Bakara sûresi


Şu insânı da ölüm ve dirilim hakkında size misal olarak getiriyorum, o kişinin yolu bir şehre



Yüklə 2,66 Mb.
səhifə317/355
tarix07.01.2022
ölçüsü2,66 Mb.
#91172
1   ...   313   314   315   316   317   318   319   320   ...   355
Şu insânı da ölüm ve dirilim hakkında size misal olarak getiriyorum, o kişinin yolu bir şehre

397


düşmüştü, çatıları binaların üzerine çökmüş bir şehir gördü, insânları helâk olmuş, “Allah, bu şehir öldükten sonra bu şehire, bu yaşantıya nasıl can verecek nasıl hayat verecek diye” kendi kendine düşünmeye başladı.

Bu kişinin Üzeyr (a.s.) olduğu rivÂyet ediliyor ve Kudüs istila edilip yakılıp yıkıldıktan sonra istila edenler Üzeyr a.s’da çocuklarla birlikte kendi ülkelerine götürmüşler ve bir müddet sonra serbest bırakmışlar, onlarda Kudsü Şerife geri dönmüşler fakat şehre daha gelmeden yüksek bir tepeden Kudsü Şerifin halini görünce “burası nasıl yeniden yapılanacak” diye şüpheye düşüyor Üzeyr (a.s.)

Burası tasavvufta seyri sülûk halinde olan bir dervişin halini anlatıyor, kendinde daha henüz Muhyi ismi meydana çıkmamış dervişi anlatıyor.

Dervişlikte nefis mertebelerini geçerken her geldiği nefis mertebesinde, önceki nefis mertebesinin ölmüş olduğunu görerek kendininde ölü olduğuna hükmederek, daha henüz Hayy ismi ile hayat bulmadığından dolayı “bu dervişlik seyrinde ben nasıl dirileceğim” diye tefekkür etmesidir çünkü Hay’atın nasıl kazanılacağını bilmiyor, onun için ya, Allah’ın bir Veli kuluna rastlayacak veya bu hakikati kendisine yaşatacak veya “venefahtü” yü oraya nefyedecek birisinin gelmesi gerekiyor ki, kendisininde bunu bizatihi olarak yaşatması gerekiyor. Çökmüş dediği kendi varlık binasında nefsinin emmârelik, levvâmelik, mülhimelik mertebesinin çökmüş olduğu bu şehirde yeni bir hayatında yaşanması gerektiği yönünde bir düşünce var fakat bunu nasıl faaliyete geçireceği konusunda bir bilgisi yok, işte Üzeyr’lik mertebesi bunu bize anlatıyor ve Hayat hakikatinin artık burada meydana gelmesi gerektiğini belirtiyor.



Allah onu da öldürdü, yüzyıl ölü olarak kaldı, tekrar onu diriltti ve sordu ”Ne kadar kaldın?” O da “Bir gün kadar veya bir günün belirli bir süresi kadar” dedi.

398


Yani ne kadar kaldığının farkında olmadı, demek ki dirilmenin şartı evvelâ ölmekmiş, zaten onun için Tebareke sûresinde “Allah önce ölümü hâlketti, sonra hayatı hâlketti” deniyor, beşeriyetimizden ölmedikçe İlâh-î varlığımızla dirilmemiz mümkün değildir yani ölmenin şuuruna ereceğiz sonra dirilmenin varlığını bulacağız.

Bizi mânen yeniden diriltecek olan Allahtır, kim de Hayy esmâsı varsa Cenâb-ı Hakk onun ağzından İlâh-î nefhayı göndererek o kişiyi mânen diriltecektir ve başka türlüde dirilmek mümkün değildir. Hayy esmâsı şarttır, Allah Hayy esmâsını vesile ederek diriltecek demektir.



Allah dedi:”Sen yüz sene orada kaldın, yiyeceğine bak ve içeceğine bak hiç bozulmamış, hayvanına bak, bunları biz insânlara bir işaret olarak kıldık, tekrar bak o hayvanın kemiklerine, nasıl onları birleştiriyoruz, nasıl onlara et giydiriyoruz”

Demek ki ölüm üzere biraz sâkin olmamız gerekiyor yani bu oluşum bugün öldün ve yarın dirildin gibi basit değildir, ölüm halinin belirli bir süre yaşanması gerekiyor ki ölümde zâten bir mahluktur, ölüm yok olmak değildir ve bu bahsettiğimiz ölüm rûh teslim etmek gibi bir anda olan bir şey de değildir, rûh teslim etmek dediğimiz ölüm ise hayatın ta kendisi olan tadıştır, yok olmak değildir. Zâhiri haytın son noktasıdır. Mutlak yokluk değildir.

Yaşadığımız sürece bu ölümüde hep yaşıyoruz, ne zaman ki Efendimizin (s.a.v) belirttiği gibi “Ölmeden önce ölün” sözünü yaşar ve Hayy esmâsına ulaşırsak işte ondan sonraki hayat insâna cennet olmuş olur.

Bakın derviş o kadar ölüm halinde kaldığı halde ve o ölümün zorluklarını yaşadığı halde Cenâb-ı Hakk seyri sülûkta o zorluğu kendisine göstermemiş oluyor, bize o hali varlığımızda bireysel nefsi duygularımız, hissiyatımız olmadan kolaylıkla geçirtiyor süre uzunda olsa ve işte bu da Cenâb-ı Hakkk’ın rahmetindendir.

Mahşer sabahı insânlar kabirlerinden kalktıklarında yine aynı şey söylenecek, “yevmen ev ba'da yevm” yani

499


“normal bir uyku süresi kadar kaldık” diyecekler. Burda belirtilen meyveler bizim özümüzde olan İlâh-î rızıklar, işte İlâh-î rızık maddi rızıklar gibi olmadığından ne kadar süre geçse bozulmuyor yani o anda bünyemizde onlardan faydalanamıyorsakta daha sonraları faydalanacağımızdan dolayı bozulmazlar hakikatleri üzere kalırlar. Allah’ın verdiği özellikler olduğundan zaten bozulması mümkün değildir, burada yapılacak olan şey bizim bunları idrak ederek faaliyete geçirmemiz yani yememizdir.


Yüklə 2,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   313   314   315   316   317   318   319   320   ...   355




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin