BARIN, EMİN
(2 Haziran 1913, Bolu - 29 Aralık 1987, İstanbul) Cilt sanatçısı ve hat sanatına yeni bir anlayış getiren hattat. Babası Hafız Mehmed Tevfik Efendi de ciltçi ve hattattı. Barın daha yedi yaşında iken babasından güzel yazı öğrenmeye başladı. İlk ve orta öğrenimini Bolu'da tamamladıktan sonra 1932'de İstanbul Muallim Mektebi'ni, 1936'da
BARİ, NAZMİ
56
57
BARLAR
Emin Barm'ın kufi düzenlemesi: Sevelim sevilelim /Bu dünya kimseye kalmaz (Yunus Emre). "Toplu Sergiler" 4, İDGSA 1978 yayım
BARİ, NAZMİ
(1929, istanbul) Tenisçi. Tenis kortlarına maçlar sırasında top toplayan çocuk olarak girdi. Tenise 1944'te İstanbul Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü'nde başladı. Bu kulüpte yetişip parladı. 1952-1965 arasında Türkiye'nin bir numaralı tenisçisi unvanını elinden bırakmadı. Bu dönemde Türk Milli Tenis Takımı'nın Davis Kupa-sı'ndaki bütün maçlarına takım kaptanı olarak katıldı. 30 kez milli oldu. 20 yıllık tenis yaşamında 15 kez Türkiye şampiyonluğunu kazandı. 1965'te bir jübileyle tenis yaşamını kapattı. Daha sonra antrenör olarak çalıştı ve pek çok tenisçi yetiştirdi. Yazlık tenis okulları açarak küçük çocukları da kortlara çekti.
CEM ATABEYOĞLU
BARLAR
Geçen yüzyılın sonlarında Beyoğlu'nda "kafe şantan" (cafes chantant) adı verilen, daha çok yabancıların gittiği, atraksiyon, revü ve skeç gösterilerinin yapıl-
Ankara'da Gazi Terbiye Enstitüsü'nün Resim-İş Bölümü'nü bitirdi. 1937'de cilt ve Latin yazı sanatı için Almanya'ya gönderildi. Leipzig'de Kitapçılık ve Sanat Akademisi'nde Prof. Thieman ve Prof. Spemann'dan yazı; Prof. Wieme-ler'den Batı tarzı ciltçilik dersleri aldı.
1943'te istanbul'a döndükten sonra Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Dekoratif Güzel Sanatlar Bölümü öğretim üyeliğine getirildi. Bu tarihten sonra cilt ve Latin yazısı öğretimini sürdürürken bir yandan da yarıda bıraktığı, islam hat sanatı üzerinde Kâmil Akdik'ten(->) ve Necmeddin Okyay'dan(->) dersler aldı. II. Mehmed'in (Fatih) seçme şiirlerinden meydana gelen divançesinin cildini hazırlayarak 1958 Uluslararası Brüksel Sergisi'nde birincilik ödülünü kazandı. 1969'da Lizbon'a giderek su baskınından zarar gören kitapların tamiriyle meşgul oldu. Bundan sonra kendini İslam hat sanatına vererek 1977'de Dublin, 1983'te Paris, 1985'te Münster'de hat sergileri açtı. 1983'te emekliye ayrıldıktan sonra da hat çalışmalarını bırakmadı. Bilhassa kufi yazıya yeni bir anlayış getirerek birçok orijinal kompozisyon ortaya koydu. Bu yazıyı akla gelmeyen çeşitli örneklerle yorumlama dışında, divani yazı ile de değişik örnekler verdi. Bu eserlerinin sayısı 200'ü aşmaktadır.
19301u yılların barlarında yaygın olarak tüketilen, Paşabahçe Rakı Fabrikası'nm ürünlerinden biri olan "İstanbul Rakısı"nın etiketi. Vefa Zat koleksiyonu
Bundan başka, Anıtkabir'in bütün gömme ve kabartma yazıları, madeni paralar, sayısız kitabe ve mezar taşları, istanbul'daki 500. fetih yılı kitabeleri, Belediye Sarayı'nda Atatürk'ün nutku. Anıtkabir imza defteri, üniversitelerin berat yazıları, Yunus Emre'nin mezarı ile Boğaz Köprüsü'nün Anadolu yakasında mermer taşa kazılan maşallah yazısı da kendisinindir.
Bibi. Rado, Hattatlar, 270-271; H. Göktürk, "Barın, Emin", İSTA, IV, 2117-2119; İ. Turan, "Barın. Emin", DlA, V, 70-72; A. Alparslan, "İslâm Yazı Çeşitleri 1. Kufî" Sanat Dünyamız, S. 30 (1984), s. 18.
ALİ ALPARSLAN
dığı birçok eğlence yeri açıldı. Bunların en ünlüleri, "Trocadores", "Bizans'ın Büyük Alkazarı", "Mandas" ve "Kristal Palas" idi. Kabare benzeri bu kafe şan-tanlar. o dönem farklı bir hizmet vermiş olmalarına rağmen bugünkü İstanbul barlarının ilkleri olarak kabul edilmektedir. Kafe samanlardan sonra, yine Beyoğlu'nda, içki servisinin de yapıldığı kabareler (cabaret de nuit) açılmıştı. Beyoğlu Hamalbaşı Caddesi no. 7'de, R. Vichy yönetiminde faaliyetini sürdüren "Parisiana" adlı kabare bunlardan biridir. Kabare Parisiana'da 1913'te müzikli gösterilerin yanısıra "amerikanbar" hizmeti de veriliyordu.
Kafe şantanlar ve kabare barlar yeni eğlence ve içki alışkanlıkları doğurdu. I. Meşrutiyet'e (1876) kadar içki sadece meyhanelerde(-») içilebiliyor ya da buradan temin edilebiliyordu. Daha çok rakı, sonra şarap servisinin yapıldığı meyhaneler kendi aralarında sınıflara ayrılıyor, meyhanelerin her türü genellikle gayrimüslimler tarafından işletiliyordu. Bunun başlıca nedeni, içkinin şeriata göre yasak olması ve meyhanecilik mesleğinin süfli meslek olarak kabul edilmesiydi. Bırakın Müslümanların meyhane işletmelerini, içki içmeleri de yasaktı. Bu yasak hemen her dönemde uygulanmış, hattâ zaman zaman gayrimüslim azınlıklar da yasak kapsamına alınmıştı. İçki yasağının şiddetle uygulandığı dönemlerde meyhanelerin tümü yıktırılmış, içki üretimi tamamen durdurulmuştu. Yasağın katı olarak uygulanmadığı dönemlerde, içki içmek için meyhaneye gelen Türkler içkilerini sessiz sedasız, büyük bir tedirginlik ve korku içinde gizlice içerlerdi. Bunun sebebi ise kolluk kuvvetleri tarafından yakalandıkları zaman uygulanan cezalardı. Kimileri meyhanelerden aldıkları içkileri özenle saklayarak evlerine götürür, böylece daha rahat ve güvenli içki içme imkânına sahip olurlardı. II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra içki yasağının gittikçe gevşemesi ve gösterilen
Öteden beri bir
barlar semti
olan istiklal
Caddesi'nden
bir görünüm.
Ara Güler
büyük hoşgörü, içki üretim ve tüketiminin artmasına neden olmuştu.
Eskiden içkilere "Şıra Resmi" adı ile bir verginin uygulandığını, bunun daha sonraları, zecriye, reftiye ve ithaliye resimlerine dönüşerek çoğaldığını, 1859' da bu değişik vergilerin "Rüsum-ı Müc-temia" (birleştirilmiş vergiler) adı altında toplandığını görüyoruz. 1867'de yayımlanan bir genelge ile ispirtolu içki satışına da vergi getirilmiştir. Bu dönemde, birleştirilmiş vergiler, imalat bedeli üzerinden "Resnı-i Miri" ve bayilerden, mağaza ve dükkânlarının yıllık kiralarına göre, İstanbul'da 100 ve diğer illerde 30 kuruştan az olmamak üzere "Bey'iye Resmi" olarak iki ayrı vergi şeklinde tahsil edilmeye başlandı. Gittikçe artan devlet borçlarının ödenmesi çarelerinin araştırılmaya başlandığı 1878 sonlarında, 6 değişik gelir arasında içki resimlerinin de borçlara karşı tutulması kararı neticesinde kurulan "Rüsum-ı Sitte" idaresi, bu vergilerin takibi için 1880'de faaliyete geçti.
İçkilerin üretiminden tüketimine kadar uygulanan vergilerin hazineye büyük bir gelir kaynağı durumuna geldiği bu dönemde, yabancı ülkelerden hemen her türlü içki ithal ediliyordu. Örneğin, 1897'de Beyoğlu'nda Grand Rue de Pera (bugün istiklal Caddesi) no. 290'da bulunan "Pappi Bakkaliyesfnde, Fransız şampanyaları, Bordeaux şarap-
ları ve Hollanda likör türlerinin hemen hepsini bulmak mümkündü. Votka, konyak ve viski türleri ise daha önceki yıllarda da ithal ediliyordu. Türk rakısının karakteristik yapısının oluştuğu, Bo-monti ve Nektar bira fabrikalarında bira üretildiği yıllarda, Türk şaraplarına al-
Günümüzden bir bar. Hazım Okum; 1993
ternatif olarak piyasada Bordeaux şaraplarının bulunması ise düşündürücüdür. Bordeaux şaraplarını ithal eden "Societe deş Producteurs de France", 1907'de İstiklal Caddesi no. 463'te faaliyetini sürdürmekteydi.
1890'lı yıllarda, uluslararası kokteyl
Dostları ilə paylaş: |