teheccüd (a.i. hecd'den) 1. gece uyanıp namaz kılma. 2. gece namazı.
teheccüm (a.i. hücûm'dan) hücum etme, saldırma; acele gitme.
teheddî (a.i.) hidâyetlenme, doğru yola girme.
teheddül (a.i.) sarkma, sölpüme.
teheddüm (a.i.) yıkılma, (bkz: inhidâm).
tehekküm (a.sül. hekeme. i.c. tehekkümât) 1. alay, eğlenme. 2. görünüşte ciddî, hakikatte alaydan ibaret olan eğlenme. 3. ed. ta'rîz'in te'sirli olan kısmı. Meselâ "Edebiyyâtı tutup boğdu gürûh-i kudemâ / Okuyun siz de onun canına ey genç üdebâ" beytinde olduğu gibi.
tehekkümât (a.i. tehekküm'ün c.) 1. alaylar, eğlenmeler. 2. ciddî tavır takınarak eğlenmeler.
tehekkümen (a.zf.) tehekküm suretiyle, alay için.
tehellül (a.i.) yüzü gülme, keyifli olma.
tehemten (f.s.) iriyarı, boylu boslu yiğit.
Tehem-ten (f.h.i.) Eski İran kahramanı Zal oğlu Rüstem'in lâkabı.
tehemten-ten (f.b.s.) tehemten tenli.
tehennüc (a.i.) hek. çocuğun, ana rahminde canlanıp kımıldaması.
teherrüş (a.i.) hek. küçük küçük kabarcıklarla şiddetli kaşıntı yapan bir cilt hastalığı.
tehettük (a.i. hetk'den) 1. yırtılma. 2. alnının damarı çatlama, utanmazlıktan üzüntü duymama.
tehevvu' (a.i.) kusma, (bkz: istifrâğ).
tehevvüd (a.i.) Yahudi olma.
tehevvüm (a.i.) hafif uyku, ımızganma. (bkz. sine, tehvîm).
tehevvür (a.i. hevr'den. c. tehevvürât) öfkelenme, köpürme.
tehevvürât (a.i. tehevvür'ün c.) öfkelenmeler, köpürmeler.
teheyyuz (a.i.) hek. kırık kemiğin kaynayıp bitişmesi.
teheyyü' (a.i.c. teheyyüât) hazırlanma.
teheyyüât (a.i. teheyyü'ün c.) hazırlanmalar.
teheyyüb (a.i. heybet'den) korkutma; korkma.
teheyyüc (a.i. heyecân'dan. c. teheyyücât) heyecanlanma, coşma.
teheyyüc kabiliyyeti heyecanlılık.
teheyyücât (a.i. teheyyüc'ün c.) heyecanlanmalar, coşmalar.
teheyyücât-ı mütevâliye devamlı heyecanlanmalar.
teheyyücî (a.s.) fels. heyecanla ilgili, fr. emotionnel.
teheyyüm (a.i.) şaşma, şaşıp kalma. (bkz. tahayyür).
tehezzüc (a.i.) makamla şarkı söyleme.
tehezzüz (a.i.) hafif titreme, deprenme. (bkz: ihtizâz).
tehî (f.s.) 1. boş. (bkz: hâlî). 2. zf. boşuna. 3. hünersiz, marifetsiz; bilgisiz. 4. zf. boşu boşuna, nafile.
tehî-dest (f.b.s.) eliboş, züğürt.
tehî-destân (f.b.i. tehî-dest'in c.) eliboşlar, züğürtler.
tehî-destî (f.b.i.) züğürtlük.
tehî-gâh (f.b.i.) boş böğür.
tehî-geh (f.b.i.). (bkz: tehî-gâh).
tehî-kîse (f.b.s.) "boş keseli" çok fakir.
te'hîl (a.i.) 1. misafire "hoş geldiniz!" demek olan "ehlen ve sehlen" cümlesini söyleme. 2. ehliyetli kılma. 3. lâyık, müstahak görme, görülme. 4. ürkekliğini giderme, alıştırma.
tehîm (a.s. töhmet'den); kabahatli, suçlu.
tehî-magz (f.b.s.) boşkafalı, beyinsiz.
tehî-magzî (f.b.i.) boşkafalılık, beyinsizlik.
tehî-mîdegân (f.a.b.s.) mîdesi boş olanlar, açlar.
tehî-miyân (f.b.s.) içi boş.
tehî-miyânî (f.b.i.) içi boşluk, içi boş olma.
te'hîr (a.i. ahar'dan. c. te'hîrât) sonraya, geriye bırakma, geciktirme, geciktirilme.
te'hîr-i icrâ (yürütmenin durdurulması) istek üzerine dâva mevzuu bulunan bir kararın yürütülmesini durdurma.
te'hîrât (a.i. te'hîr'in c.) sonraya bırakmalar, geciktirmeler, geciktirilmeler.
tehiyyât (a.i. tehiyye'nin c.) hazırlamalar, hazırlanmalar, [aslı "tehyiât" dır], (bkz: tehyiât).
tehiyye (a.i.c. tehiyyât) ; 1. selâm. 2. selâm verme. 3. hayır dua etme. 4. beka, mülk, mâlikiyyet.
teheyyüt-ül-mescid mescide girince oturmadan kılınan iki rekât nafile namazı, (bkz: tehyie).
tehiyyet (a.i.) (bkz. tehiyye).
tehlîk (a.i.) öldürme (bkz: ihlâk).
tehlike (a.i. helâk'dan). (bkz: tehlüke).
tehlîl (a.i. hell'den. c. tehlîlât) islâm dîninin tevhit akidesini hulâsa eden "lâilâhe-ill-Allah" sözünü tekrarlama.
tehlîlât (a.i. tehlîl'in c.) "lâilâhe-ill-Allah" sözlerini söylemeler.
tehlîl-hân (a.f.b.s.) tehlîleden, "lâilâhe-ill-Allah" sözünü makamla okuyan, (bkz: mühellil).
tehlüke (a.i. helâk'dan) tehlike; bir şeyin veya bir kimsenin varlığını, güvenliğini tehdit eden durum.
tehniye (a.i.). (bkz. tehniyet).
tehniyet (a.i.) tebrik etme, kutlama; "hoş geldin!" deme.
tehrîb (a.i.) kaçırma, kaçırılma.
tehrîm (a.i.) kocaltma.
tehtîk (a.i. hetk'den) 1. yırtma. 2. namusa halel getirme.
tehvî' (a.i.) kusturma, kusturulma.
tehvîd (a.i. hevd'den) Yahudileştirme, Yahudileştirilme.
tehvîl (a.i. hevl'den. c. tehvîlât) korkuya düşürme.
tehvîlât (a.i. tehvîl'in c.) korkuya düşürmeler.
tehvîm (a.i.) ımızganma; hafif uyku. (bkz: tehevvüm).
tehvîn (a.i. hevn'den. c. tehvînât) 1. ehvenleştirme, ehvenleştirilme, kolaylaştırma, kolaylaştınlma; hafifletme, hafifletilme; ucuzlatma, ucuzlatılma. 2. alçaltına, alçaltılma.
tehvînât (a.i. tehvîn'in c.) 1. ehvenleştirmeler, ehvenleştirilmeler, kolaylaştırmalar, kolaylaştırılmalar; hafifletmeler, hafifletilmeler; ucuzlatmalar, ucuzlatılmalar. 2. alçaltmalar, alçaltılmalar.
tehvîş (a.i.) karmakarışık etme. (bkz: teşvîş).
tehviye (a.i. hevâ'dan) havalandırma.
tehyî' (a.i.). (bkz. tehyie).
tehyiât (a.i. tehyie'nin c.) hazırlamalar, hazırlanmalar.
tehyîb (a.i.c. tehyîbât) heybetli gösterme, gösterilme.
tehyîbât (a.i. tehyîb'in c.) heybetli göstermeler, gösterilmeler.
tehyîc (a.i. heyecân'dan. c. tehyîcât) heyecanlandırma, coşturma.
tehyîcât (a.i. tehyîc'in c.) heyecanlandırmalar, coşturmalar.
tehyie (a.i.c. tehyiât) hazırlama, hazırlanma.
tehzîb (a.i.c. tehzîbât) 1. ıslâh etme, düzeltme; temizleme. 2. çocuğu adam etme.
tehzîb-i ahlâk ahlâkı düzeltme.
tehzîbât (a.i. tehzîb'in c.) ıslâh etmeler, düzeltmeler, temizlemeler.
tehzîc (a.i.c. tehzîcât) makamla şarkı söyleme, (bkz: tehezzüc).
tehzîcât (a.i. tehzîc'in c.) makamla şarkı söylemeler.
tehzîl (a.i.c. tehzîlât) 1. zayıflatma. 2. alaya alma; hezil, alay şekline koyma. 3. ed. ciddî bir esere lâtife tarzında nazîre yazma, [meselâ "Dağıttın hâb-ı nâz-ı yâri ey feryâd; neylersin? / Edip seyrangehim yekser harâb-âbâd, neylersin?" madamın "Dağıttın arpa vü buğdayımı ey bâd, neylersin?/ Edip harmengehim yekser harâb-âbâd, neylersin?" şekline sokulması gibi].
tehzîlât (a.i. tehzîl'in c.) 1. zayıflatmalar. 2. alaya almalar, hezil, alay şekline koymalar.
tehzîm (a.i. hazm'den) hek. 1. sıktırma, sıkıştırma. 2. hülâsası ("özeti) alınacak bir maddeyi 35-40 derecede ısıtılmış su içinde bırakma.
tehzîz (a.i.c. tehzîzât) hareket ettirme, hafif titreme, titretilme.
tehzîzât (a.i. tehzîz'in c.) hareket ettirmeler, hafif titretmeler, titretilmeler.
tek (f.i.) koşma, seğirtme.
tek ü dû,tek ü pûy,tek ü tâz öteye beriye koşuşmalar.
tekabbel-Allah (a.cü.) "Allah kabul etsin!" mânâsına gelir.
tekabbuh (a.i. kubh'dan) çirkin görme, kötü sayma.
tekabkub (a.i.) bağırsaklarla gazların yaptığı gurultu.
tekabül ("ka" uzun okunur, a.i. kabl'den c. tekabülât) 1. karşı karşıya olma, karşı karşıya, yüzyüze gelme, karşılaşma. 2. karşılık olma, karşılama.
tekabül-i saffeyn ask. savaşan iki ordunun karşılaşması.
tekabülât ("ka" uzun okunur, a.i. tekabül'ün c.) karşı karşıya, yüzyüze gelmeler; karşılık olmalar, karşılamalar.
tekaddüm (a.i. kıdem'den). (bkz. takaddüm).
tekadîm ("ka" uzun okunur, a.i. takdime'nin c.) sungular, verilen hediyeler, armağanlar.
tekadîr ("ka" uzun okunur, a.i. takdîr'in c.) 1. alınyazıları. (bkz: mukadderât). 2. İhtimaller.
tekadüm ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. geçmiş bulunma. 2. fık. mürûr-i zaman (zaman aşımı) olma.
tekadüm-i ezmine zamanın geçmesi.
tekadüm-i zamân huk. bir hâdisenin vukuundan itibaren bâzı hallerde dâvanın bakılmasına şahadetin dinlenmesine manî teşkîl eden müddet.
tekaffî (a.i.). (bkz. iktidâ).
tekâfî, tekâfü' (a.i. küf’den) birbirinin dengi olma.
tekâfül (a.i.) fels. fr. solidarite.
tekâhhül (a.i. kûhl'den) sürme çekme [göze-]. (bkz. iktihâl).
tekâhül (a.i.) dikkatsizlik, ihmal.
tekalîb ("ka" uzun okunur, a.i. taklîb'in c.) çevirmeler, döndürmeler; içi dışa çevirmeler.
tekâlîf (a.i. teklif’in c.) 1. teklifler. 2. vergiler.
tekâlif-i ayniyye eko. mükelleflerin şahsî durumları nazara alınmaksızın mülkiyetleri altında bulunan emval ve kıymetler üzerinden alınan vergi.
tekâlîf-i emîriyye hükümdarın kestiği vergi.
tekâlif-i harbiyye savaş sırasında alınan fevkalâde vergi.
tekâlif-i örfiyye huk. [eskiden] kanun ve nizâma müstenit olmaksızın idâreten görülen lüzuma mebnî alınan akçe vesaire ve halka yükletilen garye. [bu paraların tahsiline me'mur olanlar muhassıl, sipahi, mültezim, subaşı, koruağası'dır].
tekâlîf-i şâkka şer'î cevaz bulunmayan ve tekâlif kaidelerine de uymayan vergi.
tekâlîf-i şer'iyye dînin emrettiği zekât, haraç gibi vergiler. 3. ibâdetler.
tekâlüb (a.i. kelb'den) köpek gibi saldırma.
tekâmül (a.i. kemâl'den. c. tekâmülât) 1. kemal bulma, olgunlaşma. 2. biy., fels. evrim, fr. evolution.
tekâmülât (a.i. tekâmül'ün c.) 1. tekâmüller, olgunlaşmalar. 2. evrimler, f r. evolutions.
tekâmüliyye (a.i.). (bkz. tekâmüliyyet).
tekâmüliyyet (a.i.) biy., fels. evrimcilik, fr. evolutionnisme.
tekamür ("ka" uzun okunur, a.i. kımâr'dan) kumar oynama.
tekâpû (f.i.) 1. telâş ile koşarak araştırma. 2. dalkavukluk, kavuk sallama.
tekarîr ("ka" uzun okunur, a.i. takrir'in c.) takrirler, teklifler, önergeler, (bkz: takrîrât).
tekarüb ("ka" uzun okunur, a.i. kurb'dan) 1. iki şeyin birbirine yakın olma hâli. 2. fiz. yakınsama, fr. convergence. (bkz: takarrüb).
tekarüb-i mahâric harflerin mahreçlerinin birbirine yakın olması.
tekârüm (a.i.) ayıp ve kusur olacak şeylerden kaçınma.
tekarün ("ka" uzun okunur, a.i. karn'den) birbirine yanaşma, birbirinin yanına gelme, (bkz: mukarenet).
tekarün fi-l-hayâl ed. bir şeyin zikri ile ona bağlı bulunan şeyin hatıra gelmesi. Meselâ "kalem getir" deyince, hokkayı, kâğıdı; bir 'iğne istenilince' ipliği hatırlamak... gibi. (bkz. tedâî).
tekasît ("ka" uzun okunur, a.i. taksît'in c.) taksitler.
tekâsüf (a.i. kesâfet'den) sıklaşma, koyulaşma; yoğunlaşma.
tekâsül (a.i. kesel'den. c. tekâsülât) üşenme, tenbellik; ilgisizlik.
tekâsülât (a.i. tekâsül'ün c.) üşenmeler, tenbellikler; ilgisizlikler.
tekasüm ("ka" uzun okunur, a.i. kasem'den) 1. yeminleşme, andlaşma. 2. bölüşme, bölüşülme, (bkz: mukaseme).
tekâsür (a.i. kesret'den) 1. çoğalma, (bkz: taaddüd, tekessür). 2. çok övünme.
Sûre-i tekâsür Kur'ân'ın 102. sûresi. Mekke'de nazil olmuştur, 8 âyettir.
tekâsür (o.i. kesr'den) kırılma; fiz. kırınım, difraksiyon, fr. diffraction. [yapma kelimelerdendir].
tekâsür-i ziyâ' fiz. iki noktadan gelip bir noktaya yansıyan iki ışının birbirini kırması.
tekaşşu' (a.i. kaş'dan) hek. balgam çıkarma, (bkz: tenahhum2).
tekaşşu'-i dem hek. kan tükürme.
tekatîr ("ka" uzun okunur, a.i. taktîr'in c.) damlamalar, damıtıklar.
tekattu' (a.i.) hek. bir sıtma nöbetinin muntazam vakitlere ayrılması.
tekattül (a.i. katl'den) birbirini kesme, kesişme.
tekatu' ("ka" uzun okunur, a.i. kat'den) kesme, kesişme, çatışma; iki çizginin birbirini kesip geçmesi.
Nokta-i tekatu' kesişme noktası.
tekatur ("ka" uzun okunur, a.i. katr, kutûr ve katarân'dan) damlama, damla damla dökülme, (bkz: takattur).
tekâtüb (a.i.). (bkz: mükâtebe).
tekatül ("ka" uzun okunur, a.i. katl'den) birbirini öldürme, vuruşma, (bkz: mukatele).
tekâtüm (a.i. ketm'den) sır saklama [birbirinden-].
tekaüd ("ka" uzun okunur, a.i. kuûd'dan) 1. karşılıklı oturma. 2. emekliye ayrılma. 3. emeklilik.
tekaüd sandığı emekli sandığı.
tekaüden ("ka" uzun okunur, a.zf.) emekliye ayrılarak.
tekaüdiyye ("ka" uzun okunur, a.i.) emekli aylığı.
tekâül (a.i. küûl'den) kim. ispirtolaşma.
tekâver (f.s. ve i.) koşucu; seğirtici, yorga (binicisini sarsmayan) yürüyüşlü [at].
Esb-i tekâver koşu atı.
tekavîm ("ka" uzun okunur, a.i.) takvimler.
tekavvül (a.i.c. tekavvülât) yalan söyleme.
tekavvülât (a.i. tekavvül'ün c.) yalan sözler.
tekavvüm (a.i.) doğrulma [eğri iken-].
tekavvüm-i nihâl körpe fidanın doğrulması.
tekavvüm-i örfî huk. [eskiden] bir malın muhrez olması.
tekavvüs (a.i. kavs'den) kavislenme, yay şekline girme, yay gibi eğrilme ve eğri olma.
tekavvüt (a.i. kut'dan) azıklanma, beslenme; geçinme.
tekâyâ (a.i. tekye'nin c.) tekkeler, (bkz: zevâyâ).
tekâyüd (a.i. keyd'den. c. tekâyüdât) birbirine hîle yapma, (bkz: tehâdu').
tekâyüdât (a.i. tekâyüd'ün c.) birbirine hîle yapmalar.
tekayyuh (a.i. kayh'dan) irinlenme.
tekayyuhât (a.i. tekayyüh'ün c.) irinlenmeler.
tekaz ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. karşılaştırma. 2. birbiriyle ödeşme. 3. takas, birinin alacağını vereceğine karşılık tutma.
tekazâ ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. alacaklının borçluyu sıkıştırması. 2. sıkışarak söz söyleme. 3. başa kakma.
tekâzüb (a.i. kizb'den) birbirine yalan söyleme, birbirini aldatma.
tekazzu' (a.i.) çıbanın irinlenmesi.
tekazzuh (a.i. kuzah'dan) "alâim-i semâ', kavs-i kuzah" şeklini gösterme.
tekbîb (a.i. kebâb'dan) kebâbetme, edilme.
tekbîr (a.i. kibr'den. c. tekbîrât) "Allâhü ekber (= Tanrı uluların ulusudur) deme[k].
İftitâh tekbîri namaza başlarken iki eli kulak memelerine değdirerek "Allâhü ekber" deme. 2. "Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâilâhe ill'Allahü v'Allahü ekber, Allâhü ekber ve li-llâh-il hamd" deme [k].
tekbîr-i istiftâh namaza başlarken alınan ilk tekbir.
tekbîrât (a.i. tekbîr'in c.) tekbirler, tekbir getirmeler.
tekbîr-hân (a.f.b.s.) tekbir duasını okuyan, tekbir getiren.
tekdîr (a.i. keder'den. c. tekdîrât) 1. bulandırma.
tekdîr-i mâ' suyu bulandırma. 2. kederlendirme, kederlendirilme.
tekdîr-i hâtır iç, gönül sıkıntısı, neşesizlik. 3. azarlama, azarlanma; azar. 4. öğrenciye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. [tevbihden ağırdır].
tekdîrât (a.i. tekdîr'in c.) tekdirler, azarlamalar.
tekdîrât-ı şedîde şiddetli azarlamalar, çıkışmalar.
tekdîrî, tekdîriyye (a.s.) tekdire mensup, tekdirle ilgili.
Mücâzât-ı tekdîriyye huk. kabahat nevinden olan suçların gerektirdiği hafif ceza.
teke (f.i.) 1. erkek keçi. 2. sürü önünde giden kösemen. 3. bir cilt defter. 4. tezek, mayıs.
tekebbüd (o.i. kebed'den) 1. katılaşma, sertleşme. 2. o. bir organın kebedleşmesi, karaciğerleşmesi. [yapma kelimelerdendir].
tekebbüd-i rie hek. zatürrienin ikinci devrinde akciğerin karaciğer gibi katılaşması, fr. hepatisation.
tekebbüd-i süflâ astr. en yüksek noktanın en alt derecesi.
tekebbüd-i alyâ astr. en yüksek noktanın en üst derecesi.
tekebbür (a.i. kibr'den) kibir gösterme, büyüklük satma, (bkz: taazzum).
tekeddür (a.i. keder'den) 1. bulanma, saflığını kaybetme. 2. kederlenme
tekeddür-i hâtır kederli olma.
tekeffüf (a.i. keff’den) avuç açma, dilenme, (bkz: tese'ül).
tekeffül (a.i.) birine kefil olma, kefalet etme veya verme.
tekehhüf (a.i. kehf’den) mağara gibi oyulma, kazılma.
tekehhül (a.i.). (bkz. iktihâl).
tekehhün (a.i.) kâhinlik, falcılık etme.
tekellüf (a.i. külfet'den c. tekellüfât) 1. külfetli, zahmetli iş görme. 2. özenme, bir işi gösterişli bir hâle koymak için uğraşma. 3. gösteriş, yapmacık.
Bî-tekellüf, Bilâ-tekellüf külfetsiz, sıkıntısız, tabîî olarak.
tekellüfât (a.i. tekellüf’ün c.) 1. tekellüfler, güçlüklere, zorluklara katlanmalar. 2. özenmeler.
tekellüfât-ı münşiyâne münşilere mahsus zorluklar, külfetler.
tekellüm (a.i. kelâm'dan) 1. söyleme, konuşma. 2. ed. bir yazarın kendisini ölmüş farzederek yazı yazması.
tekellüm-i sâmit ed. sessiz konuşma.
tekellümât (a.i. c.) konuşmalar; söylemeler.
tekellüs (a.i. kils'den. c. tekellüsât) kireçleşme.
tekellüs-i şerâyîn hek. yaşlılık dolayısıyla atardamarların kireçlenmesi.
tekemmül (a.i. kemâl'den. c. tekemmülât) kemâle gelme, kemal bulma, olgunlaşma.
tekemmülât (a.i. tekemmül'ün c.) kemâle gelmeler, kemal bulmalar, olgunlaşmalar.
tekemmüm (a.i. kümm'den) çarşafa bürünme.
tekemmün (a.i. kümûn'dan) pusuya yatma, gizlenme.
tekemmüş (a.i.) 1. acele etme. 2. hek. adalenin iltihap ve şâire neticesinde büzülüp çekilmesi.
tekennî (a.i. künye'den) künye alma, ad alma.
tekerrüh (a.i. kerh'den) iğrenme, (bkz: istikrâh).
tekerrür (a.i. kerr'den c. tekerrürât) tekrarlanma.
tekerrür-i cürm huk. bir suçun -hüküm giydikten sonra- yine işlenmesi.
tekerrürât (a.i. tekerrür'ün c.) tekrarlanmalar.
tekerrüş (a.i.) buruşma.
tekessüf (a.i.). (bkz: tekâsüf).
tekessür (a.i. kesret'den) çoğalma, (bkz: efzâyiş).
tekessür (a.i. kesr'den) kısılma.
tekeşşüf (a.i. keşfden) açılma, (bkz: inkişâf).
tekevvün (a.i. kevn'den. c. tekevvünât) var olma, meydana gelme, oluş.
tekevvün-i beyz zool. yumurta oluşması.
tekevvün-i cibâl jeol. dağoluş, orojeni, fr. orogenie.
tekevvün-i evvel fels. önoluş, fr. preformation.
tekevvün-i ezrâr zool. tomurcuklanma, fr. bourgepnnement.
tekevvün-i ferdî biy. bireyoluş, fr. ontogenie.
tekevvün-i menî biy. sperma oluşması.
tekevvün-i nev'î biy. soyoluş, fr. phylogenie.
tekevvünât (a.i. tekevvün'ün c.) var olmalar, meydana gelmeler, oluşlar.
tekevvünî (a.s.) fels. oluşla ilgili, oluşul, fr. genetique.
tekeylüs (o.i.) yemeklerin mîdede ve bağırsaklarda ezilerek lenf damarları tarafından emilmeye elverişli bir hâle gelmesi, kilüs hâlini alması.
tekeymüs (o.i.) yemeklerin mîdede ezilmesi, kimüs hâline girmesi.
tekeyyüf (a.i. keyfden) 1. keyiflenme; keyiflendirecek bir şey alma. 2. keyfiyetlenme.
tekeyyüs (a.i.kiyâset'den) 1. kiyâsetli, zekî, uyanık görünme. 2. zariflik gösterme. 3. hek. zararlı bir maddenin vücûdun bir tarafına girerek orada bünyenin meydana getirdiği keseye girmesi.
tekfîl (a.i. kefâlet'den) kefil etme, edilme, kefil gösterme.
tekfîn (a.i. kefen'den. c. tekfînât) kefene sarma, kefenleme, kefenlenme.
tekfînât (a.i. tekfîn'in c.) kefene sarmalar, kefenlemeler, kefenlenmeler.
tekfîr (a.i. küfr'den. c. tekfîrât) 1. birine kâfir deme.
tekfîr-i seyyiât (kefr'den) suçlan, günahları olmamış gibi addetme. 2. yok etme, ortadan kaldırma.
tekfîr-i yemîn yeminin kefaretini verme.
tekfîrât (a.i. tekfîr'in c.) 1. kâfir etmeler. 2. yok etmeler, ortadan kaldırmalar.
tekhîl (a.i. kuhl'den) sürme çekme, sürme çekilme [gözüne-].
te'kîd (a.i. ekd'den. c. te'kîdât) 1. kuvvetleştirme, sağlamlaştırma. 2. üsteleme, bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. 3. gr. pekiştirme, fr. intensif.
te'kîd-i lâfzî aynı sözün tekrarı.
te'kîd-i ma'nevî gr. söylenişi başka, mânâsı müşterek olan kelime, sinonim (eşanlamlı) kelime, fr. mot synonyme.
te'kîd-i münâsebet-i vedâiyye dostluk münâsebetlerini kavileştirme.
te'kîdât (a.i. te'kîd'in c.) te'kitler, sağlamlaştırmalar.
te'kîden (a.zf.) 1. te'kit yoluyla, sağlamlaştırarak. 2. evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlayarak.
te'kîdî (a.s.) te'kide ait, tekit ile ilgili.
te'kîd-nâme (a.f.b.i.) te'kit yazısı, evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlayan yazı.
te'kîd-ül-medh bimâ yüşbih-üz-zemm (a.cü.) ed. birini zem eder surette medhetme. Meselâ, çalışkan bir çocuk için "durup dinlendiği yok, gece gündüz kitaplarıyla uğraşıyor" denilmesi gibi.
te'kîd-üz-zemm bimâ vüşbih-ül-medh (a.c.) ed. birini medheder surette zemmetme Meselâ, haylaz bir çocuk için "o kadar intizam meraklısı ki sahifeleri dağılmasın diye kitaplarının kenarlarını kesmiyor" denilmesi gibi.
te'kîl (a.i.) yedirme, yedirilme [bir kimseye].
tekke-i mürgan (kuşların tekkesi) Süleyman Peygamber'in kurduğu tekke ki, yılda bir defa kuşlar burada toplanır ve yedi gün meçhul bir yerden gelen yiyeceklerini yerler.
teklîf (a.i. külfet'den) 1. birinden eziyetli, fakat başkası için faydalı olan bir iş isteme. 2 . (c. teklîfât) içli dışlı olmayan, çekingen muamele. 3. vergi yükleme. 4. önerge.
teklîf-i hâm münasebetsiz, ağır teklif.
teklîf mâlâ-yutak ağır ve yapılmayacak teklif.
teklîf tekellüf resmî davranış.
teklîfât (a.i. teklîf’in c.) teklifler, önermeler, öneriler.
teklîfî (a.s.) mecburî, yükümlü.
teklîf-nâme (a.f.b.i.) huk. sigorta yaptırmak isteyen bir kimseye, sigortacı tarafından verilen matbu vesîka.
teklîl (a.i. iklîl'den) taç giydirme.
teklîs (a.i. kils'den) kireçleştirme.
tekmîd (o.i.) hek. ılık veya soğuk su pansumanı, [yapma kelimedir].
tekmîl (a.i. kemâl'den. c. tekmîlât) 1. kemâle erdirme. 2. bitirme, bitirilme, tamamlama, tamamlanma. 3. s. tam, eksiksiz, bütün, hep.
tekmîl-i enfâs ölme.
tekmîl-i selâsîn [Ay görülemediği zaman] (ramazânın ilk gününün tâyîni için) arabî aylarına göre otuz günü tamamlama.
tekmile (a.i. kemâl'den) 1. ek, katma gibi eksik için sonradan yapılan şey. 2 . ek.
tekmîn (a.i. kemîn'den) pusuya, sipere yerleştirme, yatırma.
tekniye (a.i. künyeden) künye koma, künyeleme, künyelenme.
tekrâr (a.i. kerr'den) 1. bir şeyi iki veya daha çok defa yapma.
Be-tekrâr bir defa daha. 2. zf. yine, bir daha, yeniden.
tekrâr-ı lâfzî ed. yalnız sözün ibarede tekrarı.
tekrâr-ı ma'nevî ed. mânâları bir olan kelimeleri bir arada kullanma dikkat ve itinâ, sabır ve tahammül.. gibi.
Kesret-i tekrâr ed. bir cümlede aynı kelimenin -lüzumsuz olarak- ikiden çok tekrar edilmesi.
tekrâr tekrâr arka arkaya, ardı ardına, üstüste.
tekrâr-ale-t-tekrâr (a.zf.) çok defa. (bkz: mükerreren).
tekrâren (a.zf.) tekrarlanarak, defalarla.
tekrîh (a.i. kerâhet'den. c. tekrîhât) kerih gösterme; sevdirmeme.
tekrîhât (a.i. tekrîh'in c.) kerih göstermeler; sevdirmemeler.
tekrîm (a.i. kerem'den. c. tekrîmât) saygı gösterme, ululama, (bkz: ta'zîm).
tekrîmât (a.i. tekrîm'in c.) saygı göstermeler, ululamalar, (bkz: ta'zîmât).
tekrîmen (a.zf.) saygı göstererek, ululayarak. (bkz: ta'zîmen).
tekrîr (a.i. kerr'den) 1. tekrarlama, tekrar etme; bir daha yapma veya söyleme. 2. ed. sözün te'sîrini kuvvetlendirmek için bir sözü bile bile tekrar etme san'atı "ey varlığı varı var eden var.." gibi.
tekrîr-i istidlâl mant. misal verme, örnek getirme.
tekrîr-i merdûd lüzumsuz, gereksiz söz tekrarı, fels. geneleme, fr. tautologie.
tekrîrât (a.i. tekrîr'in c.) tekrarlamalar, tekrar etmeler.
tekrîs (a.i.) 1. temele taş koyma. 2. Tanrı'ya vakfetme, takdis. 3. ithaf.
teksîb (a.i. kesb'den) kazandırma, kazandırılma.
teksif (a.i. kesâfet'den) 1. koyu ve sık yapma, bir sıvıyı koyulaştırma. 2. dokuma ve sâireyi sıklaştırma. 3. şeffaflığını (saydamlığını) giderme. 4. yığma, toplama.
teksîf-i nîrengi jeod. yüksek dereceli nirengi noktaları arasına daha tafsilâtlı harita yapmaya esas olmak üzere küçük dereceli nirengiler ithâl etme ameliyesi.
teksîr (a.i. kesr'den) çok kırma [bir şeyi], kırılma.
teksîr (a.i. kesret'den c. teksîrât) çoğaltma, çoğaltılma.
teksîr-i sevâd faydasız yere çok yazı yazma.
teksîrât (a.i. teksîr'in c.) çoğaltmalar, çoğaltılmalar.
teksîr-hâne (a.f.b.i.) darphanede para basılan yer.
tekşîf (a.i. keşf'den) çok açma, açılma.
tek-tâz (f.b.i.) çok koşan; koşucu.
tektîb (a.i. ketebe'den) yazdırma.
tekvîn (a.i. kevn'den. c. tekvînât) 1. var etme. 2 . yaratma.
Âlem-i tekvîn vücûd ve hudûs âlemi, oluşma âlemi.
Dostları ilə paylaş: |