şeyler], fr. confection.

hâzır-bi-l-meclis mecliste hazır olan adam.

hâzır-löp 1) suda pişip kaynamış kabuklu yumurta; 2) mec. emeksiz elde edilen kazanç. [müen. "hâzıra"].

hâzır ü nâzır her yerde bulunan ve gören [Allah].

hâzır (a.s.) hazer eden, korkup çekinen.

hâzıra (a.i.) 1. şehirli. 2. bir yere yerleşmiş.

hâzırân, hâzırât (a.s. hâzır'ın c.) bulunanlar [bir yerde-].

hâzır-bahş (a.f.b.) 1. hazırlanmış. 2. n. hazır ol! emri.

hâzır-cevâb (a.b.s.) her söze, derhal, düşünmeksizin uygun cevap veren.

hazır-cevâbî (a.b.i.) hazırcevaplık.

hâzırîn (a.s. hâzır'm c.) huzurda, meydanda, gözönünde olanlar, bizzat bulunanlar, (bkz: hâzırûn, huzzâr). [zıddı, "gaibîn"].

hâzırûn (a.s. hâzır'm c.) huzurda, meydanda, gözönünde olanlar, bizzat bulunanlar, (bkz: huzzâr, hâzırîn).

hâzil (a.s.c. hazele) arkadaşını zor durumda bırakıp kaçan, alçak, aşağılık, kalleş kimse.

hâzile (a.i.) anat. kenarlarında kirpik bulunmayan çok kırmızı gözkapağı.

hâzim (a.i. hezîmet'den) hezimete uğratan, zafer kazanan, galip.

hazîm (a.s.) sarhoş.

hazîmâne (a.zf.) sarhoşçasına, sarhoş gibi.

hâzime (e.i.) midedeki eritici, sindirici kuvvet.

hâzin (a.i. hizâne'den. c. huzzân) hazîne muhafızı, hazinedar, bekçi.

hazîn (a.s. hüzm'den) 1. hüzünlü, mahzun olarak, kederli, gamlı.

Kalb-i hazîn tasalı gönül. 2. hüzün verici, (bkz: müteessif)

hazîne (a.i.c. hazâin) devlet malının, devlet parasının saklandığı yer.

hazîne-i âmire devlet hazinesi.

hazîne-i emîriyye mâliye dâiresi.

hazîne-i enderûn (iç hazîne) savaş ve başkaca olağanüstü durumlar için yapılacak harcamalara mahsus yedek hazîne.

hazîne-i esliha bugünkü Askerî Müze'nin eski adı.

hazîne-i evkaf vakıf idaresi.

hazîne-i evrâk 1) arşiv. 2) Mahmut Celâlettin tarafından 1881-1882 yıllarında 48 sayı kadar istanbul'da yayımlanmış olan haftalık edebiyat dergisi.

hazîne-i gayb fels. Tanrı nimetlerinin görünmeyen hazînesi.

hazîne-i hâssa hükümdarlık makamına mahsus tahsisat ile emval ve emlâk, fr. tresorerie privee du Sultan,

hazîne-i hâssa nezâreti tar. Tanzimat'tan sonra, 1839 da kurulan ve sarayın gelir ve giderleriyle görevli bulunan nezaret, bakanlık.

hazîne-i hümâyûn tar. Devlet hazînesi.

hazîne-i raht tar. Osmanlılarda has ahır hazinesine verilen bir ad.

hazîne-dâr (a.f.b.i.) 1. hazînenin idare ve muhafazasına me'mur edilen kimse. 2. pâdişâh saraylarında harem kısmının tertip ve tanzimine bakan kadın.

hazîne-dârî (a.f.i.) hazinedarlık,

hazîne-mânde (a.f.b.s.) şahsı üzerinden kaydı silinerek devlete kalan mal, para.

hazîre (a.i.c. hazâir) etrafında duvar veya çit bulunan ağıl, mezarlık ve sâire.

hazîret-ül-Kuds mec. cennet, [bu kelime çok zaman yanlış olarak "hatîra" şeklinde kullanılmaktadır].

hazîz (a.s.) 1. mes'ud, mutlu. 2. hisse ve nasibi olan.

hazîz (a.i.) 1. zîr, en aşağı. 2. dağ eteği, [zıddı "evc" dir].

hazîz-i mezellet zilletin en aşağı noktası. 3. astr. Ay'ın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde Dünyâ'ya en yakın bir mesafede bulunan nokta.

hazm (a.i.) 1. kat'î karar, sebat, direnme. 2. doğru ve sağlam rey ve karar, (bkz: hazâmet); fels. f r. prudence.

hazm (a.i.) midedeki yiyecekleri eritme, sindirme.

hazm-i dâhil-i hücre biy. *göze içi sindirim.

hazm-i hâricî biy. *dışsindirim.

hazm-i hâric-i hücre biy. göze dışı sindirim.

hazmî (a.s.) biy. sindirel, fr.digestif.

hazrâ' (a.s.). (bkz. hadrâ').

hazret (a.i. huzûr'dan. c. hazerât) 1. [asıl mânâsı "kurb", "piş-gâh" dır]. 2. saygı saymak üzere büyüklere verilen unvan. Hazret-i Peygamber, Hazret-i Alî., gibi. [şahısların dışında da kullanılabilir. Hazret-i Kur'ân gibi]. 3. [evvelce] büyük sayılan kimselerin adlarının sonuna "hazretleri" şeklinde getirilirdi Ahmed Beyefendi Hazretleri. 4. kalenderce bir sesleniş şekli -Hazret! sözünü yerine getirmedin!

hazûl (a.s.) kimsesiz, yardımsız kalarak her şeyden mahrum sürünme.

hazûlâne (a.f.zf.) hazul olana yakışacak surette.

hazûr (a.s. hazer'den) çok çekingen, çok dikkatli.

hazz (a.i.c. huzûz, huzûzât) 1. hoşlanma, zevklenme; sevinç, memnunluk. 2. baht, talih, nasip, saadet, kıymet, [çok zaman "etmek" mastanyla birlikte kullanılır].

hazz (a.i.) 1. kesme, kısaltma. 2. kazıma; yırtma; silme.

hazzâf (a.i.) çanakçı, çömlekçi.

hazzân (a.s.). (bkz. hâzin).

he, hâ' (a.ha.) Osmanlı alfabesinin otuzuncu harfi olup, "hâ-i hevvez" veya "hâ-i resmiyye" denilen ve "ebced" hesabında beş sayısının karşılığı olan harfin adı.

hebâ' (a.i.) 1. gayet ince toz, zerre. 2. yok yere, boş, nafile.

hebâen (a.zf.) boşuna, beyhude olarak.

hebâen mensûrâ boşuna harcanarak.

hebb (a.i.) uykudan uyanma.

Hebenneka (a.h.i.) 1. ahmaklığıyla şöhret bulmuş olan Yezîd adında bir Arap. 2. s. ahmak, aptal.

hebîb (a.i.) rüzgâr, (bkz: âsıf).

hebt (a.i.) aşağı inme, aşağı indirme. (bkz. hübût, nüzûl).

hebût (a.i.) iniş yer.

hecâ' (a.i.) 1. hece, hep birden telâffuz olunan bir veya birkaç harf, bir hareketle ağızdan çıkan söz. 2. bir kimseyi şiir veya nesir yoluyla yerme, (bkz: hicv).

Hurûf-i hecâ 1) elifbe (alfabe) sırasına göre dizilmiş harfler, 2) kelimelerdeki harfleri seslendiren (elif, vav, he, ye) harfler.

hecâ-gû (a.f.b.s.) hicveden, yeren şiir veya nesir yoluyla birinin aleyhinde bulunan, birini zemmeden.

hecâî (a.s.) hece veznine ait, hece vezni ile ilgili.

Vezn-i hecâî hece vezni.

hecâyâ (a.i. hece'nin c.) heceler.

heccâv (a.s.) çok hicveden, çok yeren.

hecdeh-hezâr (f.b.s.) on sekiz bin.

hece (a.i.). (bkz: hecâ').

hece vezni (a.t.b.i.) ed. parmak hesâbı da denilen eski bir nazım ahengi ölçüsü olup hâlâ da kullanılır; 3 den 16 ya kadar türlü heceli ölçüleri vardır.

hecil (a.i.) coğr. iki dağın arasındaki kısım, vâdî, dere.

hecîn (a.i.) arkasında iki hörgücü olan ve çok hızlı koşan bir cins deve.

hecîr (a.i.) yazın öğle zamanındaki sıcaklık.

hecme (a.i.) şiddet.

hecmet-üş-şitâ kışın şiddeti.

hecr (a.i.) ayrılma, terketme; ayrılık. [Arapçada bulunmayan "hicr" şekli daha yaygındır], (bkz. hicr).

hecs (a.i.) gönüle düşen hâtıralar.

hedâhîd (a.i. hüdhüd'ün c.) çavuş kuşları, ibibikler.

hedâyâ (a.i. hediyye'nin c.) armağanlar, hediyeler.

hedbe (a.i.) ufak teşbih böceği.

hedcân (a.i.) yavaş yürüyüş.

hedd (a.i.) bir binayı gürültü ile yıkma. (bkz: hedm).

hedde (a.i.) duvar ve şâire gibi şeylerin yıkılmasından çıkan ses, gürültü, gümbürtü.

hedeb (a.i.c. ehdâb). (bkz: hüdüb).

hedebî (a.s.) kirpiğimsi.

hedef (a.i.c. ehdâf) 1. nişan, nişan alınacak yer, amaç, nişangâh. 2. meram, maksat, gaye, amaç.

hedef-i âmâl ulaşmak istenilen nokta.

heder (a.i.) boşa gitme, yok yere giden şey.

hedhede (a.i.) kuşun ötmesi; devenin bağırması; ötme; bağırma.

hedîr (a.i.) 1. güvercin ve benzeri kuşların ötmesi. 2. aygırın kişnemesi.

hediyye (a.i.c. hedâyâ) 1. hediye, armağan.

hediyye-i dendân diş kirası.

hediyye-i yâkut yakut hediyesi. 2. kıymet, değer, bahâ. 3. kadın adı.

hediyyeten (a.zf.) hediye suretiyle, armağan olarak.

hedm (a.i.) Yıkma, harâbetme.

hefevât (a.i. hefve'nin c.) 1. kaymalar, ayak kayıp sürçmeler. 2. yanılmalar, yanlışlıklar.

heft (a.s.) 7 sayısı.

heft-âd (f.s.) yetmiş 70. (bkz: Seb'un).

heftâd dü şâh (yetmiş iki dal) insan ırkının 72 dalı veya Müslümanlıktan maada 72 millet.

heft-ahter (f.b.s.) astr. yedi seyyare (gezegen) [Utarit, Zühre, Merih, Müşteri, Zuhal, Güneş, Ay], (bkz: heft-âyîne, heft-bânû).

heft-âsmân (f.b.s.) yedi kat gök.

heft-âşiyâne (f.b.i.) yedi yuva, gökler.

heft-âyîne (f.b.s.) astr. yedi seyyare, (gezegen), (bkz: heft-ahter, heft-bânû).

heft-bânû (f.b.s.) astr. yedi seyyare (gezegen), (bkz: heft-ahter, heft-âyîne).

heft-bünyâd (f.b.i.) yedi yapı, gökler.

heft-çûş (f.b.i.) demir, çinko, kurşun, bakır, kalay, altın, gümüş eritilmesiyle meydana gelen alaşım.

heft-dâne (f.b.i.) aşure yapımında kullanılan 7 çeşit hububat.

heft-deryâ (f.b.i.) "yedi deniz" Pasifik Okyanusu, Atlas Okyanusu, Akdeniz, Karadeniz, Taberiye, Hazer, Aral.

heft-devr (f.a.b.s.) yaradılıştan, kıyamet gününe kadar geçecek olan yedi devir.

hefte (f.i.) hafta, yedi gün.

heft-ejdehâ (f.b.s.) astr. yedi gezegen, (bkz: heft-ahter, heft-âyîne, heft-bânû).

heft-elvân (f.a.b.s.) "yedi renk" Hz. îsâ'ya gönderildiği söylenilen yedi çeşit yemek, (bkz: heft-reng).

heft-endâm (f.b.s.) "yedi organ" baş, göğüs, karın, iki el, iki ayak.

heft-evreng (f.b.i.) astr. Büyük ve Küçükayı'yı meydana getiren yedi yıldız.

heft-gâh (f.b.i.) müz. Türk müziğinin mürekkep şed makamlanndandır. Segah mürekkep makamının nîm hicaz perdesindeki şeddidir. Durak nîm hicaz ve güçlü hüseynî-aşîran'dır (nîm hicaz perdesinde kalan yegâne Türk müziği makamıdır). Donanımına si, fa, do, sol için bakıyye diyezleri konulur. Orta sekizlideki sesleri şöyledir kaba nîm hicaz, yegâh, aşîran, ırak, nîm zirgüle, dügâh, çargâh, nim hicaz (çıkıcı olarak). Segah gibi, heftgâh da segah beşlisi ile hicaz dörtlüsünden mürekkeptir ve niseb-i şerîfe sayısı 7 dir.

heft-gâne (f.b.s.) yedi tane, yedi türlü olan.

heft-hân (f.b.i.) "yedi konaklık yol" Rüstem ile Isfendiyar'ın geçtikleri yol.

heft-hân (f.b.i.) "yedi sofra" Nev'î Zade Atâî'nin tasavvuf niteliğinde olan bir mesnevisi (1627).

heft-hum (f.b.i.) Cennetin 7 katı.

heft-hûn (f.b.s.) cehennemin yedi tabakası.

heft-ıklîm (f.a.b.i.) Batlamyos'un ayırdığı dünyânın yedi bölgesi.

heft-kalem (f.a.b.s.) yedi yazı çeşidi [sülüs, muhakkak, tevki', reyhânî, rık'a, nesih, ta'lîk].

heft-kâr (f.b.i.) yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş.

heft-kişver (f.b.i.). (bkz. heft-ıklîm).

heft-mend, heft-mendân (f.b.i.). (bkz. heft-tenân).

heft-merd,-merdân (f.b.i.) "yedi büyükler" [Kutub, Gavs, Ahyâr, Evtâd, Ebdâl, Nukabâ, Nücebâ]. (bkz: -hefttenân2).

heft-meyve (f.b.i.) "yedi meyve" kuşüzümü, üzüm, incir, kayısı, şeftali, hurma, erik.

heft-muhît (f.a.b.i.) "yedi deniz" Pasifik, Atlantik, Akdeniz, Karadeniz, Taberiye, Hazer, Aral.

heft-peder (f.b.i.) astr. yediger denilen yedi yıldız; yedikat gök.

heft-peyker (f.b.i.) 1. (bkz: heft-evreng). 2. yedikat gök.

heft-reng (f.b.s.) 1. yedi renk. (bkz. heft-elvân). 2. yedi renk üzerine iplikle dokunmuş bir çeşit dîba.

heft-tenân (f.b.i.) 1. (bkz: eshâb-ı kehf). 2. yedi büyükler [Kutub, Gavs, Ahyâr, Evtâd, Ebdâl, Nukabâ', Nücebâ]. (bkz. heft-merd, heft-merdân).

heftüm, heftümîn (f.s.) yedinci, (bkz. sâbi', sâbia).

hefvân (a.i.) 1. hızla gitme. 2. ayak kayıp sürçme.3. yanılma, yanlışlık, (bkz. hefve).

hefve (a.i.c. hefevât) l. kayma, ayak kayıp sürçme. 2. yanılma, yanlışlık, (bkz: hefvân).

hejdeh (f.b.s.) on sekiz.

hekîk (a.i.) kadın tavırlı erkek, kadınsı erkek, efemine.

hekîm (o.i.). (bkz. hakîm).

helâhil (a.s. hülhül'ün c.) çâresi, panzehiri olmayan, öldürücü zehir, ağu.

helâhil-nisâr (a.b.s.) öldürücü zehir saçan.

helâhil-rîz (a.f.b.s.) öldürücü zehir saçan.

helâk (a.i.) 1. mahvolma, ölme. 2. harcanma. 3. çok yorulma.

helâl (a.i.) 1. kullanılması şer'an caiz olan, dînin hükümleri bakımından kullanılabilen, haram olmayan şey. 2. nikâhlı kadın, (bkz: halîle, harem, hem-firâş).

helâlî (a.i.) l. bir çeşit yerli, buruşuk bez, arışı bürümcük, argacı pamuk olan bez. Helâli gömlek. 2. eski zaman saati. 3. s. helâl ile ilgili olan.

helâl-kâr (a.f.b.s.) helâl iş gören, haramdan kaçınan.

helâllaşmak (a.t.b.fi.) birbirlerine haklarını helâl etmek.

helâllı (a.t.i.) zevce, nikâhlı kadın. (bkz. halîle, harem3, hem-firâş).

helâl-nemek (a.f.b.s.) tuz hakkı bilen, sâdık.

helâl-zâde (a.b.s. ve i.) nikâhlı bir ana ve babadan dünyâya gelmiş [çocuk]. [aksi "harâm-zâde"]. 2. helâl süt emmiş, sütü temiz, namuslu. 3. mec. sözünün eri, doğru, dürüst kimse.

heleyûn (a.i.) bot. kuşkonmaz denilen nebat, fr. asperge. (bkz: helyûn, mârçûbe).

helezôn (a.i.) l. kabuklu sümüklü böcek. 2 . saat zembereği gibi gittikçe daralan dâire şekli, yılan kavı. 3. geo. helis.

helezon-ül-üzn anat. salyangoz (kulakta-), fr. limaçon, colimaçon.

helezônî (a.s.) 1. helezon şeklinde olan. 2. geo. helisel.

helîle (f.i.) hek. halîle, tohumları müshil olarak kullanılan bir nebat, kara halîle.

helîme (a.i.) helme, pirinç, fasulya, nohut ve benzeri gibi şeylerin kaynamasıyla meydana gelen kaymak; peltelenme.

helümme cerrâ (a.cü.) “çek beri getir", "var kıyas eyle!" mânâsına ve çok zaman "ve..." ile kullanılır.

helvâ (a.i.) unlu, yağlı ve şekerli maddelerle yapılan bir tatlı.

helvâ-furûş (a.f.b.i.) helva yapan veya satan kimse, helvacı (bkz: helvâ-ger).

helvâ-ger (a.f.b.i.) helvacı.

helvâ-hâne (a.f.b.i.) helva pişirmeye mahsus tencere veya kazan.

helvâyî (a.i.) helva satan, helvacı.

helyûn (f.i.) bot. kuşkonmaz, fr. asperge. (bkz: hilyevn).

hem (f.e.) -dak, -deş, -i bir.

Hem-pâ arkadaş.

Hem-cins cinsleri bir, bir cinsten.

hem-âguş ("gu" uzun okunur. f.b.s.) kucak kucağa, sarmaş dolaş.

hem-âheng (f.b.s.) uygun, denk.

hemâhim (a.i. hemheme'nin c.) dertler üzüntüler.

hemâl (f.i.) ortak, şerik, nazir, eş, benzer.

Bî-hemâl eşi, benzeri yok, eşsiz.

hemân (f.zf.) 1. hemen, derhal, o anda, çarçabuk. 2. öylece, böylece.

hemânâ (f.e.) 1. güya, sanki. 2. tam, tamam, tamamen, aynen, tıpkı.

hem-ân-dem (f.b.zf.) hemen, çabucak o anda. (bkz: der-akab, der-hâl).

hemânend (f.b.e.) gibi, benzer.

hem-ân-gâh (f.zf.) o anda, hemen.

hem-ârâmiş (f.b.s.) beraber, birlikte dinlenen.

hemâre (b.zf.) dâima, her zaman, ["hem-vâre" den bozma].

hem-asıl (f.a.b.s.) aynı asıldan.

hem-asr (f.a.b.s.) bir asırda yaşayan, çağdaş.

hem-âşiyân (f.b.s.) bir yuvada, bir yerde birlikte bulunan.

hem-âvâz (f.b.s.) sesleri birbirine uygun, aynı sesi çıkaran; arkadaş.

hem-âver (f.b.i.) efendileri bir olan köleler; kapı yoldaşı, arkadaş.

hem-âverd (f.b.i.) savaşan iki kişiden herbiri ["hem-nâverd" den bozma].

hem-âvîz (f.b.i.) savaşta karşılaşan iki kişiden biri.

hem-ayâr (f.a.b.s.) denk, eşit. [aslı "hem-ıyâr" dır]

hem-bâr (f.b.s.) aynı yükü yüklenmiş olan.

hem-bâz (f.b.i.) "beraber oynayan" ortak, şerik.

hem-ber (f.b.s.) birlikte oturan, yakın, beraber olan.

hem-bezm (f.b.s.) bir mecliste oturan, dernek arkadaşı; içki arkadaşı.

hem-bû (f.b.s.) bir kokuda, bir kokulu, kokusu bir; mec. tarz ve âdetleri bir.

hem-câ[y] (f.b.s.) bir yerde oturan; hemşeri.

hem-cenâh (f.a.b.s.) müsâvî, denk, eşit.

hem-cenb (f.a.b.s.) akran, (bkz: hem-pâ).

hem-cereyân (f.a.b.s.) aynı, bir akışta olan.

hem-cins (f.a.b.s.) cinsleri bir olan, aynı soydan.

hem-cinsî (f.a.b.i.) hemcinslik, cinsleri bir olma, aynı soydan olma.

hem-civâr (f.a.b.i.) komşu.

hem-civârî (f.a.b.s.) komşuluk.

hem-çü (f.e.) [onun] gibi.

hem-çünân (f.zf.) böylece, (bkz: hem-çünîn).

hem-çünîn (f.zf.) böylece. (bkz: hem-çünân).

hem-dâmân (f.b.i.) bacanak.

hem-dâstan (f.b.s.) (bkz: hem-destân).

hem-dem (f.b.i.) sıkı fıkı, canciğer arkadaş, (bkz: refîk).

hem-dem-i gamm gam arkadaşı.

hem-demî (f.b.i.) 1. sıkı fıkı arkadaşlık. 2. h. i. şehname tarzında manzum Osmanlı târihi yazan bir şâirimiz.

hem-derd (f.b.s.) dert ortağı, dert ve mihneti bir olan.

hem-dest (f.b.s.c. hem-destân) l . kuvvet ve kudrette beraber olan, elele veren. 2. ortak. 3. kumaş dokuyuculukta bir çırağa, artık tek başına çalışabilecek seviyeye geldiğini bildiren beratı veren kimse.

hem-destân (f.b.s.) 1. aynı sözleri söyleyenler, ağızbirliği edenler. 2. (hem-dest'in c.) kuvvet ve kudrette beraber olanlar.

hem-destâne (f.zf.) kuvvet ve kudrette beraber olarak, elele vererek, ortakça.

hem-destî (f.b.i.) 1. birlik, beraberlik. 2. ortaklık.

hem-dîger (f.b.s.) herbirinin öteki.

hem-dih (f.b.s.) aynı köyden, köyleri bir olan. (bkz. hem-şehrî).

hem-dil (f.b.s.) düşünceleri, yürekleri bir olan, gönüldeş.

hem-dûş (f.b.s.) omuz omuza gelen, müsâvî olan.

heme (f.s.) cümle, hep, bütün.

hemec (a.i.) l. sivrisineğe benzer küçük bir böcek. 2. s. şaşkın [kimse].

Hemedâniyye (a.h.i.) tas. Necmeddîn-i Kibrevî'nin kurduğu "Kibreviyye" tarikatının şubelerinden birinin adı.

hemegân (f.zf.) hepsi, cümlesi.

hemezât (a.i. hemeze'nin c.) vesveseler, kuruntular.

hemeze (a.i.c. hemezât) vesvese, kuruntu.

hem-fikr (a.f.b.s.) aynı fikirde olan; kafadar.

hem-fi'l (f.a.b.s.) suç ortağı.

hem-firâş (f.a.b.i.) yatak arkadaşı. (bkz. hem-hâb).

hemger (f.i.) çulha dokuyucu.

hem-ginân (f.b.i.) hep, bütün insanlar.

hem-gûşe (f.b.i.) komşu, (bkz: hem-cins).

hem-hâb (f.b.s.) 1. beraber uyuyan, yatak arkadaşı. 2. eş. (bkz: hem-fırâş).

hem-hâbe (f.b.i.) yatak arkadaşı, oda arkadaşı.

hem-hâh (f.b.s.) aynı istekte olan, istekleri bir olan.

hem-hâl (f.a.b.s.) bir halde bulunan, halleri birbirine benzeyen, bir halli.

hem-hâlet (f.a.b.s.) aynı halde olan,

hem-hâne (f.b.i.) bir evde oturan; arkadaş.

hem-hudût (f.a.b.s.) hudutları bir olan, sınırları yanyana olan.

hem-hûy (f.b.s.) aynı huyda, aynı tabîatte olan, huyları bir olan.

hemîl (a.i.) bot. sarısarmaşık denilen bir çeşit yabani ot.

hemîm (a.s.) nice [yağmur], (müen. "hemîne").

hemîn (f.e.zf. ve s.) bu bile, tıbkı bu; çok, [hem = beraber + în = bu dan yapılmıştır].

hem-inân (f.a.b.s.) dizgini bir, atbaşı beraber olan, yanyana birlikte bulunan, arkadaş, (bkz: refîk).

hemîşe (f.zf.) dâima, her vakit, her zaman, (bkz. hem-vâr).

hemk (a.i.) bir işe daldırma, bir işle meşgul etme [birini].

hem-kadd (f.a.b.s.) bir boyda olan, boyları bir olan.

hem-kadeh (f.a.b.s.) kadeh arkadaşı, içki arkadaşı, sıkı fıkı dost. (bkz: hem-sifâl).

hem-kadem (f.a.b.i. c. hem-kademân) ayakdaş, arkadaş, (bkz: hem-pâ).

hem-kadr (f.a.b.s.) sayılmakta ayni derecede olan.

hem-kamet (f.a.b.s.) bir boyda olan, boyları bir olan, boydaş, (bkz. hem-kadd).

hem-kâr (f.b.s.) ayni işte olan, ayni işi işleyen.

hem-kâse (f.b.s.) kâseleri, kadehleri bir olan; çanak arkadaşı.

hem-kefş (f.b.s.) pabucu bir olma, aynı ayakkabıyı giyme.

hem-kırân (f.b.s.) ayni yaşta olan, kuvvette eşit olan.

hem-kıymet (f.a.b.s.) ayni kıymette olan.

hem-kîş (f.b.s.) birdin ve mezhepte bulunan, dindaş, din yoldaşı, (bkz: hem-mezheb).

hem-kitâb (f.a.b.s.) 1. kitabı bir olan, aynı dersi gören [öğrenci]. 2. din arkadaşı, aynı dinde olan.

hem-kudret (f.a.b.i.) görev birliği.

hem-kün (f.b.s.) iş, meslek arkadaşı, ayni işte işleyen, (bkz: meslekdâş).

hem-ma'nâ (f.a.b.s.) bir anlamda, anlamlan bir olan.

hem-matleb (f.a.b.s.) istek ve maksatlan bir olan.

hemm (a.i.c. hümûm) gam, keder, tasa, kaygı.

hemmâz (a.i.) koğucu.

hem-meşreb (f.a.b.s.) meşrepleri bir, huylan uygun, kafadar.

hem-mezheb (f.a.b.s.) bir din ve mezhepte bulunan, mezhepdaş, din, mezhep yoldaşı, (bkz: hem-kîş).

hem-mizâc (f.a.b.s.) huylan tabiatları bir olan.

hem-nâm (f.a.b.s.) adlan bir olan, adaş. (bkz: semî).

hem-neberd (f.b.s.) 1. savaş arkadaşı, 2. rakîb.

hem-nefes (f.a.b.i.) arkadaş.

hem-nesl (f.a.b.s.) 1. ayni nesilden, ayni soydan, soydaş. 2. yaşdaş.

hem-nişîn (f.b.s.) beraber oturup kalkan, teklifsiz arkadaş.

hem-pâ[y] (f.b.i.) [kötü işlerde] arkadaş, ayaktaş, omuzdaş, (bkz: hem-kadem).

hem-pâye (f.b.s.c. hempâye-gân) payece beraber, rütbece bir.

hem-pâye-gân (f.b.s. hempâye'nin c.) payece beraber olanlar, rütbece bir olanlar. (bkz: hem-rütbe).

hem-pîşe (f.b.s.) sanati bir, bir san'atte bulunan.

hem-râd (f.b.s.) cömertlikte ve kahramanlıkta denk olan kimseler.

hem-râh (f.b.i.c. hem-râhan) yoldaş, yol arkadaşı, (bkz: hem-reh, hibb2).

hem-râhân (f.b.i. hem-râh'ın c.) yoldaşlar, yol arkadaşları.


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin