CERRAH MEHMED PAŞA
412
413
CERRAHANE-İ MAMURE
Cerrah Mehmed Paşa Külliyesi'nden genel görünüm.
Araş Neftçi
dikdörtgen alanların üzeri ikişer küçük kubbe ile örtülmüştür. Yapı dış köşelerden ve yanlardan-da payelerin hizasından duvar payandaları, ile takviye edilmiştir. Payeler üstte yarım kubbeler arasından yukarı doğru ağırlık kuleleri şeklinde yükselmiş olup ana kubbenin eteği hizasında payanda kemerleri ile son-lanarak kubbeyi destekler.
Yapıda aydınlatmayı sağlayan pencereler beş sıra halindedir. Alttan ilk iki sıra sivri boşaltma kemerleri altında küfe-ki taşı alınlıklı ve dikdörtgen söveli, ü-çüncü sıra ise sivri kemerli pencereler şeklindedir. Yalnızca son cemaat yerinde ilk iki sıra pencereler mermer alınlıklı, mihrap çıkıntısının köşelerinde ve son cemaat yerinin üstündeki üçüncü sırada yuvarlak pencere düzenlemeleri vardır. Yarım kubbeler ve ana kubbe eteklerinde bulunan dördüncü ve beşinci sıra pencereler ise yuvarlak kemerli olarak ele alınmıştır.
İçeride payelerin arasında mukarnas-lı başlıklara sahip ikişer sütun üzerinde sivri kemerler tarafından taşınan mahfil, mihrap yönündeki çıkıntı hariç üç yönden harimi çevreler. Kuzeyde giriş üstündeki bölüm taş konsolların yardımıyla biraz genişletilmiştir. Kemerlerde iki renkli taş alternatif olarak kullanılmıştır. Güneyde kemer köşe boşluklarında iri rozetler vardır. Mahfil korkulukları mermer olup çokgenlerin kesişmesinden o-luşan geometrik ajurlara sahiptir.
Yapıda duvar yüzeyleri, pencere alınlıkları, ana kubbe, pandantifler, kemer-
ler ve yarım kubbeler son yıllarda yenilenmiş olan kalem işleriyle süslüdür. Klasik desenlere sahip süslemelerde bitki motifli dekorlar görülmektedir. Kıble duvarı önünde 80 cm eninde renkli taşlardan oluşan geometrik desenli mozaik süsleme mevcuttur.
Son yıllarda kemer ve üst örtüleri yeniden yapılmış olan son cemaat yeri iki yana taşkın olup sekiz mukarnaslı başlıklı sütunun taşıdığı sivri kemerli yedi birimden oluşmaktadır. Ortadaki birim aynalı tonoz, diğerleri kubbe ile örtülmüştür. Cephede pencerelerle alternatif olarak yerleştirilmiş bulunan mukarnaslı mihrabiyeler kemer hizasında konsolların altındadır. Batı uçta minareye çıkışı sağlayan, doğu uçta ise mahfile ve camiye geçişi sağlayan basık kemerli kapı açıklıkları vardır.
Cephe ortasında yer alan mukarnaslı cümle kapısı mermer malzemeden olup içte iki yanda birer mukarnaslı nişe sahiptir. Üstte mukarnaslı yaşmağın iki köşesinde birer yazı madalyonu mevcuttur. Basık kemerli kapı açıklığının üzerinde iki satır halinde düzenlenmiş beş beyitlik kitabe yer almaktadır, içte iki köşede birer sütunçeyle dekorlanmış o-lan kapı açıklığı dışta iki yanda uzun sütun düzenlemesi ile, üstte ise iki sıra mukarnasla sınırlandırılmıştır.
Caminin batı ve doğu cepheleri üzerinde birer kapısı daha vardır. Bunlar da mermer olup batıdaki, üstte iki sıra iri mukarnas dizisi ve iki yanda sütun-çelerle dekorlanmış basık kemerli açık-
lığa sahiptir. Doğudaki ise lento altında yay kemerli açıklığa sahip olup oldukça sadedir.
Mermer üzerine alçı sıvamalı olan mukarnaslı mihrap beş kenarlı bir niş şeklindedir. Nişin köşelerinde zarif sütun-çeler vardır. Üstte mukarnaslı yaşmağın köşelerinde birer yazı madalyonu ile bunun üstünde tek satır halinde kitabe yer alır. İki yanda uzun sütunçelerle, üstte iki sıra mukarnas dizisi ve altın yaldızlı bitki motifli bir taç ile sınırlanan mihrapta tacın ortası palmetle, iki ucu ise alem şeklinde sonlanır.
Mermerden yapılmış olan minber devrinin en güzel örneklerinden birini oluşturur. Sivri kemerli geçiş açıklığı ile üç sivri kaş kemerli pabuçluğu bulunan minberde oval hareketli yuvarlak kemerli kapı açıklığı söz konusudur. Kapı açıklığı üstte sivri kaş kemerli alınlıkla sonlanır. Korkulukta ve yanlarda geçiş a-çıklığı üzerindeki yuvarlak ajurlu-kısımlarda geometrik düzenleme görülür. Yan aynalıkların ortasında bitki motifli ajurlu yuvarlak şebekeler vardır. Minberin geri kalan yüzeyleri kıvrık dallar üzerinde rumîlerden oluşan bitki motifli kabartmalarla süslüdür. Dört sütun üzerine o-turan sivri kemerli köşk kısmı ahşaptan sekizgen kasnaklı piramit külah ile sonlanır. Kasnağın üzeri altın yaldızlı pal-met motifleri ile süslenmiştir.
Kuzeybatı köşede yer alan minare kare kaideli olup onaltıgen gövdeye sahiptir. Kaidenin dış köşesi sütunçe ile yumuşatılmış, iç köşe ise pahlanmıştır. Oval hareketli şerefede mermer korkuluklar kare şeklinde geometrik ajurludur. Şerefeden sonra silindirik olarak devam eden minare taş külahla sonlanır. Devrinin özelliğini göstermeyen taş külah 19. yy'm sonunda yapılan restorasyonun bir ürünüdür.
Caminin kuzeybatısında avlu ortasında yer alan şadırvan, mermerden onaltıgen bir havuza sahiptir. Köşeleri yarım sütunlardan oluşan havuzun kenarları üstünde bir dizi palmet motifi vardır. Ayna taşları bir sade, bir sivri kaş kemerli olarak düzenlenmiştir. Kaş kemerli aynalıklarda kemer altında bir çiçek rozeti, kemer köşelerinde yapraklı kıvrık dal ve çiçek rozeti, yanlarda ise kıvrık dallar ve yaprak süslemeleri vardır. Bakla-valı başlıklara sahip sekiz sütun üzerine oturan, dıştan pramidal çatılı, içten beton kubbeli üst örtü, son restorasyonda yapılmıştır.
Türbe: Avlunun kuzeybatısında avlu duvarına bitişik yer alan türbe, sekizgen plana sahiptir. Kesme taş malzeme ile inşa edilmiş olan yapı kubbe ile örtülmüştür. Doğu cephesinde basık kemerli bir kapı açıklığı bulunan türbenin her cephesinde altlı üstlü birer penceresi vardır. Alt kat pencereleri dikdörtgen olup mermer söveli, üst kat pencereleri ise sivri kemerlidir. Türbe kuzeydeki pencereler ile avlu dışına açılmıştır. Kapısı önünde son yıllarda yapılmış olan ahşap direkli bir sundurma mevcuttur. İçi tamamen
beyaz badanalı olan yapıda Cerrah Mehmed Paşa ve evlatlarına ait üç adet ahşap sanduka vardır.
Muvakkithane: Türbenin batısında avlu duvarına bitişik olarak sonradan ilave edilmiş olan muvakkithane, avlu duvarı üzerindeki bir pencere ile dışa açılmaktadır. Kare planlı yapı, kiremit kaplı çatı ile örtülmüş olup son yıllarda yenilenmiştir.
Hazire: Cami, türbe ve muvakkithane-yi çevreleyen avlu duvarı içinde zamanla, dört ayrı bölüm halinde bir hazire o-luşmuştur. Kuzeyde girişin doğusunda ve türbenin önünde, batıda ise girişin iki yanında duvar boyunca yer alır.
Avlu Duvarları ve Kapılar: Kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan avlu duvarları üzerinde kuzeyde, kuzeybatıda, doğuda ve batıda olmak üzere dört adet kapı açıklığı mevcuttur. Kuzey duvarı dikdörtgen pencerelerle dışa açılmıştır. Yalnızca türbenin cephesini oluşturan yerde bir pencere mermer söveli olup iki yanında birer küçük niş vardır. Düzgün olmayan ve üç kenarlı olarak düzenlenen batı duvarında kuzeybatı kapısı yanında iki, batı kapısı yanlarında birer dikdörtgen pencere mevcuttur.
Kuzeydeki kapı açıklığı içten ve dıştan basık kemerli olarak düzenlenmiş olup dıştan üstte geniş bir basık kemere sahiptir. Duvar yüksekliğini aşan kapı açıklığı iki yanda mukarnas başlıklı sütunçelerle yumuşatılmış ve silmelerle çevrelenmiştir. Geniş kemer altında sülüs hat ile yazılmış olan Arapça mermer kitabe yer alır. Dört satır halinde düzenlenen ve on beyitten oluşan kitabede 1002/ 1593 tarihi yazılıdır. Duvar yüksekliğini aşmayan kuzeybatıdaki kapı açıklığı içten ve dıştan basık kemerli olarak düzenlenmiştir. Batı ve doğudaki kapı a-çıklıkları kot farkından dolayı avludan aşağıda kalmıştır. Batıdaki basık kemerli, doğudaki ise dıştan basık, içten sivri kemerli olarak düzenlenmiştir.
Çeşme: Avlu duvarının pahlanmış o-lan kuzeybatı köşesinde yer alan çeşme, kesme küfeki taşından inşa edilmiştir. Sivri kemerli bir niş şeklinde düzenlenmiş olan çeşmede kemer altında sü-
lüs hat ile yazılmış dört satır halinde üç beyitlik mermer kitabe yer alır. Son beytin iki kenarında ise yazı ile tarih 1002/ 1593 olarak verilmiştir. Çeşmenin ayna taşı mermerdendir. Alt kısmı silmelerle Bursa kemeri şeklinde düzenlenmiştir. İki yanda karşılıklı servi ağacı ve vazodan çıkan stilize lale ile karanfil çiçekleri görülür. Kemer içinde iri bir çiçek rozeti vardır. Kemer köşe dolgularında da yine vazodan çıkan stilize laleler mevcuttur. Üst kısımda ise sivri kaş kemerli tas yeri ile bunun iki yanında vazodan çıkan stilize çiçekler vardır. Ayna taşı en üstte palmet dizisi ile sonlanır. Ayna taşı üzerindeki tas yerinin iki yanında kesme taş yüzeyde birer sivri kaş kemerli tas yeri daha vardır.
Medrese: Caminin kuzeybatısında, yolun karşısında yer alan yapı II. Selim'in kızı Gevher Sultan tarafından 995/1587' de yaptırılmış ve daha sonra diğer yapıların inşasıyla külliyeye dahil edilmiştir. Revaklı avlulu klasik Osmanlı medresesi şemasında olan yapının güney cephesinde cadde üzerinde bir girişi vardır. Üstte sivri kaş kemerli olarak düzenlenen kapı açıklığı, altta basık kemerlidir. Mermer olan alınlıkta iri bir rozet görülür. Köşeler sütunçelerle yumuşatılmış, iki yanda birer sivri kemerli nişle de cephe hareketlendirilmiştir. Nişlerin yanında ön avluya açılan birer dikdörtgen pencere vardır.
Medresede revaklı avlu zeminin yüksek olması ön avluda basamak kullanılmasına neden olmuştur. Basık kemerli ve mermer söveli kapı açıklığına sahip avlu, kare olup dört yönden revaklarla çevrilmiştir. Baklavalı başlıklara sahip on iki mermer sütunun taşıdığı tuğladan sivri kemerli revaklar on altı birimden oluşur. Revakların arkasında yine on altı tane medrese odası sıralanmıştır. Revaklar ve medrese odaları pandantiflerle geçişleri sağlanan tuğla kubbelerle örtülmüştür. Revak cephelerinde taş, tuğla kullanımıyla oluşan almaşık duvar, tuğladan iki sıra kirpi saçakla sonlanır. Medrese odaları tuğladan sivri boşaltma kemerleri altında dikdörtgen söveli pencere ve kapı ile avluya açılırlar. Yalnızca
Külliyenin avlusundan bir görünüm, türbe (solda) ve şadırvan. Yavuz Çelenk, 1994
dershane yönünde iki köşe odasının avluya açılan penceresi yoktur. Her odada iki dolap nişi mevcut olup arasında bir ocak nişi yer alır. Girişin karşısında ortada dışa taşkın, kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülü büyük dershane odası vardır. Basık kemerli kapı ve iki yanda birer dikdörtgen söveli pencere ile re-vağa açılmaktadır. Güneydoğu köşede girişin yanı hela olarak düzenlenmiştir.
Son yıllara kadar harap durumda o-lan medrese, yeni restore edilmiş olup bugün İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi Bilim Dalı Araştırma Merkezi ve Müzesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Süheyl Ünver Arşivi ve Nakışhanesi de burada bulunmaktadır.
Hamam: Caminin doğusunda vaktiyle yer alan hamam zamanla özel mülkiyete geçmiş, 20. yy'm başlarında harap olmuş, 1933'te yıktırılması kararlaştırılmış ve daha sonra da ortadan kaldırılmıştır.
Kaynaklardaki mevcut plan -ve bilgilerden yapının çiftehamam olduğu anlaşılmaktadır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık kısımlarından oluşan hamamda soğukluklar kare planlı olup kubbe ile örtülüydü. Sıcaklıklar da yine kubbe ile örtülü olup köşelerinde halvet hücreleri o-lan dört eyvanlı şemaya sahipti. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 71; A. S. Ünver, "Cerrah Mehmed Paşa Hamamı Hakkında", istanbul Belediye Mecmuası, S. 112-113-114 (1933), s. 232-236; ay, "İstanbul Yedinci Tepe Hamamları'na Dair Bazı Notlar", VD, II (1942), s. 245-252; Şehsuvaroğlu, istanbul, 87; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 50; Öz, Is-tanbul Camileri, I, 39; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, s. 311-312; ISTA, VII, 3504-3511; Fatih Camileri, 77-78; Müller-Wiener, Bildlexikon, 392-393; K. Seyhan "Cerrahpaşa Külliyesi", DlA, VII, 424-425.
AHMET VEFA ÇOBANOĞLU
CERRAHHANE-İ MAMURE
İstanbul'da cerrah yetiştiren ilk kurum.
1826'da kurulan Asâkir-i Mansure-i Muhammediye'nin cerrah ihtiyacını karşılamak üzere 14 Mart 1827'de açıldı. Aynı gün hekim yetiştirmeyi amaçlayan Tıb-hane-i Âmire(->) de kuruldu. Şehzade-başı'nda Tulumbacıbaşı Konağı'nda faaliyete geçen bu okullardan Cerrahhane-i Mamure'de öğretim süresi 3 yıldı. İstanbul cerrahlarından seçilen 20 öğrenci ile öğretime başlanmıştı. Bu öğrenciler, kurşun çıkarmak, damar bağlamak, kemik kesmek, kırık-çıkık sarmak ve savaş sırasında karşılaşılabilecek diğer ameliyatları öğreniyorlardı. Giriş imtihanı yoktu. Dersler Türkçe verilmekteydi. Bir üst sınıfa geçenlerin yerine namzet olarak devam edenler alınırdı. Bir süre sonra öğrenci sayısı arttığından okul 1831'de Topkapı Sarayı içinde Yaldızlı Kapı yanında bulunan üç koğuştan ibaret Hastalar Odası adlı yapıya taşındı.
183 2'de Cerrahhane-i Mamure'ye müdür ve muallim olarak Fransız Sade de Galliere getirilmişti. Sade de Galliere, bir süreden beri İstanbul'da birçok hastayı tedavi ederek kendini kanıtlamış bir hekimdi. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın
___£.
CERBAHÎLİK
414
415
CERRAHÎLİK
da bulunduğu açılış töreninde Sade de Galliere'in yaptığı Fransızca konuşma, Miralay Namık Bey tarafından Türkçeye çevrilmişti. Sade de Galliere'in açılış konuşmasını Fransızca yapmasından Türkçe bilmediği anlaşılmaktadır. Bu da bize Cerrahhane'de derslerin onun zamanında Fransızca okutulduğunu göstermektedir.
Tıbhane-i Âmire'nin bulunduğu Tu-lumbacıba|i Konağı 1836'da satılınca Tıbhane-i Amire, Topkapı Sarayı içinde o sıralarda Otlukçu Kışlası adı verilen binaya taşınmıştı. Bu tarihte öğrenci sayısı 107'yi bulan Cerrahhane de yer darlığı sebebiyle Kasım 1836'da Otlukçu Kışla-sı'na nakledildi. Aynı binayı paylaşmalarına rağmen Tıbhane-i Amire ile Cerrah-hane-i Mamure'nin eğitimleri ayrıydı. Cerrahhane'de öğretim 4 seneye çıkarılmış, öğrenciler de yatılı olmuştu. Öğrencilere sınıflarına göre aylık verilirdi. Cerrah olarak mezun olanlar orduda görevlendirilmekteydi .
1838'de iki okul bina bakımından gelişmeye daha uygun olan bugünkü Galatasaray Lisesi'nin yerindeki Enderun A-ğaları Mektebi'ne taşındı. 1839'da birleştirilerek yemden organize edilen okullar Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane adını aldı. Tıp öğrenimine devam etmek istemeyen öğrenciler de üçer yıllık eczacılık veya cerrahlık sınıfına kaydedildi.
Tanzimat'a (1839) kadar Tıbhane ve Cerrahhane sadece Müslüman öğrenci kabul ediyordu. Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne'ye ise Hıristiyan gençler de alınmaya başlanmıştı.
Bibi. "Fünûn", Takyim-i Vekayi, no. 11_(11 Şevval 1247); A. S. Ünver, Cerrahhane-i Âmire, İst., 1931; O. Ergin, İstanbul Tıp Mektepleri Enstitüleri ve Cemiyetleri, İst., 1940, s. 1-18; "Cerrahhane", "Cerahhane-i Amire", TA, X, 222-223; B. N. Şehsuvaroğlu, Osmanlı Cer-rabhanesi, İsi., 1963; "Cerrahhane", İSTA, VII, 3501; Ergin, Maarif Tarihi, II, 334-353; T. Baytop, "Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâ-ne'de Eczacılık Öğretimi'nin Başlaması", Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane ve Bizde Modern Tıp Eğitiminin Gelişmesine Katkıları, İst., 1993, s. 64.
NURAN YILDIRIM
CERRAHÎLİK
Halvetîliğin, Nureddin Cerrahî (1678-1721) tarafından istanbul'da kurulmuş o-lan kolu.
Kurucusunun İstanbul doğumlu olduğu Cerrahîlik, Nureddin Cerrahî'nin(-0, Halvetî tarikatının "Orta Kol" denen Ah-medî koluna mensup bir şeyh iken yapmış olduğu içtihatlar sonucunda kurulmuştur. Pirin kurmuş olduğu tarikat koluna adını vermiş olan "Cerrahî" lakabı, doğduğu Cerrahpaşa semtinden kaynaklanmaktadır.
Nureddin Cerrahî genç yaşta, Üskü-dar-Toyğartepesi'ndeki Selami Ali Efendi Tekkesi'nin postnişini Şeyh Ali Alâ-eddin Köstendilî'ye (ö. 1730) intisap etmiş, kendisinden hilafet aldıktan sonra kısa bir müddet Karağümrük'teki Canfe-da Kadın Camii'nin içindeki halvethane-
Pîr Nureddin Cerrahînin Karağümrük'teki
Cerrahî Âsitanesi'nin türbesinde bulunan
sandukası.
M. Baha Tanınan
de yaşamış, arkadan söz konusu camiye bitişik Bekir Efendi Konağı'nı satın almış, muhiplerinden olan devrin hükümdarı III. Ahmed de bu konağın yerine kendisi için 1703'te tekkeyi yaptırmıştır. 1721'de vefat eden Nureddin Cerrahî, on sekiz yıl boyunca irşatla meşgul olmuş ve tekkesine defnedilmiştir. Pirin türbesini barındıran ve kaynaklarda ".Nureddin Cerrahî Tekkesi"(->), "Asitane-i Nureddin", "Nureddin Âsitanesi" gibi isimlerle anılan bu kuruluş Cerrahîliğin merkezi olagelmiştir.
Nureddin Cerrahî'nin yedi tane halifesi olduğu bilinmektedir. Bunlardan İstanbul'da faaliyet gösteren Şeyh Süleyman Veliyüddin (ö. 1745) ile "İğci/İplik-çi" lakaplı Şeyh Mehmed Hüsameddin Türabî (ö. 1754), kendisi gibi Şeyh Ali Alâeddin Köstendilî'nin dervişleridir. Gerek bu iki şeyh gerekse de Sertarikzade Şeyh Mehmed Emin Efendi (ö. 1758) ile Şeyh Seyyid Yahya Şerafeddin Moravî (ö. 1770) birçok derviş ve halife yetiştirerek, birtakım zaviyeler tesis ederek Cerrahîliğin yayılmasını sağlamışlar, ayrıca, vefatlarına kadar Karağümrük'teki âsita-nede sırayla şeyhlik görevini üstlenmişlerdir.
Cerrahîliğin âsitanesi ve pir makamı olan Karağümrük'teki tekkede, Nureddin Cerrahî'nin vefatından tekkelerin kapatıldığı tarihe (1925) kadar tarikat faaliyeti aralıksız olarak sürdürülmüş, bu süre zarfında tekkenin postuna, hepsi devirlerinin ileri gelen sufîleri olan on yedi tane şeyh oturmuştur. Zaman içinde birçok yenileme, onarım ve tadilat geçiren Nureddin Cerrahî Tekkesi'nde tevhidhane ile türbeyi barındıran çekirdek II. Mah-mud döneminde ana hatlarıyla son şeklini almış, geriye kalan selamlık, harem ve diğer bölümler de 19. yy'ın ikinci yarısı içinde yenilenmiştir. Aşağı yukarı bütün
özgün unsurları ile ayakta kalabilmiş nadir tarikat tesislerinden olan tekke günümüzde, son postnişin Şeyh İbrahim Fah-reddin Efendi'nin (Erenden) (ö. 1966) öğrencileri tarafından kurulan Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma Yaşatma Vakfı'nı barındırmaktadır.
İstanbul'da, doğrudan doğruya Cerrahî şeyhleri tarafından tesis edilmiş veya başka bir tarikata bağlı olarak kurulup sonradan belirli bir müddet için Cer-rahîliğe intikal etmiş olan otuzdan fazla tekke tespit edilmektedir. Karagümrük' teki âsitaneye bağlı zaviyeler durumunda olan ve İstanbul'un hemen her kesimine dağılmış bulunan bu tekkeler içinde Cerrahîliğe bağlı olarak tesis edilenler kuruluş tarihlerine göre şu şekilde sıralanabilir:
Çeragî Hamza (Saçlı Şeyh Mustafa Efendi) Tekkesi: Sultanselim'de bulunan bu tekke 1122/1710'da Şeyh Süleyman Veliyüddin tarafından kurulmuş fakat şeyhliği kendisinden devralan halifesi Saçlı Şeyh Mustafa Efendi'nin (ö. 1759) adıyla tanınmıştır. Bu şeyhin vefatından sonra Rıfaîliğe bağlanan tekkenin ayin ve erkânında Cerrahîliğin hatırasını yaşatan birtakım özellikler sonuna kadar yaşatılmıştır. Günümüzde hemen bütünüyle ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Hacegî Tekkesi: Fatih-Otlukçuyoku-şu'nda bulunan, ulemadan Hocazade Mustafa Efendi tarafından 1585 dolayında Mimar Sinan'a yaptırılan mescide (Hacegî/Hacegîzade Mescidi) 1140/1727' de Şeyh M. Hüsameddin Türabî'nin meşihat koyması sonucunda kurulmuştur. Kurucusunun lakaplarından dolayı "İğ-ci/İplikçi Tekkesi" olarak, ayrıca beşinci postnişini Bedestanî Şeyh Mustafa Efendi'nin (ö. 1792) Süleymaniye'deki Helvaî Tekkesi'nde şeyhlik yapmasından ve "Helvaî Şeyhi" olarak da anılmasından ötürü "Helvaî Tekkesi" adıyla da anılan bu zaviye 19. yy'm birinci çeyreğinde kısa bir müddet Nakşibendîliğe bağlanmış sonra tekrar Cerrahîlere intikal etmiştir. Günümüzde mescit-tevhidhanenin bazı duvar kalıntıları görülebilmektedir.
Ordu Şeyhi Tekkesi: Saraçhanebaşı'n-da bulunan ve "Vavlı", "Yesarîzade", "Yeşil" gibi isimlerle de tanınan bu tekke 1160/1747'de Sertarikzade Şeyh M. Emin Efendi'nin halifelerinden Ordu Şeyhi el-Hac Hafız Mustafa Efendi (ö. 1793) tarafından kurulmuş ve sonuna kadar Cerrahîliğe bağlı kalmıştır. Tamamen ortadan kalkan tekkenin yerinde halen Fatih Nüfus Müdürlüğü binası bulunmaktadır.
Sertarikzade Tekkesi: Fatih'te Kumru-lu Mescit'in yanında yer alan ve İstanbul'daki Cerrahî tekkeleri içinde Nureddin Âsitanesi'nden sonra en önemli mev-kiye sahip olan bu tekke 1703'te, Sertarikzade Şeyh M. Emin Efendi'nin babası, Halvetîliğin Sivasî kolundan Sultanse-lim'deki Sivasî Tekkesi'nin sertariki Şeyh Abdullah Efendi (ö. 1710) tarafından Üs-küp Kadısı Abdülganizade Mustafa E-fendi için inşa ettirilmiş, 18. yy'ın ortalarında Cerrahîliğe bağlanarak daha sonra
hep bu tarikata hizmet etmiştir. Bütünüyle ortadan kalkmış olan tekke ayin gününden dolayı "Salı Tekkesi" olarak da tanınmıştır.
Sertarikzade Tekkesi: Eyüp Nişanca' sında bulunan ve ayin gününden ötürü "Pazar Tekkesi" olarak da anılan bu tekke de 18. yy'ın ortalarında Sertarikzade Şeyh M. Emin Efendi tarafından tesis edilmiş ve kesintisiz olarak Cerrahîliğe bağlı kalmıştır. Tevhidhane-türbe binası harap vaziyette durmaktadır.
Tameşvar Tekkesi: Tameşvar Defterdarı İbrahim Bey'in l636'da yaptırmış olduğu mescide Karağümrük'teki âsita-nenin sekizinci postnişini, Sertarikzade halifelerinden Eyüplü Şeyh Seyyid İbrahim Efendi'nin (ö. 1779) 18. yy'ın ortalarında meşihat koymasıyla kurulmuş, 1925'e kadar Cerrahîliğe bağlı kalmış, daha sonra harap olarak büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.
Şeyh Hafız İsmail Efendi Tekkesi: Üsküdar'da, Nureddin Cerrahî Âsitanesi'nin altıncı postnişini Şeyh Seyyid Yahya Mo-ravî'nin halifelerinden Şeyh Hafız İsmail Efendi tarafından 1760 civarında tesis edilmiş, günümüzde tekkeden hiçbir iz kalmamıştır.
Karagöz Tekkesi: Silivrikapı'da bulunan ve inşa tarihi tam olarak bilinmeyen Sadullah Çavuş Mescidi'ne Zerdecizade Reisülkurra Şeyh Hüseyin Efendi'nin (ö. 1786) 1760-1786 arasında meşihat koyması üzerine kurulmuş ve hep Cerrahîliğe bağlı kalmıştır. Halen mescit-tevhid-hane cami olarak kullanılmaktadır.
Halil Nizamî Efendi Tekkesi: Edirne-kapı-Acıçeşme'de 1184/1770'te, Seyyid Nizam neslinden Şeyh Seyyid Halil Ni-zameddin Efendi (ö. 1775) tarafından kurulmuş, sonuna kadar Cerrahî tarikatına hizmet etmiş ve tamamen tarihe karışmıştır.
Kapıağası Tekkesi: Üsküdar'da 9447 1537'de inşa ettirilen Kapıağası (Araki-yeci) Mescidi'ne, Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin on dördüncü postnişini Şeyh Mehmed Arif Dede Efendi'nin (ö. 1822) 1806-1813 arasında meşihat koyması sonucunda kurulmuştur. Tekkelerin kapatılmasına kadar Cerrahîliğe bağlı kalan tekke halen cami olarak kullanılmaktadır.
Evrenos Dede Türbe-Tekkesi: Kara-gümrük'te bulunan Evrenos Dede Tür-besi'ne, Edirnekapı-Acıçeşme'deki Halil Nizami Efendi Tekkesi'nin altıncı postnişini Futacı Şeyh Seyyid Halil Aşkî Efendi'nin (ö. 1858) 19. yy'ın ikinci çeyreğinde meşihat koyması sonucunda kurulmuş, mütevazı bir türbe-tekke niteliğinde faaliyetini sürdürmüştür.
Suyolcuzade Şeyh Mustafa Naci Efendi Tekkesi: Adı geçen Cerrahî şeyhi tarafından, Edirnekapı dışında, Mısırtarlası mevkiindeki evine 1269/1852'de meşihat konulması suretiyle tesis edilmiş, bir müddet faaliyet gösterdikten sonra ortadan kalkmıştır.
Bunlardan başka Bahçekapı'da Yıldız Dede Tekkesi, Hocapaşa'da Aydınoğ-
lu Tekkesi, Nuruosmaniye'de Çalak Tekkesi, Fatih'te Hamzazade Seyyid Velayet ve Nişancı tekkeleri, Cibali-Ayakapı'da Sirkeci Dede Tekkesi, Vezneciler'de Helvaî ve Osman Keşfî Efendi tekkeleri, Aksaray-Sofular'da Ekmel Tekkesi, Mev-lanakapı'da Şevkî Mustafa Efendi Tekkesi, Topkapı'da Harirî Mehmed Efendi Tekkesi, Otakçılar'da Kolancı Mehmed Efendi Tekkesi, Üsküdar'da Feyzullah Efendi ve Yağcızade tekkeleri, Anado-luhisan'nda Rumî Mehmed Efendi Tekkesi, Rumelihisarı'nda Durmuş Dede ve Karabaş tekkeleri, Beykoz ve Yeniköy' deki Raufî tekkeleri diğer tarikatlara bağlı olarak tesis edilmiş ancak belirli zaman dilimlerinde Cerrahîliğe hizmet etmişlerdir. Diğer taraftan içinde Cerrahî ayini icra edilen, ancak tekke olarak vakfedilmemiş mescitler, camiler ve evlerin varlığı da tespit edilmektedir.
Kuruluş aşamasında İstanbul'da mevcut hemen bütün tarikatlardan birtakım "manevi hediyeler" (Mevlevîlik'ten Sultan Veled Devri, Celvetîlik'ten mavi renkte âsitane postu, Bedevîlik'ten Bedevî topu zikri vb) almış olan Cerrahîlik söz konusu tarikatlarla her zaman yakın i-lişkiler kurmuş, bu tarikatlara bağlı bazı tekkelerin şeyhleri, Cerrahî Asitanesi şeyhlerinden "teberrüken" hilafet alarak kendi tarikatlarının ayinlerinin yanısıra Cerrahîliğe özgü birtakım zikir türlerini de icra edegelmişlerdir. Fatih'te Rıfaîliğe bağlı Kubbe Tekkesi, Koska'da Sa'dî tarikatının âsitanesi ve Abdüsselâmî kolunun pir makamı olan Abdüsselâm Tekkesi, Edirnekapı'da Kadirîliğin Resmî kolunun merkezi olan Resmî Efendi Tekkesi bu hususta örnek olarak verilebilir. Hattâ Abdüsselâmî ve Resmî kollarının oluşumunda Cerrahîliğin önemli ölçüde katkıda bulunduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca İstanbul'daki en kıdemli Halvetî âsitanesi olan Kocamustafapaşa (Sünbül Efendi) Tekkesi ve Kadirî-Ru-mîliğin âsitanesi olan Kadirîhane Tekkesi ile Nureddin Cerrahî Âsitanesi arasında da kuşaklar boyu devam eden bir yakınlık gözlenmektedir.
Cerrahîliğin irşat sistemi, adap ve erkânı bütün ayrıntılarıyla Nureddin Cerrahî'nin Mürşid-i Dervişân adlı risalesinde anlatılmış, ayrıca Cerrahî Âsitanesi' nin son postnişini Şeyh İbrahim Fahred-din Efendi'nin (Erenden) Envâr-ı Haz-ret-i Pîr Nureddin Cerrahî ve Tabaka-tü'l-Cerrahî adlı eserlerinde, tarikat pirinden başlayarak tekkelerin kapatıldığı tarihe kadar geçen şeyhlerin hayatları, menkıbeleri ve kişilikleri, ayrıca Cerrahî tekkelerinin tarihçeleri ayrıntılı biçimde verilmiştir.
Cerrahîlik Halvetîliğin kollarından biri olmasına rağmen adeta bağımsız bir tarikat gibi, kendine özgü usul ve kurallara sahiptir. Bu tarikatta, diğer Halvetî kollarında okunan Seyyid Yahya Şirva-nî'nin (ö. 1547) tertip ettiği Vird-i Set-tâfdan başka Pîr Nureddin Cerrahî'nin tertip ettiği sabah ve akşam "virdleri" okunur. "Hafta devriyesi" denilen, hafta-
Nureddin Cerrahî Âsitanesi'nin son postnişini Şeyh İbrahim Fahreddin Efendi (Erenden) (1884-1966). Bedia Karakaya arşivi
nın belirli günlerinde belli esmaları okumak usulü de sadece Cerrahîliğe özgüdür. "Seyr-i sülük" yine sadece bu tarikatta yirmi sekiz esma ile gerçekleşir.
Cerrahî tacı dört terkli (dilimli), kırk dallı Halvetî tacı şeklinde olup tepeliği sarı-turuncu olan fulya çiçeği rengindedir. Üzerine beyaz, yeşil veya siyah renkli "Cüneydî" tarzında destar sarılır. Ancak halifelerin giymesine izin verilen bu taçtan evvel, yine sadece Cerrahîliğe özgü "dallı arakiye", ondan önce de derviş takkesi veya düz arakiye giydirilir, ayrıca zeytin çekirdeğinden yapılmış tespih tekbirlenerek verilir. Cerrahî Âsi-tanesi'nde makam postu "tevhid nurunun" rengi olarak kabul edilen mavi renktedir. Diğer Cerrahî tekkelerinde şeyh postu kırmızı olur. Ancak âsitaneye şeyh göndermiş olan tekkeye de mavi post verilir. Yine sadece Cerrahî Âsi-tanesi'nde on dört hizmet ve makam vardır.
Cerrahîliğin mensupları ve muhipleri arasında toplumun her kesiminden kişiler bulunmaktadır. Bu tarikata mensup ünlülere örnek olarak Sadrazam (Şeyh) Muhsinzade Mehmed Paşa (ö. 1774), Maarif Nazırı (Şeyh) Abdurrahman Sami Paşa (ö. 1881) ile kardeşi Hayrullah Paşa (ö. 1822), Mekke Muhafızı (Şeyh) Ahmed Şemseddin Paşa (ö. 1865), Şeyhülislam Mekkîzade Mustafa Asım Efendi (ö. 1846), şairlerden Fitnat Hanım (ö. 1780) ile Hüseyin Siret Özsever (ö. 1959) verilebilir. Cerrahîlik iki yüzyıldan fazla İstanbul'un günlük hayatında yer almış ve "İstanbul-merkezli" bir Türk tarikatı olarak Osmanlı başkentinin kültür hayatına önemli katkılarda bulunmuştur.
Dostları ilə paylaş: |