Thierry zarcone



Yüklə 30,78 Kb.
tarix30.07.2018
ölçüsü30,78 Kb.
#63692

Thierry ZARCONE
DOĞU THRACE’DA ALEVİ VE BEKTAŞİLİK: BABAESKİ’DEKİ SARI SALTUK TEKKESİ VE HAVSA’DA ARIZ BABA TEKKESİ

Tercüme eden. Özge Baydaş


Sarı Saltuk’un kişiliğinde, mezhep dışı (heterodox, hak mezhepleri dışındaki mezhepler söz konusu) İslamiyet Balkanlara 18. yüzyıla doğru sızdı. İlk zamanlar, Dobriç’e yerleşip, ardından komşu yörelere, Macaristan’a, Bosna’ya ve Arnavutluk’a kadar yayıldı. Hangi noktaya kadar mezhep dışı olduğunun belirlenmesi oldukça zor olan bu islamın – örneğin Saltukname Sarı Saltuk’u mükemmel bir Sünni olarak anlatır, Selçukname ise onu gizli-hristiyan olarak tanımlar- merkezleri, şüphesiz, Romanya Dobriç’indeki Babadağ Şehri ile Bulgaristan’da Balçık’ın kuzeyindeki Kaligra (Kaliacra)’dır. Kaligra, Sarı Saltuk’un bazı kaynaklara göre deniz yoluyla( Vilayetname, Saltukname) ; bazılarına göre ise karayoluyla (Selçukname) gelerek, Balkanlar’da ilk ayak bastığı yerdir. Babadağ’a gelince, burası onun dini propagandasının merkezi ve ‘gerçek’ mezarının saklandığı yerdir; ama göründüğü kadarıyla Balkanlar’da çeşitli bölgelerde bulunan yedi ila on iki arasında Sarı Saltuk’a ait mezar tespit edilmiş ve bu hikayeye henüz tamamen ışık tutulmamıştır.


Bununla birlikte, aydınlatılması gereken önemli bir nokta, Saltukname’de, Saltukism’in başkenti olma rolünün, Türkiye’nin Avrupa kıtası toprakları üzerinde bulunan İstanbul- Edirne yolu üzerindeki Babaeski şehrine atfedilmiş olduğudur. Sarı Saltuk propagandasının başkentinden çok , yaklaşık olarak 1369’da Andrinople’un düşmesinden sonra, Rumeli’de Osmanlı işgaline katılmış sömürgeci dervişlerin propaganda merkezlerini göreceğiz. Gerçekte Babaeski şehri Sarı Saltuk zamanında Türklerin elinde değildi. Çok daha geç bir tarihte,1480 civarında Cem Sultan’ın emriyle Ebu’l-hayr Rumi tarafından yazılan Saltukname’de yazar, birçok seyahat boyunca, Sarı Saltuk’un Rumelili dervişliğin en yüksek yerlerinden biri olan Babaeski’de yapılmış tüm eserlerinde bulunan gelenekleri bir araya getirmiştir. Sarı Saltuk’un hatırası her zaman çok güçlü olmuş ve buraya gelen Osmanlı dervişleri onun eserini devam ettirmişlerdir. Biz, Sarı Saltuk’a Babaeski dervişlerinin kumandanı sıfatını yanlış bir şekilde atfederken, Saltukname bize bu şehrin, Osmanlı’nın batı Thrace’daki işgal ve kolonileşme hareketiyle kazandığı önemi gösterdi. Bu islamileşme ve kolonileşmenin merkezlerinden biri, Sarı Saltuk’un olduğuna inanılan mezarlardan birinin bulunduğu bu şehirdeki Sarı Saltuk’un Bektaşi tekkesi’dir.Doğu Thrace’ın mitolojik ve dini tarihine Alp ve Gazilerin anıları, Rumeli’ye akınlar yapan ve tarih sayfalarında Erenler, dedeler haline gelen dervişler ile bugün bile Alevilerin taptığı Türkler ve akıncılara bağlı Hristiyanliktan Müslümanlığa geçen kutsal kişilikler damgasını vurmuştur. Doğu Thrace’da Malkoçlar, Ahmedler vs gibi birçok alevi köyü hala aynı isimlerini önceki yüzyılın sonlarına kadar korumuşlardır.Bu köyler Mihail oğlu ve Binbir oğlu Baba’nın savaş başarılarını söyleyen Babaeski tekkesinde bir bektaşinin şarkısında hatırasını sürdürmektedir. En azından kesin olan bir şey vardır ki; o da heterodoks islamiyetin yerleşmesi Selçuklular döneminde Karadeniz’in batı kıyılarında (Dobriç’te) olmuştur ve bu mezheplerin Rumeli Osmanlılarına doğaüstü güçlerle donatılmış savaşçı kültünü verdiği doğrudur. Mümkün olmakla beraber,Sarı Saltuk’un Babaeski’yi Balkanlara ve Anadolu’ya doğru yapılan din savaşlarının merkezi haline getirdiğini kabul etmek zorunda olmasak da; kendisinin bu şehirde yaşadığını bilmekteyiz. Sarı Saltuk Sultan’ın Bektaşi tekkesi savaşçı ve sömürgeci dervişlerin eseridir.
Hiçbir çarpışma olmadan alınan Babaeski ilk askeri müdahaleyi Andrinople’ e ilk saldırısını düzenlemek için burada kendi mahallesini kuran birinci Murat’tan görmüştür. Sömürge çiftçilerinin sayesinde Müslümanlaşan Babaeski (eski adıyla Boulgarophygon) bir Bizans şehrinden farksızdı. Bizans kalıntılarının üzerine inşa edilen veya o kalıntılarla karışan Bektaşi tekkesinin tarihi de Bizans kilisesinin tarihinden ayrılamaz niteliktedir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar bu konu Hristiyanlar ve Bektaşiler arasında tartışılmıştır.
Saltukname’nin içindeki bilgileri özetlersek, şu noktalara ulaşabiliriz;
-Sarı Saltuk Babaeski’ye tüm ailesiyle beraber yerleşmiştir.

-Babaeski şehri; Anadolu, Mısır, Sivas, Sinop, Hırvatistan, Bosna vs. deki islamileştirme savaşlarından sonra önemsenmemiştir.

-Sarı Saltuk ; Osman Bey ve Umur Gazi’nin yanında savaşmıştır.

-Son günlerinin yaklaştığını anladığı zaman, on iki tabut yaptırmıştır; Ölümünden sonra, bu tabutlar sadece bir gün Babaeski tekkesinde kalmış ve sonra başka yerlere taşınarak gömülmüşlerdir.



-Törenden sonra, Sarı Saltuk Babaeski’de gömülmüştür.
Bu noktalar, Sarı Saltuk’un doğrudan olayların içinde yer almamış olsa bile, Babaeski’nin Cem Sultan dönemi ve sonrasında dervişler için önemli bir propaganda merkezi olduğunu kesinleştirir. Şehre Babaeski adını verenler de yine aynı sömürgeci dervişlerdir; ‘baba’ sıfatı heterodoks türk dervişlerinin, kalenderlerin ve Bektaşilerin kullandığı bir isimdir. Bu ortak olarak kabul edilen tezdir ve Edirne vilayeti salname’sinde okuyabileceğiniz Babaeski tarihi üzerine küçük bir metinle doğrulanmıştır. Şehre ününü veren savaşçı babalar burada sıralanmıştır: Bey Baba, Kaygusuz Sultan, Sarı Saltuk, Yolca Ana, Şuhudi. Diğer yandan Aziz Nicolas kilisesi 1553’ten bu yana şehirde varlığını göstermektedir. Bu kilise, 1578’de S. Gerlach tarafından, 1675’te Covel tarafından betimlenmiştir. Hasluck, türk işgalinden önce bu tekkeye bağlı bir Aziz Nicolas kilisesinin gerçekten var olup olmadığını veya bunun popüler sınıf hristiyanları kendi mezheplerine çekmek isteyen Bektaşi’lerin bir politikası olarak uydurulmuş olabileceği sorununu gündeme getirdi. Bunun yanında, kendisi, bu tekkenin eskiden kesin olarak bir kilise olduğunu çünkü içinde azizleri resmeden fresklerin bulunduğunu ve 1907 yılında tekke/kilisenin hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından ziyaret edildiğini yazmıştır. Babaeski’deki Sarı Saltuk Bektaşi tekkesi hasluck’un betimlediği ‘ambiguous sanctuaries’ e iyi bir örnektir. Bunun dışında elimizde, hristiyanlar ile Bektaşiler arasında tekkenin yönetimiyle ilgili dini tartışmaların olduğu 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı zamanında bu tekkenin tarihiyle ilgili daha kesin tanıklıklar da var. Bu yerlerin ortak ve barışçıl kullanımına ancak şüpheci bir gözle bakarak yaklaşabiliriz, özellikle de 20. yüzyılın başında tarihin her iki topluluğu birbirinden nasıl ayırdığını bilerek.
Tekkenin ve Aziz Nicolas kilisesinin birleştiği yeri tam olarak belirtmek zordur. Şehrin sakinlerinin hafızasında bu yerle ilgili bir bilgiye rastlanamamış; göründüğü kadarıyla tekke elli yıl önce yıkılmıştır.Evliya Çelebi tekkeyi on yedinci yüzyıl ortalarında görmüştür. Bunun yanında görmüş olduğu üç tekkeden biri de Kaygusuz Abdal tekkesi ile Edirne vilayeti salnamesine göre 1892 yılında bu tekkenin yanında bulunan Kaygusuz Abdal türbesidir. Evliya Çelebi’ye göre Sarı Saltuk tekkesi şehrin batısında, bahçelerin yanında, Edirne yolu üzerindedir. Kasabanın yaşlıları tarafından bilgilendirilmiş olan Grace Martin Smith tekkenin yerinin Osmanlı köprüsünü aştıktan sonra İstanbul’dan gelen ana yolun sağına birkaç yüz metre uzaklıktaki Hacı Hasan mahallesi ya da ‘dere mahallesi’ nde olduğunu belirtmiştir. Bu mahallede, bugün orada yaşayan Türklerin Hasan Dede’ye ait olduğunu söyledikleri isimsiz bir mezar vardır.Mezarın etrafında birkaç mermer parçası bulunmaktadır. Mahalledeki bazı Türkler bize burada eskiden büyük bir mezarlık olduğunu söylediler. Fakat bunun Sarı Saltuk veya Hasan Dede’yle bir bağlantısı olması küçük bir ihtimal. Thrace’da ünlü bir alevi şairi olan Vehbi Baba’nın oğlu, 1988 mayısında, 1940 ve 1945 arasında burada Sarı saltuk’un mezarını kendi gözleriyle gördüğünü söyledi. Mezar , Cedid Ali Paşa camiinin hemen yanında imiş; bu bilgi, G.M. Smith’in verdiği bilgileri kuvvetlendirmektedir. Aynı zamanda, bu türbenin Edirne-İstanbul yolunun genişletilmesi için yıkıldığını ekledi. Çalışmalar 1940 yılında başlamıştı. 1329/ 1901-02 tarihli başka bir Edirne vilayeti salnamesini okuduktan sonra Sarı Saktuk tekkesinin Hasan Dede (veya Baba) mahallesinde yer almış olduğuna ikna olduk. Burada da ‘Babaeski tekkesinin Hacı Hasan mahallesinde yüksek bir yerde, güzel bir manzara karşısında inşa edildiği’ yazılmıştır. ‘İnşa ettiren Sarı Saltuk isimli biridir.’ 1942’de tanınmış halk bilimci Vahit Lütfi Salcı, ‘Babaeski’de Sarı Saltuk türbesinin yerinde şimdi yeller esmektedir’ diye yazmıştır.
Üzerinde durulmaya değer bir başka nokta da, Hasluck’un Sarı Saltuk’a göre geçiştirerek değindiği, Babaeski’ye birkaç kimlometre uzaklıktaki Havsa’da bulunan Kanbur Dede olarak bilinen bir kültün hüküm giymesidir. Kanbur Dede hakkında Şeyhülislam Vani Efendi tarafından İslamiyet dışı bir mezhebe (heterodoks) inanmakla suçlanması dışında başka bir şey bilmiyoruz. Kanbur Dede, şüphesiz gizli şii’ydi. Çünkü kanber ismi tarihte Şiilerce kullanılmıştı. Kanber alevi-bektaşi inancında önemli bir yere sahiptir. Tarihçi Raşid 18. yüzyılda, Kanber Baba’nın türbesinden söz etmiş ve bu türbede birçok tören yapıldığını belirtmiştir. Yazdığına göre türbe Edirne yakınında, Babaeski yöresindedir.ve Vani Efendi için ise bir puta tapınma yuvasıdır. Edirneli bir tarihçi olan Abdurrahman Hibri , 17. yüzyılda, Kanber Dede türbesinin ‘kanber ocağı’ isimli bir kasabada bulunduğunu, büyük saygı gördüğünü ve özellikle de Cuma günleri Edirne ve çevresinden insanları çektiğini söylemektedir. İnananlar, buraya kurban kesmeye gelirlerdi çünkü buranın sinirsel ve psişik hastalıkları iyileştirdiğine inanıyorlardı. Bu türbenin yanında bir tekkenin inşa edilmiş olması mümkündür. Kanber isminin seçilmiş olması buranın eski bir heterodoks kültünün yeri olduğunu düşündürtmektedir. Hammer ‘Osmanlı Tarihi’ isimli eserinde Kanber Dede törenlerine birkaç satır ayırmıştır. Vani Efendi’nin suçlamasını anlatır ve Abdürrahim Hibri’den sadece birkaç yüzyıl sonra aynı yeri tasvir eder:
Başka bir zaman, Vani Hafsa çevresine duyuru yaptı.

Kanbur Dede türbesinde çok fazla sayıda tören düzen-

lenmesi ve bu törenlerin içine puta tapınmacılık karış-

tırıldığını bildirmiştir. Bunu duyan kaymakam, Sul-

tan’a bu yapay ocağın yıkılmasını teklif etti. Sultan;

‘Allah büyük! Kaymakam benim isteğimi dile getir-

di, ben de tam kendisine aynı şeyi mektup yazarak

isteyecektim!’ diye haykırdı.(30 Ekim 1667/ 14 rebi-

ul-akhir 1078) Sonuç olarak imparatorluktan gelen bir

emirle törenler kaldırıldı ve Kanbur Dede türbesinin

ziyaret edilmesi tamamen yasaklandı.

Vani Efendi Sufilik’e duyduğu nefretle tanınırdı. 1670’de şarap satışını yasaklamış, dervişlerin hayır derneklerine, Mevlevilere saldırmış, Bursalı şeyh halvetini, Üsküdarlı Şeyh Karabaş Ali’yi sürdürmüş, genel olarak da mistik şairlere hüküm giydirmişti. Kanber Dede kültü her ne kadar Vani Efendi’den çok çekmişse de, ismini yirminci yüzyıla kadar taşıyarak kaybolmaya direnmiştir. Bununla beraber Hasluck, Sarı Saltuk ve Kanber Dede’yi özdeşleştirmiştir; bunun nedeni şüphesiz ki, Havsa ve Babaeski arasındaki kısa mesafenin onu yanlışlığa düşürmesi olmuştur. Bu iki kültün birbirinden ayrı olduğu açıktır. Yüzyıl sonunda Kanbur Dede’ye Hammer’in kitabında rastlanmaktadır, fakat ismi bu kitapta Kanber Baba’ya dönüşmüştür. ( Görünüşe göre Hasluck, Hammer’in sadece tek bir eserine bakmıştır.) Kırklareli kökenli bir Bektaşi dervişi olan Tevfik Bey, kendisinin Havsa yakınlarında Arızbaba ve Tekkeşeyhler topraklarında yatan Kanber Baba’nın ailesinden olduğunu açıklamıştır. Kanber Baba’ya Rumeli derviş evliyalarına adanmış bir şiirde yer vermiştir. Arız Baba çiftliği Havsa’ya en az birkaç on kilometre uzaklıktadır. (Osmanlı devleti haritalarında bu yerin adı ‘Arifi Baba çiftliği’ olarak geçmektedir.) Asıl adı Ahmet Tevfik olan Tevfik Bey, geçen yüzyılın başlarında, bu çiftlikte alevi Bulgar mültecileri saklamıştır. Çiftliğini bir Bektaşi tekkesine dönüştürdüğü de bilinmektedir. Bugün aynı yerde Arız Baba’nın adını taşıyan bir köy bulunmaktadır. Havsa’dan gelirken sağda, köyün biraz dışında, iki adet mezar görülmektedir. Bunlardan birinin Arız Baba’ya ait olduğu söylenmektedir. ( Bu bilgiyi verenler Kızılcıkdere köyündeki aleviler). Fakat, bunu kanıtlayan somut bir bilgi yoktur; üstelik, üzerinde Arapça harfler taşıyan tek mezar taşı da 1228/ 1813 ‘te ölmüş olan Mehmet İbn Hüseyin adlı birine aittir. Arız Baba hakkında, dervişler tarafından değer gören bir müzik aleti olan kudüm çalması dışında bir şey bilmiyoruz.


Vahit Lütfi Salcı’dan; Ahmet Tevfik’in yolundan gidenlerin Arız Dede çiftliğinde Bektaşi toplantıları düzenlemeye devam ettiklerini öğrenmekteyiz. Ahmet Tevfik’in kızıyla evlenmiş olan Servet Bey Kanber Dede anısına yazılmış şu mısraların şairidir:

İlkbahar geldi, çiçekler açtı,

Aşık, gel Kanber Baba’ya gidelim.

Her taraftan güzel kokular yayıldı,

Aşık, gel Kanber Baba’ya gidelim.

Arız Baba köyünün bugünkü sakinleri Kanber Dede hakkında hiçbir şey duymamışlar. Sadece, geçen yüzyılın sonunda, evliyanın atalarından biri olduğunu söyleyen Ahmet Tevfik var. Yöredeki Alevilerce neredeyse bir evliya gibi görülen ve Tevfik Bey diye hitap edilen Ahmet Tevfik, hayattayken şüphesiz kendine değerli bir ata yakıştırmak istemişti. Bununla birlikte, Babaeski’de yatan evliya atasına yaklaşmayı düşünmedi. Böylelikle, Kanber Baba’nın kökenleri hakkında bir şey söyleyemiyoruz. Vahit Lütfi Salcı, yazılarından birinde Kanber Baba’nın Horasan Erenleri’nden olduğunu belirtmekle beraber, bunu destekleyecek bir kaynak sunmamıştır. Bu ; heterodoks (hak mezhepleri dışındaki) bir derviş hakkında yeterli bilgi bulunamadığı hallerde verilen genel cevaptır. Yine de , bu noktaya vardırsak da; Rumeli’nin Müslümanlaşma döneminde, Kanber kültünün sömürgeci dervişlerin işine geldiğini söyleyebiliriz.


Göründüğü kadarıyla Sarı Saltuk Sultan tekkesi 19. yüzyıl sonlarında oldukça hareketliydi.

Vahit Lütfi Salcı’nın çalışmalarından, bu dergah içinde postnişin veya derviş olmuş bazı Bektaşileri tanıyoruz : Sarı Saltuk’un yanına gömülmüş, Harput kökenli olup yörede çalışan Kurban İsmail ( ölüm; 1300 / 1882-83 ) ; Balkanlarda birçok yolculuk yapan Hacı Rasıh Baba ( ölüm; 1312 / 1894-95 ). Hacı Rasıh Baba’dan öğrendiğimiz kadarıyla, on dokuzuncu yüzyıl sonunda tekkenin dervişleri Babaeski’de pek sevilmiyormuş. Aynı zamanda, tekkenin dervişlerinin İstanbul’a, Rumeli Hisarı tekkesine icazetnamelerini, yani diplomaları almaya gittiklerini de bilmekteyiz. Bu dervişlerden biri olan Tevfik Bey, İstanbul’da kaldığı süre içinde, birlikçi ve franc-mason olmuştur. Tevfik Bey Kırklareli’nde, ultra-liberalistliği ve kaba sofulara olan öfkesiyle tanınmıştır. 1877’de Babaeski Rus işgali altındayken, tekke bir kiliseye dönüştürülmüştür. Tekkeye bir çan asılmış ve hatta buranın eskiden Aya Nikola kilisesi olduğu gerekçesiyle bir çan kulesi de inşa edilmiştir. Fakat Ruslar gittikten sonra, Tevfik Bey çanı kendi elleriyle indirmiş ve tekkeyi eski haline getirerek tekrar Bektaşi kültünü aynı yerde yaratmıştır.


Osmanlıların Thrace’ ilk geldiği zamanlardan beri ‘Ambiguous sanctuary’ ; Babaeski tekke/kilise’sinin kökenleri yiminci yüzyıla kadar kesinleşmemişti. Savaşların olduğu yol üzerinde bulunduğundan, bir çok sahibi oldu ve doğu Thrace tarihine damgasını vuran bir çok olaydan da etkilendi. Heterodoks İslam burada, bu eski Rumeli yöresinde her zaman varlığını sürdürdü; bazen tekke veya türbe görünümü altında, bazen sadece basit mezarlar ya da kışkırtıcı isimleriyle alevi köyleri halinde. Thrace’daki heterodoks İslam hakkında hala çok az şey bilinmektedir. Bununla birlikte; karşı konulamaz kültürel bir zenginliğe sahiptir; gerek hristiyanlıkla olan bağlantıları, gerekse Dobriç’ten aldığı Saltukist veya Deliorman’dan gelen bedreddinist etkilerle bu zenginlik oluşmuştur.

Horasan Erenleri geldiler ve birleştiler,

Haber geldi Rumeli illerinden,

‘Sen haklısın’ diyen bir ferman,

Rumeli’nin başında komutan Saltuk Baba’dır.
İyiliğini elinde tuttu erenleri başı olarak,

Zülfikarı ele aldı nankörlere karşı, Yezid’e karşı,

Baba-i Atik’te karar alındı,

Rumeli’nin başında komutan Saltuk Baba’dır.


Canlar verildi, ruhlar sarsıldı,

Her yedi köşede yedi iklim vardı,

Yedi yerde mezarları bilindi,

Rumeli’nin başında komutan Saltuk Baba’dır.


Garip İsmail aradı ve buldu,

Türbesinin eşiğini öptü,



Ruhunu verdi ve kurbanı oldu,

Rumeli’nin başında komutan Saltuk Baba’dır.
Yüklə 30,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin