Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
Temmuz 1918'de VI. Mehmed (Vahided-din) için düzenlendi. Cülus, taht değişikliğinin ilanı, dua, biat, bahşiş dağıtımı, ibka ve tecdid işlemleri, valide ve kılıç alayları ile kent yaşamını çok yönden etkilerdi. Cülus töreninin geleneksel ortamı Topkapı Sarayı'nda Bâbüssaade denen iç kapı önündeki revaklı sofaydı. Edirne'de cülus eden II. Ahmed (1691), II. Mustafa (1095) ve III. Ahmed (1703) ile İstanbul'da Harbiye Nezareti'nin Dış Köşkü'nde (şimdiki İstanbul Üniversitesi rektörlük makamı) tahta oturan V. Mu-rad (1876) ve V. Mehmed (Reşad) (1909) dışında diğer padişahlar hep burada tahta oturdular. Cülus töreni ile ölen padişahın cenaze alayı(->) için ortak bir program düzenlenirdi.
İstanbul'un alınışından önce de cülus töreni yapılmakla birlikte bunlar çok sade ve dışa yansımayan merasimlerdi. Cülusun bir önemi, önceki padişahın tüm buyruk ve atamalarının bir anda geçersiz olmasıydı. Bu nedenle de ivedilikle yeni padişahın tahta çıkması gerekirdi. 16. yy sonlarına kadar, taht adayının valilik yaptığı sancaktan gelmesi zorunlu olarak beklenir, bu arada divan toplanamaz, yönetime ilişkin kararlar alınamazdı. I. Ahmed'den (hd-l603-l6l7) itibaren şehzadelerin sarayda göz hapsinde tutulmaları nedeniyle cüluslar da tahttan indirme ve ölüm olayını izleyen saatlerde olabilmekteydi.
Esad Efendi, Teşrifat-ı Kadime adlı e-serinde III. Selim'in cülusunu (1789) ayrıntılarıyla anlatarak bu geleneğin belli-başlı kurallarım sıralamaktadır. Buna göre yeni padişaha darüssaade ağası durumu bildirerek kendisini Hırka-i Saadet Dairesi'ne davet ediyordu. Burada yapılan biat-ı has ya da iç biatta, sadrazam, şeyhülislam, sadrazam seferde ise sadaret
kaymakamı, Enderun ricali yeni padişaha biat etmekte ve görevlerinde kalmalarına ilişkin olarak kendilerine kürk giydirilmekteydi. Bu sırada dışarıda ise teşrifatî efendi cülus yerini hazırlatır, gelmesi gerekenlere çavuşlar aracılığı ile davetiyeler gönderilirdi. Gelenler revak altında Di-vanhane'de, Divit Odası'nda beklerlerdi. Padişaha ise içeride kisve-i şahane (tören giysisi), yusufî sarık giydirilir, sorguçları takılırdı. Bâbüssaade ağasının daveti üzerine gelip alkışla birlikte tahta otururdu. Biatta bulunan ilk kişi olan nakibüleşraf efendi, cülus duasını da yapar, bundan sonra teşrifatî efendinin sıralamasına göre, aynen bayram alayındaki(->) muaye-de törenindeki gibi el, etek, yer öpülerek cülusun resmi tamamlanırdı. Tören boyunca İstanbul'un muhtelif semtlerinde cülus topları atılması gelenekti. Kent çarşılarında münadiler cülusu duyururlarken Ayasofya, Sultan Ahmed, Süleymaniye gibi büyük camilerden de salalar verilirdi. Biat resmi ardından padişah ilk buyruğunu "Kullarımın bahşiş ve terakkileri mat-lubumdur, verilsin" sözleriyle açıklar, töreni izleyen ocak ağaları derhal bir halka oluşturarak dua ederlerdi.
Cülus bahşişi, pek çok kez hazine o-lanaklarıyla karşılanamadığından İstanbul'da ayaklanmalar, taşkınlıklar yaşanmıştır. Çünkü sadrazamdan divan kâtiplerine, yeniçeri ağasından ocak askerlerinin tamamına, ulemaya verilmesi gereken, binlerce akçe büyük bir meblağ tutar, ayrıca ulufelere terakki adı altında yapılan zamlar da ikinci bir parasal yük oluştururdu. Cülus bahşişinin dağıtılması için sarayda özel olarak bir cülus divanı töreni izleyen günlerde yapılır.
Cülus bahşişi ya da cülus in'amı verilmesi, II. Mahmud'a (hd 1808-1839) kadar sürmüştür.
Dostları ilə paylaş: |