Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə149/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   145   146   147   148   149   150   151   152   ...   189

sevâd-ı batn anat. karaciğer.

sevâd-ı defter (defterin siyahlığı) mec. dünyâda işlenen günahlar.

sevâd-ı hatt yazı mürekkebi.

sevâd-ı Müslimîn İslâm cemâati.

sevâd-ül-ayn hek. gözbebeği.

sevâd-ül-kalb yüreğin ortasında -var sayılan- kara benek.

sevâd-ül-vech yüz karası, utanç.

sevâd-ül-vech fi-d-dâreyn tas. bilkülliye fena fi-llâhdan ibarettir. Bir şekildeki sahibinin aslen ve kat'en, zahiren ve bâtınen, dünyâ ve âhireten vücudu yoktur. Bu mertebe fakr-i hakiki makamı olup adem-i aslî'ye rücû' neşesidir. Bunun için … demişlerdir.

sevâd-hân (f.b.s.) yazı okuyabilen, söktürebilen.

sevâfil (a.s. sâfil'in c.) alçaklar [insan ve yer hakkında].

sevâhil (a.i. sâhil'in c.) yalılar, kıyılar.

sevâhil-i bahr-i siyâh Karadeniz kıyıları.

sevâhir (a.s. sâhire'nin c.) büyücü kadınlar, (bkz: sâhirât).

sevâî (i.) ipek [kumaş].

sevâid (a.i. sâid'in c.) dirsekten bileğe kadar olan kısımlar, (bkz: merâfık1).

sevâim (a.i. sâime'nin c.) 1. çayıra başı boş olarak salıverilen hayvanlar; otlak hayvanı. 2. üzerine zekât terettübeden koyun, keçi, sığır, deve gibi çift tırnaklı hayvanlar.

sevâkıb (a.i. sâkıbe'nin c.) parlak yıldızlar.

sevâkıt (a.i. sâkıta'nın c.) düşükler, düşmüşler.

sevâkıt-ı fâtiha fatiha sûresinde bulunmayan harfler.

sevâkî (a.i. sâkıye'nin c.) sâkıyeler, su yerleri, su dolapları, su arkları, (bkz: sukat).

sevâkin (a.s. sâkin'in c.) 1. sakin olanlar, oturanlar. 2. atmayan damarlar.

sevâlif (a.i. sâlif, sâlife'nin c.) geçmişler, geçmiş insanlar.

sevâlis (a.s. sâlise'nin c.), (bkz. sâlisât).

sevâmm (a.i. sâmme'nin c.) zehirli hayvanlar.

sevânî (a.i. sâniye'nin c.) 1. saniyeler. 2. ikinci derece şeyler, (bkz. sâniyât).

sevânih (a.i. sâniha'nın c.) içe doğan eyler.

sevâtı' (a.i. sâtı'ın c.) belli ve yüksek olan şeyler.

sevâtîr (a.i. sâtûr'un c.) satırlar [bıçak].

sevâzic (a.s. sâzec'in c.) sâde, basit şeyler.

sevb (a.i.c. sevâb, siyâb) 1. bez. 2. elbise, (bkz: câme).

sevdâ' (a.s.c. sûd) 1. çok kara, çok siyah, ["esved" in müennesi]. 2. i. eskilerin insan mizacında kabul ettikleri dört hılttan biri. 3. (bkz. sevâd-ül-kalb).

sevdâ (f.i.) 1. aşk, sevgi. 2. aşın sevgiden doğan bir çeşit hastalık. 3. istek, heves, arzu.

sevdâ-ül-kalb yürekte olan siyah nokta, (bkz: süveydâ-ül-kalb).

sevdâ-cû (f.b.s.) sevgi arayan.

sevdâ-fezâ (f.b.s.) sevda artıran.

sevdâ-ger (f.b.s.) 1. sevdâlı, âşık. (bkz: meftun, sevda-zede) 2. i. tüccar, (bkz: sûdâ-ger).

sevdâ-gerî (f.b.i.) 1. sevdâhlık, âşıklık. 2. tüccarlık, ticaret, (bkz: sûdâ-gerî).

sevdâ-kâr (f.b.s.) sevdâlı.

sevdâ-perest (f.b.s.) 1. tamahkâr. 2. pek düşkün, tutkun.

sevdavî (f.b.s.) meraklı, kuruntulu.

sevdâ-zede (f.b.s.) sevdâlı, âşık. (bkz: meftûn, sevdâ-ger).

sevebân (a.i.) sağalma, hastanın iyileşmesi.

severân (a.i.) tozun, dumanın kalkması, tozup kalkma.

sevgend (f.i.) and, yemin, kasem.

sevik (a.i.) bot. kavut, kavrulmuş un.

seviyy (a.s.) 1. düz, doğru. 2. beraber, bir, eşit, denk.

seviyye (a.s.) 1. müsâvîlik, beraberlik. 2. düzlük, doğruluk.

Hem seviyye bir düzlükte, bir yükseklikte.

seviyye-i mâ' su seviyesi, suların yüzündeki düzlük.

seviyye-i zihniyye psik. zihin seviyesi.

seviyyen (a.zf.) 1. bir düziye. 2. müsâvî olarak, hep bir olmak üzere.

seviyyet (o.i.) müsâvîlik, eşitlik, denklik.

sevk (a.i.) 1. önüne katıp sürme, ileri sürme. 2. (sebebolup) bir neticeye bağlama. 3. yollama, gönderme, (bkz: irsal).

sevk-i tabîî psik. içgüdü, fr. instinct.

sevk-i garîze psik. içgüdü, fr. instinct.

sevk ü idâre yönetim.

Sevkıyât (a.i.) asker gönderme işi ve dâiresi.

sevkî ("k" kalın okunur, a.s.) sevk ile, gönderme ile ilgili.

sevk-ül-ceyş (a.b.i.) askerî birliklerin hazır bulunması gereken yerleri kararlaştırıp bu birlikleri oralara sevketme işi ve bu işi araştıran ilim, strateji, fr. strategie.

sevm (a.i.) satılık bir şeye paha biçme.

sevm-i nazar bir malı görüp göstermek üzere alıp senet verme.

sevm-i şirâ bir malın değeri tâyin edilerek satın alma yolu.

sevr (a.i.c. esvâr, sivere, sîrân, sîre, siyere, siyâr, siyâre) 1. öküz, boğa. (bkz: gâv, gâve). 2. astr. boğa burcu, semânın kuzey yarımküresinde bulunan bir burç. [Dübb-i Ekber'in "alpha" yıldızını Ayyuk'a birleştirdikten sonra hemen ona yakın bir mesafe ile mailen gidilecek olursa kırmızı renkli bir yıldıza tesadüf olunur ki, bu yıldız sevr burcunun en parlak yıldızı olan "Ayn-üs-sevr" veya "E-d-deberân" dır], lat. Taurus; fr. Taureau. [Arapçada"reis" mânâsında da kullanılır].

sevret (a.i.) 1. öfke, kızgınlık. 2. tezlik. 3. hücum; dövüş. 4. hükümdarın şiddeti, kudreti.

sevsen (a.i.) bot. susam, (bkz: sûsen).

sevseniyye (a.i.) bot. süsengiller, fr. iridacees.

se vü yek (f.b.s.) (se yek) üç (ile) bir [zar oyununda].

sevvâb (a.s. ve i.) esvap satan, elbiseci.

sevvâm (a.i. sâmme'nin c.) (yılan, akrep gibi) zehirli hayvanlar.

seyâhat (a.i.) yolculuk, gezi. [aslı "siyâhat" olduğu halde bu şekli yaygındır].

seyâhat-nâme (a.f.b.i.) seyahat, gezi hâtıraları kitabı, [aslı "siyâhat-nâme" dir]. (bkz: siyâhat-nâme).

seyehân (a.i.) 1. seyahat, gezi. 2. gölgenin güneşle beraber dönmesi.

seyehân (a.i.) batma [vapur v.b.].

seyelân (a.i.) 1. akma, akıntı, (bkz: cereyan).

seyelân-ı dem hek. kan akma, fr. hemorragie.

seyelân-ı ebyaz hek. (bkz: seyelân-ı menî).

seyelân-ı leben sütün, çokluğundan dolayı, memeden kendi kendine akması.

seyelân-ı menî hek. menî'nin durmadan akması, menî akıntısı.

seyelân-ı üzn hek. müzmin kulak iltihâbındaki cerahatli akıntı. 2. fiz. akı, fr. flux. 3. coğr. sellenme, f r. ruissellement.

seyf (a.i.c. esyâf, süyûf) kılıç, (bkz: tîg).

seyf-üd-dîn 1) dînin kılıcı, dînin askeri; 2) seyfeddin şeklinde kullanılan erkek adı.

seyf-ullah 1) Allah'ın kılıcı yâni askeri; 2) erkek adı.

seyfî, seyfiyye (a.s.) 1. kılıçla ilgili, askerliğe ait. 2. kılıç şeklinde. 3. i. asker zümresi.

seyh (a.i.c. süyûk ve esyâh) 1. akarsu. (bkz. mâ-i cârî). 2. çizgili elbise.

Seyhân (a.h.i) l. Ürdün'ün ötesinde, Hz. Musa'nın mezarı bulunduğu şehir. 2. Adana ovasını yararak iskenderun körfezine dökülen nehir. 3. erkek ve kadın adı.

seyl (a.i.c. süyûl) 1. sel. 2. şiddetle gelen şey.

seyl-i belâ belâ seli.

seyl-i sirişg-i dîde gözyaşı seli.

seyl-ül-arim Sebâ şehrini batıran meşhur sel âfeti.

seylâb, seylâbe (f.i.) sel, sel suyu.

seylâbe-i aşk aşk seli.

seylâbe-i eşk gözyaşı seli.

seylâbe-i hûn kan seli.

seylânî (a.i.) Seylantaşı.

seyl-âverd (a.f.b.s.) selle gelmiş olan.

seyl-gâh (a.f.b.i.) sel yatağı, selin aktığı yer.

seyl-hîz (a.f.b.s.) taşkın, coşkun [su].

seyl-râm (a.f.b.i.) selin köpüre köpüre akması.

seyr (a.i.) 1. yürüme, yürüyüş; gitme, hareket. 2. yolculuk. 3. gezme, gezinme. (bkz. teferrüc). 4. eğlenmek üzere bakma. (bkz. temâşâ). 5. uzaktan bakıp karışmama. 6. gezilecek, görülecek şey.

seyr-fi-l-menâm uyurgezerlik, fr. somnambulisme.

seyr-i gülistân gül bahçesinde gezinme.

seyr-i münharif cogr. eğri gidiş, fr. loxodromie.

seyr-i sefâin (gemilerin yürümesi) Akay idaresi iken şimdi Denizbank olan müessese. 7. müz. Türk müziğinde makamların karakteristik yürüyüşü.

seyr-i serî hızlı gidiş.

seyrân (a.i.) 1. gezinme, (bkz: teferrüc). 2. bakıp seyretme, (bkz: temâşâ), [aslı"seyerân" dır].

seyrân-gâh (a.f.b.i.) seyir yeri, eğlence yeri, gezme yeri.

seyr maallah (a.b.i.) tas. sâlikin her mertebede Allah ile olan seyri, [seyr ü sülûk'ün dört mertebesinden üçüncü mertebesi hakkında kullanılır].

seyr ü sülûk (a.b.i.) tas. tarikatte takip olunan usûl, tarikata giren kimsenin (sâlih) gerçek varlığa ulaşması için yaptığı manevî yolculuk, [dört mertebesi vardır1. Seyr-illallah (Tanrı yolculuğu). 2. Seyr-fillâh (Tanrı yolunda yolculuk). 3. Seyr-maallah (Tanrı ile yolculuk). 4. Seyr-anillâh (Tanrı'ya yönelen yolculuk)].

seyr ü sefer (a.b.i.) gidiş geliş, trafik.

seyyâf (a.s. ve i. seyfden) 1. kılıç yapan, kılıççı. 2. kılıçlı. 3. cellât.

seyyâh (a.s. ve i. siyâhat'den. c. seyyahûn, seyyâhîn) yolcu; gezici, fr. touriste.

Seyyâhîn (a.i. seyyâh'ın c.) seyyahlar, turistler.

seyyâhûn (a.i. seyyâh'ın c.) seyyahlar, (bkz: seyyâhîn).

seyyâl (a.s. seyelân'dan) 1. akıcı, akan. (bkz: mâyi'). 2. i. kadın adı. 3. fiz. akışkan, fr. fluide.

seyyâlât (a.i. seyyâle'nin c.) seyyâleler.

seyyâle (a.i.) su gibi akan şey; mayi, sıvı; akınü.

seyyâle-i berkiyye elektrik akımı, cereyanı.

seyyâr (a.s. seyr'den) 1. gezici; gezen, dolaşan, 2. yerli olmayıp, istenilen tarafa taşınabilen, fr. portatif. 3. astr. bir yerde durmayıp dolaşan, yer değiştiren gök cismi.

seyyâr tekke esrar içmek için kullanılan otomobil, [argo].

seyyârât (a.i. seyyâre'nin c.) astr. gezegenler.

seyyârât-ı gayr-i mer'iyye gözle görülemeyen ve ancak büyük rasat dürbünleri ile görülebilen seyyareler.

seyyârât-ı süfliyye astr. içgezegenler, yakın gezegenler.

seyyârât-ı ulviyye astr. dışgezegenler.

seyyâre (a.i.c. seyyârât) 1. astr. Güneş'in etrafında dolaşan gezegen. 3. kervan, kafile, [modern Arapçada "otomobil" dir].

seyyi' (a.s.) fena, kötü. (bkz: bed).

seyyiât (a.i. seyyie'nin c.) 1. fenalıklar, kötülükler. 2. suçlar, günahlar. 3. kötülüğe karşılık çekilen sıkıntılar.

seyyib, seyyibe (a.i.c. seyyibât) dul kadın, [seyyibe, yanlış olmakla beraber kullanılır olmuştur].

seyyibât (a.i. seyyib'in c.) dul kalmış kadınlar, (bkz: seyyibûn).

seyyibûn (a.i. seyyib'in c.) dul kalmış kadınlar, (bkz: seyyibât).

seyyid (a.i.c. sâdât) 1. efendi, bey; ağa; ileri gelen, baş, başkan. 2. Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hasan'ın soyundan olan kimse.

seyyid-i kâinat Hz. Muhammed.

seyyid-i nev'-i beşer insanların efendisi, ulusu Hz. Muhammed. 3. bizde "seyit" şeklinde erkek adı olarak kullanılır.

seyyid-ül-âfak (ufukların, göklerin efendisi) Hz. Muhammed.

seyyid-ül-ebrâr (hayır sahiplerinin, dindarların, doğruların efendisi) Hz. Muhammed.

seyyid-ül-enâm bütün halkın efendisi.

seyyid-ül-enbiyâ' (peygamberlerin efendisi, başkanı) Hz. Muhammed.

seyyid-ül-kevneyn (iki cihanın efendisi) Hz. Muhammed.

seyyid-ül-muhâcîrîn (göçenlerin en ulusu) Hz. Muhammed.

seyyid-ül-mürselîn (peygamberlerin efendisi, başı) Hz. Muhammed.

seyyid-üs-sakaleyn (iki cihanın efendisi) Hz. Muhammed.

seyyidân (a.i.c.) Hz. Muhammed'in iki torunu olan Hz. Hasan ve Hüseyn.

Seyyide (a.i.) [muhterem] kadın, (bkz: bânû, sitt).

Seyyidî (a.s.) 1. seyyide mensup, seyyid'le ilgili. 2. n. "ey benim efendim!" hitabı.

seyyie (a.i.c. seyyiât) 1. fenalık, kötülük. 2. suç, günah, (bkz: hatîa). 3. kötülük karşılığı çekilen sıkıntı.

seyyie (a.s.) ["seyyi"' in müen.]. (bkz: seyyi').

sezâ (f.s.) münâsip, uygun, yaraşır. (bkz. çespân, lâyık, şâyân, şâyeste).

sezâ-yi sîne göğüse yakışan, göğüste taşımaya lâyık olan.

sezâ-yi takriz öğmeye lâyık.

sezâ-yi tezlîl alçak görülmeye, tahkir edilmeye lâyık olan.

sezâb (f.i.) bot. su teresi.

sezâb (a.i.). (bkz: sedâb).

sezâbiyye (a.i.) bot. sedefotugiller.

sezâiyye (a.i.) tas. Halvetiyye tarîkatinin Gülşeniyye şubesi kollarından biri. [kurucusu, Morevî Hasan Sezâî bin Aliy-yür-Râmî'ye nispetle bu adı almıştır].

sezâ-vâr (f.b.s.) münâsip, uygun, yaraşır, (bkz: çespân, lâyık, sezâ, şâyân, şâyeste).

sezâ-vârî (f.b.i.) münâsiplik, uygunluk, yaraşırhk. (bkz: liyâkat, şâyestegî).

sıâ (a.i. sa've'nin c.) kuyruk sallayan kuşları, (bkz. sa'vât).

sıâb (a.s. sa'b'ın c.) güç, zor, çetin [şeyler].

sıbâg (a.i.c. esbiga) 1. boya. 2.yaradılış.

sıbg, sıbga (a.i.) 1. içine kumaş ve sâire batırılan boya. 2. Hıristiyanların vaftizi. 3. din, mezhep.

sıbgat-ullah Allah'ın yaratıcı kuvveti, İslâm'ın yaratılışı. 4. ispirto ve lokman ruhu içinde eritilmiş boya maddeleri, fr. teinture.

sıbt (a.i.c. esbât) torun, (bkz: nebîre, hafîd).'

sıbtân (a.i.c.). (bkz. sıbteyn).

sıbteyn (a.i.c.) iki torun.

Sıbteyn-i Mükerremeyn Hz. Muhammed'in iki torunu Hz. Hasan ile Hüseyn.

sıbvân (a.i. sabî'nin c.), (bkz. sıbyân).

sıbye (a.i. sabî'nin c.), (bkz. sabye, sıbyân, subye).

sıbyân (a.i. sabî'nin c.) çocuklar.

sıdâk (a.i.) nikâh akçesi, kalın, (bkz: kâbîn, mehr).

sıddîk (a.s. sıdk'dan. c. sıddîkun) 1. pek doğru, sözünün eri [kimse]. 2. islâm âleminin ilk halîfesi ve Hz. Muhammed'in vefalı dostlarından Hz. Ebûbekr'in lâkabı. [Hz. Ebûbekir, yaşlı erkeklerden ilk Müslüman olan ve Aşere-i Mübeşşere'den birincisidir (571-634)]. 3. i. erkek adı. [müen. "sıddîka" dilimizde "sıdıka" şeklinde kadın adı olarak kullanılır].

Sıddîka (a.h.i.) "dosdoğru kadın"1. Hz. Âişe. 2. Hz. Meryem. 3. kadın adı.

sıddîkıyyet (a.i.) fazla, çok doğruluk.

sıdk (a.i.) 1. doğruluk, gerçeklik, (bkz: hakikat). 2. iç, yürek temizliği, (bkz: hâlisiyyet, muhâlasat).

sıdk-ı derûn yürek temizliği.

sıdk u kizb doğruluk ve yalan.

sıdk u sebât doğruluk ve sebat.

Sıfahân (f.h.i.) Isfahan şehri.

sıfâk (a.i.c. sıfâkat) hek. adaleleri (*kaslan) örten ve koruyan ince zarlar.

sıfâr (a.i.) 1. kene. 2. s. san.

sıfat (a.i. vasf dan. c. sıfat) 1. hal, keyfiyet, suret, şekil, varlık, (bkz: vasf)

sıfat-ı ârıza ticâret, kâr, ayıp ve ilel gibi mevsûfa sonradan arız olan halet.

sıfat-ı asliyye Allah'ın vücut sıfatı. 2. nişan, alâmet, (bkz: şiar). 3. yüz ve kılık, (bkz: kisve, kisvet). 4. bir şahıs veya şeyin hâli. 5. lâkab, unvan. 6. gr. sıfat, bir şahsın veya şeyin hal ve sânını, renk veya sayısını, derecesini gösteren kelime, f r. adjectif. 7. gr. [terkiplerde] belirten, (bkz. mevsûf) 8. gibi.

Fuzûli-sıfat Fuzuli gibi.

Bâkî-sıfat Bakî gibi.

sıfât (a.i. vasfdan, sıfat'ın c.) sıfatlar, vasıflar.

sıfât-ı adediyye gr. sayı sıfatları.

sıfât-ı asliyye esas nitelikler.

sıfât-ı cemâliyye tas. lütuf ve merhamet ile ilgili vasıflar.

sıfât-ı ilâhiyye tas. kendisini ve zıddını Cenâb-ı Hakk'a nispet caiz olan vasıflar, [rızâ, rahmet, sıhhat, gazap., gibi].

sıfât-ı istifhâmiyye gr. soru sıfatları.

sıfât-ı işâriyye gr. işaret sıfatları.

sıfât-ı kıyâsiyye gr. bir kaideye (kurala) bağlı ve uygun olarak meydana gelen sıfatlar.

sıfât-ı mübheme gr. belgisiz (mübhem) sıfatlar.

sıfât-ı semâiyye gr. bir kaideye (kurala) bağlı olmayıp işitilmekle öğrenilen sıfatlar.

sıfât-ı selbiyye tas. mânâsında selb mümkün olan sıfatlar kıdem, beka, vahdâniyyet, muhâlefetün lilhavâdis, kıyam binefsihi. (bkz: sıfât-ı zâtiyye).

sıfât-ı subûtiyye tas. Allah'ın sıfatları hayat, ilim, semi', basar, irâde, kudret, kelâm, tekvin.

sıfât-ı tavsîfiyye gr. niteleme sıfatları, fr. adjectifs qualificatifs. sıfât-ı ta'yîniyye gr. belirtme sıfatları, fr. adjectifs determinatifs.

sıfat terkibi gr. sıfat takımı.

sıfât-ı zâtiyye tas. (bkz: sıfât-ı selbiyye).

Sıffîn (a.h.i.) Farat havâlisinde, Rıkka yakınında bir yer olup Hz. Ali ile Muâviye arasında geçen savaştan dolayı ün kazanmıştır.

sıfr (a.i.c. asfâr) sıfır, hiç.

sıfr-ül-yed eli boş; mahrum.

sıfır-ı mutlak fiz., kim. saltsıfır, fr. zero absolu.

sıhâf (a.i. sahfe'nin c.) geniş, düz kablar.

sıhâh (a.s. ve i. sahîh'in c.) doğrular, gerçekler.

sıhha (a.i.). (bkz. sıhhat).

Hıfz-ıs-sıhha sağlık koruma bilgisi.

sıhhat (a.i.) 1. sâhihlik, doğruluk, gerçeklik. 2. sağlamlık, sağlık. 3. ed. sözün yanlış ve eksik olmaması, (bkz: hakikat).

sıhhat ve içtimaî muâvenet vekâleti sağlık ve sosyal yardım bakanlığı.

sıhhat-nâme (a.f.b.i.) ed. hastalanan birinin iyeleşmesi dolayısıyla yazılan manzume.

sıhhî (a.s.) 1. sıhhatle, sağlıkla ilgili, sıhhate, sağlığa yarar. 2. hekimliğe ait.

sıhhiyye (a.i.) 1. hekimlik işleriyle, sağlık işleriyle uğraşan dâire. 2. s. sağlığa ait, sağlıkla ilgili. 3. sağlık işleri.

sıhhiyyûn (a.i.) [eskiden] hekimlerin, sağlık işlerine çok ehemmiyet veren kısmı, hıfzıssıhha ile uğraşan hekimler, fr. hygienistes.

sıhr (a.i.c. eshâr, suharâ) 1. kız alıp kız vermekle akrabadan olan kimse. 2. evlenmekle meydana gelen yakınlık.

sıhrî (a.s.) evlenmelerden meydana gelen [akrabalık].

sıhriyyet (a.i.) evlenmek yoluyla olan akrabalık.

sıkar ("ka" uzun okunur, a.i. sakr'ın c.) zool. tepeli doğanlar.

sıkl (a.i.c. eşkal), (bkz: sıklet).

sıklâb (a.h.i.c. sakalibe) Türklerle ilgili destanî tarihlerde bâzı etnik gruplara verilen bir ad. [Avarlar, Bulgar kralı Tervel ve islâv ırkından ona bağlı olanları ve Bulgarları anlatmak için kullanılırdı].

sıklet (a.i.) 1. ağırlık, yük. 2. sıkıntı.

sıklet-i izâfiyye fiz. cisimlerin bir santimetre küpünün ağırlığı, yoğunluk (kesafet).

sıklet-ı mutlaka mutlak ağırlık.

sıklet-i zâhirî fiz. görünen ağırlık.

sıklet-i zâtiyye özgül ağırlık.

sıklet-âver (a.f.b.s.) usandırıcı, sıkıcı.

sıklet-keş (a.f.b.s.) ağırlık çeken, yük taşıyan.

sıkt (a.i.) hek. düşük, ölü düşen çocuk.

sıkt-üz-zend 1) çakmaktan çıkan kıvılcım; 2) Ebü-l-Alâ-il Maarrî'nin meşhur şiir mecmuası.

sıla (a.i. vasl'dan. c. sılât) 1. memleketine gitme, akrabasına ulaşma.

sıla-ı rahm ana, baba ve akrabasını ziyaret vazifesini yapma, [bunu terke "kat'ı rahm" denir], "sıla-ı rahm etmeyenin ameli kabul olunmaz." (Hadis). 2. bahşiş, hediye. 3. gr. rabıt sîgası, bağ-fiil, ulaç, fr. gerondif.

sılât (a.i. sıla'nın c.) 1. sılalar. 2. armağanlar, bahşişler.

sıle (a.i.) bir şâire, yazdığı medhiye karşılığı olarak verilen para.

sımâd (a.i.) şişe tıpası, tıkacı, (bkz: sımam).

sımâh (a.i.) 1. kulak, (bkz: gûş, üzn). 2. kulak deliği.

sımâh-ı bevlî anat. kadîbin ucundaki delik.

sımâh-ı cân can kulağı.

sımâm (a.i.) 1. şişe tıpası, (bkz: sımâd). 2. hek. damardaki tıkanıklığa yol açan kan pıhtısı,

sımâme (a.i.) 1. kan damarlarında tıkanıklık yapan kan pıhtısı. 2. s. ["sımam" in müen.]. (bkz. sımâm2).

sımlâh (a.i.) kulak kiri.

sımt (a.i.) dizi, dizilmiş şey.

sımt-ı lü'lü' inci dizisi.

sımtî (a.i.) ed. üçüncü, dördüncü mısraları kafiyeli olup diğerleri bir kafiyede olmayan şiir.

sınâât (a.i. sınâat'ın c.) san'atlar, zanaatlar, (bkz: sanayi').

sınâat (a.i.c. sınâât, sanayi') san'at, zanaat, ustalık, maharet.

sınâb (a.i.) hardal.

sınâî, sınâiyye (a.s.) 1.sanatla ilgili. 2. tabîatten olmayan, insan yapısı.

ezhâr-ı sınâiyye yapma çiçekler.

sınâât-ı seb'a (a.b.i.) fels. arts liberaux.

sınâiyyât (a.i. sınâî'nin c.) 1. sanatla ilgili olan şeyler. 2. insan yapısı şeyler.

sınâr (a.i.) bot. çınar.

sındîd (a.i.c. sanâdîd) baş, başkan, ileri gelen.

sınf (a.i.c. esnaf, sunûf) sınıf.

sınv (a.i.) 1. dal, budak, bir kökten çatallanan dallar.

El-veledü alâ-sınvi ebîh erkek evlâd babanın budağı üzerinde, onun halindedir. 2. erkek evlât, erkek kardeş.

sır'a (a.i.) güreşte birini, yerde ters çevirme şekli.

Sırât (a.i.) 1. yol. (bkz: râh, tarîk).

sırât-ı müstakim l) doğru yol; 2) vaktiyle istanbul'da çıkan (1909) ve Mehmet Akif in yazılarını yayan bir dergi. 2. sırat köprüsü, üstünden geçip Cennete gitmek üzere Cehennem'in üzerine kurulacak olan çok dar ve güç geçilir köprü.

sırf (a.s. ve zf.) 1. sâde, yalnız, ancak. 2. tamamıyla, büsbütün, baştan aşağı kadar, (bkz: kâmilen).

sırr (a.i.c. esrar) 1. gizli tutulan, kimseye söylenmeyen şey.

ifşâ-yi sırr gizli şeyi herkese söyleme, (bkz: râz). 2. Allah'ın akıl ermeyen hikmeti.

sırr-ı îcâd îcat sırrı, yaradılışın gizli sebebi.

sırr-ı istivâ tas. siyah bir şerit adı olan istiva, yüksek bir alâmet sayılırdı. Cenâb-ı Mevlânâ'dan kalmış olup iki yollu olan külâh-ı seyfi veya kılıcî taç yollarına takılan şerif. [Mevlevi tâbirlerindendir, bu tacı ancak cezbe-i Rahman ile istivanın sırrına vâkıf olan mümtaz zatlar giyebilirdi].

sırr-ı kader alınyazısının gizliliği.

sırr-ı mahfî çözülmeyen sır.

Sırr-ı rübûbiyyet tas. rübûbiyyetin merbûb üzerindeki nişanı, [tasavvufi eserlerde sırr-ı rübûbiyyet, bir sırdır ki eğer zahir olsa, mütevakkıf-ün-aleyh olduğu şeyin butlanı sebebiyle bâtıl olur]; varlıkların yalnız Allah tarafından bilinen, insanlarca bilinmeyen gizlilikleri.

sırr-ı tecelliyyât tas. "kalbe tecellî-i evvel'in inkişâfıyle meydana gelen ve cem'-i esma beyninde ehâdiyyet-i cem'iyyeyi izhâr eden şuhûd ve zuhur; Allah'ın kâinatta veya insan gönlünde görünmesiyle ilgili olan gizlilikler.

sırr-üs-sırr tas. icmal ve cem'-i ehâdiyyette hakaikın tafsîlât-ı kâmilesine ve hakayıkın müştemil olduğu kâffe-i mütaallikata hakikatleri veçhile ilim gibi hakkın âbidden teferrüdüne bâis olan şey; Allah tarafından bilinen gerçeklerin özü.

Sırr-ül-Esrâr ve Matla'-ül-Envâr (sırların hikmeti ve nurların doğuş yeri) Hurûfi şâirlerden Mürekkepçi Enverî'nin mensur-manzum tasavvufî eseri.

sırr-daş (a.t.b.s.) 1. sırları bir olan, birbirinin sırrını bilen. 2. sır saklayan.

sırrıyyûn (a.i.c.) mistikler.

sırrî, sırriyye (a.s.) 1. sır ile, gizlilikle ilgili. 2. i. [birincisi] erkek adı.

sırran (a.zf.) gizlice, gizli olarak, (bkz: hafiyyen).

sırran tezkiye [eski huk.] kadı'nın, mestûre denilen varaka (yazılı kâğıt) ile bir şahidin âdil olup olmadığını mensûbolduğu yerden tahkik etmesi.

sıyag (a.i. sîga'nın c.) gr. sigalar, kipler.

sıyag-ı inşâiyye gr. dilek kipleri.

sıyag-ı muhtelife mâzî, muzârî, emir v.b. gibi çeşitli, türlü kipler.

sıyâgat (a.i.) kuyumculuk.

sıyâh (a.i. sayha'nın c.) bağırmalar, haykırışlar.

sıyâh-ı mâtem matem haykırışları.

sıyâl, sıyâlet (a.i.) hamle etme, saldırma, üzerine atılma, (bkz: savlet).

sıyâm (a.i.) oruç.

Hâl-i sıyâm oruç hâli.

Şehr-i sıyâm oruç ayı, ramazan.

sıyânet (a.i.) koruma, korunma. (bkz: hıfz, himaye, muhafaza).

sıyâs, sıyâsî (a.i. sıysa'nın c.) 1. kaleler. 2. köşkler. 3. sığınacak yerler.

sıysâ (a.i.c. sıyâs, sıyâsî) 1. kale. 2. köşk. 3. sığınacak yer.

sî (f.s.) otuz.

sî vü dü otuz iki. [Hurûfîlere göre eski alfabeyi teşkil eden 32 harfin ifâde ettiği insanî hüviyet].

sia (a.i. vüs'at'den) 1. genişlik, bolluk. 2. takat, güç.

sia-i dimâgıyye düşünce genişliği.

sia-i hâl genişlik, rahatlık, bolluk.

sia-i magrib astr. Güneş'in ufuk üzerinde battığı nokta ile hakikî batı noktası arasındaki uzaklık.

sia-i maşrık astr. Güneş'in ufuk üzerinde doğduğu nokta ile hakikî doğu noktası arasındaki uzaklık.

siâye (a.i.) huk. [eskiden] mükâtebin kitabet bedelini te'diye edebilmesi için çalışması.

siâye-i milk huk. [eskiden] kazancı mev-lâsının milki sayılan memlûkün çalışması, [müdebber gibi ki bunun kisbi mevlâsına aittir. Hattâ mevlâsının vefatından sonra borcu için kıymeti nispetinde çalışmaya mecbur olur].

siâye-i zamân huk. [eskiden] kazancı mevlâsının milki sayılmayan ve yalnız kendi borcunu ödemek için çalışan memlûkün sâyidir. [mükâtep gibi ki bu, mevlâsına karşı yalnız zâ-min olduğu bedel-i kitabeti te'diye için çalışır].

siâyet (a.i.) koğuculuk, adam çekiştiricilik, dedikodu, (bkz: gıybet).

sîb (f.i.) elma. (bkz: sîv, tuffâh).

sîb-i zenahdân sevgilinin elmayı andıran çenesi.

sibâ' (a.i. sebu'un c.) yırtıcı hayvanlar, canavarlar.

sibâb (a.i.) sövme, küfür etme.

sibâhat (a.i.) suda yüzme ["sabâhat" şekli daha yaygındır].

Sibâk (a.i. sebk'den) 1. bir şeyin üst tarafı, geçmişi. 2. bağ, bağlantı.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   145   146   147   148   149   150   151   152   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin