Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə105/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   189

muhalliye (a.i.) fiz. boşaltaç

muhalliyetü'l-hevâ fiz. hava boşaltma tulumbası

muhallün-leh (a.b.s.) 1. kendisine helâl olan. 2. f ı k. boşadığı karısı, başka birisiyle evlenip boşandıktan ve bir iddet devresi bekledikten sonra tekrar kendisine dönmesi şer'an kabul edilen koca

muhâlün aleyh (a.s.) fık. "aleyhine gönderilen" havaleyi kabul eden kimse

muhâlün bih (a.s.) fık. birine havale olunan mal

muhâlün leh (a.s.) "lehine gönderilen" fık. alacaklı olan kimse, (bkz: dâyin)

muhâmât (a.i.) 1. koruma. 2. avukatlık etme

muhâmese (a.i.) fısıldaşma

muhâmî (a.i.) 1. müdafaa eden, savunan, koruyan. 2. avukat

muhammara (a.i.) son yıllarda Türkiye'de birçok evlerde yapılagelen ve uzun kırmızı yaş biber haşlanıp ezilerek içine bir miktar salça, zeytinyağı, limon, sarımsak, ceviz ve biraz da kırmızı toz biberin kanştırılmasıyla oluşan ve çerez olarak hazırlanan bir çeşit Arap yemeği

muhammas (a.s.).(bkz: muhammes)

Muhammed (a.h.i.) bir çok defalar hamd ü sena olunmuş, tekrar tekrar övülmüş mânâsına gelen bu kelime, Peygamberimizin adıdır. [Kendisi'nden evvel de bu adı almış kimse yoktur]

Muhammedî (a.s. hamd'den) 1. Hz. Muhammed'e ait, onunla ilgili. 2. (a.c. Muhammediyyûn) Muhammed ümmetinden olan, Müslüman

Muhammediyye (a.s.) 1. (bkz: Muhammedi). 2. i. Hz. Muhammed'in hayâtına dâir Hacıbayram-ı Velî'nin halîfesi Gelibolulu Muhammed efendi tarafından yazılmış olan meşhur manzum eser. 3. Şîî mezhebinin bir kolu

Muhammediyyûn (a.s. Muhammedi2 nin c.) Hz. Muharnmed'in ümmetinden olanlar, Müslümanlar

muhammen (a.s. hamn'den) tahmîn edilmiş veya edilen, sanılmış, sanılan

muhammene (a.s. hamn'den) ["muhammen" in müen.]. (bkz. muhammen)

muhammer (a.s. himâr'dan) tahmîr olunmuş, eşeğe benzetilmiş, kendisine eşek denilmiş

muhammer (a.s. hamr'dan) 1. tahmîr olunmuş, mayalanmış, ekşiyip kabarmış. 2. yuğurulmuş; şarap gibi kaynayıp kıvamını bulmuş, (bkz. muhmer)

muhammes (a.s.) tahammüs etmiş, ateş üzerinde kızdırılıp kurutulmuş, (bkz: muhammas)

muhammes (a.s. hums'dan) 1. tahmis edilmiş, beşli, beş katlı. 2. ed. [i.s.] her bendi beş mısralı olan manzume. 3. geo. beşgen, fr. pentagone

muhammes-i muntazam geo. düzgün beşgen

muhammes-i mütekerrir ed. beşinci mısraı tekrarlanan muhammes

muhammes-i müzdevic ed. beşinci mısraı tekrarlanmış muhammes. 4. muz. bahr-i hafîf--i sânîden 16 darblı beste ve ilâhilerde kullanılan bir usul

muhammez (a.s. hamz'dan) hamızlanmış, oksitlenmiş, paslanmış

muhammıs (a.s.) 1. tava. 2. kahve, mısır gibi şeyleri kavuran, kavurup satan [kimse]

muhammız (a.s.) humuzlayan, oksitleyen

muhammin (a.s. hamn'den) 1. tahmîn eden, sanan. 2. i. karar veren, değer biçen kimse, eksper

muhammir (a.s. hamr'dan) 1. tahmîr eden, mayalayan, ekşitip kabartan. 2. yuğuran; şarap gibi kaynatıp kıvamını bulduran, (bkz: muhmir)

muhammir (a.s.) kızdırıcı ilâç

muhân (a.s. hevn'den) 1. ihanet olunmuş. 2. alçak kişi

muhânet (a.s.) ["muhân" in müen.] ihanet eden, hâin, alçak, (bkz: muhân2)

muhannâ (a.s.) 1. eğri, çarpık, bükük, dolambaç. 2. kınalanmış

muhannes (a.s.) korkak, alçak, kadın tabiatlı, kalleş, (bkz: nâ-merd)

muhannesâne (a.zf.) alçakça, alçakcasına, kalleşçe, kalleşçesine

muhannet (a.s.) tahnît olunmuş, mumyalanmış, (bkz: muhnat)

muhannit (a.s.) tahnît eden, mumyalayan

muhârât (a.i.) sakalına gülerek biriyle alay etme

muhârebât (a.i. harb'den. muhârebe'nin c.) harbetmeler, savaşmalar; harbler, savaşlar

muharebe (a.i. harb'den. c. muhâre-bât) harbetme, savaşma; harb, savaş, savaşta yapılan çarpışmalardan her biri. (bkz: ceng, cidal, perhâş, vega)

muhârese, muhâreset (a. i. hirâset'den) muhafaza, koruma

muhârese (a.i.) kışkırtma, halkı birbirine düşürme

muhârese (a.i.) fit verip kavga çıkartma

muhârib (a.i. harb'den) 1. muharebe eden, savaşan. 2. harb tekniğini iyi bilen

muhâribeyn (a.s.c.) iki muhârib, iki savaşçı

Tarafeyn-i muhâribeyn savaşan iki taraf

muharrak (a.s. harîk'den) tahrîk olunmuş, yakılmış, yanmış

muharref (a.s. harfden) tahrif edilmiş, değiştirilmiş, kalem oynatılmış [üzerinde]

muharref (a.s.) tahrif olunmuş, bunak denilmiş [kendisine-]

muharrefât (a.s. muharref in c.) tahrif edilmiş, değiştirilmiş şeyler

muharrefe (a.s.) ["muharref' in müen.]. (bkz: muharref)

muharrem (a.s.i.c. muharremât) 1. tahrîm olunmuş, haram kılınmış. 2. kamer takviminin birinci ayı, aşure ayı. [Müslümanlıktan önce bu ayda savaş haram olduğu için muharrem adı verilmiştir. Bu ayın ilk on gününde, Kerbelâ vak'asının yıldönümü olarak matem yapılır ve onuncu günü de aşure pişirilir]. 3. erkek adı

muharremât (a.i. muharrem'in c.) şeriatça haram ve yasak olan şeyler

muharremiyye (a.i.) 1. muharrem'in ilk günü verilmesi âdet olan bahşiş, yılbaşı bahşişi [hicret yılı hesabıyla]. 2. yeni yıl için söylenilen kaside; muharrem ayından bahseden şiir

muharremü'l-harâm (a.it.) Muharrem ayı

Muhammediyyûn (a.s. Muhammedî'nin c.) Hz. Muhammed'in ümmetinden olanlar, Müslümanlar

muhammen (a.s. hamji'den) tahmin edilmiş veya edilen, sanılmış, sanılan

muhammene (a.s, hamn'den) ["muhammen" in müen.]. (bk muhammen)

muhammen (a.s. himâr'dan) tahmîr olunmuş, eşeğe benzetilmiş, kendisine eşek denilmiş

muhammer (a.s. hamr'dan) 1. tahmîr olunmuş, mayalanmış, ekşiyip kabarmış. 1. yuğurulmuş; şarap gibi kaynayıp kıvamını bulmuş, (bkz. muhmer)

muhammes (a.s.) tahammüs etmiş, ateş üzerinde kızdırılıp kurutulmuş, (bkz: muhammas)

muhammes (a.s. hums'dan) 1. tahmîs edilmiş, beşli, beş katlı. 2. ed. [i.s.] her bendi beş mısralı olan manzume. 3. geo. beşgen, fr. pentagone

muhammes-i muntazam geo. düzgün beşgen

muhammes-i mütekerrir ed. beşinci mısraı tekrarlanan muhammes

muhammes-i müzdevic ed. beşinci mısraı tekrarlanmış muhammes. 4. muz. bahr-i hafîf--i sânîden 16 darblı beste ve ilâhilerde kullanılan bir usul

muhammez (a.s. hamz'dan) hamızlanmış, oksitlenmiş, paslanmış

muhammıs (a.s.) 1. tava. 2. kahve, mısır gibi şeyleri kavuran, kavurup satan [kimse]

muhammız (a.s.) humuzlayan, *oksitleyen

muhammin (a.s. hamn'den) 1. tah-mîn eden, sanan. 2. i. karar veren, değer biçen kimse, eksper

muhammin (a.s. hamr'dan) 1. tahmîr eden, mayalayan, ekşitip kabartan. 2. yuğuran; şarap gibi kaynatıp kıvamını bulduran, (bkz: muhmir)

muhammin (a.s.) kızdırıcı ilâç

muhân (a.s. hevn'den) 1. ihanet olunmuş. 2. alçak kişi

muhânet (a.s.) ["muhân" in müen.] ihanet eden, hâin, alçak, (bkz: muhân2)

muhannâ (a.s.) 1. eğri, çarpık, bükük, dolambaç. 2. kınalanmış

muhannes (a.s.) korkak, alçak, kadın tabîatlı, kalleş, (bkz: nâ-merd)

muhannesâne (a.zf.) alçakça, alçakcasına, kalleşçe, kalleşçesine

muhannet (a.s.) tahnit olunmuş, mumyalanmış, (bkz: muhnat)

muhannit (a.s.) tahnit eden, mumyalayan

muhârât (a. i.) sakalına gülerek biriyle alay etme

muhârebât (a.i. harb'den. muhârebe'nin c.) harbetmeler, savaşmalar; harbler, savaşlar

muharebe (a.i. harb'den. c. muhârebât) harbetme, savaşma; harb, savaş, savaşta yapılan çarpışmalardan her biri. (bkz. ceng, cidal, perhâş, vega)

muhârese, muhâreset (a.i. hirâset'den) muhafaza, koruma

muhâreşe (a.i.) kışkırtma, halkı birbirine düşürme

muhâreşe (a.i.) fit verip kavga çıkartma

muhârib (a.i. harb'den) 1. muharebe eden, savaşan. 2. harb tekniğini iyi bilen

muhâribeyn (a.s.c.) iki muhârib, iki savaşçı

Tarafeyn-i muhâribeyn savaşan iki taraf

muharrak (a.s. harîk'den) tahrik olunmuş, yakılmış, yanmış

muharref (a.s. harfden) tahrif edilmiş, değiştirilmiş, kalem oynatılmış [üzerinde]

muharref (a.s.) tahrif olunmuş, bunak denilmiş [kendisine-]

muharrefât (a.s. muharrefin c.) tahrîf edilmiş, değiştirilmiş şeyler

muharrefe (a.s.) ["muharref in müen.]. (bkz: muharref)

muharrem (a.s.i.c. muharremât) 1. tahrîm olunmuş, haram kılınmış. 2. kamer takviminin birinci ayı, aşure ayı. [Müslümanlıktan önce bu ayda savaş haram olduğu için muharrem adı verilmiştir. Bu ayın ilk on gününde, Kerbelâ vak'asının yıldönümü olarak matem yapılır ve onuncu günü de aşure pişirilir]. 3. erkek adı

muharremât (a.i. muharrem'in c.) şeriatça haram ve yasak olan şeyler

muharremiyye (a.i.) 1. muharrem'in ilk günü verilmesi âdet olan bahşiş, yılbaşı bahşişi [hicret yılı hesabıyla]. 2. yeni yıl için söylenilen kasîde; muharrem ayından bahseden şiir

muharremü'l-harâm (a. it.) Muharrem ayı

muharrer (a.i.) tahrîr olunmuş, yazılmış, yazılı

muharrerât (a.s. muharrer'in c.) yazılmış şeyler, yazılı kâğıtlar, mektuplar

muharrerât-ı resmiyye resmî yazılar, mektuplar

muharrere (a.s.) ["muharrer" in müen.]. (bkz: muharrer)

muharrib (a.s. harab'dan. c. muharribîn) harabeden, yıkan, yok eden. (bkz: muhrib)

muharribîn (a.s. muharrib'in c.) harâbedenler, yıkanlar, yok edenler

muharrif (a.s.) tahrîfeden, bozan, silen; hilecilik yapan

muharrik (a.s. harîk'den) tahrik eden, yakan

muharrik (a.s. hark'dan) 1. tahrik eden, çok yakan. 2. çok hararet veren, pek susatan

muharrik, muharrike (a.s. hareket'den) 1. tahrik eden, hareket getiren, oynatan. 2. kışkırtan, ayartan, dürten. 3. fels. devitken. 4. kim. karmaç

muharrik makara fiz. hareketli (devingen) makara

muharrikiyyet (a.i.) hareket ettiren güç

muharrir (a.s. ve i.c. muharririn) 1. tahrîr eden, yazı yazan, kâtib, yazar, bir mevzu (*konu) yu yazı ile anlatan. 2. te'lif eser sahibi, (bkz: müellif)

muharrirân (a.i.c.) muharrirler, yazarlar

muharrire (a.s. ve i.) ["muharrir" in müen.]. (bkz: muharrir)

muharririn (a.s.i. muharrir'in c.) 1. muharrirler, yazarlar. 2. te'lîf, eser sahipleri, (bkz: müellifin)

muharris (a.s. hırs'dan) tahriş eden, hırslandıran, hırs ve tamah arttıran

muharris-âne (a.f.zf.) hırslan-dınrcasma; hırs ve tamahı arttınrcasına

muharriş (a.s.) 1. tahriş eden, tırmalayan; azdıran. 2. biy. irkilten, fr. irritant

muharrişe (a.s.) ["muharriş" in müen.]. (bkz: muharriş)

muharrit (a.s.) ishal verici bir ilâç

muharriz (a.s.) tahrîz ve teşvik eden, kışkırtan

muhâsama (a.i. husûmet'den. c. muhasamat) iki taraf arasındaki düşmanlık, (bkz: husûmet)

muhasamat (a.i. muhâsama'nın c.) düşmanlık,

i'lân-ı muhasamat aşk. harb ilânı

muhâsamet (a.i. husûmet'den) düşmanlık, (bkz: muhâsama)

muhasara (a.i. hasr'dan) kuşatma, etrafını çevirme, fr. siege

Ref-i muhasara muhasarayı kaldırma

muhasebat (a.i. muhasebe'nin c.) hesap işleri, hesap görmeler; hesap dâireleri

Dîvân-ı muhasebat Sayıştay

muhasebe (a.i. hisâb'dan. c. muhasebat) 1. hesap işi. 2. hesaplaşma, hesap görme. 3. bir dâire veya ticarethanenin hesap işleriyle meşgul olan kısmı, saymanlık

muhâsebe-i umûmiyye kanunu huk. devlet mallarının idaresi ve hesaplarının tutulması usullerini düzenleyen kanun

muhâsede (a.i. hased'den) hasedleşme; birbirini çekememe

muhâsım (a.s. husûmet'den) hasım, düşman olarak karşılaşanlardan her biri

muhâsıma (a.s. husûmet'den) ["muhâsım"ın müen.]. (bkz: muhâsım)

muhâsımîn (a.i. muhâsım'ın c.) düşmanlar, (bkz. a'dâ)

muhâsır (a.s. hasr'dan. c. muhâsırîn, muhasırun) muhasara eden, etrafını kuşatan, saran, fr. assiegeant

muhâsıra (a.s. hasr'dan) ["muhâsır"in müen.]. (bkz. muhâsır)

muhâsırîn (a.s. muhâsır'ın c.) muhasara edenler, etrafını kuşatanlar, (bkz. muhasırun)

muhasırun (a.s. muhâsır'ın c.). (bkz: muhâsırîn)

muhâsib (a.s. ve i. hisâb'dan) muhasebe, hesap işlerini iyi bilen, sayman

muhâsibiyye (a.h.i.) Ebî Abdullah-il-Hâris bin Esedü'l-muhâsibî tarafından kurulan tarikat

muhassal (a.s. husûl'den) 1. tahsil olunmuş, hâsıl edilmiş, elde edilmiş. 2. zf. hâsılı, hulâsa, sözün kısası, işin sonu

muhassal-ı kelâm sözün kısası

muhassala (a.i. husûl'den) 1. elde edilen netîce. 2. fiz. bileşke

muhassan (a.s. hısn'dan) kuvvetlendirilmiş, istihkâmlanmış

muhassasa (a.s. husus ve hâss'dan) ["muhassas" m müen.]. (bkz: muhassas)

muhassasât (a.s. muhassas'ın c.) 1. bir kimseye verilmiş olan maaş, tayın v.b. 2. bütçeden, devlet dâireleri için ayrılan para, ödenek

muhassen (a.s. hüsn'den) beğenilmiş, güzel, faydalı, hayırlı iş

muhassenât (a.i. muhassene'nin c.) 1. güzel, faydalı, hayırlı işler. 2. üstünlük sebepleri

muhasser (a.s.) tahsîr olunmuş, hasret kalmış

muhassıl (a.s. husûl'den) 1. husule getiren, hâsıl eden, meydana getiren

Muhassıl-ı fahm Karbon devri. 2. i. vergi tahsildarı [Tanzimat'tan önce]. 3. [eskiden] mutasarrıftan küçük, kaymakam ve müdürler derecesinde bir me'mur

muhassin (a.s.) 1. kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. 2. nâmahremden saklayan

muhassin (a.s. hasen'den) tahsîn eden, güzel kılan, güzelleştiren

muhassir (a.s. hasar'dan. c. muhas-sırîn) hasara, zarara, ziyana uğratan

muhassirîn (a.s. muhassir'in c.) hasara, zarara, ziyana uğratanlar

muhassis (a.s. husûs'dan) tahsîs eden, has kılan

muhaşşem (a.s.) sarhoş, (bkz: mest),

muhaşşi (a.s.) haşiye yazan, hâşiyeleyen

muhaşşi' (a.s.) kibirlinin, kibrini, burnunu kıran

muhaşşâ (a.s.) tahşiye olunmuş, haşiye yazılmış

muhaşşî (a.s. haşyet'den) haşyete düşüren, korkutan

muhaşşid (a.s.) tahşîdeden, bir yere toplayan

muhaşşim (a.s.) keskinliği dolayısıyla sarhoş edici şey

muhassin (a.s.) gücendiren, öfkelendiren

muhat (a.s.) 1. ihata olunmuş, etrafı çevrilmiş, kuşatılmış. 2. bir şeyin içinde bulunan, (bkz: mazruf)

muhat (a.i.) biy. sümük; sümüğe benzeyen yapışkanlı nesneler

muhâtü'ş-şeytân öğle sıcağında tel tel gibi görünen Güneş'in ışığı

muhâtab (a.s. hutbe'den) 1. hitâbo-lunan, kendisine söz söylenilen. 2. gr. ikinci şahıs. 3. i. eskiden, şeyhülislâm tarafından, medresede yetişmiş kimseler arasından seçilen ve huzur derslerine katılan en çok dört kişiden biri

muhataba (a.i. hutbe'den. c. muhâ-tabât) 1. birbirine hitâbetme, söyleşme, konuşma. 2. meç. çekişme

muhatabat (a.i. muhâtaba'nın c.) konuşmalar

muhatara (a.i. hatar'dan. c. muhâ-tarât) 1. tehlike. 2. zarar, ziyan, korku

Şirket-i muhatara kâr ve zarara ortak olmak üzere kurulan şirket

muhâtara-i izmihlal dağılma tehlikesi

muhâtarât (a.i. muhâtara'nın c.) 1. tehlikeler; korkular. 2. zararlar, ziyanlar

muhâtele (a.i. hatel'den) aldatma, dolandırma

muhâttb (a.s. hutbe'den) hitabeden, birine söz söyleyen

muhatı (a.s. muhât'dan) biy. 'sü-müksel, sümüğümsü

muhattat (a.s. hatt'dan) tahtît olunmuş, çizilmiş, resmi yapılmış

muhattıt (a.s. hatt'dan) tahtît eden, çizen; resmini yapan

muhâvele (a.i.) isteme, (bkz: taleb)

muhâverât (a.i. muhâvere'nin c.) konuşmalar [karşılıklı]

muhavere (a.i.c. muhâverât) konuşma [iki kişi karşılıklı olarak]

muhavvat (a.s. havt'dan) ihata edilmiş, etrafı perde, duvar gibi şeylerle çevrilmiş olan

muhavvef (a.s. havf'den) korkutulmuş

muhavvel (a.s. havl'den) 1. tahvîl olunmuş, değiştirilmiş. 2. havale edilmiş, gönderilmiş; ısmarlanmış, bırakılmış

muhavvelât (a.i. muhavvel'in c.) havaleler, devlet borcu olarak ödenmesi bir vilâyet veya dâireye havale edilen paralar

muhavvelün aleyh (a.b.s.) üzerine (poliçe ve şâire) havale edilen

muhavven (a.s.) tahvîn edilen, hâinleşen

muhavvet (a.s.) tahvît olunmuş, duvar çekilmiş

muhavvıt (a. s.) tahvît eden, duvar

muhavvif (a. s. havfden) havf veren, çeken

muhavvif korkutan

muhavvife (a.s.) ["muhavvif" in müen.]. (bkz: muhavvif)

muhavvil (a.s. havl'den) tahvîl eden, değiştiren, başka şekle sokan

Cenâb-ı muhavvilü'l-havli ve'l-ahvâl havli, kuvvetli ve halleri başka şekle sokan, Allah

muhavvile (a.i. havl'den) fiz. transformatör, fr. transformateur

muhâyâ (a.i.) bölünemeyen bir şeyi nöbetleşe kullanma

muhâyee (a.i.) bölüşmesi kabil olmayan bir şeyi sıra ile kullanma

muhâyene (a.i.) muayyen bir zaman için kiralama

muhayyeb (a.s.) mahrum kılınmış, yoksun bırakılmış

muhayyeben (a.zf.) mahrum, yoksun bırakarak

muhayyel (a.s. hayâl'den) tahayyül olunmuş, hayal kurulmuş

muhayyelât (a.i. muhayyile'nin c.) muhayyel olan, hayâl edilmiş şeyler

muhayyele (a.s. hayâl'den) ["muhayyel" in müen.]. (bkz: muhayyel)

muhayyem (a.s. hayme'den) 1. kurulmuş çadır. 2. cadın kurulmuş ordugâh

muhayyem-gâh (a.f.b.i.) ordu yeri, ordugâh, (bkz: mu-asker)

muhayyer (a.s. hayr'dan) 1. seçmeli, beğenmeye bağlı, beğenmece. 2. i. muz. Türk müziğinin en eski ve en çok kullanılan makam-larındandır. 6 numaralı basit makam olan hüseynî'nin inici şekline verilen bir addır. Basit bir makamdır. Durağı dügâh (la) ve güçlüsü de -beşinci derecede olan- hüseynî (mi) dir. inici olan dizisinin "fa" bakıyye diyezi ve "si" koma bemolü arızaları, donanımında gösterilir. Hüseynî beşlisinin tizine uşşak dörtlüsü getirilerek dizisi teşkîl olunan muhayyer'in niseb-i şerife miktarı 8, yâni mülâyemeti hâizdir. Orta sekizlisindeki sesleri, özden peşte doğru olmak üzere şöyledir muhayyer, gerdaniye, eviç, hüseynî, neva, çargâh, segah ve dügâh

muhayyer-kürdî (a.b.i.) muz. Türk müziğinin mürekkep makamlanndandır. Tahminen bir buçuk asır evvel terkîbedilmiştir. Muhayyer makamına bir kürdî dörtlüsü ilâvesinden ibarettir. Durak ve güçlü -aynen muhayyerde olduğu üzere- dügâh ve hüseynî perdeleridir. Donanımına muhayyer'in "si" koma bemolü ve "fa" bakıyye diyezi arızaları konulur; kürdî dörtlüsü için, "si" bekar ve "si" küçük-mücenneb bemolü değişikliği yapılır

muhayyer-pûselik (a.f.b. i.) muz. Türk müziğinin mürekkep makamlarından olup, tahminen dört asır önce terkîbedilmiştir. Muhayyer makamına bir pûselik beşlisi veya sekizlisi ilâvesinden ibarettir. Durak ve güçlü -aynen muhayyer makamında olduğu üzere- dügâh (la) ve hüseynî (mi) dir. Donanımına muhayyer'in "si" koma bemolü ve "fa" bakıyye diyezi arızaları konulur. Pûselik dizisi için "si" bekar, "fa" bekar ve "sol" diyez değişiklikleri yapılır

muhayyer-sünbüle (a.b.i.) muz. Türk müziğinin mürekkep makamlanndandır. En eski terkiplerden biridir. Eskiden sâdece "sünbüle" denilirdi. Makam, acemaşiran, sabâ dizisinden birkaç ses ilâvesinden mürekkeptir. Sabâ ile, onun durağı olan dügâh (la) perdesinde kalır. Güçlüler birinci derecede sabâ'nın tiz durağı olan muhayyer (ince la), ikinci derecede hem acem-aşîrân'ın hem de sabâ'nın güçlüsü olan çargâh (do) üçüncü derecede de acem-aşîran'ın durağı olan acem-âşîran veya acem "fa" dır. Dizisi umumiyetle inici olarak seyreder. Donanımına, sabâ'nın "si" koma ve "re" bakıyye bemolleri arızalan konulur. Acem-aşîrân için, "si" küçük mücenneb bemolü, "re" bekar değişiklikleri yapılır. Fakat muhayyer-sünbüle eserlerin bir çoğunda eviç perdesinin ziyâdece kullanıldığı görülüyor ki, bundan da, makamda bir muhayyer geçkisi yapmanın âdet olduğu mânâsı çıkanlabilir. Şu halde, sâdece "sünbüle" denilen makamın bu fark dolayısıyla muhayyer-sünbüle'den biraz başka olduğu ihtimal dahilindedir

muhayyer-zengûle (a.f.b.i.) muz. Türk müziğinin mürekkep makamlanndandır. Tahmînen bir buçuk asır evvel terkîbedilmiştir. Muhayyer ve zengûle makam-lanndan ibarettir. Zengûle ile dügâh (la) perdesinde kalır. Her iki makamın da güçlüsü olan hüseynî (mi), burada da güçlüdür. Donanımına muhayyer'in "si" koma bemolü ve "fa" bakıyye diyezi arızalan konulur. Zengûle için "si" bekar ve "si" bakıyye bemolü, "do" bakıyye diyezi "fa" bekar ve "sol" bakıyye diyezi değişiklikleri yapılır. Umumiyetle inici bir seyir tâkîbeder

muhayyer-zirgüle muz. adına Hamparsum yazısıyla yazılmış bir dergide rastlanan makam

muhayyer-zîr-keş (a.f.b.i.) muz. Türk müziğinin en az altı yedi asırlık bir mürekkep makamı olup, son asırlarda hiç kullanılmamıştır; zamanımıza makama numune olarak bir eser intikal etmemiştir. 3. g. s. güzel sanatlarda kullanılan moiree bir kâğıt cinsi

muhayyib (a.s.) mahrum kılan, yoksun bırakan

muhayyib-âne (a.f.zf.) mahrum, yoksun bırakırcasına

muhayyil (a.s. hayâl'den) tahayyül eden, hayal kuran

muhayyile (a.i. hayâl'den c. muhay-yelât) psik. hayâl etme gücü, imgelem, fr. imagination

muhayyir (a.s. hayret'den) hayret veren, hayrette bırakan, şaşırtan

muhayyirü'l-ukul 1. akıllara şaşkınlık veren, akıllan durduran. 2. meşhur bir lâle cinsi

muhayyir (a.s. hayr'den) iki şey arasında seçim yapılmasını serbest bırakan

münazara (a.i. huzûr'dan. c. mu-hâzarât) 1. hatırda tutulan şeyler. 2. edebî, târihî fıkralar, hikâyeler anlatma, bu mevzu üzerinde konuşma

muhâzarât (a.i. muhâzara'nın c.) akılda tutulan hikâyeler, faydalı bilgiler

muhâzât (a.i.) yüz yüze gelme

muhâzât (a.i. hizâ'dan) ayni hizada bulunma, karşı durma, karşı olma

muhâzele (a.i.) hakirlik, aşağılık

muhâzere (a.i.) birbirini korkutma

muhâzî (a.s. hizâ'dan) 1. birbirinin karşısında ve bir hizada bulunan. 2. mat. paralel

muhâzî (a.s. hizâ'dan) birbirinin karşısında bulunan, karşı hizada bulunan

muhazzab (a.s.) tahzîbolunmuş, boyanmış, (bkz: muhaddab)

muhazzar (a.s.) tahzîr olunmuş, yeşil renk verilmiş, yeşile boyanmış, (bkz: muhad-dar)

muhazzi' (a.s.) ot ve saman kesmeğe yarayan bir çeşit ziraat makinesi, fr. hache-paille

muhazzil (a.s.) tahzîl eden, alçaklık, bayağılık içinde bırakan

muhazzil-âne (a.f.zf.) alçaklıkla, bayağılıkla

muhazzir (a.s.) tahzîr eden, sakındıran

muhbir (a.s.i. haber'den) 1. haber veren, haberci. 2. bir gazete için haber toplayıp ulaştıran. 3. f i z. deney şişesi. 4. 1866'da Ali Suavi tarafından istanbul'da yayımlanmış haftalık bir gazete

muhbir-i sâdık sâdık haberci; mec. mes'ul olmaktan kaçınarak imzasız mektup yazan kimse

muhbire (a.s. ve i. haber'den) ["muhbir"in müen.]. (bkz: muhbir)

muhcil (a.s. haclet'den). (bkz. muhaccil)

muhdes (a.s.) 1. ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş, eskiden olmayan. 2. i. g. s. bir yazı sitili

muhdesât (a.s. muhdes'in c.) ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş şeyler, yeni şeyler

muhdis (a.s.) ihdas eden, yeniden meydana getiren, icâdeden, kuran

muheyh (a.i.) anat. beyincik

muhh (a.i.c. mihâh) 1. anat. ilik

muhh-i azmî anat. kemik iliği

muhh-i mutavassıt anat. orta beyin

muhh-i şevki anat. murdar ilik. 2. anat. beyin. 3. madde, cevher

muhıkk-âne ("ka" uzun okunur, a.f. zf.) haklı olarak; haklı olana, doğruya yakışacak surette

muhibb (a.s. hubb'dan) 1. seven, sevgi besleyen, dost

muhibbü'l-kils coğr. kireççil

muhibbü'l-milh coğr. tuzcul

muhibbü'l-milh nebat coğr. tuzcul bitki, fr. holophyte

muhibbü'l-yubûse coğr. kurakçıl

muhibbü'l-yubûse nebat coğr. kurakçıl bitki, fr. xerophyte

muhibbü'r-rütûbe coğr. nemcil

muhibbü'r-rütûbe nebat coğr. nemcil bitki, fr. hygrophyte. 2. i. erkek adı

muhibbân (a.s. muhibb'in c.) 1. sevenler, sevgi besleyenler, dostlar. 2. bir tarikatın taraflısı olanlar [tarikattan olmadıkları halde], (bkz. yaran)

muhibb-âne (a.zf.) 1. sevene, sevgi besleyene, dosta yakışır surette, (bkz: dost--âne). 2. tarîkatsever kimseye yakışır surette

muhibbe (a.s.) kadın dost, kadın sevgili

muhibbi (a.s.) 1. muhibbe ait, muhib ile ilgili. 2. Kanûnî'nin nazımda kullandığı mahlas

muhîf, muhîfe (a.s. havf-den) korkutucu, korkunç

Kıyâfet-i muhîfe korkunç kıyafet

muhikk (a.s. hakk'dan) l. ihkak eden, hakkı yerine getiren. 2. haklı, doğru

muhikka (a.s. hakk'dan) ["muhikk" in müen.]. (bkz: muhikk)

muhîl (a.s.) 1. ihale eden, havale eden. 2. fık. borcunu başkasının borcuna nakleden

muhîlî (a.i.) hîle, hilekârlık

muhill (a.s. halel'den) ihlâl eden, dokunan, sakatlayan, bozan

muhill-i asayiş asayişi, güvenliği bozan

muhill-i namus namusa dokunan, namusa zarar veren

muhiss (a.s. hiss'den) hissettiren, duyuran

mûhiş (a.s. vahşet'den) korku ve dehşet veren, korkutan, ürküten, (bkz: muvahhiş)


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   101   102   103   104   105   106   107   108   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin