Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə405/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   401   402   403   404   405   406   407   408   ...   899
TETTVArşivi

çok belirgin olarak mekânsal düzene yansımıştır. Örneğin Topkapı Sarayı'na en yakın yerleşim merkezleri olan Tophane ve Beşiktaş arasındaki sahil, devlet ricalinin yalılarına ve hasbahçelere ayrılmıştı. Beşiktaş Hasbahçesi'nde 17. yy'da inşa edilen bir köşk ile gelişmeye başlayan sultanın yazlık sahilsarayından sonra, Ortaköy ve Kuruçeşme arasındaki sahilde de özellikle 18. yy sonrasında, hanedanın kadın üyelerinin ve eşlerinin, yani sadrazam, kaptan-ı derya ve eyalet valilerinin sahilsarayları geliyordu. Arna-vutköy'de Bizans asilzadelerinin soyundan gelen ve devlet hizmetinde ikincil görevleri olan Fenerli beyler, voyvodalar, imparatorluğun parasal dayanağı o-lan Ermeni sarraflar ile hekimlerden oluşan bir yüksek gelir grubu; bir hasbahçe olan Arnavutköy'den Bebek'e uzanan sahilde, birkaç nesil hekimbaşı ve şeyhülislam yetiştirmiş olan köklü ailelerin yalıları; Rumelihisarı'nda peygamber soyundan gelen nakibüleşrafın ve yüksek devlet görevlilerinin yalıları; Yeniköy'de ticaret zenginlerinin; Tarabya ve Büyük-dere'de ise yabancıların yalıları yer almıştı.

Anadolu yakasında ise emekliler, görevden azledilmiş kadılar, şeyhülislamlar, hekimbaşıları ve diğer İstanbullu varlıklı aileler ile alt kademelerdeki görevlilerin yalıları çok daha seyrek bir düzen içinde kıyıya yerleşirken, burası bütünüyle bir bahçe niteliği kazanmıştı. Bu sahil şeridinde geniş bahçeler içinde yer alan yalılar Rumeli sahilindeki yalılarla karşılaştırıldığında, hem sayıca çok az kaldıkları, hem de birkaçı hariç görkemli yapılar olmadıkları görülmekte-

dir. Anadolu yakasında birkaç tane de hanedan kadınına ait sahilsaray ile sultanın İstavroz (Beylerbeyi) ve Üsküdar-Kavak sahilsarayları bulunuyordu.

Görülüyor ki, Rumeli yakasında oturanlar hemen karşılarında uzanan bir bahçeyi seyretmekte; Anadolu sahilin-dekilerin karşısında ise inşa edilmiş Osmanlı siyasi ve toplumsal düzeni sergilenmekteydi. Rumelililer karşı yakadaki mesire yerlerinde eğlenmeye geçtiklerinde, bir başka sahnede seyirlik olurken aynı zamanda seyirci olmayı da sürdürüyorlar; aynı şekilde Anadolulular da karşıya geçtiklerinde rol değiştiriyorlar ve hem seyirci, hem seyirlik olmaya devam ediyorlardı. Sonuç olarak, dik yamaçlarla denize indiği için yabancıların bir amfiteatra benzettikleri Boğaziçi sahillerinin her iki yakasının da seyirlik niteliği baki kalıyordu.

Mitler ve Ritler: Boğaziçi yalnızca bir sayfiye olarak bütünlük kazanmamıştı. Her iki sahilde ve yamaçlarda balıkçılık, bağ ve bahçecilik, çiftçilik, odun ve kömürcülük, testicilik gibi zanaatlarla geçinen bir yerli halk vardı. Köylerin bir kısmının pitoresk güzelliğini bu yaşantı tanımlıyordu. Buralarda hayat mütevazı, sakin ve sessizdi. Ama kimi zaman ürkütücü olabildiği gibi, aynı zamanda kutsallıklarla kuşatılmıştı.

Karadeniz'in sert fırtınalarından kaçan gemiler Boğaziçi kıyılarına sığınmaya çalışırken, Boğaz'ın Karadeniz'e açıldığı yerde, Rumeli Feneri önlerinde, kuzey rüzgârlarına açık tehlikeli bir koyun önünde, ilkçağda Kianae veya Simple-gadae denilen kayaların pususuna yakalanabiliyorlardı. Hareket ettiklerine ve

birbirlerine vurduklarına inanılan bu kayalıklar, gemicileri her zaman korkutmuştu. Kara ile ve birbirleriyle alçak bir kıstakla birleşen bu kayalar, sular yükseldiğinde adacık halini alıyorlar, sis, yağmur, tipi ve karanlıkla birleşince gemiler için tehlike yaratıyorlardı. Boğaz çıkışının hırçın dalgaları ve bu kayalıklar, Kafkasya'ya "altın yapağı" aramaya giden Jason'un önderliğindeki Argonotların buradan geçebilmeleri için Kral Fi-enus'un bir güvercin salıp onu izlemek suretiyle yollarını bulabileceklerini göstermesinin hikayesiyle, Yunan mitolojisinde yer bulmuştu. Kayalardan büyüğünün üstüne daha Roma devrinde yuvarlak bir sunak taşı konmuş, üzerine daha sonraları tehlikeyi haber vermek amacıyla, Pompeius Sütunu olarak bilinen bir sütun dikilmişti. Osmanlı devrinde Öreke Taşı denilen bu kayalar, İstanbul'a gelen hemen tüm Batılıların ziyaret ettikleri bir yer olmuştu.

Boğaziçi'nin bu korkutucu bölümünde gemileri uyaran fenerler ile adları hiçbir zaman kaynaklara geçmemiş olan bazı dini yapılar, eskiden adak yerleri olmuş olmalıdır. Boğaz'da, bir yandan coğrafi oluşumuyla ilgili olarak İo, Zeus, Hera gibi Yunan mitolojisinin önde gelen isimleri etrafında örülmüş söylenceler ile pagan ritleri, Hıristiyanlık, Musevilik, İslam ve mistik inanışlar birbirlerine karışmış; diğer yandan gizemli tepelerinde Zeus ve Poseidon'a adanmış tapınaklar, zamanla yerlerini kilise ve manastırlara, sonra cami ve tekkelere bırakmıştır. Ama korku, boyun eğiş, teslimiyet ve u-mut, inançları farklı insanları hep bu kült yerlerine çekmeye devam etmiştir.




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   401   402   403   404   405   406   407   408   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin