BERBERLER
Bizans Dönemi
Bizans'ta berberlerle ilgili çok az yazılı kaynak vardır. Bunlardan biri olarak kabul edilen ve Aziz Kosmas ve Aziz Da-mianos'un Mucizeleri adını taşıyan yazmada anlatılan bir hikâyeye göre, Hes-peros adlı yoksullaşmış bir kasap, yüzünde kötü yaralar olan bir avukatı tıraş etmek zorunda kalır ve kendisine veri-
Abdullah Biraderlerin objektifinden açıkhavada çalışan seyyar berberler. Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi, K 25085
len bahşişle ve kullandığı ustura benzeri "kurika ergaleia" ile bir berber dükkânı açar. Hesperos daha sonraki yaşamını yakınlardaki bir kilisede geçirir ve berberlik yapar. Hikâyenin gerçeğe uygunluğunu kanıtlayan bir diğer bilgi ise yazarın kutsal yerlerde berberlik yapan kişilerin o dönemde Hesperos'un talebeleri olarak anıldığını kaydetmesidir.
Berberlerle ilgili bir diğer kaynak, Diocletianus dönemine (284-305) ait kanunnamelerdir. Buna göre, bir berberin saç kesim ücreti 2 "denaria" idi. Öte yandan I. Basileios (hd 867-886) kanunnamelerinden birinde, oyun alanları çevresinde çalışan berberlerden söz edilmektedir.
Manastır mensuplarının, tepesi açık daire şeklinde bir saç kesimine sahip olmaları, en azından berberlerin, kilise bünyesinde faaliyet gösterdiklerini düşündürür. M. Blastares'e göre, 14. yy'da, Ayasofya civarında, parfüm satıcıları ile bir arada bazı berber dükkânları bulunuyordu.
Öte yandan, Bizans'ta kadınların saç modelleri sınırlı idi. Genellikle uzun saçlarını ortadan ayırırlar ve bir bant ya da toka yardımı ile toplarlardı. Kadın ve erkeklerin saçlarını boyamaları ise hiç tavsiye edilmezdi. İmparator saraylarında özel berberlerin olduğunu yine bir söylenceden anlıyoruz. Bu hikâyeye göre, İmparator İulianus (hd 361-363) biri hariç, saraydaki tüm berberleri kovmuştu.
Bibi. H. J. Magoulias, "Trades and Crafts in the Sixth and Seventh Centuries as Viewed in the Lives of the Saints", Byzantinoslavica, 1976, s. 28-29; Dictianory of Byzantium, 253-254.
AYŞE HÜR Osmanlı Dönemi
I. Süleyman (Kanuni) dönemine (1520-1566) kadar İstanbul berberleri ile ilgili bir kayıt yoktur. Kahvenin bu dönemde İstanbul'a gelmesiyle birlikte kahvehaneler açılmaya başlamış, daha önceden müstakil olarak faaliyet gösteren berberler, bu dükkânların bir köşesinde çalışmaya başlamışlardır.
IV. Murad döneminde (1623-1640) kahve ve tütüne getirilen yasak nedeni ile kahvehaneler kapanmış, berberler de tekrar müstakil olarak çalışmaya başlamışlardır. IV. Murad'ın ölümünden sonra yasak kalkınca, berberler yine kahvehanelere dönmüşlerdir.
II. Mahmud'un 1826'da Yeniçeri Oca-ğı'nı ortadan kaldırmasından kahvehaneler de nasibim almıştır. Çünkü kahvehanelerin birçoğunun sahibi yeniçeriydi. Bir süre salaş dükkânlarda ya da açık havada çalışmak zorunda kalan berberlerin bir bölümü sonraları yeniden kahvehane köşelerine sığınmışlardır.
II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) İstanbul'da Avrupai anlamda berber dükkânları da açılmaya başladı. Bunlara, eski tarz berberlerden ayırmak için "perukâr" adı verildi. Cumhuriyet döneminde "perukâr" ismi terk edilerek yeniden "berber" denilmeye başlanmıştır.
Berberler, dükkân sahibi olanlar ve "ayak berberi" namıyla bilinen seyyar berberler olmak üzere iki türe ayrılırdı.
Seyyar berberler, sıradan bir duvar dibini, köşe başını ya da cami avlularını kendilerine mekân edinerek müşterilerini bekler, uzaktan bir çavuşun geldiğini görünce.zembillerim alıp kaçarlardı. Seyyar berberlerin müşterilerinin çoğunu amele, esnaf kesimi oluştururdu.
Evliya Çelebi, Seyahatname'de seyyar berberlerin 2.000 kişi olduğunu belirtmektedir. Bu berberlerin çoğu, Yeni Cami ve Tahtakale çevresinde toplandığı için yaptıkları tıraşa da "Yeni Cami işi" veya "Tahtakale işi" adı verilirdi. Ayrıca, ustura kullanmayarak yüz üzerindeki ince tüyleri iple alan ve genellikle Nuruosmaniye civarında bulunan "ibrişim berberleri" de meşhurdu.
Berberlerin tıraş dışında başka işler de yaptıkları bilinmektedir. Bu mesleklerin başında dişçilik önemli bir yer işgal eder. Berberlerin dişçiliği bir bilgiye, meslek tecrübesine dayanılarak yapılmadığından çoğu zaman hasta, derdine derman bulamazdı. Diş çekme konusunda biraz bilgisi olanlara saray başhekimi tarafından izin belgesi verilirdi.
Dişçiliğin yamsıra berberlerin sünnetçilik ve hacamatçılık yaptıkları da bilinmektedir. Berberlerin kıyafeti, 1876' ya kadar "kadim tarz" denilen türdeydi. Bu tarzın en önemli özelliği ayakların çıplak ve kolların sıvalı olmasıdır. Bu şekilde müşteri, berberin ellerinin ve ayaklarının temiz olduğunu gözleri ile görebilecekti. Çıplak ayaklarına nalın giyerlerdi. Nalınlar şimşir veya abanozdan yapılırdı. Gömleğin üzerine göğüs kısmı işlemeli fermene veya cepken giyer, bellerine bir kuşak, kuşağın üzeri-
155 BEREKETOĞLU, HASAN VECİH
ne de ibrişimden bir futa bağlarlardı. Berberler önceden başlarına beyaz keçe külah ve üzerine abani sarık sararlar-mış. Daha sonraki devirlerde ise fes giymişlerdir. Bu feslere tel ipekten büyük mavi püsküller takmak âdettendi.
II. Meşrutiyet'in ilanını (1908) takip eden ilk yıllarda bazı büyük berber salonlarında kolonya, saç fırçası, bıyık yastığı, yakalık, boyunbağı, baston, şemsiye, sabun, tarak, saç boyası gibi şeyler de satıldığı biliniyor.
Bibi. Ali Rıza, Bir Zamanlar; R. E. Koçu, Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1907; Mantran, İstanbul; Mehmed Tev-fik, İstanbul'da Bir Sene, ist., 1991; "Berber; Berber Dükkânları; Berberler", ISTA, V, 2513-2525.
UĞUR GÖKTAŞ
Dostları ilə paylaş: |