Bati etkiSİnde geliŞen türk edebiyati tanzimat dönemi TÜrk edebiyati



Yüklə 276,3 Kb.
səhifə2/3
tarix28.10.2017
ölçüsü276,3 Kb.
#17880
1   2   3

ESERLERİ Şiir: Ateşpare, Şerare, Füruzan. Hatıra: Ömer’in Çocukluğu Eleştiri:Demdeme, Muallim. Sözlük: Istılahat-ı Edebiye, Lûgat-ı Naci.
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDÎDE)
Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının ikinci aşaması Servet-i Fünûn (Edebiyat-ı Cedîde) dönemidir. Edebiyat-ı Cedîde (Yeni Edebiyat) sanatçılarının özelliklerini belirleyen şartlar Tanzimatçılar’ınkinden oldukça farklıdır. 1896-1901 yıllarını kapsayan Servet-i Fünûn döneminin sanatçıları, gördükleri öğrenim yönüyle Tanzimatçılar’dan ayrılırlar. Tanzimatçılar, daha çok özel öğretmenler elinde veya “kalem”lerde yetiştikleri halde, Servet-i Fünûn şair ve yazarları Galatasaray Sultanîsi ile Bahriye, Tıbbiye ve Mülkiye gibi o dönemin en iyi eğitim ve öğretim kurumlarında yetiştiler. Batı dillerini ve edebiyatlarını buralarda öğrendiler. Bundan dolayı, bu genç nesil Batı’yı daha yakından izlemiş ve tanımıştır.

Servet-i Fünûn döneminde dergicilik ön plana çıkar, yayınlanan dergilerin sayısı artar, gazetecilik geriler. Dergilerde çoğunlukla bilim, fen, teknik ve sağlık konularında yazılar yer alır. Muallim Naci’nin çıkardığı “Malûmat” ile Ahmet İhsan’ın kurduğu “Servet-i Fünûn” dönemin en ünlü dergileridir.

Recaizâde Mahmut Ekrem’in öğrencilerinden bir genç şairin, “kafiye göz için değil, kulak içindir” anlayışıyla yazdığı bir şiire, “kafiye göz içindir” diyenler, Malûmat dergisinde şiddetle karşı çıktılar. Bunun üzerine Recaizade Mahmut Ekrem, bu genç şairi savundu ve “kulak için kafiye” anlayışına destek verdi. Böylece özelde Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem; fakat genelde Malûmat dergisi ile Servet-i Fünûn dergisi arasında, “eski edebiyat-yeni edebiyat ekseninde” şiddetli tartışmalar yaşandı. Yeni edebiyatı savunan genç şair ve yazarlar Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplandı. Recaizade Mahmut Ekrem’in isteğiyle bu derginin başına Tevfik Fikret geçti (1896) ve dergi bir edebiyat dergisine dönüştü. Dolayısıyla R. M. Ekrem, Servet-i Fünûn Edebiyatının hazırlayıcısı oldu. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap Şahabeddin, Hüseyin Cahit, Süleyman Nazif, Ahmet Hikmet, Celâl Sahir gibi genç yetenekler dergi çevresinde bir araya geldi.



Servet-i Fünûn dergisi, Hüseyin Cahit’in yayımladığı “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı bir çeviri yazısı dolayısıyla 1901 yılında süresiz olarak kapatıldı. Topluluk da böylece dağıldı.

Servet-i Fünûn edebiyatçıları, “sanat için sanat” anlayışıyla eser verdiler. Şiirde sembolizm ve parnasizm; nesirde ise realizm ve natüralizm akımlarının etkisinde kaldılar.Karamsar duygularla hayal kırıklıkları yanında, bir türlü gerçekleşemeyen cılız umutları dile getirdiler.

Manzum Eserler (Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler-Şiir)
Servet-i Fünûn döneminde; şiirde konu ve şekil yönünden büyük yenilikler yapıldı. Tanzimat edebiyatının ikinci dönem sanatçılarından R. M. Ekrem’in, “Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir.” anlayışıyla hareket edildi. Sanat için sanat anlayışına uygun olarak aşk, doğa gibi bireysel konular işlendi, tabiat tasvirlerine bolca yer verildi. (Sadece Tevfik Fikret, 1901’den itibaren sosyal meseleleri ele alıp işledi.) Aydınlara seslenen, sadece onların anlayabileceği ağır bir dil kullanıldı. Şiirde, resim sanatından etkilenildi, resmi andıran tabiat tasvirleri yapıldı. Musikiye, şekil kusursuzluğuna önem verildi. Hece ölçüsü denenmekle birlikte ağırlıklı olarak aruz ölçüsü kullanıldı. Sone ve terza rima gibi, Batı’dan alınan nazım şekilleri ilk defa bu dönemde kullanıldı. Serbest müstezattan yaygın şekilde yararlanılarak nazım nesre yaklaştırıldı.Cümleler, bazen birkaç mısraya yayıldı veya mısranın ortasında bitirildi (anjamban). Bunun sonucunda “mensur şiir”ler ortaya çıktı. Edebiyatımızdaki ilk mensur şiir örnekleri (Halit Ziya tarafından) bu dönemde verildi. Ayrıca manzum hikâye örnekleri de verilmeye başlandı. Tevfik Fikret’in “Balıkçılar” şiiri gibi. Şiirde, kulak için kafiye anlayışı benimsendi. Parça güzelliği yerine “bütün güzelliği” önemsendi. Sembolizm ve parnasizm akımlarının etkisinde kalındı.Servet-i Fünûn şiiri dendiğinde ilk akla gelen iki isim, Tevfik Fikret ile Cenap Şahabeddin’dirSüleyman Nazif, Süleyman Nesip, Ali Ekrem, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Celâl Sahir gibi isimler de topluluğun diğer şairleridir.
Mensur Eserler (Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler-Hikâye, Roman, Tiyatro)
Servet-i Fünûn dönemi sanatçıları, şiirde olduğu gibi nesirde de Fransız edebiyatçılarının etkisinde kaldılar. Realizm ve natüralizm akımlarından etkilendiler. Eserlerinde İstanbul dışına pek çıkmadılar. Şiirdeki karamsar hava nesirde de devam etti. Roman ve hikâyelerde “aşk, hayal kırıklıkları, aile içi ilişkiler” gibi bireysel konular işlendi. Kahramanlar genellikle öğrenim görmüş, sanat ve edebiyattan anlayan kişilerden seçildi. Bu kişiler eserlerde, toplum içindeki durumlarına uygun şekilde konuşturulup davrandırıldı. Eserlerde ayrıntılı çevre tasvirlerine yer verildi; fakat mekân olarak İstanbul dışına çıkılmadı. Roman ve hikâye türlerinde, teknik bakımdan Batı seviyesine bu dönemde çıkıldı. Halit Ziya’nın; Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah romanları gibi. Hikâyede Maupassant tarzına uygun örnekler verildi. Eserlerde ağır bir dil kullanıldı. Tiyatro türünde pek bir gelişme olmadı. Tiyatro yazarı olarak sadece Hüseyin Suat’ın adı öne çıktı. 

Servet- Fünûn nesri dendiğinde ilk akla gelen iki isim, Halit Ziya Uşaklıgil ile Mehmet Rauf’tur. Dönemin diğer yazarları ise; Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Şuayip, Hüseyin Suat’tır.
TEVFİK FİKRET (1867-1915)

Servet-i Fünûn edebiyatının en önemli şairidirTevfik Fikret’in sanat anlayışı iki döneme ayrılır. 1901 yılına kadar yazdığı şiirlerinde genel olarak “sanat için sanat” anlayışına bağlıdır ve bu şiirlerinde bireysel konuları işler. Galatasaray Sultanisinden (Lisesinde) hocası olan Recaizade Mahmut Ekrem’in tavsiyesiyle Servet-i Fünûn dergisinin edebiyat bölümünün başına geçer (1896)Dergi, 1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirerek yayımladığı “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı makale dolayısıyla süresiz olarak kapatılır. İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra (1908) Hüseyin Cahit Yalçın ile birlikte “Tanin” gazetesini kurar.

Fikret, bilhassa Servet-i Fünûn topluluğunun dağıldığı 1901’den sonraki şiirlerini “toplum için sanat” anlayışıyla yazar. Bu yıllarda sosyal ve siyasî hayatta gördüğü olumsuzlukları; “Millet Şarkısı, Ferda, Doksan Beşe Doğru, Promete, Sis, Hasta Çocuk, Balıkçılar, Han-ı Yağma, Tarih-i Kadim, Halûk’un Bayramı, Nesrin” gibi şiirleriyle eleştirir. Fikret’in karamsarlığı ve iç dünyasındaki çalkantıları şiirlerinde öne çıkar. O, aruzu Türkçeye başarıyla uygular. Serbest müstezatı çokça kullanır, böylece beyit bütünlüğünü kırar ve anlamı birkaç mısraya yayar. Bu yönüyle nazmı nesre yaklaştırır, hatta manzum hikâyeler de yazar. Şiirlerinde şekil mükemmelliğine ve tasvirlere büyük önem verir. Aynı zamanda ressam da olan Fikret, parnasizm akımından etkilenmiştir. Onun şiirlerini; aşk ve aile şiirleri, tasvirler, metafizik konuları işleyen şiirler, sosyal konuları işleyen şiirler ve çocuk şiirleri şeklinde gruplandırmak mümkündür.

ESERLERİ Şiir: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı. Şermin (çocuklar için, hece ölçüsüyle ve sade bir dille yazdığı şiirler)

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1935)

Servet-i Fünûn edebiyatının önde gelen yazar ve şairlerindendir. Şiirlerini başlangıçta Muallim Naci, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit Tarhan’ın etkisinde yazmış; sonraları parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmiştir. Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmış ve genel olarak “aşk ve tabiat” konulu şiirler yazmıştır. Ona göre şiir, kelimelerle yapılmış bir resimdir. Şiirin dilinin, herkesin konuştuğu dilden ayrı bir dil olması gerektiğine inanır. Bu yüzden dili ağırdır. Şiirlerinde musikiye de önem verir. Elhân-ı Şita (Kış Nağmeleri, Kış Ezgileri), onun en ünlü şiiridir.



Cenap Şahabettin, 1908 yılından sonra nesre (düzyazıya) daha çok önem vermiş; eleştirici, alaylı bir anlatımla hemen her konuda yazılar yazmıştır. Şiirlerinde olduğu gibi, düzyazılarında da süslü anlatıma, nükteye, zekâ gösterisine, kelime oyunlarına, her türlü söz sanatına önem vermiştir. “Herkes gibi yazmamak, ayrı bir düşünüş, mantıkla dolu bir fikir, özgün bir buluş” bu nesrin en belirgin özellikleridir. O, genel olarak kuvvetli bir nitelik taşıyan özdeyişleriyle de tanınır.

ESERLERİ Şiir: Tâmat, Evrak-ı Leyâl. Gezi Yazısı: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları,Suriye Mektupları. Özdeyiş: Tiryaki Sözleri Düzyazıları (makale, sohbet vs.): Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh. Tiyatro: Yalan, Körebe, Küçük Beyler.
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945)
Servet-i Fünûn edebiyatının en büyük nesir (düzyazı) ustasıdır. Sanatlı, süslü bir anlatımı, ağır bir dili, çok güçlü bir iç ve dış gözlem yeteneği vardır. Pek çok türde eser vermekle birlikte asıl başarısını roman ve hikâye türlerinde göstermiştir. Onu Türk romancılığının babası sayabiliriz. Romanımız onunla Batılı roman tekniği seviyesini yakalamıştır. Roman ve hikâyelerinin tekniği oldukça sağlamdır. Realizm ve natüralizm akımlarından etkilenmiş;eserlerinde geniş tasvirlere ve psikolojik tahlillere yer vermiştir. Romanlarının konusunu daha çok İstanbul’daki varlıklı ve eğitimli çevrelerden; hikâyelerinin konusunu ise halkın arasından seçmiştir. Balzac, Stendhal, G. Flaubert, E. Zola, A. Daudet, C. Dickens, Goncourt Kardeşler etkilendiği başlıca yazarlardır. O, edebiyatımızda “mensur şiir” türünde eser veren ilk kişidir.Roman ve mensur şiirlerinin dili daha ağır; hikâye ve diğer türlerdeki eserlerinin dili daha sadedir. Servet-i Fünûn nesrinin yaratıcısı, “artistik nesir”in kurucusu odur. Bununla birlikte son yıllarında (muhtemelen Millî Edebiyat hareketinden de etkilenerek) eserlerini sadeleştirerek yeniden yazmıştır. Diğer taraftan Türkçe’nin alışılmış sözdizimi kurallarının dışında yeni bir sözdizimi ile yazmış, Fransızca’nın cümle yapısını Türkçe’ye uygulamıştır. Servet-i Fünûncular arasında en kültürlü yazar odur. Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilir.

Halit Ziya, Mai ve Siyah adlı romanında, “Ahmet Cemil”in şahsında Servet-i Fünûn neslinin beklentilerini, karamsarlıklarını, hayal kırıklıklarını anlatmış: Aşk-ı Memnu adlı romanında ise, bir Türk aile yapısını ayrıntılı bir şekilde incelemiş, alafranga özentisini eleştirmiştir.

ESERLERİ Roman: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar,Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı. Hikâye: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi’r-i Hayal, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, Kadın Pençesi. Tiyatro: Füruzan, Fare, Kâbus. Hatıra: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikâye. Deneme-Makale: Sanata Dair.

MEHMET RAUF (1875-1931)
Servet-i Fünûn edebiyatının Halit Ziya’dan sonra en ünlü yazarıdır. Roman, hikâye ve mensur şiir türündeki eserleriyle tanınır. Romancılığı üzerinde Halit Ziya’nın büyük etkisi vardır.Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı sayılan “Eylül”ün yazarıdır. Bu roman onun sanatının en büyük eseri olarak kabul edilir. Hikâye, roman ve oyunlarında kendi kişiliğini yansıtan, kahramanlarının şahsında kendi duygu ve düşüncelerini yaşatan bir tutum içindedir. Otuzu aşkın eseri içinde tanınmışları şunlardır:

ESERLERİ Roman: Eylül, Karanfil ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen, Son Yıldız, Halâs. Hikâye: Ferda-yı Garam, Kadın İsterse, Âşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Son Emel. Oyun: Sansar Mensur Şiir: Siyah İnciler

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1874-1957)

Servet-i Fünûn döneminin hikâye, roman ve eleştiri yazarıdır. Servet-i Fünûn dergisi, onun 1901 yılında Fransızcadan çevirerek yayımladığı “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı makale dolayısıyla kapatıldı. Bu olaydan sonra İkinci Meşrutiyet’in ilânına (1908) kadar yazmayı bıraktı. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra Tevfik Fikret’le birlikte “Tanin” gazetesini kurdu. Hüseyin Cahit; Edebiyat-ı Cedide döneminde, eski edebiyata karşı yeni edebiyatı, Doğu kültürüne karşı Batı kültürünü savundu. Bu dönemde ünlendi. Dönemindeki bütün tartışmalara katıldı. Servet-i Fünûn edebiyatına yöneltilen eleştirilere karşı oldukça etkili karşı eleştiriler yazdı.



ESERLERİ Roman: Nadide, Hayal İçinde. Hikâye: Hayat-ı Muhayyel, Hayat-ı Hakikiye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış? Eleştiri: Kavgalarım. Hatıra: Edebî Hatıralar.
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU (1860-1927)

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Servet-i Fünûn edebiyatı yazarı olmakla birlikte Millî Edebiyat hareketinin ortaya çıkmasıyla bu hareketten etkilenmiş; Türkçülüğün ve Türkçeciliğin ateşli bir savunucusu olmuştur. Servet-i Fünûn dönemi eserlerinde süslü, sanatlı bir dil kullanmış, şairane tasvirlere bolca yer vermiştir. Bu dönemde yazdığı hikâyeleri “Haristan ve Gülistan” adlı eserinde toplanmıştır. Türkçülük ve Türkçecilik ülküsüne gönül verdiği son yıllarında sade bir dille yazdığı hikâyeleri ise “Çağlayanlar” adlı kitapta toplanmıştır. Bir de “Gönül Hanım” adlı romanı vardır.

ESERLERİ Hikâye: Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar. Roman: Gönül Hanım.
SÜLEYMAN NAZİF (1870-1927)

Süleyman Nazif Servet-i Fünûn dönemi şair ve yazarıdır. Ziya Paşa ve Namık Kemal’i hayranlıkla okuyan, kendisi de “vatan, millet, hürriyet” konularıyla ilgilenen coşkulu bir aydındır. Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından işgal edilmesi üzerine “Hadisat” gazetesinde vatanseverliğin, cesaretin anıtı sayılan “Kara Bir Gün” başlıklı bir makale yazdı. Bu makalesi dolayısıyla kurşuna dizilme tehlikesi atlattı. Türk dostu “Pierre Loti günü”nde üniversitenin konferans salonunda sert bir dille yaptığı, arslan kükremesini andıran konuşması dolayısıyla tutuklanıp Malta’ya sürgüne gönderildi. İki yıla yakın sürgün hayatından sonra İstanbul’a döndü ve yine gazeteciliğe başladı, ölünceye kadar “Resimli Gazete”de yazdı.

Süleyman Nazif, nesir ve nazım olmak üzere otuzdan fazla eser yazmıştır.  Servet-i Fünûn edebiyatına bağlı olmakla birlikte Namık Kemal geleneğini devam ettiren, duygu ve düşüncelerini çok canlı, çok ateşli bir dille anlatan kuvvetli bir nesir ustasıdır. Türklüğe hayran bir toplumcudur.

ESERLERİ: Mısır’da imzasız olarak yayınladığı ve İkinci Abdülhamit’e kafa tutan şiirleri “Gizli Figanlar”da toplanmıştır. Bağdat valisi bulunduğu sırada bu toprakların elimizden çıkışına ağlayan, bir çeşit ağıt olan şiirleri “Firak-ı Irak” adlı eserinde toplanmıştır. Sürgündeyken yazdığı nesirle karışık şiirleri “Malta Geceleri”adlı eserinde bir araya getirilmiştir. Vatan ve kahramanlık konularını işlediği nesirleri; Batarya ile Ateş, Çal Çoban Çal, Tarihin Yılan Hikâyesi adlı eserlerinde toplanmıştır.  Bunlardan başka “Mehmet Akif” ve “Fuzulî” adlı iki inceleme eseri, Ziya Paşa ile Namık Kemal’i anlattığı “İki Dost” adlı eseri vardır. Ayrıca gazete ve dergi sayfalarında kalmış yüzlerce makale, mektup ve sohbet yazısı bulunmaktadır.
FECR-İ ÂTÎ EDEBİYATI (1909 – 1912)
1909 yılında Hilâl gazetesinin matbaasında toplanan bir grup genç şair ve yazar yeni bir edebiyat topluluğu kurarlar ve bu topluluğun adını Fecr-i Âtî (Geleceğin Şafağı) olarak belirlerler. Topluluk üyeleri kuruluşlarını, 12 Mart 1909 tarihli Servet-i Fünûn dergisinde yayımladıkları bir bildiri ile kamuoyuna duyururlar.

Fecr-i Âtî topluluğu edebiyatımızda, bir bildiri (beyanname, manifesto) yayımlayan ilk topluluktur. (Daha sonraki dönemlerde Yedi Meşaleciler ve Garipçiler de bildiri yayımladılar.)

Fecr-i Âtîciler, edebiyatta birtakım yenilikler yapmak, Batı edebiyatıyla daha güçlü ilişkiler kurmak, halkın sanatla olan ilişkisini geliştirmek için halka konferanslar vermek istemişler; ancak kısa sürede dağılan etkisiz bir topluluk olmaktan kurtulamamışlardır.



Fecr-i Âtîciler, Servet-i Fünûn edebiyatının bir çeşit devamı olmuşlardır. “Sanat, şahsî ve muhteremdir.” görüşünü benimsemişlerdir. Şiirde sembolizm, parnasizm ve empresyonizm (izlenimcilik); hikâye ve romanda ise realizm ile natüralizm akımlarından etkilenmişlerdir. Aruz ölçüsüyle “aşk” ve “doğa” konulu şiirler yazmışlardır. Şiirde serbest müstezatı kullanmışlardır. Fransız sembolizmiyle daha sıkı bağlar kurmuşlardır. Faik Ali, topluluğun isim babasıdır.

Fecr-i Âtî beyannamesinin altına imza koyan şair ve yazarlar şunlardır: Ahmet Haşim, Refik Halit (Karay), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Mehmet Fuat Köprülü, Faik Ali, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ali Canip (Yöntem), Tahsin Nahit, Şahabeddin Süleyman, Cemil Süleyman, Emin Bülend, Emin Lami, Celâl Sahir, Fazıl Ahmet, Ahmet Samim, İzzet Melik, Mehmet Behçet, Mehmet Rüştü, Müfit Ratip, Ali Süha ve Abdülhak Hayri’dir. Fecr-i Âtî topluluğu sanatçıları 1912 sonlarında dağıldılar. Bu sanatçılardan birçoğu daha sonra Millî Edebiyat hareketi içinde yer aldılar. Topluluk giderek sadece Ahmet Haşim’le anılır oldu.


AHMET HAŞİM (1884 - 1933)

Ahmet Haşim, şiire başladığı yıllarda, Servet-i Fünûn’un dil ve anlatım özelliklerini benimser. Cenap Şahabeddin, Tevfik Fikret ve Abdülhak Hâmit’ten etkilenir. Haşim’in şiir anlayışı, Fransız sembolistlerini tanıdıktan sonra değişir ve gelişir. Çoğunlukla sembolizmin etkisiyle yazan bir şair olarak anılır. Fecr-i Âtî topluluğunun en çok tanınan ve adı bu toplulukla özdeşleşen temsilcisidir.

Haşim, varlıkların güzelliklerini renk ve ışık olarak algılar. Bu güzellikler karşısında kalan insanın iç dünyasındaki ürperişlerinin duygulanmalarının şiirini yazar. Bu yüzden onun, sembolizmden çok empresyonizme (izlenimcilik) yakın olduğu öne sürülür. Gün batımı (gurup vakti) renklerini, ışıklı (mehtaplı) geceleri, şafakla pembeleşen gökyüzünü, iri gülleri, “altın” kulelerdeki kuşları, parıltılı suları başarıyla yansıtır. Kelimeleri renk gibi kullanarak mısralarıyla şiirinin resmini yapar. Servet-i Fünûncuların geliştirdikleri “serbest müstezat”ı “serbest nazım”a doğru götürür.

Son dönem şiirlerinde de akşamın renklerinden, duygularından vazgeçmez. Genelde dört mısralık şiirlerini daha sade bir dille yazar. Aruzu ustalıkla kullanır ve bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. Şiirle ilgili düşüncelerini, “Piyale” adlı şiir kitabının başına ön söz olarak yazdığı “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adlı yazısında dile getirmiştir. Haşim’e göre şiir; “Söz ile musiki arasında, sözden çok musikiye yakın” olmalıdır. O, şiirde anlam armayı, güzel ötüşlü bir kuşu, bir lokmacık eti için öldürmeye benzetir.

Ahmet Haşim, hem Fecr-i Âtî topluluğunun hem de modern Türk şiirinin en önemli şairlerindendir. Saf (öz) şiir anlayışına bağlıdır. “Sanat sanat içindir” anlayışını benimser. Şiirde konudan çok söyleyişi önemser. Şiirlerinde “aşk, doğa, çocukluk hatıraları, gerçek hayattan kaçış” konuları önemli yer tutar. Önceleri daha ağır bir dil kullanmakla birlikte, son dönem şiirlerinde daha sade bir dile yönelir. Şiir dışında; fıkra, gezi yazısı ve sohbet türlerinde de önemli eserler vermiştir. Nesir dili oldukça sadedir.

ESERLERİ Şiir: Göl Saatleri, Piyale Fıkra: Bize Göre (Bu kitaptaki bazı yazıları, deneme türünün edebiyatımızdaki ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir.) Gezi Yazısı:Frankfurt Seyahatnamesi, Paris Seyahatnamesi (Bu ikincisi, Bize Göre adlı eserinin sonundadır.) Sohbet (Söyleşi): Gurabahane-i Lâklakan (Fıkra özelliği de gösteriyor.)
TAHSİN NAHİT (1887 - 1919)

Fecr-i Âtî topluluğu şairi ve oyun yazarıdır. Bireysel konulu şiirler yazmıştır. Şiirleri sanat değeri bakımından çok güçlü değildir. Daha çok Ahmet Haşim’in etkisindedir. Tiyatro eserleri de yazmıştır.



ESERLERİ Şiir: Ruh-i Bîkayd Tiyatro: Hicranlar, Jön Türk, Firar, Kırık Mahfaza.
DÖNEMİN BAĞIMSIZ SANATÇILARI

Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî dönemlerinde yazdıkları halde bu topluluklara katılmayan, yazarlık hayatlarını bağımsız olarak sürdüren sanatçılardır: Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi Gürpınar.


AHMET RASİM (1865 - 1932)

Ahmet Rasim, ilk denemelerini Ahmet Mithat’ın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımladı. Pek çok gazete ve dergide yazdı. Fıkralarının yanı sıra makaleler, şiirler, hikâyeler, romanlar, mektuplar, hatıralar, tarihler kaleme aldı, çeviriler yaptı.

Ahmet Rasim, çocukluk günlerini olduğu kadar, İstanbul çevresini ve öğrencilik hayatını da neşeli ve renkli bir şekilde anlatır. Her kesimden halkın değişik hayat tarzlarını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini gözler, incelikleriyle yazılarına yansıtır. Cümleleri kısa ve hareketlidir. Yazılarında, fıkralarında günlük konuşma dilini kullanır. İstanbul ağzının bütün inceliklerini bilir. Hayata gülümser, iyimserlikle yaklaşır. Bu yönleriyle döneminin diğer yazarlarından ayrılır.

Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi’nin roman ve hikâyeleriyle yaptığını; sohbet(musahabe), fıkra ve makale türünde yazdığı eserleriyle yapmış, İstanbul’un elli yıllık dönemini anlatmıştır.Ahmet Mithat geleneğini benimseyen sanatçının yazdıkları, güncel olayları anlattığı ve belli mekânlarda geçtiği için uzun ömürlü olamamıştır. Fakat bu eserler, onun yaşadığı dönemi yansıtan çok değerli birer kaynak niteliğindedir. O, edebiyatımızda; hatıra, sohbet, fıkra ve makaleleriyle tanınır. Romanları başarısızdır. Çoğunun güftesi kendine ait olan altmış kadar da şarkı bestesi yapmıştır, yani aynı zamanda bir müzik adamıdır.

ESERLERİ Fıkra: Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman Hatıra (anı): Gecelerim, Falaka, Gülüp Ağladıklarım Sohbet (söyleşi): Muharrir Şair Edip, Muharrir Bu Ya, Ramazan Sohbetleri, Tarih ve Muharrir…
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864 - 1944)

Hüseyin Rahmi Gürpınar, yazmaya erken yaşlarda başlar. Halkı, çevreyi, hayatı bilir. İnsanları gelenek ve görenekleriyle, kendi ortamları içinde canlandırır, kendi dilleriyle konuşturur. Bundan ötürü onun eserleri, çağının ve toplumunun “sergisi” sayılır. Ahmet Mithat Efendi’nin “halk için roman” anlayışına uygun eserler vermiştir. İlk romanı “Şık” ile tanınmış ve sevilmiştir.



Dedikoducu, kavgacı mahalle kadınları, kalem efendileri, konak beyleri, mürebbiyeler (kadın öğretmenler), cariyeler, cahiller, külhaniler, dalkavuklar, züppeler, büyücüler ile gelin-kaynana problemleri, aile hayatları, değer çatışmaları gibi konuları eserlerinde gerçekçi bir yaklaşımla son derece canlı bir şekilde işlemiştir. Mizah, onun sanatının en hoşa giden taraflarından biridir. Eserlerindeki tipleri tanıtmaktan çok, karikatürlerini çizer gibidir. Anlatımı genel olarak sadedir. Edebiyatımızda “popüler roman”ın en tanınmış yazarlarından biridir. Eserlerinde İstanbul’un yoksul ve orta sınıfının hayatını anlatır. Kimi romanlarında eski İstanbul hayatının tasvirlerine de rastlanır. Söz gelimi “Cehennemlik” ve “Metres” adlı romanlarında Boğaziçi yalılarındaki; “İffet”, “Şıpsevdi”, “Tesadüf” gibi romanlarında Aksaray’daki hayatı anlatır. Natüralizm akımından etkilenmiştir.

ESERLERİ Roman: Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, İffet, Cehennemlik, Nimetşinas, Metres, Ben Deli miyim?, Kaynanam Nasıl Kudurdu, Evlere Şenlik, Utanmaz Adam… Hikâye: Kadınlar Vaizi, Melek Sanmıştım Şeytanı, İki Hödüğün Seyahati, Meyhanede Hanımlar, Gönül Ticareti… Tiyatro: Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince.
Yüklə 276,3 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin