BELGESELLER
İstanbul'u konu alan ilk belgesel filmler sinemanın ortaya çıkışıyla eşzamanlıdır. Lumiere Kardeşler 28 Aralık 1895'te Paris'teki Grahd Cafe'de halka açık yaptıkları ilk sinema gösterisinden bir yıl sonra, gerek "cinematographe"ı yaymak ve gerekse ellerinde bulunan aygıtlara yeni pazarlar bulmak amacıyla tüm operatörlerini (kameraman) dünyanın dört bir yanına görderdiler. Bu operatörlerden Alexandre Promio da İstanbul'a gelerek bir dizi belgesel film çekti. Bu filmlerden biri, sinema tarihi açısından da bir hayli önemli oldu: Alıcısını Haliç üzerinde bir kayığa yerleştiren Promio, bir yandan Halic'in panoramik ve hareketli görüntüsünü tespit ederken öbür yandan da sinema tarihinin ilk kaydırma (travelling) tekniğini kullandı. Promio' nün yanısıra Feli Mesguich, Francis Do-ublier, Charles Moisson da 1896-1899 arasında Rusya'ya giderken İstanbul'a uğrayarak o günün teknik olanaklarının elverdiği uzunlukta, birer dakikalık belgesel filmler çektiler. Lumiere operatörlerinin çektikleri bu filmlerden günümüze dek ulaşan olmadı.
Sinema tarihimizin ilk filmi, aynı zamanda İstanbul'la ilgili ilk belgeseldir. Fuat Bey (Uzkınay) 14 Kasım 19l4'te Ayastefanos'taki Rus Abîdesi'nin Yıkıh-şt'm 150 m'lik bir filmle belgelerken İstanbul'un yok olan bir anıtını da tespit etmiş oldu. Fuat Bey ayrıca bağlı bulunduğu Merkez Ordu Sinema Dairesi adına Abdülhamid'in Cenaze Merasimi (1918) ile Vahideddin'in Biat Merasimini (1918), Malûl Gaziler Cemiyeti adına ise Sultanahmet'te İzmir için Mitingi (1919) çekerek İstanbul'un kimi tarihi olaylarını kamerasıyla tespit eden ilk Türk yönetmeni oldu.
İstanbul kentini tümüyle tanıtmayı amaçlayan gerçek anlamda ilk belgesel film ise İlhan G. Arakon tarafından 1954' te Bir Şehrin Hikâyesi adıyla çekildi. İstanbul'u Bizans'tan son dönemine dek tarihi bir yelpaze içinde ele alan film aynı zamanda bu kenti renkli olarak tanıtan ilk belgeseldi. Türk Film Dostları Derneği'nin ikinci festivalinde ödül kazanan bu film, ayrıca Berlin Festiva-li'nde de gösterildi (1954).
Bu filmden yıllar sonra Lütfi Ömer Akad, TRT adına, İstanbul'u konu alan dört bölümlük bir belgesel yaptı (1992). Günümüz İstanbul'unun kozmopolit yapısına farklı bir yorum getiren Dört Mevsim istanbul belgeseli, özellikle simgesel görüntüleriyle olumsuz yönde gelişen değişim ve dönüşümün altını çiziyordu.
Ülkemizde belgesel sinema, ticari bir amaç içermemesi, yayılıra ve gösterim alanının dar olması nedeniyle pek rağbet görmedi. Bu nedenle profesyonel sinemacıların bu türde film üretmeleri kendiliğinden kısıtlanmış oldu. İstanbul kenti de bu kısırlıktan nasibini aldı. İstanbul'u konu eden filmler daha çok amatör ya da ticari amaç gütmeyen kişi ve kurumlar tarafından çekildi. Bu filmlerin büyük bir kısmı kenti bütünüyle değil de yalnızca bir yanıyla tanıtmayı amaçlıyordu. Süha Arın İstanbul suyunu istanbul'un Çağırdığı Su, Kapalıçarşı'yı ise Kapalı-çarşı'da Yüz Adım belgesellerinde işledi. Kısa film alanında amatör çalışmalar yapan Mehmet Gürel'in Vapurlar (1986), Şeyda Pehlivan'ın Kazhçeşme (1991), Bahadır Karataş'ın yine aynı adlı çalışması Kazhçeşme (1991). Canan Evcimen İçöz'ün Çarşı Pazar istanbul (1990), Tomris Giritlioğlu'nun TRT adına çektiği üç bölümlük işte Beyoğlu, Enis Rıza Sa-kızlı'nın İstanbul'a Dair (1988), Hilmi Etikan'ın Tarlabaşı (1988) çalışmaları İstanbul'un belirli bir semtini ya da özelliğini ortaya koyan başlıca amatör çalışmalar arasında yer aldı. Ayrıca TRT, Jak Deleon, Burçak Evren ve Çelik Gülersoy ile birlikte Galata Köprüsü, istanbul'un Eski Sinemaları, Bedesten, Tarihte Kadıköy, Tünel, Çamlıca ve Fenerbahçe belgesellerini yaptı.
BURÇAK EVREN
Dostları ilə paylaş: |