Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə189/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   181   182   183   184   185   186   187   188   189

zulemât (a.i. zulmet'in c.) karanlık, (bkz: zulem, zulmât, zulümât).

zullân (a.s. zelîl'in c.) zeliller, (bkz: zilâl).

zulm (a.i.) 1. bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koyma. 2. zulüm, haksızlık, eziyet, (bkz: sitem).

zu-l-maâşeyn (a.b.s.) zool. hem karada, hem de suda yaşayabilen hayvanlar.

zulmânî (a.s. zulmet'den) zulmetli, zulmete, karanlığa mensup, karanlıkla ilgili,

zulmâniyeyn (a.i. zulm'den) iki manâlı olan, iki mânâya da gelebilen, mânâsı açık, sarih olmayan kelime.

zulmâniyyet (a.i.) karanlık olma hâli.

zulmât (a.i. zulmet'in c.) karanlıklar.

Bahr-i zulmât Atlantik okyanusu, (bkz: zulem, zulümât, zulemât).

zulmen (a.zf.) zulüm yaparak, haksızlıkla.

zulmet (a.i.c. zulümât, zulemât, zulmât) karanlık, (bkz: deycûr).

zulmet-i ebkem dilsiz karanlık.

zulmet-i ten vücut karanlığı.

zulmet-efzâ (a.f.b.s.) karanlığı artıran, (bkz. zulmet-fezâ).

zulmet-fezâ (a.f.b.s.) karanlığı artıran, (bkz: zulmet-efzâ).

zulmî, zulmiyye (a.s.) zulüme ait, zulümle ilgili.

zulûf (a.i. zılf’in c.) inek, koyun, keçi gibi hayvanların çatal tırnakları (bkz. ezlâf).

zulûl (a.i. zıll'ın c.) gölgeler, (bkz: ezlâl, zılâl).

zulümât (a.i. zulmet'in c.) karanlık. (bkz. zulem, zulemât, zulmât).

zu'm (a.s.) 1. bâtıl zan, sanı, boş inanç. 2. şüphe, (bkz: gümân, reyb, şekk, zann).

zu'miyyât (a.i.c.) bâtıl zanlarla ilgili şeyler, boş inançlarla ilgili şeyler.

zunûn (a.i. zan'dan. c. ezânîn) zanlar, sanılar.

zû-nütû' (a.b.s.) hek. üzerinde çıkıntılar, yumrular olan vücut organlarından biri.

zûr (f.i.) kuvvet, güç. (bkz: nîrû).

zûr-ı bâzû kol kuvveti.

zûr-ı bâzû-yi irfân bilginin bâzu gücü.

zûr (a.s.) yalan, asılsız, uydurma [söz].

Şâhid-i zûr yalancı şahit.

zurafâ (a.s. zarîf’in c.) 1. zarifler, nâzik, ince duygulu, hoş konuşmayı bilir zekî kimseler. 2. sevici kadınlar.

Zurâh (a.i.) Mekke'de Kabe hizasında olarak gökte bulunan Beyt-i ma'mûr'un bir adı.

zûr-bâ (f.b.s.) 1. kuvvet, güçlü. 2. zorba, bir işi zorla yaptıran.

zûrbâ-yâne (f.s.) zorbacasına, zorbalıkla, zorbaya yakışacak yolda.

zûr-bâz (f.b.s.) 1. kuvvetle, zorla, cebirle oynayan, kuvvet oyunları gösteren sanatkâr. 2. kuvvetli.

zûr-hâne (f.b.i.) spor salonu, kulüp.

zûr-kâr (f.b.s.) zorlayan.

zûr-kârân (f.b.s. zûr-kâr'ın c.) zorlayanlar.

zûr-mend (f.b.s.) kuvvetli, güçlü.

zûr-nâî (f.b.i.) [aslı "sûr-nâî" dır]. (bkz. sûr-nâî).

zurû' (a.i. zar'ın c.) inek ve benzeri gibi hayvanların memeleri.

zurû ü zürû' ekinler ve süt ürünleri.

zurûf (a.i. zarf’ın c.) zarflar, kablar.

zurûf-i ahvâl haller, işler, durumlar.

zurûr (a.i. zırr'ın c.) 1. düğmeler. 2. bot. tomurcuklar.

zû-selâset-iş-şerâfe (a.b.i. hek. (bkz: zât-üş-şerâfet-is-selâse).

zû-semâniyyet-il-vücûh (a.b.s.) geo. sekizyüzlü, fr. octaedre.

zû-sittet-il-vücûh (a.b.s.) geo. altı yüzlü.

zû-şefeteyn (a.b.s.) 1. iki dudaklı. 2. bot. taçyaprakcıkları iki dudak şeklinde olan çiçekler.

zû-tüveyc a'le-l mebîz (a.b.i.) bot. tüveyçleri (taçları) yumurtalığın üstünde bulunan çiçekler.

zû-tüveyc kesîr-ül-vüreykat (a.b.i.) taçcığı çok yapraklı olan çiçekler.

zû-tüveyc vahîd-ül-vüreyk (a.b.i.) bot. tacı yekpare olarak teşekkül eden çiçeklerden her biri.

zuyûf, duyûf (a.i. zayf’ın c.) misafirler, konuklar, ziyaretçiler, (bkz: zîfân).

zû-zeneb (a.b.s.) kuyruklu.

Kevkeb-i zû-zeneb kuyruklu yıldız, (bkz: ahter-i gîsû-dâr).

zü- (a.s.) "sahip" mânâsına kelimelerin başına gelerek birleşikler meydana getirir,

zü-l-cenâheyn 1) zâhirî ve bâtınî ilimlerde üstâd olan zat; 2) zool. çiftekanatlılar.

Zü-l-ehdâb kirpikliler., gibi.

zü-l-cenâh-ı mücelled zool. abalı memeliler, fr. dermapteres.

zü-l-cenb-i sâbih zool. yanyüzergiller, fr. pleuronectes.

zü-l-cinseyn bot. ikieşeyli, fr. bisexuelle.

zü-l-efvâh-ı cenbiyye (-fasilesi) zool. köpekbalıkları.

züâbe (a.i.c. zevâib) zülf, perçem, kâkül.

Zû-züâbe kuyruklu yıldız, (bkz: ahter-i gîsû-dâr, kevkeb-i zû-zeneb).

züâf (a.s.) 1. derhal öldüren. 2. yerli Cezayir askerlerinden meydana gelen bir sınıf. 3. bu askerin giydiği silindir şeklindeki fes.

zübâb, zübâbe (a.i.c. zibbân) sinek.

Cenâh-ı zübâb sinek kanadı.

Tanîn-i zübâb sinek vızıltısı.

zübâb-ı bakarî zool. büvelek, sığırlara musallat olan bir sinek.

zübâh (a.i.) biy. boğazdaki tükrük damarlarının iltihabı.

zübâle (a.i.) mum, kandil fitili.

zübân (f.i.). (bkz: zeban).

zübbâd (a.i.) 1. kaymak [sütten]. 2. s.değersiz şey.

zübd (a.i.) tereyağı, kaymak; sütün içindeki yağlı madde.

zübde (a.i.c. zübed) 1. bir şeyin en seçkin parçası. 2. öz, özet, sonuç, (bkz: netice).

zübde-i beşer Hz. Muhammed.

zübde-i kâinât (kâinatın özü) Hz. Muhammed.

zübde-i makal sözün özü.

zübdî (a.s.) tereyağına ait, tereyağlı cisimler.

zübed (a.i. zebed'in c.) 1. köpükler, (bkz: ezbâd). 2. (a.i. zübde'nin c.) zübdeler, özler, özetler, sonuçlar.

zübeyr (a.i.) 1. yazılı küçük şey. 2. erkek adı.

zübûl (a.i.) 1. pejmürdelik. 2. sararıp solma.

zübûl-yâfte (f.b.s.) gübrelenip kuvvetlenmiş olan.

zübûr (a.i. zibr'in c.) 1. mektuplar. 2. kitaplar.

zübür (a.i. zebûr'un c.) 1. kitaplar. 2. mektuplar.

zücâc, zücâce (a.i.) sırça, cam, şişe.

zücâcî (a.i.) 1. camcı, sırçacı. 2. s. sırçadan, camdan yapılmış.

zücâcî, zücaciyye (a.s.) sırçadan yapılmış.

Mevâdd-ı zücâciyye sırçadan, camdan yapılmış kaplar.

zücâciyye (a.i.) cam ve sırça kaplar.

zücûr (a.i. zecr'in c.) zecirler, önlemeler, yasak etmeler; zorlamalar; kovmalar; eziyetler; angarya çalıştırmalar.

zügabe ("ga" uzun okunur, a.i.) 1. şiş; tümör, ur. 2. anat. bağırsakta özümlemeye yarayan küçük çıkıntı.

zügabe-i mia anat. bağırsak tümörü.

Zühal (a.h.i.) astr. Sekendiz, Satürn gezegeni, [nahs-ı ekber sayılır, gam, kaygı vericidir. Ahmaklık, cahillik, pintilik, yalan ve fenalık, bu yıldızın altında doğanlarda olur].

zühbân (a.i. zeneb'in c.) altınlar, (bkz: ezhâb, zühûb).

zühd (a.i.) her türlü zevke karşı koyarak kendini ibâdete verme.

zühd-i hûşk kaba sofuluk.

zühdî (a.s.) 1. zühde mensup, zühd ile ilgili. 2. i. erkek adı.

zühdiyye (a.i.) fels. çilecilik, fr. ascetisme.

züheyr (a.i.) bot. 1. çiçekcik, küçük çiçek. 2. Bânet Suâd kasidesinin sahibi olan Kâ'b'ın -kendisi gibi şâir- babası.

zühhâd (a.s. zâhid'in c.) zâhidler, çok aşırı sofular; kaba sofular.

Zühre (a.h.i.) astr. Çobanyıldızı, Çulpan, Kervankıran, Venüs.

zühre-i ceresiyye bot. çançiçeği, fr. campanule.

zühre-cebîn (a.b.s.) yüzü Zühre yıldızı gibi parlak olan.

zührevî, zühreviyye (a.s.ve i.) frengi ve belsoğukluğu gibi hastalıklar.

zühûb (a.i. zeheb'in c.) altınlar, (bkz: ezhâb, zühbân).

zühûk (a.i.) mahvolma, yok olma; hükümsüz kalma.

zühûl (a.i. zahl'in c.) düşmanlıklar, öçler, intikamlar.

zühûl (a.i.) 1. dalgınlıkla unutma veya geciktirme. 2. işin çokluğu yüzünden geciktirme, (bkz: zehl).

zuhur (a.i.c. ezhâr) darlıkta çıkarmak için biriktirilip saklanan şey.

zuhûr (a.i.c.) çiçekler, (bkz: ezhâr).

zuhûr (a.i.) parlaklık, panldama. (bkz: zühûret).

zühûret (a.i.) parıldama, parlaklık, (bkz: zühûr).

zükâ (a.s.) peşin para ödeyen zengin kimse.

zükâ (a.i.) l. Güneş, (bkz: âftâb, hurşîd, mihr, şems). 2. yıldız, (bkz: necm).

zükâm (a.i.) nezle.

zükâm-ı müzmin hek. kronik nezle.

zükr (a.i.) yürekte olan düşünce.

zükrân (a.i. zeker'in c.) erkekler, (bkz: zikâr, zikâre, zükûr).

zükun ("ka" uzun okunur, a.i. zekan'ın c.) iki çene kemiğinin aşağıda birleştiği noktalar; yüzün alt uçları; çeneler.

zükûr (a.i. zeker'in c.) erkekler, (bkz: zükrân).

zükûret (a.i.) erkeklik.

zükûret ve ünûset erkeklik ve dişilik.

zükûrî (a.s.) erkekliğe ait, erkeklikle ilgili.

zül (a.i.) (bkz: züll).

zülâl (a.i.) 1. saf, hafif, soğuk, güzel, tatlı su.

zülâl-i la'l dudağın tadı.

zülâl-i mafsalî biy. oynak sıvısı, fr. synovie.

zülâl-i vasl sevgiliye kavuşmada insana leziz bir su gibi hayat veren tad. 2. hek. yumurta akı, albümin.

Şibh-i zülâl hek. fr. albumino'ide.

Tebevvül-i zülâl hek. idrarda albümin bulunma. 3. kadın adı.

zülâlî, zülâliyye (a.s.) yumurta akına benzeyen, yumunta akı vasfında olan [maddeler].

zü-l-akl (a.b.s.) tas. halkı zahir ve hakkı bâtın gören [kimse].

zü-l-akl ve-l-ayn tas. hakkı halkta ve halkı hakda gören [kimse].

zülâm (a.s.) züğürt, parasız.

zü-l-ayn (a.b.s.) tas. hakkı zahir ve halkı,bâtın gören [kimse].

zü-l-cânibeyn (a.b.i.) bot. bir birine yakın iki sıra üzerine dizilmiş yapraklı bitkiler.

zü-l-celâl (a.h.i.) celâl, ululuk sahibi olan Allah.

zü-l-cenâh (a.s.) çok taraflı; her yana, her tarafa gelebilir.

zü-l-cenâheyn (a.b.s.) 1. iki kanadlı; mec. zahirî ve bâtınî, yânî dünyâ ve âhirete ait bilgisi geniş olan kimse; zahiri ve bâtını ma'mur, mes'ut, bahtiyar olan kimse. 2. zool. çiftekanadlılar, fr. dipteres.

zü-l-ehdâb (a.b.s.) zool. kirpikliler, fr. cilies.

zü-l-eş'âr-ı mebsûte (a.b.i.) bot. türlü organlanrı üzerinde tüyleri olan bitki.

zü-l-fem-il-müstedîr zool. yuvarlakağızlılar, fr. cylostome

zü-l-evbâr (a.b.i.) bot. üzerinde veya nihâyetinde ufak tüyleri olan bitkiler.

Züleyhâ (f.h.i.) Hz. Yûsuf un refikası, (bkz: Zelîhâ).

zülf (f.i.) 1. yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. 2. sevgilinin saçı.

zülf-i arûs (gelin saçı) 1) bot. fasulye cinsinden bir 'bitki; 2) g. s. fildişi, oyma ve kakmalarda "arabesque" e benzer bir motif; 3) bir yazı sitili.

zülf-i bî-karar durmadan şekil değiştiren zülf.

zülf-i dil-ârâ sevgilinin gönlü süsleyen, gönle hoş gelen zülfü.

zülf-i direfşân dalgalanan saç.

zülf-i müşg-bâr misk saçan zülf.

zülf-i nigâr müz. Türk müziğinin birkaç asırlık mürekkep makamı olup, günümüze kalmış nümunesi yoktur.

zülf-i yâr 1) sevgilinin zülfü, saçı; 2) mec. menfaat, çıkar, [yalnız "zülfiyâra dokunmak" deyiminde geçer].

zülfâ (a.i.) yaklaşma, yakınlık; derece.

zü-l-fazl (a.b.s.) fazîlet sahibi, faziletli.

zülfe (a.i.) 1. küçük saçak, püskül. 2. eski sülüs yazısı eliflerinin ucundaki çengel.

zülfekar ("ka" uzun okunur, a.i.) ; Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç. [Hz. Ali'nin kahramanca kullanmasıyla ün kazanmıştır].

zülfî (a.s.) saç ile, lüle ile ilgili, saça ait.

zü-l-filkateyn (a.b.i.) bot. ikiçenekliler, fr. dicotyledones.

zülfiyye (a.s.) 1. ["zülfî" kelimesinin müen.]. (bkz: zülf) 2. i. kadın adı.

zü-l-galsamet-il-musaffaha (a.b.i.) yassısolungaçlılar, fr. lamellibranches.

zü-l-hâfir (a.b.i.) zool. toynaklılar, tektırnaklı hayvanlar, fr. ongules.

zü-l-hâfirât (a.i.) toynaklılar, tırnaklı hayvanlar, fr. ongules.

zü-l-hasale (a.b.i.) bot. kavuzlular, fr. glumiflores.

zü-l-kadr (a.b.s.) îtibar, şeref, haysiyet sahibi.

zü-l-kafiyeteyn ("ka" uzun okunur, a.b.s.) ed. iki kafiyeli nazım. Meselâ "Hangi âkil der ki ancak râh-ı gülşenden geçin / Bir de gafiller, şu nâlişgâh-ı şivenden geçin" beytinde olduğu gibi.

zü-l-kafiyeteyn-i mahcûb ed. (bkz: zü-l-kafiyeteyn).

zü-l-kafiyeteyn-i mütekarrin ed. iki kafiyenin art arda gelmesi.

zü-l-kalevî (a.b.s.) kim. kalevî maddeleri olan [cisimler].

zü-l-karneyn (a.b.s.) 1. iki boynuzlu. 2. (h.i.) Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen ve nebî mi, velî mi olduğunda tereddüdedilen zat. 3. (h.i.) [rivayete göre] Büyük İskender.

zü-l-kavâfî (a.b.i.) ikiden fazla kafiyesi olan nazım. Meselâ "Erbâb-ı kalem ma'rifet-âmûz-i ümemdir/ Âdâb-ı ümem mâ-hasal-ı feyz-i kalemdir" beytinde olduğu gibi.

züll (a.i.) alçalma, horluk, hakirlik. (bkz: zillet).

züll-i teslîm teslîm olma alçaklığı.

zü-l-levâhik (a.b.i.) zool. kamçılılar.

zü-l-maîşeyn (a.b.s.) biy. iki yaşayışlı, [hem karada, hem de suda yaşayabilen hayvanlar], fr. amphibie.

zü-l-matlaeyn (a.b.i.) iki matla'lı olan [gazel veya kaside].

zü-l-mefâsıl (a.b.i. ve s.) zool. mafsallı (hayvanlar).

zü-l-metâli' (a.b.i.) ed. ikiden çok matlaı olan gazel veya kaside.

zü-l-mısrâeyn (a.i.c.) 1. iki kapılı, iki kanatlı. 2. bot. ikiçenetli, yassısolungaçlılar, fr. bivalve.

zü-l-mimâs (a.b.i.) zool. sifonlular.

Zü-l-minen (a.h.i.) Allah.

zü-l-tarafeyn-i müfevvehe (a.b.i.) zool. bir çeşit şerit soğulcanı.

zü-l-uhuvve (a.b.i.) bot. erkeklik organı alîk ile bir olan bitki.

zülül (a.s. zelûl1in c.) yavaş ve başı yumuşak olanlar.

zü-l-vecheyn (a.b.s.) 1. iki yüzlü. 2. geo. iki düzlemli.

zü-l-vüreykateyn-i müzâafeteyn (a.b.i.) bot. bir sap üzerinde ikişer ikişer yapracıklardan meydana gelen yapraklar.

zü-l-yedeyn (a.b.s.) zool. iki elliler, insanlar.

zülzâl (a.i.) zelzele, sarsılma, deprem, (bkz: zelzâl, zilzâl).

zümer (a.i. zümre'nin c.) zümreler, gruplar.

Sûre-i Zümer Kur'ân'ın 39. sûresi olup 75 âyettir, Mekke'de nazil olmuştur.

zümre (a.i.c. zümer) 1. bölük, takım, cemaat, topluluk, sınıf, cins, grup.

zümre-i hûbân güzeller cemâati. 2. zool. *alttakım.

zümûm (a.i. zemm'in c.) zemler, yermeler, kınamalar, ayıplamalar.

zümürrüd (a.i.) 1. zümrüt. 2. s. mec. pek yeşil [renk].

zümürrüdî, zümürrüdîn (a.s.) zümrüt gibi, zümrüt renginde, yemyeşil.

zünâbe (a.i.) [her şeyin] ardı arkası, (bkz: zinâbe).

zünbûr (a.i.c. zenâbîr) 1. eşek arısı, (bkz: tünte). 2. g. s. bir yazı sitili.

zünbûr-âne (a.f.zf.) eşek arısı gibi; sinek gibi.

züneyb (a.i.) 1. kuyrukçuk, küçük kuyruk. 2. bot. sapçık, küçük sap.

züneyb-i zehre bot. çiçek sapçığı.

zünnâr (a.i.c. zenânîr) papazların bellerine bağladıkları uçları sarkık, ipten örme kuşak.

Zü-n-nûn (a.i.) Yûnus Peygamber'in lâkabı.

Zünnûn-ı Mısrî evliyâullah'tan bir zat.

zünûb (a.i. zenb'in c.) günahlar.

zürâfe (a.i.) zürâfâ.

zür'ân (a.i. zirâ'ın c.), (bkz: zirâât).

zürâre (a.i.) saçıntı, saçılan şey.

zürbî (a.i.c. zerâbî) güzel döşeme.[halı, minder v.b... gibi].

zürefâ (a.s. zarîf’in c.), (bkz. zurafâ).

zürkat (a.s. mavi, mavimtırak [renk].

zürrâ' (a.i. zâri'in c.) ziraatçiler, çiftçiler, ekinciler.

zürrâh, zerrâh (a.i.c. zerârîh) zool. kuduz böceği.

zürriyyât (a.i. zürriyyet'in c.) nesiller, kuşaklar, soylar, döller, (bkz: zerârî).

zürriyyet (a.i.c. zerârî, zürriyyât) nesil, kuşak, soy, döl. (bkz: zürriyyât).

zürrûh, zerrûh (a.i.c. zerârîh) zool. kuduz böceği.

zürû' (a.i. zer'in c.) ekilmiş tarlalar.

zürûd (a.i. zerd ve zered'in c.) savaşçıların halka halka örülmüş zırhları.

zürûk (a.i. zerk'in c.) şırınga yapmalar, şırınga etmeler.

zü-s-sukbe (a.b.i.) zool. denizhıyarı, denizsolucanı, fr. holothuride.

zü-ş-şekleyn (a.b.s.) kim. iki şekilli.

züvâbe (a.i.c. zevâib). (bkz: züâbe).

züvvâk (a.i.) müz. eski Arap müziğinde ses notalarının mecmûuna verilen bir ad.

züvvâr (a.s. zâir'in c.) ziyaretçiler, görmeye, hatır sormaya gidenler.

züyûf (a.i. zeyfin c.) kalp, silik, karışık paralar [mâden].

züyûl (a.i. zeyl'in c.) kuyruklar, etekler, ekler, ilâveler.

züyût (a.i. zeyt'in c.) yağlar.



züyût-i tayyâr kokulu, ıtırlı ve uçucu yağlar.
Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   181   182   183   184   185   186   187   188   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin