ÇEŞMELER
Temizlik ve su içme amacıyla yapılan çeşmeler İstanbul kent mekânının estetiğine katkıda bulunan çarpıcı odak noktaları olmuşlardır. İstanbul'da özellikle kent içi su tesislerinin yapımının hızlandığı 16. yy'dan sonra çok sayıda çeşme inşa edilmiştir. Ana kaynaklardan künk-lerle saraylara, konaklara ve halka ait konutlara özel su dağıtımı sağlanmış ve hemen hemen her sokakta bir ya da birkaç tane olmak üzere yüzlerce çeşme hayır yapısı olarak kullanıma açılmıştır.
İstanbul çeşmelerinin çoğu kitabeli-dir. Bunların içinde günümüze ulaşmış en eski çeşme Davud Paşa Camii yanında bulunan 890/1485 tarihli çeşmedir. Ancak kitabesiz çeşmeler içinde II. Mehmed (Fatih) döneminden (1451-1481) kaldığı ileri sürülen çeşmeler de bulunmaktadır. Bozdoğan Kemeri'nin dibinde o-lup 1942'de Atatürk Bulvarı açılırken kaldırılan Kırkçeşme ve Arkeoloji Müzesi bahçesindeki çeşmenin Fatih döneminden günümüze ulaştığı düşünülmektedir. Kitabeli çeşmelerin içinde ünlü hattatların yapıtları dikkati çekmektedir. Bunların içinde Yedikule'de Samatya Caddesi üzerinde bulunan 970/1562 tarihli Uşşâkî Tekkesi Çeşmesi'nde Hattat Kara-hisarî'nin ünlü besmelesinin bir benzeri ayna taşına yontulmuştur. Ayasofya'da Lala Hayreddin Mescidi'nin kapısı yanında bulunan 1230/1814 tarihli Başçuhadar Seyyid Ömer Ağa Çeşmesi'nde Enderun-lu Vasıf m manzum tarihi, Hattat Rakım tarafından ta'lik hatla yazılmıştır.
İstanbul çeşmeleri kullanış amacına uygun olarak çok değişik konumlarda yapılmıştır. Saray ve konaklarda iç mekân çeşmelerinden yontusal nitelikte değerli örnekler günümüze kadar gelmiştir. Bu tür çeşmeler duvarda çeşme aynası, musluk ve yalaktan oluşur. Ancak, musluk çevresi dönemin bezeme anlayışına göre titiz bir işçilikle bezenmiştir. Topkapı Sarayı'nda bu tür çeşmelerin zengin örnekleriyle karşılaşırız, örneğin Sultan İbrahim'in (hd 1640-1648) sünnet odası, I. Ahmed (hd 1603-1617) ve I. Abdülhamid'in (hd 1771-1789) yatak o-dalarmda bulunan çeşmeler bu tiptedir. Dış mekân çeşmeleri ise birer anıtsal yapı olarak tasarlanmışlardır. Bu çeşmeler tek ya da bir başka yapıyla birlikte düşünülmüştür. Tek başına olanlar ya duvar yüzüne paralel ya da köşede ve çukurdadır. Serbest tasarlanmış olanlar, III. Ahmed çeşmeleri gibi, bir meydan ortasında yer alırlar. Bu tür çeşmeler daha çok Batılı anlamda kent tasarımının geliştiği 18. yy'dan sonra ortaya çıkmıştır. Serbest tasarlanmış çeşmeler içinde avlu ya da bahçe içinde kullanıma açılmış çılanları da vardır.
Koca Mustafa Paşa Camii avlusundaki 1150/1737 tarihli Hacı Beşir Ağa, Tarab-ya'daki 1247/1812 tarihli Nevnihal Hatun çeşmeleri bu türe örnek gösterilebilir.
İstanbul çeşmelerinin bir bölümünün başka bir yapıyla birlikte tasarlandıkları-
nı görmekteyiz. Sebille birlikte olanlar çoğunluktadır.
1216/1801 tarihli Eyüp'teki Mihrişah Sultan Çeşmesi ve Zeyneb Sultan Camii avlusunun köşesindeki 1191/1777 tarihli L Abdülhamid Çeşmesi sebile bitişiktir. Eminönü YeniCami'deki 1151/1738 tarihli Rukiye Kadın Çeşmesi türbeyle birlikte tasarlanmıştır. Koca Mustafa Paşa Caddesi'ndeki 1147/1734 tarihli Heki-moğlu Ali Paşa Camii'nde avlu kapı düzenlemesine çeşme de katılmıştır. Kadırga Limanı'ndaki 1182/1768 tarihli Esma Sultan ve Edirnekapı-Rami arasındaki Topçular'da bulunan 1027/1617 tarihli Sadrazam Mehmed Paşa çeşmelerinde örtü, namazgah olarak kullanılmıştır. Haydarpaşa-Salacak arasındaki çukur a-razideki 1064/1654 tarihli çeşmeyle Beylerbeyi'ndeki 1249/1833 tarihli çeşmenin arkasındaki çimenlik, birer namazgah sofasıdır. Günümüzde mevcut olmayan Yenibahçe'deki Gürcü Mehmed Paşa ve Attar Halil Ağa çeşmelerinin üstüne caminin minareleri oturtulmuştur. 1169/1755 tarihli Fındıklı'daki Zevki Kadın Çeşmesi ise sıbyan mektebinin altındadır.
Çeşme yapısı fiziksel biçimlenişe göre de değişik görüntüye sahiptir. İstanbul çeşmelerini fiziksel biçimlenişe dayalı tipolojik incelemede cephe sayısına göre grupİandırabiliriz. Köşe ve meydan çeşmeleri çok cepheli çeşmeler grubunda değerlendirilebilir. Özellikle hayvanların kullanımına açık çeşmelerde musluk sayısı çoğalmaktadır. Üsküdar'da Pa-şalimanı'nda bulunan 1874 tarihli Hüseyin Avni Paşa Çeşmesi bu nedenle on muslukludur. Tek musluklu olup Aya-sofya Üçüzlü Çeşmesi gibi, çok kanatlı tasarlanmış olanlar da vardır. Fiziksel biçimlenişe dayalı tipolojide gövde biçimlenişi de önemli çeşitlilik yaratmaktadır. Çeşmelerin büyük çoğunluğu küp ya da dikdörtgen prizma gövdelidir. 18. yy'da, 1197/1782 tarihli Emirgân Çeşmesi'nde görüleceği gibi çokgen gövdeli çeşme yapımı yaygınlaşmıştır. Gövde biçimi olarak seçilen bir öteki geometrik biçim silindirdir. Sütun biçimindeki silindir gövdeli çeşmeler daha çok küçük boyutludur. 1150/1737 tarihli Koca Mustafa Paşa Camii avlusundaki Hacı Beşir Ağa Çeşmesi, silindir gövdeli çeşme türüne örnek gösterilebilir.
İstanbul çeşmelerinde cephe tasarımına dayalı tipolojik çözümleme, klasikten çağdaşa doğru üslupsal gelişme sürecini somut bir biçimde sergilediği i-çin Osmanlı mimarlığının gelişmesini kavramak açısından çok önemlidir.
Cephe tasarımının çözümlenmesinde çeşme öğelerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin tanımlanması ve bütün içinde kurdukları düzenin çözümlenmesi gerekir. Klasik dönemde musluk, sivri kemerle biçimlenen derin bir niş içine yerleştirilmiştir. Kimi örneklerde sivri kemer yerine dilimli yarım yuvarlak kemer kullanıldığı görülür. Dikdörtgen bir blok oluşturan yazı, dış duvar yüzeyin-
Serbest
tasarlanmış ve
silindir gövdeli
çeşmelerden
Koca Mustafa
Paşa Camii
avlusundaki
Hacı Beşir Ağa
Çeşmesi.
Yavuz Çelenk,
1994
de, niş üzerindedir. Nişin sivri kemeriyle kitabe bölümü arasında kalan alan köşelik olarak değerlendirilmekte ve bu bölüme simetrik olarak iki rozet yerleştirilmektedir. Çeşme cephesinin simetri ekseni üzerinde dizilen bu öğeler çoğu kez bir silmeyle dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Köşeleri dik açıyla oluşan çeşme gövdesi kimi örneklerde burmalı ince sütuncuklarla yuvarlatılmıştır. Klasik üslubun İstanbul'daki görkemli örnekleri, Edirnekapı'da yer alan 973/1565 tarihli Mirahor Nuh Ağa ve Şehzadeba-şı'nda yer alan 1012/1603 tarihli İbrahim Paşa çeşmeleridir.
18. yy'la birlikte klasik şemada çözülme başlar. 1740'lara değin vardırabi-leceğimiz bu dönüşüm sürecinin başlarında klasik dönemin düzenlemesi değiştirilmeden uygulanmıştır. Buna karşılık bezemesel öğelerin niteliğinde önemli bir değişim olmuştur. Bu aşamada dikkati çeken klasik dönemin ussal düzeni Avrupa baroğunun dışavurumcu anlatımına doğru çözülmeye başlamasıdır. Klasik dönemde çeşme cephesi geleneksel taç kapı ve mihrap düzenlemesini yineler. Değişik ölçek ve konumda dikdörtgen alanların birbirleriyle olan i-lişkileri duvar düzeyinin estetiğini oluşturur. 18. yy'da ise, doğal öğelerin katılımıyla klasik üslubun dikdörtgen prizma gövdesi kemirilmeye başlar. Rumî-ler, palmetler ve lotusların karşısına bu-ketli vazolar, meyveli kâseler çıkartılmıştır. Stilizasyonla doğalcılık yan yana, birlikte var olmuşlardır. Bâb-ı Hümayun Çeşmesi'nde görüleceği gibi, yeni bezeme öğeleri kimi yerde stilize edilerek kullanılmış, kimi yerde de üçüncü boyut denemeleriyle doğalcı üslup abartılmıştır. Osmanlı imgeleminin yaratıcı gücü böylece yepyeni bir doğrultuda ürün vermeye yönelmiştir. Değişim yalnızca yüzey bezemesine değil, kütle biçimlenişine de yansır. Bu dönemde küp göv-
denin yerini çokgen gövde almıştır. Çokgen prizma gövdede dışbükey eğrisel dönüşler gözlenir. Yine bu dönemle birlikte kent dokusunda belirmeye başlayan meydanların merkezlerinde geniş saçakla son bulan anıt niteliğinde meydan çeşmeleri yapımı hızlanmıştır. 18. yy'da yapı malzemesinde de farklılaşma izlenir. 16. yy'm kesme taştan yapılmış çeşmeleri yerine 18. yy'da mermer kaplamalı çeşmeler yaygınlaşır. 1700-1740 arası olarak belirleyeceğimiz bu dönem, geleneksel Osmanlı üslubundan Batı üsluplarına geçiş dönemidir. Cephe düzeninin ana şeması korunmuş, ancak yeni örgeler kullanılmıştır. Dönem için en karakteristik öğe yuvarlak kemerli az derin niş ve ışınsal gelişen niş örtüşüdür. Niş örtüsünün başlangıç çizgisini mukarnaslı bir korniş belirler. Kimi örneklerde de mukamaslı korniş, gövdeyle örtü arasında saçak kornişi olarak yer alır.
Bezeme örgelerinde başlayan çözülme 1740'larda düzenlemede de kendini belli eder. Az derin bir niş oluşturan "C" kıvrımlı kemer, sütunçelerle desteklenir. Kitabe, klasik dönemdeki gibi duvar yüzeyinde, niş üzerindedir. Duvara bitişik örneklerde de saçak oluşturulmaya başlanmıştır. Saçak ince gövdeli pilastr-larla iki yandan desteklenmektedir. Yine bu yıllarda bezemede de niteliksel bir değişim gözlenir. "C" kıvrımlı yapraklar yüzeysel bezemenin asal öğeleridir. Örgelerde ince ve kıvrak çizgiler egemendir. Saadeddin Efendi Çeşmesi (1741) dönem üslubunu en iyi tanımlayan örnektir. Zevki Kadın Çeşmesi (1755) dönemin bir çeşitlemesidir. Niş derinleşmiş, kemer içbükey ve dışbükey hareketlenmelerle biçimlendirilmiştir.
Yüzyılın ortalarında çeşme cephesinde değişim hızlanır. Yapısal ve bezemesel öğeler yeni bir içerik içinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Abartılmış öğeler yontusal değerleri güçlendirirler. Cep-
Dostları ilə paylaş: |