CAMİALTI VAPURLARI
Şehir Hatları İşletmesi vapurları. Bir zamanlar Haliç hattında çalışan birbirinin eşi iki vapurdur. Haliç Şirketi'nden alınan eski Haliç vapurlarının birer-ikişer elden çıkartılması üzerine yolcu ihtiyacını karşılamak üzere 196l'de Camialtı Tersanesi'nde inşa edildiler. 162'şer grostonluk olup 32,66 m boyunda, 6,6 m genişliğinde ve 1,8 m derinliğindeydiler. 150 beygirgücünde birer buhar makineleri vardı. 20 yıl kadar aralıksız çalıştırıldıktan sonra, şehir hatlarında buharlı gemilerin kaldırılması girişimi sırasında 1982'de kadro dışı bırakılarak satıldılar. Bunlardan Camialtı II, Türkiye Gemi Sanayii AŞ tarafından römorkör olarak kullanılmaktadır.
ESER TUTEL
u;.
Camialtı Tersanesi'nin 196l'de ürettiği Camialü I vapuru. Eser Tutel koleksiyonu
CAMİLER
İstanbul Osmanlı İmparatorluğu'na beş asra yakın bir süre başkentlik yapan bir şehir olarak, diğer mimarlık yapılarında olduğu gibi cami mimarisinde de her biri sanat eseri niteliğinde olan birçok büyük külliyenin, selatin ve vezir camilerinin, küçük camiler ve mahalle mescitlerinin gerçekleştirildiği ana mekândır ve bu vasfıyla adeta bir büyük açık hava müzesi oluşturmaktadır. İstanbul camilerinin yapıldıkları dönemlere göre arz ettikleri hususiyetleri incelemek, bir bakıma bir medeniyetin gelişme seyrini, mimarlık ve tezyin sanatımızın tırmandığı basamakları tespit etmek anlamına gelmektedir.
istanbul'un hemen hemen irili ufaklı bütün camileri kendi adları altında ayrıntılı olarak yazıldıklarından, konu burada ancak genel bir fikir verecek surette ele alınmıştır.
istanbul Camilerine Dair Kaynaklar: Camilere dair kaynakların başında vakfiyeler gelir. Fakat bunlar yayımlanmadığı için kullanılmaları oldukça zordur. Yalnız 953/1546 tarihli istanbul Vakıfları Tahrir Defteri, Ömer Lütfi Barkan ile Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından Latin harflerine çevrilerek bastırıldığından 1546 tarihine kadar İstanbul'da mevcut olan camiler hakkında bilgi edinilebilir. Ancak bu defterde yalnızca suriçindeki tarihi İstanbul'da yer alan vakıf, cami ve mescitler bulunur; Eyüp, Galata, Üsküdar ve Boğaziçi'nin iki yakası yoktur.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin İstanbul'a dair olan birinci cildinde, 17. yy' m ilk yarısında mevcut cami ve mescitlerden bir kısmının adlarım verir. Fakat istanbul camilerine dair en önemli kaynak Ayvansaraylı Hüseyin Efendi'nin 1780'de yazdığı Hadîkatü'l- Cevâmi adlı kitaptır. Bunun birinci cildinde 18. yy sonlarında İstanbul'un suriçi ve Eyüp, ikinci cildinde ise Galata ile Boğaziçi'nin iki yakasında ve Üsküdar'da bulunan bütün cami ve mescitler kısa bilgi verilerek açıklanmıştır. Yalnız tarihi yarımada içinde 10'u selatin camii olmak üzere ve 37' si sur dışında olan 526 cami ve mescidin, Eyüp, Galata, Boğaz'ın iki kıyısı ile Üsküdar'dakiler ile birlikte toplam 867 cami ve mescidin adları geçer.
Mühendishane öğrencileri tarafından çizilerek, litografya olarak 1264/1848'de basılan bir istanbul haritasında da yalnız surlar içindeki tarihi İstanbul'da 424 cami ve mescit işaretlenmiştir. Bu sayı içinde Topkapı Sarayı sınırları içinde bulunanlar yoktur.
Hacı ismail Beyzade Osman Bey'in Mecmua-i Cevâmi adlı küçük kitabı Ha-dîka'daki cami ve mescitlerin sadece adlarının tekrarı olan bir listedir.
Kolağası Mehmed Râif Bey tarafından hazırlanarak 13l4'te yalnız birinci cildi basılan Mir'at-ı İstanbul ise Anadolu yakasından başlayarak, Boğaz'ın iki kıyısı ve Galata'daki, cami ve mescitlerin adlarını, eğer varsa kitabelerinin kopyalarını, bazı ek bilgileri verir. Bu eserin tarihi İs-
CAMİLER
376
377
CAMİLER
Düzenlenişi bakımından en dikkat çekici büyük külliyelerden olan Mimar Sinan yapıtı Süleymaniye'nin genel bir görünümü:
Ara Güler
Sultan Ahmed Külliyesi'nin mimarı olan Sedefkâr Mehmed Ağa, caminin iç mimarisini zenginleştiren süslemelere de ayrı bir önem vermiştir. Tahsin Aydoğmuş
tanbul'dan bahseden ikinci cildi şimdiye kadar basılmadan kalmıştır.
H. Ethem'in (Eldem) küçük kitabı, camilerden sadece bir kısmı hakkında, özet bilgi ile bunların resimlerini veren iddiasız bir derlemedir. Tahsin Öz'ün istanbul Camileri adlı iki ciltlik kitabı ise, esasında Hadîka'jı takip etmekte, yeni yapılan bazı camileri de içine almaktadır. Fakat bu kitap kaynak olarak kullanılamaz. İstanbul Belediyesi'nin 1934'te yayımlanan îstanbul Rehberi'nde ise İstanbul'da Boğaz dahil sadece 6l caminin adı verilmiştir.
İstanbul camilerinin mimari bakımdan incelenmesi, Dresden Teknik Üniversitesi öğrencileri tarafından Prof. C. Gurlitt başkanlığında yapılmış, birçok caminin plan ve rölöveleri çıkarılarak yayımlanmıştır. Bu plan ve rölövelerde hayli hatalar olmakla beraber, camiler ilk defa mimarileri ile tanıtıldığından çok faydalı bir hizmet olmuştur. Bundan sonra 1926'da A. Gabriel, yayımladığı uzunca bir makalede İstanbul camilerinin planları bakımından tipolojisini yaparak bellibaşlı camileri bu tiplere göre sınıflandırmıştır. Bundan sonra İstanbul camileri hakkında dağınık pek çok makale veya kitap basılmış olmakla beraber, büyük çapta ve bütün eserleri içine alan bir ana eser henüz ortaya konulamamıştır. Yalnız E. Hakkı Ayverdi'nin II. Mehmed (Fatih)
dönemi, Aydın Yüksel'in II. Bayezid ile I. Selim dönemlerine dair kitaplarında İstanbul camileri de yer alır. A. Saim Ül-gen'in Mimar Sinan'ın eserlerine ait rölöveleri de ayrı iki büyük albümde yayımlanmıştır.
Fetih Öncesi İstanbul Camileri: Arapların Bizans tarihi boyunca yaptıkları kuşatmalar sırasında şehrin dışında bir camileri olduğu yolundaki söylentinin, belirli bir izi yoktur. Aslında çan kulesi olan minaresi Suriye'deki bazı minarelere benzediği için, Galata'daki Arap Ca-mii'ninC-O bu camilerden biri olduğu yolundaki iddiası ise esassızdır. Türkler Bizans'ı tehdit eden bir güç haline geldikten sonra, iki devlet arasındaki politik dalgalanışa göre, İstanbul'daki Türk tüccarlar için bir mescit yapımına izin verildiği, zaman zaman da bunun kapatıldığı bilinir. Fakat mimari karakteri o-lan böyle bir mescidin fetihten sonra muhakkak surette korunması gerekirdi. Halbuki İstanbul camileri arasında böyle bir geçmişi olan yapı yoktur.
Büyük Külliyeler ve Selatin Camileri: İstanbul'un bir Osmanlı eseri olan ilk büyük külliyesi ve selatin camii, inşaatına 1463'te başlanan Fatih Külliyesi'dirO). İstanbul'da fetih ile Fatih' Camii inşası a-rasındaki bu on sene içinde şehrin iskânı ve Müslüman nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması için mevcut bazı Bizans ki-
lise ve manastırlarından istifade edilmiştir. Fethi takip eden ilk günlerde Ayasof-ya, cami haline getirilmiştir. Ayasofya'nın bir külliye teşkil etmesi muhtelif devirlerde çeşitli binaların eklenmesiyle gerçekleşmiştir. Bu bakımdan Ayasofya tam bir Osmanlı külliyesi sayılamaz. Camiye çevrilen bir diğer yapı ise Zeyrek'teki Pantokrator Manastırı'nın kilisesidir. Kilise, Fatih evkafına bağlanmış, manastır ise medrese haline getirilmiştir. Pante-poptes Manastırı ve Kilisesi de bir imaret-zaviye haline getirilmiştir. Bu kilise sonradan Eski İmaret Camii olmuştur. Akata-leptos Manastırı'nın mescit haline getirilen kilisesi de Kalenderhane Camii adını almıştır.
Fatih şehrin ortasında bir büyük külliye inşa etme tasavvurunu 1463'te başlatmış ve külliyenin yapılacağı yer olarak On İki Havari (Ayii Apostoli) Kilise-si'nin bulunduğu mevkiyi seçmiştir. İnşası 1470'te tamamlanan Fatih Külliye-si'nin mimarı Atik Sinan'dır. Bu ilk büyük külliyenin son devir Bizans mimarisi ile hiçbir akrabalığı bulunmuyordu ve tamamen Osmanlı mimari geleneğine uygun olarak inşa edilmişti. Külliyenin merkezini oluşturan ilk Fatih Camii'nin düzenlenişi de Osmanlı mimarisinin Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'den ileriye giden gelişmenin bir aşamasına işaret etmektedir. Cami etrafındaki külliye ise si-
metrik bir esasa göre yerleştirilmiştir. Fatih Camii, 1766 depreminde büyük ölçüde zarar gördüğünden, III. Mustafa tarafından yıktırılarak, yeni bir plana göre şimdiki şekli ile yeniden yaptırılmıştır.
İstanbul'un yeniden imarında büyük bir merkez oluşturan ikinci büyük külliye ise Bayezid Külliyesi'dir(->). II. Bayezid tarafından şehrin içlerinde, Eski Sa-ray(->) önlerinde 1501-1505 arasında inşa ettirilen bu eserin mimarı Yakub Şah bin Sultan Şah'tır. Bu külliyeyi oluşturan binalar, Fatih Külliyesi'nin aksine, düzenli olmayan bir şekilde adeta cami etrafına serpiştirilmiştir. Bugünkü Fatih Camii, büyük depremden sonra 1771'de yeniden yapıldığına göre Bayezid Camii İstanbul'un en eski külliyesidir.
I. Süleyman (Kanuni) tarafından babası I. Selim için Halic'e hâkim bir tepede kurulan veya tamamlatılan Sultan Selim Camii, şehrin üçüncü büyük selatin camii ve külliyesidir. Mimarı bilinmemekte ve bu hususta ortaya atılan tezler zaman zaman tartışılmaktadır. Ancak bazen sanıldığı gibi Mimar Sinan tarafından yapılmadığı kesindir. Çinileri ve bazı tezyin hususiyetleriyle dikkat çekici olan Sultan Selim Camii'nin müştemilat binaları ile çevrili bir büyük külliye olarak düşünülmediği anlaşılmaktadır.
I. Süleyman (Kanuni), 1543'te ölen oğlu Şehzade Mehmed için, Şehzade Camii
ile etrafındaki binaları Mimar Sinan'a inşa ettirmiştir (bak. Şehzade Külliyesi). Eser 1544-1548 arasında tamamlanmıştır. Mimarisi ve taş işçiliği ile dikkat çekici olan eser Sinan'ın varmak istediği mükemmeliyetin ilk safhasını meydana getirir.
Kanuni'nin kendi adına, yine Mimar Sinan'a yaptırdığı Süleymaniye Külliye-si(->) düzenlenişi bakımından en dikkat çekici olanıdır. 1550-1557 arasında yapılıp tamamlanan eser, güzelliği çok uzaklardan görülebilecek bir yerde kurulmuştur ve bütün ek binalarıyla son derece ahenklidir. Sinan, Süleymaniye Ca-mii'nde, bir esas kubbeyi kıble yönünde iki yarım kubbenin desteklendiği Bayezid Camii'nin mimari düzenini daha da olgunlaştırarak uygulamıştır. Etrafını ise zengin bir külliye sarar.
Mimar Sinan'ın Üsküdar tarafında inşa ettiği iki önemli külliyeden biri, I. Süleyman'ın (Kanuni) kızı Mihrimah Sultan için 1547'de yaptığı İskele Camii (bak. Mihrimah Sultan Külliyesi) olup burada ana kubbeyi üç yarım kubbe ile desteklemek suretiyle, Bayezid Camii'nden bir kademe daha ileri bir aşama örneği vermiş, ikinci yapı olan ve II. Selim'in karısı Nurbânu Sultan adına yapılan Atik Valide Camii'nde (bak. Atik Valide Külliyesi), ana kubbeyi altıgen teşkil eden kemerler ile desteklemiş, caminin etrafına ise çeşitli külliye binaları yerleştirmiştir.
Bu cami İznik atölyelerinin en harikulade çinileri ile bezenmiştir.
İstanbul, günümüzdeki siluetinin en önemli unsurlarından biri olan Sultan Ahmed Külliyesi'ne(->) I6l7'de sahip olmuştur. I. Ahmed'in, mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa'ya yaptırdığı Sultan Ahmed Camii, Ayasofya ile aynı hizada ve Marmara'ya hâkim bir arazi üzerinde kurulmuştur. Sedefkâr Mehmed Ağa, Şehzade Camii'nin mimari sistemine benzeyen, dört yarım kubbe ile desteklenen bir ana kubbe prensibini burada uygulamıştır. Ayrıca inşasına 1609'da başlanan Sultan Ahmed Külliyesi'ni, bir kuyumcu titizliği ile işlemiş ve tezyin etmiştir. Burada mavi rengin hâkim olduğu çini süsleme iç mimariyi zenginleştirir.
İstanbul'un klasik üsluptaki son büyük külliyesi, inşaatına 1597-1598 arasında başlanan Valide Camii ya da daha çok bilinen adıyla Yeni Cami Külliyesi' dir. III. Mehmed'in 1603'te ölümü ve Safiye Sultan'm Eski Saray'a sürülmesi üzerine inşaat durmuş ve ancak Valide Turhan Sultan tarafından 1663'te tamamlat-tırılmıştır. Bu yüzden Yeni Cami Külliyesi için bir yerine üç mimarın adını vermek gerekmektedir. Bunlar Mimar Da-vud Ağa, Dalgıç Ahmed Çavuş (sonra Paşa) ve Mimar Mustafa Ağa'dır. Burada da mimari düzenleme Şehzade ve Sultan Ahmed camilerinin benzeridir.
CAMİLER___378___379__CAMİLER'>CAMİLER
378
379
CAMİLER
manında (1603-1617) mütevellisi Hasan Bey tarafından, sol yan duvarı kaldırılıp, buraya aynı büyüklükte, yine kubbeli ikinci bir harimin eklenmesiyle yaptırılmıştır. Yine Mimar Sinan'ın eserlerinden olan Karagümrük'teki Dırağman (Tercüman) Yunus Bey Camii de (bak. Dırağman Külliyesi) tek kubbeli şeklin bir örneğidir. Vakıf kayıtlarından açıkça öğrenildiğine göre Fatih civarındaki Bâli Paşa'mn eşi, İskender Paşa'mn kızı Hûma-şah için Mimar Sinan'a 1540'a doğru
Büyük külliyelerin en önemlilerinden biri olan Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Külliyesi'nde yer alan caminin kesiti.
AH Saim Ülgen, levha 14
Klasik üslubun uygulandığı son selatin camii, III. Ahmed'in 1708-1710'da validesi Gülnuş Emetullah Sultan için Üsküdar'da yaptırdığı Yeni Valide Camii'dir (bak. Yeni Cami Külliyesi). Orantıları ve mimari karakteri bakımından eski Türk-Osmanlı sanat geleneklerine bağlı olan bu büyük eserin bezeme kalitesi önceki dönemin aşağısındadır.
Yapımına 1748'de I. Mahmud tarafından başlanan, ancak 1755'te III. Osman' m bitirdiği Nuruosmanî Camii de (bak. Nuruosmaniye Külliyesi) bir külliye ile çevrilidir. Bu camide 18. yy başlarında Osmanlı, Türk sanatına sızmaya başlayan Avrupa'nın barok üslubunun ağır baskısı gayet açık surette kendini belli eder. Burada klasik Türk mimarisinden hiçbir eleman olmadığı gibi, avlusu yarım yuvarlak biçimi ile şaşırtıcı bir tesir bırakır.
III. Mustafa tarafından 1759-1763 arasında yaptırtılan Laleli Külliyesi'nde(-») Avrupa üslubunun sızmaya başladığı bellidir. Mimarlığını Mehmed Tahir Ağa yapmış olmalıdır. Laleli Camii aşırı şatafatlı ve göz alıcı tezyinatı ile Osmanlı sanat geleneklerine uzak kalan bir eser olmakla birlikte dış mimarisi bakımından Nuruosmanî Camii kadar yabancı bir ifadeye sahip değildir. Bu külliye şehir içinde inşa edilen selatin külliyelerinin sonuncusudur. Daha sonra yapılan camiler Boğaz kıyılarında ya da yeni oluşan mahallelerde inşa olunmuştur. Yine III. Mustafa'nın inşa ettirdiği Üsküdar'da Ayazma Camii(->) ile I. Abdülhamid'in 1777-1778' de, validesi Rabia Sultan adına yaptırdığı Beylerbeyi Camii(->) de böyle, şehir dı-
şında inşa edilen camilerdendir. III. Selim de kendi adına olan selatin camiini Selimiye Kışlası yakınında 1805'te inşa ettirmiştir. Dönemin bir diğer eseri olan Valide Mihrişah Sultan Camii Haliç nihayetinde, Halıcıoğlu Kışlası'nda inşa edilmiştir.
II. Mahmud'un kendi namına yaptırdığı Nusretiye Camii(->), Tophane'de kışlalar arasında 1822-1826 arasında yapılmıştır. Bu camide barok ve ampir üsluplarının karması olarak meydana gelmiş bir deneme görülür. Ama medeniyet tarihimizde yeni bir sanat zevkinin ve yeni bir dünya anlayışının işareti olarak bu yabancı hüviyetli eserler de çok değerlidirler. Aynı hususlar Abdülmecid'in Valide Bezm-i Âlem Sultan adına Balyanlara yaptırdığı Dolmabahçe Camii(->) ile Or-taköy Camii(->) için de söylenebilir.
Şehrin içinde yapılan son selatin camii olan ve Pertevniyal Valide Sultan a-dına inşa ettirilen Aksaray'daki Valide Camii'nde(-»), her dönemin sanat anlayışlarından bir şeyler almak suretiyle eklektik bir tarz uygulanmıştır. Bu camide klasik dönem Osmanlı-Türk sanatı ile Avrupa'nın gotik sanatına ait unsurlara yan yana rastlanmaktadır.
Maçka sırtlarında 1876'da inşasına Sar-kis Balyan tarafından başlanan Aziziye Camii(-0, Abdülaziz'in tahttan indirilme-siyle yarım kalmış ve temel kalıntıları ortadan kalkmıştır. II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı yanında 1886'da inşa ettirdiği Hamidiye Camii de (bak. Yıldız Camii) ihtişamlı tezyinatına rağmen başarılı sayılamayacak karışık bir üsluba sahiptir.
Küçük Külliyeler ve Vezir Camileri: istanbul'un hâkim noktalarında büyük selatin külliyeleri yapılırken, hanedan mensupları ve devlet ileri gelenleri de daha küçük ölçüde külliyeler yaptırmışlardır. II. Mehmed (Fatih) döneminde Bizans kilise ve manastırlarının cami, mescit ve zaviyelere çevrilmesi sınırlı ölçülerde gerçekleşmişken, II. Bayezid zamanında (1481-1512) devlet ricali Bizans dini yapılarının Islami ibadet yerlerine çevrilmesinde adeta birbirleriyle yarışmışlardır, îmrahor (veya Mirahur) İlyas Bey, Studi-os Manastırı Kilisesi'ni (bak. İmrahor Camii); Fenârîzade Ali Efendi, Lips Manastırı Kilisesi'ni (bak. Fenârî Isa Camii); Sadrazam Koca Mustafa Paşa, Andreas in Kri-sei Manastırı Kilisesi'ni (Hosios Andreas Kilisesi) (bak. Koca Mustafa Paşa Külliyesi) ve belki Ayios Tekla Kilisesi olan diğer bir binayı (bak. Atik Mustafa Paşa Camii); Kapı Ağası Hüseyin Ağa, Sergios ve Bakhos Kilisesi'ni (bak. Küçük Aya-sofya Camii); Mesih Paşa, Mirelaion Manastın Kilisesi'ni (bak. Bodrum Camii); Atik Ali Paşa, Kora Manastırı Kilisesi'ni (bak. Kariye Camii) az ya da çok değiştirerek ve bazı ilaveler yaptırarak cami, mescit veya zaviye haline getirmişlerdir. Bunlardan Osmanlı sanatı ekleri ile en fazla zenginleşmiş olanı Küçük Ayasofya Camii'dir. Daha sonra II. Selim zamanında (1566-1574) Ayia Teodosia Kilisesi (bak. Gül Camii), III. Murad zamanında (1574-1595), fetihten beri Patrikhane kilisesi olarak kullanılan Pammakaristos Manastırı Kilisesi (bak. Fethiye Camii) cami haline getirilmişlerdir.
İstanbul'da devlet ricalinin tamamen yeni temeller üzerinde kurdukları ve Anadolu'daki Osmanlı mimari geleneklerinin devamını yansıtan küçük külliyeler ve bunların merkezi olan camiler de bir hayli fazladır. Böyle dini binaların en eskisi, zaviyeli cami tipinde 1462'de yaptırılan Mahmud Paşa Camii'dir (bak. Mahmud Paşa Külliyesi). Aynı mimari örneğin başka tertipleri ise 1470-1471'de Sadrazam Has Murad Paşa tarafından Aksaray'da yaptırılan Murad Paşa Camii'nde (bak. Murad Paşa Külliyesi), 1471-1472' de Üsküdar'da inşa edilen Rum Mehmed Paşa Camii'nde(->) ve II. Bayezid'in sadrazamlarından Davud Paşa'mn 1485' te yaptırdığı Davud Paşa Camii'nde (bak. Davud Paşa Külliyesi) görülür. Kuvvetli bir ihtimal ile, aynı tertipte yapılmış bir başka zaviye-cami, Şeyh Ebu'l Vefa için II. Mehmed (Fatih) tarafından vakfedilen Vefa Camii idi. Bu cami 1910'a doğru yıktırılmış son yıllarda yeniden yapılmıştır. İlk Fatih Camii planına uygun olarak yapıldığı anlaşılan bir eser de Atik Ali Paşa tarafından 1496-1497'de Çemberlitaş'ta yaptırılan Atik Ali Paşa Camii'dir (bak. Atik Ali Paşa Külliyesi). Atik Ali Paşa Camii, mimari düzenlenişi bakımından, Edirne'deki Üç Şerefeli Cami ile ilk Fatih ve Bayezid camileri arasında bir merhale teşkil etmektedir.
Dış cephelerine renkli bir görünüş veren taş ve tuğla şeritleri halinde inşa e-dilen Fatih-Edirnekapı Caddesi üzerinde Zincirlikuyu semtinde diğer Atik Ali Paşa Camii(->), mimarisi bakımından eski çok kubbeli camiler geleneğine bağlı bir örneğin İstanbul'daki temsilcisi olarak dikkati çeker. Bu caminin özelliği harimin, iki paye yardımıyla altı eşit kısma ayrılması ve bunların her birinin aynı büyüklükte birer kubbe ile örtülmesidir. Bu cami altı kubbesi ile erken Osmanlı devrinde çok yaygın olan çok kubbeli ulu cami örneğinin bir tekrarını teşkil eder. Aynı tertibin, birçok yenilikler de katılması suretiyle çok daha sonra Okmey-dam-Kasımpaşa arasında 1573'te inşa edilen Piyale Paşa Camii'nde de (bak. Piya-le Paşa Külliyesi) tatbik edildiği görülür.
Selçuklu devri mimarisinde Konya'da ilk örnekleri verilmeye başlanmış olan ve Osmanlı mimarisinde de uygulanan, küçük bir son cemaat yerini takip eden tek kubbe ile örtülü dört köşe bir mekândan ibaret küçük camiler de daha geliştirilerek İstanbul'da inşa edilmiştir. Sultanahmet'te, II. Bayezid döneminin önde gelenlerinden Firuz Ağa'nın 1491'de inşa ettirdiği cami (bak. Firuz Ağa Camii) bu tipin güzel bir örneğini teşkil eder. Firuz Ağa Camii'ni andıran başka eserler ise Fatih ile Halıcılar arasında bulunan ve 1505-1506'da yaptırılan İskender Paşa Camii(->) ile Eyüp'te 1515'te yaptırılan Gezeri Kasım Paşa Camii(->) de bu tertiptedirler. Mimar Sinan'ın İstanbul'da meydana getirdiği ilk küçük külliye olan Haseki Hürrem Sultan Camii de (bak. Haseki Külliyesi) esasında tek kubbeliydi. İkinci kubbe I. Ahmed za-
Atik Valide Camii'nin şadırvanlı avludan görünümü.
Bünyad Dinç
yaptırılan cami de tek kubbeli basit camilerin bir örneğidir.
Sinan'ın vezir camileri arasında sanat tarihi bakımından önem arz eden bir e-seri Silivrikapı'da 1551'de yaptırılan Hadım İbrahim Paşa Camii'dir(->). Beş kubbeli son cemaat yerini takip eden dört köşe bir harim ve bunu örten tek kubbeden ibaret olan bu bina pek iddialı olmamakla beraber, kakmalı, geçme ahşap kapı kanatları, mermer minberi ve çinileri ile dikkati çeker.
Ferruh Kethüda
Camii, üstü
kiremit kaplı
dörtgen planlı
camilere
örnektir.
Araş Neftçi, 1990
CAMİLER
380
381
CAMİLER
Mimar Sinan'ın eserlerinden Topkapı' da yaptırılan Kara Ahmed Paşa Külliye-si'nin(-») inşaatı 1555'te yarım kalmış ve sonradan tamamlanmıştır. Bu cami. mimari tarihinde merkezi planlı yapılara doğru gelişmenin değerli bir merhalesi-dir. Mimar Sinan'ın İstanbul içindeki yapılarında, giderek birbirinden daha mükemmel eserler onaya- koyduğu görülür. Bu eserler şehrin simasına haşmetli bir imparatorluk başkenti vasfını daha kuvvetli bir şekilde verir. Bu yapılardan biri de I. Süleyman'ın (Kanuni) kızı ve Sadrazam Rüstem Paşa'nın zevcesi Mihrimah Sultan adına Edirnekapı'da inşa edilen Mihrimah Sultan (veya Edirnekapı) Ca-mii'dir (bak. Mihrimah Sultan Külliyesi). Sinan'ın selatin külliyeleri dışında gerek yapı sanatı, gerek tezyinat bakımından en muhteşem eserlerinden biri de Tahta-kale'de, Sadrazam Rüstem Paşa için yaptığı Rüstem Paşa Camii'dir(-»). Rüstem Paşa Camii, içini, mihrabını, paye ve bingilerini kaplayan harikulade güzellikteki çinileri ile bilhassa dikkati çeker.
Vezir cami ve külliyeleri arasında Mimar Sinan'ın eserlerinden bir diğeri de Kadırga'daki Sokollu Mehmed Paşa'nın zevcesi Esmahan Sultan için yaptırılan Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi'dir(->). Bu camide medrese-cami tertibinin aynı avlu etrafında toplandığı görülür. Sinan' in diğer eserleri Galata'da Azapkapı'da Sokollu Mehmed Paşa, Tophane'de Kılıç
Beylerbeyi Camii, 1778
Erkin Emiroğlu
Ali Paşa, Fındıklı'da Molla Çelebi, Beşiktaş'ta Sinan Paşa, Beyoğlu sırtlarında Cihangir (sonraları çok değiştirildi), Anadolu yakasında Şemsi Paşa, Atik Valide camileridir. Sinan'ın henüz hayatta bulunduğu bir sırada inşa edilen, onun e-seri olup olmadığı kesin olarak bilinmeyen, Ayvansaray sırtlarındaki İvaz Efendi Camii'nin(->) özellikleri şaşırtıcıdır. Burada binayı üç taraftan saran ve şimdi yalnız temelleri duran değişik bir son cemaat yeri vardır. Kıble duvarına bitişik minaresi ve giriş cephesinin pencereli düz bir duvar halinde oluşu, kapıların ise bu alışılmamış cephede, iki yanlarda çifter çifter dört küçük giriş biçiminde açılması en ilginç özellikleridir.
Mimar Sinan'ı takip eden ve klasik Osmanlı mimarisini devam ettiren sanatkârlar da İstanbul'u süslemeyi sürdürmüşlerdir.
Sinan'dan sonra klasik dönemi yaşatan mimarların eserlerinden en önemlisi, Fatih semtinin Yenibahçe tarafında Sadrazam Mesih Paşa'nın 1586'da yaptırdığı camidir. Burada kubbe, köşelerinde tromplar olan bir sekizgene oturur. Güzel çinileri olan bu caminin özelliği, kurucusunun türbesinin avlunun ortasında oluşudur. Diğeri ise Fatih'te 1584-1588'de inşa edilen Nişancı Mehmed Paşa Camii'dir(->). Burada da kubbe sekizgen teşkil eden kemerlere oturur. Güzel bazı mimari buluşlarla zarif bir görünüş
almıştır. Yine Fatih semtinde Mimar Da-vud Ağa'nın 1585'te Darüssaade Ağası Mehmed Ağa için yaptığı camide de kubbe sekizgen teşkil eden kemerlere oturur. Burada da duvarlar güzel çinilerle kaplanmıştır.
Sinan'ın arkasından gelen ve onun üslubunu sürdüren ustaların eserlerinden biri de Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa için 1593'te yapılan camidir. Burada kubbe bir altıgen üzerine yerleştirilmiştir. Mekânı genişletmek için ustalıklı bir buluşun uygulandığı görülür. Fakat cami deprem ve yangınlardan büyük ölçüde zarar gördüğünden, orijinal iç süslemesinden bir şey kalmamıştır. 17. yy'ın ö-nemli bir eseri ise Üsküdar'da I. Ahmed' in karısı ve IV. Murad ile İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan'm 1640'ta yaptırdığı Çinili Camii'dir (bak. Çinili Külliyesi). Üstü tek kubbe ile örtülü olan bu eser, çok mütevazı görünüşlüdür. Fakat içindeki duvarları kaplayan çiniler göz kamaştırıcı güzelliktedir. Minber ve şadırvanı da üstün kalitede mermer işleridir. Ana çizgileri klasik üslubu sürdürmekle beraber, orantılarda aksamalar görülen en büyük ve önemli 18. yy eseri 1732-1734 arasında Sadrazam Hekimoğ-lu Ali Paşa'nın yaptırdığı camidir. Altıgen üstünde bir kubbe ile örtülü olan ve bir selatin camii büyüklüğünde olan bu camideki çiniler kalite bakımından oldukça sönüktür. Etrafında da çeşitli külliye yapıları vardır. Bunlar arasında kütüphane binası dikkate değer.
17. yy'da bilhassa vezirlerin yaptırdıkları camilerin medrese ile birleşik oldukları görülür (Köprülü Mehmed Paşa,Merzifonlu Mustafa Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, Çorlulu Ali Paşa camii ve medreseleri gibi). Genellikle beraber oldukları medreselerin aynı zamanda dershanesi de olan bu camiler, tek kubbeli birmekândan ibarettir ve minareleri yoktur.Kızlarağası Hacı Beşir Ağa'nın 1745'edoğru yaptırdığı cami de bir külliye halinde olup, medrese, sebil, sıbyan mektebi, kütüphane ve tekkeden oluşmuştur. Burada da barok üslubun Türk sanatına sızmasının izleri görülür.
18. yy'da Osmanlı sanatının Avrupabarok üslubunun tesiri altına girişim gösteren sınırlı sayıda camiler yapılmıştır.Bunların başında 1724'te inşa olunan Çar-şamba'daki, Şeyhülislam İsmail Efendi'nin yaptırdığı cami gelir. Klasik Osmanlıyapı sanatının terk edilmeye başlandığı,bu camide açıkça görülür. I. Ahmed'inkızı Zeyneb Sultan tarafından 1769'daAlemdar Yokuşu başında yaptırılan Zeyneb Sultan Camii ve Sıbyan Mektebi(->),Osmanlı mimarisine iyice yerleşen barok üslubun kuvvetle kendini hissettirdiği bir eserdir. İstanbul'un orta büyüklükteki son camii Atatürk Bulvarı kenarında, şimdi Manifaturacılar Çarşısı arasında kalan Şebsafa Kadın Camii'dir(->).I. Abdülhamid'in zevcesi Fatma Şebsafatarafından 1787'de yaptırılmış olup fazlabir gösterişe sahip olmayan bir eserdir.Bundan sonra artık şehrin içinde kayda
değer bir cami yapıldığı görülmemektedir. Bunun tek istisnası bir selatin camii olan ve 1851'de yapılan Hırka-i Şerif Ca-mii'dir(->). Yıldız Bahçesi başındaki Mecidiye, Kâğıthane'deki Sa'dâbâd, Beşiktaş'taki Aşariye, Maçka'daki Teşvikiye camileri Batı'dan Türk mimarisine uzanarak hâkim olan yeni zevklere göre inşa edilmiş, tamamen yabancı üsluplu eserlerdir. Mecidiye ve Sa'dâbâd camilerinin minarelerinin şerefeleri tamamen gotik üsluptadır. Teşvikiye Camii ise saçak hattındaki üçgen alınlığı, tepesindeki akroteıieri ile antik sanatın ilhamı ile yapılmış bir camidir.
19. yy'm sonlarına doğru cami mimarisinde şaşırtıcı denemelere girişildiği görülür. Anadolu yakasında Suadiye Camii ve Gazhane semtinde Hasan Paşa Camii, korint sütun başlığını taklit eden şerefeleri ile bu hususta örnek teşkil e-derler. II. Abdülhamid döneminde Avrupa'da başlayan art nouveau(-») üslubu, İtalyan Mimar R. D'Aronco tarafından Serencebey Yokuşu'nda Şeyh Zafir Külliyesi'nde uygulanmış, aynı mimar Karaköy Köprüsü başındaki küçük camide de (1956'da yıktırıldı) belirli bir karakteri olmayan modern bir üslup kullanmıştır. Tamamen art nouveau üslubunda yapmayı tasarlayarak projelerini çizdiği bazı büyük ve iddialı camiler ise yapılamamıştır. Fakat aynı yüzyılın sonlarında, bu karmaşık akıma bir tepki olarak Türk neoklasiği denilen yeni bir üslup doğmuş, bunda eski Türk mimarisinin prensipleri, her yerde başarılı olmasa da uygulanmıştır. Mimar Kema-leddin Bey'in(->) öncülüğünü yaptığı bu yeni akımın ortaya koyduğu eserlerin en başarılısı Bostancı Camii'dir(->).
İstanbul camileri içinde en değişik yapıya sahip olanı hiç şüphesiz Galata' da Yeraltı (veya Kurşunlu Mahzen) Ca-mii'dir(-0. Bu, Galata Kalesi'nin deniz kıyısındaki büyük kulesinin (Halic'i kapatan zincirin bir ucunun bağlandığı) mahzeni olup, fetihten sonra uzun süre mahzen olarak kullanılmış, sonra IV. Murad tarafından cami haline getirilmiş ve 1753-1756 arasında Sadrazam Mustafa Bahir Paşa tarafından restore edilerek şimdiki şekline sokulmuştur. Bu pek az gün ışığı alan bir mahzen olup, kare payelerin taşıdığı tonozlar yine çok az ışık alan namaz mekânını örter.
Küçük Camiler ve Mahalle Mescitleri: Fethin hemen arkasından şehrin iskânı ve İslamlaşmasıyla teşekkül eden yeni mahallelerde küçük mescitlerin inşasına da başlanmıştır. Bunlar kurucuları genellikle alt kademeden devlet görevlileri, zengin esnaf ve tüccarlar ile halktan kişilerdir. Binalar mimari bakımdan basit olmasına karşılık, bazılarında zengin bir süslemenin varlığı dikkati çeker. Bazı mescitler ise eski Bizans kiliseleri veya kilise kalıntılarından, "şenlendirme" politikası uyarınca yararlanmak suretiyle oluşturulmuştur. Bunlardan Ayasofya yakınındaki eski Teotokos Halkoprateia Kilisesi'nden kalmış çok ufak bir parça-
Küçük
Ayasofya
Camii'nin
içinden bir
görünüm.
Sebah & Joaillier'in
bir fotoğrafı.
Eser Tutel
koleksiyonu
nın, Acem Ağa (veya Lala Hayreddin) Mescidi'ne(->) çevrildiği bilindiği gibi, Topkapı'da Manastır veya Mustafa Çavuş, Samatya'da Sancakdar Hayreddin, Zeyrek civarında Şeyh Süleyman, Ay-vansaray'da Toklu İbrahim Dede, Fener' de Kızıl ya da Kapudan Sinan Paşa, Çarşamba'da Hırami Ahmed Paşa, Kara-gümrük'te Odalar veya Kemankeş Mustafa Paşa, Kefeli ve Kasım Ağa, Vefa'da Sekbanbaşı İbrahim Ağa, Cerrahpaşa'da Esekapı veya İbrahim Paşa mescitlerinin kiliseden çevrilme oldukları da bilinmektedir. Bunların eski adlan bilinmediği gibi, Toklu Dede, Odalar, Sekbanbaşı, Balaban Ağa mescitleri bütünüyle yıkılarak bugün izleri de kalmamış; Esekapı, Acem Ağa, Odalar ve Sinan Paşa mescitleri ise son derecede harap halde, hattâ kaybolmak üzeredir.
Kiliseden veya eski bir Bizans yapısı kalıntısından çevrildiklerine dair bilgiler olan bazıları ise (Baruthane, Balaban Ağa, Sekbanbaşı Ferhad Ağa, Haydarhane, Arabacı Bayezid, Etyemez, Hamza Paşa, Pur-kuyu, Şüheda, Şüheda Tekkesi mescitleri gibi) hiçbir iz bırakmadan ortadan kalkmıştır. Böyle yok olanlardan yalnızca Şeyh Murad Mescidi'nin birkaç resmi vardır. Türk eseri olarak yapılan küçük mescitlerin bir kısmı ana mekânı örten tek
bir kubbeden ibarettir. Bazıları ise ahşap çatı ve kiremit ile örtülüdür. Bu mescitlerden bazılarının ölçülerinin çok mütevazı olmasına karşılık, yüksek bir sanat eseri oldukları görülür. Unkapanı'nda Ya-vuzer Sinan, Uzunçarşı başında Yavaşça Şahin, Fatih'in Haliç tarafında Yarhisari mescitleri kubbeli küçük mescitlerdir.
15. yy'da yapılan mescitlerden ilk şeklini günümüze kadar muhafaza edebilenler son derece azdır. Tahtakale'dekiTimurtaş Ağa Mescidi, Süleymaniye' deII. Mehmed (Fatih) dönemine ait Sa-manveren Mescidi, yine aynı dönemdenBalat'taki Yatağan Mescidi bunlardandır.Fatih döneminde Topçubaşı İlyas Ağa'nın yaptırdığı bu sonuncu eser, kiremitörtülü basit bir bina oluşuna karşılık,içinde itinalı bir işçilik ile bezenmişağaç bir mahfil bulunmaktadır.
16. yy eserlerinden olan, Haliç sırtlarındaki Hacı Hasan Mescidi, eski Türkminarelerini hatırlatan gövdesi, baklava-lı bir süslemeye sahip minaresi ile dikkate değer. Şehzadebaşı'nda, Mısır Kadısı Emin Nureddin (ö. 1554) tarafındaninşa ettirilen Burmalı Mescit etkili bir güzelliğe sahiptir. Minaresinin helezoni kıvrımları, böyle bir minarenin inşası içinhususi surette tuğla imalatı gerektiği düşünülürse, küçük camilerde yeknesak-
15. CAMBAZHANE
382
Dostları ilə paylaş: |